AÇIKLAMA

NOT:
Blog Arşivi içerisindeki tarihleri tıklayarak köyümüzle ilgili yazı, resim, bilgi ve yurdum insanlarının fotoğraflarını bulabilirsiniz.
İbrahim GÜLÇAY (Şinasi)
igulcay@hotmail.com
İletişim: 0505 737 91 27


3 Eylül 2020

Ali Duran DEMİRTAŞ


18 Temmuz 2020 de hayata veda eden Ali Duran DEMİRTAŞ’ın anısına saygı ile…
Aşağıdaki bütün yazılar Ali Duran DEMİRTAŞ’a ait olan Dodurgaya Dair facebook sayfası, internet sayfası ve “DODURGA KÖYÜ’NE DAİR” kitabından alınmıştır.
Köyümüz ve insanları ile ilgili araştırma, derleme ve anılardan oluşan bilgileri bizlere aktardığı için kendisini minnetle anıyor, saygılarımı sunuyorum. Yıldızlar yoldaşın olsun. 03.09.2020
İbrahim GÜLÇAY (Şinasi)

Birinci Bölüm
HÜSEYİN DEMİRELE AĞIT
Hüseyin Demirelin vefatı sıradan olmamış, tarladan gelirken yolda kalmış, konu komşu olayla ilgilenmiş. Hasan ağbi de bu olayı şiire dökmüş
Sabahın erinde tarlaya vardım
İş mi dayanırdı yoruldum kaldım
Yarimin dizine biraz uzandım
Yavrularım sana emanet gardaş
**
Kızımın ismini sorarsan Dilek
Yol üstünde aldı canımı felek
Tanrıdan m(ı)istedim böyle bir dilek
Yavrularım sana emanet gardaş
**
Konu komşu araziye derildi
Cenazem de yol üstüne serildi
Baş çavuşa ifadeler verildi
Yavrularım sana emanet gardaş
**
Naaşımı kodular taksi gözüne
Eşim saçın yolar vurur dizine
Kuzularım toprak koysun gözüme
Yavrularım sana emanet gardaş
**
Komşularım alıp eve geldiler
Vilayete kara haber verdiler
Bacı gardaş cenazeme geldiler
Yavrularım sana emanet gardaş
ESER :HASAN GÜLÇAY
DERLEYEN: Ali Duran Demirtaş
Işıklar İçinde uyusun.12.09.2019

Hasan Gülçay’ın Anısına
GELİN GARDAŞ ARAPLARA GİDELİM
Yurt dışı sevdasının köyü sardığı dönemlerdir. Arabistan’a mı Libya’ya mı işçi alınacaktır. Bu işin mafyalığını yapanlar gelir. Köyde Rıza Topak’ı bulur. Kırk fotoğraf hazırlamalarını, pasaportların üç günde çıkacağını vs. söyler. Köylüyü dolandırır gider. Bu olay şiirlere şöyle yansır.
Karşıki köylerden İğdir’le, Salur
Hazır parayı da kim olsa alır
Böyle bir davayı Avukat’malır
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Şirket Pasaportu üç günde aldı
Sevinçli haberi çevreye saldı
Şükrü de Çime den adires aldı
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Hamza der kırk resim ne işe yarar
Sağlık olsun gardaş oldu bir zarar
Avrupa durmadan patronu arar
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Rıza Aslan der ki bacamız tütmez
Dalgalı denizde vapurlar gitmez
Babamın parası yemeynen bitmez
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Cemal der ki bu iş gerçek mi gerçek
Gara ceğ pancarı gayeten pürçek
Gitmedik, arab’ı rüyada görsek
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Kalenin ardında yeşildir dağlar
Kimi deste yapar, kimisi bağlar
Hoca helalleşir, babası ağlar
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
Not: Hoca (Kazım Aktaş) Avrupa (Rıza Topak)
ESER : HASAN GÜLÇAY
DERLEYEN: Ali Duran Demirtaş
Köyün angarya işlerine koşan ve emeğini esirgemeyen
“ Toplumsal işlerin gönüllü hamalı” Hasan Gülçay’a saygılarımla.. (Ali Duran)
Bu şiir Kapanan Dodurga’ya Dair sitesinde 12.11.2006 Tarihinde yayınlanmış. Işıklar içinde uyusun. Ali Duran. 08.09.2019

PARAM OLSAYDI
Görmek ister idim yaran yoldaşı
Kurban bayramında param olsaydı
Ziyaret ederdim Hacı Bektaş’ı
Kurban bayramında param olsaydı.
**
Polatlı’dan telefonla arardım
Evin nerde Yılmaz diye sorardım
Olmazsa bir gece orda kalırdım
Sohbete doyardım param olsaydı.
**
Duran yeğenimdir gücenir sonra
Derim canım affet kusura kalma
Daha çok yolum var beni geç koyma
Dönüşte uğrardım param olsaydı.
**
Kardeşi Sadık’tan adres alırdım
Evini bulunca zili çalardım
Kendimi tanıtır hatır sorardım
Aydın’ı görürdüm param olsaydı.
**
Duydum Ankara da Sarığlün Sali
Görmek ister idim nicedir hali
Bir çay da orada içelim bari
Gönlünü alırdım param olsaydı.
**
Ankara’dan girsem Çorum yoluna
Işıklarda baksam sağ ve soluma
Dilerim ki Remzi evde buluna
Ziyaret ederdim param olsaydı.
**
Duyarsa gücenir yeğenim Ümran
Bir kahve içeriz çok fazla durmam
Korkmayın varırım geceye kalmam
Çengel’de et yerdim param olsaydı.
**
Turhal’da Ahmet’i Mürset’i bulsam
Bizim köylülerin evini sorsam
Yaşlılardan hayır duamı alsam
Hasret giderirdim param olsaydı.
**
Kızıl iniş yokuşunu çıkarken
Motor su kaynatsa vites takarken
Yardım için sağa sola bakarken
Tamirci isterdim param olsaydı.
**
Muharem, Mustafa, Yadigar Fidan
Bektaş adın güzel Bekir’i neden
Bayram nedeniyle köyüme giden
Köylümü görürdüm param olsaydı.
**
Muharem, Rıfat Nadi Aktaş’la
Ali Rıza, Ahmet Sadık Kumaş’la
Rıza Erdem Rıza Demir Gardaşla
Bayramı kutlardım param olsaydı.
**
Nebi, Feyzi, Bayram, Necati Özen
Dursun ile Hasan kurmuşlar düzen
Alihsan, Erdal’ı görürdüm bazen
Ziyaret ederdim param olsaydı.
**
Goresidim Gucükgil’in Yılmaz’ı
Ayrı tuttum Rıza, Halil Sönmez’i
Görmek ister idim Feyzi Dönmez’i
Kurban bayramında param olsaydı.
**
Balı’nın Muharem yanıma gelse
Köydeki piyesle sohbete dalsa
Ben türkü söylesem oda saz çalsa
Arar bulurudum param olsaydı.
**
Herkes tatil için gitti yanına
Çevre çok yük oldu Rıza Dayıma
Sürerdim taksiyi Mersin yoluna
Benzin parasıyla zaman olsaydı.
**
Param varken köylüm aklıma gelmez
Param yokken kimse halimi sormaz
ALİ DURAN hayal kurmadan durmaz
Tatile giderdim param olsaydı.

8 Mart 2019
  · 
2007-2008 YILLARINDA TOKAT DODURGA KÖYÜ KADINLARI'NA YÖNELİK YAZILAN YAZILAR
DODURGALI KİMLİĞİ yerine “ ÖNCE İNSAN “ sloganı ile KADINLAR ÖNE…
“ forumdodurga “ sitesine Rıdvan Güler tarafından yazılmış bir slogan bu yazıya vesile oldu “ Dodurgalı olunmaz, Dodurgalı doğulur “ sloganı. Düşünceye itenler ve yazmaya vesile olanlar sağ olsunlar.
Aklınıza geldi mi hiç düşündünüz mü!
Gebze Dernek başkanımız Erdal’ın ve İzmir Dernek başkanımız Rıza’nın eşleri Dodurga’lı değil.
12 mart öncüleri Aydın ve Kemal Abi’nin eşleri Dodurga’lı değil.
12 eylül öncüleri; Cafer’in eşi NACİYE, Kasım’ın eşi KİBRİYE, Seyit’in eşi ASİYE, Mustafa’nın eşi MENŞURE, Hüsnü’nün eşi AYNUR, Kazım’ın eşi GÜLDEN Dodurgalı değil.
Rıza’nın eşi HÜLYA, Nadi’nin eşi NURAY,Selahattin’in eşi GÜLAY ve daha sayabileceğimiz onlarca köylümüzün eşleri Dodurga’lı değil. Bu insanlar gerek siyasette gerekse köye yönelik faaliyetlerde “ öncü” statülerini korurken en büyük desteklerini Dodurgalı olmayan eşlerinden görüyorlar.
Dede soylu soyada sahip olanların ( Nefes, Nefesoğlu, Coşgun ve Ersoyu ) gelenek gereği eşlerinin çoğu Dodurga’lı değil.
Tokat merkez ve Köyde ikamet eden doksan kuşağının ( Mahmut Gülçay, Enver Taş, Mustafa Kumaş ve diğerleri ) eşleri ya Doğlacık ya da Yağmur Köylü, yani Dodurgalı değil.
Kimliklerinde doğum yeri “ Dodurga” yazmayan; Kadriye’nin eşi HASAN, Badegül’ün eşi YILMAZ, Nigar’in eşi HÜSEYİN ve daha sayabileceğimiz onlarca Dodurga’nın eniştesi Dodurga’lı değil ama Dodurgalı’dan daha çok Dodurgayı benimsemiş insanlar. Hepimizin bildiği tanıdığı ZİHNİ’ nin başka köylü olduğu kimsenin aklına bile gelmiyor.
Kimliklerinde “ Doğum yeri Dodurga “ yazmayan AYNUR bu gün, YILMAZ dün; yönetici olarak Dodurga Derneklerinde Dodurga’lıları yönettiler ve hiç kimse de bundan rahatsızlık duymadı.
Kimliklerinde “ Doğum yeri Dodurga “ yazılı olanlar önce İNSAN sonra Dodurgalı olarak doğdukları için bu gibi ayrıntıları düşünmediler akıllarına bile gelmedi.
Köyümün en nadide, en güzel, en içten, en samimi en değerli insanlarının kimliklerinde doğum yeri olarak DODURGA yazmıyor.
Köyü benimsemesine rağmen kimliklerinde doğum yeri olarak “ Tokat, Almanya, İsviçre, Hollanda,Gebze, İzmir vb…” yazan ve yeni yetişen yüzlerce genç veya genç kuşak var.
Yakın tarihte evlenenler; Dodurga’lı, Alevi, Sünni veya Hıristiyan kimliklerini değil “ insan “ kimliğini ruhlarında taşıyorlar.
Dodurgalı kimliği ile öne çıkmak Dodurga Köyü doğumlu olmayan kadınlarımızı, gelinlerimizi yok saymak inkar etmek asimle etmek anlamı taşıyabilir.
Dodurga köyüne gelin gelen kadınlar kimliklerinden doğum yerlerini kazıyıp atamayacaklarına göre Doğurdukları çocuklarıyla birlikte “ ÖNCE İNSAN “ sloganı ile öne çıkmaları gerekiyor. Bu konuda anaları Dodurga köyü doğumlu olmayan genç kuşağa çok büyük sorumluluk düşüyor
DODURGALI KİMLİĞİ yerine “ ÖNCE İNSAN “ sloganı ile KADINLAR ÖNE…
ALİ DURAN-14 şubat 2007-02-14

BİR ADIM ÖNE
Biri birinden bağımsızmış gibi gözükse de Aynur ve Canan geç gelmenin faziletlerinden faydalandılar.
Dışarıya yeni açılan Dodurga toplumunun kadın hareketi ilk önce Gebze’de başladı, ancak erken çıkmanın rezaleti Saliha’lar, Badegül’ler Güzüde’ler nezdinde Gebze’deki bayanları vurdu ve öncülüğe erken soyunmakla yorgun düşürüldüler. Yorgun düşürenler gene Dodurga toplumunun erkek ve kadınları idi. Toplumumuzun aldığı kültür, kadınların öne çıkmasının önünde engeldi.
Savaş sırasında öncü güçler cepheye sürülür, öncülerden sağ kalan pek olmaz ama düşmanı da yıpratır, geri cephedekilerin kaleyi teslim almaları kolay olur.
Erkek egemenliğinin kadın üzerindeki hakimiyeti, Gebze’deki bayanlar aracılığı ile geri püskürtüldü, Gebze cephesinden beklerken İzmir’de bayanlar hem üyelikte hem de yönetimde ağırlıklarını hissettirdiler.
İzmir’deki bayanlar başarılarının Gebze’de yorgun düşen hem cinslerine borçlu olduklarını akıllarından çıkarmamaları gerekir.
Erkan Erdem’in vefatından sonraki dayanışmaya İzmir dernek yönetimi öncülük etmesine rağmen katkıda bulunanlar arasında Aynur ve Canan’ın ismi geçmiyor.
Hüsnü ve Haydar; eşlerinin “yönetici” olarak başkaları ile dayanışma içerisine girebileceğinin bilincindedirler. Eşler arasında ekonomik ayırım olmayacağına göre; Hüsnü’nün yerine AYNUR’un, Haydar’ın yerine CANAN’ın isminin “ yönetici sıfatı ile ” geçmesi gerekirdi.
Aynur ve Canan eşlerinin yerine kendi isimlerini yazdırsalardı ne Hüsnü ne de Haydar bundan hiçbir zaman rahatsızlık duymazlar aynı zamanda Münevver bir bayan olarak dayanışma içerisinde yalnız kalmazdı.
Dodurga toplumunun aksayan ayağı kadınlardır. Bu eksiklik Canan ve Aynur ‘un temsilciliğinde giderilmeye çalışılmaktadır. Toplumumuzun daha sağlam yere basması için Aynur ve Canan’ın isimlerinin temsilci niteliklerinden dolayı büyük harflerle yazılması ve göze batırılması gerekir.
Bu yazı; Aynur ve Canan’ın yöneticiliklerine eleştirisel bir katkı olarak sunuldu. Biraz daha cesaret gösterip BİR ADIM ÖNE…. çıkmaları gerekir.
ALİ DURAN - 16,02,2007-02-16

KADINLAR ÖNDE
ŞIHAMMET OLAYI Çatal kaya (Selük) köyü ile Dodurga Köyü arasında Şıhammet nedeniyle çıkan kavgaya; İrahme, Palağrı(Hatice), Pembe, Hamide, Nefise ve adını alamadığım Köyümüzün diğer kadınları aktif olarak katılırlar. Köyümüzden on altı kadın hakkında tutuklama kararı çıkar ancak kadınlar teslim olmaz. Kadınlar teslim oluncaya kadar Muharrem Ersoyu ve bir kişi daha Jandarmalar tarafından rehin alınır. Eğer kadınlar teslim olursa bu kişiler serbest bırakılacaktır. Bürokratik girişimler sonucu kadınların tutuklama emri kaldırılır, iki kişi serbest bırakılır
KAMIŞ ÇUKURU OLAYI
Sivri’liler; Dodurga köyü erkeklerinin köyde bulunmadığı bir günde Kamış çukuru denen mevki’yi işgal eder çift sürmeye, toprak paylaşmaya başlarlar. O anda köyde bulunan Mahmut Işık kadınları fırında bulur; -“Analar bacılar; sivrililer kamış çukuruna çüt koştular. Köyde erkek yok, onları kovmazsak topraklar elden gidecek,” diye durumu izah eder. Kadınlar fırındaki işlerini olduğu gibi bırakırlar. Fırından, evden çıkan, kazmayı baltayı alan, otuz kırk kadar kadın Kamış çukuruna gider ve Sivri köyünün erkeklerini kovarlar. Aslı sivri köyünden olan Sarı garı (Nuri Kılıç’ın eşi) kavgaya en önde girenlerdendir. Kardeşinin başını taşla yardığı söylenir. Bunun üzerine Sivri köyünün erkekleri toprakları terk ederler.
AVŞAR AĞZI OLAYLARI
Yakın tarihlerde (1960-1970 yılları arası) Avşar ağzı köyü ile köyümüz arasında çok sık kavga olurdu. Köyün kadınları her zaman erkeklerinin yanında yer almışlardır.

GAZİ MAHALLESİ OLAYLARI
İstanbul’da Gazi mahallesi olaylarını protesto gösterisi sırasında köyümüz halkından Sarıgül soyadını taşıyan kadınların ön saflarda yer aldığı ve Televizyon ekranlarında görüldüğü duyumlarım arasında.
EVLİLİK OLAYI
Anası Nafiye Doğanı, Babası Şevki Doğanı ve kardeşlerini ikna edip onların rızalıklarını alarak Sünni kökenli bir erkekle ilk defa Tülay Doğan evlendi.
HUKUKSAL OLAY
Kızlık soyadını muhafaza ederek eşinin soyadı ile birlikte kullanma hakkında çıkan kanun’un birinci haftasında Tülay müracaatta bulundu ve kanundan yararlandı “Uzunkaya” soyadı ile birlikte kızlık soyadı olan “Doğan” soyadını nüfus cüzdanına işleterek bu konuda Köyümüzün “ilk” leri arasında yer aldı.
GURBETE İLK ÇIKIŞ
Liseyi bitirdikten sonra bir süre köyde kalan Tülay Doğan; Hiçbir güvencesi olmadan İstanbul’da, Gebze’de İzmir’de iş aramak için köyden ayrıldı. Bu çıkış köylü tarafından tepki ile karşılanmasına rağmen bunlara göğüs gerdi ve İzmir’de işe girdi. İş için köyden ayrılan kadınlardan “İlk” ler arasında yer aldı.
GEBZE'DEKİ KADINLAR ÖNDE
Gebze'deki kadınlar; köy derneğinde ayda bir kadınlar günü yaparak bir ilk’i başlatmış oldular. Tertip komitesinde yer alan Badegül Özen ve Saliha Fidangül'ün önderliğinde Her ay bir kişiye yüz dolar birikim sağlayacak şekilde faaliyete başladılar. 36 bayanın katıldığı bu toplantı önemli bir gelişme olarak görülebilir.
Bu site: Gebze’de Saliha’ların, İzmir’de Aynur’ların Dodurga’da Dodurgalı kadınların “KADINLAR ÖNDE” yazdırmasını bekliyor.
Kibele Tanrıça yaradan ana.
Kadın üretkendir doğuran ana.
Sevgim saygım kıblem duam hep ona.
ALİ DURAN bunu nasıl yazmayım.
Kadınlara Özel
Günümüzden iki bin yıl öncesine kadar dünyayı kadınlar yönetiyordu. Kadın egemenliğindeki dünyada dövüş, kavga, kişisel hırs, özel mülkiyet, “hep bana rab bana “ anlayışı olmadığı, kadın yönetimi bu anlayışlara fırsat vermediği ve düşündürmediği için de insanlık tarihinin altı bin yılı yazıya geçmedi, çünkü yazıya ihtiyaç hissedilmedi.
Kadın barışçı erkek savaşçıdır. Kadın humanist, erkek egoisttir, Kadın duygusal erkek gaddardır. Bu örnekler çoğaltılabilir. İnsanlık açısından baktığımızda kadınların insan olarak erkeklerden bir adım önde olduğu hemen dikkati çekecektir.
İnsanlar çoğaldıkça kabileler toplumlar biri birleriyle irtibata geçti. Bu günkü PTT görevini o günün toplumunun bezirgan, kervancı dediği zümre yapıyordu. Bezirganların taşıdıkları malları kendi zimmetlerine geçirmeye başlamaları üzerine hırsızlığın önlenmesi için ilk defa çarpı, çizgi, gibi işaretler kullanılmaya başlandı yani yazı kullanıldı.
Yazı kadın toplumunda erkeklerin biri birlerine itimatsızlığı, güvensizliği nedeniyle doğdu.
Dünya tarihinde hiç kadın peygambere rastlamayız. Peygamberlik erkeklere mahsustur.
Kadın egemenliğindeki erkek toplumunda biri birlerine güvenmeyen erkeklerin içerisinde herkesin güvendiği henüz bozulmamış erkekler o dönemin erkekleri tarafından peygamber ilan edildi. Kadınlar arasında ikilik hırs, özel mülkiyet gibi düşünceler olmadığı, bütün kadınlar dürüst ve temiz olduğu için kadın cinsinden bir peygambere ihtiyaç hissedilmedi.
Dünya yani “ kara “ kadınların egemenliği altında olduğu için erkekler en güvenilir erkeği efsaneleştirerek göklere çıkardılar, sonra da gökten “ peygamber “ olarak yer yüzüne indirip erkek olan peygamberleri kullanarak kadın egemenliğini kırmaya çalıştılar.
Bir memesinden kan, diğer memesinden irin akan dev anaları, yarısı yılan yarısı insan ( kadın ) olan Şahmeran’lar, Dağınık saçlı, süpürgeyi at gibi kullanarak uçan karga burunlu, patlak gözlü cadı karılar, Loğusa kadınlara musallat olan al karısı gibi duyup dinlediğimiz masallar; “zehmeride oğul veren arıdan, sabah kocasından sonra kalkan karıdan hayır çıkmaz ” gibi tekerlemeler; kadın egemenliğini yıkmak ve kadınları kötülemek için erkekler tarafından anlatıldı veya uyduruldu.
Günümüzde “ soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlar; altı bin yıl “ kadın erkek “ ayırımı yapmadı, Onlar erkekleri erkek olarak değil “ insan “ olarak görüyor, kendilerinde var olan hakların erkeklere de ait olduğunun düşünüyorlardı.
Altı bin yıl boyunca erkekler tarafından kadına karşı hiç “ zor “ kullanılmadı. Erkek seçme hakkı kadına aitti, evleneceği veya yatacağı erkeği kadın seçer, erkekte buna itiraz edemezdi. Kabilenin en yakışıklı, en güçlü erkeğini kadının ruhu sevmemişse kadın o erkeği reddederdi. Cinsellik konusunda seçme hakkı kadının seçilme hakkı da erkeğindi.
8 mart dünya emekçi kadınlar günü; kadınların iki bin yıl sonra “ yeter artık “ dedikleri günün başlangıç tarihidir.
Sadece sekiz mart değil takvime sığamayacak günler aylar, yıllar, yüz yılların kadınların olması gerekir.
Dünya kadınla ve kadın düzeni ile güzel olabilir. İnsanlığın kurtuluşu buna bağlıdır.
ALİ DURAN. 08 Mart.2007

8 MART’A KARŞI 8 MART.
( Dünya kadınlar gününe karşı, Dünya emekçi Kadınlar günü ).
Not: Bu yazı Sayın Çağrı Nefesoğlu’nun eleştirisinin bir çağrışımı olarak kaleme alındı.
Biz “ 8 Mart dünya kadınlar günü kutlu olsun “ diye yazarken Sayın Çağrı Nefesoğlu’nun fark ettiği farkı fark edemedik.
Bu mesajla KADINLIĞINI KAYBETMİŞ ( Kadın ruhunu kaybetmiş ve erkekleşmiş ) kadınları da kutlayarak “ emekçi “ kadınlara haksızlık etmiş olduk.
Dünya o kadar hızlı değişiyor ki kelimelerin verdiği mesajları bile algılamakta zorluk çekiyoruz. Nevroz bayramlarını; bir tarafta bürokratlar ateş üstünden atlayarak kutluyor, diğer tarafta “ ateş üstünden atladın “ diye halkın üzerine kurşun sıkılıyor.
8 Mart dünya kadınlar gününe Çankaya’sından hükümetine varana kadar herkes kendi anlayışına göre katkı sunuyor, Tunceli’nde Sokaktaki kadınlara polis eli ile çiçekler karanfiller dağıtılarak “ kadınlar günü “ kutlanıyor. Cizre’de “ sokağa çıktınız “ diye kadınlar coplanıyor, otuz kadın tutuklanıyor.
Kadınlığını kaybetmiş ( erkek ruhlu ) kadınların, egemen güçlerin desteğinde 8 mart’ı kutlayan kadınların, emekçi kadınlarla aynı “gün“ ü kutlayamayacağını genç bir beyin ( bizim yaşlımıza göre çok, çok küçük olsa gerektir.) bizlere hatırlatıyor ve yazısı ile dostça uyarıyor.
“ Çok bilmiş, aydın “ görünümünde ukalalıklar yapabiliriz. “ Sekiz mart dünya kadınlar günü kutlu olsun ” diye yazarak hata yapma hakkımı kullandım.
Sayın Çağrı Nefesoğlu’nun uyarısı ile “EMEKÇİ “ kelimesine özel önem verdim ve özeleştiri hakkımı kullandım. Emekçi kadınlardan özür diliyorum.
ALİDURAN- 15 Mart 2007


7 Mart 2019
  · 
Gidenlerin Ardından
Köyle ilgili yazdığım bir şiirde “ anlatmaya kalksam kağıtlar yetmez” diye bir deyim kullanmıştım. Anam için de geçerli.
Rıza Doğan’ın anası için yazdığı şiirin bir kıtası şöyleydi;
Anam seni, anam seni – Unutmadım anam seni - Anmaya unutmak gerek – Unutamam anam seni.
07 Mart.2013 tarihinde Perşembe günü anamı toprağa koyduk, Her an kalbimde yaşıyor, rüyalarımda bana analık yapıyor.
Şiirin özüne ters düşse de; Kardeşinin şiiri ile hem onun ablasını, hem de anamı anmış olalım. Ali Duran 02.03.2019

Gidenlerin ardından (Halil Sönmez’in anısına)
Halil Sömez’i İzmir’de bir iki defa düğünlerde gördüğümü hatırlıyorum. Görmediğim, tanımadığım halde Gurbet konusunda hafızamda iz bırakan bir isim olarak kaldı. Gebzeye ilk yerleşenlerin arasında Hüseyin Sarıgül ve Halil Sönmez’in ismini duyuyordum, aynı zamanda sanıyorum Almanya’ya giden ilklerin Arasında yer alıyordu.
Ali Şenel, Sami Doğan’lar Kırıkkale’ye, Hüseyin Sarıgül, Halil Sönmez’ler Gebze’ye yerleşerek Yurtiçine gurbet kapısını açtılar. (Yurt dışına açılan kapıyı zorlayanlar da Rıza Demir, Ali Şenel, Halil Sönmez’ler oldu.
Yurt içi ve yurt dışı göçleri ve yerleşimlerini “Dodurga Köyünden Dünyaya açılan kapı ya da pencere olarak görebiliriz.
Yer zemindir, Yerleşmek, zemine, toprağa bağlanmak, bağlı kalmak, dünyanın öbür ucuna da gitsen yerleşim alanına geri dönmek anlamına gelir. +
Gelenekte “Evlenme”nin de derin kökleri vardır. Aynı çatı altına sığamayan kabile; bir iki kabile üyesine ev yapar (evlendirir) Ailesi ve çocukları ile orada yaşaması sağlanırdı. Yazıda ismi geçenleri yurt içinde ve yurt dışında ilk evlenenler (yurt yuva sahibi olanlar) olarak ta görebiliriz.
Yurt dışına açılan kapıya karşı kaleme aldığım şiirin bir Kıtası aklıma geldi.
İlk önce yurt dışı çözdü düğümü – Muska mı yaptılar yoksa büyümü- Asıl dedi kodu yıktı köyümü- çıkıp, çıkıp gitti Bizim köylüler- diye sitemkar ve isyankar bir tavır takınmışım.
Köyümüzde (Dedeli oğulları-Sarıoğulları) “Sönmez” soyadını taşıyanlar var. İlk soyadı alma kanununda köylerde nadir rastlanan bir durumdur.
Sağlığında rahmetli’yi iki ayrı şiirde anmışım. Yıldızlar yoldaşı olsun.
Goresidim Gucükgil’in Yılmaz’ı
Ayrı tuttum Rıza, Halil Sönmez’i
Görmek ister idim Feyzi Dönmez’i
Kurban bayramında param olsaydı.
Yer almaz mı hiç içinde yazımın
Oğluyum ben Hallüstağlin Kazım’ın
Belki bu yaz düğününde kızımın
Halil Sönmez seni görmeden olmaz.
12.02.2019 Ali Duran

Gidenlerin Ardından-YOKLUK BENİ MECBUR ETTİ (Niyazi Temurçin’in anısına)
Bir ozan kendi duygularını dışa vururken aynı zamanda Köyümün köylümün “göç” nedenini de tarif etmiş. Dodurga’yı (Yurdunu yuvasını) terk edip başka yerlere gitmenin temelinde ekonomik sorunlar yatmakta…
Niyazi’nin vefatını duyunca hafızamı zorlamama rağmen kayda değer bir anı aklıma gelmedi. Köyde fazla kalmadığım, aynı zamanda benden en az 10 yaş daha küçük olduğu için hatırımda bir şeyler kalmamasının normal olduğunu söyleyerek eşim teselli etmeye çalıştı.
Niyazi ile iki veya üç defa Aliağa’da karşılaştım. Menemende bir futbol kulübünün ant rollüğünü yaptığını Onları Aliağadaki halı sahada çalıştırmak için geldiğini söylemişti. Sıcak, samimi ve içten davranıyordu.
Piskolojik tedavi gördüğüm yıllardı.(2004-2006 yılları olsa gerek). Her içten samimi davrananlardan kaçar olmuştum. Yediğim kazıklar beni insanlardan soğutmuş, öküzün altında buzağı arıyordum. “Ben Niyazi’yim” diye kendini tanıtan tanımadığım bir insan bu kadar içten ve samimi davranıyorsa “çıkar peşindedir” diye uzak durmaya çalıştım. Şimdi düşünüyorum da o içten gelen samimi davranışlara ne çok ihtiyacım varmış…
Niyazi; Hafızamda babasının anılarını tazeletti. Yazılarıma baktım Rıza amcayı sağlığında yazdığım “ Bir Kışlık Yalan” öyküsüyle kayda geçmişim, “Niçin denmiş!” başlıklı araştırmalarımda “GOLCU “ lakabının kaynağını yazmışım.
“Ölenlere Rahmet” başlıklı şiirde –Müslümle Mustafa Kardeşti Herhal- diye bir satır yazdığım aklıma geldi. Onların Kardeşi olduğunu yorumluyordum. Biraz önce Nüfus Kayıtlarına baktım; Kardeşleri olarak; Ali, Bekir ve İbrahim gözüküyor. Ya nüfus kaydındaki isimler farklı ya da ben yanılıyor olabilirim.
Anılarım silinirken Rıza amcamın hafızamda kalan bir anısını yazma İhtiyacı duydum.
Hasan Işık’ın Muhtarlığı dönemi,İlk okul bir veya ikinci sınıfta olabilirim. Karanlık kavuşmak üzereydi Hasan Amcam (Muhtar) beni çağırdı, yanına gittim. Yanında bir Hasan Babalı vardı. (Köylümüz; toplayıcıların dilencilerin hepsine Hasan babalı derdi)
“Bu amcayı……lara götür bu akşam misafir etsinler” dedi. Götürdüm, Elçiye zeval olmaz Hasan amcamın isteğini söyledim. “Koca köyde bizden başka ev mi yok onlara götür denildi, Geri muhtarın yanına geldik, başka bir eve götürmemi istedi, Ben önde, Hasan baba’lı peşimde söylenen eve gittik. “İşi düşünce mi bizi hatırlıyor, Kendisi misafir etsin” gibi sözlerle geri döndük Bir iki kapıdan daha aynı bahanelerle geri çevrildik. Hasan Babalı da Bende iyice yorgun düşmüştük.
Hasan ışık bir müddet derin derin düşündü; sonra Golcuya götürmemi söyledi, Şükür evleri bir birlerine yakındı. Tez zamanda ulaştık. Rıza amcaya durumu anlattım.
“Ben yemeye ekmek bulamıyorum, çoluk çocuk bir odada yatıyoruz, yatıracak bir odamız bile yok, bu misafiri nasıl ağırlayayım, Köyün zenginlerine götür” dedi. Gayri ihtiyari ağzımdan “ Dört zenginin evine götürdüm emmi hiç birisi almadı” diye bir laf çıktı.
“Üstü başı iyi olsa, alırlar filan köyün ağası, yada hatırı sayılır birisi olursa alırlar. Allah'ın Hasan babalısını dilencisini kim alır, kim misafir eder” gibi laflar saydı…
Oda Hasan Işık gibi Bir süre düşündü;” sonra “öyle ya davul dengi dengine çalar Bir yoksulu ağırlamak ta benim gibi bir yoksula düşer” diyerek kabul etti.
Hasan Babalı’nın eşeğini götürmek için tekrar Muhtarın yanına gittim. Eşeğin yularını ağaçtan çözerken Hasan Amca yanıma geldi.
Yavrum onun misafir edeceğini biliyordum, bu seferlik te başkaları misafir etsin diye düşündüm, seni de çok dolaştırdım, Kusura bakma “ diye koca muhtar bir çocuktan özür diledi.
O çocukluk ruhumla “Rıza amcamın misafir alacağını bildiği halde beni kapı kapı dolaştırdığı için Hasan Amca’ya çok kızmıştım.
“Bir umut başka bir köylü misafir eder de Rıza amca rahat eder “ düşüncesini taşıyan Hasan Işık’ı, Yoksula fakire kapısını her zaman açık tuttuğunu tahmin ettiğim Rıza Temurçin’i Bu yazıyı yazmama vesile olan Niyazi Temurçin’i Rahmetle anıyorum.
Bizim Köylüler adlı şiirde – Kiminin yoksulluk canına yetti - kimisi kahretti köyü terk etti- Göçünü yükleyen şehre gitti- Göçüp göçüp gitti Bizim köylüler. Diye yazmıştım.
Köyümüzden Yurt içi göçlerde ilk sırayı almasa bile önde gelenlerden birisi de Rıza Temurçin’di. Belki de şiirdeki dörtlüğü yazmama vesile oldu.
08.02.2019 Ali Duran


ANILAR SİLİNİRKEN-“Kistil çok yoksuldu Rahmetli oldu”
Duran Duran’ın vefatını İzmir’deki köy derneğinin mesajıyla öğrendim. Menemen’de ikamet edermiş. Anasının Karkıncık köyünden olduğunu biliyordum. Karkıncıklılar Menemende yoğun bir nüfusa sahipler. Menemen’e yerleşmesini bu sosyal bağlantıya yorumladım.
Hanım Menemen’de bir yerleri aradı bilgi almaya çalıştı. “İş kazası” imiş! Bizim köylülerden Duran’la Neşe ordalarmış. Hanıma ”Akrabaları mı oluyor” diye sordum. “Akraba olması şart mı? Ölen bizim köylü” deyince utandım. Duran ve Neşe Düğünlere cenazelere toplantılara katılan sosyal ilişkileri güçlü tutan köylülerimiz. Duran; İzmir Dernek başkanlığı yaptığı dönemlerde dağılmak üzere olan köylülerimizi tekrar dernek çatısı altıda toplamıştı.
Köyümüzde bulunan yirmibeş kabileden Osmanlı dönemi kayıtlarında “Baloğulları” kabilesinin içerisinde yer almış. Bal soyadı ile ilgili dökümanlar olmasına rağmen Maalesef “Duran” soyadı ile ilgili dökümanlara rastlayamadım. Nüfus kayıtlarını 1988 yılından önce köyden aldırmış olmaları büyük ihtimal.
Rahmetli’yi tanımıyorum. Hanım Hatırlıyor; Anası köyde gündelikçi olarak köylülerin işini görmeye gidince, Caminin duvarının dibinde analarının yolunu beklerlerdi, Cami duvarına yaslanıp uyurlardı. Bazen ekmek su götürüp verirdik. Aliceğil o çocuklara çok baktı, Karınlarını çok doyurdular, soğukta üstlerini örttüler, Onların yaptığı iyiliği yardımı kimse yapamaz. Ölenlerine Allah gani gani rahmet eylesin.” gibi duygusal sözler söyledi.
Anılar silinirken hanımın sözleri “Köyde Temsilci” başlıklı şiirimde “Kistil çok yoksuldu Rahmetli oldu” sözlerini aklıma getirdi.
Altmış yaşın üstündekiler hatırlarlar; Fakirlik, Yoksulluk deyince Köyde iki hane akla gelirdi: İsmail Duran (Kistil) ve Mustafa Coşkun (Çölloğ) Çok yoksul olduklarını hatırlıyorum. Hanım Sami Coşkun’unda cami dibinde anasının yolunu çok beklediğini söyler. Mustafa Coşkun köyün danasını sığırını güderek; İsmail Duran’da sanıyorum, Köyde”azap’lık yaparak geçinmeye çalışıyorlardı.
Gerek Anşa Duran, gerek’se Kiraz Coşkun köyün yevmiye usulü (Gündelikçi) çalışan Kadın işçileriydi. Köyde Kadın iş gücüne ihtiyaç duyulduğunda bu iki kişi çağrılırdı. (Pancar Sökme, Pancar Çapalama, Tarlada tapul etme Çec eleme, Fırında ekmek pişirme vb.)
Nigar Genel, Hatun Fındık, Sakine Temurçin, Sakine Coşgun gibi Kadın işçilerimiz erken dönemde çalışmaya başlamışlardı, Bunlar düzenli maaş(Aylık) alan guruptu. Anşa Duran ve Kiraz Coşkun Düzenli bir işleri olmayan, Yevmiye usulü çalışan; deyim uyarsa “Proleter” işçilerdi.
Köyümüz’de “ İz bırakanlar” diye bir karalama yapmıştım. Yazıyı aşağıya aktarıyorum. Ama en başa; İsmail Duran ve Mustafa Coşkun "“Yoksulluk, fakirlik'leriyle iz bıraktılar” Yazılmalı diye yorumluyorum. Yaşamın temelini Ekonomi oluşturuyor.
Köyümüzde çok sık kullanılan “Aç kistil uyur’mu” deyimi rest gele söylenmiş bir söz olmasa gerek.
21.12.2018 Ali Duran

İZ BIRAKANLAR
İlk eğitmenler; Rıza Dönmez, Sefer Ersoy ve Süleyman Doğan.
İlk profesör; Ali Öztürk. İlk Mühendis; Kazım Öztürk.
İlk Astsubay Hüseyin Dönmez. İlk Doktor; …. Duran.
İlk Polis Memuru; Hasan Sönmez. ilk Hakim; …….. Özen
İlk Almancı Rıza Demir .
İbrahim Nefes ve Haydar Nefesoğlu; Cemde dedelik yaptılar.
Aydın Nefesoğlu ve Mustafa Kemal Özdemir; devrimci mücadeleyi başlattılar.
Haydar Sarıgül; Gölet çalışmasını başlattı
Mustafa Sarıgül, Rıza Nefes ve Hüseyin Kılıç; Mezarların etrafını çevirdiler.
Ruşen Kumaş; Morg alımına ve Kültür evi yapımına önderlik etti.
Sadık, Hüseyin ve Şakire Coşkun’lar; “ anne “ kelimesini ilk defa köyümüzde kullandılar.
Köyümüzde doğan, yaşayan,. vefat eden gencinden yaşlısına kadar herkes iz bıraktı. Balı Dedeler, Bekir emmiler, Hüseyin Fidanlar... Tüm köylüler... Garipler mezarlığında yatanlar Dodurga Köyü’nü kurdukları için iz bıraktılar.
BİR YILDIZ KAYDI YÜCEDEN
Halk müziği sevenlerin dinlediği türkülerden birisi “ Bir ay doğar ilk akşamdan geceden, Şavkı vurur pencereden bacadan (ve devamı)dır.
Bu sefer ay doğmadı, bir yıldız kaydı (Düştü): MUHARREM YILDIZ.
Elli yaşın üstündeki köylülerimiz anımsarlar; Büyüklerimiz, Gökten parlak bir yıldız düştüğü zaman “ bir yıldız kaydı(Düştü) herhalde büyük bir adam öldü” derlerdi. Yakın zamanlarda vefat eden örneğin Tuzladan Molla Ali’ye, Kaman’dan Bekirin Ali’ye Türkiye büyüklerinden Atatürk, İnönü, ya da Menderes’e yorumlarlar; kendi yorumlarına destek sağlarlardı.
İzmir Dodurga Derneği var olsun; Mesajla haber verdiler. Bu sefer yoruma gerek yoktu. Düşen Adıyla sanıyla Muharrem Yıldız’dı. Ay doğmadı ama (Muharrem) yıldız toprağa düştü.
Ay geceleri aydınlatır, yıldız ise ışık yansıtmaz, karanlıkta yol gösterici olarak algılanır. Kutup Yıldızı, Mavi yıldız, Çoban yıldızı.. Türkülere konu olan Sarı Yıldız… yol göstericidir. Teknik gelişimlerden önce Kervancılar, gece yolcuları; yönlerini yollarını yıldızlara bakarak belirlemeye çalışırlardı. Bazen yıldızların yol göstericiliğini yanlış yorumlarlar, kervanlar kaybolur, Yolcular ölür; “Evler yıkan, beller büken, kanlı mı oldun kervan kıran sen… sen.. sen… diye sarı yılız’a sitemler edilirdi.
Bir yazımda Hasan Gülçay için ‘ Köyümüzün gönüllü hamalı” deyimini kullanmıştım. Nisan 2007 yılında yazdığım ve aşağıda tekrar yayınlayacağım yazıda aynı kelimelerle ifade etmesem de; Gebze’de Rıza Genel, Muharrem Yıldız, Hamdi Kumaş, Veli Fidangül ve arkadaşları hakkında da aynı düşüncede olduğum anlaşılıyor.
Satılmış Uslu’nun öncülüğünde Dodurga’nın Gebze yerleşim alanında pek çok Dodurgalı Muharrem abi ve arkadaşlarının ayak izlerini takip ederek yol aldılar düşüncesindeyim. Kimi köylülerimiz minnet duyularını ifade etti, sayılarını sundu (Adile gibi); Kimisi’de “ Yol iyi temizlenmemiş; Ayak izlerinizi takip ederken ayağım çamura battı” diye eleştirdi. Bu kuşak; her türlü eleştiriyi göğüsleyerek inandıkları doğrularda Dodurga Köyünün Geçmişini Gebze’deki geleceklerine bağlamaya çalıştılar. Ne kadar başarılı ya da başarısız olduklarını süreci birlikte yaşayanların takdiri veya eleştirileri belirler…
Gebze yerleşim alanındaki Köylülerimizin büyük bir çoğunluğu Geleceklerini geçmişten kurtararak yollarına devam diyorlar.
Geçmişi geleceğe bağlamaya çalışan bu kuşak ne İsa’ya ne de Musa’ya yar oldu. Takdir de aldılar, Belki haklı olarak eleştiri de aldılar, belki de haksız olarak eleştiriye de uğradılar.
Bu kuşağın kimisini toprak aldı; kimisi de kırklara karışmak için inzivaya çekildi.
Sağlığında; “Gebze’ye gezi” başlıklı şiirde ve “Che’nin düşündürdükleri başlıklı yazıda rahmetli’den bahsetmişim.
Yıldız’a Yıldızlar yoldaş olsun, Yıldız ve Sarıgül ailesinin, seven, saygı duyan, rahmetle anan eş dost ve arkadaşlarının başı sağ olsun.

ÖNCE YAZILAN YAZILAR
Aklımdan geçirdim hepsini tek, tek
Kenan’la Ali’yi seçemedim pek
Salih Yıldız demek eğlence demek
Muharrem abiyi sormak isterdim.
**
68 kuşağından unutulmaya yüz tutanlar.
Dodurga’nın muhteşem beşlisini yazarken Veli Fidangül’den öylesine ( üstün körü ) değinerek geçtiğimi fark ettim.
Bizler işçi sınıfı adına gerillacılık oynamak için dağlarda mağara kazarken bu İŞÇİ sendikalar aracılığı ile vahşi kapitalizme karşı amansızca savaş veriyordu.
Yetmiş sekiz kuşağı Veli Fidangül, Muharrem Yıldız, Hamdi kumaş yaşıtlarına ABİ der. Abi kelimesi kullandığımıza göre altmış sekiz kuşağından sayılırlar.
68 kuşağından Mustafa Kemal’ler, Aydınlar pratiğin içinde yer alırken aynı zamanda teorik bilgi birikimine de sahiplerdi. Bu arkadaşlar ise sadece pratik insanıydılar. Toplum adına ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Bulundukları fabrikaların sendikaları içerisinde örgütlendiler, belki DİSK üyesi oldular, İş arayan köylülerimizi fabrikalara veya başka iş yerlerine yerleştirdiler, iş bulmalarına, ev kurmalarına yardımcı oldular. Yarım asırdır “ bizde bulunan bu, adımız Hıdır elimizden gelen budur “ dercesine biz devrimcilere mesaj verdiler. Kellesini koltuğunu altına almayan, devrim yoluna ölmeyen insanları “ devrimci “ saymadığımız için verilen mesajlar tarafımızdan algılanmadı.
Veli Fidangül’ün sendika yüzünden, Muharrem Yıldız ve Hamdi Kumaş’ın (Köy Derneği ve köy Sandığı kurmak için) Dodurgalıları bir araya getirmek yüzünden çektiklerini tabiri caizse it çekmedi.
Softa takımı Bektaşiyi namaz kılmaya zorlamış, o da kusursuz bir namaz kılmış. Namaza bahane bulamayan softalardan birisi;
“ Yahu erenler, sen apdestsiz namaz kıldın, olur mu “ demiş. Bektaşiden aldığı cevap; “ Ben kıldım oldu “ olmuş.
Muharrem Yıldız, Hamdi Kumaş’ın On beş yıl çalmadığı kapı, yalvarmadığı Dodurgalı kalmadı “ Yardımlaşma sandığı veya dernek kuralım “ diye, ama kuramadılar. Yetmiş sekiz kuşağından Yusuf, doksan Kuşağından Cüneyt, altmış sekiz kuşağından da Yıldız ve Kumaşlar bir araya gelince oldu.
Keramet ya da hikmet yetmiş sekiz kuşağının temsilcisi Yusuf’ta veya doksan kuşağının temsilcisi Cüneyt’te mi idi, yoksa uğursuzluk Yıldız ve Kumaşlarda mı bilinmez. Altmış sekiz kuşağının temsilcileri kurucular arasında yer aldığına göre “ uğursuz “ veya “ beceriksiz “ görülmedikleri anlaşıyor. Bu sır Dodurga’nın bilinmeyen gizli tarihinde mi yatıyor acaba!
Devrimci deyince Altmış sekiz kuşağı Aydın’la, Kemal’le anılır, mücadele içinde pişen Fidangül, Yıldız, Kumaş’ların ismi devrimci sayılanların arasında her nedense geçmez, esameleri bile okunmaz. Oysa bu insanlarda mücadeleye katkıda bulunmuşlardır. Tek eksiklikleri kendilerini pazarlayamadıklarıdır.
Bu bir eksiklik değil özünde bir ERDEM’DİR, anlayan için tabi.
Serkan’ın, Ersin’in, (Kenan yazamıyorsa) Yeşim’in bu hususta yazmalarını, babalarını amcalarını anlatmalarını beklerdim.
CHE geçmişi bilseydi yazacağından emindim. ALİ DURAN 03 Nisan 2007 Salı
Ali Şenel Ve Kuşağının ayak izleri
Ali Şenel anılırken; vefat eden ve hala hayatta olan bir kuşak ta birlikte anılmaktadır. Ali Hoca-Kazım Abi (Öztürkler), İsmet, Hasan (Uslu’lar), Alaaddin Demirtaş ve diğerleri…
Cumhuriyetin Birinci Kuşağı olan Halil, Mehmet Öztürk’ler, Musa Kazım, Mehmet Doğan’lar, Haydar Şenel’ler, Mustafa Uslu’lar Cumhuriyetin ilanından Sonra Cumhuriyete destek vermek ve (çocuklarının okuyup devlet kapısında makam sahibi olması) için çocuklarını okuma yazma öğrenmeye götürdüler. Çünkü köyde henüz okul yoktu.
Cumhuriyetin İlk dönemlerinde köylerde ilkokul yoktu. Devlet politikası gereği (sanıyorum nüfus sayısı dikkate alınarak) pilot bölge seçilen köylere ilk Okullar açılmıştı. Bu nedenledir ki; Ali Şenel, Ali Öztürk’ler ve diğerlerinin Dinar(Günçalı) ve Bolus(Aktepe) köylerinde bin bir zahmetle okudukları büyüklerimiz tarafından anlatılır.
(Hüseyin Demirtaş İlkokulu; ikici sınıfa kadar Bolus’ta okuduğunu, üçüncü sınıfa köyde başladığını anlatmıştı. Köy okulunun 1953 yılında faaliyete geçtiği söylenir.)
Dodurga köyü her yatırımı devletten beklememiş İlkokul beşinci sınıfı bitiren Süleyman Doğan’ı (çocuklarına okuma yazma öğretmesi için) çocuk başına belki de buğday arpa vererek gayri resmi eğitmen olarak atamıştı.
(Mehmet Sönmez’in ”Galoğ Dayı” Devlet tarafından görevlendirilen ve üçüncü sınıfa kadar okutma yetkisi bulunan eğitmen oluğu büyüklerin anlatmasından hatırımda kalanlar anılar arasında…
Okul olmadığı için gayri resmi eğitim Haydar Demir, Hüseyin Güneş’lerin ve ismini unuttuğum diğer köylülerimizin evlerinin bir göz odasında verilmeye çalışılmış.
Zor şartlarda evlerini eğitime açan köylülerimizi ve eğitim için baskıya maruz kalmadan gönüllü olarak okumaya giden o dönemin çocukları bizim dedelerimiz ve babalarımızı saygıyla anıyorum.
Cumhuriyet’in birinci kuşağı komün halinde yaşıyordu.
Nazmi veya İbrahim Şenel yerine niye Ali Şenel; Rıza Öztürk yerine niye Ali Öztürk, Rıza, Ziya, Satılmış Uslu yerine neden İsmet, Hasan Uslu, Şevki Doğan yerine neden Sami Süleyman Doğan’ların okuması seçilmişti?
Bilgeler(Büyükler) varken bu gibi sorular sorulmaz, Nazmi Şenel, Rıza Öztürk, Satılmış Uslu, Şevki Doğan tarafından da sorun edilmezdi. Köyde kalanlar üretime katkıda bulunurken devlet kapısında kendilerine sahip çıkacak ağabeylerinin kardeşlerinin varlığına güvenerek onların okumasını hiçbir zaman sorun etmediklerini düşünüyorum.
Ali Şenel’in; Yurt içine ve yurt dışına ilk “ gurbet kapısını açtığını ayak izlerini takip ederek yorumluyorum. Bundan da önemlisi Rıza Öztürk’ün köye yönelik yazdığı şiirlerden sonra uzaklardan Dodurga köyünü şiirleriyle en duygusal anlatan bir şair olarak görüyorum. Şiirlerini dinlerken çok etkilendim. Ama maalesef derleme fırsatı bulamadım. Eşi Nimet Abla’dan face aracılığı ile istememe rağmen ulaşamadım.
GİDENLERİN ARDINDAN
Aşık Veysel; Can kafeste durmaz uçar-Dünya bir han konan göçer-Ay dolanır yıllar geçer- Dostlar beni hatırlasın; Der.
Dünya haritasında toplu iğnenin ucu kadar dahi yer kaplamayacak kadar küçük bir yer olan Dodurga köyü konağının (Hanı’nın) konukları da birer birer göçüyorlar.
“Gidenlerin anısına” yazdığım en son anıdan sonra Hatırladığım kadarıyla; Ali Şenel, Kazım Fidangül, Sevim Şenel(Sarıgül), Erdoğan(güler), Yeter Ersoyu, Sönmez’ler göçtü. Unuttuğum varsa Af ola…
“Dodurga Köyü konağı konuklarından o kadar çok göçen oldu ki; “Dodurgaya dair”sayfası adeta “gidenlerin anısına” sayfasına dönüştü. “ Gidenlerin ardından yetişilmiyor” diye yazmaya ara vermeyi düşündüm ama gidenlerin Dodurga’da bıraktığı izler tekrar tekrar anmamıza zorladı.
Örneğin; Ali Şenel; Türkiye Cumhuriyetinin birinci kuşağının çocukları olarak yazmam gerektiğini söylüyordu.
Kazım Fidangül; Dodurga’nın adı daha “Dodurga” konmadan önce benim atalarım buradaydı. Bizi es geçersen Dodurga’ya dair bir satır yazı yazamazsın” diye mesaj veriyordu.
Bilmiyorum ama köyle ilişkilerinin pek olmadığını sandığım, gönlümden ve gözümden ırak olan, belki de hayatımda hiç görmediğim Erdoğan; “Vasiyetim üzerine çocuklarım cansız bedenimi köye götürdüler, Benden bahsetmezsen Çocukların atalarına saygılarını ve Dodurga toprağının çekiciliğini kimseye anlatamazsın” dercesine adeta gaipten sesleniyordu.
Dodurgaya dair yazabilmek için “ Gidenlerin anısına” yazmak gerekir.


8 Mart 2018
  · 
GEBZEDEKİ BAYANLARA
Sanki erkeklere mahsus bu dünya
Kibele kadını nasıl yazmayım
Erkeklere ayıp olurmuş güya
Anamı bacımı nasıl yazmayım
**.
Yarım kilo eti bir ay kullanan
Sabun ile deterjana bunalan
Sayıyla pazardan domates alan
Tutumlu kadını nasıl yazmayım.
**.
Dolapta var mıdır yok mu bilmeyen
Akşam kahvelerden eve gelmeyen
Sorumsuz kocadan çektiğ(i)ni bilen
Sabırlı kadını nasıl yazmayım.
**.
Pediküre kuaföre çıkmayan
Hasta çökel olduğuna bakmayan
Tükenecek diye kömür yakmayan
Çileli kadını nasıl yazmayım.
**.
Çocuğun okulda velisi baba
Hiçbir toplantıya katılmaz ama
Her bir işe koşar çileli ana
Ezilen kadını nasıl yazmayım.
**.
Kibele dünyaya hükümdar olsa
Ekonomik gücü eline alsa
İlkel kominali yeniden kursa
Kurtaran kadını nasıl yazmayım
**.
Kibele Tanrıça yaradan ana
Kadın üretkendir doğuran ana
Sevgim saygım kıblem duam hep ona
ALİ DURAN bunu nasıl yazmayım.
NOT:Gebze de yaşayan kadınlarımızı
Anmak için yazıldı 08.03.2002
GİDENLERİN ARDINDAN(Güllü Demirel’in anısına)
“Kadınların Özlemi” başlıklı şiirde “Köyüm Kadınlarla güzel” diye yazmışım.
Köyün güzelleri (Güllüler, Telliler, Zörükler, Nergizler ve diğerleri) Köyü bırakıp giderken beraberlerinde köyün güzelliğini de götürüyorlar, Gidenleri düşündükçe köyümüzün onlarla daha güzel olduğu hatırlanıyor.
Edibe Sultan çok küçük
Ülkü Ebru dünkü çocuk
GÜLLÜ. TELLİ, Fidan, Buçuk
Mualla’yla köyüm güzel.
Sağlığında bir satırla da olsun anmışım. Yıldızlar yoldaşı olsun. Eş dost akraba çocukları ve sevenlerinin başı sağolsun

Gidenlerin Ardından( Sarıgül’lerin Anısına)
Hamide, Hanife, Kibar, Gülşen, Ahmet, Hasan, Rıza, Birol; Daha öncelerinden Müstoğ, Aloğ, Satoğ, Hasoğ, Haydar, Dede abi Hüseyin Abi ve diğerleri… Sarıgü’ler birer birer solarak toprağa düşüyorlar.
Toprak; Yaşlı, genç, Erkek, kadın, iyi, kötü ayırımı yapmadan hepsini bağrına basıyor. Sözün bittiği yerdeyiz. Beynimizden bir saniyede, bir saat’ta geçen anıların, düşüncelerin milyonda birini bile yazıya dökmek mümkün olmuyor. Aramızdan bedensel olarak ayrılmış olsalar bile kimisi anılarda kimisi öykülerde kimisi şiirlerde sosyal olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.
Sarıgül ve Şanlı ailelerinin, eş dost ve sevenlerinin başı sağolsun,
Aramızdan ayrılanların yıldızlar yoldaşı olsun.
Ali Duran

Gidenlerin ardından(Ziya Uslu’nun anısına)
Çakır gözlü yakışıklı adamdı- Gayet efendiydi aklımda kaldı-Rıza Uslu diye birisi vardı-Şükrü’sü, ZİYA’SI vardır köyümün.
Halk arasında bir deyim söylenir ; “An da beni bir koz’unan an” derler. 1999 veya 2000 yılında yazdığım Köylümün özlemi adlı şiirde ben de anmışım.
Altı Kardeşten büyüklükte ikinci sırayı aldığı tahminindeyim. Yaşayan kardeşlerine sağlıklı ömürler diliyorum.
İzmir’de bir düğünde karşılaşmıştık, yanıma geldi halımı hatırımı sordu, Sorular soruyor, cevaplar veriyorum ama tedirginliğim üzermde; “Guzu galiba tanımadın ben Nalbatgilin ZİYA’yım” demişti. Halk deyimiyle; Yer yarılmadı ki yerin dibine gireyim. Öyle utanmıştım. Gerçekten de tanımamıştım.
Aile fertlerinin, Eş dost, yakın akraba ve sevenlerinin başı sağolsun. Yıldızlar yoldaş olsun
ALİ DURAN. 11.10.2017
GİDENLERİN ARDINDAN(Ahmet Ylıdız’ın anısına)
Ahmet Yıldızın vefatı üzerine yapılan yorumları okudum. Adile ve Şinasi yorumları ile duygularıma tercüman olmuşlardı. Farklı kelimelerle aynı duyguları ifade etmeyi, onların duygularını kopyala yapıştır yapmayı da gereksiz gördüm.
Yaklaşık iki aydır Telefon, İnternet ve bilgisayar gibi iletişim araçlarını kullanma imkanım olmadığından zaten düşüncelerimi de yazamazdım.
1979 veya seksen yıllarında evlerine babasının yazdığı şiirleri derlemek için istemeye gitmiştim, Duran veya Ahmet; ya da her ikisini de hayal meyal o dönemlerde gördüğümü sanıyorum. Gebze derneğinin düzenlediği köy pikniğinde çok kısa süren bir “ merhabalaşmamız” oldu. Başka yerlerde görüştüysek veya hatırlamıyorsam yaşlılığıma bağışlansın.
Ahmedi tanımadığım için düşüncelerimden çok gözlemlerimi yazmak istiyorum.
Face Arkadaşlık isteğini kabul ettiğimde; Ahmedi “amansız bir hastalığa karşı aman vermez” bir savaşının içinde buldum.
Kan nakli bekleyişleri, organ nakli bekleyişleri, Hastaneye inançla gidip umutla çıkmış fotoğrafları, paylaşımları beni yanıltmıyordu. İnancını, direncini, azmini umuduna bağlamış; Halk deyimiyle “dört elle” hayata tutunmak için umut yolculuğuna çıkmış gibiydi. Paylaşımlarında hep “umut” vaad ediyordu.
Amansız bir savaşa girmiş insanın yara almaması mümkün değil; ama o sevenlerinin, takipçilerini, köylülerinin üzülmemesi için aldığı yaraları ve duyduğu acıları paylaşmıyordu. Bu durumları “ kol kırılır, yen içinde kalır” deyimine uygun olarak onunla birlikte olan, onunla can olan onunla manevi acı çekenler paylaşıyordu.
Aman vermez savaş içindeyken; Eşinin dostunun, sevenlerinin, arkadaşlarının ve özellikle köylülerinin (Dodurgalıların) “ en azından manevi olarak yanındayız” mesajları Ahmet tarafından paylaşımlarında topluma yansıtılıyordu.
(Ahmet’le face arkadaşlığımızdan itibaren edindiğim izlenim “Azrail’in birkaç kez görevini ertelemesi” bu güçlerin var olasından kaynaklanıyordu.)
Her canlı ölümü tadar, Her ölüm “ erken ölüm” dür. Ama Ahmet’in ki biraz daha erken oldu. Tıpkı kuşağımızdan Veli’nin, daha gerilerden Muharrem’in (Demirel), Hasan abinin (Sarıgül) ün ki gibi. 78 kuşağı Hasan abiye ölümü yakıştıramadı, Hasan abi’nin ruhunu genç görüyorlardı. Ahmet'e de öyle...
Ahmet “ Umuda yolculuğunun” son durağından sonsuzluğa uğurlandı.
Ahmet’in İnancı, direnci, azmi umudu; Hayattan umudunu kesenlere örnek olsun. Soyadı(Yıldızlar) yoldaş olsun.
ALİ DURAN

Gidenlerin ardından (Ali Güler’in anısına)
Dün Hasan Sarıgül’ün vefatını duyunca “Bugün içimden yazmak gelmiyor” diye başlamıştım. Şok üstüne şok yaşıyoruz.Köy dışında yaşayanlar, köyde yaşayanları bazen anarlar. Köy dışında birisi olarak;
Mustafa Güvenle Saruğlün Müstoğ-Soyadları GÜLER Durmuşla ALOĞ-İsmail Aktaşla Kardeşi satoğ-Temsilci olarak kaldı köyümde. Dizilerini yazdırarak anılarımda iz bırakmıştı.
İçimden yazmak gelmese de daha önce yazdığımı paylaşmakla yetineyim istedim.
Gidenlerin ardından Yetişilemiyor… Yıldızlar yoldaşı olsun. ALİ DURAN
MAHZUNİ’NİN ANISINA
Ölüm kol geziyor bende mi sıra
Bugün büyük ozan Mahzuni gitti
Aklımdan çıkmıyor ölüm bu ara
Çağın Pir sultanı Mahzuni gitti.
Denizi Astılar sazı ağladı
İboyu kestiler özü ağladı
Mahiri vurdular gözü ağladı
Çağın Pir sultanı Mahzuni gitti
.
Tahta çarmıhlara gerdiler ama
Ayağına cennet serdiler ama
Pir sultan unvanı verdiler ama
Çağın Pir sultanı Mahzuni gitti
Ali Duran Mahzuni’ye ağladı
Hacı Bektaş dergahına uğradı
Sevenlerin yüreğini dağladı
Çağın Pir sultanı Mahzuni gitti,
ALİ DURAN-MAYIS-2002
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
30 mart, 6 mayıs, 18 mayıs…(Bir yılın her gününü); yorgun düştüğümüz için yazarak, face de paylaşarak pankartlar açarak (Bazen de yazılama pullama yaparak) andık.
Genç kuşak bizden böyle gördü, öyle de devam etti. Oysa onların bize öğrettiği “vaktimiz yok matem tutmaya” ilkesini öğretmeliydik. Bağışlanmayacak hatalar yaptık. Genç kuşağa yanlış örnek olduk.
Ölenler döğüşerek öldüler; güneşe gömüldüler.
ALİ DURAN
DODURGA’NIN KONUKLARI-02- (Sipahioğulları Dodurga’da ne yapabilirdi)
Sipahioğulları çadırlarını kurduklarında Anadoluyu Derebeyler (Tekfurlar) yönetiyorlardı. Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans); Anadolu’yu Derebeyleri arasında pey etmişti. İmparatorluk Derebeylerin merkeze vereceği vergiye (paraya) bakardı. Tekfurlar nereden bulur, kimden alır imparatorluğu ilgilendirmezdi.
Ortaçağ boyunca bütün dünyada EKONOMİ tarıma dayalıydı. Tarım ekonomisine de köylüler hakim’di. İmparatorluğa verilecek vergi, derebeylerin askerlerinin masrafı (yeme, içme, giyinme vb gibi) hepsi köylülerden alınarak karşılanıyordu.
Dodurga’nın yerlileri tarımla uğraşıyorlardı. Orta Asyadan gelen Sipahioğulları ne yapabilirdi:
Hikmet Kıvılcımlı Orta Asyada yaşayan Dodurga boyu’nun At yetiştiriciliği konusunda uzmanlaştığını yazar.
Dodurga’lılar Atları üç gurupta eğitirlerdi. Posta atı(Yarış atı), Kervan atı (Yük taşıyıcı atlar) ve Savaş Atı (Savaşçı Sipahilerin bindiği kıvrak ve hareketli atlar).
Doğan tayların; belirli bir yaşa geldikten sonra hangi işte kullanılacağı konusunda uzmanlaşmışlardı. Pazar alanları (Müşterileri) de belliydi.
Orta Asyada Karkın boyu Kervancılık konusunda uzmanlaşmıştı. Hindistan, Pakistan sınırından Avrupa’ya uzanan İpek yolunun Pers(İran) sınırına, Afrika’ya uzanan İpek yolunun hicaza (Arap sınırı) kadar nakliyesini üslenir, Kervancı başları ile (Halk dilinde bezirgan başı) anlaşmalar yapar Orta Asya’yı güvenli bir şekilde geçmelerini sağlarlardı.
(Karkın boyu günümüzde Tırların ve PTT’nin yaptığı hizmetleri ortaçağ’da yapan güçlü bir örgütlenmeye sahipti. Anadolu’da Deveci Karkın, Demeni Karkın isminde köyler vardır. Orta Asya çöllerini geçmek için yük taşıyıcılığında Develer kullanıldığı için “Deveci Karkın” deyimi Anadolu’da da kullanılmaya devam etmiştir.
Denmeni Karkın ise günümüzde İnternet, faks, Cep telefonu vb. görevi yapan iletişim birimidir. İlkel kominal toplumlarda yazı olmadığı için haberler sözlü olarak iletilirdi. Posta (Koşu,Yarış atı) bu amaçla kullanılırdı.“ Şu Kervansaraya şu haberi demelisin, …Filan yerdeki hana söyle şu haberin filan köye (veya kabileye) ulaşmasını sağlasın…” “Demeni karkın” deyimi -demenin söylemenin- günümüzde almış biçimidir.
Dodurga Boyu'nun Yük ve Posta atı konusunda en iyi müşterisi Karkın boyu idi. Savaş atı konusunda ise yirmidört oğuz boyunun hepsi müşteriydi.
Nasıl Bmv, Mersedes, Audi Otomobilde; Ford, Man, Daf vb.araçlar Tır filolarında marka ise Dodurga boyunun atları da orta Asya’da marka idi.
Dodurgalılar; tanımadıkları yaban ellerde ata mesleklerini sürdüremeyeceklerini bildikleri için Orta Asyadaki diğer boylar gibi çoban ekonomisine (Büyük-Küçük baş hayvancılk) yöneldiler.
Köyümüzde 1975-80 yıllarına kadar En çok malı davarı olan kabile Sipahioğulları (Kumaşlar) idi. Köye ilk yerleştikleri zamanlarda toprağı ekmesini, biçmesini, işlemesini bilmedikleri için Çobanlık ekonomisine yöneldiler.
(Karataş’lar, Kumaş’lar, Öztürk’ler halen Büyük baş hayvancılık konusunda ata mesleklerini köyümüzde sürdürmeye devam ediyorlar.)

GİDENLERİN ARDINDAN-(Abbas Kılıç’ın anısına)
“Abbas Kılıç İtten yeğin korkardı”
Zöhre Temurçin’ın vefatı üzerine Ruşen Kumaş “köyün çınarları birer birer gidiyor” diye bir deyim kullanmıştı. Abbas Kılıç’ta farklı biçimde boy vermiş çınarlarımızdan birisiydi.
Mehmet Ali’nin, Bekir Fidan’ın Şinasi’nin ve anılarını yazmayan ya da yazamayan belirli yaş üzeri köylülerimizin Abbas Abi ile ilgili anıları muhakkak olmuştur. Bazıları anıları içlerinde saklarlar.
Geçmişi düşünüyorum da aslında “deli” değildi. Fiziksel rahatsızlıkları vardı, konuşma yeteneği gelişmemişti. Tüm çabalarına rağmen köylülerle iletişim kurmaya çalıştığında başarılı olamıyor, bazen kendisi, bazen de köylüler sinirleniyordu. Köylüler sinirlendiğinde Abbas abi ye “deli” diyorlar ama Abbas Abinin “ Bekir” demeye dili dönmediği gibi “ asıl deli sensin” demeyi beceremiyordu.
Abbas Abi çok çekti, İstemeyerek aile fertlerine de çektirdi.
Kardeşi Salih Abinin; Türkiyenin yurt dışına iş gücü ihraç ettiği dönemlerde ilk giden kafileler içerisinde olduğunu sanıyorum. Oda kardeşi Halil Kılıç’ı, gelini Yeter Kılıç (Doğan)’ı götürdü. Kendisini düşünseydi ailesini ve çocuklarını önce götürürdü, ama o bunu yapmadı. Köyde kalan babasına analığına sakat kardeşine birilerinin bakması gerekiyordu. Aslında yapılması gereken doğru davranış buydu.
=Para mı önemli ana baba,kardeş eş, çocuklar mı önemli üç kuruş dünya malı için anasını babasını karısını sakat kardeşini, çocuklarını feda eden adam adam değildir= sözleri Türkiye’de konuşuluyor ama kuşlar ertesi günü Almanyadaki Yeterin Halilin Salihin kulağına konuşulanları fısıldıyorlardı.
Almanya’dakiler toplandılar Salih Kılıç’ın Türkiyeye dönmesine karar verildi. Oturum hakkını iptal ettirdi, sosyal güvenlik primlerini falan “elimde üç beş kuruş bulunsun” diye aldı. Ailesine ve sakat kardeşine bakmak için dönüş yaptı.
Almanya’ya kaçak yollardan girmek için ölümü göze alanların, tarla, satıp borç para bulanların, Almanya da uzaktan da olsa akrabası olanlara yalım yalım yalvaranların olduğu bir dönem (gemileri yakıp) Almanya’yı bırakıp Türkiye’ye dönmek akıllı işi değildi. Asıl deli Abbas değil Salih’ti. Bu iki bakış açısı da aynı toplumun görüşüydü.
Salih Kılıç toplum tarafından; “Gaygusuz, sorumsuz, duygusuz” vb. bir insan olarak tanınıyor diye yorumluyordum. Toplumun bu bakış açısı şiirlere “Bana göre Sali çok gaygusuzdu” deyimleriyle yansıdı.
Kapının önünde kan kusarak vefat ettiğini duymuştum. Herkes öyle görse de ben “Parayı; babasına kardeşine çocuklarına tercih etti, adam değil” sözleri ile “Almanya’yı bırakıp döndü asıl deli o” sözlerini kusarak öldüğünü düşünmüştüm
.
Velhasıl; Tekiş’te, Sali’de Abbas’ta,Nergizde Hatta ve hatta Deli dolu görünen Halil Enişte de gün görmeden gittiler.
ABBAS KILIÇ İTTEN yeğin korkardı
Baba kardeş öldü kimsesiz kaldı
Komşuları Hasan Temurçin vardı
Hayırlı evladı tuttu köyümde
diye sağlığında yazıya geçirmişim.Abbas Kılıç ve onun vesilesi ile ismini andığım rahmetliler nur içinde yatsınlar
ALİ DURAN

RUŞEN KUMAŞ’IN 01.05.2008 TARİHLİ MESAJI
Yarınlar yorgun, bezgin ve mutsuz insanların değil; rahatını terk edebilen yürekli insanlarındır.
(Galiba o da yorgun düştü. Uzun yıllardır mesaj göndermiyor.)
Ruşen’in değerli mesajıyla dokuz yıl sonra Emekçilerin birlik ve dayanışma gününü kutlayalım.
1 Mayıs’ın insanlık tarihinde, bütün dinlerden ya da uluslardan insanların ortaklaşa kutladığı ilk ve tek bayram olduğu bilinciyle…

DODURGA’NIN KONUKLARI-01
(İlk Konuklar Kimlerdi-Dodurga Köyü nasıl, niçin seçildi.)
“Su kirlenmesin” diye Aşağı Pınarın aşağısına sekiz on hanenin çadırlarını kurduğu tarih 1045-1055 yılları arası. Yaklaşık 950 yıl kadar önceye denk düşer. Çadır kurulan alan köylüler tarafından bahçeler olarak bilinir. Köyümüze gelen Dodurgalılar ile Almusa bağlı Kınıklılar aynı dönemde gelip Anadolu’yu yurt edindiler.
Dodurga konağının sahipleri Şosenin kıyısında evleri bulunanlardır. Dodurga köyünün ilk konukları da Horasandan gelen Türkler(Sipahioğulları)dır.
Dodurganın konuklarını tespit etmek için Şosenin kıyısında evleri bulunan konak sahipleri ile damları bitişik olanları tespit etmen gerekir. Yerleşik düzene geçenler kendi geleneklerine göre mimari yapı oluşturarak Dodurga Köyünü kurmuşlardır
(Sözlü Kaynak: Hüseyin Öztürk-Öğretmen-Dodurga Köyü-1999)
Köylerde ev yapan yapı ustaları iskeleyi kurduktan sonra çatının üstüne çıkar ucuna ip bağlanmış topaca benzeyen “şakül” dedikleri ağırca bir demiri aşağı doğru sarkıtarak duvarın kerpiçle hangi mesafeden örüleceğini belirlerlerdi.
Hüseyin Öztürk’te öyle yaptı. Dodurga hakkında yazılacaklar konusunda duvarcı sicimini kullanarak ölçülerini, nereden ve nasıl başlanması gerektiğinin ipuçlarını verdi. Onun tuttuğu ışıkla ”Köyümüzde kimler aynı çatı altında yaşıyordu” başlıklı makaleyi yazmıştım.
Canan Şenel’in paylaşımına kadar beş-on okuma “yazmam için teşvikcilerden oluşan ”beş” beğenide kaldı. Canan Şenel’in 31.07.2016 tarihindeki paylaşımından sonra okuma sayısı 73 beğeni sayısı 21’e yükselmiş. Yayınladığım yazılar arasında “köylümün özlemi” başlıklı şiirden sonra hala ikinci olma özelliğini koruyor. (Bu şiir 183 defa tıklanmış, 73 beğeni almış. Bu fark Ruşen Kumaş ve Bekir Fidan’ın Paylaşım ve beğenileri sonucu artmış gözüküyor)
Hüseyin Hocanın’ siciminin gösterdiği çizgiyi takip ettiğimizde;
Doğan, Şenel, Aktaş, Fidangül ve Özügenç soyadını taşıyanların atalarının Dodurga’ya gelen ilk konuklardan önce bu topraklarda yaşadıkları anlaşılıyor.(Bu kabilenin içinde yer alan Coşkun ve Özel soyadını taşıyanlar Cumhuriyet döneminde köye yerleşmişler)
Osmanlı; Selçuklu ve Danişmendlilerin mirası üzerine kuruldu. Selçuklu ve danişmendli dönemlerinde kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü gelenekte bu kabileye “Papazoğulları” deniyor olmalı ki Osmanlı döneminde “Papazoğulları” olarak kayda geçti.
Aşuroğulları (Gülçay) ve Sırrullahoğulları(Taş) kabilelerinin de İlk konuklardan önce köyde yaşadıkları anlaşılıyor.
Not:(Sulusaray yangınından kurtarılan nüfus kayıtlarında; Papazoğulları ve Sırrullahoğulları olarak kayıtlı bulunan kabileler; Artova Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına-tahminim1944 yılları- Beyazoğulları ve Taşoğulları olarak geçmiş. Kaynak: Köy muhtarlığına teslim edilen ve en son Hüseyin Nefes’in muhtarlığı döneminde işlem gören iki adet köy nüfus kayıt defterleri)
Hüseyin Hocanın Duvarcı sicimini (Çizgisini) takip ettiğimizde; Sipahioğullarından sonra köye ilk yerleşen konuklar; Danışoğulları (Balkaya); Torunoğulları(Özen,Genel); AliKahya oğulları(Topak), Macar oğulları(Fidan), kabilelerinin olduğu; evlerinin Papazoğullarının evleri ile bitişik olmasından anlaşılıyor.
NOT: Osmanlı tarafından Dulkadiroğullarına özerk bölge (Muhtariyet) olarak tanınan ve 1520 yıllarından sonra Malatya, Maraş, Adıyaman arasında konar göçer olarak yaşayan oğuz boylarının arasında Torunoğulları, Alikahyaoğulları, Macaroğulları, Tataroğulları adlarıyla yer alan kabilelerin olduğu yazılı kaynaklarda yer almaktadır. Bu Kabileler Dodurga köyü kayıtlarında da yer almaktadırlar)
Aynaoğulları (Güven, yıldız ve Sevinç) kabilesi ya köyün ilk yerlileri arasında, ya da Danışoğulları ile birlikte gelip köye yerleştiler. (Sözlü kaynak; Şevki Doğan; Aynaoğullarının köyün ilk yerlilerinden olduğunu söylemişti.1999yılı)
Sipahi oğullarından sonra köye yerleşen ikinci grubun Danişmend oğulların Selçuklularla olan savaşında Danişmendlilerin yanında yer alan ve danişmendlilerin yenilmesi üzerine de izlerini kaybettirmeye çalışan kılıç artıkları olduğu düşüncesindeyim. Danişmend oğullarının hakim olduğu bölgede daha sonraları Dulkadiroğulları hüküm sürmüştür.
Yazılı tarih incelendiğinde bu ikinci gurubun 1180-1250 yılları arasında geldiği yorumu yapılabilir. (Sipahioğullarından yaklaşık yüzeli yıl sonra)
(Dodurga köyü nasıl, niçin seçildi)
Tarihsel sürece baktığımızda 1166 yılında hakka yürüyen Hoca Ahmet Yesevi Türkistan’da doğmadan yüz yüz elli yıl önce Sipahioğulları Dodurga’ya gelmişler.
Hoca Ahmet Yesevi; “Dodurga boyunun şu kabilesi; gidin Komana Pontika( Tokat) bölgesinde şu toprakları yurt tutun” diyemez. Bu yorum doğruysa Sipahioğulları Hoca Ahmet Yesevinin Anadolu’yu irşat etmek (Aydınlatmak) için gönderdiği doksandokuzbin urum erenleri içerisine yer almaz..
Sipahioğulları’nın da piri olan Hacı Bektaş; Sipahioğulları Dodurga’yı yurt tuttuktan (1055-1210) Yüzellibeş yıl sonra dünyaya gelmiş, Bir Alevi Piri olarak Dodurgayı yurt tutmalarında onun da katkısı olmamıştır.
Geriye üç seçenek kalır.Ya Gök Tanrı istedi (Sipahioğullarının tanrısıydı), Ya Orta Asya Kuraklığından canı yanan kabile ekonomik nedenlerle göç edip Aşağı pınarın Suyunu Görünce dinlenmek için çadırlarını kurdular (Aşağı pınarın suyu çekti) Ya da Tesadüfen seçildi.
(Not: Araştırmacı yazarların (daha doğrusu araştırmadan) yazanların yazdığı gibi Sipahioğulları ve oğuz boyları Müslümanlığı yaymak için Orta Asyadan kalkıp Anadoluya ve Dodurgaya gelmemişlerdi. Orta Asya’da Mevsim değişikliğinin yarattığı kıtlık sonucu hayvanlarının ve kabilelerinin karnını doyurmak için arayış içindelerdi. Anadolu’ya gelen Oğuz boylarının birçoğu zamanımızda bilinen “Allah’ı” bile bilmiyor gök tanrı’ya tapıyorlardı. İkinci seçenek bana daha mantıklı geliyor)
Hüseyin Hoca’ya “Sipahi oğullarının ilk konuk olmalarına rağmen Duvarcı siciminin kenarında kalmalarının (evlerinin kenarda olmasının)” nedenini sormuştum. “Töre bozuldukça çadırda yaşamanın zorluklarından kurtulmak isteyen aileler suyun üstüne çıkarak evlendiler (Ev yaptılar), kalanlarda onları takip etti. Köyün mimari yapısının biraz dışında kalmamız töremizden kaynaklandı” demişti.
ALİ DURAN
GİDENLERİN ARDINDAN (Zöhre Temurçin’in anısına)
Vefat Haberini eşime söylediğimde; “ Yaa Allah Rahmet eylesin desene Nergiz aplam onu götürdü. Demek ki iyi komşularmış” gibi bir şeyler söyledi. (Halkımız bu gibi yorumları çok sık yaparlar.)
Güsün (Fidangül) Teyzem yanımızda –Aliağada-“Zörük çok hasta, çok kötü olmuş ayakta duramıyor, vb. sözleri çok sık tekrarlıyordu ama önemsemiyordum Teyzemde kısmi hafıza kaybı olduğu için “kim bilir kimden bahsediyor” diye içimden geçiriyordum. Sürekli hatırladığı “zörük” Temurçin’miş.
Hüseyin’in eşi, Hüsnü’nün eşi, Hacer, Uğur aklıma geldi.başka çocukları var mı bilmiyordum. Kayıtlarıma baktım beş çocuğu varmış. Eşinin Adını “ Hasan emmi” olarak biliyordum ama kayıtlarda “İbrahim” yazıyor. Hangisi doğru bilmiyorum.
Tüm hafızamı zorlamama rağmen Zörük aplanın baba soyunu hatırlayamadım. Hanıma sordum, “Hatırlayamazsın çünkü Yağmur köyünden gelin geldi” diye açıklık getirdi.
Köyde “ zörük” isminde kimler var diye düşündüm; Balı dedenin zöhre, Seyidin bacısı Yakup’un eşi… ve rahmetli aklıma geldi.
Kadınların özlemi adlı şiirin en başında yer aldığı için arama zahmetine girmedim.
Zehra Ayşeyi niderim-ZÖRÜK anşa bacı derim Anadoluca giderim-Arifeyle köyüm güzel. Diye sağlığında anmışım. Işıklar içinde uyusun.
ALİ DURAN
Gidenlerin ardından(Nergiz Kılıç’ın anısına)-Sessiz ölüm.
İzmir Dodurga Köyü derneği iyi performans gösteriyor. Vefat ettiği gün akşam saatlerinde mesaj olarak duyurmuşlardı.
Üç gün face’de ortak arkadaşlarımdan vefatla ilgili paylaşım göremedim. Köy Muhtarlığı sitesine baktım, bildirim yok; Dodurga köyü Tokat Sayfasına günde iki üç defa girip baktım, paylaşım yok, Oysa site yöneticisi arkadaş bu konularda çok hassas ve duyarlı birisiydi. Bu ilgisizlik “İbrahim Çiçek ve Nergiz Kılıç’ın vefatı -Sessiz ölüm-” sözlerini yazdırdı.
Geç de olsa “Dodurga köyü Tokat” sitesi haberi paylaştı da köylülerimize “baş sağlığı” dileme imkanı sundu. (Bu sitem olumlu bir eleştiridir)
Nergiz Kılıçla ilgili Bir şeyler yazdığımı hatırlıyordum ama ne yazdığımı bir türlü hatırlayamadım. Yaş ilerledikçe yazma ihtiyacı daha çok artıyor, çünkü geçmişi hatırlamakta zorluk yaşıyorum. Bazen Bir konu veya olay üzerine yazdıktan sonra “beynimde yer açılsın” diye bilinçli olarak unutmayı tercih ediyorum. Lazım olursa açıp yazdıklarıma bakarım diye düşünüyorum. Öyle yaptım;
Kadınlar öne, kadınlar önde, Kadınlara özel, Köyüm kadınlarla güzel….Yazdıklarımı tekrar tekrar okudum, gözden geçirdim, yok, yok, yok… Nergiz Kılıç’la ilgili bir satır bile yok. Nihayet” Kadınların özlemi” adlı şiirin en sonunda ismini gördüm. Ben sona bırakırsam başkalarını eleştirme hakkım olmamalı… (Bu da benim özeleştirim).
Saliha kızmasın bana-NERGİZ APLAM KALDI SONA-Tamam aplam Selam sana-Kibriyeyle köyüm güzel… diye yazmışım.
Işıklar içinde yatsın.
ALİ duran
GİDENLERİN ARDINDAN(Hasan Aktaş’ın anısına)
Galiba Çınar ağacı hem dayanıklı hem de uzun ömürlü olmalı ki uzun ömürlü olanlar çınar ağacına benzetilir. “Bir çınar devrildi” deyimi Hasan amcanın yaşam koşullarına uygun olduğu için yerinde kullanılmış.
Gani Ebenin (Şerife Kılıç) 106 yaşında vefat ettiği aklımın bir köşesinde kalmış. Köylüler kendi aralarında; Dünyada veya Türkiye’de yaşanan olayları konuşuyorlar, Şevki Doğan’a dönüp sorular soruyorlardı. (Sonradan yaptığım yoruma göre Şevki Doğan; Dünyada ve Türkiye’de yaşanan olayların tarihini ya biliyor ya da tahmin ediyordu.) Hatırladığım kadarıyla “Yaptığım hesaplamalara göre 106 yaşında” anlamına gelen bir deyim kullanmıştı. Hasan amca için de “100 yaşını geçkin” deyimi sık kullanılırdı.(Bir asır)
Böyle bir Çınarın Üçüncü kuşak deyimini kapsayan yakınları ve akrabaları olduğunu tahmin ediyorum. Bu da tahmini 200 veya daha fazla insan eder. Bu bağlamda Dodurga’nın, yakınları, eş dost ve sevenlerinin başı sağolsun. Işıklar içinde yatsın.
Köyümüzde sık kullanılan "Nabalın Boynuma" sözünün patent hakkı Hasan Aktaş'a aittir. (Sözlerimde yalan varsa Hak-Tanrı katında bütün günahların bana yazılsın anlamında kullanılır.)

8 Mart 2017
  · 
8 MART’A KARŞI 8 MART.
( Dünya kadınlar gününe karşı, Dünya emekçi Kadınlar günü ).
Che’nin Düşündürdükleri ya’da Çağrının Çağrışımı
Not: Bu yazı Sayın Çağrı Nefesoğlu’nun eleştirisinin bir çağrışımı olarak kaleme alındı.
Biz “ 8 Mart dünya kadınlar günü kutlu olsun “ diye yazarken Sayın Çağrı Nefesoğlu’nun fark ettiği farkı fark edemedik.
Bu mesajla KADINLIĞINI KAYBETMİŞ ( Kadın ruhunu kaybetmiş ve erkekleşmiş ) kadınları da kutlayarak “ emekçi “ kadınlara haksızlık etmiş olduk.
Dünya o kadar hızlı değişiyor ki kelimelerin verdiği mesajları bile algılamakta zorluk çekiyoruz. Nevroz bayramlarını; bir tarafta bürokratlar ateş üstünden atlayarak kutluyor, diğer tarafta “ ateş üstünden atladın “ diye halkın üzerine kurşun sıkılıyor.
8 Mart dünya kadınlar gününe Çankaya’sından hükümetine varana kadar herkes kendi anlayışına göre katkı sunuyor, Tunceli’nde Sokaktaki kadınlara polis eli ile çiçekler karanfiller dağıtılarak “ kadınlar günü “ kutlanıyor. Cizre’de “ sokağa çıktınız “ diye kadınlar coplanıyor, otuz kadın tutuklanıyor.
Kadınlığını kaybetmiş ( erkek ruhlu ) kadınların, egemen güçlerin desteğinde 8 mart’ı kutlayan kadınların, emekçi kadınlarla aynı “gün“ ü kutlayamayacağını genç bir beyin ( bizim yaşımıza göre çok, çok küçük olsa gerektir.) bizlere hatırlatıyor ve yazısı ile dostça uyarıyor.
“ Çok bilmiş, aydın “ görünümünde ukalalıklar yapabiliriz. “ Sekiz mart dünya kadınlar günü kutlu olsun ” diye yazarak hata yapma hakkımı kullandım.
Sayın Çağrı Nefesoğlu’nun uyarısı ile “EMEKÇİ “ kelimesine özel önem verdim ve özeleştiri hakkımı kullandım. Emekçi kadınlardan özür diliyorum.
ALİDURAN- 15 Mart 2007

2007-2008 YILLARINDA TOKAT DODURGA KÖYÜ KADINLARI'NA YÖNELİK YAZILAN YAZILAR
DODURGALI KİMLİĞİ yerine “ ÖNCE İNSAN “ sloganı ile KADINLAR ÖNE…
“ forumdodurga “ sitesine Rıdvan Güler tarafından yazılmış bir slogan bu yazıya vesile oldu “ Dodurgalı olunmaz, Dodurgalı doğulur “ sloganı. Düşünceye itenler ve yazmaya vesile olanlar sağ olsunlar.
Aklınıza geldi mi hiç düşündünüz mü!
Gebze Dernek başkanımız Erdal’ın ve İzmir Dernek başkanımız Rıza’nın eşleri Dodurga’lı değil.
12 mart öncüleri Aydın ve Kemal Abi’nin eşleri Dodurga’lı değil.
12 eylül öncüleri; Cafer’in eşi NACİYE, Kasım’ın eşi KİBRİYE, Seyit’in eşi ASİYE, Mustafa’nın eşi MENŞURE, Hüsnü’nün eşi AYNUR, Kazım’ın eşi GÜLDEN Dodurgalı değil.
Rıza’nın eşi HÜLYA, Nadi’nin eşi NURAY,Selahattin’in eşi GÜLAY ve daha sayabileceğimiz onlarca köylümüzün eşleri Dodurga’lı değil. Bu insanlar gerek siyasette gerekse köye yönelik faaliyetlerde “ öncü” statülerini korurken en büyük desteklerini Dodurgalı olmayan eşlerinden görüyorlar.
Dede soylu soyada sahip olanların ( Nefes, Nefesoğlu, Coşgun ve Ersoyu ) gelenek gereği eşlerinin çoğu Dodurga’lı değil.
Tokat merkez ve Köyde ikamet eden doksan kuşağının ( Mahmut Gülçay, Enver Taş, Mustafa Kumaş ve diğerleri ) eşleri ya Doğlacık ya da Yağmur Köylü, yani Dodurgalı değil.
Kimliklerinde doğum yeri “ Dodurga” yazmayan; Kadriye’nin eşi HASAN, Badegül’ün eşi YILMAZ, Nigar’in eşi HÜSEYİN ve daha sayabileceğimiz onlarca Dodurga’nın eniştesi Dodurga’lı değil ama Dodurgalı’dan daha çok Dodurgayı benimsemiş insanlar. Hepimizin bildiği tanıdığı ZİHNİ’ nin başka köylü olduğu kimsenin aklına bile gelmiyor.
Kimliklerinde “ Doğum yeri Dodurga “ yazmayan AYNUR bu gün, YILMAZ dün; yönetici olarak Dodurga Derneklerinde Dodurga’lıları yönettiler ve hiç kimse de bundan rahatsızlık duymadı.
Kimliklerinde “ Doğum yeri Dodurga “ yazılı olanlar önce İNSAN sonra Dodurgalı olarak doğdukları için bu gibi ayrıntıları düşünmediler akıllarına bile gelmedi.
Köyümün en nadide, en güzel, en içten, en samimi en değerli insanlarının kimliklerinde doğum yeri olarak DODURGA yazmıyor.
Köyü benimsemesine rağmen kimliklerinde doğum yeri olarak “ Tokat, Almanya, İsviçre, Hollanda,Gebze, İzmir vb…” yazan ve yeni yetişen yüzlerce genç veya genç kuşak var.
Yakın tarihte evlenenler; Dodurga’lı, Alevi, Sünni veya Hıristiyan kimliklerini değil “ insan “ kimliğini ruhlarında taşıyorlar.
Dodurgalı kimliği ile öne çıkmak Dodurga Köyü doğumlu olmayan kadınlarımızı, gelinlerimizi yok saymak inkar etmek asimle etmek anlamı taşıyabilir.
Dodurga köyüne gelin gelen kadınlar kimliklerinden doğum yerlerini kazıyıp atamayacaklarına göre Doğurdukları çocuklarıyla birlikte “ ÖNCE İNSAN “ sloganı ile öne çıkmaları gerekiyor. Bu konuda anaları Dodurga köyü doğumlu olmayan genç kuşağa çok büyük sorumluluk düşüyor
DODURGALI KİMLİĞİ yerine “ ÖNCE İNSAN “ sloganı ile KADINLAR ÖNE…
ALİ DURAN-14 şubat 2007-02-14
BİR ADIM ÖNE
Biri birinden bağımsızmış gibi gözükse de Aynur ve Canan geç gelmenin faziletlerinden faydalandılar.
Dışarıya yeni açılan Dodurga toplumunun kadın hareketi ilk önce Gebze’de başladı, ancak erken çıkmanın rezaleti Saliha’lar, Badegül’ler Güzüde’ler nezdinde Gebze’deki bayanları vurdu ve öncülüğe erken soyunmakla yorgun düşürüldüler. Yorgun düşürenler gene Dodurga toplumunun erkek ve kadınları idi. Toplumumuzun aldığı kültür, kadınların öne çıkmasının önünde engeldi.
Savaş sırasında öncü güçler cepheye sürülür, öncülerden sağ kalan pek olmaz ama düşmanı da yıpratır, geri cephedekilerin kaleyi teslim almaları kolay olur.
Erkek egemenliğinin kadın üzerindeki hakimiyeti, Gebze’deki bayanlar aracılığı ile geri püskürtüldü, Gebze cephesinden beklerken İzmir’de bayanlar hem üyelikte hem de yönetimde ağırlıklarını hissettirdiler.
İzmir’deki bayanlar başarılarının Gebze’de yorgun düşen hem cinslerine borçlu olduklarını akıllarından çıkarmamaları gerekir.
Erkan Erdem’in vefatından sonraki dayanışmaya İzmir dernek yönetimi öncülük etmesine rağmen katkıda bulunanlar arasında Aynur ve Canan’ın ismi geçmiyor.
Hüsnü ve Haydar; eşlerinin “yönetici” olarak başkaları ile dayanışma içerisine girebileceğinin bilincindedirler. Eşler arasında ekonomik ayırım olmayacağına göre; Hüsnü’nün yerine AYNUR’un, Haydar’ın yerine CANAN’ın isminin “ yönetici sıfatı ile ” geçmesi gerekirdi.
Aynur ve Canan eşlerinin yerine kendi isimlerini yazdırsalardı ne Hüsnü ne de Haydar bundan hiçbir zaman rahatsızlık duymazlar aynı zamanda Münevver bir bayan olarak dayanışma içerisinde yalnız kalmazdı.
Dodurga toplumunun aksayan ayağı kadınlardır. Bu eksiklik Canan ve Aynur ‘un temsilciliğinde giderilmeye çalışılmaktadır. Toplumumuzun daha sağlam yere basması için Aynur ve Canan’ın isimlerinin temsilci niteliklerinden dolayı büyük harflerle yazılması ve göze batırılması gerekir.
Bu yazı; Aynur ve Canan’ın yöneticiliklerine eleştirisel bir katkı olarak sunuldu. Biraz daha cesaret gösterip BİR ADIM ÖNE…. çıkmaları gerekir.
ALİ DURAN - 16,02,2007-02-16


2 Mart 2017
  · 
Yaşar Kemal’in ölümü vesilesiyle Gülşen (Sarıgül) Abla’nın anısına;
Gülşen (Sarıgül) Abla’nın anısına;
Yazmak aynı zamanda ölümün elinden bir şeyler kurtarmak ve gelecek kuşaklara bırakmak demektir.
1980’li yıllardan sonra Gülşen Abla’yı gördüğümü pek hatırlamıyorum. Ölümünü internetten okuyunca kalbimde buruk bir sancı hissettim. Kafamın karma karışık, sıkıntılarımın doruk noktasında olduğu dönemlerdi. İçimden “toprağı bol olsun, mekanı cennet olsun” dememe rağmen sık, sık aklıma takılıyordu Gülşen Abla. Dodurga’da mütevazi bir yaşam süren diğer insanlardan farkı neydi, beni niçin etkilemişti..Çıkaramadım. Süreç içerisinde ya Hamza ile ya da Hasan Abi ile konuştuğum zaman aklıma düşer oldu.
2012- veya 2013 yıllarında Televizyonda; Yaşar Kemal’e yurt dışında verilen bir ödülü izlerken birden bire Gülşen Ablam’ın hayali karşıma dikildi.
Geçmişte okumaya çok meraklıydım. Köyde dolaşırken Hasan abi elimdeki kitabı görmüştü.
“ Ne okuyorsun Ali Efendi” diye sordu. Ben de “İnce Memed” diye bir roman olduğunu söyledim.” Haydi bize gidelim, Gülşen çay yapsın sen de kitabı oku ben de dinleyeyim” dedi ve evlerine gitmiştik. Anşa ana ve Gülşen abla evdeydiler. Çay suyu kondu. Ben ince memedi okumaya başladım. İnce memedin ayaklarına anızın battığı yerde “ vay yavrum” diye bir ses duydum, başımı kaldırdım; Beni dinleyen sadece Hasan abi değil, Gülşen abla, anşa ana da dinliyorlarmış meğer…
Ertesi günlerde guruba Hamza, Cemal, Yusuf gibi başka arkadaşlarda katıldı. Hep Hasan ağabeylerde toplanıyorduk. Hep Gülşen Abla bize hizmet ediyor, çay demliyor yemek yapıyordu. O dönemler Devlet su işlerinde çalıştığım için cumartesi günü ellerim dolu gelmeme rağmen benim getirdiklerime el sürmeden misafirlerini yüz akıyla yolcu etmeyi hep becerdi. Romanı okurken herkes kendini romandaki karakterlerden birisinin yerine koyarak can kulağı ile dinliyordu. Iraz ana kitabın sayfalarından çıkmış Anşa Ananın bedeni olarak karşımda oturuyor, Hasan Abi Jandarma onbaşısı Asım Çavuş olmuş; Mağarada esir aldığı İnce Memed’in kurtarılmasına katkıda bulunuyordu. Yer yer okumamı keser yorumlarını söylerlerdi. Hasan Abi “ Ali efendi, ben bu asım çavuşu taa kitabın başından beri sevmeye başlamıştım. Mağaraya girip İnce memedi çaresiz görüp te yakalamaya çalıştığında gözümden tam düşüyordu ki, gene sen kurtardın Adamı dışarı çıkarttın, az kalsın asım çavuşa ağız dolusu küfür edecektim.”
Sanki romanı ben yazmışımda Hasan abinin hoşuna gitmek için sonu böyle bağlamışım… hissi geçti içimden ben sadece okuyucuydum.
Karanlık gecelerde her çalının bir adam gibi gözükmesi, köylere yanaştıklarında itlerin ürümesi “ Ulan tam bizim köyü tarif etmiş bu adam” gibi yorumları beraberinde getiriyordu.
“Her Musa’nın bir firavunu var” derler. Her dinleyenin de bir “Abdi Ağa’sı” vardı kafasında ama kimse bir şey söylemiyor, Abdiağa’nın zalimliği karşısında herkes içinde tuttuğu “Abdi ağa’ya ağız dolusu küfür ediyordu.
Gülşen Abla her hafta üç, beş,yedi veya onlarca insanın hizmetini sessiz sedasız yaparak ruhumun derinliklerine işlemiş, oralarda unutulup kalmıştı, Ta’ki Yaşar Kemal ödül aldığı güne kadar…
Toprağı bol olsun. Ruhumun derinliklerinde unutulan bu insan bu yazıdan sonra hatırlandığı için beni affeder umuduyla.
ALİ DURAN 07.06.2013-Bozüyük
YAZARKEN KÖYÜNÜ BİR ÖZLEDİ Kİ
Marketin önünde köy ekmeğini                 
Görünce köyünü bir özledi ki!
Köyünden ayrılıp kent gerçeğini
Görünce köyünü bir özledi ki!
**
Yarı aç yarı tok karnı doyarak
Sofraya dilimle ekmek koyarak
Yarısı yarına kalsın diyerek
Bölünce köyünü bir özledi ki!
**
Parayla mı olur Allah’ın suyu
Ne pınar var ne çeşmesi ne kuyu
Sen ol da özleme güzelim köyü
Sövünce köyünü bir özledi ki!
**
Sıkıştı; anlarsın tuvalet derdi
Çalı dibi, dere aklına geldi
Çıkarken kapıda parayı verdi
S.çarken köyünü bir özledi ki!
**
Ameleydi parasını çaldırdı
Aklı gitti sağa sola saldırdı
Cenazeyi belediye kaldırdı
Ölürken köyünü bir özledi ki
**
ALİ DURAN anlatmayı başardı
Tanıyordu, bazen ona şaşardı
Ağlamadı ama gözü yaşardı
Yazarken köyünü bir özledi ki

BİZ VE KÖYDEKİLER
Biz mi yıktık kendisimi yıkıldı
Evlerimiz viran köyüm perişan
Bu hali görünce canım sıkıldı
Biz Şehirde, baba köyde perişan.
**
Köyden kaçan kurtulacam sanıyor
İstanbul’da Gebze’de iş arıyor
Havasına gösterişe kanıyor
Göçen İl’de, kalan köyde perişan.
**
Almancıya imrenerek bakılır
Ulu orta bütün dertler dökülür
Duygu sömürülür yağlar yakılır
Dayı Bonn’da, yeğen köyde perişan.
**
Kardeşin kardeşe vurduğu darbe
Hiç unutulur mu köy gibi yerde
Köylünün diline düşersen birde
Bacı El’de, Kardeş köyde perişan.
**
Un, bulgur, fasulye bu kışa yetmez
Şehirde Elti’ye bir avuç gitmez
Acından ölür de tenezzül etmez
Uman İl’de eken köyde perişan.
**
Şehre giden kültürüyle gidiyor
Köye değil köylüye kin güdüyor
Bilmez ki kendini inkar ediyor
Varoş İl’de köyüm köyde perişan.
**
Bir evlek toprağın yüz yıl kavgası
Babadan oğul’a geçer mirası
Parasında değil gurur cabası
Tapu cepte, Toprak köyde perişan.
**
Şehre giden köylüsünü arıyor
Şehirde köy dernekleri kuruyor
Giden köylüsünden medet umuyor
Köylü İl’de köylü köyde perişan.
**
Köylü kafasıyla gitsen Maçin’e
Kendin gibi köylü bulursun gene
Ordan kaçıp gitmek istersin Çin’e
Kafa köyde ALİ DURAN perişan,
09.11.2006

5 Ocak 2017
  · 
KARAMSAR KONUM(Onbir yıl önce yazılmış)
Yazmak istiyorum bir şeyler ama
Nerden başlamalı bilemiyorum
İlham almak için yaklaştım cama
Ortalık toz duman göremiyorum
**
Köyümün adını herkes bilirdi
Mücadele bitti ismi silindi
Biz siz onlar gitti Benlik dirildi
Kendimi bir yere koyamıyorum
**
Kitle katilleri meclise doldu
Temel Kara molla baş mebus oldu
Sivas’ın davası mahşere kaldı
Bu gidişi hayra yoramıyorum
**
Spor toto loto kazanmak hoştu
Kazı kazan aldı maalesef boştu
At yarışta koştu oynayan coştu
Bu mantığa anlam veremiyorum
**
Ev araba sattı borsaya girdi
Cep telefonu için milyonlar verdi
Borsa battı, para gitti geç gördü
ALİ DURAN hiç ders veremiyorum
06.12.2006:23:15

HER YILBAŞI DÜŞLENEN YENİ YIL HAYALİ
Başımı sokacak bir evim olsa
Rafla dolapları kitapla dolsa
Güçlü bir internet bir cd’im olsa
Hayatımda başka bir şey istemem
**
Milli piyangodan yüz milyar çıksa
Bir arabam olsa az benzin yaksa
Dostum benim ile tatile çıksa
Hayatımda başka bir şey istemem
**
Bin dönüm bir tarla bulsam da alsam
Danayı sığırı içine salsam
On beş dönümüne bir sera kursam
Hayatımda başka bir şey istemem
**
On beş metrelik yat neyime yetmez
Balıklar denizde tutmakla bitmez
Mazot benzin yoksa bu tekne gitmez
Hayatımda başka bir şey istemem
**
Hayal kurdun ALİ DURAN sen gene
Sen istersin Allah verir zengine
Davul bile vururu dengi dengine
BEN HALKIMDAN AYRI KALMAK İSTEMEM
ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER ÜZERİNE
(Bu Yazı 22.12.2015 tarihinde yani bir yıl önce face hesabımda yayınlanmıştı)
ALEVİLER VE GÜNÜMÜZ KOŞULLARINDA ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER ÜZERİNE
Mustafa Kemal Özdemir aşağıdaki alıntıyı paylaşmış!
“Aleviler gelecekteki katliamlara tedbir almıyorlar, Tuzağı görmüyorlar, kime güveniyorlar devlete mi?”
Paylaştığına göre aynı soruyu kendisi de mi soruyor, yoksa içinden çıktığı (daha doğrusu bir türlü çıkamadığı) kendisine yakın çevresindeki Alevi toplumunun bu konuda neler düşündüğünü bilmek için bir tartışma mı başlatmak istiyor henüz anlayamadım.
Gerçi paylaşımındaki yorumlarda birkaç arkadaşı konu hakkında görüşlerini açıklamış ama Kemal abi’ye “ Bu konuda sen ne düşünüyorsun”. “Arı kovanına çomak sokmanın zamanı mı?”. “Kanayan yaraya parmak bastın”. Vb. gibi soruları ben dahil çevresindeki Alevi toplumundan kimse sormamış. Aslında böyle bir soruyu bizim sormamız ve gerekirse direkt Kemal abiden görüş bildirmesini istememiz gerekirdi. Doğal olarak Kemal abimin hem sorup hem de kendisinin cevap vermesi uygun düşmez.
Paylaşım ilk olarak aklımıza “Alevilerin birliği” sorusunu getiriyor, birlik sorunu da nedense bende otobüs firmalarını çağrıştırıyor.
Hepimiz biliriz Koç-Hakiki Koç, Batman-Öz Batman, Diyarbakır-Öz Diyarbakır vb.. gibi otobüs firmaları vardır. Önce “bir”ken sonra en bir öz bir iddiasında bulunarak matematiksel (Bilimsel) olarak bölünmez1(bir) in sosyolojik ve ekonomik olarak bölünülür olduğunu ispatlamışlardır.
Alevilikte aynı otobüs firmaları gibi; Aleviler Birliği -Devrimci Aleviler Birliği, Genç Aleviler Harekatı- Devrimci Aleviler Harekatı vb. Alevilerin birliği adına kurulmuş onlarca yüzlerce kuruluş karşımıza çıkmaktadır. Federasyonlar, konfederasyonlar da cabası…
Aşağıdaki yazı “Dodurga’ya dair” sitesinde yayınlamıştı. Aradan geçen dokuz yıla rağmen hala güncelliğini koruduğunu düşünüyor ve alınması gereken tedbirlerin önündeki engellerden birisi olarak görüyorum.
Birlik ihanettir
Cumartesi, 16 Aralık 2006
BİRLİK “ YOL BİR SÜREK BİNBİR İLKESİNE” İHANETTİR
Alevilik var oluşundan beri tarihinin en zor dönemini yaşıyor olsa gerektir. Bin yıldır yaşam mücadelesi veren Anadolu Aleviliğinden “ birlik “ istemek Aleviliğin bir ilkesini ret etmek, temel taşlarından birisini yerinden oynatmak demektir ve bu durumda da Aleviliğin intihar etmesine zemin hazırlayacak bunalımlar olur.
Bütün Aleviler tek tip Alevilik anlayışı ve Aleviler arası birliği arzulamakta veya öyle gözükmektedir. Toplumun bu arzusunu bilen bütün Alevi temsilcileri ve kurumları birlikten ve tek tip bir Alevilik anlayışından bol, bol bahsetmektedirler.
Her kurum aynı çağrıyı yaptığı için siyasi kavramda halk, Alevilik kavramında Talip denilen kesim her kuruma hak vermektedir. Durum kısır bir döngü içerisinde sürüp gitmektedir ve sürüp gideceğe de benzer. Alevi temsilcileri ve kurumları bol, bol birlik çağrısında bulunur, okuyucu dinleyici yönetilen talip de bol, bol hak verir. Böylece her kesim kendisini kandırmış olur.
Alevilik kavramı üzerine tek bir görüş olmayışı bütün Alevileri rahatsız etmektedir, Kurumlarda bu rahatsızlığı gidermek için çaba göstermektedirler. Tam da bu noktada yönetici durumda olan kurumlarla yönetilen durumda olan Alevi toplumu(Talip) arasında büyük uçurumlar doğmaktadır.
Bütün kurumların tek bir Alevilik kavramı üzerinde birleşmesini arzulayanlar kendi inançlarındaki kavramın kabul görmesi için direnmektedirler. Bu direnç temsilcilerin ve kurumların değil temsil ettikleri tabanın yani çoğunluğun dipten gelen ve tepeye vuran dalgalarıdır. Görünüşte temsilciler ve kurumlar birlik istemiyorlar gibi gözükmektedir.
Aleviliğin bilincinde olanlar temsil ettiği toplumların duyarlılıklarını dikkate alarak tek bir kavram üzerinde birleşmeyip toplumsal duyarlılık göstermektedirler ve doğru olanı yapmaktadırlar.
Tek bir Alevilik kavramı yerine " yol bir sürek bin bir" öğretisini ısrarla bilerek ve isteyerek savunmak, Alevi toplumunu bu temelde ikna etmek içinde bulunduğumuz aşamada doğru olanı yapmak ve en büyük toplumsal duyarlılığı göstermek demektir.
Anadolu'daki inanç önderleri bin yıl boyunca hem biri birleriyle kıyasıya mücadele etmişler, hem uzlaşarak düşmana karşı birlikte olmuşlar hem de Aleviliğin Anadolu'da bin yıldır yaşamasını sağlamışlardır.
Hubyar Sultan Destanından edindiğimiz bilgiye göre Hızır Dede, Hubyar, Hoca Ahmet, Hoca Bektaş hep tartışma içindedirler. Hem de öyle bir tartışma ki çırağlar kararır, posları yürütürler. Kimisi Şahin olur, kimisi Aslanın üstüne biner yılanı da kamçı yapar ve biri birlerinin üstüne yürürler. O (yol) çatışmaları günümüze kadar söylence ve efsane olarak gelir.
16. asrın ilk yarısında; Ali Baba, Kul Hümmet, Pir Sultan, Keçeci ve Hubyar Sultan Alevilik adına biri birleriyle öyle bir tartışmaya girmişlerdir ki taraftarları daha sonra onlar adına ocaklar kurmuştur. İnanç önderlerinin kendi aralarında tartışma ve çatışması Yıldızeli Türkmen kurultayına katılmalarının önünde hiç bir zaman engel olmamıştır. Kazova’da Osmanlı ordularına karşı Bozoklu Celal, Zinnun oğlu Halil, Hubyar, Keçeci baba omuz omuza mücadele etmişlerdir.
Kazova'da Osmanlı ordusunu dağıtmak için uzlaşmaya gitmek inançlarından yani yollarından dönmek, ilkelerinden taviz vermek hiç bir zaman akıllarından geçmemiştir.
Tırnak içinde yazıyorum ' Onlar o zamanki cahil kafalarıyla " yol bir sürek bin bir " ilkesi etrafında birleşmişler, hem tartışmışlar hem de eylemlerde bir arada olmuşlardır. İnanç önderlerimiz biri birlerine " eylemde birlik Alevi inancında serbestlik " hakkı tanımışlardır.
Onlar bizim kadar kitap okumadıkları, ansiklopedi karıştırmadıkları, araştırmacı yazar olmadıkları için ancak bu kadar ilke çizebilmişler ve bu ilkelerini kuşaktan kuşağa aktarmışlardır. Hem de bu ilke savaşın bil fiil içerisinde oluşmuş, bizler gibi yüksek minareden ezan okuyarak internet başında karar vermemişlerdir.
İnanç önderlerimizin bir bildiği vardır ki" yol bir sürek bin bir" deyip ayrı inançları doğrultusunda aynı yolda Aleviliğin amacına ulaşılması için hep beraber yürümüşlerdir.
Aleviliğin kuruluşuna ve olgunlaşmasına katkıda bulunan inanç önderleri bu gün Alevilerin birliğinin önünde en büyük engel olarak duruyorlar. Aleviliğin bölünmesine öncülük ediyorlar. Hacı Bektaş Dernekleri - Cem vakfı, Hubyar - Karaca Ahmet vd. dernekler...
Aynı çağın inanç önderleri; ya kendi aralarında uzlaşmadıkları, tek bir Alevilik kavramında birleşmedikleri için Aleviliğe ihanet etmişlerdir, Ya da Alevi Kurumları ve temsilcileri, inanç önderlerini yeteri kadar anlamamaktadırlar.
İnanç önderlerimizin binlerce yıldır sürdürdükleri yol bir sürek bin bir ilkesine uymak büyüklerimizin izinden bu defalık ta gitmekte büyük fayda vardır diye düşünüyorum. Birlik ararken bin parçaya bölündüğümüzün farkına varamıyoruz.
22.01.2006-ALİ DURAN
YURT DIŞINA SELAM OLSUN BURADAN
(Berlinde saldırı)-Yurt dışınageçmiş olsun buradan
Seni tarif etsem onlar darılır
Yurt dışına selam olsun buradan
Gurbette olanlar bana kırılır
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Hüseyin Coşkun gitti gelmedi
Adil Demir döndü murat almadı
Kardeşi Rıza’nın ünü kalmadı
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Adı İbrahim’di biz çavuş derdik
Kardeşi Kemal’i hep önder bildik
Abisi Ali’yi bu yıl yitirdik
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Orhan babasını çekti getirdi
Osman’ın Aliyi oğlu bitirdi
Ali Şenel yeni oğlun yitirdi
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Dursun Şemşi çabaladı ne oldu
En fazla Tokat’a birkaç ev kurdu
Duran Demirtaş’ı hısımlar yordu
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Salih Kılıç Durmuş Çelik döndüler
Pişman olup Türkiye’de öldüler
Dönmek isteyene örnek oldular
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Halil Sönmez erken döndü oradan
Yusuf Erdem tat almadı buradan
Mehmet Ali çoktan çıktı sıradan
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Hüseyin Abimin çok malı vardı
Öldü gitti hepsi dünyada kaldı
Hanımı Fadime perişan oldu
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Köyde Şöngül derler ben Şengül derdim
Tellinin Aliyi pek çok severdim
Saruğlün Dedeye gıpta ederdim
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Onun için Sertap Kadriye kutlu
Ablası Saadetten hala umutlu
Sanman ki Tellinin Rıza çok mutlu
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Çöp Üsüyün dale vere çevirdi
Üç kez oğlan beş kez kızı everdi
Sonra tek başına köyümde kaldı
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Duydum Hacer kocasından ayrılmış
Kızının yüzüğü elinde kalmış
Zaman değişiyor kültür bozulmuş
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Rıza İbo köyden bağını kesti
Köylüye mi yoksa köye mi küstü
Köylüm param parça bu nasıl işti
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Kasım sessiz sakin çalıştı durdu
Ne orda ne burda bir yuva kurdu
Duran ortalıkta dolandı durdu
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Arkadaş akraba düşmanı dostu
Ayırım yapmadı yardıma koştu
Mustafa bilmez mi hepisi boştu
Yurt dışına selam olsun buradan
**
Ruşen önder idi bilsinler bunu
Dövüş kavga bitti kapandı konu
Girişimci ruhu kurtardı onu
Yurt dışına selam olsun buradan
**
En mantıklı Cafer çıktı gözümde
Ablamı severim bakma özümde
ALİ DURAN hata var mı sözümde
Yurt dışına selam olsun buradan

KÖYLÜMÜN ÖZLEMİ
1999 yılında yazılan bir şiir, Vefat edenler ışıklar içinde yatsın.
Hayatta olanların; az değil çok değil gönüllerince yaşamalarıdır dileğim.
Anlatmaya kalksam kitaba sığmaz
Yazılacak şeyi çoktur köyümün
Lakaplar söylerim hatıra sığmaz
Ahrazı dilsizi çoktur köyümün.
**
Aydın, Kemal bize önderlik yaptı
Yüzde doksan gençlik bayrağı kaptı
Bir kısmı sonradan yolundan saptı
Devrimci döneği çoktur köyümün.
**
İsmail Yıldız kafiyesiz yazardı
Fidan Dönmez ona destan Dizerdi
Adı geçen köylü buna kızardı
Ozanı yazanı çoktur Köyümün.
**
Uzaylarla yıldızlarla uğraşır
Dışa çıkmaz hep odada dolaşır
Süleyman Doğana buda yaraşır
Bilimi alimi çoktur köyümün.
**
Ahmet Taş nereden aklıma geldi
Yıllarca cemlerde kemani çaldı
Cimri diye köyümüzde ün saldı
Zengini cimrisi çoktur köyümün.
**
Çaputu yalan derler inanmam
Palavrası çoktur vallahi kanmam
Hüseyin Kılıç’a ben toz kondurmam
Böyle insanları çoktur köyümün.
**
Nazım Demirtaşa densiz diyorlar
Cafer Demirtaşa dinsiz diyorlar
Hüseyin Demirtaş yansız diyorlar
Dinlisi Dinsizi çoktur köyümün.
**
Hasan Işık tek kişilik bir ordu
Köyüm olmuş onun mekanı yurdu
‘Kardeşim demedi’ eşeğ(i)ni vurdu
Gayet adaleti çoktur köyümün.
**
İhsan Şanver gayet ciddi gezerdi
Bakışıyla insanları ezerdi
Derlerki dostluğu gayet güzeldi
Ezeni gezeni çoktur köyümün.
**
Rıza Öztürk köyümüzün ozanı
Hüseyin’i bence yoldan azanı
Bir tek o bozmuştu dirlik düzeni
Ondan başka faşo yoktur köyümün.
**
Tüm çevrede saygı gördü ün verdi
Muhtarlık yaparken Gölet’di derdi
Ankara yolunda kaldı can verdi
Haydar Sarıgül’ü yoktur köyümün.
**
Yiğidi öldürde hakkını yeme
Tarifi yapmaya yetmez kelime
Gel de bu insana peygamber deme
Şevki Doğan gibisi yoktur köyümün.
**
Duran Özel bozuk sesli saz gibi
Bayram Kumaş avcılıkta koz gibi
Duran Kumaş halaylarda kız gibi
Darılma gücenme yoktur köyümün.
**
İsmail Özdemir Felçli diyorlar
Hüsnü Öztürk gayet güçlü diyorlar
Ali Özdemire suçlu diyorlar
Kavgadan kaçanı yoktur köyümün.
**
En delisi Memmet derler inanma
O külahı ters giydirir adama
Okulu tarifi nasıldı amma
Delisi dolusu haktır köyümün.
**
Çok uzun yas tuttu sakallı oldu
Gebzeye gitmedi köyünde kaldı
Sanıyom evliya bir kızı vardı
Hasan Sarıgül’ü vardır köyümün.
**
Konuşması güzel küfürü boldur
Köy ağası olmak tuttuğu yoldur
Gördüm ki çok malı davarı vardır
Rıza Karataş’ı vardır köyümün.
**
Yurtdışına gitti köyüne döndü
Harmanda Balı’nın Veli’yi yendi
Kimse onu köyde yenemez dendi
Mehmet Sarıgül’ü vardır köyümün.
**
Çakır gözlü yakışıklı adamdı
Gayet efendiydi aklımda kaldı
Rıza Uslu diye birisi vardı
Şükrü’sü Ziya’sı vardır köyümün.
**
İri yapısıyla gezerken gördüm
Pala Dayım dedim selama durdum
Burda biraz Kayın Babamı övdüm
Rıza Fidangül’ü vardır Köyümün.
**
Köyün en muzibi Rıza Sönmezdi
Ahmet Özügençe İşkefe verdi
Çökelik var diye deterjan yedi
Cakası şakası hoştur köyümün.
**
Ortadağı bir sepete sığdıran
Baston yardımıyla ayakta duran
Espiri yaparak Halkı güldüren
Hüseyin Fidan’ı Vardır Köyümün.
**
Bütün köyü yazsam Kağıtlar yetmez
Hamza Sarıgül’süz Dodurga gitmez
Salim Aktaş ile Bu destan bitmez
Muhtarı Azası hoştur köyümün.
**
ALİ DURAN sözü burda bağladı
Köyü hatırladı biraz ağladı
Kimi övdü kimisini yağladı
Bağışlayanları çoktur köyümün.
YETİŞ ALİ BALIM CAR SENDE KALDI
Kaynak: Üç Ali - Anlatan: Anonim-Derleyen: Ali Duran
Acı pınarlının Ali, Kel Ali ve Kerişin Ali üç samimi arkadaştır. Tarlaları birlikte sular, ekinleri birlikte biçer, harmanı birlikte kaldırır, odunlarını birlikte hazırlarlardı.
Ali Fidangül’ün Dere tarladaki kavakları budamışlar, kesmişler traktöre yüklemektedirler. Hafif olanlar yüklenmiş, iri olan iki ağır kavak gövdesi yerde durmaktadır. Ali Bal biraz dinlenmek için kenara çekilmiştir. Diğer iki Ali çalışmaktadır fakat kavağın gövdesi ağırdır.
Ali Özdemir;
“ Ya Allah Ya Muhammet sen yetiş” der kavağa yüklenirler, Allah, Muhammet yardıma gelmez kavak yerinden kalkmaz.
“ Üçler, beşler, yediler, Ya on iki imam sen yetiş ”der kavağa yüklenirler, çağırdıkları gelmez kavak yerinden kalkmaz.
“ Ya Ali sen yetiş” der, Ali de gelmez, kavak yerinden kalkmaz.
Çağırdıkları gelmeyince, Ali Baldan yardım ister;
“Ya Ali Gel de şu kavağı yükleyelim ” der.
Ali Bal kurudur ama diridir, yerinden kalkar Ali Özdemiri azarlar;
“İşe yarayanı çağırmazsın gelmeyeceklere seslenir durursun” der.
Vagonun kenarına iki sırık koydurur kavakları vagona yüklerler..
YAZANIN NOTU: Ali Bal’a sordum: Biraz da kasılarak “ Köylü söylüyorsa doğrudur” dedi, Ali Özdemire sordum.; “Acı pınarlının oğlu kendini övmüş yalancı” dedi. Ali Fidangüle sordum; Benim arkadaşlarım yalan söylemez ikisinin söylediği de doğrudur dedi. Ben de doğruyu yanlışı aramaktan vazgeçtim.
ÖYKÜ ÜZERİNE YORUMLAR
Mao zedung “ Kurbağa; gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır, çünkü kuyunun dibinden gökyüzünün ancak o kadarı görünür” der.
Ali Özdemir haklıdır; Kavağın gövdesi ağır ve gücü yetmiyordur. Ali Özdemirin en büyük sorunu o günün koşullarında kavakların vagona yüklenmesi işidir, İnandıklarını, güvendiklerini yardıma çağırma hakkını kullanmıştır.
Ali Bal haklıdır; Allah Muhammed ali, üçler, beşler yediler, kırklar oniki imam, ondört masumu pak, onyedi kerembestler gelmiyorlar veya gelemiyorlarsa “ kavak yüklemekten” daha önemli işleri vardır. Onların bir tek ümmeti Ali Özdemir değildir, milyonlarca ümmetleri vardır.
Ali Bal; daha önce yaptığım ve yayınladığım alıntıyı “Çaresizseniz çere sizsiniz” sözünü okumuş olması gerek ki sorunu akıl yürütme ve güçlerin birleştirmesiyle çözmeyi denemiş ve başarılı olmuştur.
Ali Fidangül haklıdır; Her iki tarafa da mavi boncuk vererek ( ikisinin söylediği doğrudur diyerek) arkadaşlar arası birliği sağlamıştır.
Son zamanlarda “ Adı kara yerden gele - Eli iki yanına yapışa- Elleri teneşire döşene - Kendi Başını yer inşallah - Boyu devrilesice - Tahtalara gelesice -Yağlı kurşunlara gitsin – Ölmesin de sürünsün.” gibi beddualar yükselmeye başladı.
Bu bedduaların gerçekleşmesi için de yukarıda sayılan erlerden evliyalardan medet umulmakta.
Erlerin evliyaların imdadımıza yetişmesi için içten ve yürekten çağıran ağzı dualı Ali Özdemir’lere; Onların gelmesini beklerken çözüm üreten ve akıl yürüten Ali Bal’lara, Birlik ve beraberliğin zeminini hazırlayan ve birlik için Japon yapıştırıcı görevini gören Ali Fidangül’lere ihtiyacımızın olduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Onlar O günün işini bu güne bırakmamışlar.
BİZE BİR ÖNDER LAZIM
Aydınla Kemale biz önder dedik
Hüseyin Fidanı göz ardı ettik
Kaynak: Hüseyin Fidan
Anlatan: Hamza Sarıgül
Derleyen: Ali Duran
Ali Duran’ın milliyetçiliği:
“Hepimiz Mustafa Kemal’’in paltosunun cebinden çıktık” diye bir yazı yazmıştım. Aydın abi ile akraba bağımız, Kemal Abi ile de kabile bağımız olduğu için özellikle devrimci çevreden “milliyetçilik yapıyorum” diye büyük eleştiri almıştım. Bu eleştiriye çok sevdiğim dostum Hamza Sarıgül’de katıldı.
“Ali Bey ben okumadım ama anlattıklarına göre yazın gerçekten milliyetçilik kokusu veriyormuş. O yazıyı Caferle senin dışında birisi yazsaydı (örneğin Ruşen, Kasım, Mustafa, Hüsnü yada Yusuf) hepsi altına imza atar sende eleştirilmezdin. Ayrıca köyü yazmaya kalkıyorsun İlk önderin kim olduğunu bile bilmiyorsun” demişti. “İlk önder” olarak kimi gördüğünü merak etmiştim. Anlattı:
Hoda köyünde maden ocağı açıldığında devlet işçilerin yöre köylerinden olmasını esas almış, bizim köyden de birkaç kişi müracaata bulunmuş.
İlgili memur sorar sorgular; Bizim köyden içlerinde Hüseyin Fidan'ın da bulunduğu birkaç kişiye nüfus cüzdanlarını, fotoğraflarını, doktordan çalışabilir raporlarını getirdikleri takdirde işe başlayacaklarını söyler.
Hüseyin Fidan öyle her kişinin demesiyle çalışacak adam değildir,
-“Günde kaç saat çalışacağız, Fazla çalışma karşılığı mesai parası verecek misiniz, Yıllık izin kaç gün olacak, kaç yıl sonra emekli olacağız. Bu konulara açıklık getirmezseniz işe başlamam” der.
Daha işe başlamadan hak aramaya başlayınca da işe almazlar.
YAZANIN NOTU: Köyde Önder olarak Aydın Nefesoğlu, Kemal Özdemir, Ruşen Kumaş'ın adı gitmiş… Sahi İlk önder kim? Takdir okuyucuya ait.
Yazının yazıldığı bu günlerde Bize (Dodurga köyüne) genç dinamik güvenilir bir önder lazım. Böyle bir önder çıktığı zaman “emir eri” görevine aday olduğumu bu sayfadan duyururum.
Köylümün özlemi adlı şiirde;
AYDIN, KEMAL bize önderlik yaptı
Yüzde doksan gençlik bayrağı kaptı
Bir kısmı sonradan yolundan saptı
Devrimci döneği çoktur köyümün diye yazmışım.
RÜYALAR GERÇEK OLSA
Dün geceki düşümü ben
Anlatmaya değer gördüm
Zalimler mazlum önünde
Başlarını eğer gördüm
Sabaha karşı bir andı
Dağdan düze ışık yandı
Anadolu ayaklandı
Düşmanını kovar gördüm
Dallar sallandırdı narı
Kovanından çıktı arı
Koca toprak ağaları
Sosyalizmi över gördüm
Aç toktan aldı aşını
Gerçek eyledi düşünü
Silah kaldırdı başını
Hedefini döver gördüm
Söz Aşık İhsani
GİDENLERİN ARDINDAN
(Veli Bal’ın anısına) “Damdan dama atla yar”
Veli aramızdan ayrılalı beş yıl olmuş. Od düştüğü yeri yakıyor, Kardeşi Aliye paylaşmış.
Bergama’dan Aliağa’ya dönerken Yusuf haber verdi. O günler piskiyatri tedavisi gördüğüm için gitmem mümkün değildi. “Yurt dışındaki arkadaşları da geldi,keşke sende olsaydın” demişti. Gitmeyince sanki etkilenmeyecek üzülmeyecektim, Doktorlar bazen anlayışsız oluyor.
Yusuf İzmir’e geldiğinde Veli’yi andık.
“Rahmetli babası gibi şakacıydı” diyerek söze başladı.Veli’nin elinden çektiklerini anlattı.
-Ali biliyorsun evimiz Velilerin evi ile karşı karşıya. Veli Sabah erkenden kalkar evlerinin damına çıkar, neşeli neşeli üflük çalar türkü söyler, eli arkasında damda dolanırdı. Anamı babamı görünce de “Yusuf daha kalkmadı mı? diye laf vurur, anam babam da beni zorla yataktan kaldırırdı. “Elin uşakları erkenden kalkıyor işlerini güçlerini bitirip damda dolaşıyor, sen hala yatıyorsun” diye söylenirlerdi.
Velilerin malı davarı yoktu, Veli’nin sabah erkenden görmesi gereken bir işi de yoktu. O Sabah erkenden kalkıp anamı babamı benimle kavga ettirmeyi kendisine görev edinmişti. Anam beni kaldırınca gözüm hemen Velilerin dama bakardı. Veli beni görünce bay bay işareti yapar evlerine girerdi.
Sanki “ Seni yataktan kaldırdım, sabah uykusunun içine ettim, görevim bitti ben şimdi gidip akşama kadar yatacağım” diyor, bu tavırlarıyla hep beni gıcık ediyordu. Akşama kadar yattığı için kavga etme fırsatı bile vermiyordu.
Sen “üç Ali’leri” anlatırken benim aklıma da Veli Baldan çektiklerim gelir demişti.
“Gebze’ye gezi” adlı şiirde yazdığımla bağlayayım.
Rıfat Bal’la fazla mazim olmadı
Veli İstanbul’a gitti gelmedi
Aliye’den başka bekar kalmadı
Bir dost ile evli görmek isterdim
Işıklar içinde yatsın.
ÖLENLERE RAHMET
Bizim köyde Bekir emmi varıdı
Eriği meşhurdu rahmetli oldu
Sözüne söz yetiştirmek zorudu
Şakaları hoştu, rahmetli oldu.
**
Komşu kapısına duvar örerdi
At sırtında karısını döverdi
Eriğinden çocukları kovardı
Adı kaldı, kendi rahmetli oldu.
**
Babüsük varıdı biraz boysuzdu
Keçebaş varıdı biraz huysuzdu
Bana göre Sali çok kaygusuzdu
Babası Tekiş’ti rahmetli oldu.
**
Galöğ dayı eğitmenlik yapardı
Tüm çocuklar Keriş’ten çok korkardı
Gedeleğin gözü dağı yıkardı
Kel İbiş, Kel Halil Rahmetli oldu.
**
Tıntır öldü ama şakası kaldı
Sarığlün Alöğ zamansız öldü
Satöğ emmi derdik birisi vardı
Kardeşleri Haydar rahmetli oldu.
**
Cingan Ali zurnasıyla meşhurdu
Ala Yağıp derdik Acap kim vurdu!
Guguş Halim evi harmana kurdu
Dursun Çavuş, Congul Rahmetli oldu.
**
Katip’in lehçesi köyden farklıydı
Gın Dursunun ölüm sırrı saklıydı
Çok dert çekti Eyup derler, haklıydı
Kistil Çok yoksuldu rahmetli oldu.
**
Aptal Haydar bence aydın biriydi
Kültürümüz ona göre geriydi
Gildan Haydar, Çiyan Abbas sarı’ydı
Gıdi’gilin Ali Rahmetli oldu.
**
Patalahlum köyde derin hocaydı
Cımbız Sadıh sakallıydı ağcaydı
Yılıh derler Şükrü, sanki sağcaydı
Sarığülün Üsüyün rahmetli odu.
**
Civelek köyünde sanki konuktu
Sağır Adöğzel’in benzi soluktu
Mamoş ile Üsük biraz donuktu
Şoför Musa vardı rahmetli oldu.
**
Ünlü Bayram öldü, ama çok gençti
Murat, Remzi vardı dünyadan göçtü
Gara derdik sade hısımlar seçti
Rıza Yıldız vardı rahmetli oldu.
**
Gınır Arif mezarlıktan korkardı
Uzun oğnis az duyardı bakardı
Meçoğ emmi çok yoksulluk çekerdi
Hıdır Hasan vardı rahmetli oldu.
**
Topuz mu çok töktü Kara Haydarmı!
Balı Dede bu yazıda kaynar mı!
Deli Durmuş o dünyada oynar mı!
Kör Kasım varıdı rahmetli oldu.
**
Fatmananın Ahmet sağ mı bilmiyom
On beş yıldır köylümü hiç görmüyom
Oğlunun hiç hatırını sormuyom
Fatmanağlin Halil rahmetli oldu.
**
Yağnış ile Satöğ öldü, çok oldu
Oğlu Aslan genç yaşında yok oldu
Dünya sanki Vahap Emmi ye kaldı
Halil ile Tavuk rahmetli oldu.
**
Geçi’gilin Dede Gebzede ölmüş
Alinin ölüsü evinde kalmış
Bu yakında ölen Gar yağdı varmış
Hayta Musa vardı rahmetli oldu.
**
Müslüm’le Mustafa kardeşti herhal
Çolağı da ceryan öldürdü derhal
İsmayıl Yıldızı yazmak çok zor hal
Tülekgilin Halil rahmetli oldu.
**
Hacahmed’in kesmüğü çok özeldi
Küd Ali’nin bıyığı gayet gözeldi
Ilıç Memmet dağı daşı gezerdi
Çöllöğ emmi vardı rahmetli oldu.
**
Hayal meyal hatırımda Kel Cüllü
Osman emmi vardı lakabı ünlü
Dırıh Halil vardı burnu gönüllü
Coruh Gazi vardı rahmetli oldu.
**
Kazim, Halil, Veyis üçü de gitti
Alaaddin’le Seyit rahmete yetti
Gamacı, Gurnacı, Gaaş’lar bitti
Cücüğün Ali de rahmetli oldu.
**
Köye giden mezarlığa uğruyor
Hasancağal üç genç için ağlıyor
Ölüm değil yaşam beni bağlıyor
Sanki ALİ DURAN Kaldı da noldu
ÖLENLERE RAHMET NASIL YAZILDI
Bizim köyde Bekir emmi varıdı
Eriği meşhurdu rahmetli oldu.
Gençler hayalleriyle, yaşlılar anılarıyla yaşarmış, Yazmak aynı zamanda ölümün elinden bir şeyler kurtarmak demektir. Yaşlandığım için Karınca kadarınca yazmaya devam…
Her Aşığın bir ahı her türkünün de bir öyküsü vardır derler. Aşağıdaki öykü de Ölenlere rahmet adlı şiirin ve Dodurga’ya dair’in nasıl yazıldığına aittir.
Ruşen Almanya’dan İzmir’e gelmiş beni yanına çağırdı.
“Ali on iki eylül darbesinden sonra çalışmaları askıya aldın. Sen Türkiye’desin imkanların var, bir şeyler yapmalısın en azından köye yönelik çalışmalar yap. Köy ne zaman kuruldu, Köyün yerlileri kim, köye ilk gelenler sonradan gelenler kimler. Nereden gelmişler, nasıl yerleşmişler bunları araştır. Nereye gidersin, kimleri görürsün, nasıl yazarsın, bunlar senin sorunun. Biz yurt dışından sadece parasal destek yapabiliriz, gerisi senin bileceğin iş” vb. şeyler söyledi.
Halk arasında bir deyim vardır; “Ölmek uyumaya benzemez” diye… Yazmakta konuşmaya benzemiyor, Söz uçar yazı kalır.
Bilgisayarın başına geçiyorum, birkaç sayfa yazıyorum, ertesi gün yazdıklarımı okuyorum beğenmiyorum hepsini siliyorum. Sil baştan yeniden başlıyorum yazmaya…Bu yazıp silme işi birkaç ay devam etti, sonra yazmayı da askıya aldım, yazmaktan vazgeçtim.
Hacı Veli Işık’ın Geçirdiği kaza için köye “geçmiş olsun’a” gitmiştim. Köylüler Hasan Işık’ın evinde toplanmışlar sohbet ediyorlardı. Geçmiş olsun, hoş beş sohbetinden sonra köyün vefat eden yaşlılarını saymaya başladılar.”Ben falanı hatırlıyorum”, bir başkasının hatırladığını; “ben onu hayal meyal hatırlıyorum” diyenler oldu. ”
Onlar otuz’a kadar saydılar ama ben içimden otuz dokuz tane saymıştım. Otuz oldu, hayır otüz üç oldu, ben Kasım emmi diye saydım, sen kör kasım diye bir daha söyledin, tartışmaları sürüp giderken Rıza Öztürk sakince söze girdi.
“Komşular sakin olun baştan tekrar saymaya başlayın, Ali Efendi sende kağıdını kalemini çıkar sayılanları yaz, böylece karışıklık önlenir” dedi.
Bu öneri köylüler tarafından büyük ilgi gördü, Rıza Öztürk kesin ve itirazsız çözümü “yazıyı” önermişti.
Yazmaya başladım, Genellikle; Kara Hadar, Topuz İriza Emmi, Galöğ dayı, Dev Balı, Çil veyis, Toma Halil vb. gibi içlerinden geldiği gibi söylüyorlar, ben de ağızlarından çıkanları olduğu gibi yazıyordum.
İçeriye Rıza Çelik(Kara bıçak) girdi. Pancar parasıyla mı? Köyün suyuyla mı ilgili bir haber getirmişti. Köylü sayım suyumu bıraktı, o konu üzerine yoğunlaştı, bende kağıdı kalemi çantama koydum onları dinlemeye başladım.
İzmir’ döndüğümden birkaç ay sonra Dursun Çavuş’un vefat ettiğini duydum. Tanıdığım bütün insanların ölümü beni sarsar Akraba olup olmaması önemli değildir. Üzüldüm, kederlendim, geçmişi düşündüm. Birden köyde ölenleri yazdığım kağıt aklıma geldi, arayıp buldum, En alta “Dursun çavuş” yazdım sonra saymaya başladım. Dursun Çavuşla birlikte doksan sekiz kişi yazmışım. Köylünün yazdırdığı doksan yedi kişiyi ne onlar sormuşlardı, ne de söylemek benim aklıma gelmişti.
Yazdıklarımı tekrar okumaya başladım, çoğu lakaplarıyla anılmıştı, “Dursun Çavuş’un lakabı var mı acaba” diye düşündüm ama aklıma gelmedi.
Bekir emmi gözüme ilişti, eriği aklıma geldi, Köylülerin onunla ilgili çok öykü anlattığı aklıma geldi, birden dilimden sesli olarak; “ Bizim Köyde Bekir emmi varıdı, eriği meşhurdu rahmetli oldu” dizeleri döküldü…
Şiir yazmak kolay değildir, düz yazıda duygular rahat anlatılır ama şiirde “Kafiye uymazsa kalem yazmaz”, yazamaz, kafiyeye uygun satır bulunana kadar o mısra tamamlanamaz.
Kimisi lakaplarıyla kimisi anılarıyla, kimisi nitelikleriyle, kimi köylünün gözünden, kimi benim gözümden değerlendirilerek rahmetliler yazıya geçti.
Şiir yazıldıktan sonra lakaplar konusunda hayli eleştiri aldım. Ama köylüler söylemişti ben de not almıştım. Çoğunun lakabını bile bilmiyordum. Eleştiriye rağmen okuyucu Rahmetlileri isimlerinden çok lakaplarıyla tanıyordu.
Halil amcama “toma”, Veyis amcama “Çil Veyis” derlerdi. Babam Kazım’a da “Seyrek diş” derlermiş, babamı tanımıyorum. Ya kafiye uymadı, ya da işime gelmedi, onların lakaplarını yazmadım bu nedenle de hayli eleştiriye uğradım.
Ruşen teşvik etti, Rıza Öztürk “Yaz Ali Efendi” diyerek yazdırdı. Dodurga’ya dairin ilk mimarı Ruşen, İlk harç koyucusu Rıza Öztürk, İlk amelesi de Ali Duran oldu. Ruşen’in aylarca uğraşıp yazdıramadığı Dodurga’yı Rıza Abi yazdırmayı başarmıştı.
Yazanın Notu: Ruşen’in Tokat Merkez, Çamlıbel, Artova köyleri ve Turhal’da çevresi benden daha fazlaydı. Bu bölgelerde yapılacak işlerde o beni yönlendirir, gerekirse emirler verirdi.
Örneğin Dodurga Köyü’nün gençlerine Ruşen’in onayını almadan hiçbir iş yaptıramazdım. Sadece benim adım çıkmıştı o kadar.
Ali Duran 08.12.2016
GİDENLERİN ARDINDAN
(Hamide Sarıgül'ün anısına)
Bazı duygular vardır ki yazıya dökülemez. Rahmetli anamın sıkıntılı zamanlarda sığındığı limanlardan birisi ve ikinci evi Hamide Ablamın evi idi. Bazen biz götürür bırakırdık bazen kendisi çağırırdı anamı. Aylarca kaldığı olurdu. Köylülerin deyimi ile" acılık" tı onlar. Anamı biraz da Nusret,Nuran ve çocukları şımartıyordu.
Rahmetlinin sağlığında yazdığım şiirle bağlayayım yazıyı...
Bekir Çavuş’un Güldene
Hasan Çavuş’un Dürdane
Fazilet Aplam bir tane
HAMİDEYLE Köyüm güzel- Ruhu Şad olsun
Ali Duran.
BİZE YEMEK YEDİRDİ-BURNUMUZDAN GETİRDİ
ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMEN OLDUKTAN SONRA ÇEKTİKLERİ VE ÇEKTİRDİKLERİ
KAYNAK: Hakan Nefesoğlu-Cafer Demirtaş
ANLATAN: Nusret Doğan
DERLEYEN:Ali Duran
Nusret; Sitedeki anı ve öyküleri okuduğunu yazılacak daha çok şeyin olduğunu söyleyip anlatmaya başladı, Bir tanesi Hakan Üzerine;
Nusret anlatıyor;
Cafer, Ben, Duran Metin Tokattayız, cebimizde az para var, Öğle üzeri karnımız acıktı, “Birer simit alayım, kahvede yeriz” teklifinde bulundum. Cafer;
-“Bugün öğretmenlerin maaş günü, ya Ruşen, Ya Hakan, ya karkıncıklı, ya da dinarlı öğretmenler gelir ben sizin karnınızı doyururum canınızı sıkmayın” diye hava attı. Çarşıda dolaşırken sanıyorum Ken’lilerin Lokantada Hakanı gördüm;
-“Cafer Balı’nın Muharrem burada” dedim. Cafer baktı, lokantaya doğru yürüdü, bizde peşinden gittik. Hakan’da bizi görmüştü, görmezlikten geldi, yüzünü başka yöne çevirdi ama Cafer gitti masasına oturdu, bizde peşinden…Hakan bize yüz vermiyor;
-“Daha maaş almadım, kendinize güveniyorsanız yemek söyleyin” dedi, yemeğini hızlı hızlı yemeye başladı. Cafer:
-“Maaşını alınca ödersin bizi ilgilendirmez” diye üç yemek söyledi. Bizim yemekler daha gelmeden Hakan yemeği bitirdi, masadan kalktı lokantacıyla bir şeyler konuştu, yüzümüze bile bakmadan çekti gitti.
Ben fazla samimi olmadığım için bu durumdan rahatsız oldum ama Cafer gayet rahat yemeğini yiyor, ister istemez biz de yedik, yemekler bitti, lokantacı geldi başka arzumuzun olup olmadığını sordu, başka bir şey istemedik. “Afiyet olsun” dedi, masaya hesabın yazılı olduğu bir kağıt bıraktı, Cafer kağıdı aldı inceledi suratı allak bullak oldu;
-“ Hoca bizim hesabı ödemediği gibi kendi hesabını da bize bırakmış bu kalleşliği nasıl yaptı anlamadım” dedi.
Bu arada üç çay geldi, herhalde lokantacı söyledi diye düşündüm, beş dakikada içilecek çayı Hakanı beklemek için yirmi dakikada içtik ama hakanın geleceği yok. Hepimiz Cafer’in gözünün içine bakıyoruz:
-“Hakan arkadaşlarını dostlarını satacak adam değil, bu işte bir bit yeniği var, siz bekleyin ben ona bakıp geleyim” deyip masadan kalktı, biz de peşinden kalktık, Lokantacı peşimizden bağırıyor;
“Güle güle gidin gene bekleriz” diye…
Küfür etse bundan daha iyi, adam alenen küfür edecek değil ya kibarca küfrü yerleştirdi diye düşünüyorum.
Dışarı çıktık sağa sola bakınıyoruz, Sivas garajının yanındaki Kahvenin kapısından Hakan bizi gözlüyor, ona doğru yürümeye başladık ki kahveden çıktığı gibi köşeyi döndü gözden kayboldu.
Biz de peşinden Kapalı spor salonunun köşeye kadar koştuk, sağa sola baktık Hakan yok. Ne yapacağımızı düşünürken döndüğü köşedeki berber dükkanından kafayı çıkarıp bakıyor geri dükkana saklanıyor, Geldiğimiz yolu gerisin geri koşmaya başladık.
Başka bir köşede, bakkalda, başka bir sokakta ayakkabı tamircisinde, fırıncıda saklanıyor, kafayı çıkarıyor bakıyor, kaçıyor. Bizimle köşe kapmaca oynuyor, tanımadığı esnaf ta yok… “Hoca burada mı saklanıyor” diye kimseye de sorulmaz ki;
Bir marangozda kıstırdık, Caferle birlikte koltuklarından tuttuk lokantaya doğru sürüklemeye başladık ama Hakan ayaklarını yerden yukarı kaldırıyor, bütün ağırlığını kollarımıza bırakıyor. Dinlenmek için durduğumuzda ayaklarını yere basıyor, dinlenmemize müsaade ediyor yürümeye başlayınca ayaklarını yerden kesiyor adeta sırtımıza biniyor. Dinlenirken Ceferi de beni de kenara itse düşeceğiz ama ne hikmetse kaçmaya da çalışmıyor.
Lokantaya kadar 200-250 metre kendisini taşıttırdı, lokantadan içeri soktuk kendimizi sandalyelere zor bıraktık. Cafer;
-“Hele şu hesabı bir öde seninle dışarıda konuşacağız” diyor. Lokantacı şaşkın şaşkın bakıyor;
-“Hoca zaten hesabı üslendi ne yiyip içerlerse ver, ben gelir hesabı öderim dedi, hocayla alıp veremediğiniz nedir anlamadım” diyor.
Hakan hem hesabı ödüyor hem de sırıtarak bize bakıyor ve laf sokuyor.
-“Yediklerini içtiklerini ağızlarından burunlarından getirmeden bende hesap ödeyecek göz var mı” diyor.
Hepimiz şok olmuştuk, “bunca çileyi boşuna mı çektik” diye düşünüyorum, Gerçekten de yediğimizi içtiğimizi burnumuzdan getirmişti.
Cafer şaşkınlığı üstünden atıyor;
“-Ben size hakan bizi satmaz demiştim” diye haklı olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Hakan geldi yanımıza oturdu;
-“Siz üç kişi benim sırtıma bindiniz, ben tek kişi olarak üçünüzün sırtına bindim, böylece ödeşmiş olduk. Dua edin ki ayrı ayrı sırtınıza binmedim” diye şaka yaptığını ima etti.
Kahveye götürdü ikişer bardak çay söyledi ve işi tatlıya bağladı.
Lokantaların önünden geçtiğim zaman hemen hakan aklıma gelir hep gülümserim” diye sözü bağladı.
Yazanın Notu: “Akrebin insanları sokması insanlara olan düşmanlığından değil doğası gereğidir” derler. Hakan gibi espri yeteneği olanlar karşısındakini zorda bırakmak, güldürmek, ders vermek ya da yazıya geçmek için değil doğaları gereği yapıyorlar diye düşünüyorum.
Gebzeye Gezi adlı şiirde
Yüreği çok temiz sevgisi yüce
Kimse gücenmesin gitmesin güce
NUSRET telefonda arar her gece
Oysa ben yanında olmak isterdim diye yazmışım
ÖĞRETMENLER ÖĞRETMEN OLANA KADAR NELER ÇEKMİŞLER!
Ruşan Kumaş İzmire geldiğinde beni yanına çağırdı. Kapatılan Dodurgali.com sitesindeki anılar ve öyküleri okumuş;
“Sende iyi biliyorsun Dodurga; Üç Ali’ler, Satılmış Alan, Hüseyin Fidan, Balı Dede vs.. den ibaret değil. Her insanın yazılacak bir anısı bir öyküsü vardır. En kısa zamanda köye, Gebze’ye, İzmir’e git. Mümkün olduğu kadar fazla köylülerimizle görüş, konuş, onları dinle ve anılarını öykülerini yazıya geçir. Anı yazmak illa Espri demek değil, kim ne yazdırmak istiyorsa hepsini yaz.” Vb. şeyler söyledi. Sitedeki eksik gördüğü konulara değindi, araştırılması ve yazılması gereken konular hakkında önerilerde bulundu.
Çekinerek söyledim:
“Ruşen şu konuştuklarını yazıya döksen ben de yayınlasam daha iyi olacak” dedim.
“Ali bizim işimiz konuşmak senin işinde dinlemek, derlemek ve yazmak bunu biliyorsun. Herkes görevini yapsın” dedi. Ses çıkaramadım.
Hayvanların öğretmeni yarı yıl tatilinde öğrencilere ödev vermiş;
“Her öğrenci en az on öykü veya anı yazıp getirsin”
Öğrencilerin kağıtlarını okurken ayı yavrusunun yazdıkları dikkatini çekmiş. On öyküden dokuzu “Armudun iyisi” bir tanesi de “Ba’lın ne kadar tatlı” olduğu üzerineymiş.
“Bir daha bir araya gelemeyiz birkaç anı da ben anlatayım” dedi.
Yazmamı istediği anıların dokuzunun kaynağı Hakan Nefesoğlu-Ruşan Kumaş; Bir tanesinin kaynağı’da Mehmet Ali Çelik-Ruşan Kumaş’tı. Anıları notuma almadan Direk sitede yayınladığımdan site kapanınca anılar da güme gitti. Amacı Hakanımı, Kendisini mi yazıya geçirmekti bilmiyorum.
Aklımda kalan bir tanesini yazayım.
HARACA BAĞLAMA
KAYNAK: Hakan Nefesoğlu-Ruşen Kumaş
ANLATAN Ruşen Kumaş
DERLEYEN:Ali Duran
Ruşen Anlatıyor;
Pamuk Pınar’da okurken Hakan’la birlikte aynı evde kalıyoruz. Nakliye sorun olduğu için Bizim evden döşek koymuşlar, Hakanlar’da yorgan ve pulba (Yastık) koymuş aynı yatakta birlikte yatıyoruz.
Aynı evde kalıp’ta kavga etmemek ağız dalaşı yapmamak doğanın kanununa aykırı, bizde hakanla sık sık kavga ediyoruz ama küs tutmuyoruz.
Bir kış günüydü. Yatakta yorganı o üstüne çekiyor, ben üstüme çekiyorum, derken kavga başladı. O “Yorgan yastık benim” ben de “ döşek benim” diye biri birimize üstün gelmeye kalkarken Hakan Yorganı yastığı aldı, odanın diğer köşesine gitti, yorganın bir kısmını altına aldı diğer kısmını üstüne çekti, yastığı başının altına koydu, yorganı başına çekti, çok küçük bir delikten fıldır fıldır bana bakıyor.
Ben ne yapacağımı şaşırdım, yün döşeği üstüme çekiyorum durmuyor geri düşüyor, ne kadar yazlık kışlık elbise varsa hepsini giyiyorum, döşeğe uzanıyorum ısınmak mümkün değil,
Öfke baldan tatlı “ Ölsem de sana minnet etmeyeceğim” diye içinden geçiriyorum, ama nafile… Soğuğa yiğitlik sökmüyor. Hakana baktım yorganın altından hala beni gözlüyor.
-“Babamdan yorgan getirmesini isteyeceğim, yorgan gelene kadar beraber yatalım” dedim.
-“Olmaz” dedi.
-“Beni soğuktan öldürecek misin?” dedim.
O kendisine has tavrıyla kalktı, yorganın içine oturdu;
-Yarın bana akide şeker alırsan seninle yatarım” dedi.
Kabul ettim, yastığı yorganı aldı geldi, döşeğe girdik iliklerime kadar ısındım. Sabah ilk işim minnet borcumu ödemek için bakkala gidip akide şeker almak oldu, Hakan’a verdim.
-“Şöyle adam ol yola gel, yarın kuru üzüm almazsan yorganı unut” demez mi?
Ne diyeceğimi ne yapacağımı şaşırmıştım. “Boğayla güreş tutulur, doğayla güreş tutulmaz” diye bir söz var ya tam da Sivas yıldızeli için söylenmiş, kışı çok çetin geçiyor. Ertesi gün üzüm aldım, ertesi gün için fındık, peksimet, lokum… isteğinin önü arkası kesilmiyor. Beni resmen haraca bağlamıştı. Param bitince bana borç para veriyor, gene haracını alıyordu.
Aldıklarımdan bazılarını haftada on beş günde bir bana veriyor; “ Bugün bendensin al ye de ağzın tatlansın, bu iyiliğimi de unutma” diyede sıkı sıkıya tembihliyordu.
Havalar yavaş yavaş ısınmaya başladığında haracın dozunu azalttı, O haraççı çekilmez Hakan’ın yerini arkadaşım hakan almaya başladı, havalar iyice ısınınca da haraçtan hiç bahsetmez oldu.
Köyde Temsilci adlı şiirde
Adı Dursun Sönmez Dedeli oğlu
Çok efendi insan az kısa boylu
İhsan Kumaş ile Ali emmoğlu
RUŞAN gibi bir dost çıktı köyümde diye yazmışım.
Bu vesileyle beş ekim(Dünya), 24 kasım(Özel) öğretmenlerin gününü Ruşen ve Hakan nazarında kutlamış olayım.
SILA ÖZLEMİ
İnneci’nin Dursun Telli’nin Ali
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım
Bayramgilin Urşan Saruğlün Sali
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Muzaffer’le çorahlarda güreşim
Mamoş’un Muharem’le dağda dalaşım
Nusret’le yollarda eşşek yarışım
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Kışın yakmak için kezek toplamak
Damlardan da pohluhlara hoplamak
Damların başında aşuh oynamak
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Bayramın bahçenin mekir korkusu
Saruğlün Hasan’ın yanık türküsü
Koyunun kuzunun çıngırak sesi
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Cinganların harmanlara konuşu
Tavuh culuh ördek gaz’ı çalışı
Köylünün onlardan halbur alışı
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Mezarın tepeden kızak kayması
Bekir emmi yokken erik çalması
Hallüstağlin adaların elması
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Gaz ocağı ile çay demlenmesi
Yel vurunca idarenin sönmesi
Lambaya şişe’nin büyük gelmesi
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Hallağ’mın cemlerde akortsuz sesi
Vahab’ın ‘Keçehu bacı’ demesi
Çocukların kavurgayı yemesi
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Alöğün Rıza’nın kulak kesişi
Gazinin Rıza’nın bana küsüşü
Hallağnın Rıza’nın Çayda yüzüşü
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Harmanda patozun kayış atması
Traktörün çamurlara batması
Dayımın Hamza’nın tosun satması
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Fatmanağlin Üsüyün’ün kavgası
Tüleğin Muharem’in kara sevdası
Şıhammet’le süren toprak davası
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Topal’gilin sancocağı olması
İriza Ağbeymin Zurna çalması
Hasanın düğünde oyun kurması
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
Hasan Çavuşun Şükrü’nün ekin biçmesi
Kara Haydarın Nazmi’nin çotuh gezmesi
Hacahmet’in kesmüğünü ezmesi
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.
**
ALİ DURAN olmuş köyün hayranı
Başka olur düğünleri bayramı
Yayuh’larla Gıltıma’nın ayranı
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım.

GİDENLERİN ARDINDAN
(Ahmet Özügenç’in anısına)
Sanıyorum dünyayla barışıktı. Uzun süre küs tutacak birine benzemiyordu. Ya gerçekten çok neşeliydi, ya da neşeli görünecek kadar güçlüydü.
İnsanın doğası gereği o da herkes gibi hüzünlenir, kederlenir iç sıkıntısı çeker ama içine gömer dışa karşı şen ve neşeli görünürdü. Onun iç dünyasını görmeyenler “tasasız, gamsız birisi” olarak değerlendirirlerdi.
Eski yazı okuyan nadir insanlardan biriydi; (Şevki Doğan, Kazım Aktaş ve Ahmet Özügenç). Kazım Hocanın köyde olmadığı dönemlerde köylünün dini geleneklerini o yürütmeye çalışırdı.
En uzun sohbetimiz 2013 yılında oldu. 2014 de Yıldızeli Banazda en son da Seyit Sönmez in oğlunun düğününde gördüm.
2013 yılında Gölet kenarındayken oğlu Rıza çay içmeye davet etmişti. Ahmet abi de oradaydı. Hem sohbet ediyor hem çay içiyorduk. Birden hocalığı aklıma geldi. Yirmi lira para çıkartıp uzattım, babam için Yasin okumasını istedim. “ Parayı cebine koy kuzu, babanın mezarının yerini tarif et ben gider okurum” dedi.
Babasına vermesi için parayı Rızaya verdim. Mezara gitmeye gerek olmadığını Burada okunacak duanın da Allah tarafından kabul edilebileceğini söyledim. Kabul etti okumaya başladı.
Yasin bayağı uzun sürüyormuş, bir ara duraksadı son okuduğu sureyi tekrarladı, tekrar duraksadı aynı sureyi bir daha okudu. Sonra duraksadı, Rıza’ya baktı; “Devamı neydi ki unuttum” diye sordu.
Rıza ile gülüştük. “Ahmet abi verdiğim paraya bu kadar okunuyormuş gerisi kalsın Allah bu kadarını kabul etsin yeter” dedim.
“Ali Efendi parayla ilgisi yok gerçekten unuttum” diye masumane savunma yaptı. O sıkıntı içinde şaka yaptığımı anlayamamıştı. Konuyu değiştirdik çay içmeye devam ettik.
Ahmet abi ile ilgili hayatta iken iki öykü birde sosyal içerikli yazı yazmışım. Aşağıda tekrar yayınlayarak anıları yad etmek istiyorum. Nur içinde yatsın, ışıklar içinde uyusun.
AHMET ÖZÜGENCE İŞKEFE VERDİ
ÇÖKELİK VAR DİYE DETERJAN YEDİ
Kaynak: Ahmet Özügenç-Rıza Sönmez
Derleyen: Ali Duran
“Herkes sakız çiğner ama kürt kızı tadını çıkarır” diye bir laf vardır. Köyümüzde herkes düğünlerde güler oynar ama tadını Durmuş Çelik, Rıza Çelik, Ahmet Özügenç gibi insanlar çıkarırdı.
Köyde düğün olmaktadır, düğünü neşelendirme görevi de Ahmet Özügenç’e verilmiştir. Ahmet Özügenç hayli alkol almış sarhoşluğun tadını çıkarmaktadır. Düğün kahyasından rakı ister verirler, işkefe ister verirler, kavurma ister verirler, olmayan bir şey istemeli ki düğünün tadı çıksın;
İşkefenin arasına çökelik ister, ‘yok’ derler. İlla da çökelik olacaktır ama gerçekten de düğün evinde yoktur, Gecenin bu saatinde gidip bir komşudan çökelik getirmekte kimsenin işine gelmez.
Düğün yerinde bulunan Rıza Sönmezin eline deterjan kutusu geçer, aklına muziplik gelir, bir kaba deterjanı boşaltır,İşkefenin arasına koyup Ahmet Özügence verir;
“Ahmet abi çökelik getirdim al ye” diye ikramda bulunur. Ahmet abi işkefeyi ve çökelik diye deterjanı alır yer, Rıza abiyi kucaklar öper. Rıza abi o gün iki üç dürüm ikram etmiştir.
Ahmet abi eve gider perişandır, ishal olmuştur, tuvaletten beri gelmez, içi dışına çıkmaktadır, bu kadar kötü durumda olmasının nedenini anlayamaz. Yorgunluktan ve uykusuzluktan bitap düştüğü için öğleye kadar yataktan çıkmaz.
Geçmiş olsun için evine giden Rıza Sönmez “İşkefenin içine deterjan koyup mide yıkamayı Ahmet abiden başka hiç kimse akıl edemedi” dediğinde Ahmet Özügenç yatak yorgan yatmasının nedenini anlar.
Bu olay köyümün özlemi başlıklı şiirde;
Köyün en muzibi Rıza Sönmezdi
Ahmet ÖZÜGENÇE işkefe verdi
Çökelik var diye deterjan yedi
Cakası şakası hoştur köyümün deyimleriyle yer aldı.
NASIL KIYSIN SANKİ KINA KAŞIĞI
Kaynak: Ahmet Özügenç ve Eşi
Anlatan: Anonim
Ahmet Özügenç’in anası ile eşi Fadik bacı kavga etmekte ağız dalaşı yapmaktadırlar. Gelin baskın çıkmış ana çaresiz kalmıştır. Oğlundan yardım ister;
“Oğlum karının ağzına iki tane vur da sussun bende ferahlayım ” der.
Ahmet abi eşine bakar; Yanakları al, al dudakları kiraz gibi.. Eşi gözüne çok güzel gözükmektedir.
“ Ana nasıl kıyıp ta vurayım, hele bir baksana ağzı burnu kına kaşığı gibi ” der.
Bu deyim köylünün dilinde bazen övgü bazen de eleştiri olarak dolaşıp durur.
YAZANIN NOTU: Çok kitap okuduğum bilinir. Okuduğum onlarca yüzlerce kitabın içerisinde eşine karşı duyulan sevgiyi Ahmet abinin bakış açısıyla içten anlatan bir yazıya rastlamadım.
Bütün eşlerin aynı duygularla biri birlerini sevmeleri dileğimdir.
DODURGA’NIN MUHTEŞEM BEŞLİLERİ
Mahşerin beş atlısı, beş Silahşörler, Muhteşem beşlinin silahları vb.. isimlerle çok film çevrilmiş, belki de bunların bir kısmını seyretmişizdir. Bu yazı Dodurga’nın muhteşem beşlilerinin yaşanmış gerçek öyküsü ile ilgili olacak.
Kızılca kıyametin koptuğu on iki eylül öncesi Dodurga’da beş kişi bir araya gelerek yasal haklarını kullandılar ve bir partinin köy teşkilatı veya ilçe teşkilatını oluşturdular. TSİP’i ( Türkiye sosyalist işçi partisini ) yöremizde temsil edenler Dodurga köylülerdi.
Hatırladığım kadarıyla Kemal Özdemir’in öncülüğünde kurucuları Nazım Demirtaş, Ahmet Özügenç, Veli Nefesoğlu, Mehmet Dönmez gibi isimlerden oluşuyordu.
İsim önemli değil, önemli olan halktan insanların devrimcilere bakışı, devrimcilere olan güvenleri nedeniyle bu örgütlenmenin içerisinde yer almaları. O dönemler Yetmiş sekiz kuşağı halktan insanları yasal örgütlenmelerin içerisine çekemezken altmış sekiz kuşağı( Kemal Özdemirler) bu işi pekala başarmıştı ve yetmiş sekiz kuşağından “ bir adım “ önde idi.
Veli Fidangül, Rıza Doğan ve diğer köylülerimizin(İşçilerin) sendika üyeliği, Ruşen Kumaşlar’ın (öğretmenlerin) Töb-der üyeliği gibi mesleki ve ekonomik örgütlenmeler belirli bir zümreye hitap ederken Dodurga’nın muhteşem beşlisi Türkiye siyasetinin belirlenmesi için örgütlenmişti, Diğer örgütlenmelerden farkı buradaydı.
Yetmiş sekiz kuşağı birçok öğrenci veya gençlik derneklerinin üyesi olmuş olabilirler, ancak hatırladığım kadarıyla içlerinde sadece Cafer Demirtaş yönetici sıfatıyla görev aldı. Öğrenci veya gençlik dernekleri de belirli sosyal kesimlere hitap eden alt örgütlenmeler sayılırdı.
Dodurga köylüsünün aşağı yukarı hepsi, pancar üreticileri kooperatiflerinin, tarım kredi kooperatiflerinin, çiftçi derneklerinin ve köy kalkınma kooperatiflerinin üyesi olabilirler, bu örgütleme biçimleri de Türkiye’nin genel siyasetine aday örgütlenmeler değildi.
On iki eylül darbesinden sonra yasal haklarını kullananların uğradığı mağduriyete Dodurga’nın beşlisi de uğramış, karakollarda mahkemelerde ifadeye çekilmişlerdi. On iki eylül sadece devrimci deyince ismi hatırlanan insanları değil, halkımın isimsiz kahramanlarını da derinden etkilemiştir.
Devrimci olarak sadece; Şef düzeyinde olanları, devrimci patentini kullananları görmek halkımın isimsiz kahramanlarını(Nazım Demirtaş, Mehmet Dönmez, Veli Nefesoğlu, Ahmet Özügenç gibi) göz ardı etmek anlamına gelir.
Bu yazı mücadelenin isimsiz kahramanlarının karşısında şapka çıkaranların düşüncesi adına olsun.
ALİ DURAN 02 Nisan.2007

7 Ekim 2016
  · 
HASANCAĞLİN ALİCİK
Kaynak: Ali Aktaş
Anlatan: Ali Duran Demirtaş
İğdirin bendinde balık tutuyorum, Hasancağlin Alicik yani Ali Aktaş, Haydar falan da kendi adalarında kavak suluyor hayvan otlatıyorlar.
İğdir Köyünün çocukları hayvanlarını ırmakta suladılar, kendi arazilerine salıp yanımıza geldiler. Amaçları hır çıkarmak. İçlerinden birisi şehir çocuğu, kılık kıyafetinden belli oluyor. Kısa pantolon, atlet, spor ayakkabı giyiyor. Bunlar bizim hayal bile edemediğimiz giysiler.
-“ Bana Cüneyt Arkın derler, o şöyle yumruk atar ” deyip suratıma bir tane vurdu ben yere yıkıldım. Başladım ağlamaya.
-“ Bana Fikret Hakan derler, o şöyle döver ” deyip Aliciğe bir yumruk attı, Alicik yumruğu yedi ama yıkılmadı biraz geri kaçtı.
-“ Bana Eşref Kolçak derler ” deyip Haydara yumruk savurdu ama Haydar kaçtığı için vuramadı.,
Ben düştüğüm yerden kalkmaya çalışırken “Bana Tamer Yiğit derler o adamı şöyle tekmeler ” deyip başladı beni tekmelemeye...
Soluğum kesildi, olduğum yere yığıldım. Şehir piçi ha bire tekmeliyor, bir üstüme çıkıp çiğnemediği kaldı. Alicik beni kurtarmak için çocuğun üstüne saldırdı.
-“Bana Danyal Topatan derler” deyip Aliciğin peşine koştu, Alicik kaçtı, kaçarken de yerdeki küreği eline aldı. Küreği görünce İğdirli çocuk durakladı..
Bu arada ben doğruldum, hem ağlıyorum hem de kanayan burnumu ceketimin koluna siliyorum, kanı durdurmaya çalışıyorum.
Alicik bir bana baktı, bir kanayan burnuma baktı, döndü İğdirli şehir piçine baktı. Sinirlendiği belliydi, dudaklarını yaladı;
-“ Bana da Dodurga Köyünden Hasancağlin Alicik derler” deyip küreği çocuğa yapıştırdı. Çocuk ırmağa yuvarlandı. Diğer İğdirli çocukların üstüne saldırdı, hepsi kaçtılar.
Ali Aktaş yanıma geldi.
-“ Daha ağlama bende onları dövdüm ” diye beni teselli etti.
Burnum hala kanıyordu, canım acıyordu ama ağlamayı kestim. Aliciğe ve elindeki küreğe minnet dolu gözlerle baktım,
İçinde bulunduğumuz şu zor günlerde Her köye; köyü ve köylüyü koruyacak bir Hasancağlin Alicik, Türkiyeyi koruyacak ta ALİ ya da Aliler gerekiyor.
ÖMRÜMÜZ GEÇTİ
Yetmişli yıllarda trafo yoktu
Lamba, fener normal, löküs çok lükstü
Daha sonra tüplü lüküsler çıktı
Karanlık içinde ömrümüz geçti
**
Ohçur yoktu tumanımız düşerdi
Yün çoraplar su yiyince şişerdi
Yemeğimiz kezeklerle pişerdi
Yoksulluk içinde ömrümüz geçti
**
Doktor yoktu çok sık hasta olurduk
Tekkeden türbeden şifa bulurduk
İlacın yerine cöfer alırdık
Batıl inançlarla ömrümüz geçti
**
Sıyırgıyla kar kurürdük damlardan
Pürle kozak toplar idik çamlardan
Yağmur soğuk girer idi camlardan
Kar yağmur çamurla ömrümüz geçti
**
Gecgere sepetle saman çekerdik
Yurken kaçar kumdan dene seçerdik
Fıhramış ekşimiş ayran içerdik
Ceryansız, ışıksız ömrümüz geçti
**
Biz Çüt derdik adı kara sabanmış
Düzlemenin Köylücesi tapanmış
Tuzak derdik Öz Türkçe si kapanmış
Modern olmak için ömrümüz geçti
**
Lehçemizde heye evet demekmiş
Irgat azap artı değer emekmiş
Gündeme getirmek ceza yemekmiş
İşkence, hapisle ömrümüz geçti
**
Yaşar Kemal İnce Memedi bulmuş
Eşkiya bu çağda gerilla olmuş
Köylüm çok sıkışmış arada kalmış
Yardım yataklıkla ömrümüz geçti
**
Anadolu Çerkez Çeçenle dolmuş
Akyazı Bolu’yu Abaza sarmış
Urumeli Türk’e Türkmen’e kalmış
ALİ DURAN Köyde kalmadı göçtü
07.12.2006
Sözler bana değil Rıza Doğan'a ait.
SÖZLER BENİM DEĞİL ATASÖZÜDÜR
NE DEMİŞSE DOĞRU DEMİŞ ATALAR
YERİ DEĞİŞSE DE SÖZÜN ÖZÜDÜR
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
OĞUL ELDEN TEPE KÜLDEN OLMAZMIŞ
SU ÜSTÜNE YAZI YAZSAN KALMAZMIŞ
İNSAN AZMAZ İSE BELA BULMAZMIŞ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
KARA, GÖZDE OLSUN YÜZDE OLMASIN
SAĞ ELİN VERİRSE SOLUN BİLMESİN
AH DEME Kİ, DÜŞMANIN OH DEMESİN
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ GELİR
DÜŞENİN HALİNDEN DÜŞENLER BİLİR
SULAR AKA AKA YOLUNU BULUR
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
DENİZİN YANINDA KUYU KAZILMAZ
PAPAZA DARILIP ORUÇ BOZULMAZ
DİLLE DÜĞÜMLENEN DİŞLE ÇÖZÜLMEZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
NASİHAT TUTMAYAN TUTAR MUSİBET
İKİ BAŞTAN OLURUMUŞ MUHABBET
KARA GÜN İÇİNDİR AK AKÇE ELBET
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
ACI PATLICANI KIRAĞI ÇALMAZ
TERLİK BAŞA TAKKE AYAĞA GELMEZ
TAMAH VARKEN MÜFLİS ACINDAN ÖLMEZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
BİR BAŞ SOĞAN KOKUTURMUŞ KAZANI
NEM DUVARI, GAM ÇÜRÜTÜR İNSANI
KASAP ET DÜŞÜNÜR, KOYUNSA CANI
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
KARI KOCA ARASINA GİRİLMEZ
AHMAĞA YÜZ, APTALA SÖZ VERİLMEZ
SUYUN AKARINA GİDEN YORULMAZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
MARİFETLİ ÇIRAK USTAYI GEÇER
TEKKEYİ BEKLEYEN ÇORBAYI İÇER
BU DÜNYADA EKEN AHRETTE BİÇER
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
DÜLGER ÇİVİ ÇALMAZ, DÜŞENİ ALMAZ
SAYILI AKÇEDE BEREKET OLMAZ
BİR GÖZ AĞLAR İKEN ÖBÜR GÖZ GÜLMEZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
ÇOK YAŞAYAN BİLMEZ, ÇOK GEZEN BİLİR
İNSANIN KORKTUĞU BAŞINA GELİR
DOST ELİNDEN ZEHİR OLSA İÇİLİR
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
PİREYE DARILIP YORGAN YAKILMAZ
DOĞRU SARSILSA DA YİNE YIKILMAZ
AKSAK ATLA YÜKSEK DAĞA ÇIKILMAZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
UMUT KESİLMEZMİŞ ÇIKMADIK CANDAN
HAMURDAN ARTARDA ARTMAZ ÇAMURDAN
DENİZDE ISLANAN KORKMAZ YAĞMURDAN
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
PAÇA ISLANMADAN BALIK TUTULMAZ
PİŞMİŞ AŞA SOĞUK SULAR KATILMAZ
GÖKTEKİ YILDIZA KEMENT ATILMAZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
BİR ELİN NESİ VAR İKİNİN SESİ
ALTIN PASI TUTMAZ DELİ DE YASI
İNSANIN ÇEKTİĞİ DİLİ BELASI
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
YÜZ KARASI YIKAMAKLA AKLANMAZ
BAL BAL DEMEK İLE AĞIZ TATLANMAZ
AĞARAN SAÇ, AĞLAYAN GÖZ GİZLENMEZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
SİRKE BELEŞ İSE BALDAN TATL'OLOR
İŞLEYEN KUYUNUN SUYU TATL'OLUR
HAKİKİ DOST KARA GÜNDE BELL'OLUR
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
ARŞIN MALI KANTAR İLE SATILMAZ
USTANIN YANINDA PEREND ATILMAZ
İYİ ÇİĞNEMEDEN LOKMA YUTULMAZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
DOĞRU ÇİZGİ ÇIKMAZ, EĞRİ CETVELDEN
ER ZAPTEDİLEMEZ ARDIR ZAPTEDEN
TAVUK ESİRGENMEZ KAZ GELEN YERDEN
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAREL
İNSANI, YEL AZDIRIR DENİZİ
BONCUĞA AŞIKTIR ÇERÇİNİN KIZI
TOZ GÖZÜ KAPATIR, KAR İSE İZİ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
DALGAYA SARILIR DENİZE DÜŞEN
BİZEDE DÜŞERMİŞ KOMŞUDA PİŞEN
HASTA YATAN ÖLMEZ VADESİ YETEN
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
HAREKET NEREDE BEREKET ORDA
HIZIR YETİŞİRMİŞ KUL KALSA DARDA
İYİ YOLDAŞ İLE KISALIR YOLDA
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
HER DÜĞÜN EL İLE HARMAN YEL İLE
EŞİNİ, İŞİNİ, AŞINI BİLE
İYİLİK ET KELE ÖVÜNSÜN ELE
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
İNSAN ADDAN DÜŞMEZ, DÜŞSE DE ATTAN
DİBİ GÖRÜNMEZSE SU İÇME KAPTAN
KADINI KÖKTEN AL, PEKMEZİ KÜPTEN
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
NE EKERSEN BİR GÜN ONU BİÇERSİN
KUYU KAZMA ELE, KENDİN DÜŞERSİN
BOL BOL YERSEN SONRA BEL BEL BAKARSIN
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
BAKARSAN BAĞ, BAKMAZ İSEN DAĞ OLUR
HESABIN PAK İSE, YÜZÜN AĞ OLUR
YUMURTLAYAN TAVUK BAĞIRGAN OLUR
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
GÜZELİ GÖSTEREN KAŞ İLE GÖZDÜR
YILANI ÇIKARAN TATLI BİR SÖZDÜR
AŞIĞI BIKTIRAN FAZLACA NAZDIR
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
DUDAK AŞINMAZMIŞ ETEK ÖPMEKTEN
AĞIZ YANMAZIMIŞ ATEŞ DEMEKTEN
KORKUTMAK İYİYMİŞ İTİ DÖVMEKTEN
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
GÜNEŞE BAKANIN KAMAŞIR GÖZÜ
AÇIN KARNI DOYSA DOYMAZMIŞ GÖZÜ
KARGA BESLEYENİN OYULUR GÖZÜ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
YANANLA YENENE DAĞLAR DAYANMAZ
YÜRÜYEN YİĞİDE YOLLAR DAYANMAZ
HAZIRA DAĞ SICAĞA KAR DAYANMAZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
ADAMIN AHMAĞI MALINI ÖVER
EL AĞZINA BAKAN HANIMI DÖVER
EMANET EDİLMEZ KEDİYE ÇİĞER
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
GELİN ATA BİNMİŞ YA NASİP DEMİŞ
OYNAMAYAN GELİN YERİM DAR DEMİŞ
MURADINA ERMİŞ, SABREDEN DERVİŞ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
ARPANIN UNUNDAN KADAYIF OLMAZ
BİR KAPIDA İKİ DİLENCİ OLMAZ
YENİLEN PEHLİVAN GÜREŞE DOYMAZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
ÇOK MUHABBET TEZ AYRILIK GETİRİR
ÇOK DOLAŞAN PAPUÇ PİSLİK GETİRİR
SÖZ VAR İŞİ, SÖZ VAR BAŞI YİTİRİR
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
İKİ AYAK BİR PAPUCA SIĞMAZMIŞ
İKİ KARPUZ BİR KOLTUĞA SIĞMAZMIŞ
BAŞAK DOLMAYINCA YERE AĞMAZMIŞ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
DOĞMADIK ÇOCUĞA KAFTAN BİÇİLMEZ
ATIN ÜSTÜNDEYKEN EKİN BİÇİLMEZ
DİBİ GÖRÜNMEYEN SUDAN GEÇİLMEZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
LEYLEKLERİN ÖMRÜ LAKLAKLA GEÇER
İKİ TIMAR BİR YEM YERİNE GEÇER
ÇÖMLEKÇİ AYRANI SAKSIDAN İÇER
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
ABDESTSİZ SOFTAYA NAMAZ DAYANMAZ
AÇIN KURSAĞINDA ÇÖREK DAYANMAZ
ALEM UNUTUR DA KALEM UNUTMAZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
TOPLAMA TANEYLE HARMAN OLMAZMIŞ
ISMARLAMA DUA KABUL OLMAZMIŞ
DERDİNİ DEMEYEN DERMAN BULMAZMIŞ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
TAŞIMA SU İLE DEĞİRMEN DÖNMEZ
IŞIK YANMAYINCA PERVANE DÖNMEZ
YAŞ AĞACA BALTA VURAN EL ONMAZ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
ATILAN OK DAHA GERİ GELMEZMİŞ
ASTAR BOL OLMAZSA YÜZE GELMEZMİŞ
ERİNENİN OĞLU KIZI OLMAZMIŞ
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
SAĞ GÖZÜN SOL GÖZE FAYDASI YOKTUR
KORKUNUN ECELE FAYDASI YOKTUR
MÜHÜR KİMDE İSE SÜLEYMAN ODUR
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
GÖĞ İKEN BOSTANA PAZARLIK YAPMA
İŞ YAPAYIM DERKEN SAKIN ÇİŞ YAPMA
ÜZERİNE SIÇRAR ÇİŞE TAŞ ATMA
ÇOK DENEMİŞ ÖYLE DEMİŞ ATALAR
Yayınlayanın Notu: Rıza Doğan'ın elimde hayli şiiri var. İzin aldıkça paylaşacağım. Söze "Sözler benim değil ata sözüdür" diye başladığı için bu derlemesini izin almadan paylaştım.
KURBAN BAYRAMINDA PARAM OLSAYDI
Sekiz on yıl önceki duygular)
Görmek ister idim yaran yoldaşı
Kurban bayramında param olsaydı
Ziyaret ederdim Hacı Bektaş’ı
Kurban bayramında param olsaydı.
**
Polatlı’dan telefonla arardım
Evin nerde Yılmaz diye sorardım
Olmazsa bir gece orda kalırdım
Sohbete doyardım param olsaydı.
**
Duran yeğenimdir gücenir sonra
Derim canım affet kusura kalma
Daha çok yolum var beni geç koyma
Dönüşte uğrardım param olsaydı.
**
Kardeşi Sadık’tan adres alırdım
Evini bulunca zili çalardım
Kendimi tanıtır hatır sorardım
Aydın’ı görürdüm param olsaydı.
**
Duydum Ankara da Sarığlün Sali
Görmek ister idim nicedir hali
Bir çay da orada içelim bari
Gönlünü alırdım param olsaydı.
**
Ankara’dan girsem Çorum yoluna
Işıklarda baksam sağ ve soluma
Dilerim ki Remzi evde buluna
Ziyaret ederdim param olsaydı.
**
Duyarsa gücenir yeğenim Ümran
Bir kahve içeriz çok fazla durmam
Korkmayın varırım geceye kalmam
Çengel’de et yerdim param olsaydı.
**
Turhal’da Ahmet’i Mürset’i bulsam
Bizim köylülerin evini sorsam
Yaşlılardan hayır duamı alsam
Hasret giderirdim param olsaydı.
**
Kızıl iniş yokuşunu çıkarken
Motor su kaynatsa vites takarken
Yardım için sağa sola bakarken
Tamirci isterdim param olsaydı.
**
Muharem, Mustafa, Yadigar Fidan
Bektaş adın güzel Bekir’i neden
Bayram nedeniyle köyüme giden
Köylümü görürdüm param olsaydı.
**
Muharem, Rıfat Nadi Aktaş’la
Ali Rıza, Ahmet Sadık Kumaş’la
Rıza Erdem Rıza Demir Gardaşla
Bayramı kutlardım param olsaydı.
**
Nebi, Feyzi, Bayram, Necati Özen
Dursun ile Hasan kurmuşlar düzen
Alihsan, Erdal’ı görürdüm bazen
Ziyaret ederdim param olsaydı.
**
Goresidim Gucükgil’in Yılmaz’ı
Ayrı tuttum Rıza, Halil Sönmez’i
Görmek ister idim Feyzi Dönmez’i
Kurban bayramında param olsaydı.
**
Balı’nın Muharem yanıma gelse
Köydeki piyesle sohbete dalsa
Ben türkü söylesem oda saz çalsa
Arar bulurudum param olsaydı.
**
Herkes tatil için gitti yanına
Çevre çok yük oldu Rıza Dayıma
Sürerdim taksiyi Mersin yoluna
Benzin parasıyla zaman olsaydı.
**
Param varken köylüm aklıma gelmez
Param yokken kimse halimi sormaz
ALİ DURAN hayal kurmadan durmaz
Tatile giderdim param olsaydı.
YEMEKLERİN ÖZLEMİ
Lokantalar restorantlar hoş değil
Köyün yemeğinden yemek isterim
Ekmek aşı soğanlama iş değil
İçi yağlı börek yemek isterim.
**
Isırgan otundan yemek yapılsa
Dolama’nın madımağı katılsa
Biraz kuyruk yağı biber atılsa
Ağzımın tadını bilmek isterim.
**
Tekneynen fırına hamur taşısam
Maya kokusundan burnum kaşısam
Hemen birkaç tane pağaç bişirsem
Fırına kocabaş sürmek isterim.
**
Akşam yorgun argın eve gelince
Madımağın kokusundan bilince
Ekmeği doğrayıp ağzım yanınca
Serince bir tas su içmek isterim.
**
Salim Kışın keklikleri uçursa
Bayramgil’in Dede vursa düşürse
Menşur’da bir kazan pilav pişirse
Keklik pilavından yemek isterim.
**
Ortadağ’a gidip Çördük toplasam
Şahşah’ın dereden aluç toplasam
Davar Pınarı’ndan fındık toplasam
Hepsini bir anda yemek isterim.
**
Oymaç olsa kaşık filan sokmasam
Gelecoş’un tadına hiç bakmasam
Karataş’ın önünden mantar toplasam
Çökelik tuzunan yemek isterim.
**
Domuz çökeği’nin suyu bir hoştur
Çorağın ekşi suyuna eştir
Keriş’in eşme yazları boştur
Kan gibi demeyip içmek isterim.
**
Bektaş pınarı’nın suyu tuzlolur
Davar pınarı’nın suyu buzlolur
Kuzun kayası’nın yosunlu olur
Hepsinden bir yudum içmek isterim.
**
Mantuvar tutulsa bulgur çekilse
Gerimcek kırılsa daşlar sökülse
Daş çekmekten bellerimiz bükülse
Leziz daş pilavı yemek isterim.
**
Daş ekmeği yapsah az pekmez olsa
Kül gömbesi gilik kenarda dursa
Helle’ynen mercimek yarına kalsa
Mantu ile katmer yemek isterim.
**
Kıran gelse tavuhları yoldursah
Üç beşini kazanlara doldursah
Kuzu ölse mahsus bıçah çaldursah
Budundan bir parça yemek isterim.
**
Yazdıklarım olsa dahi yiyemem
Dişlerim yok kimselere diyemem
ALİ DURAN seni mahrum koyamam
Dişe dokunmayanından yemek isterim.
13-11-2006

DODURGA KÖYÜ CAMİ(VAKFI-VAKIFI-VAHIBI)
Köyümüzde yanılmıyorsam sekiz on tarla Caminin vahıbı olarak biliniyor ve idaresi köy muhtarlığı kontrolünde.
Yaklaşık on yıl önce Köyle ilgili araştırma yaparken Osmanlı arşivlerinde bir kadının köy adına vakıf kurulması ve vakfın mirasçıları tarafından idare edilmesi koşuluyla ekilebilir tarlalarının gelirini vakıfa bağışladığını okumuştum. İnternetten indirdiğim yazı bilgisayarın format yemesi üzerine silindi, tüm aramalarıma rağmen bir daha rastlayamadım.
XV-XVI. YÜZYILLARDA ARTUKABAD KAZASININ SOSYAL YAPISI (Ali Açıkel) isimli araştırmada; Dodurga Köyü vakıf arazisi gelirinin 1455 yıllarında Hatun vekili Mahmut Çelebinin; 1485 yıllarında gelirin ½ sinin Bayram Kızı Hatun’a vekaleten Mehmet Çelebinin; 1520 yıllarında1/2 sini Vakıf evlatlarından İbrahim Çelebinin idare ettiği 1574 yılından ½ gelirin köyde kullanıldığı diğer yarısının da başka zaviye ve vakıflara aktarıldığı anlaşılıyor. 1574 yılında vakıfa kimin vekalet ettiği yazılmamış.
1455 yılında Hatunun Baba adı belirtilmemişken 1520 yılında Bayram kızı olarak not düşülmüş. Mahmut, Mehmet ve İbrahim Hatunun torunları veya yakın akrabaları olsa gerektir.
Prf. Hasan Yüksel “Türk Toplumunda Vakıf Aile İlişkisi” isimli yazısında; “Bu tür vakıfları tesis edenlerin çok az bir kısmının, çocukları olmayan dul kadınlar veya erkeklerden oluşan sıradan insanlar diyebileceğimiz reaya (Köylü) sınıfına mensup kimselerden oluştuğu görülmektedir ve bunların kurmuş oldukları vakıflar da pek hacimli vakıflar değildir” diyerek adeta bizim köydeki vakfı tarif etmiş.
CAMİ HAKKINDAKİ EFSANE
Efsaneye göre bir Türkmen beyi kızının çeyizi ile yöremizde yaptırdığı yedi camiden biridir. Diğer altı camiyi nerelere yaptırdığı bilinmez. Caminin kapısında bulunan yuvarlak taş yakın zamanlarda çalınmıştır. Taşın içinde yedi cami yapacak kadar daha altın olduğu rivayet edilmektedir. (Köye ait efsanelerden alıntı)
2014 veya 2015 Yılında Rahmetli Ali Rıza Fidangül Vakıftan yetkililerin geldiğini (İsmini hatırlamıyorum) … adında kadının köyde yaşayıp yaşamadığını camiye yakın bağ yada bahçesinin olup olmadığını sorduklarını, bu konuda bilgimin olup olmadığını sormuştu. Sayın Ali Açıkel’in araştırmalarını okuduğumda Pala Dayımın yaptığı bu konuşma aklıma geldi.
KİTAPÇIKTA CAMİ HAKKINDA YAZILANLAR
“Caminin küçük bir mimarı tarzda yapılması ve minaresinin olmayışı, ilk zamanlarda, küçük bir yerleşim merkezi olduğunu düşündürüyor. İsa’dan Önce 47 yılında Roma İmparatorluğu tarafından zapt edilen Zile ve civarında Roma uygarlığı hakim olmaya başlamış, Bolus, Karkın, Sulusaray yörelerinde büyük kentler inşa edilmişti. O dönemlerde Köyümüzdeki cami küçük yerleşim birimlerinde kurulan ilk kiliselerden birisi veya gelip geçen yolcuların konaklaması ve dinlenmesi için kurulan bir han (Kervansarayın küçüğü) olabilir.
Türklerin Müslümanlığı kabul ettiği tarih olarak 1045 yılı esas alınmıştır. Bu nedenle daha önce var olan kilise veya han, Miladi 1271 yılarında Selçukluklar tarafından restore edilip cami olarak kullanıma açılmış olabilir.
Köyümüzün yerleşim merkezi olarak seçilmesini sağlayan etkenin Aşağı pınar diye adlandırdığımız kara suyun neden olduğu kanısı doğuyor. Tarihte Mitoloji’ler bilinmeyen olayların ana kaynaklarıdır.” Alıntı: Dodurgaya dair kitapçık.
Bu düşüncenin yanlış olduğu; Köyde cami olarak tarif ettiğimiz yerin “Kilise Han veya Cami” olmadığı; Doğrusunun “Hamam” olduğu karşı görüşü bir başka araştırmacı tarafından yazılmıştı.
Aynı Kitapçıkta Aşağı pınar’dan da bahsetmiştim. Biri koyu renkli diğeri süt beyaz olan taştan yapılmış iki kurnanın bulunduğu, Köylülerimizin yıkadığı çamaşırları bu kurnalarda duruladıklarını; Yıkanmak için Baş ocak, orta ocak, seki ocak ve kör ocak diye dört bölümün bulunduğunu, birden fazla yıkanan olduğu zaman ocaklar arasına çuldan perdeler çekildiğini; hem çamaşırhane hem de hamam işlevi gördüğünü yazmıştım.
Sıcak su kaynağı olmayan yere ne Selçuklu ne de Osmanlı yatırım (Hamam) yapmaz, Tokat’taki Ali paşa cami ve Ali paşa Hamamı gibi tarihsel yapıların Dodurga köyünde olması beklenemez, Etine göre budu…
Benim yazdıklarım, köy hakkında yazılanlar ya da başkalarının yazacakları birer tezdir. Biz istediğimiz kadar yazalım halkın kendi bildiği doğrular geçerlidir.
Resmi ideoloji Kara yerine siyah, Ak yerine Beyaz kelimelerinin kullanılmasını şart koşmuş olmasına rağmen: Kara Denize Siyah Deniz, Ak Denize de Beyaz deniz dedirtememiş; Beyaz siyah kitap dili şehirli ve burjuva kesimin kullandığı diller arasında kalmıştır. Cami han hamam vb tartışmalar yazan veya yazarların egosunu tatminden öteye geçmeyebilir.

CAMİ HAKKINDA EFSANEDEN GERÇEĞE
Köyde olduğu varsayılan kilise han veya cami İsa’dan sonra 1271 yılında Vakıf geliriyle restore edilmiş veya tamamlanmıştır. (1271 yılının Kaynağı Hamza Sarıgül)
Vakıf geliriyle toplumsal ihtiyaçların giderilmesi için aşağı pınarın yanına (Yıkılarak cem evi yapıldı) insanların yıkanması ve esvap(çamaşır)larını yıkaması amacıyla bu günkü deyimle hamam ve çamaşırhane yaptırılmıştır.
Gene vakfın geliriyle hayvanların ve insanların su ihtiyacını karşılayan Aşağı pınar gözesinin korunması amacıyla havuzun üstünün sürekli bakım ve onarımı yapılmıştır.
Köyün ortak kullanımı olan sohu ve seten vakıf geliriyle yaptırıldığı için aşağı pınar çevresinde bulunmaktadır. (Eski köy konumu düşünüldüğünde) köy merkezi topograf ölçümlerine göre ortadaş veya o bölgede bir nokta olabilir. Toplumsal ihtiyaçlar açısından bakıldığında sosyal açıdan köy merkezi Aşağı pınar, cami vb. civarı olduğu görülecektir.)
Vakıf geliriyle yedi cami yapılacak kadar yatırım yapıldığı gelecek yüzyıllarda da en az yedi cami yaptırabilecek gelir sağlayacağı varsayılmıştır.
Mitoloji ve Efsanelerde yalan olmaz, çünkü o çağ insanları yalan bilmezler. Önemli olan Hakikatların (Alevilikte dördüncü kapı) mitoloji ve söylence marifetiyle (Alevilikte üçüncü kapı) gelecek kuşaklara taşınmasıdır. Gerçeklerin gizlenmesi: yaşadıkları çağlarda gördükleri baskı ve zulümlere karşı bir savunma mekanizmasıdır.
Hacı Bektaş Velinin; Hubyar Sultanın, Mansur Babanın, Erkonaç (Erkonaş, Ergüneş) babanın bir tas çorbayla ordular doyurduğuna dair kerametleri bütün Alevi toplumu tarafından bilinir.
Bu Horasan Erenleri kerametlerini atlarının heybesinin gözüne koyup horasandan getirmediler.
Anadolu halkının verdiği buğday un nohut fasulye vb bitkisel; kurban adı altıda verdiği koyun, koç, dana, sığır vb. hayvansal ürünlerle sayesinde kazanlar kaynatıp bu hakikatı keramet söylencesi marifetiyle Selçuklu ve Osmanlıdan gizlediler.
Köy camisi ile ilgili efsanede Horasan Erenlerinin Anadoludaki hakikat ve marifetlerinin Dodurga’ya uyarlanmış farklı bir versiyonudur.
Bu yazı; Dodurga köyünde yaşayan bir kişinin görüşünden ibarettir ve sadece yazanı bağlar.

RÜYALARIM BENİ KÖYE GÖTÜRÜR
Yıllardır şehirde yaşarım ama
Rüyalarım beni köye götürür
İster inan bana ister inanma
Rüyalarım beni köye götürür
**
Denizi görürüm dağlarımızda
Sera’yı görürüm bağlarımızda
Ölüyü görürüm sağlarımızda
Rüyalarım beni köye götürür
**
Susuzluktan yansam gene uyanmam
Pınara ağzımı dayasam kanmam
Ateşe atarlar nedense yanmam
Rüyalarım beni köye götürür
**
İster fabrikada ister işimde
İster gurbet elde ister içinde
Şehirler rüyama girsin derim de
Rüyalarım beni köye götürür
**
Engel olamam ki arada yer yer
Bazı arzularım rüyama girer
Tanıdık yabancı hep birer birer
Rüyalarım beni köye götürür
**
Nedense şehirler rüyama girmez
Köyde yaşamayan bunları bilmez
ALİ DURAN Köysüz hiç rüya görmez
Rüyalarım beni köye götürür. 30.10.2002
ELHAM SURESİ
ELHAM HİÇ LAZIM OLMAZ MI
ANILARDA YER ALMAZ MI
Kaynak: HÜSEYİN Fidan – Süleyman Doğan
Anlatan: Hamza Sarıgül
Sülmanın odada oturanların kimisi sohbet etmekte, kimisi uyuklamaktadır. Uyuklayanlardan birisi de Hüseyin Fidan’dır. Süleyman Doğan;.
-“Üsük, üsük” diye seslenir. Hüseyin Fidan uyanır;
-“Üsük elhamı biliyorsan oku da dinleyelim” der. Hüseyin Fidan;
-“Hiç ilazım olmadı ki Sülman efendi nerden bileyim” deyip uyuklamaya devam eder.
İyi ki de lazım olmamış yoksa bu meşhur laf söylenip anılara geçmezdi.
Yazanın notu: Bilmeyenler için yazıyorum. Elham fatiha suresidir. Bu dönemler lazım olabilir...
KAZIM AKTAŞ’IN ARDINDAN (ANISINA)
Anı Yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmak demektir. Aşağıdaki yazı kapanan “Dodurgaya dair” sitesinde 31.Mart.2007 tarihinde yayınlanmış. Işıklar içinde yatsın.
12 Eylül döneminin muhtarı Kazım Aktaş:
12 eylülde seçimle gelen bütün muhtarlar görevden alınmış, sıkıyönetim komutanlığı kendine uygun adamları köylere muhtar olarak atamıştı. Dodurga köyüne atanan muhtar’da Kazım Aktaş’tı. Kazım Aktaş’ın Devrimcilikle ve devrimcilerle ilişkisi olsaydı Muhtar atanmazdı.
Gözaltında bir haftamı doldurmuştum. Polis henüz aleyhimizde delil toplayamamış kimseyi de yakalayamamıştı. Eğer yakalanan olsaydı yüzleştirmek için karşı karşıya getirirlerdi. Çözülmediğim sürece toplum zarar görmeyecekti bundan emindim ve bu inançla direniyordum. Bir hafta sonra Cuma günü birinci şube terörle mücadele şefi Veysel Tan kötü haberi verdi.
“ Dün köyünüze baskın yaptık, yirmi bir silah yakaladık. Silahları senin dağıttığın hususunda ifade verdiler, Pazartesi günü köylülerinle yüzleştireceğiz. Gördüğün işkence yanına kaldı, artık kurtuluşun yok “ demişti.
Çok Pazartesi geçti ama hiçbir köylümle yüzleştirilmedim. Yirmi bir köylümün benim yüzümden karakolda işkence gördüğü düşüncesi beni kahretmişti.
İçeriden çıktıktan sonra gerçeği öğrendim;
Ben polis bölgesinde yani Tokat merkezde gözaltına alınmıştım. Köyümüz ise Jandarma bölgesinde kalıyordu. Polisin her köye giriş çıkışı için Çamlıbel jandarma komutanlığından izin alması gerekiyormuş.
Jandarma komutanı Muhtar Kazım Aktaş’a “ köylü bir miktar silah teslim ederse “ Polisin köye sokulmayacağına dair güvence verir. Kime ait olduğu tespit edilemeyen yirmi bir silah muhtar tarafından karakola teslim edildikten sonra da polis bir daha köye sokulmaz.
Ben köylünün yalancısıyım Derler ki;
“Eğer silah teslim ederseniz polis köye sokulmayacak, polis baskısı üstümüzden kalkacak. Çocuğunu seven teslim etsin “ diye köylüye çok yalvarmış Muhtar Kazım Aktaş.
Derler ki;
“ Seyit, Seyit işkence gören senin kanını taşıyor, iki silahından birini teslim et, iyisi sende kalsın kötüsünü bari ver. Belki Ali Duran’a faydası dokunur” diye Seyit abime yalvarmış ta öyle alabilmiş.
Kazım Aktaş muhtar olarak “ hökümet yarısı “ demekti. Köyün hangi gencinin nerede olduğunu, kimin yanında kaldığını vs.. hep biliyordu.. Ben gözaltındayken yapılan zulalamalar, hep onun gözünün önünde yapılıyordu. Ama o yedi bin yıllık geleneğe ihanet etmedi ve kimseyi ihbar etmedi. Bir halk olarak üstüne düşen görevi yaptı.
Kazım Aktaş Dodurgada doğan, yaşayan, büyük ihtimalle de köyde ölecek olan sıradan birisi. Gerek köylü gerekse devrimciler açısından, silik ve sinik simalar. Kızılca kıyametin koptuğu dünyada onların yaptıkları fedakarlık ve özveri kimsenin aklına bile gelmez. Biz yazıların satır aralarına sıkıştıralım, belki on yıllar sonra birileri okursa bu insanların Dodurga köyüne ne kadar çok faydasının dokunduğunu hatırlarlar.
Türkiye devrimci hareketi 12 eylülde ihbar ve ispiyoncular yüzünden çok kan kaybetti, çok zayiat verdi. Bütün köylüler fırsattan yararlanıp feodal düşmanlarını ihbar ettiler. Dodurga köyü hariç. Tokat bölgesinde 12 eylül döneminde Ben ve İlhan dışında kimse zarar görmedi. Bu başarı bizim işkencede direncimizden ziyade Kazım Aktaş gibi halkımızın yüzü gözü suyu hürmetine oldu.
Bugün çok şükür iyi yerlerdeyiz hepimiz. Evimiz-arabamız – yazlığımız- Avrupa görmüşlüğümüz - uçağa binmişliğimiz-Marmaris, Bodrum gezmişliğimiz ve cebimizde bol paramız var.
Bu imkanlara sahip olurken “sıçanın südüğünün denize faydasının olduğu kadar “ Kazım Aktaş’ın katkısı oldu mu dersiniz.
Che bunları bilemez ki! O sadece düşündürür. ALİ DURAN 31.Mart.2007-03-31
Not: “Che” rumuzunu kullanan Çağrı Nefesoğlu diye bir genç köylümüzü fazla tanımadığını yazmıştı. 2006-2007 yıllarında Çağrı Nefesoğlu, Gazi Nefes ve Sami Nefes dışında topluma yönelik toplumsal olaylarla ilgili hiç kimse yazı yazmamıştı. Köylülerimizi tanıtmak için “Chenin düşündürdükleri ya da
Çağrının çağrısı” diye bir yazı dizisi hazırlamıştım. Bu yazı 3.Bölümde yer almıştı.
DODURGA KÖYÜ NÜFUSU-OSMANLI DÖNEMİ-1455-1574 ARASI
Tarih-Ha-Be-TN
1455-30-00-90
1485-28-10-94
1520-28-06-90
1574-67-108-309
1600-12(Vergiye Tabi Hane Sayısı)
Tarih: Osmanlı Tahrir Kayıtları
Ha:Hane
Be:Bekar-Mücerred
TN:Tahmini Nüfus
KAYNAK:Ali Açıkel(Atukabad Kaz.yerleşimi ve nüfus yapısı-1455-1600)
Değerlendirmeler:
01-Bu dökümanda Bir Hanede üç fert olduğu varsayılmıştır.
02- Hane sayısıx3+ Bekarlar ilave edilerek İlgili dönemlerin tahmini nüfusu belirlenmiştir.
03-1455-1520 tarihleri arasında yetişkin olup evli olmayanlar sayımın içinde yer almış, evlilik çağına gelmemiş çocuklar ve kadınlar sayımda gözükmemektedir.
04- Devlet memuru statüsünde olanlar Köyde ikamet ediyor olsalar bile vergiden muaf oldukları için sayımın içinde yer almazlardı.Sipahioğulları Devlet memuru sıfatıyla köyde ikamet ediyordu iseler 1520 yılına kadar hane sayısı ve tahmini nüfus içerisinde yer almamış olabilirler.(Paşakapısı deyimine istinaden)
05-Tokat girişini baz aldığımızda Asfalttan Ortadaşa doğru giden yolun (Doğan-Öztürk soyadları) sağ tarafındaki yerleşim yerlerinde oturanlar 1520 yıllarındaki sayıma esas teşkil eden nüfus olduğunu tahmin ediyorum.
Ortadaşın sol tarafına yerleşenlerin 1520-1600 ve daha sonraki dönemlerde köye geldikleri düşüncesindeyim.
Adı geçen eserin verileri Dodurga Köyü nüfusuna oranlandığında Artova kazasında nüfus sıralamasında;
1455 yılında 79 yerleşim yeri içerisinde 21. Sırada
1485 yılında 102 yerleşim yeri içerisinde 21. Sırada
1520 yılında 124 yerleşim yeri içerisinde 22. Sırada
1574 yılında 190 yerleşim yeri içerisinde 17. sırada yer almaktadır.
EŞŞEK SIPASI
Oniki eylül darbesinde parti liderleri gözaltına alınmış sonra serbest bırakılmış beş yıl siyaset yasağı konmuş siyasi demeç, mesaj vb. söylemlerden men edilmişlerdi.
Gazeteciler Süleyman Demirel’i sıkıştırlar. “Darbe başkanlığınız döneminde Parlemantoya karşı yapıldı, bu aynı zamanda demokrasiye karşı da yapılmış olmaz mı? Asker sizden daha demokrat olabilir mi? Böyle iddialarının olduğunu söyleniyor, Askerin el koyduğu yönetimde Türkiyenin geleceğini nasıl görüyorsunuz…” vb sorular sorarlar.
Demirel aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık, Devrik başbakan olarak konuşursa mesaj verirse ceza evi, konuşmasa yıllarca yönettiği halkın soruları ve sorunları bekliyor.
Demirel biraz tebessüm ederek gazetecilere “ siyaseti boş verin de ben size bir fıkra anlatayım. İçinde siyaset yok siz nasıl yorumlarsanız öyle yazın” deyip anlatmaya başlıyor.
Köyün birinde çok yoksul bir köylü yaşarmış köyün ağası da komşusu olurmuş. Ağanın malı davarı kendisi ailesi besili semiz düşman çatlatırcasına göz alıcıymış. Hele Bir erkek eşeği varmış ki küheylanlar yanında halt eder.
Köylünün dişi eşeği besinsizlikten kendisi gibi zayıf çelimsiz bir hayvanmış. Köylü ağanın eşeğini her gördüğünde Allah’a yalvarırmış;
“Allahım Ağanın erkek eşeği bizim eşekle çiftleşsin bir eşek sıpamız olsun senden başka hiçbir dilekte bulunmayacağıma söz veriyorum” dermiş. Köylünün on yaşındaki çocuğu da babasının sözlerini tekrarlar Allah’tan Bir eşek sıpası istermiş. Üç beş yıl dualarına Allah cevap vermemiş, köylü umudunu kesmiş fakat çocuk “eşek sıpası” dileklerini Allah’a sunmaya devam etmiş.
Köylünün tarlaya ekin sulamaya gittiği bir gün Allah köylünün mü yoksa çocuğunun mu dileğini kabul etmiş ağanın eşeği fakir köylünün eşeği ile çiftleşmek için bir araya gelmiş; Çocuk Koşarak tarlaya babasının yanına gidip müjdeyi vermiş;
“Baba baba gözün aydın olsun Allah duamızı kabul etti, Ağanın eşeği bizim eşekle çiftleşiyor.
Köylü biraz heyecanlı biraz da mutlu tarladan köye doğru koşmaya başlamış, çocukta peşinden…
Fakir köylü kapının önüne gelince bir de ne görsün; Kendi cılız eşeği yerde zer zeval yatıyor kurtulmak için çaba sarfediyor, ağanın eşeği sonuca ulaşmanın peşinde;
Köylü eşeğini kurtarmak için var gücüyle ağanın eşeğini çekmeye çalışırken oğluna da sesleniyor:
“Oğlum söyle o Allah’a Ağanın eşeği soktuğunu çıkarsın söz bir daha eşek sıpası olsun diye dua etmeyeceğim”.
Gazeteciler ne yorumladı neler yazdılar bilemiyorum, belki de o dönemler içerideydim. Şimdilik 15 Temmuz 2016 tarih saat 20:00 deki topluma yansıyan düzene de razıyım. (Bu da ölümü görünce hastalığa razı olmak gibi bir söz.).
Ali Duran-23.07.2016:01:42

BİRAZ TEBESSÜM!
FEYZİ DÖNMEZ İŞ BULACAK AN BE AN
VALİNİN TAYİNİ ÇIKTIĞI ZAMAN
Kaynak: Hüseyin Fidan
Anlatan: Hamza Sarıgül
Hüseyin Fidan oğlu Bektaş’ın Feyzi Dönmez’de kardeşi Yurdagül’ün yanına İzmir’e gelirler. Doğal olarak aynı evde kalmaktadırlar.
Hüseyin Fidan kışı çıkarmaya, Feyzi Dönmez de iş aramaya gelmiştir. Feyzi Dönmez akşama kadar dolanır çevrilir iş bulamaz eve döner. Bu durum birkaç hafta sürer.
Bu arada Hüseyin Fidan bir inşaatta çalışmaya başlamıştır, deyim yerindeyse ekmek parasını çıkarmaktadır. Çalıştığı inşaatın gece bekçisi işten ayrılmış, Hüseyin Fidan usta başına Feyzi’yi önermiş usta başı da olumlu karşılamıştır.
Akşam eve dönünce durumu Feyzi’ye söyler yarin akşam işe başlaması gerektiğini de tembih eder, ancak Feyzi inşaatta çalışmayacağını daha uygun bir iş aradığını söyleyerek bu işi reddeder
Feyzi aradığı işi bulamaz, Feyzi'ye uygun işi olan iş adamları da Feyzi yi bulamazlar.
Bir akşam Hüseyin Fidan gayet neşeli eve gelir, Feyzi’ye çok uygun bir iş olduğunu on beş gün sonra işe başlayabileceğini söyler. Oğlu Bektaş, gelini Yurdagül ve Feyzi bu habere sevinmişlerdir. Feyzi heyecanla işin mahiyetini ve çalışacağı iş yerini sorar.
Hüseyin Fidan;
-“İzmir Valisinin tayini çıkmış, on beş gün sonra gidecekmiş onun yerine işe başlayabilirsin” der.
Feyzi anlar iş bulmanın zor olduğunu. İnşaattaki bekçilik işi de elden gitmiştir. Tokat’a döner.
Goresidim Gucükgil'in Yılmaz'ı
Ayrı tuttum Rıza, Halil Sönmez'i
Görmek ister idim FEYZİ DÖNMEZİ
Kurban bayramında param olsaydı.
NOT: 50.000 İ geçkin memurun alındığı bu günlerde Feyziye de bize de bir iş kapısı açılır mı dersiniz.21.07.2016
GEBZEYE GEZİ
sekiz on yıl önce ramazan bayramında yalnızlığımı gidermek için kaleme alınan bir yazı.
Bu bayram Tokat’ı köyümü değil
Ayhan Karataşı görmek isterdim
İnan sülalemi soyumu değil
Mustafa Aktaşı sormak isterdim
**
Görsem zor tanırım Adem Aktaşı
Ali Bal gözümde şakacı başı
Ziyaret ederdim Nazım Aktaşı
Gidip kapısını çalmak isterdim
**
Ateş altı oyununda en baştı
Cingöz derdik adı Rıza Aktaştı
Mustafayla Haydar ile gardaştı
İş yerinde bir çay içmek isterdim
**
Gebzeye gidince unutsam gamı
Düşünür çereze gelecek zamı
Abbas Koçak gibi sıcak bir canı
Dostça kucaklayıp sarmak isterdim
**
İnernette site açmış sevindim
Biraz duygulandım biraz övündüm
Özkan Koçak ile tanışsak derdim
Bu çocuk kim diye sormak isterdim
**
Duyunca üzüldüm hanımı öldü
Medeni insandı köylüm hor gördü
Hüseyin Koçak’a kader ters güldü
Evlilikte mutlu görmek isterdim
**
Eksik olmuyor ki başından derdi
Oğluyla yeğeni hapise girdi
Toplum çok severdi Muhtarlık verdi
Satılmış Usluya ermek isterdim
**
Anası arsamız kıymetli demiş
Amcası Yakuptan çok darbe yemiş
Şenel Ersoy kamyonculuk edermiş
Hal ve hatırını sormak isterdim
**
Ağırbaşlı sakin duruşu ile
Yıllarca Gebzede doldurdu çile
Hamdi Kumaş Veli Fidangül ile
İki kadeh rakı almak isterdim
**
Kapıdan kovarsan bacadan girer
Köyüme yaptığı taktire değer
İstersen sayayım hep birer birer
Erdal Özel’i de övmek isterdim
**
Minnet borcum vardır bilsin her zaman
Ben çıraktım o kalfaydı bir zaman
Satılmış Coşkun’u gördüğüm zaman
Tutup yüzlerinden öpmek isterdim
**
Ali Duran Alan adaşım idi
Cemal Yıldız sanki gardaşım idi
Gurbet el köyümden çok canlar yedi
Hepsine taziye vermek isterdim.
**
Babası sessizdi oğlu da aynı
Gözleri bozukmuş düzelmez gayrı
Hatırlamak için düşündüm hayli
Kazım Sönmez’lere varmak isterdim.
**
Zeytinleri tanımazdım köydeyken
Efendi insanlar gene böyleyken
Salih Zeytin ile tanıştım erken
Kuş adası Didim gezmek isterdim.
**
Öcbe’leri Özbek’leri yazmışım
Tanımıyom üstlerini çizmişim
Sönmez’leri sıra sıra dizmişim
Nurettin, Rızayı görmek isterdim
**
Selahattin hayalimde canlandı
Nurettin bir ara İzmir’de kaldı
Masum Güler sonra aklıma geldi
Görmesem de selam salmak isterdim
**
Aklımdan geçirdim hepsini tek tek
Kenan’la Ali’yi seçemedim pek
Salih Yıldız demek eğlence demek
Muharrem abiyi sormak isterdim.
**
Kalıbının adamıdır derler ya
Yüreği sağlamdır inan buna ha
Yusuf Sarıgül’ü görsem bir daha
Şöyle eskilere dalmak isterdim
**
Erol ile Şenol Gebze’de durur
Ali ile Hasan uzakta kalır
Sami öykülerde çok ilham verir
Rıza Sarıgülü sormak isterdim
**
Derdi yoksa satın alır kendine
Köyümüzde rastlanmaz ki dengine
Aklımdan çıkmıyor Gülseren gene
Kartalda Pendik’te bulmak isterdim
**
Anayı bacıyı gelini kızı
Aklımda hepiniz unutmam sizi
Kibele yazımda ben hepinizi
Tek tek yazıp size vermek isterdim
**
Rıfat Bal’la fazla mazim olmadı
Veli İstanbul’a gitti gelmedi
Aliye’den başka bekar kalmadı
Bir dost ile evli görmek isterdim
**
İstanbul İzmir’de dolandı durdu
Gebze’de kalmaya kararı kıldı
Bir Muzaffer bir de o bekar kaldı
Cüneyit’i evli görmek isterdim.
**
Halil eniştemi sanman unuttum
Ememin kızından hep üstün tuttum
Sanıyom bir gece evinde yattım
İki gece daha kalmak isterdim
**
Akraba olarak davrandı bana
Soğuk davranırdım oysa ben ona
Hüseyin Özdemir selamım sana
Sana hatalıyım demek isterdim
**
Halil İbrahim gil akrabam ama
Sanki bir yabancı geliyor bana
Yeğenim Nurselle Ali Taş cana
Kemal ile selam salmak isterdim
**
İsmail Aytaç’la Rıza Genel’i
Niye sona koydum bilsin bileni
Ssk dan bana miras kalanı
Birlikte paylaşıp bölmek isterdim
**
Yüreği çok temiz sevgisi yüce
Kimse gücenmesin gitmesin güce
Nusret telefonda arar her gece
Oysa ben yanında olmak isterdim
**
Anılarım Haydar Metin siz olmaz
Muharrem’le Halil kenarda kalmaz
ALİ DURAN hayal kurmadan durmaz
Gerçekte dostlarla olmak isterdim.
HALK HEKİMLİĞİ-DİPLOMASIZ DOKTORLAR
SANCI OCAĞI: Köyümüzde ŞENEL soyadını taşıyan aile karın ağrısı (sancısı) çekenlerin karınlarını ovaladıkları zaman sancılarının kesildiği inancı yaygındır. Çevre köylerden (Büget, Igdir, Hoda köyü) hastaların geldiği bilinmektedir. DOGAN soyadını taşıyan aileler de bu konunun uzmanı olmalarına rağmen öncülüğü ŞENEL ailesine tanımaktadırlar.
DALAH KESME: Nefes oğullarından Arife Nefesin Dalaklanan insanları iyileştirme konusunda uzman olduğuna inanılır.
DERMAĞU: İlk defa deniz görenlerin; denizden bir avuç su içtiklerinde tükürüklerinin dermavu denen hastalığa iyi geldiği inancı hakimdir.
Bildiğim kadarıyla Satılmış Alan (Tıntır dayı) ve Satılmış Karataş; bu konunun uzmanı olarak kabul edilirler. Tıntır Dayımın tedavi sırasında ‘Hah Tuuuu....’ diye iştahlı, iştahlı tükürmesi çok meşhurdur
.
KABA KULAK: Kaba kulak çıkaranların; kabaran yerinin etrafının renkli kalemle çizilmesi sonucu hem hastalığın iyileşeceği, hem de hastalığın vücudun başka yerlerine yayılmayacağı inancı hakimdir. Ama bu işlem rast gele yapılmaz. Bu hastalığın bir duası vardır.
Bu konuda inançsız olmasına rağmen Rıza Taş (Eski yazı okuduğu ve hoca olduğu için) halkın baskısıyla ‘Kaba Kulak tedavi uzmanı olarak’ köyümüze köylülerimiz tarafından atanmıştır.
Not: Bu hastalığın sırrını ve kaba kulak tedavi duasını kimseye öğretemediği için bu uzmanlık vefatından sonra tarih olmuştur.
UÇUKLAMA: Korku, mikrop kapması, ağzımızdan akan salyalar vb. nedenlerle dudaklarımızın kenarından yaralar çıkardı.
En dış kapıyı kitlemek için kullanılan ve metal parçası olan ‘Zerze’ dediğimiz paslı demiri; yaranın olduğu yerlere değdirerek dakikalarca geverdik. (ısırırdık).
ALAZLAMA: Bu konunun uzmanının satı bacı olduğunu biliyorum ama tedavi şeklini bilmiyorum.
PRATİK TEDAVİ ŞEKİLLERİ
KARIN AĞRISI : Süt ve yoğurt, Kahve,.Ihlamur çayı içilir.
GÖZ AĞRISI : Beze konarak Patates sarılır. Beze konarak Çay otu sarılır. Limon damlatılır
ZEHİRLENME : Süt ve yoğurt içirilir.
SARILIK: Manda yoğurdu yedirilir. Hastanın alnından,damağından ve elinden kan alınır. Hastanın Sidiği kendisine içirilir.
ÇIBAN: Yara üzerine soğan kabuğu sarılır. Pezik yaprağı sarılır.Yara üzerine sabun ve yumurtadan merhem yapılıp sürülür. Yara üzerine domates sarılır.
KIZAMIK : Pekmez içirilir. Kızamık şekeri yenir
BOĞMACA : Sülük yedirilir, Boğaz sıcak tutulur
DİŞ AĞRISI: Ağrıyan diş üzerine soda koyulur. Kolonya veya alkollü yüksek ispirto konur. Tütün konur. Ağrı kesici alınır.
KIRIK-ÇIKIK : Sınıkçılara çektirilir. Kırık veya çıkığın üzerine hamur sarılır. Hasta, Hayvan derisinin içine sokulur.
YILAN SOKMASI: Yılanın soktuğu yer sıkıca bağlanır. Sokulan yer jilet, bıçak veya ustura ile kesilir ve kanı alınır.
ARI SOKMASI : Sokulan yerin üzerine bıçak veya demir sürülür. Arı sokan kişiye yoğurt yedirilir.

16 Haziran 2016  · 
KÖYÜN ÖZLEMİ
(2000-2001 Yıllarına ait Bir Şiir)
Köye gitmek için yola çıkınca
Biran önce köye varasım gelir
Uzun yollar bitip menzil alınca 
Höllüklükte biraz durasım gelir.
**
Hafızamda her an canlanır dağlar
Cevüzdere suyu baharın çağlar
Gülçayın suyunu barajlar eğler
Soyunup Gülçay’a giresim gelir.
**
Aluç ardı sel kesüğü hayalim
Kuzun kayasına çıkmak muradım
Orta dağda gece çok mal aradım
Kurt ağzı bağlayıp yatasım gelir.
**
İğdirin bendinde balık avlasam
Kellerin adada kömüş yağlasam
Salurun bendinde koyun yıkasam
Yazın koyunları kırkasım gelir.
**
Yağmur yağsa çalda çaresiz kalsam
Şahşahda bağırıp sesimi alsam
Asarın kalede bir altın bulsam
Köyün dağlarında ölesim gelir.
**
Topalgilin koru pelit doludur
Sarıgülün koru arduç doludur
Alt taraftan geçen Sivri yoludur
Yollarda dağlarda gezesim gelir.
**
Kara kaya ile leğen kayayı
Selük yolundaki yumru kayayı
Delük kaya ile Kanlı kayayı
Bütün kayaları sayasım gelir.
**
İnönü düzlüktür ot’u pek olmaz
Eminnikte ot bol Selük’lü koymaz
Şıhammet çok uzak gitmeye değmez
Sınırlarda malı yayasım gelir.
**
Avşarağzı köyü rahat koymazdı
Böğet ile fazla kavga olmazdı
Salur, İğdir içimize sığmazdı
Kunduz’la Tuzla’ya bakasım gelir.
**
Cafar yurdu Duz daşını yazmadım
Kızıl kazan Kızıl kisi gezmedim
Erdeşler var bak sırayı bozmadım
Dereyi tepeyi yazasım gelir.
**
Gömürgene düşmekten çok korkardım
Ağaçlara tutunarak bakardım
Söğüt kavak ağacına çıkardım
Sınırlara dikme dikesim gelir.
**
Isıtma Pınarına eğilsem içsem
Yanucu yutunca öğürsem kussam
Ayağım kayınca çamura batsam 
Ayağımı suyla yuyasım gelir.
**
Gamiş Çukurunda hayvan otlatsam
Kızan Çukurunda başak toplasam
Kumlarda malları ekine salsam
Bekçiden bir sopa yiyesim gelir.
**
Zırnıkta malları çayıra salsam
Bent başına gidip ırmağa dalsam
Öğendere için bir kavak kırsam
Muhtardan bir ceza yiyesim gelir.
**
Keşik gelse değirmenci çağırsa
Su kesilse ‘git bah’ diye bağırsa
Yuvalıda Hamza suyu devirse
Orada bir kavga edesim gelir.
**
Testiyi alıpta motora binsem
Sülmanın adadan su alıp gelsem
Yapağı parada testiyi kırsam
Dayımdan bir azar yiyesim gelir.
**
Helkiynen su çeksem büyük kurnadan
Kazana su taşısam hiç durmadan
Kazanın da altı daha yanmadan
Aşağı Pınarda çimesim gelir.
**
Sülmanın Kapıda gençleri bulsam 
Yarma döğmek için sokuya gelsem
Eksik bir tokmağı Hasan’dan alsam
Peşkirle terimi silesim gelir.
**
Bulgur dövmek için seten kurulsa
Motor ile etrafında dönülse
Kırkbeş elli dakikada olursa
Damda serçeleri kovasım gelir.
**
Ortadaş’a gitsem taşa otursam
Selam versem bir köşeye kısılsam
Konuşulanları aklıma alsam
Benimde dedikodu yapasım gelir.
**
Folluğa gidip te yumurta çalsam
Nalbantgilin orda çerçiyi bulsam
Yumurtayı verip bir balon alsam
Korka korka eve gidesim gelir.
**
Arpayla buğdayla eşelek alsam
ALİ DURAN yeni bir düzen kursam
Şehiri terk edip köyüme varsam
Parasız bir dünya kurasım gelir.

14 Haziran 2016  · 
KÖYÜMÜZDE KİMLER AYNI ÇATI ALTINDA YAŞIYORDU
Bu Yazı 10.06.1999 tarihinde(18 yıl önce) yazılmış. Yapılacak ilaveler, yanlış ve hataların düzeltilmesi, görüş ve yorum bildirilmesi yazının daha da zenginleşmesine katkı sağlamanız dileğiyle…
Bugünden otuz kırk yıl öncesine döneceğiz, fazla geriye değil.
Köyümüzün evleri, İç Anadolu’nun köyleri gibi tipik konumda yapılmış evlerdi, ancak içlerinden birisi vardı ki diğer evlere hiç benzemiyordu, bu ev Nazmi Şenel’lerin durduğu evdi, Mimarisi hafızalardan silinecek gibi değildi. Çaprazlama atılmış mertekler, Nasıl getirildiğini ve yerleştirildiğini bile hayal edemeyeceğimiz büyüklükteki çam pelit ağaçları, yuva yapan kırlangıçlar… Köyümüzün en eski tarihi mimari eserlerinden birisi olan bu şaheser bu mimari yapı ne yazık ki yıkıldı gitti. 
Birbirlerine kem gözle bakan; Tavuk bahçeye, hayvan tarlaya girdi diye aylarca bir birlerine küs tutan köylülerimiz evleri yaparken ne yapmışlar biliyormusunuz! Bitişik yapmışlar…
Çocuklukları köyde geçenler hatırlarlar, Damlar birbirine bitişik yapılmıştı, grup grup.
Fidan-Topak- Doğan ve Fidangül’lerın damları bitişikti, Balkaya ve Aktaş’ların damları bitişikti, Güler- Fındık ve Sarıgül’lerin damları bitişikti, Güven- Sönmez ve Genel’lerin damları bitişikti, Baysal-Kumaş-Metin ve Koçak’ların damları bitişikti, Uslu-Nefes-Özen ve Aslan’ların damları bitişikti, Demirtaş-Işık ve Kılıç’ların damları bitişikti, Özdemir ve Erdem’lerin damları bitişikti, Coşkun- Ersoyu ve Erkonaç’ların damları bitişikti, Demirçin-Tombul ve Sönmez’lerin damları bitişikti, Metin’lerle Öcbelerin Zeytin’lerle Çiçeklerin damları bitişikti, 
Evlerin tavanı önce toprakla sonra da Çorakla kaplanırdı. Yaşlılar orta yaşlılar, gençler damlarda toplanır yaşlılar puharı diplerine oturur cüz oynarlardı. Orta yaşlar ve gençler Aşuh, Çocuklar beştaş, körebe, saklambaç, yağ satarım bal satarım oynarlardı. Büyükler olmadığı zaman damlardan pohluhlara hoplanırdı. 
Yağmur yağdığında dama çıkanlar sadece kendi evinin üstüne değil bitişik evlerin hepsinin üstüne loğ çekerdi. Bitişik evde başkasının oturduğu aklına bile gelmezdi. Kışın kar yağdığında kar kürürken de aynı düşünceyle düşünülmeden hareket edilirdi. Damların üzerine çorak birlikte taşınırdı. 
Araştırma yaparken köyde yirmibeş topluluk altmış altmışbeş soyadı olduğunu yazmıştık, gene bir yerlerde mozayiğin damarları gibi iç içe geçtiğini ve Köyümüzü oluşturduklarını yazmıştık, Ne’de isabetli olmuş. Dağılmadan önce koca köy; bir çatı altında değil de bir kaç çatı altında toplanmayı dayanışmayı başarmış. 
Büyüklerimiz. ‘oğlum kızım ne var bunda.. hepimiz bir çatı altında toplansak’ diye nasihat ederler, Bizde aynı sözleri yarın çocuklarımıza torunlarımıza söyleyeceğiz her halde ‘aynı çatı altında toplansak’, 
Köyümüzün köylümüzün yüzyıllardır nasihatları, alışkanlıkları, gelenekleri görenekleri sürüp gidiyor, Kapitalist sistem bizi köyden sürüp çıkarsa da biz gene bir çatı altında birleşmeye çaba sarfediyoruz, Çünkü bizim bizden gayri kimsemiz yok,
Yaşadığımız çağda artık bir çatı altında birleşilmiyor da bir apartman çatısı altında birleşiliyor. 
Tokat’ta Yeter Kılıç, Ali Erdem ve Tahsin Metin’in aynı apartman çatısı altında birleşmesi, Hüseyin Demirtaş, Dursun Demirtas ve Orhan Fidangül’ün aynı apartman çatısı altında birleşmesi, Rıza Öztürk’lerle Hasan Taş’ların aynı apartman çatısı altında birleşmesi, Diğer köylülerimizin Aynı apartmanda olmasa bile aynı mahallede birleşmek için çaba sarfetmesi yüzyılların etkisinin canlı örneğidir. Aynı durum İzmir’de Cumhurıyet Mahallesinde, Gebzede İstasyon ve başka mahallelerinde yaşanmaktadır. Köyümüz terk edilse bile köylümüz ve köylülüğümüz terk edilmemeye çalışılmaktadır.
Vahşi Kapitalizmin yok edici bireyselleştirme ve parçalama kanunu’na karşın, ekonomik olarak parçalanan köylüm toplumsal olarak parçalanmamak için mücadele ediyor, Halk atasözü olan ‘komşu Komşunun külüne muhtaçtır’ sözü Köylü köylüsüne muhtaçtır şeklinde algılanıyor ve uygulamaya konuyor. Kimse birbirine itiraf etmese de, hiç kimse bulunduğu yerde cenazesinin belediye tarafından kaldırılıp kimsesizler mezarlığına konmasını istemiyor. 
Köylü toplumu bin yılların, yüzyılların bilgi birikimi ve kültürüyle Dar günlerin kara günlerin dostudur, yüzyılların geleneği ile önceden planlanmadan yapılması gereken yapılır. babalarından dedelerinden atalarından öyle görmüşlerdir. Çok yakın bir dönemde Bayramgilin Ali’nin evinin yandığı köylülerin birlikteliği ile bir hafta içinde yeniden yapıldığı duyumlarım arasında.
Gebze’deki deniz faciasında köylülerimizin gösterdiği dayanışma, fedakarlık ve özveri Erzurumlu, Çorum’lu Kars’lı komşulara parmak ısıttırmıştır. Bu görev bu dayanışma bu köylü geleneği gösterişten uzak ve kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Karslıların Erzurumluların takdirini kazanmak için değil!
Fert olarak, bireysel olarak köylülerimizden ağzı yanan köylülerimiz ‘ bizim köylüyle bir şey olmaz, bu köylüyle bir şey yapılmaz’ derler. (Laf aramızda kalsın ama ben de aynı şekilde düşünüyorum). Sadece bizim köylüler değil, Anadolunun bütün köylüleri buna benzer düşünce taşıyorlar. Ancak bilinç altından da ‘Bizim köylü’süz’ yapamadıklarının herkes farkındadır ama itiraf etmek kolay değil.
Bizim köylülerden hiç bir şey olmayacağını, bizim köylülerle hiç bir şey yapılamayacağını, Bizim köylülere güvenilmeyeceğini, Bizim köylülerimizin yaralı parmağa işemiyeceğini söyleyen ‘Bizim Köylüler’ bakın ne yapıyorlar! 
Bizim köylülerin dağılmasını önlemek için dernek kurmaya kalkıyorlar, aynı köyde tutamadıkları aynı çatı altında birleştiremedikleri köylüleri dernek çatısı altında toplamaya kalkıyorlar, bunu yapan bu fedakarlığa katlanan kim biliyormusunuz? Yukarıda sıraladığım lafları söyleyen ‘Bizim Köylüler’.
‘Bu köylüyle bir şey olmaz’ ama dernek kurulur, düğün yapılır, cenaze kaldırılır, Hasta ziyaretine gidilir, Geçmiş olsun’a gidilir gönül alınır, ara sırada ev yapılır.
‘Bu köylüyle bir şey olmaz’ ama …ları sıralayacak daha çok konuyu bu köylü kafasında bulur.
’Bu köylüyle çok şey olur’ ama önce herkesin köylü olduğunun bilincine varması, köylüden ne istediğinin bilincine varması, bir köylü fert olarak istenilene ne kadar yaklaştığının ve şimdiye kadar ne verdiğinin bilincine varılması gerekir. 
Sonuç olarak; Bu köylünün bir kaç çatı altında yüzyıllardır birlikte yaşadığını damlarının birleşik olmasından gördük, Bu köylünün bir kaç apartman çatısı altında birkaç mahallede (Çağı dikkate almak zorundayız) yaşadığını örnekleriyle gördük,
Bu köylünün derneklerde kitaplarda ve Tarihte yaşayacağını göreceğiz. Yeter ki Karanlık Çağ’dan bu günkü güne kadar (10.06.1999) köyümüzün, köyümüzün insanlarının geçirdiği evreleri, Yaşadığımız çağda Vahşi kapitalizmin Köylü şahıslar olarak üstümüzde yaptığı tahrifatları yorumlayarak bilince çıkaralım. ALİ DURAN

13 Haziran 2016  · 
KÖYE AİT EFSANELER
(8-10 sene önce derlediğim efsaneler; Köylülerimizin yeni ilaveleri-Yazılı olanlara katkıları ve yorumları ile zenginleştirilebilir.)
01- ÖKSÜRÜK TAŞI: Aşağı mezarlıkta ortası delik bir taş vardır. Bu taş ‘Kurt Dede’ diye bilinen mezara yakındır. Öksürük olanlar; eşarp, mendil vs. gibi giysilerinden bir parçasını bu delik taşın içinden geçirdikleri takdirde öksürüğün geçeceğine inanılır.
02- KURT DEDE: Aşağı mezarlıkta ‘Kurt Dede’ diye bilinen bir yatır vardır. Bu yatırdan bir taş getirilip aşağı pınardaki havuzun içine belirli bir yere konursa yağmur yağacağına inanılır. Yağmur yağdıktan sonra taş pınarın havuzundan alınıp tekrar Kurt Dedeye bırakılır.
Kurt Dedenin efsanesi şöyledir. 
Köyümüzde konuk olan dervişlerden birisi vefat edince mezarlığa defnedilir. İğdir, Salur gibi karşı köylerden ‘Mezarlıkta gece ateş yaktığımız’ söylenir ve nedeni sorulur. Köyden birkaç kişi İğdir köyüne gider, bakarlar ki bu zatın mezarında ışık parlıyor. 
Kurt Dede’nin; Kurt oğullarının yani Demir soyadını taşıyanların atalarından birisinin mezarı olduğu yorumundayım.
.03- GARİPLER MEZARLIĞI: Mezarlıkta ‘Garipler mezarlığı’ diye bilinen bir yer vardır. Burada yatanların asılları, nesilleri hiç kimse tarafından bilinmez. Bu gariplere bütün köylümüz sahip çıkmış, mezarlıktan geçerken ‘fatiha’ okutma geleneğini uygulamışlardır. Köyümüz geçmiş yıllarda yurtsuz, yuvasız, evsiz, ocaksız insanların çok sık uğrak yeri olmuş, insanların birçoğu; köyümüzde konaklamışlar, köylülerimizin yanına sığınmışlardır. Büyüklerimiz tarafından nice insanları konuk olarak ağırladıklarını duymuş işitmişizdir. Bu yabancılar açlıktan, hastalıktan, vebadan, tifodan öldükleri zaman köylülerimiz tarafından şu anda ‘Garipler mezarlığı’ denen yere defnedilirlermiş. Sahipsiz kalmasınlar diye mezarlıktan geçerken fatiha okumayı gelenek haline getirmişler.
04-KÖY CAMİSİ: Köyün içinde bulunan cami köylülerimiz tarafından kutsal sayılır, ziyaret edilir, taşlar öpülür ve dilekte bulunulur. Baş ağrısı çekenler caminin içini süpürürler, taşlarına niyaz ederler. Baş ağrıları geçtiği zamanda gömbe yapıp camide dağıtırlar. Baş ağrısı dışında dileği yerine gelenlerin tavuk kesip dağıttıkları bilinmektedir. Köyümüzdeki tek tarihi eserdir. Efsaneye göre bir Türkmen kızının çeyizi ile yöremizde yaptırdığı yedi camiden biridir. Diğer altı camiyi nerelere yaptırdığı bilinmez. Caminin kapısında bulunan yuvarlak taş yakın zamanlarda çalınmıştır. Taşın içinde yedi cami yapacak kadar daha altın olduğu rivayet edilmektedir. 
05-HÖLLÜKLÜK: Köyün Tokat yolu girişinde Killik denen tepenin üzerinde bir yatır vardır. Çocuk için ultra bez niyetine kullanılan killi toprak buradan çıktığı için höllüklük denmiş. 1970-1975 li yıllarda yatır yeri kimliği belirsiz kişiler tarafından kazılmış, bir kazan altın çıkarılıp götürülmüş. Köyümüz sakinlerinden Ali Rıza Gülçay’ın; “Kıçını başını dağıttıran, bir kazan altına sahip çıkamayan tekke köyümüzü koruyamaz ” diye kızdığı söylenir. Genellikle çocuğu olmayanların dilek tekkesidir. Köyümüzden Satılmış Coşkun bu tekkenin vergisi olup, anası babası tarafından kurban kesildiği söylenir. Ayrıca Tuzla köyünden kurban getirip kestikleri duyumlarım arasında.
06- MEMMET DEDE: Sivri Köyü yolu üzerinde köye hakim olan tepede bir yatır vardır. Bu yatıra ‘Memmet Dede’ derler. Vaktinde yürümeyen çocuklar Pazartesi günü bu tepeye çıkarılır, bir kişi kollarından, bir kişi de bacaklarından tutarak; ‘Salladım salıya doğru - Yürüsün öğlene doğru’ tekerlemesini söyleyerek çocuğu köye doğru sallarlar, bu hareketi birkaç defa yaparlar, çocuk yürürse gömbe yapıp yatırın üzerinde dağıtırlar. Memmet Dede efsanesi şöyledir.
Birinci efsane; Pir Sultanın Memmet adındaki oğlu köyümüze düğüne gelir. At yarışı sırasında düşerek hakka yürür. Köylülerimiz tarafından Şu andaki yere defnedilir. 
İkinci Efsane; Osmanlının Banaz Köyüne yaptığı yoğun baskı sonucu bir kısım Banazlı Dodurga Köyüne yerleşirler, gelirken de Pir Sultanın küçük oğlu ‘Memmet’i’ yanlarında getirirler. Ancak Pir sultanın oğlu olduğunu gizlerler. Hakka yürüdüğünde şu andaki yere defnederler. Köy baskıya uğramasın diye bu olay sır olarak saklanır.
Demirci oğlu Halil bu bölgeyi ekip biçmektedir. Bir gün rüyasında Memmet dedeyi görür. “Halil yeter artık, çütün demiri ciğerime batıyor” demesi üzerine daha sürmez, köy merasına kalır. (Kaynak: Nazım Demirtaş) Memmet dede etrafındaki beş dönüm civarında arazinin tapusunun ‘Dursun Demirtaş’ üzerine kayıtlı olduğu duyumlarım arasında. (Kaynak:Cafer Demirtaş) Çelebilere hizmet eden ve akrabaları olan Dursun Demirtaş vefat edince Rıfat Ulusoyun isteği üzerine buraya defnedilmiş, oğlu Veyis Demirtaş vefat edince Ruşen Ulusoyun isteği üzerine buraya defnedilmiş, daha sonra Demirtaş’lardan vefat edenler buraya defnedilmiş ve Demirtaşların kabristanı haline gelmiştir.
07- ISITMA(SITMA) PINARI: Köy merkezine yakın bir yerden çıkan su kaynağı köylülerimiz tarafından ısıtma pınarı diye adlandırılmaktadır. Sancı çekenlerin (Karın ağrısı vb.) bu çeşmeden su içtiklerinde sancının kesileceği inancı mevcuttur.
08- AŞAĞI PINAR: Aşağı pınarın suyu yazın soğuk, kışın sıcak akar. Ben beni bildim bileli çatır ayazlara, nice soğuklara rağmen buz tutmaz. Orta taştaki pınar, tülekgilin pınar, Hallüstağlin pınar kışın buz tutar da aşağı pınar tutmaz. Bu nedenle bütün köy; kışın malını davarını aşağı pınarda sular. Pınara su veren havuzun içi çakıl taşlarıyla doludur. Su taşların arasından çıkar ama nereden geldiği bilinmez. Havuzun içinde bir balık yaşar, bu balık tektir, ne çoğalır ne ölür. Bu balığı defalarca görenler olmuş. Her adamın gözüne gözükmediği söylenir. Asırlar boyu durmadan akan bu suyun bekçiliğini yaptığına inanılır. Suyun yumuşak mı yumuşak, içtikçe içesi gelen bir tadı vardır. Aşağı pınar dediğimiz yer asırlardır köyümüzde yaşayan canlılara hayat vermiş, asırlar boyu da hayat vereceğe benzer. Bu nedenle de aşağı pınar köylülerimizce kutsal sayılır. Su almaya gidince bereketi eksilmesin diye taşlarına niyaz edilir. Demirci oğullarından Dursun’un Muhtarlığında suyun daha çok akması için havuz temizlenmiş çakıl taşları dışarı atılmış. O gece su küsmüş bir daha akmamış. Köylüler kurban kesmişler, cem yapmışlar, Allah’a dua etmişler, çakıl taşlarını yeniden havuza doldurmuşlar. Bir sabah bakmışlar ki pınar yeniden akıyor.
09-ERDEŞLER: Kavunluk, Büğet ve köyümüzün sınırlarının kesiştiği noktada ‘erdeşler’ adı verilen ve peri bacalarına benzeyen doğa harikası vardır. Efsanesi şöyledir; Bir köyden başka bir köye gelin götürülmektedir. Gelin alayı erdeşler denilen bu mıntıkada konaklar, dinlenirler. Bu arada bir kadının çocuğu altını pisletmiştir. Kadın çocuğun altını temizlemek ister, o mıntıkada su yoktur, şimdiki gibi kağıt peçete, deterjanlı peçete falan da yoktur. Bez parçası desen ateş pahası... Bu kadın düşüncesizlik yapar. Yediğimiz nimetle, karnımızı doyurduğumuz işkefe ile çocuğunun altını temizlemeye kalkar, Allah ta yapacağını yapar, kadını da gelin alayını da taş eder. Kutsal bir mekan olarak pek görülmez. 
10- ASARIN KALE: Sivri köyü yolu üzerindedir. Üç hilal şeklinde olan üç tepenin arasına kurulduğu rivayet edilir. İki tane giriş kapısı olduğu, kalenin içerisinde kulpları altın olan bir kazan bulunduğu, iki tane de altından yapılmış öküz boyunduruğu olunduğu inancı vardır. Define avcıları tarafından tahrifata uğratılmasına rağmen toprağın derinliklerine inilmesi mümkün olmadığı için tarihi eser özelliğini hala korumaktadır. Define avcıları tarafından yapılan kazılarda testere, çan, koyun keleği, kireç, tuğla ve kiremit çıktığı söylenir. 
11- BÜYÜK-KÜÇÜK ÇAMDUCA: Selük - Çatal kaya yolu üzerinde bulunan bu iki ziyaretgahın ne işe yaradığı hangi derdimize derman olduğu bilinmez. Çevreden toplanan taşlar bu ziyaretgaha konur niyaz edilir. Eğer taş konmazsa uğursuzluk olacağına inanılır. Belki de kutsal yerler içinde en faydalı olan yer burası.! Ya bizim köylüler tarafından, ya da Selük köylüleri tarafından iki yere bağlanan iki çaput parçası; yıllardır yolun taşlarının temizlenmesine vesile oldu. Bunu düşünenler nur içinde yatsın.
12-KANLI KAYA: Selük yolu üzerinde ‘Kanlı kaya’ adı verilen bir yer vardır. Birbirlerini seven fakat evlenmeleri imkansız olan gençlerin umutsuzluğa düştükten sonra bu kayadan atlayıp intihar ettiği rivayet olunur. Bu meskenden geçerken ruhlarına fatiha okumak gelenek haline gelmiştir. 
13-KIZLAR SİNİSİ: Sivri Köyü yolu üzerine Asarın kaleye yakın bir yerde kızlar sinisi denen düz bir kaya vardır, leğen kaya da denir. Rivayeti şöyledir; Hayvan otlatan dört beş tane genç kız haramilerin saldırısına uğrarlar. Haramilere yakalanmamak için hep birlikte bu mıntıkaya doğru kaçarlar. Önlerine uçurum (dere) gelir. El ele tutuşup daire şeklinde otururlar ne yapacaklarını düşünürler, Arkalarında haramiler, önlerinde ise uçurum vardır. Kızlardan birisi; “Allah’ım bizi haramilerin eline düşürme de taş kes” diye yalvarır, Diğer kızlarda bu duaya katılırlar, Allah ta bu masum kızların arzularını kırmaz orada taş keser. El ele tutuştukları için yuvarlak ve düz taş olurlar.

13 Haziran 2016  · 
SOYADLARI NASIL ALINDI-VERİLDİ
Hayli uğraşlardan sonra Köyün İlk nüfus kaydını çıkarmıştım. Köy hakkında bazı bilgiler almak için Köyümüzün öğretmenlerinden Hüseyin Abi’den (Hüseyin Öztürk) bilgi almak için randevu istedim. (Örneğin “Köylüler Kellerin kapıya niçin PAŞA KAPISI diyorlar. DODURGA adı nereden geliyor. Köyün ilk yerlileri kimler. Türkler köyümüze ne zaman gelmiş olabilir” gibi.) Ayak üstü bilgi verdi. 
Bu arada “ Şanınıza yakışır “ ÖZTÜRK” soyadını almak için hayli çaba sarf etmişsinizdir” diye imalı bir laf ettim. Bana gülerek cevap verdi. “ Bu konuda da yanılıyorsun, bizim ilk soyadımız AKTAŞ’dır. Aktaş-Karataş-Kumaş, Nüfus memurunun Sipahioğullarının bir kısmına verdiği soyadları.
Soyadı alma sırası Hasancağlin Mustafa amcaya gelince nüfus memuru “ senin soyadın da ÖZTÜRK olsun der. Mustafa amca itiraz eder; “Memur bey ben bu adı aklımda tutamam, bana aktaş-Karataş gibi bir soyadı ver” der. Memur da Bu isteği kıramaz, AKTAŞ soyadını ona ÖZTÜRK soyadını da bize verir Diye açıklamada bulundu. 
Papzoğullarının soyadlarını tekrar kontrol ettim. Aktaş, Karataş, Kumaş gibi Öztürk, Özügenç, Özel soyadları da bir uyum içerisindeydi. Demircioğullarının soyadlarını gözden geçirdim; Kurtoğulları “DEMİR” Soyadını Demircioğullarından önce kapmış. “Özdemir İbrahime, Demirtaş Dursuna, Çelik Kasıma, Kılıç Nuri’ye kalmış. Demir madeni veya cevheri tükenmiş olacak ki Mahmut Nüfus memurunun emrivaki talimatıyla Işık soyadını kabullenmiş olabilir yorumunda bulundum.
Hükümet adamından istekte bulunmak her kişinin harcı değil Er Kişinin (Mustafa Aktaş) harcıdır.
Nasıl ki adımız bize danışılmadan konuyorsa soyadlarımızda bize danışılmadan verilmiş olabilir. Bizlere benimsemek ve kabullenmek düşüyor.

12 Haziran 2016  · 
KABİLELER (SÜLALELER) VE SOYADLARI
Papaz-Beyazoğulları gibi iki isim yazılan kabilelerin Birinci isimler Sulusaray nüfus kaydına, ikinci isimler Tokat nüfus kaydına göredir. Sipahioğulları gibi kabileler hem Suusaray hem de Tokat Nüfus Kaydında aynıdır.
SİPAHİOĞULLARI:Koçak -Metin-Güneş- Çiçek-Alan-Baysal-Töre Güner-Karataş -Kumaş-Öztürk 
MAYTAKOĞULLARI:Zeytin-Fındık-Öcbe-Özbek-Erdoğan- Akarsu-Hançer- Şengül
PAPAZ-BEYAZOĞULLARI:Doğan-Şenel-Aktaş-Fidangül- Özügenç-Özel-Coşkun 
DEMİRCİOĞULLARI:Demirtaş-Özdemir-Işık-Kılıç-Çelik 
DEDELİOĞULLARI:Temurçin-Sönmez-Tombul-Demirel
SARIOĞULLARI:Sarıgül-Sönmez-Güler-Kaplan
AYNAOĞULLARI:Yıldız-Güven-Sevinç 
ERKONAÇ-NEFESOĞULLARI:Nefesoğlu-Coşgun 
NAKS-NEFES-OĞULLARI:Nefes 
BALOĞULLARI:Bal-Duran 
SIRRULLAH-TAŞOĞULLARI:Taş-Öcal 
TORUNOĞULLARI:Özen-Genel 
PANAZLI-BANAZLIOĞULLARI:Ersoyu 
TAVŞANOĞULLARI:Dönmez 
BÜBER-BİBEROĞULLARI:Aslan 
TATAROĞULLARI:Ekin 
KAMBEROĞULLARI:Ersoy 
DANIŞOĞULLARI:Balkaya 
KURTOĞULLARI:Demir 
MACAROĞULLARI:Fidan 
AŞUROĞULLARI:Gülçay 
KIDIKOĞULLARI:Şanver 
MURTAZA-NALBANTOĞULLARI:Uslu 
ALİKAHYAOĞULLARI-Topak 
BOZUKLU-BOZOKLUOĞULLARI-Erdem 
DEDİKOĞULLARI:soyad yok 
DERVİŞOĞULLARI:misafir kayıtlı

11 Haziran 2016  · 
KÖYDE İLK NÜFUS KAYDI
Soyadı Kanunu 1934 yıında çıktı. Aşağıdaki dökümana göre Dodurga Köyü 1934 yılında 64 hane gözüküyor. Doğum Tarihleri 1. sıradaki hicri, 2. sıradaki miladi olarak okunmalı. Miladi doğum tarih hesaplanırken hicri doğum tarihine 584 rakamı eklenerek bulundu. Doğum tarihleri Nüfus Memurunun soyadı alan kişinin yüzüne bakıp tahmini rakamlar yazdığı dönemlerdir. Gerçekle uyum sağlamayabilir.
SOYADI ADI BABASI Anası Doğ.Tar.
DOĞAN M.Kazım Süleyman Rukiye 1311-1895
ŞENEL Haydar İsmail Cennet 1318-1902
FİDANGÜL İbrahim Mehmet Sultan 1313-1897
ÖZÜGENÇ Mahmut Ahmet İsmehan 1325-1909
AKTAŞ Mustafa Hasan Cennet 1304-1888
TEMURÇİN Hüseyin Ali Güllü 1304-1888
DEMİREL İbrahim Mehmet Fatma 1301-1885
SÖNMEZ Hasan Hüseyin Şemşi 1307-1891
TOMBUL İbrahim Mustafa Hediye 1316-1900
YILDIZ Ali Halil Yeter 1302-1886
GÜVEN Muharrem Mustafa Yeter 1319-1903
SEVİNÇ Hasan Hüseyin Zehra 1330-1914
KUMAŞ Bayram Musa Esme 1281-1865
TÖRE Ali Musa Esme 1292-1876
KARATAŞ İbrahim Musa Esme 1302-1886
BAYSAL Halil Satılmış Şemşi 1307-1891
ALAN Dursun Hasan Arife 1325-1909
KOÇAK Hüseyin İsmail Şerife 1294-1878
ÖZTÜRK Halil Hüseyin Hafize 1318-1902
GÜNER Arif Hüseyn Hafize 1327-1911
ÇİÇEK Mehmet Ali Mustafa Şerife 1317-1901
GÜNEŞ Veli İsmail Şerife 1286-1870
METİN İsmail Veli Şehriban Not yok
ZEYTİN Musa Hasan Hatice 1286-1870
FINDIK Ahmet Hasan Hatice 1288-1872
ÖCBE Hasan Hüseyin Fidan 1293-1877
ŞENGÜL Satılmış Halil Hatice 1326-1910
AKARSU Ali Rıza Halil Fatma 1314-1898
NEFES Ahmet Hüseyin Saliha 1286-1870
COŞGUN Gazi Ali Gülsüm 1331-1915
NEFESOĞLU Mehmet Ali Haydar Ayşe 1290-1874
DEMİRTAŞ Dursun Halil Ayşe 1306-1890
ÖZDEMİR Ali Mahmut Hatice 1278-1862
KILIÇ Nuri Ahmet Şerife 1329-1913
IŞIK Mahmut Ahmet Esme Not yok
ÇELİK Mehmet Ali Ahmet Esme Not yok
SARIGÜL Yusuf Mehmet Fatma 1307-1891
KAPLAN Ali Hamza Zehra 1289-1873
SÖNMEZ Halil Hamdi Zehra 1291-1875
GÜLER Veli Hüseyin Hatice 1314-1898
GENEL Dursun Halil Zehra 1342-1926
ÖZEN Ali Halil Zehra 1325-1909
TOPAK Mehmet Halil Fatma 1294-1878
ERSOY Dursun Süleyman Emine 1331-1915
ERSOYU Veli Yusuf Şehriban 1322-1906
DEMİR Mehmet Ali Saliha 1281-1865
EKİN Satılmış Musa Şerife 1312-1896
ASLAN Ahmet Osman Cennet 1289-1873
TAŞ Ahmet Ali Fatma 1313-1897
BALKAYA Rıza Veli Ayşe 1330-1914
BALKAYA Ahmet Veli Arife 1317-1901
DÖNMEZ Rıza Hüseyin Emine 1326-1910
ERDEM Hasan Yusuf Şerife 1317-1901
DURAN Mehmet Mustafa Fatma 1300-1884
ÖCAL Ali Ahmet Şerife 1293-1877
ŞANVER Bekir Mehmet Hatice 1317-1901
GÜLÇAY Hasan Ali Sultan 1292-1876
USLU Ahmet Mustafa Ümmühan 1300-1884
HANÇER Süleyman Hüseyin Sakine 1322-1906
ERDOĞAN Arif Halil Fatma 1317-1901
ÖZEL Mehmet Hüseyin Mevlüde 1318-1902
COŞKUN Mustafa Hüseyin Mevlüde 1330-1914
FİDAN-Not Yok

3 Haziran 2016  · 
ŞİMDİ BU KONUYU GÜNDEME GETİRMENİN SIRASI MI?
Bana göre tamda sırası…
Almanya Ermeni soy kırımını kabul etti. Bu Türkiyenin “özür dilemesine” davet anlamına gelir. Almanya yıllardır bu konuyu politik kaygılarla bu günlere kadar getirdi ama diğer Avrupa birliği devletlerinin baskısı ağır bastı. 
Türkiye Almanya’ya hep aba altından sopa gösteriyordu. “ Biz Ermeni soy kırımı yaptıysak siz de bizi örnek alarak Yahudi soy kırımı yaptınız, önce bu ayıbınızı örtün” 
Almanya Yahudi soy kırımı konusunda yıllar sonra özür diledi ama gaz odalarında boğulan milyonlarca yahudi geri gelmedi. Türkiye özür dilese de dilemese de birbuçuk milyon Ermeni de geri gelmeyecek. 
İster katliam, ister soy kırımı isterse tehcir denilsin: Bunlar hukuku ilgilendiren kavramlardır. Hukuk nedenler üzerinde durmaz sonuçla ilgilenir.
En cahilinden en aydınına kadar tüm toplum hukuk profesörü kesilmş “özür dilenmeli veya ret edilmeli” diye taraf tutmaya zorlanmış durumda. Ulusal ve milliyetçiler red oyu taraftarı iken solcu, liberal devrimci ve sosyalistler özür dilenmesi taraftarı olarak gözüküyorlar. 
Köroğlu; Osmanlı döneminde devlet hukuku açısından “eşkıya” olarak muamele görürken halk açısından bir kahramandır. Bozoklu Celal. Baba Zinnun, Şah Veli, Kalendern Çelebi Pir Sultan Osmanlı tarafından isyancı, Asi muamelesi görürken Aleviler tarafından Önder, Pir, kahraman olarak saygı görürler. 
Hal keza Cumhuriyet döneminin Doğu ve Güneydoğu Şakileri Hamido, Hekimo, Tilki Selim vb. otuz kadar Eşkıya kimi aşiretler tarafından kahraman olarak kutsanırlar. 
Yaşar Kemalİin ince Memedi’ne hangi göz hukuk dışında “eşkıya” olarak bakabilir.
Devrimci Mücadele içinde yer alan Türk, kürt devrimcilerin içerisinde hatırı sayılacak kadar fazla Ermeni devrimcilerin de olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Selçuklu dönemine ilişkin tarih yazanlar Babai ayaklanmasına yaklaşık 50 bin insanın katıldığını ve bunlardan dört binini Baba Resul taraftarı yani Türkmen olduğunu not düşerler. Anadolunun Kadim sahibi yerlisi olan 46 bin ermeni, rum, Süryani,ezidi vb.es geçerler. 
Ermeni soy kırımının nedeni ulusçuluktur. “Vatanım yer yüzü, Milletim insanlık” diyen devrimcilerin sonuçlara değil nedenlere göre karar vermeleri gerekir. Ermeni soykırımı, Türk-Yunan Mübadelesi, Dersim katliamı vb. konularda esas özür dilemesi gereken devrimcilerdir. Kendilerini Türk, Kürt, Ermeni gördükleri için. Türklüğe Kürtlüğe Ermeniliğe karşı mücadele vermedikleri için. 
Bu konuda yeterli çalışma yapamadığım ve kendimi yetiştiremediğim için ancak kendi adıma özür dileyebilirim.
Ama Akıllı Türkçüler örneğin CHP en azından şunu yapabilirdi. “Osmanlı döneminde vuku bulan olaylar bizi ilgilendirmez. Tam da Ermeni soykırımı Alevi katliamları vb. nedenlerden dolayı Osmanlıya karşı mücadele ettik ve Cumhuriyeti kurduk. Olayın sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti değil, Osmanlıdır”.
Ama diyemezler… Hali hazırda katledilmesi gereken Kürtler, İşid aracılığıyle yok edilmesi gereken Aleviler bu topraklarda yaşadığı müddetçe Devletin bu temelde devamından yana olanlar kendilerini huzur ve rahat içinde hissetmiyorlar.
Ermeniler ve köyümüz adlı yazı 25.02.2007 tarihinde sitede yayınlanmıştı. Yazı 75 defa tıklanmış. İnernetin yaygın olmadığı dönemler için fena sayılmaz
Ermeniler ve Köyümüz 
Pazar, 25 Şubat 2007 
DODURGA’DA ERMENİLER
( Unutulmaya yüz tutanlar )
“ Adım Agop Memleketim Tokat “ adlı kitabın yazarı Agop Arslanyan 1934 yılında Dodurga Köyünde doğmuş. Yukarı değirmeni işleten değirmencinin oğlu. Aşağı değirmen; Tuzla ve Salur’un, Yukarı Değirmen; Dodurga, İğdir, Sivri ve Selük’ün değirmeni olarak bilinirdi. 45 yaşın üstü olan Dodurgalıların anılarında bu değirmenler yer alır. 
Ermenilerin 1946 yıllarına kadar Tokat ve civarındaki yaşamını anlatan kitapta Dodurga köyüne özel bir yer vermekte; köyü ve köylüyü gayet iyi tarif etmekte Çocuk gözüyle Dodurgalıların ( Alevilerin ) Ermenilere bakış açısını ve hoş görüsünü, ermeni düşmanlığı taşımadıklarını işlemektedir. 
Kafkas göçmenlerinden olan ve Selük köyünde oturan Sabri nin ( Dodurga halkı deyimi ile Sabır), Salur köyü ağasının Ermenilere karşı tutumları ve ermeni düşmanlığı kitapta gayet açık bir şekilde anlatılmıştır. Ancak yazar Sabır’ın ( Sabri’nin ) Selük köyünden değil, sivri köyünden olduğunu yazmıştır. Demek ki çocukluk anılarında öyle kaldı. Sabır aynı zamanda Şıhammet olaylarında deyim yerinde ise “ Dodurga köyüne kök söktüren “ kişidir. 
Murtaza oğullarından Mehmet Uslu’nun muhtarlık yaptığı 1940’ların Dodurga’sı yazarın kaleminden okunmaya değer. 79 yaşın üstündeki köylülerimiz, yazarı, abisini, kız kardeşini, anasını ve babasını hatırlamaktadırlar ve bu vesile ile çocukluk anılarını anlatırlar. Ancak yaşlılığın verdiği unutkanlıkla biz hatırlatmasak hatırlarına bile gelmeyecek unutulmaya yüz tutan geçmiştir o günlerin yaşamı.
Dodurga konağı; Ermeni izine yazar ve ailesinin dışında iki yaşanmış olayla daha tanıklık yapıyor.
Dodurga’nın birinci ermeni konuğu: 
Murtaza oğulları’na ( Uslu’lara ) yedi, sekiz yaşlarında bir çocuk sığınır, ermeni olaylarında anasını babasını kaybeden bu çocuk on yedi, on sekiz yaşlarına kadar bu ailenin yanında sığırtmaç olarak kalır ve sonra ayrılır. 1970’li yıllarda bu aileye üç dört tane mektup gönderir, kendisinin İtalya’da olduğunu, yaptıkları iyilikleri unutamadığını ve bağ kurmak istediğini yazar mektupta. Ancak Uslu’lardan mektuba cevap veren olmayınca bu manevi evlatlıkla bütün bağlar kopar.
( Kaynak Mustafa Uslu 28.04.2006 ) 
Dodurga’nın ikinci ermeni konuğu: 
1960 doğumlulara kadar olanlar hatırlarlar Şükrü Demirtaş ( Namı diğer Gavur Şükrü, Gavur Oltulu ) Dodurga’nın son ermeni konuğu’dur. 
Sarıkamış’ta sağ kurtulan nadir askerlerden birisi Demircioğlu Dursun Demirtaş’tır. Savaş meydanında düşenlerin sağ mı ölü mü olduğunu yoklayan komutan yerde yatana değneği ile dokunur, eğer ses çıkarırsa hastaneye gönderir, ses çıkmazsa düştüğü yere çukur kazdırır ve gömdürürmüş. 
Dursun Demirtaş’a da değneği ile dokunur, Dursun Demirtaş’tan ses çıkmaz, ama ne hikmetse mezar da eştirmez. İkinci üçüncü er yoklamasından sonra Dursun Demirtaş’ın inlediğini hisseder, hastaneye sevk eder, ayak parmakları kesilerek taburcu edilir ve memleketine gitmesi için kendisine bir at verilir. 
Köye dönerken yolu Erzurum’un Oltu kazasından geçer. Dört, beş yaşlarında iki ermeni çocuğunun dağlarda dolaştığını görür, çocukları heybenin gözlerine yerleştirir, üstlerini ot ve yiyeceklerle örter, gündüz saklanarak gece yol alarak bir, bir buçuk ayda ancak köye gelebilir. Yollarda kontrol yapan Askerler Ermenilere karşı acımasız davrandığından çocukları korumak için gece yolculuğunu seçer. Çocuklardan birisi ( Hayrettin ) küçük yaşta ölür, Şükrü “ Demirtaş “ soyadı ile Dursun Demirtaşın dördüncü erkek evladı muamelesine tabi tutulur. 
Şükrü; 18 – 20 yaşlarına geldiğinde Ulusoy’ların yanına hizmetkar olarak verilir. Demirtaş’larla Ulusoy’lar ana tarafından akrabadırlar. Bugün Tokat Terminali olan yerde bulunan yedi sekiz dönümlük bir tarla Ana hakkı olarak Ulusoy’lar tarafından Şükrü emmirtaş’a verilir. Şükrü Demirtaş Dodurga’daki topraklardan hak talep etmez. ( Kaynak: Nazım – Cafer Demirtaş ) 
Nisan 2000 yılında topluma sunulan “ Dodurga’ya dair adlı kitapçıkta Şükrü Demirtaş’ın Ermeni kimliğinin özellikle belirtilmesi Cafer Demirtaş tarafından ısrarla savunulmuş olmasına rağmen yer almadı. Yedi sekiz yıl sonra Türkiye’nin gündemini oluşturan Hrant Dink olayı yazmaya neden oldu. 
Bu yazı Cafer Demirtaş’ın düşüncesinin dikkate alınmamasına karşı bir özeleştiri yazısı olarak kaleme alındı. ALİ DURAN 20.02.2007

31 Mayıs 2016  · 
Sinan'ların anısına - Cuma, 01 Haziran 2007 
on yıl önceki duygular
Her yılın bazı tarihleri toprağa düşenleri hatırlatır. 31 mayıs 1971 Sinan, Kadir ve Alpaslan’ın Nurhak’ta toprağa düştüğü tarih.!
Günümüzde “devrim” sözcüğü gözden düşürülmeye çalışılıyor, “sosyalizm” sanki eskilerde kalan bir anı imiş gibi anlatılıyor, kimi zaman alaylı diller kullanılıyor, geçmişle adeta dalga geçiliyor. En zor ve tahammül edilmezi ise bunu yapanların geçmişte devrimci ve sosyalist olmaları.
Ne kadar unutturulmaya çalışılırsa çalışılsın, ne kadar kötülenirse kötülensin, genç kuşak Deniz, Mahir, İbrahim, Sinan, Kadir isimleri geçtiği zaman en azından sol gözüyle takip etmeye çalışıyor. 
“ Ölen devrimciler yaşayan devrimcilerden her zaman daha iyidir” egemen ideolojiye inat Gaziler, Çağrılar yaşamlarını sürdürüyorlar.
Kalender Şah dört bin kalenderi ile birlikte 1527 yıllarında gene Nurhak Dağlarında katledilmişti.
Dört bir yana haber salsam
Öldü desem inanır mı
Dağlar bana geri verin
Kadirimi, Sinanımı
**
Jandarma kurşunu çaldı
Canını teninden aldı
Nurhak’tan abide kaldı
Dağlar alsın selamını
**
Nurhak sana güneş doğmaz
Uçan kuşlar yuva kurmaz
Dökülen kan yerde kalmaz
Soracağız hesabını
Anıları ışık tutsun-ALİ DURAN 31 Mayıs 2007

26 Mayıs 2016  · 
Savaşta Şehit olanlar-Askere gidip Kalanlar (Osmanlı Dönemi)
ŞEHİTLER KAYIPLAR
Ali Töre
Ali Yıldız
Ali Öcal
Ali Coşgun
Ali Sarıgül
Mustafa Sarıgül
Musa Zeytin
Ahmet Fındık
Halil Baysal
Rıza Fidangül
Halil Sönmez
Bekir Temurçin
M.Ali Nefesoğlu
İbrahim Demirel

18 Mayıs 2016  · 
İBRAHİMİN ANISINA-Pazar, 20 Mayıs 2007 
(On yıl önceki ruh halim-Tek bir beğeni tek bir eleştiri tek bir tıklama dahi olmamıştı. Bu Paylaşım on yıl sonra ne ses getirecek merak ediyorum)
Neyin var da bugün niye yazmıyon
Kalem seni parça parça kırarım
Hiç mi benim hallerimi sezmiyon
Kalem seni parça parça kırarım
Mutluluk haykıran ozan da sensin
Kader çizgisini bozan da sensin
Koçyiğide idam yazan da sensin
Kalem seni parça parça kırarım
Kiminin elinde yüce ilahsın
Yobazın başında sahte külahsın
Cahilin elinde korkunç silahsın
Kalem seni parça parça kırarım
Bir çizginle nice yuva yıktırdın
Örgel'imi öz canından bıktırdın
Nicesini kodeslere tıktırdın
Kalem seni parça parça kırarım - Salim Örgel-Çorum-(İbo için yazdığı söylenir.)
İbrahim Kaypakkaya’nın; Alaca- KaraKaya köyünde başlayan yaşamı 18 Mayıs 1973 tarihinde Diyarbakır’da fiziksel olarak sona erdi. İçimizde ve aramızda sosyal bir olgu olarak yaşamı sürmektedir.
Mücadelesi ve direnci ışığımız olsun.

17 Mayıs 2016  · 
DODURGA KÖYÜ
ESER: Garip Çınar 
DERLEYEN : Nusret Doğan
Meth edeyim şu Dodurga Köyünü
Eşin yok güzelsin Dodurga Köyü
Soğuk mudur içen bilir suyunu
Çeşmelerin güzel Dodurga Köyü
**
Yaz gelince yaylaları yeşerir
Koyun gelir kuzuları meleşir
Lale sümbül mor menekşe koklaşır
Cevüz deren güzel Dodurga köyü
**
Sürüleri güneş tutmuş yatıyor
Sütleri soğumuş kaymak tutuyor
Açılmış gülleri bülbül ötüyor
Bağın bahçen güzel Dodurga Köyü
**
Bağ bostanlık bahçelerden geçilmez
Böyle güzel köye kıymet biçilmez
Koç yiğitler bir birinden seçilmez
Bükülmez kolların Dodurga Köyü
**
Köyün önü ova ne güzel yazı
Havuzda yüzüyor ördeği kazı
Giyinmiş kuşanmış gelini kızı
Al yeşil içinde Dodurga Köyü
**
Tarlalarda Traktörler dönüyor
Çuvalları ambarları doluyor
Kamyonlar Tokat’a buğday salıyor
Zenginin geçilmez Dodurga Köyü
**
Evleri yapılmış şehir misali
İçleri döşenmiş mobilya halı
İşlektir caddesi asfalttır yolu
Misafir ağırlar Dodurga Köyü
**
Tarihi antika ne güzel cami
İçerisi sanki cennet misali
Çalışkan zengini bilgin insanı
Alimler yatağı Dodurga Köyü
**
Evlerinde çeşmeleri akıyor
Yüksek tahsilde çocukları okuyor
Fazla methetmeyim canlar yakıyor
Kıymetin bulunmaz Dodurga Köyü
**
Nasıl methetmeyim böyle bir köyü
Sarı güller derler aşiret soyu
Alim meclisinde olsaydı yerim
Muhabbetin tatlı Dodurga Köyü
**
Daha çok sözüm var niceden nice
Lambalar yanınca aydınlık gece
Durmadan çalışır Süleyman Hoca
Füze dahi yapar Dodurga Köyü
**
GARİP ÇINAR destanımı söylerim
İnsanlık yoluna boyun eğerim
Kuruluş tarihini size sorarım
Tarihin bilinmez Dodurga Köyü

17 Mayıs 2016  · 
ANLAMSIZ KELİMELER 
(Hangi duygular içinde yazdığımı hatırlamadığım bir şiir)
İşte bunlar, şunlar demek var iken 
Aha bunlar, şunlar demek anlamsız 
Ahır penceresi demek var iken 
Kabaca bir terim temek anlamsız 
** 
Marazlı, illetli ne demek ise 
Hastalıklı demek yeter bu söze 
Biraz zayıf biraz, çelimsiz ise 
Dırıh, coruh, aruh demek anlamsız 
** 
Yüz numara yüz bir deyince bitsin 
Ayak yolu neymiş unutun gitsin 
Abdes hane lehçemizi terk etsin 
Tuvalete Kenef demek anlamsız 
** 
Ağa emmi sözü köylüye özel 
Baba amca demek çok daha güzel 
Horanta külfeti ev halkı çözer 
Meğer varken Mağrem demek anlamsız 
** 
Pir Sultan hilekar demiş o çağda 
Alangirli demek yanlış bu çağda 
Loğ diye bağırdık ovada dağda 
Bay bayana Ulan demek anlamsız 
** 
Sahiden mi Essahtan mı tek laftır 
Her halde doğrudur, Ellaham gaftır 
Andavallı angut seme çok saftır 
Pislik varken Gubür demek anlamsız 
** 
Ne yaparsın, Noğürürsün bilemem 
Bir avuca Bir goşamdır diyemem 
Gömlek varken Göynek işlik giyemem 
Don, kilota Tuman demek anlamsız 
** 
Bayahtan demiştim kabahat benim 
Doğru biraz önce tutulsun dilim 
Bir anlık görmeye Bi çala derim 
Kaba varken Gubat demek anlamsız
** 
Çirkinse Aşgarsuz, Şikürsüz diye 
Eğer uğursuzsa, Gudümsüz niye 
Naçar çaresizdir, evetse Heye 
Geçen yıla Bıldır demek anlamsız 
** 
Nefaat ne zaman düzelir dilim 
Ecücük düzelse azıcık derim 
Gişi hem kocadır hemi de erim 
Hayli yazdım Epey demek anlamsız 
** 
Cıngar kavga imiş Cereme ceza
Ismarıç sipariş vermektir keza
Kalemim Çiğidi çekirdek yaza
Çelimsizse Tıska demek anlamsız
** 
Dazgır yalakadır, yağcı Yaltakçı
Yaygaracı rezil, yüzsüz Şıltakçı
Şargada yaramaz, Tevzür yalancı
Endişeye Kuşüm demek anlamsız
** 
Utanmaz, arlanmaz olmuş Malamat
Alışmış, dadanmış denmiş Musallat
Zengin Varlıklının adı Variyat 
Yoksul ise Cıbır demek anlamsız
** 
Çebiş, Şişek, Culuh demek mi lazım
Keçi, koyun, hindi adları kuzum
Tavatür çok iyi oldu mu yazım
Bir lokmaya Sohum demek anlamsız
** 
Yazı yazdım ama Mehesimedin
Ben de bu nedenle önemsemedim
Kısa boylu ise Gödek demedim
Şubat varken Gucük demek anlamsız
** 
Guşgeneyi bir çoğumuz unuttuk
Kap kazan tencere yerine tuttuk
Hızmıh, Kesmük dedik samana kattık
Takunyaya Nalin demek anlamsız
** 
Yazmadığım var mı diye düşündüm
Giciştim de tarak aldım kaşındım
Türkçe derki Lehçelerden aşındım
ALİ DURAN söz uzatmak anlamsız
25.12.2006

15 Mayıs 2016  · 
KÖYDE TEMSİLCİ
09 KASIM 2006 da yazılan bir şiir. Yaklaşık on yıl olmuş. Kaybettiklerimiz nur içinde yatsın, yaşayanlar gönlünce yaşasın.
MUSTAFA GÜVENLE SARÜĞLÜN MÜSTOĞ
Soyadları Güler Durmuşla Alöğ
İSMAİL AKTAŞLA KARDEŞİ SATÖĞ
Temsilci olarak kaldı köyümde
**
Soyadı Fidangül Kazimle Zöhür
Koruda Derede çok çekti gahır
ALABBAS hem tembel hemi de fakir
Dedelik yapmaya kalktı köyümde
**
Güzel Zurna çalar İRİZA GÜLÇAY
Hep Ihlamur içer, hiç demlemez çay
Hasan ile onu örnek alsın köy
Yıllarca ikilik yoktu köyümde
**
Hüseyin Başçavuş, İBRAHİM DÖNMEZ
Sanmıştık ki daha Tokat’a dönmez
ADÖĞZELLE Fidan gezmeden durmaz
Herkese bir türkü yaktı köyümde
**
Ali, NAZMİ en büyüğü İBRAHİM
Her şeyi o bilir haklıdır daim
Allah sabır verdi daha ne deyim
Yatalak bacıya baktı köyümde
**
Bekçilik yapardı hep MEHMET ALİ
Rıza Çelik köyde düğünler gülü
Kışın İzmir’deymiş gıdığlin SALİ
Hatalı töreyi yıktı köyümde
**
Abbas Kılıç İtten yeğin korkardı
Baba gardaş öldü kimsesiz kaldı
Komşuları HASAN TEMURÇİN vardı
Hayırlı evladı tuttu köyümde
**
Dursun Özbek hızlı hızlı konuşur
Yadigar Taş gıpıh gıpıh bakışır
Osman’a da efendilik yakışır
Bu deyim Osman’a haktı köyümde
**
AHMET FİDAN çok sık hasta oluyor
Gah İzmirde gahi köyde kalıyor
Bazen düğünlerde zurna çalıyor
Köylü yaşamaktan bıktı köyümde
**
HACEMMİ kısaydı daha kısalmış
HASAN ALAN hasta birazcık solmuş
HAMDİ onlar gibi garısız kalmış
Dul erkek dul kadın çoktu köyümde
**
Adı Dursun Sönmez Dedeli oğlu
Çok efendi insan az kısa boylu
İHSAN KUMAŞ ile Ali emmoğlu
Ruşen gibi bir dost çıktı köyümde
**
AHMETLE EYSANIN içinde sızı
İki gardaşın var beş tane lazı
İşaret dilidir onların sözü
Arhazı dilsizi vardı köyümde
**
Çok sığır güderdi GAZİNİN MEMMET
Kızdığı zamanlar dinlemez ümmet
HACI SÖNMEZ sessiz çok çekti zahmet
Turgay Demireller kaldı köyümde
**
Saymadığım köylüm umarım kızmaz
Kafiye uymazsa kalemim yazmaz
Zaten adım çıktı beni hiç bozmaz
ALİ DURAN adın çıktı köyümde
09.11.2006

14 Mayıs 2016  · 
BİZİM KÖYLÜLER
Babadan dededen kalan toprağı
Satıp, satıp gitti bizim köylüler
Tırnakla kazılan bahçeyi bağı
Yakıp yıkıp gitti bizim köylüler
**
Kiminin yoksulluk canına yetti 
Kimisi kahretti köyü terk etti
Göçünü yükleyen Şehir’e gitti
Göçüp, göçüp gitti bizim köylüler
**
İlk önce yurt dışı çözdü düğümü
Muska mı yaptılar yoksa büyü mü
Asıl dedi kodu yıktı köyümü
Çıkıp, çıkıp gitti bizim köylüler
**
Yokluk, kıtlık, deprem sarsmadı böyle
Doğduğun, doyduğun yer mi sen söyle
Okuyan bağını kopardı köyle
Kopup, kopup gitti bizim köylüler
**
Kaptan gemisini en son terk eder
ALİ DURAN özrün suçundan beter
İlk önce sen gittin konuşma yeter
Köyümüzü özler bizim köylüler
09.11.2006

14 Mayıs 2016  · 
TEK KİŞİLİK ORDU
Devrimci mücadelenin aksayan ayağını Kadınlarımızın yokluğu, azlığı veya yetrsizliği oluşturmaktadır. Bu aksaklık köyümüzde de hissedilmekte.
Köyümüz açısından bu eksikliği tespit etmiş:8-10 yıl önce “Kadınsız devrim olmaz-Kadınlar öne-Kadınlar önde-Kadınlara özel-Köyüm kadınlarla güzel vb yazılar ve şiirlerle kadınları mücadelenin içinde görme arzumu dile getirmiştim.
On yıl önce yazdıklarımdan haberi dahi olmayan BAHAR isimli bir bayan on yıl sonra yazdıklarıma ses verircesine öne çıktı, önde oldu, önde gidiyor, mücadele ediyor.
Sami Nefesin deyimi ile üç beş oy devrimcilerin namusunu kurtarmaya nasıl yetiyorsa devrimci mücadelenin içerisinde aktif olduğu görülen Bahar’da Aksayan ayağımızın tedavisine destek olmaya çalışıyor.
Boyraz veya Poyraz soyadı köyümüzde bulunmadığı için Bayazıt, çime, dive, Almus,Niksar bölgelerinden bir bayan olarak yorumlayıp uzun süre öyle takibe aldım. Nefesoğullarından olduğu sonradan dikkatimi çekti.
Arkadaşı tanımıyorum ama CHP ile nikahlı olduğu özellikle de Ataşehir CHP teşkilatıyla sıkı bağlarının bulunduğu paylaşımlarından ve örgütsel çalışmalarından belli oluyor.
Yanılmıyorsam 6 mayıs 2016 da Denizleri anma toplantısında Denizlerin posterini taşıyan bir devrimci olarak görünüyor.
Çocuk tecavüzleri, kadınlara uygulanan cinsel istismarlar, kadın cinayetleri, kadınlara şiddet vb.. konularda koyduğu tepkilerle sıradan devrimcilere taş çıkartacak tavırlar sergiliyor.
Tarsusta Özgecan’ın, İstanbul’da Dilek Doğanın, “kocam beni pazarlıyordu, kendimi kurtarmak için öldürmek zorunda kaldım” diyen Çilemin paylaşımlarını yaparken kadın olmasının verdiği altıncı hissi devreye giriyor, beklide biz görmesek bile paylaşım sırasında göz yaşları klavyenin üstüne düşüyor. Kah cumartesi anneleri ile kol kola olduğu kah.kayıp anneleri ile yanak yanağa olduğu, Can Dündar, Erdem Gül’lere destek girişimlerinde bulunduğu sanal aleme yansıyor
Gösterdiği tepkiler “ erkek düşmanı bir feministi, Canik dağlarının Amazon kadın savaşçılarını” hatırlatıyor.
Ankara, İstanbul, Suruç, Diyarbakır saldırılarına ve Kürtlerin toptan imhası politikasına karşı yaptığı paylaşımlarla adeta Sami, Kasım, Yılmaz’la yarışıyor. Karşımıza bir sosyalist olarak çıkıyor.
Mantar biter gibi açılan Alevilere yönelik sitelerin birisine 16, başka bir siteye 51. Takipçi olarak giriyor karşımıza Alevi bir kadın olarak çıkıyor.
CHP ile nikahlı olmasına rağmen gönlünün devrimcilerden feministlerden, sosyalistlerden ve Alevilerden yana olduğu açıkça seziliyor.
Şimdilik Genel kurmay başkanı, Ordu komutanı, eri askeri kendisi olan Köyümüz kadınlarını temsilen TEK KİŞİLİK ORDU GİBİ
Adı Bahar olmayan Baharların desteğine ihtiyacı var gibi gözüküyor.
Anneler günü kutlu olsun
08 Mayıs2016-ALİDURAN

14 Mayıs 2016  · 
KAPİTALİZME AYAKLARIYLA OY VEREN DEVRİMCİLER
Kapitalizm deyince aklımıza tam zıddı olan sosyalizm, sosyalist deyince de devrimciler akla gelir.
Dodurga Köyü açısından Devrimci olarak ilk akla gelen 68 kuşağından; M.Kemal, Aydın Nefesoğlu, 78 kuşağından: Ruşen, Cafer, Mustafa, Kasım ve arkadaşları gelir. 90 kuşağında Sami Nefes ve çevresi hatırlanır.
2015 yılında yapılan iki Genel seçimde HDP’yi açıkça destekleyen bu çevrenin ortak özellikleri Yurtdışında olmaları veya yurt dışına gidip gelmiş olmalarıdır. Yani ayaklarıyla Kapitalizme oy verenler kapitalizmin sömürüsüne karşı en büyük mücadeleyi verenler olarak karşımıza çıkıyorlar.
Seçimler dönemindeki bu açık ve Radikal tavırları Dodurgalılar tarafından da izlenmiş; Antalya’dan Karataş soyadlı bir bayanın olumsuz tepkilerine maruz kalmışlardır, buna karşın İzmir’den Aynur’un “ Bizde sizin gibi düşünüyoruz (Sanıyorum eşi ile birlikte) ama toplumumuzdan destek göremiyoruz” paylaşımıyla olumlu etkilerde bırakmışlardır.
Seçim döneminde Sami’nin “ Abi üç beş oy alırsak Dodurga’da devrimcilerin namusu kurtulur” ifadesi köyümüzün seçimlerdeki tavrını özetlemeye yetmiştir.
(Seçim sonrası Köyden on oy çıkması üzerine Sami’ye yanılgı payını sordum, yanılmadığını seçimlerden önce Kasım’ın köyde olduğunu onun etkisiyle oy sayısının arttığını söylemişti.)
Görülüyor ki yurt dışındakilerin çabaları boşa gitmemiş “sıçanın südüğünün denize olan faydası” kadar da etkili olmuşlardır.
Seçimler baz alındığında köyümüz açısından HDP’ye açık destek verenlerin yüzde doksan dokuz buçuğu Yurt dışı ile ilişkisi olanlardan oluşuyor, diğer 0,05 puanı da Yılmaz Coşgun ve çevresi oluşturmaktadır. (Sami Nefes Yurtdışı bakış açısında değerlendirilmektedir).
HDP’ye destek veren M.Kemal ve çevresini ekonomik olarak değerlendirirsek aşağı yukarı hepsinin evleri, arabaları, ceplerinde paraları, emekli olduklarında kullanmak üzere bankada mevduatları bulunduğu tüm köylülerimiz tarafından tahmin edilmektedir. Ayrıca bu çevrenin Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Didim görmüşlükleri, beş yıldızlı otellerde kalmışlıkları, her sene olmasa da iki senede bir tatile çıkmışlıkları da oluyor. Geldiklerini görüyor veya duyuyoruz.
Türkiye koşullarında yaşayan insanların bir çoğunun hayal edipte ulaşamayacağı imkanların hepsine sahip olan bir çevre… Neyin Peşindeler!
Yaş olarak yetmişine doğru yol alan M.Kemal ayaklarıyla Devrimci ve sosyalistlerin panellerine gidiyor, Alevi Dernekleri federasyonunun düzenlediği toplantılara katılıyor, bulunduğu çevresinde Türkiyedeki olumsuzlukları protesto mitinglerinde boy gösteriyor.
Kasım işini gücünü bırakmış Türkiye, Güney Doğu ve Ortadoğu’da olup biteni takip ediyor, burnumuzun dibinde İzmir’de göz altınına alınan, tutuklanan HDP’lileri,ESP’lileri ve diğer devrimcileri yöremizdeki protesto ve eylemleri onun paylaşımlarından öğreniyoruz. Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da vb yerlerde patlayan bombaları protesto etmek için Avusturya’dan attığı çığlıklar İzmirden duyuluyor. Biz mi çok duygusuzuz yoksa Kasım mı abartıyor. 
Belki de Dünyada Müslüman, Avrupa’da Türk, Türkiye’de Kürt olmanın acısını ruhunda hissediyor.
Yoksa: Arnavut, Sırp, Boşnak, Hıristiyan, Müslüman çatışmalarının yaşandığı bir ülkedeki olumsuzlukların Türkiye’de de olacağını sezip engel olmak için tepkisini mi ortaya koyuyor.
Bilinir 1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldığında Doğu Berlindeki Alman’ların Batı Berlin’e Geçmesine izin verilmişti. Rusya’dan Almanya’ya geçmeye çalışanlar, günümüzde Avrupa’ya geçmeye çalışan Suriyeliler kadar çoktu. Almanya Devleti geçişleri önlemek için kendi soydaşlarını makineli tüfekle tarayarak durdurmaya çalışmıştı.
Avrupa Birliği aynı zamanda demokrasinin beşiği olarak bilinir ve Almanya AB’nin dünyadaki sözcüsüdür. Ruşen Berlin’de yaşayan birisi olarak Almanya’nın beraberinde Avrupa ülkelerinin demokrasini “D” sine layık olmadığını yol arkadaşı Ali Durana dahi anlatsa inanmayacağını bildiği için mi susmaktadır bilinmez.
Bugün Avrupa birliğine ayak basmak için canını dişine takan Suriyeli’leri düşünelim. Ölen ölüyor kalan rezillikler içerisinde ya geri Türkiye’ye yada Suriye’ye dönmek için can atıyor.
Bugün Suriyelilerin yaşadığı rezillikleri televizyonlardan izleyebiliyoruz. 80 sonrası Mustafa Suriyelilerin çektiği rezilliklerin bin katını çekmeye Avrupa’ya gitmeye karar verdiğinde göze almıştı. Mustafa’nın Avrupa’da ne Hüseyin Amcası ne de Kayın pederi vardı. Avrupa’da olan yol arkadaşları ya amcasının ya kayın pederinin yanında sığınmacı “ minnete muhtaç dede” durumunda idiler. Ama o karar vermişti “ Ölmek var dönmek yok’ Başardı da…
Avrupa Ülkeleri günümüzde deniz kenarlarına tel örgüler çekiyorlar, duvar örüyorlar; Mısır, Fas, Cezayir, Libya, Tunus, Suriye vb. gibi ülkelerden gelenlerin içeri girmemesi için. 
Adam damdan düşünce yerden kalkamamış yardıma koşanlar “ Doktor çağırın” diye bağırıyormuş.
Damdan Düşen adam “ Doktor çağırmayın bana damdan düşen birisini çağırın o benim acımı daha iyi anlar” demiş…
Yukarıda saydığım ülkelerin insanları bu yazımı okurlarsa ve hasbel kader Avrupa’ya ayak basarlarsa Mustafa’yı bulsunlar. Onları en iyi O anlar ve sahip çıkar….
Yurt dışında olanlar yurt dışını ve kendilerini benden daha iyi anlatacaklarına eminim. Tabi yazacak zaman bulabilirlerse.
Kapitalizme ayaklarıyla oy vermek zorunda kalan devrimcilere selam olsun.
Yazı sonunda bir açıklama;
Bu gün 06 Mayıs 2016. M. Kemal ve Aydın abi Dodurga köyünde devrimci mücadelenin ilk öncüleri oldukları için yazılarımda sıkça anılmakta. Aynı Deniz, Hüseyin, Yusuf, Mahir, İbo’nun anılması gibi…
Ruşen ve arkadaşlarının çektiğini “it” çekmemiştir. Kemal abinin el ve ayak parmaklarının kerpetenle çekilerek söküldüğünü çocukken köylülerden duymuştum. 78 kuşağından Kasım’ın memleket hasretine dayanamayıp Türkiye’ye gelişinde gözaltına alındığı ve konuşması için kamyon tekerleğinin içine sokularak işkence yapıldığı duyumlarım arasında. Ruşen’in öğretmen olmasından dolayı yöredeki devrimcilerin ekonomik sorunlarını karşılamakla görevli olası manevi işkencelerin en büyüğü. Yazı yazmak, afiş asmakla görevli arkadaşların, tutkal almak, afiş 
için bez almak, duvarlara yazı yazmak için boya almak, bunları karşılamak için hamallık yapacak kadar fedakarlık yapmaları göz ardı edilemez. Denizlerden sonra binlerce devrimci ölmesine rağmen ilkler nasıl baş tacı yapılıyorsa Aydın abi de Kemal Abi de bizim için ilk olduğundan baş tacı yapılmaktadır. 78 kuşağının devrimci mücadelesi 68 kuşağının mücadelesi ile atbaşı gitmiş aralarında kıl kadar fark olmamıştır. Kemal ve Aydın abiler eşitler arasında birincidirler. Bu yazıda adı geçenlerin, Yusuf,Seyit, Bayramgilin Dede,Üsüyünağanın Muharrem, Sarüğlün Hamza … ve diğerleri . Hepsinin adı Kemal ve Aydın’dır.
06 Mayıs 2016

13 Mayıs 2016  · 
DODURGA'NIN SİTESİNDE 
Amcan, dayın, teyzen, halan 
Soy sülalen tüm akraban 
Özbek, Öztürk, Öcal, Alan 
DODURGA'nın Sitesinde 
** 
Şengül, Ekin, Sevinç, Aktaş 
Kaplan, Akarsu, Karataş 
Fidan, Kılıç, Nefes, Kumaş 
DODURGA'nın Sitesinde 
** 
Dolar, Mark, Euro verenler 
Köyümüzü çok sevenler 
Sarıgül, Tombul, Erdemler 
DODURGA'nın Sitesinde 
** 
Köyden ayrılıp gidenler 
Genç yaşta vefaat edenler 
Kuzenler, büyük dedenler 
DODURGA'nın Sitesinde 
** 
Savaşta şehit olanlar 
Askere gidip kalanlar 
"Hıyar ağası" Turan'lar 
DODURGA'nın Sitesinde 
** 
Kimler, kimler ile hısım 
Yazılı hep kısım kısım 
Seyit, Yusuf, Ruşen, Kasım 
DODURGA'nın Sitesinde 
** 
Kavga eden, vuran, kıran 
Köyün camisini kuran 
Gara Bıçah, Gara Duran 
DODURGA'nın Sitesinde 
** 
Okuyunca göreceksin 
Öykülere güleceksin 
Köyümüzü seveceksin 
DODURGA'nın Sitesinde 
** 
ALİ DURAN Site kurdu 
Dünyaya köyü duyurdu 
Teori üretip durdu 
DODURGA'nın Sitesinde...


SATI BACI’dan Hayat Hikayeleri

 

ÜRFET İMDADA YETER Mİ

ADAMAKLA MAL BİTER Mİ

Anlatan : Anonim

Öykünün daha rahat  anlaşılması için kısa bir açıklama.

Rıfat Ulusoy Hacı Bektaş soyundan gelen ve Tokat’ta ikamet eden bir zattır. Alevi köylerinde; keramet sahibi olduğuna inanılır. İnananlardan birisi de Satı Bacıdır. (Satı Gülçay)

Satı bacı, kardeşi Yeter ve köyümüzden birkaç kadın zoğal toplamaya giderler. Zoğallar toplanır, eşeklere yüklenir, dönüş hazırlığı başlamıştır.

Dağın yamaçlarından yavaş, yavaş inerken Satı bacının eşeğinin ayağı kayar, tepeden aşağı yuvarlanmaya başlar. Satı bacı can havliyle duaya başlar;

-“ Boklarını yeyim gara ürfet sen yetiş, bir tavuk adağım olsun...” 

Dua kabul olur, eşek ağaca çarparak durur, kendisini toparlar yürümeye başlar.

Satı bacı derinden bir oh çeker, sevinçlidir ancak “boş yere tavuktan olduk” diye de içinden geçirir.

Yukarıda da açıkladık Ulusoy’lar keramet sahibidirler, Satı bacının feylini bozduğu Rıfat Ulusoy’a malum olur, eşek bir daha yuvarlanmaya başlar.  Satı bacı bin pişman olmuş yeniden bağırmaktadır.

-“Gara ürfet iki oldu, gara ürfet iki oldu sen yetiş...”

Kız kardeşi kör yeter eşeğin durmadığını görünce bacısını teşvik eder

-“Satı bacı üç et, satı bacı üç et” demektedir. (adağı üçe çıkarmasını istemektedir.)

Eşek yuvarlanmış derenin dibinde sere serpe yatmaktadır.Gara ürfet eşeğe sahip çıkmamıştır. Bu nedenle Satı bacı gara ürfete kırgındır. Bir de bacısı adağı üçe çıkarmasını istemektedir. O sinirle bacısına çıkışır.

-“ Yok kıçına... et kör yeter tavuk senden değil benden çıkacak” diye tepkisini ortaya koyar.

 

 

ARABASI VAR ÖZEL Mİ ÖZEL

BASTIM MI GAZA GİDER Mİ GİDER

Anlatan : Anonim

“Öğrencilik dönemimizde toplu taşıma araçları olarak eski otobüsler ve kamyonlar çalışırdı. Köyden geçen otobüs  Sulusaray  ile Tokat arasında on beş, yirmi köyün yolcusunu taşırdı.

Köye gitmek için yazıhaneden bir hafta önce bilet almak çözüm değildi, Çünkü iki koltuk dört kişiye satılır, erken gelen ikisi oturur, geç gelen ikisi de oturanların bacaklarının arasında gidecekleri yere kadar ayakta dururlardı.

Bayram nedeniyle öğrenciler, öğrencileri okutan anaları nineleri köye gitmek için otobüse binerler, otobüs kalabalıktır, iğne atsan yere düşmez, koltuklar dolu, koltuk araları dolu, ara dolu, ayakta duracak yer yok.

Kekeç Satı (Satı gülçay) ile Daylah Satı(Satı Alan) otobüsün ön kapısından binerler, Satı gülçay  daha önce binenleri ite kaka kendisine bir yer açar, Satı Alan ise boş bir koltuk görmüştür, mutlu bir gülümseme ile gider  koltuğa oturur. Kekeç Satı arkadaşına bakar şoför koltuğuna kurulmuş oturuyor, lafını yetiştirir;

“Şöfeer şöfer otobüs doldu sür de gidek gayri” der,

Otobüsün içi kahkahadan inlemektedir, Satı Alan döner bakar herkes gülüyor, Satı gülçay lafını tekrarlar;

“Daylah Satı sür otobüsü de artık gidek ne duruyorsun” der.

Satı Ana durumun farkına varır, şoför koltuğunu boşaltmak zorunda kalır.

 

ESKİ KÖYE YENİ ADET

Kaynak: Anonim.

Derleyen: Ali Duran Demirtaş

Çocukluğumuzda Annelerimize “ abu “ diye hitap ederdik. “ Ana “ kelimesi bile yetmişli yıllarda dilimize yerleşmeye başladı.

Satılmış, Hüseyin, Şakire Sami Coşkun’lar nereden öğrendiler nasıl benimsediler bilinmez “ abularına “ “ Anne “ demeye başladılar. Tüm köyün çocukları “ abu “ demekte, onlarsa “Anne “ demekte ısrar ettiler.

Satı Bacı’nın bu kardeşleri görünce “ eski köye yeni adet getirdikleri için “ kızdığı ve küfür ettiği söylenir.

 

SÜLMANIN KAPI

Kaynak : Anonim

Derleyen : Ali Duran Demirtaş

İster sözlü gelenekte isterse yazılı kaynaklarda olsun Sülmanın kapı Dodurga Köyü için çok önemlidir.

Köyden başka yere gidecekler  Sülmanın kapıdan gitmek zorundadır.

Köye gelenler Sülmanın kapıda inmek zorundadır.

Kimi nerede ne işliyor hepsini bilmek isteyen Sülmanın kapıya gelmek zorundadır.

Köy, şehir, dünya haberlerini duymak isteyen Sülmanın kapıya gelmek zorundadır.

Sülmanın Kapı Dodurga hayatının vaz geçilmez bir parçasıdır. Bütün köylü bu kapının önünde toplanır, köyle ilgili kararları burada alırlar….

 

Hasan Gülçay’ın oğlu olmuş, birazcık serpilmiş, sevilecek aşamaya gelmiştir. Hasan Gülçay daha çocuğunu kucağına alıp ta öpmüş adam değildir.

O gün nasıl oldu ise, anasının yanında çocuğunu kucağına alır, öper okşar sevmeye başlar.

Anası Satı bacı Ananın yanında çocuk sevmenin terbiyesizlik olduğunu şu sözlerle ifade eder;

“ Sülmanın kapıya götür de sev çatal kafa Sülmanın kapıya götür de bütün köylü görsün “ der.

Gizli kalması gereken bir olay birkaç kişi tarafından duyulunca bu söz köylüler tarafından çok sık gündeme getirilir.

Not: Anası oğlu’na “ Çatal kafa “ lakabını takmıştır.

 

RIZA SARIGÜL'ÜN ARDINDAN

Rıza Sarıgül’ün vefatını geç duydum, “Ölenlere Rahmet” adlı şiirimde;

Tıntır öldü ama şakası kaldı
Sarığlün Alöğ zamansız öldü
Satöğ emmi derdik birisi vardı
Kardeşleri Haydar rahmetli oldu, yazmışım.

Alöğ emmi yaşıtlarına göre mi zamansız öldü, yoksa bana göre ruhu genç bir insandı, O nedenle mi vakitsiz öldüğünü düşündüm bilemiyorum ama oğlu Rıza Sarıgül “erken gitti” diye düşünüyorum. 
Acısını, derdini, çilesini, kederini, kaderini belirleme gücümüz olmadığından elimizden bir şey gelmez. Doğanın kanuna göre “ her canlı ölümü tadacak” Toprağı bol olsun.
Eş, dost, hısım, akraba, çocukları ve sevenlerinin başı sağ olsun. Son görecekleri büyük acının bu olması dileğimdir.

Sağlığında rahmetli için neler yazdığıma baktım. Aldığım notları kapanan “Dodurgali.com” sitesinde yayınlamışım. Bıraktığı anıları tekrar paylaşmak istedim.

Rıza Sarıgül’ün anısına;

ELİM PANCAR TOPLAMIYOR BİLİRİM
AĞBİME GÜVENSEM SOPAYI YERİM
Kaynak: Rıza Sarıgül
Anlatan: Ali Duran Demirtaş

Değirmen çayırında hayvan otlatırken köyün diğer çobanları da geldi. Çayır bizim diye amca oğlum Dursun’la bunları koymak istemedik. Hayvan bu.. Yeşilliği görünce durmuyor ama biz müsaade etmiyoruz. 
Sarığlün Rıza yani Rıza Sargül yanımıza geldi.
- “ Hayvanları zapt edemiyoruz bırakın yayılsınlar sizinde bizimde mallara yeter, yarın bu ot kuruyacak” diye nasihat ettiyse de biz laf dinlemiyoruz. 
Ben aslında korkak biriyim. Öyle erkeklik falan yapmaya kalkışamam. O gün nasıl oldu şeytana mı uydum, emmi oğlum Dursun’a mı güvendim bilmiyorum;
-“Bu çayıra malını sokanın...” diye küfrettim.
Daha sövmem bitmeden Rıza Sarıgül elindeki sopayı kafama indirdi yere yıkıldım. Emmioğlum Dursun kaçmış bağırıyor, 
-“ emmi oğlu köye git abimi çağır..”

Köye doğru koşmaya başladım. Biraz uzaklaşınca kendimi yokladım, nohut kadar bir şiş var ama ağrı sızı yok.
-Demek ki yavaş vurmuş- diye içimden geçirdim.
Yara bere yok, Kan yok, şişlik morluk yok. Dövüldüğümü ispatlamam gerekir ki onlarda gelip Rıza’yı dövsünler.
Ağlamazsam kimse dövüldüğüme inanmaz, ağlamaya karar verdim. Abimgil harmanda döven sürüyorlar, duyacaklarını tahmin ettiğim yerde öyle bir sesimi yükselttim ki köyün üst başından duyulur.

Seyit Abim, Üsüyün Abim, Şerif bacım koşarak geldiler. Beni kucakladılar ne var ne oldu diye soruyorlar ama ben hıçkırmaktan, ağlamaktan iki kelimeyi bir araya getirip derdimi söyleyemiyorum. Hepsi korkmuşlar, hepsi telaşlı bu çok iyi. Sarığlün Rıza’ya haddini bildireceklerine eminim…

Şerif bacım su getirdi elime yüzüme su sürdü beni kucağına aldı sakinleştirdi, Üsüyün abim 
-“ Ne oldu yavrum neden ağlıyon ” diye sordu.

-“ Sarığlün Rıza değirmen çayırına malları sokmaya kalktı ben koymak istemedim, beni dövdü ” dedim.

Daha sözümü tamamlamadan öyle bir Tokat vurdu ki Şerif bacımın kucağına düştüm. Gözümden şimşekler çıktı. Peşinden de o meşhur küfrünü savurdu; 
“ gozünü s**, elin pancar mı topluyurdu? İki tanede sen ona vursaydın ” dedi.

Sarığlün Rıza yavaş vurmuştu, Dövüldüm diye yeri göğü inletirken; Abimden yediğim tokatla nerdeyse dişlerim dökülecekti, yüzüm şiref şiref yanıyordu, ama ağlayamıyordum, korkudan mı duygusallıktan mı bilmiyorum. Ne umduk ne bulduk. Köyde de sopayı yiyip değirmen çayırının yolunu tuttum.

Köyün bütün hayvanlarının çayırda kardeş kardeş otladığını gördüm. Bizim hayvanlar “çayır bizim” diye diğer hayvanlarla kavga etmiyor. Demek ki bu hayvanlarda özel mülkiyet anlayışı yok…

Hayvan otlatan tüm çocukların gözü köy yolunda., Şimdi birisi gelecek, Rızayı dövecek diye bekliyorlar. Süt dökmüş kedi gibi yanlarına gittim. 
Emmi oğlu Dursun sordu -” abimgil nerede”

Gelmediler desem bi ayıp, köyde de sopa yedim desem ikinci ayıp; Rızanın dediği laf aklıma geldi;
- “ Ot tükenmez, bir iki gün sonra kuruyacak bırakın yaysın ” dediler. Diye yalan söyledim.

Rıza Sargül beni bir daha dövmeye hazırlanıyordu, bu lafım üzerine vazgeçti. “ Ben sana söylemedim mi? Büyük sözü dinleseydin sopa yemezdin “ diye beni teselli etti.

ŞENLİĞİN İLK ŞENLİĞİ
Kaynak: Rıza Sarıgül
Anlatan:Ali Duran Demirtaş

Köye yapılacak şenlik hazırlıkları için erken gitmiştim. Sabah 8:30 civarında Gebze’den iki otobüs geldi. Otobüslerden inenlere “Hoş geldin“ diyor hal hatır soruyorduk. „

Vaay Ali Gardaşım da buradaymış, Gel seni bir kucaklayayım“ diye gür bir ses duydum. Herkes sesin geldiği yöne bakıyor. Baktım Rıza Sarıgül uzaktan kollarını açmış bana doğru geliyor… aramızda haylı mesafe var, Ben de ona doğru yürümeye başladım. Bana doğru üç beş adım attı. Birden Yusuf Sarıgül’e sarılarak arkasına saklandı.

-Ali doğruyu söyle kuduz aşısı oldun mu ona göre kucaklayayım. Diye yüksek sesle sordu. “Millet ondan şimdilik uzak durun“ diye de Gebze’den gelenleri uyardı…

Yol yorgunlugu ve uykusuzluk çekenler öyle bir kahkaha attılar ki, yorgunluk morgunluk kalmamıştı.

Rıza Sarıgül benim -İt milleti’inden olduğumu ima etmişti. Espiriye hazır bir insan değilim olduğum yerde çakılıp kalmış şoka girmiştim. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum, Gene içinde bulunduğum acil durumdan Rıza kurtardı, geldi bana sarıldı, kucakladı. Sarılması da kucaklaması da içten ve samimiydi. Herkesin gözü üstümüzde olduğundan yaptığı espri içten içe hoşuma gitmişti.

Burada bitmedi..
İkindi üzeri Hamza adam göndermiş-yemek hazırladık buyursun gelsin- diye...
Genelliğini Sarıgüllerin oluşturduğu 15-20 kişi sofraya oturmuşlar selam verdim,Yusuf’un yanına oturdum. Rıza Sarıgülden uzak durmaya çalışıyorum.
Yerinden kalktı geldi Yusufun kolundan tutup kaldırdı yanıma oturdu.
-Sabah yaptığı espride amacının beni mahcup etmek olmadığını, o anda içinden geldiği için yaptığını falan söyledi, gönlümü almaya çalıştı. Bu arada üstümdeki kazağı çıkarmak için ayağa kalkmıştım, kolumdan çekip oturttu.
-Rüzgar iğdir tarafından esiyor, üşütürsün, çay içerken çıkarırsın dedi. Benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu.

Sofrada Kuzu pirzola, kızartılmış tavuk vs. var. Rıza Tavğun, pirzolanın kemiklerinden tutup tutup atıştırıyor, bir sofrada benim yapamayacağım şeyler…

Karnım doydu, sofradan kalkmak üzereydim, Hamza-biraz daha yemem-için ısrar etti ama herkes yemeği bırakmış bana bakıyor.

Utandım, sofradan kalktım, kazakta bir ağırlık var. Elimi cebime attım. Üç beş tane kemik çıktı. Bir daha, Bir daha… Masadakiler kahkahadan kırılıyor. Rıza gayet ciddi bana laf sokuyor;

-Hamza haklıydı Ali‘nin doymadığını anlamış, Bu şimdi gider bir ağacın dibinde kemikleri kemire kemire karnını doyurur. Diyordu. 
Rıza’nın espirileri ile kendimi yıpratacağıma ben de onlara katılarak doyasıya güldüm.


Sorma gardaşım adlı şiirimde;..

SARIĞLÜN RIZANIN kulak kesişi
Gazinin Rızanın bana küsüşü
Hallağnın Rızanın çayda yüzüşü
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım. Diye yazmışım

Kayıtlarımda RIZA DOĞAN‘IN Rıza Sarıgül‘e yazığı şiire rastladım. İznini almadan paylaştığım için Rıza Doğan beni bağışlasın.

RIZA SARIGÜL’E
Kıymetli kardeşim Rıza Sarıgül
Gerçek söyle bu askerlik biter mi
Sana soru sordum cevabını Sal
Bu can sağ salimen köye döner mi
**
Daha yeni oldum bir aylık asker
Günlerim geçmiyor sen bir yol göster
Bu gönül sılaya tez gitmek ister
Hakikaten ibibikler öter mi
**
ŞAŞKIN DOĞAN durma günlerini say
Beş yüz yetmiş gün var dillere kolay
Askerlik inerse iki buçuk ay
Geriye kalanı tezden biter mi AĞUSTOS 1975

 

 

SİTE PROJESİ

01-Projenin uygulanacağı alan,  satın alma yolu ile temin edilecektir.

02-Dört veya beş’li  blok halinde 20 konut düşünülmektedir.

03-Konutlar;  iki oda, bir salon olarak düşünülmekte, her konut için ortalama 100 m2’lik bir alan hesaplanmaktadır.

04-Dinlenme, Okuma, Oyun salonu ve büfe için bütün bloklara ait ORTAK bir sosyal tesis kurulması düşünülmektedir.

 05-Merkezi Güneş enerji sistemi, Isınma (Kalorifer) bahçe ve oto park ORTAK olarak düşünülmektedir. Ek tedbir olarak Soba ile ısınma da esas alınacaktır.

06-Su temini, yol yapımı, çevre düzenlemesi, Elektrik temini, kanalizasyon vb. gibi alt yapı tesisleri ORTAK olarak düşünülmektedir.

07- Kurucu teşebbüs kurulu on kişiden oluşacak 10x500= 5000.-YTL. Toplanarak etüt çalışmasına başlanacaktır.

08- Teşebbüs kurulu aylık aidatı belirleyecek, ödemeler …………adına açılacak Banka hesabına yapılacak, harcamalar en az üç kişi tarafından denetlenip onaylanacaktır.

MEZARLIK PROJESİ

Meradan yeni bir mezarlık yeri alınması, Etrafının taş veya tuğla duvarla çevrilmesi, köyde oturan kabilelere yer tahsis edilmesi, Kepçe ile mezar yeri eşilip tuğla veya sıva ile düzenlenmesi ve üstünün geçici kapakla kapatılması.

Ağaçlandırma, park, çiçeklik, su projesi çalışmaları yapılması.

PİKNİK PROJESİ

01- Davar Pınarı, 02- Şahşah, 03- Memmet Dede, 04- Sarığlün Koru, 05- Topalgilin Koru,

06- Gülçay, 07- Irmak kenarı

Piknik yerlerinin; su, tuvalet, çöp bidonu, ocak yerleri, oturma yerleri, masa düzeni,  araba park yeri, Ağaçların ve gölgelik yerlerin bakımı, ve düzlenmesi çalışmaları yapılması.

İLETİŞİM PROJESİ

İzmir ve Gebze derneklerine ve köy evine bilgisayar alınması, internet ağı kurulması çalışmalarının yapılması.

 

OKUL PROJESİ

Okulun bakım ve onarımının yapılarak sosyal tesis olarak düzenlenmesi, gerekirse ek bina yapılması. Kültür ve eğitim ağırlıklı çalışma  yapılması.

KÖY İÇİ PROJESİ

Alt yapının gözden geçirilmesi. Ahırlarla ilgili alt yapıların ayrı projelendirilmesi,  ören yerlerinin kamusallaştırılması ve aynı m2 üzerinden meradan yer tahsis edilmesi.  Kamulaştırılan ören yerlerinin, bahçe, oyun alanları, sosyal tesisler olarak düzenlenmesi, ağaçlandırma çalışması yapılması. Mevcut evlerin bakım ve onarımı, boya ve badana yapılması. Köy içi yollarının genişletilmesi, tarla yollarının düzeltilmesi.

SU PROJESİ

Özel suların, baraj suyunun ve aşağı pınarın suyunun içme ve sulama suyu çerçevesinde yeniden projelendirilmesi.

ESKİ ESERLER PROJESİ

Köyümüzün topraklarından çıkan; Yazılı kap tas, bıçak, makas, küp, zincir değer arzedecek taşlar vb. gibi tarihi eserler köylülerimizin elinde bulunabilir. Bunların toplanması için çalışma yapılmalı.

Soku taşı, Musalla taşı, Seten taşı, koruma altına alımalı. Çıkrık , Kirmen, iğ, Döven, Zerze, vb. gibi aletlerden bir kaç tane toplanmalı. Şenellerin elinde bulunan kömüş boynuzları " ikna edilerek" alınmalı ve koruma altına alınmalı. Cem evinin veya okulun bir odasında muhafaza edilmelidir.

Bu amaç için üç kişilik bir komisyon kurulması önerimdir.

 

                     KÖYDE TESPİT EDİLEN SORUNLAR

             Köy Şenliğindeki ve köydeki sorunlar, köy halkımız ve dışarıdan gelen misafirler tarafından tespit edilmiş olup bir kısmı da kendi görüşlerim olarak kaleme alınmıştır.

                                                          İbrahim GÜLÇAY  ( Şinasi )

                    ŞENLİK SORUNLARI

             Şenlik nerede yapılırsa yapılsın ( Davar pınarı, Mehmet dede,

Gülçay, Köy içi vb.) aşağıdaki sorunların giderilmesi gerekmektedir.

           1) Şenlik programının yazılı olarak yapılması ve duyurulması.

           2) Sunuculuğun bir kız ve bir erkek olarak gençler tarafından yapılması.

           3) Şenliğin yapılacağı yere her türlü ulaşım aracının kolaylıkla

gidip gelebilmesi ve yol probleminin olmaması.

           4) Şenliğe gelen araçların park sorununun giderilmesi.

           5) İçme suyu ve kullanma suyunun yeterli, temiz ve kolay ulaşılır olması.

           6) Tuvaletlerin kapalı, içinde su ve kuyusu olmalı.

           7) Ocaklık yerleri uygun şekilde olacak

           8) Mangal ve ateş yakma yerleri

           9) Yeterli masa, sıra ve oturma yerleri olmalı

         10) Çadır ve gölgelik alanlar olmalı

         11) Halay çekme, toplu yemek yeme veya konser izlemek için

düz bir meydanın olması.

         12) Satış reyonları oluşturularak isteyen herkes her türlü ev işi, el işi, araç gereç vb. malzeme satabilmeli.  (küçük bir kira bedeli )

         13) Akşam aydınlatma işi için elektrik veya jeneratör tedbirleri

alınmalı.

         14) Davetiye basılarak ilgili kişilerin gelmesi sağlanacak, konaklama yerine ihtiyaç duyanlara yer tahsis edilecek.

         15) Şenlik başlarken açılış bittiğinde ise kapanış yapılacak.

               Şenlik yeri ile ilgili öneri ( uzun vadeli düşünülürse)

               Mehmet Dede’nin köye bakan yamaçları basamaklı bir şekilde düzenlenerek, piknik ve konaklama yerleri yapılabilir. Bu düzende herkes birbirini rahatlıkla görebilecektir. Basamakların aşağısı düz bir alan olacak halay çekme ve konser yeri olarak kullanılacaktır.

              Elektrik sorunu, köyden bir hat çekilerek çözümlenebilir.

              Su sorunu, dağdan getirerek veya aşağı pınardan dinamo ile Mehmet Dede’ye yapılacak bir depoya aktarılarak halledilir. Depodan ihtiyacı olan köylülere de devamlı su verilmiş olur.( Bu işi tek başına üstlenecek kişilerde vardır )

               Mehmet Dede’de yapılacak Köy şenliğinin avantajlarının birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz.

          1) Köye yakın olması itibari ile gidiş geliş ve zamandan tasarruf

          2) Köydekiler şenliği şenliktekiler köyü görebilecektir.

          3) Araba park sorunu yaşanmayacaktır.

          4) Köylü hem şenliğe katılacak hem de istediği zaman köye gidip gelerek hayvanları görecek ve diğer işlerini yapacaktır.

          5) Şenlik çevresine ağaç dikilerek gölgelik sağlanacak ve yeşillendirilerek köye ayrı bir güzellik katacaktır.

          6) Şenlik yeri sadece şenlik zamanı değil diğer zamanlarda da gezme, eğlenme, misafirlerle piknik yapma yeri olacaktır.

          7) Gölet yolunda alkollü iken araç kullanma engellenmiş olur.

 

          8) Çocukların gölete girmeleri, boğulma olayları ortadan kalkar.

              Çok güzel projeler ortaya çıkarsa çok büyük paralar verecek sponsorlar ve köylülerimiz vardır.

              Yukarıda yazılanlar bir düşüncedir, eksikliği olabilir ilave edilecek değişik bilgiler olabilir, kişiler her zaman değişebilir, önemli olan bir şeyler üretebilmektir.

             

                Şenlik düzenleme Temsilcileri:

                Köy Temsilcileri

                Gebze Köy Derneği Başkanı

                İzmir Köy Derneği Başkanı

                Yurt dışı Temsilcisi

 

                       KÖY  SORUNLARI  

            Köyümüzde devamlı yaşayan insanlarımız içinde bulundukları ortamın çok doğal ve doğru olduğunu biliyorlar. Üç beş kişi bir araya geldiği zaman sohbetlerde görülüyor ki sorun çoktur. Bu sorunları ve eksiklikleri dışarıdan gelen vatandaşlarımız daha net görmektedir.

           Sorunları daha çok tespit eden dışarıdakiler sorunu yaşayan ve giderecek kişiler ise içeridekilerdir.  Bu durumda dışarıdakileri ve içeridekileri daha çok bir araya getirmek, toplantılar yaparak bilgi alışverişinde bulunmak gerekiyor.Bazı kişiler ikna edilmeli bazıları eğitilmelidir. Maddi ve manevi destekler verilmelidir. Benim köyüm Dodurga diyen herkesin azda olsa katkısı sağlanmalıdır.  Böylece köyümüzün sorunlarının giderileceği düşünülmektedir.

              Tespit Edilen Köy Sorunları

       1) Halkevi veya Köy Kıraathanesi

           Köy halkının en büyük sorunlarından birisi bir araya gelememektir. Köyde bir halkevinin bulunması bu eksikliği büyük ölçüde giderecektir. Her yaşta insanın gidebileceği, içinde bir kütüphanesinin bulunduğu, toplantıların yapılabileceği bir yerin olması çok sağlıklı olacaktır. Gençlerin ihtiyacı da karşılanacaktır.

       2) Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma

           Yardımlaşma konusunda maalesef köyümüzde şehir gibi olmuştur, kimsenin kimseden haberi yoktur. Evlerinde tek yaşayan insanlarımız vardır. Bu kişilerin bir sorunu olsa hastalık ölüm gibi kimsenin haberi olmayacak veya üç gün sonra duyulacaktır.

           Yardıma ihtiyacı olanlara maddi manevi destek sağlanmalı,       ( Gazi’nin Mehmet hasta doktora gidemiyor )  köy adına bir fon oluşturulmalıdır.

       3) Ören yerlerinin temizlenmesi

           Köyümüzün içinde çok sayıda boş ve düzensiz, çirkin görünümlü  ören yerleri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı temizlenip düzenlenerek köylünün kullanımına sunulabilir. Ören yeri sahibinin izni alınarak mülkiyet kendisinin kullanım köylünün olabilir.

Temizleme işi köy gençliği tarafından, dernekten sağlanacak cüzi bir ücretle halledilebilir ( meteliğe kurşun atıyorlar desem, doğrudur )

       4) Kooperatif

           Köyümüzün gücünü artıracak, birlik ve beraberliği sağlayacak çok yönlü bir kooperatif kurulabilir.                                                                           Kooperatif ortaklık şeklinde de olabilir, herkes katıldığı hisse kadar pay sahibi olabilir. Köy içinden , köy dışından ve yurt dışından hisse sahibi olunabilir. Köylü tarlasını satmak zorunda kalıyor köy içinden alan kimse çıkmıyor.( örneğin,  Bayramgil’in tarla Avşarağzı köylüleri tarafından alındı. Ocak 2005 )

         Kurulacak kooperatif bu durumlarda satılan tarlaları alarak bir güç haline gelebilir. İşletmesini isterse kendi köylümüz yapabilir, istemezse başka köylülere kiralanarak değerlendirilebilir. Gölet sulama işi yapılabilir. Ortak meyvecilik sebzecilik yapılabilir…

     5) Muhtarlık ve Köy Konak evi

        Köy Muhtarlık odasının ayrı bir yerde olması, köye daha iyi hizmet etmesi açısından faydalı olacaktır. Muhtar köylü ilişkisi daha canlı tutulacaktır. Köylü istediği gibi sıkılmadan girip çıkacak, sorunlar daha rahat konuşulacak ve hizmet üretilecektir.

        Köyümüzde bir konak evinin olması dışarıdan gelen misafirlerin işini kolaylaştıracaktır. Köylüyü rahatsız etmemek için köye gelmek istemeyen veya ben kimseye yük olmak istemiyorum diyenlerin böylece köye gelmesi sağlanacaktır.

        Muhtarlık,Konak evi, Halk evi ( köy kahvesi ) ve Kooperatif iyi bir planlama ile bir yerde toplanabilir.

    6) Cami ve çevresinin düzenlenmesi, aşağı pınarın önündeki pisliğin kurutulması.

    7) Cem evi tuvaletlerinin kullanılır hale getirilmesi.

    8) Mezarlıkların düzenlenerek genişletilmesi gündeme gelmiştir. Köylü tarafından araştırma yapılarak kime ait olduğu bilinmeyen mezar taşlarının sökülerek mezarlık çevresine konulması. Cenaze namazı kılınacak yerin daha uygun hale getirilmesi.

    9) İçme suyu ve kanalizasyon sorunlarının giderilmesi.

  10) Köy için yapılan harcamaların herhangi bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemesi için Karar Defteri ve Gelir Gider Defteri gibi defterler tutulmalıdır. Ayrıca fatura veya tutanakla belgelendirilmeli,

isteyenler tarafından incelenmelidir.     

                                                              25 Ocak 2005

                                                              İbrahim GÜLÇAY ( Şinasi )

                                                              CEP. 0.505.7379127      

                                                               igulcay@hotmail.com

                                                                                                         

 

DÜĞÜN – BAYRAM – ŞÖLEN VE TÖRENLER
              YA DA HASAN GÜLÇAY
Şinasi can;
Bayramları; şölenleri, törenleri  ve halkımıza özgü düğünleri anımsatan
bir fotoğraf göndermişsin.
Köyler genellikle gelenekleri, töre ve törenleri ile hatırlanan bir
yerleşim yeri konumunda kaldı.
Bu bağlamda fotoğraf simgesel olarak bir önem taşımaktadır.
 
Köye dair yazdığım Şiirlerin yüzde doksanı “ kişiler “ den oluşur. “
Kişilerin ”  El ele kol kola, omuz omuza halay çeken toplumu oluşturması
bu fotoğrafa ayrıca bir önem kazandırmıştır.
 
Halil Baysal ve Satılmış Karataş gibi rahmetli olmuş insanların fotoğrafta
yer almaları ve fotoğrafa bakanların anılarını tazelemesi bağlamında başka
boyuttan bir daha önem kazanmaktadır.
Seçim çok güzel olmuş eline sağlık..
 
Düğün, bayram, şölen tören deyince bir de aklıma Hasan Gülçay gelir.
 
Köye ait  sitede yer alan yazıların yüzde yüzü tarafımdan yazılmasına
rağmen yüzde doksanı EŞİMİN bilgisi dahilindedir. O’nun ( yani eşimin  ) 
görüşü bizi yaratan toplumun bir ferdi olarak dikkate alınmış  bir eş
olarak dikkate alınmamıştır.
 
Eşimin muhalefetine  rağmen şu yazıyı sitede yayınladım.
Köyün angarya işlerine koşan ve emeğini esirgemeyen bu konuda bilinçli
olarak enayiliği seçen “ Toplumsal işlerin gönüllü hamalı” Hasan Gülçay’a
saygılarımla.. (Ali Duran)
 
Yazıyı okuyunca Eşimden ilk gelen tepki;
“ Cem için hakkullah, kurban için para toplayan, az verenle kavga eden,
düğünlerde , cenazelerde, bayramlarda bütün köylü iş görmemek için köşe
bucak kaçarken köyün her işine koşan , köyümüzün en değerli insanına ENAYİ
diyemezmişim.
 
Hay ağzığın içini seveyim, hay dillerini yiyeyim, hay sana kurban olayım;
benim düşünüp de söyleyemediğim, duyup ta yazamadığım lafları ne güzelde
derleyip topladın ve HALK ağzından ifade ettin… Bu duyguları ifade etmek
için “ bilinçli enayi ” yazmıştım;  dememe kalmadan ikinci tepki geldi…
 
Hark  temizlenirken, hark atılırken, bent bağlanırken, köy yolları
düzenlenirken, birisi öldüğünde mezar eşilirken, traktörünü ilk koşan,
baltasını, kazmasını, küreğini ilk omzuna vuran; köyün en fedakar adamına
HAMAL diyemezmişim.
 
Hanımın söylediklerini hissediyordum ama ifade edemiyordum, düşünüyordum
ama yazamıyordum,
tarif ettiği duygulara yakın duygular taşıdığım için “ Gönüllü Hamal “
yazmıştım. Yazdığımı geri çekmedim, çekmeyeceğimde.
 
Eşimin gözüyle köyümüzün en değerli insanı bana göre BİLİNÇLİ BİR ENAYİ, 
eşime göre köyün en fedakar insanı bana göre GÖNÜLLÜ BİR HAMMAL…
 
Seni tanımıyordum, son iki yıldır köy için aktif çalışmalarınla dikkatimi
çektin, şimdi bu çalışmanın tam da içindesin.
“ Kurt ulu’sundan gördüğünü işlermiş ”. Hasan Gülçay’ın oğlu olduğunu
yenilerde öğrendim.
Saflarımıza  “ bilinçli bir enayi, gönüllü bir hamal “ daha kazanmış
olduğumuz için sevinçliyiz. Bizden farkınız ; baba – oğul olarak hem aynı
saflarda hem de yan yana bulunmanız.
İlgin  için teşekkürler, Çalışmalarında başarılar dileğimle
ALİ DURAN 01.02.2006

 

 

DİYORLAR BİZDE

Düzgün mısmıldır, baş örtüsü bürük

Lahana Kelem, dağ armudu çördük

İştaha mada, azıcığa ecücük        

Alkışada çippik diyorlar bizde

                 **

Merdiven badaldır, sebze de zavzu

İğneye biz derler, dibeğe sohu

Sitil kovadır,  ceketse seku

Sedirede mahat diyorlar bizde

                 **

Behni yem yeridir, arazi yazu

Eme’ler haladır, anaysa abu

Balçığa lığırt, Ev duvarına çamdu

Civcivede cücük diyorlar bizde

                 **

Banyo yapmak yunmah, bol ise foltah

Hindi culuhtur, saç ekmeği cızlah

Patetese kostil, sahiye essah

Kızılcığa zoğal diyorlar bizde

                 **

Takunya nalindir, çok bilmiş çepil

İçi boş küfüktür, çabuk kızan çitil

Şubata gücük, yatağa mitil

Belkiye ellaham diyorlar bizde

                 **

Biber issottur, aceleci hetelek

Elbise urbadır, sırıksa herek

Fasulye çiğitdir, raf ise terek

Muşmulaya döngel diyorlar bizde

                 **          

Koşmak seğirtmektir, boğazsa ümük

Keh uçurumdur, kısaysa gudük

Aşgana mutfaktır, pisboğaz sümsük

Çınara kavlağan diyorlar bizde

                 ** 

Ağleş dur demektir, çirkinse gaşmer

Ahacuh iştedir, göz etmek ışmar

Yufkaya işkefe salçaya pelver

Mandayada komüş diyorlar bizde

                 ** 

Azıcık bidıhım, tatsıza sasuh

Barhaç su kabıdır, ayransa gatıh

İşkembeye mumbar, çiviyede mıh

Bileziğe golluh diyorlar bizde

TOKAT KÜLTÜR DEGİSİ

MART-HAZİRAN 1992 SAYI 5-6

DERLEYEN:M. NECATİ GÜNEŞ

 

PÜRYANİ DİLİYLE TOKAT

Tokat Vilayetinin vasfını veren

Dinleyin nasıldır hali Tokat’ın

Etrafını lale sümbül bürüdü

Burcu burcu kokar gülü Tokat’ın

                 **

Açıldı gülleri yeniden yeni

Nasıl methedeyim vilayet seni

52 minare 64 cami

Böyledir insanı kulu Tokat’ın

                 **

Tokat’ın er gelir baharı yazı

Erden erişiyor dut’u kirazı

Çift kanallı sulanıyor arazi

Akıyor ırmağı seli Tokat’ın

                 **

Gıjgıj dağı Topçam’a bakıyor

Ortasından Yeşilırmak akıyor

Okullarda öğrenciler okuyor

Her yere uzalı kolu Tokat’ın

                 **

Aşığın gözüne gelir mi uyku

Kalbimizde ilham Allah’tan korku

Cennet’i okşuyor Gümenek parkı

Ağacı elması dalı Tokat’ın

                 **

Gezdim ovasını gördüm yüzünü

Aşıkları sağlam söyler sözünü

Reklamda meşhur Kazova’nın üzümü

Ilgıt ılgıt eser yeli Tokat’ın

                 **

Birinci kazası Zile’dir Zile

Orda yaşayanlar çeker mi çile

Gelin kardeşlerim verek el ele

Her yerde söylensin ünü Tokat’ın

                 **

İkinci kazası Turhal’dır Turhal

Çalışıyor şeker fabrikası var

Haddinden ziyade ticaretle kar

Şekerden tatlıdır dili Tokat’ın

                 **

Yüksektir aşılmaz Yaylacık dağı

Orman ile dolu hem solu sağı

Üçüncü kazası gördük Erbaa’yı

Yayılır davarı malı Tokat’ın

                 **

Bugün dostlar ile girdik pazara

Çalışan kul hiç kalır mı avara

Dördüncü kazası vardık Niksar’a

Yüksektir şerefi şanı Tokat’ın

                 **

Kuluna yardımcı kadir mevlası

Aşıkların kabul olur duası

Hazine misali Niksar ovası

Gayet çok gelirli yeri Tokat’ın

                 **

Mevlam izin verdi bunu de diye

Bu şiirim dinleyene hediye

Beşinci kazası bir Reşadiye

Süzülmüş petekten balı Tokat’ın

                 **

Bülbül gül dalında yapıyor yuva

Gezen bilir ora gayet düz ova

Altıncı kazası dedik Artova

Danesi buğdayı dolu Tokat’ın

                 **

Tokat şiirini yazdırdım burda

Mevlam sevdiğini bırakmaz darda

Bir de varah dedik Yeşilyurt’a

Karışmış yeşili alı Tokat’ın

                 **

Tokat’ın vasfını anlattım size

Söyledikçe neşe veriyor bize

Sekizinci kaza vardık Almus’a

Doludur barajı gölü Tokat’ın

                 **

Aşık söyledikçe Saliha yazar

Akıla fikire uğramaz nazar

Dokuzuncu kaza görünür Pazar

Ne olduğu onla belli Tokat’ın

                 **

Gezdim Adana’yı gördüm Mersin’i

Pir önünde okumuşum dersimi

Tokat’a açtılar halı kursunu

Avrupa’da meşhur halı Tokat’ın

                 **

Dinletirmi bu PÜRYANİ aşığı

Yeni methetmenin geldi keşiği

Yedi vilayete verdim ışığı

Aydınlık geçiyor günü Tokat’ın

TOKAT KÜLTÜR DEGİSİ - AĞUSTOS 1996 SAYI 9 DERLEYEN:AŞIK PÜRYANİ  (26.06.1990)

 

 ÜRYANİ DİLİYLE TOKAT         

Livik dolma içi madımak sarma           

Tarhana mercimek bulguru yarma        

Kızılcık kuşburnu reçerler karma            

Olur sofrasının balı Tokat’ın                 

                 **

Kanaviçe, mekik, Tül dantel sırma     

Aplika, beyaz iş için iğne arma            

Biçki, dikiş, nakış kursları sırma         

On parmak hünerli eli Tokat’ın               

                 **

En ileri gitmiş yüksek sanatı               

Dövme, bakır, basma dillerde adı      

Mutaf urgancılık kendir halatı            

Antika motifli malı Tokat’ın               

                 **

Atmışa atmışlık hereke tipi                

Saf temiz merinos yününden ipi         

Temsil ettirmekte tüm memleketi       

En yüksek kalite halı Tokat’ın           

                 **

Hereke koyunun saçak yününden     

Tozanlı keçisi parlak kılından             

Mısır calazından, kamış cilinden            

Örülür hasır’ı çul’u Tokat’ın             

                 **

Dille tarif olmaz vişne bayramı          

Yazılır dağılır devlet fermanı             

Aşıklar, folklörler  güreş harmanı     

İspatlar çeliktir kolu Tokat’ın          

                 **

Artova Tokat’ın altın ovası             

Soğuktur suları sağlam havası          

Arpa, buğday, pancar özü mayası  

Sanki mektubunun pulu Tokat’ın     

                 **

Tuğla ocakları, İspirto, şeker          

Fabrika, demir yol insanı çeker      

Kesik başı şehit Şahabettin Er       

Toprağı evliya dolu Tokat’ın         

                 **

Melik Gazi, Emrah Niksar’da yatar

Sözleri cevherdir ehline satar          

Canibi, Cevheri ehline satar           

Aşıktır sazında teli Tokat’ın           

                 **

Mahmudiye köyü turfanda kuzu    

Soğanlı, yarbaşı, kavun karpuzu     

Baş çiftlik yöresi gelini kızı            

 Dokur tezgahında halı Tokat’ın    

                 **

Barsak hastalığı midede aşa          

Safra kesesinde böbrekte taşa       

Yüksek tansiyona şifa her başa       

Niksar ayvaz suyu ne li Tokat’ın    

                 **

Romatizma olan Sulu saraya         

Reşadiye sızı ciltte yaraya             

Sıcak kaplıcalar gelin buraya        

Otelli motelli ne li Tokat’ın           

                 **

Almus baraj, Zinav, Göllük gölü var

Ezgilerde türkülerde dili var            

Yumurta, ıhlamur makbul kil’i var    

Kel başa dermandır kil’i Tokat’ın   

                 **

Zile panayırı kiraz bayramı             

Maşat ovasının oldum hayranı        

Köme tarhanası pekmez ayranı      

Yer içer bükülmez beli Tokat’ın     

                 **

Tarihi anıtlar saymakla bitmez        

Hububat ambarı Zile güç yetmez    

Talibi, Arifi, Ceyhuni yetmez          

Aşık gelip geçen gülü Tokat’ın       

                 **

Erbaa nın nasıl etsem methini         

Taşova namıyla meşhur tütünü       

Çok deprem geçirmiş kalmış yetimi

Yine kök salıyor çili Tokat’ın        

                 **

Orta Karadeniz bölgesi yeri           

Dört yönde birleşir Tokat’ın yolu  

Bütün memlekete enerji taşır         

Almus barajından teli Tokat’ın      

                 **

Açılır burada sık sıra dağlar          

Bağrında gömülür bahçeler bağlar  

Çekerek,  Tozanlı, Kelkitler çağlar

Karışır yeşili alı Tokat’ın                           

                 **

Omala, Kazova Turhal ovası                       

Çif kanal sulanır sıcak havası               

Sebze, meyve, pancar, üzüm yuvası    

Ağırlık merkezi beli Tokat’ın              

                 **

Niksar, Reşadiye, Erbaa bile              

Kelkit vadisini getirir dile                   

Devlet ve halkının yardımı ile             

Sulanır toprağı Salı Tokat’ın              

                 **

Çekerek vadisi Artova serin              

Maşat, Iğdır, Zile ovası derin              

Göletler yapıldı çok arttı verim           

Aşınmaz toprağı mili Tokat’ın                

                 **

Bak orman idaresi hizmeti fazla            

Yardı şu dağları zevk ile nazla

Çam, mahlep, Akasya yetişti nazla

Önlendi böylece seli Tokat’ın

                 **

Mart dokuzu çayır çimen uyanır

Ağaçları renkten renge boyanır

Mayıs beşte yaylalara dayanır   

danası, davarı malı Tokat’ın 

                 **

Yaylalar suludur kekiktir otu

Beslenir davarı yağlanır sütü

Yerde herek gökte kekliktir otu

Doyamaz tadına dili Tokat’ın    

                 **

Çifte kürünlerden içer suyunu

Alır tarçınını döker suyunu

Karakaya Herek Kolük koyunu

Yüce yaylasının tülü Tokat’ın

                 **

Gözleri eladır kaşı sürmeli

Gerdan, zarif, ince, göğüs germeli

İnek hanesinde örnek görmeli

Damızlık sığırı dölü Tokat’ın

                 **

Bizim ilimizde gür olur sular

Her mevsim yağışlı bereket dolar

Aşık bir coşarsa kendini salar   

Olur aşık Umman Salı Tokat’ın

                 **

Yılda bir tarlada üç mahsul biter

Can salsan toprağa kök salsan eğer

Yalnız bize değil çok ile yeter

Ofisi ambarı dolu Tokat’ın

                 **

Bir meyve savmadan biri yetişir

Dal üstünda salkım saçak bitişir

Cıvıl cıvıl gelir kuşlar ötüşür

Bin bir name olur dili Tokat’ın 

                 **

Tokat bahçeleri meyveli güllü

Havuzu köşklü de sarmaşık tüllü

Bülbül feryat eder gece gönüllü

Bekler ki açılsın gülü Tokat’ın

                 **

Elma desturu ki bizde güz olur

Güneş vurur kıp kırmızı köz olur

Ne söylesem şaka gelir söz olur

Kırılır meyvadan dalı Tokat’ın

                 **

Narince üzümü misket elması

Kebabı cevizi Bat’ı sarması

Taşkıran, onbeşli, burçak tarlası

Oyunu çalgısı teli Tokat’ın

                 **

Konar çiçeklere koklar yenilir

İğde çiçeğine konar bayılır

Arıcılık kovan elbet sayılır

Kırk derde şifadır balı Tokat’ın

                 **

Yeşil Tokat ilim irfan yuvası

Zümrüttendir dağı taşı ovası

Hayat  sıhhat neşe verir havası

Mert ve cesur olur eri Tokat’ın

                 **

Aşkın ateşinden pervane döner

Seherin feyzini aşıklar emer

Alimler hafızlar geceyi böler

Uyanır uykudan ili Tokat’ın

                 **

Sayısız medrese hanlar hamamlar

İnsanlığa hizmetini tamamlar

Kul olarak gelip geçen bu canlar

Yapar imanını Ali Tokat’ın

                 **

Meydan camisinin meşhur kapısı

Ali Paşa’nın da sağlam yapısı

Ulu  cami  minaresi      çatısı

Garipler Behzat’ı Veli Tokat’ın

                 **

Yontma taş perçemli saat kulesi

On yedi burçludur yüce kalesi

Ayyıldız bayrağı işte Lalesi

Dalgalanır eser yeli Tokat’ın

                 **

İbni Kemal, Lütfü, İhsan buyurdu 

Molla Hüsrev irfan mektebi kurdu

Plevnede destan yazdı duyurdu

Gazi Osman Paşa oğlu Tokat’ın

                 **

Hekim Mustafası, Tahir efendi

Melihi, Subugi, Gülşeni, Fendi

Kırk yıllık Gani’yi bir güzel yendi

Gönülden feryatlı Nuri Tokat’ın

                 **    

Şeyhi Şirvaniler Gazi Hasan’lar       

Mustafa’yı Haki gibi asanlar

Erenler, gaziler, şehit Mestan’lar

Manevi kanadı kolu Tokat’ın

                 **

Sözlerime değer verip dinlersen

Gelip, gezip, görüp bilmek dilersen

Şayet taşıtlara binmek dilersen

Plakası Altmış No’lu Tokat’ın

                 **

Lütfü ihsanından Yazdırdı Hüda

Habibi Ahmetten etmesin cüda

Gün gelir dünyaya eder elveda

Derler ÜRYANİ’si öldü Tokat’ın

DERLEYEN YUSUF  BALCI

 

KÖY SÖZLÜĞÜ

Geçmişte kullanılan, aynı köylülerin bir araya geldiğimizde halen kullandığımız unutulmaya yüz tutmuş kelimelerin yorumlayabildiğim kadarıyla anlamlarını yazmaya çalıştım.   

 

ABA: Yün dokumadan yapılan bir giysi

ABDESTHANE: Tuvalet

ABU: Ana, Anne

ABRUL: Nisan Ayı

ADAP: Terbiye

ADELİ: Kendini beğenmiş, Nazlı

AFAT: 01-Sel, fırtına, 02-Cazibeli kadın

AĞCA: Beyaz, beyazca

AĞIL :  Koyun Ahırı

AĞARTU : Ayran, Yoğurt vb. (Süt ürünleri)

AĞLEN(EĞLEN) : Yavaş ol, Bekle

AĞA: Baba, Köy Zengini

AĞU: Zehir

AĞUZ : Doğuran ineğin ilk sütü.
AĞNANMAK: Hayvanların yatıp yuvarlanması

AHTARACAH: Yufka pişirirken kullanılan alet

AHIRINDA: Sonucunda

AHREN(AKRAN): Aynı yaşta olan / yaşıt
AHBUN : Hayvan dışkısı

AHUR : Ahır

AHA : İşte, bu, şu, o

AHRAZ: Dilsiz Sağır

AL: 01-Hile, 02-Kırmızı

ALAÇUH :Derme çatma kulübe

ALA TAV :Olgunlaşmak üzere

ALBASTI: Loğusa hastalığı

ALAF- Alev

ALAFLAMAK: Ateşlemek, ateşi yükseltmek

ALAYI: Hepsi (Alayımız birden koştuk)
ALIŞTIRMAK: Ateşi yakmak, tutuşmak

ARUH : Zayıf, hastalıklı (hayvanlar için kullanılan bir deyim)

ARGAÇ: Eskiden kullanılan uzunluk ölçüsü

ARŞIN: Uzunluk Ölçüsü (80 cm)

ARZUMAN: Gönül

AMEL : İshal (Arapça da kader)

ANADUT: Üç parmaklı sap yükleme aracı

ANDAVALLI: Aptal

ANGUT: Sersem (İri bir kuş türü)

AŞGARSUZ:Kötü Görünüşlü

AŞURMA : Süt kazanının küçüğü

ATGU  : Şal, Yün Atkı

ATAŞ: Ateş

ATAŞ GAYMAK: Ateş Yakmak

AVARA: Boş gezen, işsiz, güçsüz

AYARSUZ: Dengesiz

AZITMA: Şaşırtma- Aldatma

BACI: Kız kardeş

BARHAÇ (BAKRAÇ) : Kulpu olan Küçük  kova

BADAL : Tahta veya topraktan yapılmış basamak 

BAT : Tokat yöresine özgü bir yemek türü

BATMAN: Ağırlık ölçüsü ( 8 kg)

BALAK(MALAK): Manda yavrusu

BAYAHTAN: Biraz önce

BALDIRCAN: Patlıcan

BES:Bahis  

BEK: Sağlam

BEKİTMEK:Sağlamlaştırmak. (Taşı tekerin önüne bekittin mi?)

BEL: İki çatallı pancar sökme aleti

BELEMEK:Kundaklamak (Bebeği beledin mi?)

BELEŞ- Bedava

BENİZ: Çehre, yüz (beti benzi birden attı)

BIÇKI: Testere

BILDIR : Geçen Yıl

BİLE : Beraber, Birlikte

BİÇİK:Dana

BIÇILGAN : Parmak aralarında çıkan mantar hastalığı

Bİ ÇALA: Bir anlık görme

Bİ GOŞAM:Bir avuç

Bİ CİMCİK: Çok az, azıcık

BOYNA: Sürekli (Boyna konuşup duruyor)

BOYUNDURUK:Öküzlerin boyunlarına takılan ağaç aygıt.
BODUÇ: Söğüt kavak Çağlası

BÖĞRÜLCE: Fasulye

BÖRK: Bezden yapılan şapka

BÜK: Çok sıkı çalı topluluğu,/ Virajlı yol,/

BÜK: Eğmeye çalış anlamında emir veya istek

BÜLBÜL: Sürahi

BÜRÜK: Kadınların  tüm vücudunu örten kara çarşaf

BÜNELEK: Büyük baş hayvanlara dadanan iri bir sinek türü

BUN: Sıkıntı

BUYMAK:Üşümek, Donmak

BUZAĞI: İnek Yavrusu

BÜNGULDEME: Kaynama

CAR: Çare

CADALOZ: Lafını bilmeden konuşan

CECİM: Yün iplikten dokunan halı, kilim vs. yerine kullanılan  lüks sergi

CEREME:Suç, ceza

CEREK: Orat kalınlıkta Uzun ağaç

CEMEK. Kara sabandaki toprağı temizlemeye yarayan demir parçası

CILGA: Keçi yolu

CILBAH: Çıplak

CIBIR:Parasız, pulsuz, yoksul ( Bizim Ali Cıbırın kabadayısı)

CIBIR:Tüyü kırpılmış koyun keçi

CIS CIBIL: Çırıl çıplak

CIRIH: Uzun boylu e zayıf

CIRNAH: Tırnak (Cırnağını gözüme dahdı)

CINGI: Ateşten sıçrayan küçük kıvılcım

CINGAR:Kavga

CINGIL:Küçük bakraç

CILBAH- Çıplak

CİBELMEK: Kendini beğenmek, övmek

CİCİK: Meme

CİN ARABASI; Bisiklet

CİNİ: Şiş, Tığ

CİMCİKLEMEK- Çimdiklemek

CİVİLDEŞMEK: Kuş yavrularının çıkardığı ses

CİVİLDEŞMEK:  Samimi bir ortamda yapılan sohbet

COMBA:Genç Manda

CORUH: Zayıf, gelişmemiş

CÖFER: Şifalı olduğu kabul edilen tekke toprağı

CÜCÜK: Civciv

CUVARA- Sigara

CULUH: Hindi

ÇALGI: Bit tür kapı,ahır ve ev süpürme aracı

ÇALHAMA:Yoğurdun sulandırılarak içilmesi, ayran

ÇALMA: Koyu pekmez

ÇALMAK: Sürmek, vurmak (Yoğurt çalmak)

ÇALINMA: Felç hali, felçli olma

ÇATMAK: Kurmak, Hazır etmek (Ataş çatmak)

ÇARIK: Deriden dikilen köylü ayakkabısı

ÇAMDU: Toprak Damların tavanı

ÇAMUR ATMA: İftira etme

ÇAPUT: İşe yaramaz  Bez parçası (Alt tarafı bir çaput ) 

ÇEMÜŞ: Kuru Üzüm

ÇELPEŞÜK: Karmaşık

ÇEBİŞ: İki yaşındaki keçi adayı

ÇEC: Harmandaki buğday yığını

ÇEMKÜRME: Büyüğüne karşı gelme, yüze durma

ÇENÜLEME: Köpeklerin canı acıyınca çıkardıkları ses

ÇETEN: Kağnılara konan yük taşıma aracı

ÇEDENE: Kendir tohumu

ÇEREZ: Leblebi

ÇİT: Baş Örtüsü, yazma

ÇİSELEMEK: Yağmurun ince ve yavaş yağması

CİMCİK:Parmaklarla tırnak arası sıkış şekli

ÇİMMEK: Yıkanmak

ÇİR: Kurutulmuş meyve

ÇİĞİT: Çekirdek

ÇİNİK: Sekiz kg.lık buğday ölçeği

ÇİPİL; Yeni çıkmış söğüt kavak fidanları(Çipilleri kırma günahtır)

ÇİPİL: Kurumuş söğüt kavak dalları( Çir, çipil toplada ateş yakalım)

ÇİPİK ÇALMAK: Alkışlamak, Elle tempo tutmak 

ÇIKRIK: El ile yün eğirme aracı

ÇIHI: Küçük Bohça

ÇUL:Kendir ipten yapılmış kilim vs, yerine kullanılan sergi

ÇOR:Tuzlu su

ÇÖĞDÜRMEK;  İşemek (Küçük su dökmek)

ÇÖĞDÜRMEK: Bir uca basarak diğer ucun yukarı kalkmasını sağlama eylemi

ÇÖMELMEK: Dizler bükülmüş vaziyette ayaklar üzerinde durma hali

DAĞAN;Çul dokuma tezgah düzeneği

DAĞARCIK: Deriden yapılmış ekmek çantası

DANGALAK: Ölçüsüz, Patavatsız

DADANMA: Alışmak, Alışkanlık (Fare dadanması)

DAM(TAM): Evin üst kısmı

DASTAR: Hamurların üzerine konduğu örtü ve sergi

DAVAR: Koyun,  keçi

DENE(TANE): Buğday tanesi

DEVEK: Üzüm Ağacı

DERMAĞU: Mantar Hastalığı

DEPMEK: Hayvanların arka ayakları ile vurması

DEPMEK: Bir deliğin tıkanması

DESTİ(TESTİ): Topraktan yapılmış su kabı

DIVRAH: Kibar, zarif, yakışıklı

DIHIZ: Sıkışık

DIRIH: Zayıf, çelimsiz

DİBEK: İçi oyulmuş ağaç aygıt

DİTMEK: Parçalara ayırmak

DİRGEN: İki parmaklı sap yükleme aleti

DİNELMEK: Oturmadan ayakta durmak

DULDA: Yağmur,  rüzgardan veya güneşten korunmaya yarayan kuytu yer

DULDALIH:Rüzgardan veya güneşten korunmak için yapılan yer

DUĞEN: Sapı samandan ayıran ilkel bir tarım aracı 

DÜĞE: İnek olmamış dişi sığır

DÜĞÜ: İnce Bulgur

DÜRMEÇ: Yufka ekmek arası

DÜRMEK: Toplamak, bükmek (Yorganı dürüp kaldır)

DÖRPÜLEMEK: Metal alet ile yontarak inceltmek

DÖŞŞEK: Yatak

DOĞÜL MÜ: Değil mi ?

DOLAMA:Parmaklarda çıkan bir hastalık

DOLUKLAMAK: Duygulanıp Ağlamamak için kendini tutmak

EBE: Baba anne, anne anne, büyükanne (Doğum yaptıran kadın)

EBEM KUŞAĞI: Gök kuşağı

ECÜCÜK : Azıcık

EĞEŞMEK: Başkasına bakarak iş yapmak

EĞİŞ : Hamur keseceği

EĞLENMEK(AĞLENMEK): Alay etmek, dalga geçmek

EHMAAL : İhmal eden, ihmalkar

ELLAHAM : Herhalde - ihtimal

ELEKCİ:Çingene karısı

EL ÖPEN:Kerten kele

EMMİ: Amca

EME: Babanın Kız Kardeşi

EMÜŞÜDÜRMEK: Kuzuların koyunlardan süt emmesi

EMZÜK: Yalancı Meme

ENÜK: Kedi Köpek Yavrusu

ENTERE : Kadın Elbisesi

EPEY:Hayli

ERİNMEK: Üşenmek

ESBAP (ASBAP): Çamaşır

ESSAH: Doğru, sahi, Gerçek

EŞME:Su kaynağı

EŞKİLİ: Mayalı Hamur

ERİŞTE  : Makarna

EREMÜK:Göğsü gelişmemiş genç kadın

EVLEK:  Alan ölçüsü birimi (250 m2)

EVMEK: Acele etmek (Ne eviyog, yeni geldin)

EYCE: İyi, Güzel

FARSUZ: Hesapsız kitapsız konuşma ( Farsuz farsuz konuşuyo)

FARFARA: Çenesi Düşük

FEHİMSÜZ: Beceriksiz  (Bi iş yapamadın fehimsüz)

FERİK: Yeni yumurtlama aşamasına gelmiş  genç tavuk

FETİL: Kalın Yufka

FIR DOLAYI: Çepe çevre, her taraf( Yığını fır dolayı döndü)

FIŞKI: Hayvan Gübresi

FİSTAN: Kadın Elbisesi

FİLKETE: Çatal iğne

FİRİK: Kurumaya yüz tutmuş bulgurluk buğday    

FOL: Tavukların altına konulan tek yumurta

FODALAH : Tekne dibinde kalan küçük hamur  veya küçük somun

GABAL(KABAL): Götürü

GACAMER: Hamarat

GADA: Kaza, bela (Allah gadadan beladan esirgesin)

GAHŞAMA: Yerinden oynama

GAMGA: Odun kesilirken kopan parçacıklar

GALUH: Evde kalmış kız(Bana galuh gızı mı münasip görüyon)

GALUÇ: Orak, ekin biçme aleti

GANIRMAK:Bir şeyin ucundan tutup yukarıya kaldırma eylemi

GANCIH: Dişi köpek veya dişi eşek (Argo deyim orospu)

GARAĞIZ: Kara kız (Garağız bacımgilden geliyom)

GARAĞIŞ: Aralık ayı

GAREZ: Kin

GARAMETLİ:Çileli

GARIH: Bahçede sebze ekilen küçük parçalar

GARIŞ VERMEK: Beddua etmek (Boşuna garış verme)

GATIH: Ayran (Gıltımanın gatığı daha guzel)

GAVİL: Söz ( Gavli gararında durmadı)

GAVURGA:Buğdayın saçta kavrulmuş hali

GAYBET: Arkadan konuşma

GAYGANA: Yumurtadan  undan yapılan omlet

GAYIL: Razı (gayıl oldum cefasına nazına)

GAYIM (KAYIM): Sağlam

GAYIRMAK: Taraf tutmak, birisine destek vermek

GAYIŞ(KAYIŞ): Kemer

GAZEL: Kurumuş yaprak

GAZAN(KAZAN): Tencere,

GECGERE: Saman taşıma aracı

GERCÜK: Tatsız tuzsuz konuşma tarzı( Çok gercük konuşuyo)

GEVMEK: Ağızda çiğnemek (Ağzında gevip durma , yut gitsin)

GELENÜ : Bir hayvan türü

GICIH(KICIK): Gelenek dışı ve ters davranan

GILTIMA: Topraktan yapılmış yap çıkarma aracı

GIDIM(KIDIM): Yavaş, yavaş veya az miktarda

GIRAN(KIRAN): Bilimin müdahale edemediği ölüm

GISGAÇ(KISKAÇ): Mandal

GISNAÇ(KISNAÇ): Başkasını kıskanan, çekemeyen

GISNAH(KISNAK): Kıskanç- Cimri ( Bir dırhem yağı gısgandı)

GIRMAŞMAK: Kımıldamak

GIYMIH(KIYMIK): Küçük dal parçası

GIZAN(KIZAN):Dişi köpeklerin birleşme arzu dönemi

GİŞİ: Kadına göre kendi kocası

GİCİŞME:Kaşınma

GUBÜR: Çöp, pislik

GUBAT: Kaba

GÜCÜK: Şubat ayı

GUDÜMSÜZ:Uğursuz

GÜĞÜM:Su taşımada kullanılan bakır kap,

GULAHLI- İki Kulplu Küçük tencere

GULPLU: Kenarlarında elle tutulan kulpları olan büyük kazan

GUMEN: Kuşku, şüphe (Gönlüm gumende kalmasın)

GUNÜLEMEK: Kıskanmak

GUNÜSEMEK: Belli etmeden küsmek (gönül kırgınlığı)

GURNAMAK: Eşeklerin yavru yapması

GURK: Kuluçkaya yatan tavuk

GUŞGENE: Tabak

GUYAĞI : Güveyi

GÜZ: Sonbahar

GUZİNE: Bir tür soba

GODEK: Kısa boylu

GODÜK: Sekiz Kg.lık Buğday ölçeği

GÖĞ (GOY): Ham olgunlaşmamış meyve, sebze

GÖĞNÜMEK: İçten yanmak

GOLLUH:Bilezik

GOLAN: Yünden yapılan, enli ince ip

GOLÜK: Eşek

GÖN: Deri

GOMBE:Köylerde yapılan bir türlü çörek 

GOPÇA:Düğme yerine kullanılan metal parça

GORUH: Ham üzüm

GORESİMEK: Özlemek

GÖYNEK:Gömlek

GOV:Dedi kodu

GOVMAK: Tecrübeye dayanarak sert davranarak Kurtulmak

GOVERMEK: Yeşermek

GOŞAM: Bir avuç

GOZER: Tahıl eleği

HABE: Heybe –

HABİRE : Şu anda, devamlı ( Ben dur diyom, habire koşuyo)

HACAT : El aleti, araç gereç (Hacat verilmez)

HAHUT: Kullanılmaz hale gelmiş (Bu araba hahut olmuş)

HARK: Kol gücüyle açılan su yolu (Harkın altındaki tarla)

HASUD: Fesat ( Hasutluğundan çatlayacah)

HASUDA: Nişasta tatlısı

HAYAT: Havlu, eve ilk giriş

HAYIN: Acımasız, Gaddar, ihanet eden

HE Mİ?: Öyle mi?

HEDİK: Taze kaynatılmış Bulgur

HEĞ: Büyük sepet

HELKİ: İçi kalaylı su kabı

HELE: Söze başlarken veya kızgınlık anında söylenen anlamsız bir söz

HELE-Kİ: İyi ki! (Hele ki buradayım, sonu kötü olacaktı)

HELLE: Undan yapılan çorba ve çeşitleri(Mercimekli helle, ağ helle v.b.)

HELE-HÜLE: Azdan fazla , çoktan az (Sizin çocuk hele hüle değil)

HERİ: Yahu- Anlamsız bir kelime (İşine bak heri, sanki ben yapamıyom)

HERİF: Büyük Erkekler için kullanılan bir deyim

HERK: Nadasa bırakılan tarla

HEYBAT: İri yarı, kaba ve görgüsüz ( Çok heybatlı, kurttan kulağı eksük)

HEYE:Evet

HEZEN: Kiriş yerine kullanılan kalın ağaç

HINZIR:Şeytanlık yapan, aldatan

HIZMIH:Taneli iri saman

HİM:Temel (Evin himini atmadan para istiyor)

HURÇ: Kıldan yapılmış heybenin büyüğü

HOŞOĞ: Komposto

HOMURDANMAK: Kendi kendine konuşmak(kızgın bir şekilde)     

HORANTA: Ev halkı

HÖLLÜK:Bebeklerin altına bez yerine konan toprak (... Höllük eledim)

HÖRTLEK: Dışarı fırlamış gibi duran iri göz 

IRAH: Uzak

ISMARIÇ:Sipariş

IŞGIN:Kavak, söğüt sürgünü

IŞMAR: Kaşla gözle işaret verme

İBİ: Kaz

İDARE:Gaz lambası  (İlkel bir aydınlatma aracı)

İĞ: Yün eğirme aracı 

İLLET: Nefret

İLLETLİ: Hastalıklı

İLİK: Düğme

İLİSTİR: Süzgeç

İLEĞEN: Bakırdan yapılmış kap türü

İLERİKİ GÜN (İLERİĞÜN)Dünden önceki gün

İN: Mağara

İRDEMEK:İtici bulmak, tiksinmek, istenmemek 

İSKEMBİ: Sandalye

İSSOT:Biber

İŞKEFE: Saçta pişirilen yufka benzeri ekmek

İŞLİK: İş gömleği (Urbanı çıkarda işliğini gey)

İT DİRSEĞİ: Göz kenarında çıkan sivilce, Arpacık

KAFA KAĞIDI: Nüfus cüzdanı

KALTAK(GALTAH):İri, Hantal, İşe yaramaz

KELEM: Lahana

KEPENEK: Kelebek

KEMÇÜK(GEMÇÜK): Geveleyerek konuşan, küçük çeneli  

KENEF:Tuvalet

KERME:Sıkıştırılarak kurutulmuş hayvan gübresi

KERPİÇ :Tuğla yerine kullanılan kurutulmuş çamur 

KESMÜK: Saman irisi

KEŞİK: Sıra  (Keşik gelse değirmenci çağırsa)

KEŞKE: Ah bir olsa

KEYVENİ: yemek sorumlusu

KESE: Para Çıkını

KERTÜK: Gedik açmak, Oymak  eğri kesmek

KELİK: Yırtık Ayakkabı

KOMEÇ(GOMEÇ): Bir tür ot yemeği

KÖMÜŞ: Manda

KÖSKÜ: Kapı sürgüsü

KÖTEK: Dayak

KOSÜRE: bıçak ve tırpan bileme taşı

KÖREMEZ: Süt karışımı çoban yemeği

KÖP: Kağnılarda bulunan bir araç

KÖPÜME: Yorgan dikilmesi

KIRKMAK:  Davarların yününü kesmek

KİP:Tam ölçüsüne uygun, Sıkı

KİRMEN: İp yapma aleti

KULFET:Ev halkı, fazladan yük olma

KÜSKÜ:Ucu sivri  odun parçası veya Demir Kaldıraç

KUŞÜM:Şüphe, endişe

KISMIK(GISMIH): Cimri, bir şeyi gereğinden az veren

KÖSEĞİ

KULEK: Ağaçtan yapılmış kap

KUŞLUK(GUŞLUH): Tan vakti

KURÜMEK: Kürekle bir şeyi atmak

KURÜK: Yeni doğmuş sıpa

LOHUSA:Yeni doğum yapan kadın

LOĞ: Toprak ve Çorak damları sıkıştırmakta kullanılan yuvarlak taş

LÜKÜS: Aydınlatma aleti

LIĞIRT: Çok kirli su

MADA: Mide veya iştah

MAHANA: Bahane.

MAHAT (TAHTANBEÇ): Tahtadan  yapılmış divan

MAHSUS: Şaka niyetli yalan, şakacıktan

MAĞ: Tezek, ot, saman vb. yığını

MAĞEL: Çapa

MAĞREM: Meğer

MAL: Sığır

MALAMAT: Rezil,berbat

MANGAŞ:Cımbız

MAZBUT: Sağlam

MAŞLAK: Çobanlara özgü bir giysi

MAYIL OLMAK:Sevmek, gönül vermek

MAYIS:Kurumaya yüz tutmuş hayvan pisliği

MEHEL: Uygun, denk, yerinde (O kız tam senin mehelin)

MEHESİMEK: Önemsemek, ciddiye almak

MEHESİMEMEK: Ciddiye almamak

MENEND: Eş, benzer (O kızın menendi yok)

MERET: Aşağılama sözcüğü

MERTEK: Kalın Kereste

MIH: Çivi

MIYMINTI: İş yaparken oyalanan, isteksiz davranan, uyuşuk

MISMIL: Doğru düzgün (Şu işi ya mısmıl yap ya da bırah) 

MUALLİM: Öğretmen

MUDARA:Baştan savma, sağlam olmayan

MUHAYYET(MUHAT) OLMAK: Sahip çıkmak, korumak

MUHANET:Dar günde yardımcı olmayan, verdiğini sonradan başa kalkan

MURTAT: Yarım kalmış, tamamlanmamış

MUMBAR: Bağırsaktan yapılan bir yemek

MUSALLAT:Sataşma

MÜCERRET:Mecburen, Zorunlu

MÜLAYİM: Yumuşak, sakin

MÜŞGÜL: Çözülmesi zor, güç olan (Alinin bir müşgülatı var)

MODUL: Ucu çivili sopa

NABAL: Vebal, Günah, suç (Nabalın boynuma)

NACAK: Küçük balta

NAÇAR: Çaresiz, zavallı

NAME: Mektup

NE YANNA: Hangi tarafa

NEFAAT:Ne zaman

NEYDİYOĞ: Ne yapıyorsun, nasılsın

NORÜYÖN:Ne yapıyorsun

OĞÜNCEK: Kendisini beğenen, Övünen

OHLAĞA: Oklava

OHÇUR:Lastik

OTURAH: Tabure

OKKA: Ağırlık ölçüsü 800 gr

OKSEĞİ: Yarı yanmış odun

OKUYUNTU: Düğün davetiyesi

OSKİ: Kötü kadın veya kız (Kız oskilik yapma)

OYNAŞ: Dost sevgili ( ...Oynaş tutmak huyumuz)

OYMAÇ:Yağ, yumurta ve ekmekle yapılan bir tür yemek

ÖDÜ KOPMAK: Çok korkmak

ÖĞÜRMEK: Kusar gibi olmak

ÖĞÜRSEMEK: İneğin çiftleşmeye hazır olması

ÖBEK: Yığıntı

ÖĞÜNDERE: Ucunda çivi bulunan uzun değnek

PAR:Alev

PARTAL: Bir olayın abartılarak anlatılması (Ali çok partal attı)

PASA: Sürekli ve şu anda yapılan (Sus diyom pasa sövüyo...)

PERÇEM:Alına dökülen saç

PERDÜ: Toprak dökülmesini önleyen tahta

PELVER: Salça

PEŞKİR: Havlu

PULBA: Yastık

PÜR: Çam ağacının iğne yapraklı kısımları

PÜRPÜRÜM: Semiz otu

PIRTI: Elbise

PİNNİK: Kümes

POSTAL: Erkek Ayakkabısı

PÖHREK:Topraktan yapılmış Su borusu

PÖÇÜKLÜ: Ağızdan laf almaya çalışan veya küçümseyerek konuşan  

SABİ: Günahsız küçük çocuk

SAÇU: Düğün hediyesi olarak verilen toprak, para, koyun kuzu vb.

SALAHANA: İş olduğu halde yapmayan,  Boş gezen

SADIR:İdrar, sidik

SAMAVULLU:Saf olan, bir iş beceremeyen

SASI:Tatsız Tuzsuz

SAVAH:01-Aptalımsı, 02- Fazla suyun akacak yolu

SAZAH: Kuru soğuk

SEDİR:Evde üzerinde oturulacak yer

SEKİ: Topraktan yapılmış oturma yeri

SEKÜ: Ceket

SEKLEM: Yünden dokunmuş çuval

SEF: Yanlış, ters olan( Anlamadan dinlemeden gitti, sef iş yaptı geldi)

SEĞİRTMEK: Koşmak (Alayımız birden seğirttik)

SEME:Aptal, Saf

SETEN: Buğday kabuğu soymaya yarayan ilkel bir araç

SEYİP: Başı boş

SIRACALU: Karşısındakini küçük düşürmek için şaka yollu kullanılan bir söz

SIRNAŞUH:Arsız, Rezil

SIRSIL: Arsız, yapışkan

SIRIM: Hayvan derisinden yapılan ip

SIRTARMAK: Karşı gelmek,  terslemek ( İt gibi sırtarıyor)

SIYIRGI: Kar sıyırma aracı

SİFTAH:İlk

SİFTİNME: Gönülsüz iş yapma

SİN: Mezar ( Sinine sığmasın)

SİNSİLE:Soy sülale

SİTİL: Küçük bakır su kabı

SOKRANMAK: Pasif direniş, gönülsüz ve söylenerek iş yapma

SOHU:Aşurelik Buğdayın yapılması için kullanılan oyulmuş taş

SOHUM:Lokma

SOFA: Dış Kapıdan İlk girişteki Boşluk, Koridor

SORUTMAK : Ayakta durmak (Kapıda sorutma, içeri gel..)

SOYHA: Varlığından rahatsızlık duyulan, aşağılama sözü, (Soyhandan kalsın...)

SORMUH: İçine lokum konularak çocuğun ağzına verilen bez parçası

SUAL: Soru

SULUH: Banyo havlusu

SUSA: İşlek yol

SÖYE:Kapının üst eşiği

SÖVMEK : Küfür etmek (Sövmeye utanmıyor musun?)

SÖMEK:Mısır Koçanı

SÜMBÜL : Erkek çocuk pipisi (Sümbülünü sevsinler...)

SÜRÜNCEME : Gereksiz gecikme (Bu işi sürüncemeye bırakma)

SÜYEM: El ile yapılan bir ölçü birimi (Bir süyem ip istedim)

SÜMÜKLÜ BÖCEK: Salyangoz

ŞAL: Bele sarılan kuşak

ŞATAFAT:Gösteriş, Çalım atma 

ŞAMAR:Tokat

ŞAPLAK: Tokat

ŞAPŞAL:Çirkin yapılı

ŞEFİL: Ağızdan çıkan köpük

ŞİP: Çabuk

ŞEREMET: Çabuk iş gören

ŞARGADA(ŞER GADA) Yaramazlık yapan çocuklar için kullanılan bir deyim

ŞILTAKÇI: Haksızken kendisini haklı göstermek için bağırıp çağıran

ŞİKÜRSÜZ:Çirkin, itici, antipatik

ŞİŞEK: İki yaşında koyun  

TANDIR: Ekmek pişirmek için yere açılan ve içinde ateş yakılan oyuk.
TAPAN: İlkel bir tarım aleti.

TAY : At yavrusu

TAY: Denk, yükün bir tarafı ( Tayı bağlarken devrildi)

TAVATÜR:Çok iyi, kaliteli

TEBAAT; Huy, insan huyu
TEHNE: Tenha, ıssız ( Cin peri tehne örenlerde olur)

TEMEK: Ahırların gübre penceresi

TEREK: Raf

TELİS: Çuval

TEVZÜR: Yalancı, sahtekar, yağcılık yapan

TEYYARE: Uçak

TEZ: Çabuk

TEZME:Hayvanların ürküp kaçması

TIĞ: Buğday tanelerinin samandan ayrılması için harmanda bir yere yığılması 

TİLLE: Ucu çatallı orta boy sopa

TİRKİ: Ağaçtan yapılmış küçük saplı büyük kepçe

TİRİT: Sulu salçalı yemek

TOKLU: Bir yıllık kuzu

TOSBAĞA: Kablumbağa

TOSMAK : Küsmek ( Gene tosup duruyor...)

TOLA:Kova

TOY:Acemi, genç

TOYGA: Yayla çorbası

TÖRE:Düğün hediyesi

TUMAN:  Uzun don

TÜSMÜK: Yumruk (...Şimdi tüsmüğü yiyeceksin)

TÜTÜN : Duman ( Ocağı yanmaz, tütünü tütmez)

TÜLEME: Tüy değiştirme

TÜYME:Sıvışma, kaybolma

UÇUKLAMAK: Korku halinde, ağız ve dudaklarda yara oluşması.
UĞRA : Hamurun altına serpilen kepekli un ( ... Uğrayı unutmuşum)

URBA: Elbise

URGAN:Kalın sicim

URUPLAĞA: İki teneke ile tarif edilen ölçü birimi

ÜLEŞ: Hayvan ölüsü, leş

ÜRÜMEK: Havlamak

ÜTMEK: Oyunda kazanmak

ÜYEZ: Sivri sinek

ÜFLÜK: Islık

VELVELE: Gürültü, patırtı

VESAYİT :Motorlu taşıma aracı

VEZ:Bir tür meyve

VARİYAT:Zengin  

YABA:Harmanda kullanılan iki dallı bir alet

YAĞANNI: Sırt

YAĞLIK: Mendil benzeri bez

YALAH: Kedi ve köpeklerin su içtiği ağaçtan yapılmış kap

YALLIH:Bebek Önlüğü

YAZU:Arazi

YALLOZ: Hatalı bir konuda başkasına destek veren

YAREN: Arkadaş

YARMAÇA: Baltayla uzunlamasına kesilmiş ağaç parçası

YANI KARA: Bir tür hastalık (...Yanığaralara tutulasıca)

YAŞMAK: Kadınların baş örtüsü ile ağızlarını kapatması

YAVŞAK: Bit yavrusu (Argoda Başkasına yağcılık eden)

YAYMAK: 01-Hayvan otlatmak, 02- Etrafa dağıtmak

YEĞİN: Bol, çok

YEĞNİK:Hafif

YEL: 01-Rüzgar, 02- Hızlı koş (Yel gibi git gel)

YELTENMEK: Bir işi yapmaya kalkışmak

YERİNMEK: Başkasının yaptığı şeye ilgi duymak, özenmek

YEKİNMEK: Doğrulmaya çalışmak (Bir yekinsen de minder koysam)

YEMENİ:Çift yazma veya deriden yapılmış erkek ayak giysisi

YİĞİT BAŞI: Düğün organizatörü

YUHA: İnce (Yuha giyinip üşüttü..)

YUMUŞ: Nazın geçtiği insan veya Çocuklardan  yapacağı işi  istemek.

YUNMAK:Yıkanmak

YUNNUH: Yıkanma yeri

YÜLÜMEK: Kazımak, tıraş etmek .(Bıyıklarını yülütmüş, çirkin olmuş)

YÜZELLİK: Nazara iyi geldiğine inanılan bir ot

YOYMAK: Rüyanın manasını açıklamak, Görülen rüyayı tabir etmek.
YOZ: Erkek davar sürüsü

ZAR ZOR: İstemeye istemeye, güçlükle.
ZAVZU: Baharat

ZERE: Zira

ZELVE: Öküz koşma aleti

ZEMHERİ: Ocak ayı

ZEVZEK: Geveze, çok konuşan

ZOĞAL: Kızılcık

ZIRLAMAK: Ağlamak, anırmak

ZAR: Ağıt

ZAT: Kişi

ZAY; Zayii

ZEVAL: Perişan

ZUHUR:Son, sonuç

ZERZE: Kapı kitlemekte kullanılan demirden yapılmış alet

 

DODURGA KÖYÜ AĞZI

Acılıh, Aşşa,  Ahacuh,  azıh,Boğün, Bilerzük, Cenderme, cevüz, Daş, Duva, dodah,

doğül mü, düyna, kirbit, kefin, foruz, Esger, ezük, eğrü, eksük, endürdüm,

İki dinni, hoküm, hokümet, uçun, hasiret, haşlıh, ehbap,  Gardaşuduh,

gıble, garanfil, gararsuz, gunüz, , galdurum, garannuh, Gucücük, goğüs,

gozünü yediğüm, Tamatos, Tenüke , Tiken, Tükan, Tanumaduh, piloğ,  

Ihdiyar, horuz, mapus, melmeket, mezer, mıhtar, şofer, yımırta, 

Ohcur, Öyleysem, Yatur,  yastu, sorfa, nassetsek, zabah,

 

ATA SÖZLERİ VE BAZI DEYİMLER

Türkiye genelinde kullanılan ata sözleri bizim köyde de kullanılmaktadır. Ancak sadece köyümüze has deyimler ve ata sözleri de vardır. (aç kistil uyumaz) gibi. Derleyebildiğim sözleri ve deyimleri  buraya aldım.

 

01-Abdalın karnı doyunca gözü yolda olur.

02-Abdal horasanı geçmiş, sen tarikat soruyorsun

03-Abdalın yağı bol olunca sakalına sürer

04-Acı acıyı su sancıyı keser.

05-Acı bademi kırağı çalmaz

06-Acele işe şeytan karışır.

07-Acele giden ecele gider

08-Aç it fırın yıkar

09-Aç kistil uyumaz

10-Aç ayı oynamaz.

11-Aç tokun halinden bilmez

12-Aç tavuk rüyasında darı görürmüş

13-Aç koyma hırsız olur, çok söyleme arsız olur

14-Adamakla mal tükenmez

15-Adım çıkmış doksana, inmez geri seksene

16-Ağacı kurt, insanı dert bitirir.

17-Ağalık verme yinen, efelik vurmayın an olur

18-Ağadan kan çıkmazsa ameleden ter çıkmaz.

19-Ağlayanın malı gülene hayır etmez

20-Ağır kamgayı yel kaldırmaz.

21-Ağır ol ki batman gelesin

22-Ağlamayan çocuğa meme vermezler.

23-Ah alan onmaz, ah yerde kalmaz

24-Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir.

25-Ak akça kara gün içindir.

26-Akan su pislik tutmaz.

27-Akacak kan damarda durmaz.

28-Akıl yaşta değil baştadır.

29-Akıl akıldan üstündür

30-Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.

31-Akraba ile ye iç, alış veriş etme.

32-Alma mazlumun ah'ını, çıkar aheste, aheste.

33-Al malın iyisini, çekme kaygusunu

34-Alışmış kudurmuştan beterdir

35-Ali ne ise nesli odur

36-Almak kolay ödemek zordur

37-Altın anahtar her kapıyı açar

38-Altın yere düşmekle pul olmaz.

39-Altının kıymetini sarraf bilir

40-Alem unutmuş, kalem unutmamış

41-Anasına bak kızını al, Kenarına bak bezini al

42-Ana kızına taht kurmuş, baht kurmamış.

43-Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim

44-Arı bal alacak çiçeği bilir.

45-Armudun iyisini ayılar yer.

46-Asıl azmaz, çuha tozmaz
47-Aslı olmasaydı Kerem yanmazdı.

48-Aslan yatağından belli olur

49-Aş kaşık ile, iş keşik ile
50-Aşk olmayınca meşk olmaz.
51-Aşabildiğin dağlar senin olsun

52-At binenin, kılıç kuşananındır.
53-Ata binmek bir ayıp, inmek iki ayıp.
54-At yiğit altında aksamaz

55-At ölür meydan kalır, yiğit ölür şanı kalır

56-Atta alın, yiğitte burun olur derler

57-Attan düşen ölmez, eşekten düşen ölür

58-Atı alan Üsküdar’ı geçer.

59-Atımın anlı sakar, lakabını ele takar.
60-Atılan ok geri dönmez.
61-Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

62-Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
63-Ayıya gül vermişler, ardına sokmuş

64-Ayağını yorganına göre uzat.

65-Ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş olmaz.
66-Ayranı yok içmeye, taksi ile gider sıçmaya.
67-Azan mevlasınıda bulur, belasını da
68-Azı bilmeyen çoğu hiç bilmez.
69-Azıcık aşım, kaygısız başım.
70-Azıksız yola çıkanın, iki gözü el torbasında olur.
71-Az veren çandan, çok veren maldan

72-Azrail geldi cihana, baş ağrısı bahane.

73-Allah aptalın eşeğini kaybettirir üzer, sonrada buldurup sevindirirmiş.    

74-Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az ..

75-Attım aşığı, savdım keşiği.

76-Aruh öküz kıbleyi neylesin

 

01-Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.

02-Babasına hayrı olmayanın, kimseye hayrı olmaz

03-Baba malı tez tükenir

04-Başa gelen çekilir

05-Baş nereye giderse, ayak oradadır.
06-Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.
07-Bakmadan usta olunsaydı, köpekler kasap olurdu.
08-Bal tutan parmağını yalar.

09 -Bal yiyen baldan bıkar

10-Balı parmağı uzun olan değil, nasibi olan yer

11-Ben umarım bacımdan, bacım ölüyor acından

12-Ben eşek olduktan sonra semer vuran çok olur.

13-Bekara karı boşamak kolay gelir

14-Besle kargayı oysun gözünü.

15-Bedava sirke baldan tatlıdır.
16-Beş parmağın beşi bir değildir

17-Bilgisiz insan meyvesiz ağaca benzer.
18-Bir dirhem et, bin ayıp örter

19-Bir koyundan iki post olmaz.
20-Bir yiğit kırk yılda meydana gelir.
21-Bir karı bir koca, kaygana yer her gece

22-Bir kulağım daha bitti (çıktı)

23-Bir ölüyü çok yıkama, ya osurur, ya sıçar.

24-Bir elin nesi var, iki elin sesi var.

25-Bir deli  kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz

26-Birlikten kuvvet doğar.

27-Borç yiğidin kamçısıdır

28-Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.

29-Bir yerim diyenden kork, birde yemem diyenden

30-Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.

31-Bin biliyorsan bir bilene danış.
32-Bin atın varsa bin dinlen, bir atın varsa in dinlen

33-Bitli kürkün kör alıcısı olur

34-Bulanık suda balık avlanmaz

35-Bu günün işini yarına bırakma.

36-Büyük başın büyük derdi olur.

37-Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.

38-Boğayla güreş tutulur, doğayla güreş tutulmaz.

39-Boğulursan büyük suda (denizde) boğul.
40-Boş duranı Allah da sevmez kulu da.
41-Boş çuval dik durmaz

42-Boş boğazı ateşe atmışlar,odun yaş diye bağırmış

43-Boyumca buldum da, Huyumca bulamadım

44-Babası oğluna bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş..

45-Babam bana öğüt verirken, ben inek gözünde kırk sinek saydım.

46-Ben “Hadımım” diyorum, sen “çoluk çocuk” soruyorsun..

47-Benim için ne düşünürsen Allah sana iki katını versin.

48-Bizim gelin bizden kaçar, başını örter gerisini açar.

49-Bülbülü altın kafese koymuşlar da “Ah vatanım”demiş.

50-Borçlu olup düşünmeden uyuz olup kaşınmak daha iyidir.

 

01-Cahil dosttan akıllı düşman iyidir.

02-Can boğazdan gelir.

03-Can çıkmadan huy çıkmaz

04-Canı yanan eşek, attan hızlı koşar.

05-Çalışan kazanır.

06-Çalışan el ele el açmaz

07-Çağırılmayan düğüne kel kız gider

08-Çatal kazık yere batmaz.

09-Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.

10-Çıkmadık candan umut kesilmez.

11-Çirkefe taş atma, yüzüne sıçrar

12-Çobanın gönlü olunca tekeden köremez  çıkarır.

13-Çocuğa iş buyur, ardı sıra kendin git.

14-Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz.

15-Çubuk iken çıt eden, hezen iken küt eder.

16-Cahile söz anlatmaktansa, deveye hendek deveye hendek atlatmak daha iyidir.

17-Cami ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur.
18-Çağırılan yere erinme, çağırılmadığın yerde görünme.

19-Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane gelecek yıl çıkmış. 

20-Çingeneyi padişah yapmışlar, önce babasını asmış.

21-Çingeneyi paşa yapmışlar ‘Şu ağaçtan güzel kasnak olur’ demiş.

22-Celep eşini bulamaz ama sen bulmuşsun.

 

01-Damlaya, damlaya göl olur

02-Darlıkta dirlik olmaz

03-Dağına göre kış olur

04-Dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelir

05-Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.

06-Davulun sesi uzaktan kulağa hoş gelir.

07-Davul bile dengi dengine vurur

08-Dam yanarsa sıçan da birlikte yanar

09-Dam yapmayan direği içinde zannedermiş

10-Davetsiz giden mindersiz oturur

11-Deme sırrını dostuna, o da söyler dostuna
12-Dert söyletir, firgat ağlatır

13-Dert saklayanda kalır

14-Dereyi görmeden paçayı sıvama.
15-Dereden geçip, çayda boğulma.

16-Denize düşen yılana sarılır.

17-Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur

18-Deve büyüktür ama başını bir eşek çeker.

19-Deveciye komşu olan, kapısını geniş tutar

20-Deliye her gün bayram

21-Demir tavında dövülür.
22-Deli deliyi görünce değneğini saklar.

23-Demirci demire zayıf yerinden vurur

24-Demir kapılının ağaç kapılıya işi düşer.

25-Dibi görünmeyen dereye girme.

26-Diri baş dirliğini görür

27-Dilin kemiği yoktur.

28-Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.

29-Dost kazan dost; düşman anadan da doğar

30-Dostluk başka, alış veriş başka

31-Doğacak oğlak bokundan belli olur

32-Düşmanın karınca bile olsa küçümseme

33-Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz ovada şaşmış.

34-Deveye ‘neren eğri’ demişler, ‘Nerem doğru ki’ demiş.

 

01-El adamı var sever, el adamı sağ sever.
02-El ağzı ile çorba içilmez.
03-El ağzına bakan, avradını tez boşar

04-El deliye, bende akıllıya muhtacım.
05-El elin eşeğini türkü çağırarak arar.
06-El elin nesine, gülerek gider yasına

07-El yumruğu yemeyen, kendi yumruğunu balyoz sanır.
08-El öpmeyinen ağız kirlenmez

09-El atına binen çabuk iner

10-El sırtında gömlek eskimez

11-Ele verir talkını, kendi yutar salkımı

12-Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.

13-Elden kalan elli gün kalır

14-Elin iyisi o kadar olur.

15-Elin ağzı torba değil ki büzesin.

16-Elle gelen düğün bayram.

17-Emanete hıyanet olmaz.

18-Et tırnaktan ayrılmaz.

19-Elti eltinin altına kedi eniği sokmuş.

20-Er kalkan geç kalkanın kapısına sıçmış

21-Ecel geldi cihana, baş ağrısı mahana(Bahane)

22-Eceli gelen it cami duvarına işer.

23-Emanetin bağrı yuha olur

24-Eken biçer, konan göçer.
25-Ekmeğin büyüğü hamurun çoğundan olur.
26-Emeksiz yemek olmaz

27-Ekmek buldun giriş, dövüş gördün sıvış 

28-Ekmeksiz aşım, ağrısız başım.

29-Eşek hoşaftan ne anlar. Suyunu içer. denesini seçer.
30-Eşek bilmediği otu yiyince başı ağrırmış.

31-Eşeği düğüne okumuşlar – Ya unları ya da odunları bitmiştir- demiş.

32-Eşeği arkasından samanla ma

33-Eşeği süren osuruğuna katlanır.

34- Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme

35-Evlek evlek satan, bölük, bölük batar

36-Evin danasından öküz olmaz:

37-Evladı ben doğurdum ama, gönlü benim değilki..

38-Erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır.

39-Evden yetişen danaya paha biçilmez.

40-Fakirin tavuğu tek, tek yumurtlar

 

01-Gardaş gardaşı bıçaklar, geri döner kucaklar

02-Garip kuşun yuvası olmaz

03-Garip kuşun yuvasını Allah yapar

04-Gavurun ekmeğini yiyen, kılıcını sallarmış

05-Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler.

06-Gelin ata binmiş, “ya nasip” demiş.

07-Gelin binmiş deveye, gör kısmeti nereye

08-Gemisini kurtaran kaptandır.

09-Gezen tilki yatan aslandan iyidir.

10-Gezen pabuç bok getirir.

11-Gittiğin yer kör ise bir gözünü yum da bak

12-Göl yerinden su eksik olmaz

13-Göç giderken gol an dokunmaz

14-Görünen dağın ırağı olmaz

15-Gönül umduğuna küser

16-Görmediğin bir oğlu olmuş; tutmuş çükünü koparmış.
17-Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı.
18-Göz görmeyince gönül katlanır.

19-Gözünü süzen, ağzını büzen, kenarda gezenden korkulur

20-Gülme komşuna, gelir başına.

21-Gülü seven dikenine katlanır.

22-Gürkün bastığı civciv incimez

23-Güzel gözünden, yiğit sözünden belli olur.

24-Güzeli güzel iken değil, beşik ardında gör

25-Güneşte kalmayan, gölgenin kadrini bilemez

26-Güneş balçıkla sıvanmaz.

27-Gün doğmadan neler doğar.

 

01-Halep oradaysa arşın burada.
02-Haline bakmaz hasan dağına oduna gider
03-Harman yel ile, düğün el ile olur.
04-Hasta yatan değil, eceli gelen ölür.
05-Havada ahreni ile uçmayan kuşun sesi havadan değil, tavadan gelir.
06-Hazıra dağ dayanmaz

07-Hatır için bok yenmez.

08-Haydan gelen huya gider.

09-Her zamanı bir sayma
10-Halep orda ise arşın burada

11-Hırsızlıksa da öğren, unut.

12-Her taş baş yarmaz.

13-Her kuşun eti yenmez.
14-Her horoz kendi çöplüğünde öter

15-Her koyun kendi bacağından asılır.

16-Her şeyin bir püf noktası vardır.

17-Her şey biter, kösenin sakalı bitmez.

18-Her şey incelikten, insan kabalıktan kırılır

19-Her borç ödenir, minnet borcu ödenmez

20-Herkes kaşık yapar ama sapını yapamaz

21-Herkes sakız çiğner ama kürt gelini tadını çıkarır

22-Huylu huyundan vazgeçmez

23-Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma

24-Horoz çok olursa sabah geç olur.

 

01-Isıracak it dişini göstermez.
02-Irmak geçerken at değiştirilmez

03-İbadette gizli kabahat de.

04-İdrisin öğüttüğünü yeme

05-İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır.
06-İki nazar, bir mezar.

07-İki çıplak bir hamama yakışır.

08-İki kaptan bir gemiyi batırır

09-İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.

10-İki testi çarpışınca;  birisi kırılırsa öteki çatlar.

11-İt derisinden post olmaz

12-İt ite buyurur, it de döner kuyruğuna buyurur

13-İt ürür kervan geçer, itin eline ne geçer.

14-İt kağnının gölgesine yatmışta, ne koyu gölgem var demiş.
15-İt utansa don giyer.

16-İti an değneği hazırla

17-İti ürütmektense çalıyı dolaşmak iyidir

18-İtte ölse kar, kurtta ölse kar

19-İtde de kılık gerek

20-İtin kısmetsizi kurban bayramından önce ölür

21-İtin dayısı olmaz

22-İp inceldiği yerden kopar.
23-İpe un serme

24-İstemek bir ayıp, vermemek iki ayıp.
25-İsteyenin bir yüzü kara , vermeyenin iki yüzü kara.

26-İşleyen demir ışıldar.

27-İş olacağına varır, ahmak çabalar

28-İşten artmaz dişten artar.

29-İçki öldürür, kumar söndürür, sigara süründürür.

30-İçtiğin su ürküttüğün kurbağaya değmez

31-İçi beni, dışı seni yakar

32-İnsan kocar, gönlü kocamaz.
33-İmam osurursa cemaat sıçar

34-İpeğini gıla goş etme

 

01-Kalp kalbe karşıdır derler.

02-Kan kusar ama, kızılcık şerbeti içtim der

03-Kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar.

04-Kancık yalanmazsa, erkek dolanmaz

05-Kapını sağlam kitle, komşunu hırsız tutma

06-Kara keçiyi gören, içi dolu yağ sanırmış

07-Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu.

08-Karga’ Yavrularım büyüyeli sıcak boka hasret kaldım’ demiş.

09-Kargaya bokun ilaç demişler, o da gitmiş denizin ortasına sıçmış

10-Kap kaba değmeyince tıngırdamaz.

11-Kalan işin üstüne kar yağar

12-Kavgada kılıç ödünç verilmez

13-Kavun değil ki, kıçını koklayasın

14-Keskin sirke küpüne zarar verir.

15-Kel yanında kabak anılmaz

16-Kel başa şimşir tarak.

17-Kele sormuşlar “Yıkandın mı’”, “Tarandım bile” diye cevap vermiş.

18-Keçinin çıktığı yere oğlağı da çıkar

19-Kedi ölünce meydan sıçana kalır

20-Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al

21-Kılıç kınını kesmez.

22-Kız kapısı vezir kapısı
23-Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz.

24-Kıtlıkta bok yeme bollukta başına kalkarlar

25-Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır.

26-Kır atın yanında duran ya huyundan, ya suyundan

27-Kırk hırsız bir çıplağı soyamaz.
28-Kızını dövmeyen dizini döver.

29-Kızım sana diyorum, gelinim sen anla.
30-Kimi yer, kimi bakar. Kıyamet ondan kopar.
31-Kirpi yavrusunu ‘pamuğum, pamuğum’ diye severmiş

32-Kurt ulusundan gördüğünü işler

33-Kurt kocayınca itler üreğen olur.

34-Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur.

35-Kurttan kulağı eksik: Çok çirkin

36-Kul bunalınca hızır yetişir.

37-Kuştan korkan darı ekmez

38-Kurunun yanında yaşta yanar.
39-Kursak kavurgasını ister.

40-Koça kuyruğu yük olmaz

41-Koyun can derdinde kasap et derdinde

42-Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

43-Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.
44-Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler

45-Korkulu rüya görmektense uyanık yatmak daha iyidir.

46-Kokmuş et tuzdan almaz, Farsız adam sözden almaz.

47-Korkak bezirgan; ne kar ede ne  zarar.

48-Korkunun  ecele faydası yoktur.

49-Kork korkmazdan, utan utanmazdan

50-Köpeğin duası kabul olsaydı, gökten kemik yağardı.
51-Köpeksiz köye düşmüşsün elin değneksiz geziyorsun

52-Köprüden geçene kadar eşeğe dayı derler.

53-Köprüden geçerken arkası arkasına değmiş..

54-Kör koyun gece yayılır.

55-Körle yatan şaşı kalkar

56-Kötüden vefa, zehirden şifa olmaz

 

01-Lafla peynir gemisi yürümez.
02-Lokma karın doyurmaz, şefaat artırır.
03-Leyleğin ömrü laklakla geçer.

01-Mahkeme kadıya mülk değildir.

02-Mal canın yongasıdır.

03-Martın onundan, Şubatın sonundan korkulur

04-Mart bacadan baktırır, kazma kürek yaktırır.

05-Minareyi çalan kılıfını hazırlar

06-Misafirim bi tek sen olsan atığın başına pirinç takarım

07-Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.

08-Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var.

09-Mum dibine ışık vermez

01-Nazar insanı mezara , hayvanı kazana götürür.
02-Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz.

03-Nerede birlik orda dirlik; nerede çokluk, orada bokluk.

04-Ne verirsen elinle, o gider seninle.
05-Ne oldum deme ne olacağım de

06-Ne şeytanı gör, ne besmele çek.

07-Ne Şam’ın şekeri ne Arab'ın yüzü.

08-Ne kızı vermeli, ne dünürü küstürmeli

01-Oğlan dayıya kız halaya benzer.
02-Oğlan yer oyuna gider, Çoban yer koyuna gider

03-Olacakla öleceğe çare bulunmaz.

04-Oduncunu gözü omca da olur.

05-Osmanlı’da fısıltı olmaz.

06-Osmanlı’da oyun çok olur.

07-Osuruk dediğin yeldir, peşine düşen eldir.

 

01-Öfke ile kalkan zararla oturur.

02-Ölenle ölünmez.

03-Öküz öldü ortaklık bitti
04-Öksüz hırsızlığa çıkmış ta, ay akşamdan doğmuş

05-Önce bol, bol yiyen sonra bel, bel bakar.
06-Önüne bakma, sonuna bak

07-Öz ağlamayınca göz ağlamaz.

01-Parayı veren düdüğü çalar.

02-Parası olanın yüzünün karasına bakılmaz

03-Pay dağıtana pay kalmaz

04-Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın

05-Rüzgar eken fırtına biçer

01-Sabrın sonu selamettir.

02-Sabahın şerri akşamın hayrından iyidir

03-Saman altından su yürütme.

04-Saç sefadan, tırnak cefadan uzar

05-Sağ gözün sol göze faydası yoktur.

06-Sağır duymaz ama, yakıştırır

07-Savaş görmüş adamın eğitime ihtiyacı olmaz.

08-Sakla samanı gelir zamanı

09-Sakalda keramet olsa, keçi şeyhlik ederdi.
10-Sayılı koyunu kurt kapmaz
11-Sora, sora Bağdat bulunur

12-Sona kalan dona kalır.

13-Sonradan görmüş, dininden dönmüş.

14-Sofrada elini, sohbette dilini kısa tut derler

15-Su akmayınca durulmaz

16-Su akarken testini doldur

17-Su testisi su yolunda kırılır.

18-Suyu döv, döv, gene su gene su.

19-Suya götürür, susuz getirir.

20-Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.

21-Sırtımda gezeceğine karnımda gezsin

22-Sırtımda yumurta küfesi yok ya

23-Sıçanın südüğünün denize faydası olur.

24-Sıçan deliğe sığmamış, arkasına keçen bağlamış.

25-Sinek küçük ama, mide bulandırır
26-Sürüye kurt girmiş, vay birinin başına.

27-Sen dedüğümü yap da zararı bana gelsin

28-Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa

29-Şaşkın ördek, götün, götün yüzer.
30-Şimşek çakmadan gök gürlemez.

31-Su akacak yolu kendi bulur.

 

01-Tahtadan maşa, aptaldan paşa olmaz

02-Taş yerinde ağırdır.

03-Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.

04-Tatlı, tatlı yemenin  acı, acı osurması olur.

05-Taşıma su ile değirmen dönmez.

06-Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış

07-Tavuğun cücüğünü güzün sayarlar

08-Tok ağırlamak zor olur.

09-Tok acın halinden anlamaz.

10-Tırnağın var ise başını kaşı.

11-Tembeli dağa göndermişler, dağı yüklenmiş gelmiş.

12-Tembele bir gayret gelmiş, oda akşama rast gelmiş.

13-Tembele iş buyur, sana akıl versin.

14-Testiyi kıranda bir, dolduran da

15-Tilki tilkiliğini bildirene kadar post elden gider.

16-Tilkiye tavuk sever misin demişler, Gülesimi getirmeyin demiş

17-Tirkiğin dibini mi deldim.

18-Tütünsüz baca, kahırsız koca

19-Tarlayı taşlı yerden, kızı gardaşlı yerden al derler.

01-Ustamın adı Hıdır, Elimden gelen budur.

02-Ulu sözü dinlemeyen, uluyu, uluyu gezer
03-Unu eledik, eleği duvara astık

04-Ummadığın taş baş yarar.

05-Uyuz uyuzu yatakta, domuz domuzu batakta bulur.

06-Uyuz itte kıllı ..şak aranmaz.

07-Üzüm üzüme baka, baka kararır.

08-Üzümünü ye bağını sorma.

09-Ürümesini bilmeyen it, sürüye getirir kurt.
10- Ütüye, ürüye kurdu getirdi sürüye.

 

01-Var yokun halinden anlamaz

02-Vakitsiz öten horozun başını keserler.

03-Vakitsiz açan gül çabuk solar

04-Vakit nakittir.

01-Yabancı köpeğin kuyruğu apış arasında olur.

02-Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

03-Yavşak büyür bit olur, enük büyür it olur

04-Yağmurlu günde tavuk su içmez

05-Yarım hekim candan, yarım imam dinden eder.

06-Yazın gelir kışın gider, Leylek benim neden kuşum.

07-Yazın yaşa kışın taşa oturulmaz

08-Yavuz it yarasız olmaz.

09-Yerin kulağı vardır derler.

10-Yemeyenin malını it, bağrını bit yer

11-Yetimin eteğine kavurga koymuşlar, ...ümü yaktı diye yere dökmüş

12-Yılanın başını küçükken ezmeli.

13-Yılan, yılan iken toprağı kıtıyla yalamış.

14-Yiğit lakabı ile anılır

15-Yiğit yiğidi gözünden tanır.

16-Yiğidi kılıç kesmez bir acı söz öldürür.

17-Yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır.

18-Yiğidim yiğit olsun, yattığım yer çalı dibi olsun.

19-Yükünü tereğe yığmak

20-Yüz verince astarını isteme

21-Yol üstüne bostan ekme el için, kocalıkta avrat alma el için.
22-Yol yürümeyle, borç ödemeyle biter.
23-Yoldan giden yorulmaz.
24-Yolu yordamıyla, ormanı baltayla.
25-Yuvarlanan taş, yosun tutmaz


01-Zaman sana uymazsa sen zamana uy.

02-Zararın neresinden dönersen kardır.

03-Zayıf etten tirit çıkmaz

04-Zayıf ata kargalar biner

05-Zehmeriden sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez

06-Zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler.

07-Zora dağlar dayanmaz.
08-Zorla güzellik olmaz.

09-Zor oyunu bozar.



DEYİMLER VE ANLAMLARI

Konuşma sırasında bazı deyimler kullanırız. Kullanılan deyimler yerinde mi kullanılıyor, yoksa rast gele mi söyleniyor merak etmişimdir. Bu nedenle Deyimler ve anlamları üzerine yaptığım araştırmayı okuyucu ile paylaşmak istedim.

 

01-Aba altından sopa göstermek: Gözdağı vermek,tehdit etmek.
02-Abayı yakmak: Aşık olmak, birisine gönül vermek.
03-Abdala malum olmak: Önceden sezinlemek,tahmin etmek.
04-Abesle uğraşmak: Boş işle uğraşmak, zamanı boşa geçirmek.
05-Abuk sabuk: Saçma sapan, ipe sapa gelmez, akla mantığa aykırı.
06-Abur cubur: Rasgele yemek. Saçma sapan şeyler.
07-Acayibine/tuhafına gitmek: Bir durumu, yadırgamak, uygunsuz bulmak.
08-Aceleye boğmak: Bir işi çabuk bitirmeye uğraşmak, tam yapmamak.
09-Aceleye gelmek: Çabuk yapıldığı için gereken özenin gösterilmemiş olması.
10-Aceleye getirmek: Bir işi çabucak yaparak karşısındakini aldatmak.
11-Açlıktan nefesi kokmak: Yiyecek bir şey bulamamak,çok yoksul olmak.
12-Acemi çaylak: Deneyimsiz, toy kimse.
13-Acı söz söylemek: İncitici biçimde konuşmak, kalp kırmak.
14-Acı duymak: Üzülmek
15-Acı feryat: Yüksek sesle, üzüntülü bir şekilde ağlamak.
16-Acı görmüş: Çok kötü günler geçirmiş, birçok felaketle karşılaşmış.
17-Acısı yüreğini delmek: Bir şeyin üzüntüsünü çok aşırı derecede hissetmek.
18-Acısını bağrına basmak: Acıyı, üzüntüyü kabullenip  katlanmak.
19-Acısını çıkarmak: 1)Öç almak 2)Uğradığı zararı,sonradan yaptığı bir işle kapatmak.
20-Acısını unutturmak: Avutmak, teselli etmek, üzüntüsünü gidermek.
21-Aciz kalmak: Bir olay karşısında çaresiz olmak, bir şey yapamamak.
22-Aç açık: Evsiz barksız, sığınacak bir yeri olmayan, yoksul.
23-Aç gözlü: Kanaat etmeyen, azla yetinmeyen.
24-Aç susuz kalmak: Yiyecek içecek bulamayacak kadar yoksul olmak.
25-Açığa alınmak: İşine son verip çıkarmak.
26-Açığa vurmak: Sırrı meydana çıkarmak, açıklamak.
27-Açığını bulmak: Birisinin hile, kusur ve eksiğini yakalamak.
28-Açığını örtmek: Birisinin  hile, kusur veya eksikliğini ortadan kaldırmak.
29-Açık alınla: Utanılacak bir durum olmaması.
30-Açık gözlülük: Kurnazlık, uyanıklık yapmak.
31-Açık kapı bırakmak: İlişkiyi tamamen kesmemek, şans tanımak, ılımlı davranmak.
32-Açık konuşmak: Hiçbir şey saklamadan olduğu gibi anlatmak.
33-Açık sözlü olmak: Hiçbir şey gizlemeden konuşmak.
34-Açık kapı bırakmamak: Karşı tarafa şans tanımamak.
35-Açık vermek: Yanlış söz söylemek, hata yapmak, tedbirsiz olmak.
36-Açık yürekli olmak: Kimseden korkmadan söz söyleme.Özü sözü bir, temiz kişi.
37-Açıkta bırakmak:  İş ya da görev vermemek.
38-Açıkta kalmak: İş güç bulamamak.
39-Açlığı başına vurmak: Çok acıkmak.
40-Açlıktan nefesi kokmak: Çok yoksul olmak.
41-Açtı ağzını yumdu gözünü: Ağzına ne gelirse söyledi,sövüp saydı.
42-Adamını bulmak: İş bitiren (Torpil yapacak) birisini bulmak.
 43-Ad bırakmak: Öldükten sonra da anılmasını sağlayan faydalı bir iş yapmak..
44-Adak adamak: Bir dileğin yerine gelmesi için çeşitli vaatlerde bulunmak.
45-Adam sarrafı olmak:İyi ya da kötü insanı seçebilmek,insanları iyi tanımak

46-Adam etmek: Bir kişiyi topluma yararlı hale getirmek,terbiye etmek.

47-Adam içine çıkamamak: İşlediği bir hata nedeniyle utanmak.
48-Adam olmaya yüz tutmak: İyi bir insan olmaya başlamak.
49-Adam olmak: Yetişip topluma yararlı duruma gelmek.
50-Adam akıllı: İyice düşünerek, taşınarak, tam kıvamında.
51-Adet yerini bulsun: El gördü ye yapılan iş İstemeyerek yapma.

52-Adı dillere destan olmak: Ün kazanmak, çok iyi tanınmak.
53-Adı çıkmak: Kötü olarak bilinmek.
54-Afal afal bakmak: Şaşkın, şaşkın bakmak.
55-Ağaç olmak: Birisinin gecikmesi yüzünden bekleyip durmak.
56-Ağdalı dil/söz: Yabancı kelimelerin çokluğundan anlaşılması güç olan konuşma.
57-Ağır almak: Ciddiye almamak, savsaklamak, ihmalkar davranmak.
58-Ağzı laf yapmak: Konuşmaları ile işlerini yoluna koymak.
59-Ağzı sıkı olmak: Sır vermemek.
60-Ağzı olup dili olmamak: Başkalarına karşı saygılı davranmak.
61-Ağzından bal akmak: Hoş sözlerle konuşmak.
62-Ağzını bıçak açmamak: Kızgınlık hali veya hatası nedeniyle susmak.
63-Ağzını aramak: Ağzından laf almaya çalışmak.
64-Ahret sualî sormak  : Bıktırıcı sorularla bunaltmak.

 

01-Baba adam: Hoşgörülü, olgun davranan insan.
02-Bağrına basmak: Sevgi dolu yaklaşmak.
03-Bağrını delmek: Üzüntü içinde olmak, kederlenmek.
04-Bağrı yanık: Sevdalı veya çok çile çekmiş.
05-Bahtı kara: Kötü şanslı.
06-Baltayı taşa vurmak:İstemeyerek kötü söz söylemek, hatalı davranmak.
07-Bam teline basmak: hoşlanmadığı şeyi hatırlatmak
08-Bana mısın dememek: Aldırış etmemek veya bu kötü gidişten etkilenmemek.
09-Barut fıçısı: Kızgın ve öfkeli olmak.

10-Başını açmak: Gelenek dışı davranmak anlamına kullanılır.

11-Bir başı bir peşi: Bir tek kendisi.
12-Borca batmak: Haddinden fazla borçlanmak.
13-Burun bükmek: Yapılan bir işi beğenmediğini tavrılarıyla belirtmek.

 

01-Cana can katmak: Sevinci, mutluluğu arttırmak.
02-Cana minnet bilmek: Varolanla yetinmek. Bunlara şükretmek.
03-Cana yakın: Kendini sevdiren, sevimli, sokulgan.
04-Can evinden vurmak: İnsanın en duyarlı noktasına saldırmak.
05-Canı çekmek: Elinde olmadan bir şeye istek duymak.
06-Canı gitmek: Bir şeye zarar gelecek diye kaygılanmak.
07-Canına okumak: Sevmediği kimseye darbe vurmak.
08-Canına tak etmek: Artık dayanamamak, iyice sıkılmak.
09-Canından bezmek: Yaşamdan soğumak, hayattan usanmak.
10-Canını dişine takmak:Tehlikeyi göze almak veya canla başla çalışmak.
11-Canını sokakta bulmamak: Sağlığına değer vermemek.
12-Canını yakmak: Birine zarar vermek.
13-Canı yanmak: Çok üzülmek. Kaybı olmak.
14-Can kulağıyla dinlemek: Öğrenmek amacı ve isteği ile dinlemek.
15-Canla başla: Olanca gücü ile, her türlü özveriye katlanarak.
16-Can pazarı: Herkesin canını derdine düşmesi, ölüm-kalım anı.
 17-Can havliyle koşmak: Yakalanmamak veya yetişmek için  koşmak.
18-Cin gibi olmak : Hareketli ve atik olmak.
19-Çürüğe çıkartmak: Kullanılamaz hale getirmek.

 

01-Dağda domuzu eksik: Her şeyi var

02-Dağdan gelip bağdakini kovmak: Yeni gelenlerin, yerleşik olanların yerine geçme isteği.
03-Dağlar dayanmaz(bu acıya): Dayanılmaz bir dert.
04-Dağları devirmek: Çok zor işleri başarmak.
05-Dal budak salmak: Akraba ve dost sayısının artması.
06-Dalga geçmek: Dinler gibi görünmek, alay edip küçümsemek.
07-Dallanıp budaklanmak: Bir işin karmaşık bir durum alması.
08-Damarına basmak: Birisini kızdıracak davranışta bulunmak.
09-Damarı tutmak: Birdenbire sert ve huysuz olmak.
10-Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz söylenen söz.
11-Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı: Tutarsız saçma sapan şeyler için söylenir.
12-Dananın kuyruğu kopmak: Bir işte sonuca ulaşmak.
13-Danışıklı dövüş: Aralarında anlaşmış oldukları halde bunu belli etmemek.
14-Dar boğaz: Özellikle ekonomik ve siyasal sorunlarda karşılaşılan sıkıntılar ve zorluklar.
15-Darda kalmak: Para sıkıntısı çekmek,imkanlarının kısıtlı olması.
16-Defteri kapamak: Üzerinde çalıştığı bir işin olabileceğinden umudunu keserek o işle ilgilenmeyi bırakmak.
17-Demir atmak: Bir yerde sürekli kalmak.
18-Devede kulak: Büyük bir işin yanında çok küçük bir parça.
19-Deveye hendek atlatmak: Birine üstesinden gelemeyeceği bir görev vermek.
20-Diken üstünde olmak: Sürekli tedirginlik içinde bulunmak.
21-Dikiş tutturamamak: Bir görevde sürekli kalmayı başaramamak.
22-Dirsek çürütmek: Öğrenim görenler için söylenir. Tahsil yapmak.
 

01-Eceline susamak: Ölümüne  neden olabilecek davranışlarını ısrarla sürdürmek.
02-Ecel teri dökmek: Tehlikenin verdiği korku ile büyük bir bunalım geçirmek.
03-Eciş bücüş: Her yanı eğri büğrü,biçimsiz durumda.
04-Ekmeğine yağ sürmek: Bilmeden birinin yararına iş yapmak.
05-Ekmeğini taştan çıkarmak: Geçinmek için,en güç işlerde bile çalışıp,para kazanmak.
06-Ekmek kapısı: Ekmek parası kazanılan,geçim sağlanan yer,iş.
07-El altından(gizli gizli): Kimseye duyurmadan,haber vermeden gizli olarak.
08-El atmak: Birisinin işine karışmak,el koymak.
09-El ayak çekilmek: Ortada kimsenin kalmaması,özellikle gece herkesin evine çekilmesi.
10-El bebek gül bebek: Çok nazlı büyütülen ve özen gösterilen.
11-El çekmek: Sürdürmekte olduğu bir işten vazgeçmek,bırakmak.
12-Elden ayaktan düşmek: Hastalık, ileri yaşlılık nedeniyle iş yapamaz durumda olmak.
13-Elden çıkarmak: Satmak.
14-Elden düşme: Kullanılmış.
15-Elden ele dolaşmak: Değer verildiği için bir çok kimse tarafından kullanılmak.
16-Elden geçirmek: Düzeltmek,onarmak.
17-Ele almak: Bir konuyu çözüme kavuşturacak şekilde konuşup,tartışmak.
18-El ele vermek: Yardımlaşmak.
19-Eli açık: Cömert,esirgemeyen.
20-Eli ağır: İşini ağırdan alan,yavaş hareket eden.
21-Eli altında olmak: İstediği anda yararlanabileceği yerde olmak.

 

01-Faka basmak: Birinin tuzağına düşmek,aldatılmak.
02-Felekten bir gün çalmak: Gönlünce eğlenmek,gününü neşe içinde geçirmek.
03-Felsefe yapmak: Olayların neden ve sonuçları üzerine kendine göre fikirleri abartılı bir biçimde söylemek.
04-Fikir yürütmek: Bir konu üzerinde nasıl olması gerektiği üzerinde düşüncelerini söylemek.
05-Fol yok yumurta yok: Hiçbir belirti yokken, varmış gibi davranıp,buna göre hareket etmek.
06-Foyası meydana çıkmak: Birinin kötü niyetinin bir olay nedeniyle ya da zamanla kendiliğinden anlaşılmak.
07-Fütur getirmemek: Umutsuzluğa kapılmamak, yılgınlık göstermemek.

 

01-Gam yememek: Kaygısız,tasasız olmak,üzülmemek.
02-Gazel okumak: Aldatıcı,oyalayıcı boş sözler söylemek.
03-Geceyi gündüzüne katmak: Ara vermeden sürekli çalışmak.
04-Geçim kapısı: Geçimi sağlayacak paranın kazanıldığı yer.
05-Gel zaman git zaman: Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra.
06-Gemisini yürütmek: İşini ustaca,engelleri ortadan kaldırmasını bilerek yürütmek.
07-Gık dememek: Bir baskı ve uyarı karşısında ses çıkarmamak.
08-Gına gelmek: Bıkmak,usanmak.
09-Gıcık kapmak: Birisine belli etmeden içinden kızmak
10-Gırgıra almak: Şaka ile karışık alay etmek.
11-Göbeği çatlamak: Çok uğraşmak, zor iş için çaba harcamak,aşırı derecede çalışmak.
12-Göğsü kabarmak: İftihar etmek,övünç duymak.
13-Göğüs geçirmek: Üzüntüyü derin derin soluk alarak belirtmek.
14-Göğüs germek: Zorluklara,sıkıntılara dayanmak.
15-Göklere çıkarmak: Aşırı övmek.
16-Gökte ararken yerde bulmak: Bulamayacağı sandığı şeyi ya da kişiyi kolayca bulmak.
17-Gökten zembille mi indi?: Çok saygın biri mi?Ona ayrıcalık tanınmasının sebebi nedir?.
18-Gölgede bırakmak: Öncekinden veya başka birisinden daha üstün bir duruma ulaşmak.
19-Gölge düşürmek: Bir şeyin değerini gözden düşürmek çalışmak,değersizmiş gibi göstermeye çalışmak.
20-Gölge etmek: Yolunda giden bir işi aksatacak ya da bozacak hareketlerde bulunmak.
21-Göz seğirmesi: Gözün alt kapağının içindeki damarın arada bir kıpırdama hali .

 

01-Haddini bilmek: Yeterli olduğu konular dışındaki işlere karışmamak.
02-Hakkı geçmek: Alacağının bir bölümü başka birine verilmiş olmak. Yapılan bir işte emeği,katkısı bulunmak.
03-Hakkından gelmek: Bir güçlüğü yenmek. Kötülük yapan birini gerektiği biçimde cezalandırmak.
04-Hakkını vermek: Emeğinin karşılığını vermek. Bir şeyin eksiksiz yapılması için ne gerekiyorsa yapmak.
05-Hakkını yemek: Emeğinin karşılığını vermemek,kendisine ayırmak.
06-Halden anlamak: Bir kimsenin durumuna göre davranmak.
07-Hallaç pamuğu gibi atmak: Toplu olan şeyleri düzensiz bir biçimde oraya buraya atmak, dağıtmak.
08-Hangi dağda kurt öldü?: Beklenmedik ve güzel bir davranışta nereden aklına geldi?.
09-Hangi rüzgar attı: Geleceğini hiç ummuyordum,nasıl oldu da geldin.
10-Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: Her işi bilir, yada bildiğini ileri sürer. Her işte emeği, katkısı var.
11-Hapı yutmak: İçinden çıkamayacağı kötü bir duruma düşmek.(Çaresizlik).
12-Haraca bağlamak(kesmek): Birisinden  zora dayanarak para almak. (Zorbalık).
13-Harcı olmak(birinin): Başarabileceği bir iş olmak. Birinin yeteneklerine bağlı,ona özgü bir davranış olmak.
14-Har vurup harman savurmak: Gelişi güzel para harcamak.(Savurganlık).
15-Hasret gitmek: Özlediğine kavuşamadan ölmek.
16-Hasret kalmak: Kavuşamamak.

17-Haşır neşir olmak: Hem kendi, hem başkalarının işleriyle sürekli uğraşır olmak.
18-Hatır gönül bilmemek(tanımamak): Değer verdiği, sevip saydığı birini kırmak, inandığı gibi davranmak.
19-Hapı yutmak: Her şeyini kayıp etmek.

 

01-Icığını cıcığını çıkartmak: Her yerini, her şeyi  elden geçirip didik didik etmek..
02-Iskartaya çıkarmak: Yararsız olduğu anlaşıldığı için bir kenara bırakmak.
03-Işık tutmak: Herhangi bir konuyu ya da sorunu aydınlatıcı düşünceler ileri sürmek.

04-İcabına bakmak: Gereğini yerine getirmek. Yok etmek, ortadan kaldırmak.
05-İç etmek: Başkasının malına sahip çıkıp ortadan kaldırmak, herkesten gizlemek.
06-İçi açılmak: Sıkıntısı geçmek, içi rahatlamak.
07-İçi almamak: Midesi bulanacakmış hissi içinde kalmak. Bir işi yapmakta isteksiz davranmak.
08-İçi çekmek: Canı çok istemek.
09-İçi daralmak (içi sıkılmak),(Sıkıntı basmak): Sıkıntıya kapılmak, bunalıma düşmek.
10-İçi dışı bir: Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, her şeyi ortada, gizlisi saklısı olmayan.
11-İçi dışına çıkmak: Sürekli kusarak rahatsız olmak. Taşıtın taşlı yoldan geçtiğinde vücudun sarsılması.
12-İçi geçmek: Çok uykusu geldiği için kendisinden geçip dalıvermek. Zayıf ve yaşlı insan, gücü çok azalmak.
13-İçi gitmek: Bir şeye kavuşmayı çok istemek.
14-İçi götürmemek: Acılı olaylara dayanamamak. Vicdanı kabul etmemek. Birini başarılarından, ya da iyilik ve güzelliğinden ötürü çekememek, kıskançlık duymak.
15-İçi içine sığmamak: Aşırı sevincin heyecanını yaşamak.
16-İki dinli olmak: Kimseyi kırmamak için iki tarafa da iyi görünmek.

 

01-Kabak başına (başında) patlamak: Toplulukla ilgili bir olaydan bir kişi kayba uğramak, cezalanmış olmak.
02-Kabak çiçeği gibi açılmak: İçine kapanık biri, kısa sürede aşırı serbestlik gösterecek duruma gelmek.
03-Kabak tadı vermek: Bir konunun sık sık söz konusu edilmesinden bıkkınlık duymak.
04-Kabuğuna çekilmek: Çevre ile ilgisini keserek içine kapanmak, kendi halinde yaşamak.
05-Kaçın kurası: Çok deneyim geçirmiş, zeki ve kurnaz.
06-Kaçmaktan kovalamaya vakti olmamak: Çok önemli işlerle uğraştığından başka konularla ilgilenmemek.
07-Kadınlar hamamına dönmek: Her kafadan bir ses çıktığı için çok gürültülü bir ortam oluşmak.
08-Kafadan atmak: Rasgele, gelişigüzel konuşmak.
09-Kafa dengi: Her konuda birbiriyle kolayca anlaşabilen arkadaşlardan her biri
10-Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde uzun süre düşünmek, kafa yormak.
11-Kafa tutmak: karşı gelmek.
12-Kafası kazan (gibi) olmak ( şişmek): Gürültüden başında rahatsız olmak. Çok okumaktan zihni yorulmak.

 

01-Laf altında kalmamak: Kırıcı sözlere gereken etkinlikte ve sertlikte karşılık vermek.
02-Laf (söz) aramızda: Konuştuklarımız ikimiz arasında gizli kalsın.
03-Laf atmak: Birisine tedirgin edici sözleri uzaktan söyleyip işittirmek.
04-Lafa tutmak: Gereksiz yere uzun konuşarak birini işinden alıkoymak.
05-Laf (söz) düşmemek: Konuşan çok olduğu için kendisine sıra gelmemek.
06-Laf (söz) ebesi: Çok konuşan, söyleyecek şeyi çok olan.
07-Laf etmek: Bir olayı, bir davranışı dedikodu konusu yapmak.
08-Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Konuşmakta olan birinin lafı bitmeden, kendi sözleriyle susturmak.
09-Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Anlatacağı şeyleri bir türlü açık seçik söyleyememek.
10-Lafı ağzında kalmak: Konuşmasını bitirememek.
11-Lafı ağzından kaçırmak: Bir sırrı istemeden söyleyivermek.
12-Laf olsun diye: Rast gele konuşmak, bir amacı olmadan bir şey söylemiş olmak için.
13-Laf (söz) diyecek yok: Her yönü ile eksiksiz, eleştirilecek bir yanı yok.
14-Lakırdı (laf) taşımak: Biri için söylenen kötü sözleri kendisine ulaştırmak (Dedikodu).
15-Lamı cimi yok: Kesinlikle yerine getirilmeli, tek çıkar yol bu.
16-Leb demeden leblebiyi anlamak: Konuşmasının daha başında ne diyeceğini anlamak.
17-Leke sürmek: Birine onur kırıcı bir suç yüklemek.
18-Lügat parçalamak: Süslü ve anlaşılmaz sözlerle konuşmak.

 

01-Madalyanın ters (öteki) yüzü: İyiye giden bir iş ya da durumun akılda tutulması gereken olumsuz yönü.
02-Mahkemede dayısı olmak: Kendi işiyle ilgili yerde bir koruyucusu bulunmak.
03-Makaraları koyuvermek (salıvermek): Kendinden geçercesine uzun kahkahalarla gülmek.
04-Makasa almak: Birini zor durumda bırakacak biçimde sıkıştırmak.
05-Mantar gibi yerden bitmek: Çok sayıda ve bir anda meydana çıkmak.
06-Masal okumak: İnandırıcılıktan uzak, avutucu sözler söylemek.
07-Maskeyi atmak (çıkarmak): İyi bir insan olarak tanıtan bir kimsenin, kötü olan gerçek kimliğini ortaya koymak.
08-Maşası olmak (birinin): İsteklerine göre hareket eder duruma gelmek, kullanılmak.
09-Mat etmek: Karşısındakini cevap veremez duruma düşürmek, yenmek.
10-Maymun iştahlı: Beğeni ve sevgileri çok değişken, hiçbir işi tamamlayamayan.
11-Maymun iştahlı: Açgözlü / obur / normalden fazla hareket etme hali.

12-Mehesimeye almamak: Ciddiye almamak, küçümsemek.
13-Mekik dokumak: İki yer arasında sık aralıklarla gidip gelmek.
14-Merhabayı kesmek (biriyle): Dostluktan kesinlikle vazgeçmek.
15-Mesele çıkarmak: Hiçbir nedeni yokken bir anlaşmazlık çıkarıp rahatsız edici bir durum meydana getirmek.
16-Meteliğe kurşun atmak (sıkmak): Parasız kalmak.
17-Metelik vermemek: Önemsememek, değer vermemek.
18-Meydana atılmak: Bir işi sonuçlandırmak üzere kendini göstermek.
19-Meydanı boş bulmak: Ortada engel olamadığı için dilediği biçimde davranmak.
20-Meydan kalmamak: Bir işin, yapılmasına gerek ya da fırsat kalmamak.
21-Meydan okumak:  Rest çekmek / Dövüşe davet etmek.
22-Mahalleyi ayağa kaldırmak: Gürültü ve patırtı çıkarıp konu komşuyu rahatsız etmek, telaşa düşürmek.

 

01-Nabza göre şerbet vermek: Birinin hoşlanacağı, beğeneceği davranışlarda bulunmak.
02-Nabzını yoklamak: Birinin ne düşündüğünü, nelere ilgi duyduğunu anlamaya çalışmak.
03-Naza çekmek (kendini): Kendisinden istenileni yapacağı halde yapmak istemiyormuş gibi davranmak.
04-Nazı geçmek (birine): Her dileğini yaptıracak kadar birinin yanında saygınlığı olmak, hatırı sayılmak.
05-Nefes aldırmamak: Çok sıkı bir çalışma yaptırarak dinlenmesine fırsat vermemek.
06-Nefesi kesilmek: Ya çok yorgunluktan ya da heyecandan nefes alamaz duruma gelmek.
07-Nefes nefese: Koşarak geldiği için sık sık soluya soluya.
08-Nefes tüketmek: Bir şeyi anlata anlata çok yorulmak.
09-Ne günlere kaldık: Çok kötü günler yaşıyorum. Eskiden böyle değildi.
10-Ne hali varsa görsün: Hatalı yolda ilerleyip söz dinlemiyor. Kendi düşen ağlamaz. Ne isterse yapsın.
11-Ne idüğü belirsiz: Kendisi ve ailesi hakkında hiçbir bilgi yok.
12-Ne kokar ne bulaşır: İyilik yapma imkanı olduğu halde iyilik yapmayan, ama kötülüğü de dokunmayan.
13-Ne oldum delisi olmak: Beklemediği üstün bir imkana kavuştuğu için aşırı şımarmak.
14-Ne pahasına olursa olsun: Gelebilecek her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göğüsleyerek, mutlaka.
15-Ne şiş yansın ne kebap: İki tarafında zarar görmeyeceği bir çözüm bulmak.
16-Nevri dönmek: Çok sinirlendiği halde, belli etmediği için yüzü sapsarı olmak.
17-Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey için hem özveride bulunamıyor, hem de isteğinden vazgeçmiyor.

18-Neye uğradığını bilememek: Birdenbire karşılaştığı acılı bir durum nedeniyle donup kalmak.
19-Nuh der Peygamber demez: Düşüncelerinde sonuna kadar direnir, hiçbir etki ve zorlama ile değiştirmez.
20-Numara yapmak: Yalanı gerçekmiş gibi göstererek birini aldatmaya çalışmak.
21-Nutku tutulmak: Üzüntüden, heyecandan, korkudan hiçbir şey söyleyememek.

 

01-Ocağına düşmek (birinin): Yardımına gereksinme duyarak çok yalvarmak.
02-Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını yıkmak, ailesine kötü günler yaşatmak.
03-Ok yaydan çıkmak: Vazgeçilemeyecek, geri dönülemeyecek bir iş yapmak.
04-Oldu bittiye getirmek: Bir işi başka biçime sokulamayacak, değiştirilemeyecek durumda bitirmek.

 

01-Pabucu dama atılmak: Daha iyisi bulunduğu için eskisinin rağbet görmemesi.
02-Pabuç bırakmamak: Hiçbir şeyden çekinmeden yapacağını yapmak, korkmamak.
03-Pabuç pahalı: Tehlikeli bir işe benziyor.
04-Rafa koymak (kaldırmak): Bir iş üzerinde çalışmaktan vazgeçmek.
05-Rast gelmek: Yolda karşılaşmak. Aklında olmadığı halde kendisini bulmak (bir şey). İş, istediği gibi olmak.
06-Rayına oturmak: Bir işin istenilen şekilde devam ettirilmesi.
07-Rengi atmak: Şekli değişmek .

 

01-Saati saatine uymamak: Sık sık değişen durum olmak.
02-Sabahın köründe: Sabahın alaca karanlığında, erken saatte.
03-Sabır taşı: Çok sabırlı davranan, sıkıntılara katlanan.
04-Sıtkı’nı sıyırmak: Beklemediği hareket karşısında yanlış tanıdığı anlayıp kararını değiştirme (Nefret etmek.)
05-Sineye çekmek: Bir şeyi zararına da olsa kabullenmek.
06-Şafağı atmak: Bir şeye birden bire sinirlenmek.

 

01-Tabana kuvvet: Yürümek zorundayız. 
02-Tabanları kaldırmak: Birdenbire koşmaya başlamak.
03-Tabanları yağlamak: Uzun süre yürümeye hazırlıklı olarak yola çıkmak.
04-Taban tabana zıt: Birbirinin tam tersi

05-Ucu dokunmak: O işten zarar görmesine neden olmak, birine zarar vermek.
06-Ucunda bir şey olmak: İçinde açığa vurulmayan bir maksat bulunmak (Gizli maksat).
07-Ucu ucuna (gelmek): Gerektiği kadar olmak, fazla olmaması.
08-Vakitli vakitsiz: Canı istediği zaman, gelişi güzel zamanlarda.
09-Vaktini almak (yemek):Gereğinden fazla zaman harcanmış olmak.
10-Vaktini öldürmek: İş yapmadan, boşuna zaman geçirmek.
11-Varlık göstermek: Kendi gücüne ve yeteneğine göre bir iş yapmak.
12-Yabana atmak: Önemsememek, üzerinde durmaya gerek duymamak.
13-Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: Ya bu işi yaparsın ya da gidersin.
14-Ya devlet başa, ya kuzgun leşe: Giriştiğim işte ya kazanırım, ya da her şeyimi kaybederim.
15-Yaygaraya vermek: Ortalığı bir birine katmak.
16-Zaman öldürmek: Dilenerek ya da sohbet ederek vakit geçirmek, hiç iş yapmamak.
17-Zart zurt etmek: Bağırıp çağırarak kendini önemli bir kişi gibi göstermeye çalışmak.
18-Zehir zemberek: İnsanın içine işleyen, onurunu yıkan çok acı söz.
19-Zihnini kurcalamak: Kafası / beyni karışmak.

 

 

 

SÜLEYMAN DOĞAN’A AİT ŞİİRLER

 

ACEP KİMİNSİN

Yapısız dünya        

Kapısız dünya         

Tapusuz dünya        

Acep kiminsin         

       

Varmıdır yaşın        

Yazınla kışın           

Bilinmez işin           

Acep kiminsin        

 

Dünyadır adın        

Lezzetli tadın         

Dilimde yadın        

Acep kiminsin       

 

Ömrümüz yetmez  

Emirsiz gitmez       

Zemine yatmaz      

Acep kiminsin       

 

Hareket düzen      

Hisabın yazan      

Varmıdır bozan   

Acep kiminsin      

 

Yağmurun boran 

Kendini yoran     

Varmıdır soran    

Acep kiminsin     

       

Uçan kanatsız     

Kaçan sanatsız   

Durun kenetsiz   

Acep kiminsin    

 

Öteler var mı     

Komşular yar mı

Yaşamak zor mu

Acap kiminsin   

 

İşin dönmeli       

Üstün bölmeli   

Yakın gelmeli   

Acep kiminsin  

 

Dünyasın vara  

Üzerin kara      

SÜLEYMAN ara

Acep kiminsin     

 

GEÇİYOR GÜNLER

Kalbim oynuyor  

Sevgi   doymuyor         

Günü saymıyor            

Geçiyor günler            

       

Sadıkım aşka            

Kalbimdir başka       

Ölseydim keşke        

Geçiyor günler         

 

Dalarım hülya         

Yatarım rüya          

Bakarım dünya       

Geçiyor günler        

 

Hoştur bu hayat      

Geçmişe bayat        

Ömüre miat             

Geçiyor günler        

 

Demler sürülür       

Gamlar görülür      

Defter dürülür      

Geçiyor günler     

Bülbül şakıyor

Güller kokuyor

 Keklik sekiyor

Geçiyor günler

       

Sevgi yıkıyor

İnsan bıkıyor

Canım çıkıyor

Geçiyor günler

 

Aşkına pazar

Güzele nazar

Alemi gezer

Geçiyor günler

 

Ahreti cennet

Dünyası minnet

Delisi cinnet

Geçiyor günler

 

SÜLEYMAN Tahtı

Saba nın bahtı

Alemi yaktı

Geçiyor günler

 

KİMSEM YOKTUR

Çiçek oldum açılmaya    

Darı oldum saçılmaya     

Köprü oldum geçilmeye 

Geçecek hiç kimsem yoktur         

 

Aydınlığa fener oldum             

Alevlere yanar oldum              

Pervaneyim döner oldum        

Döndürecek kimsem yoktur    

 

Hayat budur sanıyorum          

Gördüğüme kanıyorum          

Ateş oldum yanıyorum             

Söndürecek kimsem yoktur   

 

Dolu sanmayın boşları            

Bunca yaptığım işleri             

Gözden akıttım yaşları          

Sildirecek kimsem yoktur     

 

Artık vaz geçtim payımdan     

Hissem kalmadı sayımdan    

SÜLEYMAN’ın bu suyundan 

Bir içecek kimse yoktur          

 

 

BİR TOP BEZDİR

Yazılar yazılsa kitap olsam

Ağızlarda söylenen hitap olsam

Gergefler işleyen mutaf olsam

Seninde akibetin bir top bezdir    

 

Gezsen türlü donlara girsen

Büyüsen büyük fonlara gisen

Seçilsen beşlere onlara girsen

Seninde akibetin bir top bezdir

 

Uçsan kuşlar gibi havalarda

Murat alsan istediğin yuvalarda

Kabul görsen söylenen dualarda

Seninde akibetin bir top bezdir

 

Sevinmeyesin bir top bezin sesine

Çok sarılanlar olur haslar hasına

Hasret kalırsın başındaki fesine

Seninde akibetin bir top bezdir

 

SÜLEYMAN ilim teknik harika fen 

Bunların malı olamadım ben

 Boşuna yorulma yetişemezsin sen

 Seninde akibetin bir top bezdir

 

BİLEN YOKTUR

Günlerim karalıdır               

Şu kalbim yaralıdır                   

Dertlerim sıralıdır                    

Söylesem de bilen yoktur        

 

Sahnelere çıksayıdım              

Sular gibi aksayıdım               

Mazimize baksayıdım              

Bakışımda yalan yoktur            

 

Dostlardan beklerim yardım   

Allahtır ağzımda virdim          

Bitmez tükenmez bu derdim  

Dertlerimi alan yoktur           

 

Yürür yorulur dururum          

Susuz kalırım kururum           

Avımı görsem vururum         

Avlarımı salan yoktur            

                                            

Kapı kapı geziyorum            

Hileleri seziyorum                 

Hayatımdan beziyorum         

Bezdiğimi bilen yoktur           

 

SÜLEYMAN kaldı çaresiz  

İnsanlar olmaz yarasız          

Ömürler geçer süresiz          

Süresince kalan yoktur         

    

YENEMEZSİN

Bu dünyanın sefasını               

Sonradan süremezsin             

Şu feleğin cefasını                  

Sonradan yenemezsin            

 

Damarda kaynıyor kan          

Bedende durmuyor can          

Yanarsan  kendine yan           

Sonradan yanamazsın              

 

Yaralarım kanıyor                 

Gövdelerim yanıyor              

Vefasız ne sanıyor                

Sonradan kanamazsın          

 

Sana karşı suçlarım              

Hiç olmadı taşlarım               

Gözümdeki yaşlarım            

Sonra silemezsin                  

                                           

Üzümler yaprak oldu

Bedenler toprak oldu

Dünyada adın kaldı

 Sonra göremezsin

 

Sende bumuydu dilek

Sen idin bana melek

SÜLEYMAN derdi bölek

Sonra bölemezsin 

 

YERİM OLSA

Sahrada bir yerim olsa

Uçar idim yuvamdan

O sevgili yarim olsa

Kaçar idim ovamdan

 

 Kara bahtım yürütür

Ahım ömür çürütür

Hava almaz kurutur

Naçar  idim havamdan 

 

Ekin gibi biteydim

Duman gibi tüteydim

Bülbül gibi öteydim

Uçar idim yuvamdan

 

SÜLEYMANIM Tahtsızım

Talihsizim bahtsızım

Ümitsizim aht sızım

Kaçar idim sayamdan

 

DÜNYANIN SIRLARI

 

Bütün varlıklardır Hakkın varlığı        

Bilir misin söylesem sırlarını               

Kudretinde arayanlar varlığı              

Bilir misin söylesem sırlarını                

 

Beden olur sizlere can içinde              

Dünya olur yapıya han içinde            

Hükümettir benedni şan içinde          

Bilir misin söylesem sırlarını              

 

Ferman çıkar dilde emir olur            

Yere döşenir rayda demir olur         

Yağmur yağar yerde çamur olur      

Bilir misin söylesem sırlarını             

 

Gıda olup insanları doyuran             

Zalimlerden mazlumları kayıran        

Haksızları vurup yere deviren          

Bilir misin söylesem sırlarını              

 

İlaç olur saklanır şişelerde               

Derde düşeni bekler köşelerde       

Ayırım yapmaz halkta paşalarda     

Bilir misin söylesem sırlarını            

 

Gökyüzüne çıkar havada uçar        

Yer yüzüne iner dağlara kaçar        

Vaktinim çoğu yuvada geçer           

Bilir misin söylesem sırlarını            

 

Yıldız olur gök yüzünü üslenir         

Tüm evreni yıldızlarla süslenir         

Demir olur topraklarda paslanır     

Bilir misin söylesem sırlarını           

 

Karşı karşıya geçer ordu olur        

Ordularına savaş yurdu olur          

Sürülerine davar kurdu olur          

Bilir misin söylesem sırlarını          

 

Gece hava olur ay görünür               

Ok olur onu atan yay görünür       

Tüccar olur karlarda zay görünür 

Bilir misin söylesem sırlarını         

 

Bir bakarsın hasta olur yoklanır   

Bir bakarsın tabutlarda saklanır   

Bir bakarsın haklar ile haklanır    

Bilir misin söylesem sırlarını         

 

Karanlık olur kör eder gözleri     

Sağır olur işitmez her sözleri        

Kışa bedel baharları yazları         

Bilir misin söylesem sırlarını         

 

Sakin sakin ırmaklarda akıyor     

İster ise bir sel olup yıkıyor         

Buğu olup gök yüzüne çıkıyor                 

Bilir misin söylesem sırlarını                 

 

Bucak olur köyler ile kurulur

Merkez olur şehirlere sürülür

Başkan olur her şey ondan sorulur

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Arasan da bulamazsın başı yok 

Belli başlı hiç bir yerde işi yok

Yarattığına misal gidişi yok

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Bin bir yerdir durağının noktası

Denizlerdir mürekkebi okkası

Başında görünmez yoktur takkesi

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Çok yapıları var dünya dışında

Ölçüsü yok yapıların yaşında

Kendisidir cümlesinin başında

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Depremi, şimşeği, yangını, yeli

Tanımaz kendinden başka bir eli

İradesidir kudretinin yolu

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Erimiş potalar tavasız kapsız

Bütün aletleri gövdesiz sapsız

Yazılı eserlerinin hepsi kitapsız

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Bütün ilimleri şubesiz dalsız

İstikbal kitapları bile falsız

Yürüyen hünerlerinin hepisi yolsuz

Bilir misin söylesem sırlarını

 

İşleri perişan şefsiz amirsiz

Yapılacak her ne varsa tamirsiz

Kendisi yapıyor ama ömürsüz

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Şu sıra öyle ki ekmeksiz aşsız  

Dağılmış işleri yürümez başsız

Bütün inşaatı kerpiçsiz taşsız

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Gemidir suda Trendir rayda

Kendini ararsan bulursun ayda

Çalışmaktan başka yoktur bir fayda

Bilir misin söylesem sırlarını

 

Gemiler yüzdürür tuzlu su olur

Akar denizlere sonra bu olur

Her kiri temizler adı yu olur

Bilir misin söylesem sırlarını

 

İşte böyle dönüyor bu koca çark

SÜLEYMAN değirmene susuz ark

Doğumla ölümün arasındaki fark  

Bilir misin söylesem sırlarını

 

 

RIZA DOĞAN’A AİT ŞİİRLER

 

Çok zamandır dosta mektup yazmadım

Sorarım acaba darıldılarmı

Kızsa darılsa da kasten yapmadım

Beni anlamayıp kırıldılar mı

 

Kalemi elime aldığım zaman

Bu kafa oluyor sanki bir saman

Bu sıralar benim hallerim yaman

Halimi bilmeden darıldılar mı

 

ŞAŞKIN DOĞAN sizden özür diliyor

Mektuplar gecikti oda biliyor

Ben de bilmem bana böyle no’luyor

Halim anlayınca darılırlar mı

RIZA DOĞAN:14,MART,1976

 

 

 

Gençlik hevesiyle ettim bir hata

Arayıp sormadan gidip söz aldım

Dosta güvendim ki elimden tuta

Tutmadı elimden batakta kaldım

 

Dedim dosta bu işi git sen söyle

Gidip anlat bizim durum hal böyle

Mektup yazdım tez bu işi yol eyle

Gidip söylememiş çok mahcup oldum

 

ŞAŞKIN DOĞAN  güvenirdi dostuna

Bu sebeple çok durmadı üstüne

Düşünmez ki el alemin nesine

Böylece hayattan iyi ders aldı

RIZA DOĞAN:27.ŞUBAT.1976

* * * *

 

Tanıtayım size bakın neyim ben

Dünyada bulunmaz benim gibisi

Halince yaşayan ulu beyim ben

Dünyada bulunmaz benim gibisi

 

Ahlakım çok iyi çok usluyumdur

Herkesle dalaşmak asıl huyumdur

Kusuruma kalman daha toyumdur

Dünyada bulunmaz benim gibisi

 

ŞAŞKIN DOĞAN ne yaptın sen kendini

Şaşkınlıkta bulamazsın dengini

Nerden aldın o mübarek rengini

Kap karasın yoktur senin gibisi

RIZA DOĞAN: 29. EYLÜL.1975

 

 

Aylarca postanın yolun beklerken

Hele bir mektubun gelmesinde gör

Yarın gelir diye ümit beklerken

Yine bir mektubun gelmesinde gör

 

Mektup gelip teker teker bakınca

Bulamayıp hayallerin yıkınca

Biri laf edipte canın sıkınca

O zaman mektubun gelmesinde gör

 

Asker arkadaştan mektubun gelir

Çünkü o mektubun kıymetin bilir

Askerler askere ne yazabilir

Sıladan haberin olmasında gör

 

ŞAŞKIN DOĞAN Mektup diye eriyor

Bir satır yazıya canın veriyor

Her  posta gelince mektup arıyor

Beklediği mektup gelmeyince gör

RIZA DOĞAN: 29,ARALIK,1976

 

                  * * *

Gel birazcık dertleşelim arkadaş

Otur yanıma da sor yavaş yavaş

Dert  dinlemez hal bilmezin biriysen

Ne olur yanımdan uzak dur biraz

RIZA DOĞAN: 28.AĞUSTOS.1975

 

                * * *

Temmuzdan Kasıma dert arkadaşım

Sendin benim arkadaşım sırdaşım

Her an beraberiz ayrılsak bile

Çünkü kalplerimiz birdir gardaşım

RIZA DOĞAN: 19. Ağustos.1978

                  * * *

Acep kimdir diye düşünme sakın

Şaşkın gördüğünde beni hatırla

Hatırlaman için etrafa bakın

Şaşkın gördüğünde beni hatırla

 

Köyümüz Dodurga İlimiz Tokat

Çamlı bel Bucağı Çifliktir fakat

Atsan da yesen de şayet bir tokat

Her sille tokatta beni hatırla

RIZA DOĞAN: .. EKİM.1975

                   * * *

Bahar gelip çayır çimen bitende

Gül dalında garip bülbül ötende

Dama çıkıp gün batı ya bakanda

Beni hatırlayıp anarmı acep

 

Harman yeri madımakla dolanda

Toplar iken hayallere dalanda

Yanındaki sırdaş kızlar olanda

Beni hatırlayıp anarmı acep

RIZA DOĞAN:,,,,,,1974

 

 

Yaş yirmiydi oldum asker

Beş aylıkken bitti ömür

Onbeş aya ömür ister

Ne yazık ki bitti ömür

 

Ankara iline geldim

Ordaki dostları buldum

İk aylıkken mektup aldım

Sigara da içti ömür

 

Dört ay Ankara da geçti

Dağıtım şansımı seçti

Ta Kırklareli’ne düştü

On beş ay biter mi ömür

 

Burda tanıdığım yoktur

Soğuk Ankara’dan çoktur

Düşünmek içime oktur

Düşünceyle geçti ömür

RIZA DOĞAN:..ARALIK.1975

           * * *

Anam seni, Anam seni

Çok özledim anam seni

Anmaya unutmak gerek

Unutmam ki anam seni

 

Yavrularım incinmesin diyerek

Sen yıprandın rahat ettik biz ana

Korudun kolladın kanat gererek

Mutluluğumuz verir sana haz ana

 

Sevdiğim yemeği yoksam yemedin

Üzsem dahi kötü bir söz demedin

Diken batar diye gülle vurmadın

Anaydın sen tek kelime öz ana

 

 

Yolumuzu çizdin ata sözüyle

Öğrettin bakmayı gönül gözüyle

Hep geçimli olmak kurt la kuzuyla

Layık olacağım sana söz ana

 

Örnek oldun bize düştük yoluna

Şükrediyor herkes kendi haline

Kimse tamah etmez dünya malına

Sevgi elimizde büyük koz ana

 

Yük olmayım diye dilerdin ölüm

Ayağım dönerken tutarken elim

Emanetin alsın söylerken dilim

Dilediğin oldu giydin bez ana

Anam seni anam seni

Çok özledim anam seni

Anmaya unutmak gerek

Unutmam ki anam seni

RIZA DOĞAN:..EYLÜL.2000

  

Bir kuş olsam gitsem köyün düzüne

Baksam dostlarımız acep ne yapar

Uçup konsam anacığmın dizine

Beni tanıyınca acep ne yapar

 

Çiftte ise uçup gitsem yanına

Dokunsam enseden saçın teline

Hemen konsam ağabeymin koluna

Beni tanıyınca acep ne yapar

 

Gitsem baksam köyümüzün yazısı

Konacağım yerler dostlar kapısı

Yengem, ablam yeğenlerim hepisi

Beni tanıyınca acep ne yapar

 

Varıp konsam o nazlının başına

Kanadımı sürsem gözün yaşına

Gideceğim girdi ise düşüne

Beni görür görmez acep ne yapar

 

ŞAŞKIN DOĞAN kuş olup ta uçulmaz

Uçsan dahi karlı dağlar aşılmaz

Yine de tanrıdan umut kesilmez

Düşte gönderirse acep ne yapar

RIZA DOĞAN:..MAYIS.1974

              * * *

Çok muhabbet tez ayrılık getirir

Derlerdi de inanmazdım arkadaş

Saç senin eline neler getirir

Neden çıkış verdin zalim arkadaş

 

Değiştin bizleri sende saç ile

Yolun açık olsun git güle güle

Hayatta bol şanslar hep sizin olsun

Ayda bari bir mektup yaz arkadaş

 

Sen gidersin Yakup gider buradan

Bari ona iş ayarla oradan

DOĞANI kayırsın ulu yaradan

Haydi size güle güle arkadaş

RIZA DOĞAN:..OCAK.1975

             * * *

Sen gideli iki buçuk ay oldu

Mektup salmadın ki mektup alasın

Başka mektuplarda selamın geldi

N’ olacak bizleri böyle savarsın

 

Dersin belki selam saldım yetmez mi

Selam seni dost yurduna katmaz mı

Böyle düşünürsen küsme olmaz mı

Çünkü mektuplarda selam bulursun

 

ŞAŞKIN DOĞAN hala mektup beklesin

Beklesin de dost yurduna eklesin

Gitsin gelsin postaneyi yoklasın

Maalesef ki dost dışına kalırsın

 

Hamza Sarı güle yazdığı bir şiir

RIZA DOĞAN: .. MAYIS 1975

                  * * *

Kıymetli kardeşim Rıza Sarı gül

Gerçek söyle bu askerlik biter mi

Sana soru sordum cevabını Sal

Bu can sağ salimen köye döner mi

 

Daha yeni oldum bir aylık asker

Günlerim geçmiyor sen bir yol göster

Bu gönül sılaya tez gitmek ister

Hakikaten ibibikler öter mi

 

ŞAŞKIN DOĞAN durma günlerini say

Beş yüz yetmiş gün var dillere kolay

Askerlik inerse iki buçuk ay

Geriye kalanı tezden biter mi

Rıza Sarı güle yazdığı bir şiir

RIZA DOĞAN:08.AĞUSTOS.1975

                        * * *  

Dostum gezdiğimi kıskanır imiş

Niye kıskanırsın kıymetli dostum

Elbet vardır her yokuşa bir iniş

Zaman gelir sen de gezersin dostum

 

On üç aya kalmaz sen de dönersin

Bir gün gelir bize kuşsun da dersin

Ben askerken teskereli gidersin

Kıskanma boş yere kıymetli dostum

 

DOĞAN derki kim istemez gezmeyi

Ara sıra dosta mektup yazmayı

Yeni öğrenirim mısra dizmeyi

Dudak büküp gülme kıymetli dostum.

RIZA DOĞAN: ..MAYIS.1975

                 *  * *

Senseni bilmezsen başkası bilir

Sen arkadaş sen kardeşsin be dostum

Her şeye üzülme elden ne gelir

Dünyada her şeye üzülme dostum

 

Olmuşla ölmüşe çare yok derler

Düşünce insanı derde iteler

Dokuz aya kalmaz terhis ederler

Dostlara o zaman gelirsin dostum

 

Daha gençsin ne tez bıktın hayattan

Neşelen sen her şeyi sil kafandan

Hak saklasın başka türlü tufandan

Bir defa Lice’ye baksana dostum

 

ŞAŞKIN DOĞAN derki o Yüce Allah

Daha beterinden saklar inşallah

Düşünmek kar etmez boşa çekme ah

Oluruna bırak her şeyi dostum.

RIZA DOĞAN: 12 EYLÜL.1975

 

Askerlik deyince aklıma gelir

Emirle çalışan canlı bir robot

Askerlik yapanlar çok iyi bilir

Onlar da oldular canlı bir robot

 

Kimi der ki bu askerlik biter mi

Kimi der ki ibibikler öter mi

Çavuş, onbaşılar hata yutar mı

Yirmi ay olursun canlı bir robot

 

Biri hata yapar hepisi çeker

Soru ezberlersin hep teker teker

Tüm evli, nişanlı evli ve bekar

Hepsi de olurlar canlı bir robot

 

Bir düdükte herkes geçer sıraya

Sinema tiyatro davran paraya

Seni çağırırlar “Gel lan buraya”

Orda olacaksın canlı bir robot

 

ŞAŞKIN DOĞAN sakın şaşırıp kalma

O dertsiz başını dertlere salma

Bazı yönlerini ağzına alma

Yoksa bir kaç sene olursun robot

RIZA DOĞAN: ..TEMMUZ.1975

              * * *

Evlerinin önü uzun bir bayır

Ateş olup yandım ben cayır cayır

Gurbette ölürsem sen beni gayır

Geç kalma sevdiğim sen oralarda

Deli divaneyim ben buralarda

 

Evlerinin sağı yıkık bir ören

Sorarım aşkımı var mıdır gören

Gurbette bulunmaz yaramı saran

Geç kalma sevdiğim sen oralarda

Aşkın ile yandım ben buralarda

 

Evlerinin solu yukarı mezar

Benim deli gönlüm orada gezer

DOĞAN aşkından da bunları yazar

Geç kalma sevdiğim sen oralarda

Deli divaneyim ben buralarda

RIZA DOĞAN:.....1975

 

İSMAİL YILDIZA AİT DERLEME

İsmail Yıldıza ait çok şiir olduğunu duydum ama kimse derleyip vermedi. Bende sadece bu demesi ile yetindim.

İsmail yıldız dana almaya karar verir, Dana alacağını duyan sakallı ve hanımı İsmail ağbiyi ziyarete gelirler,

Çok paraya ihtiyaçları olduğunu bu nedenle ellerindeki danayı satmak zorunda kaldıklarını, dananın cins mi cins. Güzel mi güzel, tohumluk bir mal olduğunu söylerler. Allarlar, pullarlar danayı İsmail Yıldıza satarlar.

İsmail ağbi danayı alır, dana bir boğa gibi yem yemektedir, ancak bir dirhem et bağlamaz, yediğini çıkarır, dana ishaldir, veterinere götürür, iğne vurdurur, dananın yanında yatar ama dana bir türlü düzelmez buna ait öyküyü şiirle anlatır.

 

Sakallıdan aldım dana  

Verem oldum yana yana                                           

Utanmadan nasıl verdin

Bu danayı  Hadıç ana

 

Hadıç ana İsmail ağabiye cevap verir;

 

Dananın yüzünden battım

Üç beş tane yalan kattım

Danayı ben sana sattım.

Sonuçta başımdan attım. der

 

İsmail ağabi köylüye sert yanar

 

Dana hastalandı aldı götürdü

Bektaş pınarına varmadan hötürdü

Arpa saman komadı beni batırdı

Nasıl alış veriş nasıl hatırdı

 

Bindim arabaya aldım ilacı

Buna bir iğne vur Güldene bacı

İğneyi vurdurduk karnı şişti

Ahırın ortasına gürp diye düştü

Benim bu işe aklım imanım şaştı.

İSMAIL YILDIZ

 

HASAN GÜLÇAYA AİT ŞİİRLER

Hasan Gülçay’ın şiir yazdığını duydum. Kendisinden istedim sağ olsun yardımcı oldu

 

Hüseyin Demirelin  vefatı sıradan olmamış, birden bire tarladan gelirken yolda kalmış, konu komşu olayla ilgilenmiş. Hasan ağbi de bu olayı şiire dökmüş

 

Sabahın erinde tarlaya vardım

İş mi dayanırdı yoruldum kaldım

Yarimin dizine biraz uzandım

Yavrularım sana emanet gardaş

          **

Kızımın ismini sorarsan Dilek

Yol üstünde aldı canımı felek

Tanrıdan mistedim böyle bir dilek

Yavrularım sana emanet gardaş

          **

Konu komşu araziye derildi

Cenazem de yol üstüne serildi

Baş çavuşa ifadeler verildi

Yavrularım sana emanet gardaş

          **

Naaşımı kodular taksi gözüne

Eşim saçın yolar vurur dizine

Kuzularım toprak koysun gözüme

Yavrularım sana emanet gardaş

          **

Komşularım alıp eve geldiler

Vilayete kara haber verdiler

Bacı gardaş cenazeme geldiler

Yavrularım sana emanet gardaş

HASAN GÜLÇAY

****   

Yurt dışı sevdasının köyü sardığı dönemlerdir. Arabistana mı Libya’ya mı işçi alınacaktır. Bu işin mafyalığını yapanlar gelir. Köyde Rıza Topak’ı bulur, adam başına para toplamasını, kır tane fotoğraf hazırlamalarını, pasaportların üç günde çıkacağını vs. söyler. Köyü dolandırır gider. Bu olay şiirlere şöyle yansır.

 

 

Karşı ki köylerden İğdir’le, Salur

Hazır parayı da kim olsa alır

Böyle bir davayı Avukat’malır

Gelin gardaş Arap’lara gidelim

          **

Şirket Pasaportu üç günde aldı

Sevinçli haberi çevreye saldı

Şükrü de Çime den adires aldı

Gelin gardaş Arap’lara gidelim

          **

Hamza der kırk resim ne işe yarar

Sağlık olsun gardaş oldu bir zarar

Avrupa durmadan patronu arar

Gelin gardaş Arap’lara gidelim

          ** 

Rıza Aslan der ki bacamız tütmez

Dalgalı denizde vapurlar gitmez

Babamın parası yemeynen bitmez

Gelin gardaş Arap’lara gidelim

          **

Cemal der ki bu iş gerçek mi gerçek

Gara ceğ pancarı gayeten pürçek

Gitmedik, arab’ı  rüyada görsek

Gelin gardaş Arap’lara gidelim

          **

Kalenin ardında yeşildir dağlar

Kimi deste yapar, kimisi bağlar

Hoca helalleşir, babası ağlar

Gelin gardaş Arap’lara gidelim

HASAN GÜLÇAY

                *******

 

Köyümüz için yazılmış olan bu Şiiri Nusret Doğan verdi.

                  

Meth edeyim şu Dodurga köyünü

Eşin yok güzelsin Dodurga Köyü

Soğuk mudur içen bilir suyunu

Çeşmelerin güzel Dodurga Köyü

                 **

Yaz gelince yaylaları yeşerir

Koyun gelir kuzuları meleşir

Lale sümbül mor menekşe koklaşır

Cevüz dere güzel Dodurga kötü

                 **

Sürüleri güneş tutmuş yatıyor

Sütleri soğumuş kaymak tutuyor

Açılmış gülleri bülbül ötüyor

Bağın bahçen güzel Dodurga Köyü

                 **

Bağ bostanlık bahçelerden geçilmez

Böyle güzel köye kıymet biçilmez

Koç yiğitler bir birinden seçilmez

Bükülmez kolların Dodurga Köyü

                 **

Köyün önü ova ne güzel yazı

Havuzda yüzüyor ördeği kazı

Giyinmiş kuşanmış gelini kızı

Al yeşil içinde Dodurga Köyü

                 **

Tarlalarda Traktörler dönüyor

Çuvalları anbarları doluyor

Kamyonlar Tokat’a buğday salıyor

Zanginin geçilmez Dodurga Köyü

                 **

Evleri yapılmış şehir misali

İçleri döşenmiş mobilya halı

İşlektir caddesi asfalttır yolu

Misafir ağırlar Dodurga Köyü

                 **

Tarihi antika ne güzel cami

İçerisi sanki cennet misali

Çalışkan zengini bilgin insanı

Alimler yatağı Dodurga Köyü

                 **

Evlerinde çeşmeleri akıyor

Yüksek tahsilde çocukları okuyor

Fazla methetmeyim canlar yakıyor

Kıymetin bulunmaz Dodurga Köyü

                 **

Nasıl methetmeyim böyle bir köyü

Sarı güller derler aşiret soyu

Alim meclisinde olsaydı yerim

Muhabbetin tatlı Dodurga Köyü

                 **

Daha çok sözüm var niceden nice

Lambalar yanınca aydınlık gece

Durmadan çalışır Süleyman Hoca

Füze dahi yapar Dodurga Köyü

                 **

GARİP ÇINAR destanımı söylerim

İnsanlık yoluna boyun eğerim

Kuruluş tarihini size sorarım

Tarihin bilinmez Dodurga Köyü

 

Aynı şahsa ait olan bu şiir de Nusret Doğan tarafından verildi

 

Dikine gider yokuşu

Çalılıktır dağı taşı

Dağdan ovaya bakışı

Dağ başında Sivri köyü

       **

Dağın tepesine konmuş

Bilmem burayı kim kurmuş

Düz ovaya hasret kalmış

Dağ başında Sivri köyü

       **

Sağı dere solu dere

Bilmem arazisi nere

Dertlerine yoktur çare

Dağ başında Sivri köyü

       **

Tarlaları bayır bayır

Hiç bulunmaz sulu çayır

Mevlam kayır bizi kayır

Dağ başında Sivri Köyü

       **

Kışın soğuktur yatılmaz

Atayım desen atılmaz

Vatan bulunmuş satılmaz

Ayak bağı Sivri Köyü

       **

Uyanıklar çekip gider

Gurbeti vatanı eder

Böyle köyü kimler neder

Yerinde kal Sivri Köyü

       **

GARİP ÇINAT sözü bağlar

Sözüme gücenmen beyler

Kümüğün Halil küfür söyler

Dağ başında Sivri Köyü

      

ALİ DURANA AİT ŞİİRLER                      

 

KÖYDE TEMSİLCİ

 

Mustafa Günerle Sarığlün Müstoğ

Keçebaşın oğlu Durmuşla Alöğ

İsmayıl Aktaşla Gardaşı Satoğ

Temsilci olarak kaldı köyümde

                 **

Soyadı Fidangül Kazimle Zöhür

Koruda Derede çok çekti kahir

Alabbas hem tembel hemi de fakir

Dedelik yapmaya kalktı köyümde

                 **

Güzel Zurna çalar İriza Gülçay

Hep Ihlamur içer, hiç  demlemez çay

Hasan ile onu örnek alsın köy

Yıllarca ikilik yoktu köyümde

                 **

Hüseyin Başçavuş, İbrahim Dönmez

Sanmıştık ki daha Tokata dönmez

Adoğzelle Fidan gezmeden durmaz

Herkese bir türkü yaktı köyümde

                 **

Ali, Nazmi en büyüğü İbrahim

Her şeyi o bilir haklıdır daim

Allah sabır verdi daha ne deyim

Yatalak bacıya baktı köyümde

                 **

Bekçilik yapardı hep Mehmet Ali

Rıza Çelik köyde düğünler gülü

Kışın İzmirdeymiş gıdığlin Sali

Hatalı töreyi yıktı köyümde

                 **

Abbas Kılıç İtten yeğin korkardı

Baba gardaş öldü kimsesiz kaldı

Komşuları Hasan Temurçin vardı

Hayırlı evladı tuttu köyümde

                 **

Dursun Özbek hızlı hızlı konuşur

Yadigar Taş gıpıh gıpıh bakışır

Osmanada efendilik yakışır

Bu deyim Osman’a haktı köyümde

                 **

Ahmet Fidan çok sık hasta oluyor

Gah İzmirde gahi köyde kalıyor

Bazan düğünlerde zurna çalıyor

Köylü yaşamaktan bıktı köyümde

                 **

Hacemmi kısaydı daha kısalmış

Hasan Alan Hasta birazcık solmuş

Hamdi onlar gibi garısız kalmış

Dul erkek dul kadın çoktu köyümde

                 **

Adı Dursun Sönmez Dedeli  oğlu

Çok efendi insan az kısa      boylu

İhsan Kumaş ile Ali       emmoğlu

Ruşen gibi bir dost çıktı köyümde

                 **

 

Ahmetle Eysanın içinde sızı

İki gardaşın var beş tane lazı

İşaret dilidir onların sözü

Arhazı dilsizi vardı köyümde

                 **

Çok sığır güderdi Gazinin Memmet

Kızdığı zamanlar dinlemez ümmet

Hacı Sönmez sessiz çok çekti zahmet

Turgay Demireller kaldı köyümde

                 **

Saymadığım köylüm umarım kızmaz

Kafiye uymazsa kalemim yazmaz

Zaten adım çıktı beni hiç bozmaz

ALİ DURAN adın çıktı köyümde

 

ANLAMSIZ KELİMELER 
(Hangi duygular içinde yazdığımı hatırlamadığım bir şiir)
İşte bunlar, şunlar demek var iken 
Aha bunlar, şunlar demek anlamsız 
Ahır penceresi demek var iken 
Kabaca bir terim temek anlamsız 
** 
Marazlı, illetli ne demek ise 
Hastalıklı demek yeter bu söze 
Biraz zayıf biraz, çelimsiz ise 
Dırıh, coruh, aruh demek anlamsız 
** 
Yüz numara yüz bir deyince bitsin 
Ayak yolu neymiş unutun gitsin 
Abdes hane lehçemizi terk etsin 
Tuvalete Kenef demek anlamsız 
** 
Ağa emmi sözü köylüye özel 
Baba amca demek çok daha güzel 
Horanta külfeti ev halkı çözer 
Meğer varken Mağrem demek anlamsız 
** 
Pir Sultan hilekar demiş o çağda 
Alangirli demek yanlış bu çağda 
Loğ diye bağırdık ovada dağda 
Bay bayana Ulan demek anlamsız 
** 
Sahiden mi Essahtan mı tek laftır 
Her halde doğrudur, Ellaham gaftır 
Andavallı angut seme çok saftır 
Pislik varken Gubür demek anlamsız 
** 
Ne yaparsın, Noğürürsün bilemem 
Bir avuca Bir goşamdır diyemem 
Gömlek varken Göynek işlik giyemem 
Don, kilota Tuman demek anlamsız 
** 
Bayahtan demiştim kabahat benim 
Doğru biraz önce tutulsun dilim 
Bir anlık görmeye Bi çala derim 
Kaba varken Gubat demek anlamsız
** 
Çirkinse Aşgarsuz, Şikürsüz diye 
Eğer uğursuzsa, Gudümsüz niye 
Naçar çaresizdir, evetse Heye 
Geçen yıla Bıldır demek anlamsız 
** 
Nefaat ne zaman düzelir dilim 
Ecücük düzelse azıcık derim 
Gişi hem kocadır hemi de erim 
Hayli yazdım Epey demek anlamsız 
** 
Cıngar kavga imiş Cereme ceza
Ismarıç sipariş vermektir keza
Kalemim Çiğidi çekirdek yaza
Çelimsizse Tıska demek anlamsız
** 
Dazgır yalakadır, yağcı Yaltakçı
Yaygaracı rezil, yüzsüz Şıltakçı
Şargada yaramaz, Tevzür yalancı
Endişeye Kuşüm demek anlamsız
** 
Utanmaz, arlanmaz olmuş Malamat
Alışmış, dadanmış denmiş Musallat
Zengin Varlıklının adı Variyat 
Yoksul ise Cıbır demek anlamsız
** 
Çebiş, Şişek, Culuh demek mi lazım
Keçi, koyun, hindi adları kuzum
Tavatür çok iyi oldu mu yazım
Bir lokmaya Sohum demek anlamsız
** 
Yazı yazdım ama Mehesimedin
Ben de bu nedenle önemsemedim
Kısa boylu ise Gödek demedim
Şubat varken Gucük demek anlamsız
** 
Guşgeneyi bir çoğumuz unuttuk
Kap kazan tencere yerine tuttuk
Hızmıh, Kesmük dedik samana kattık
Takunyaya Nalin demek anlamsız
** 
Yazmadığım var mı diye düşündüm
Giciştim de tarak aldım kaşındım
Türkçe derki Lehçelerden aşındım
ALİ DURAN söz uzatmak anlamsız
25.12.2006

 

GEBZEYE GEZİ

Bu bayram Tokat ı köyümü değil

Ayhan Karataşı görmek isterdim

İnan sülalemi soyumu değil

Mustafa Aktaşı sormak isterdim

                 **

Görsem zor tanırım Adem Aktaşı

Ali Bal gözümde şakacı başı

Ziyaret ederdim Nazım Aktaşı

Gidip kapısını çalmak isterdim

                 ** 

Ateş altı oyununda en baştı

Cingöz derdik adı Rıza Aktaştı

Mustafayla Haydar ile gardaştı

İş yerinde bir çay içmek isterdim

                 **

Gebzeye gidince unutsam gamı

Düşünür çereze gelecek zamı

Abbas Koçak gibi sıcak bir canı

Dostça kucaklayıp sarmak isterdim

                 **

İnernette site açmış sevindim

Biraz duygulandım biraz övündüm

Özkan Koçak ile tanışsak derdim

Bu çocuk kim diye sormak isterdim

                 **

Duyunca üzüldüm karısı öldü

Medeni insandı köylüm hor gördü

Hüseyin Koçak a kader ters güldü

Evlilikte mutlu görmek isterdim

                 **

Eksik olmuyor ki başından derdi

Oğluyla yeğeni hapise girdi

Toplum çok severdi Muhtarlık verdi

Satılmış Usluya ermek isterdim

                 **

Anası arsamız kıymetli demiş

Amcası Yakuptan çok darbe yemiş

Şenel Ersoy kamyonculuk edermiş

Hal ve hatırını sormak isterdim

                 **

Ağırbaşlı sakin duruşu ile

Yıllarca gebzede doldurdu çile

,Hamdi Kumaş Veli Fidangül ile

İki kadeh rakı almak isterdim

                 **

Kapıdan kovarsan bacadan girer

Köyüme yaptığı taktire değer

İstersen sayayım hep birer birer

Erdal Özeli de övmek isterdim

                 **

Minnet borcum vardır bilsin her zaman

Ben çıraktım o kalfaydı bir zaman

Satılmış Coşkunu gördüğüm zaman

Tutup yüzlerinden öpmek isterdim

                 **

Ali Duran Alan adaşım idi

Cemal Yıldız sanki gardaşım idi

 

Gurbet el köyümden çok canlar yedi

 

Hepsine taziye vermek isterdim.

                 **

Babası sessizdi oğlu da aynı

Gözleri bozukmuş düzelmez gayrı

Hatırlamak için düşündüm hayli

Kazım Sönmezlere varmak isterdim.

                 **

Zeytinleri tanımazdım köydeyken

Efendi insanlar gene böyleyken

Salih Zeytin ile tanıştım erken

Kuş adası didim gezmek isterdim.

                 **

Öcbeleri Özbekleri yazmışım

Tanımıyom üstlerini çizmişim

Sönmezleri sıra sıra dizmişim

Nurettin, Rızayı görmek isterdim

                 **

Selahattin hayalimde canlandı

Nurettin bir ara İzmirde kaldı

Masum Güler sonra aklıma geldi

Görmesemde selam salmak isterdim

                 **

Aklımdan geçirdim hepsini tek tek

Kenanla Aliyi seçemedim pek

Salih Yıldız demek eğlence demek

Muharrem ağbiyi sormak isterdim.

                 **

Kalıbının adamıdır derler ya

Yüreği sağlamdır inan buna ha

Yusuf  Sarıgülü görsem bir daha

Şöyle eskilere dalmak isterdim

                 **

Erol ile Şenol Gebzede durur

Ali ile Hasan uzakta kalır

Sami öykülerde çok ilham verir

Rıza Sarıgülü sormak isterdim

                 **

Derdi yoksa satın alır kendine

Köyümüzde rastlanmaz ki dengine

Aklımdan çıkmıyor Gülseren gene

Kartalda Pendikte bulmak isterdim

                 ** 

Anayı bacıyı gelini kızı

Aklımda hepiniz unutmam sizi

Kibele yazımda ben hepinizi

Tek tek yazıp size vermek isterdim

                 **

Rıfat Balla fazla mazim olmadı

Veli İstanbula gitti gelmedi

Aliyeden başka bekar kalmadı

Bir dost ile evli görmek isterdim

                 **

İstanbul İzmirde dolandı durdu

Gebzede kalmaya kararı kıldı

Bir Muzaffer bir de o bekar kaldı

Cüneyiti evli görmek isterdim.

                 **

Halil eniştemi sanman unuttum

Ememin kızından hep üstün tuttum

Sanıyom bir gece evinde yattım

İki gece daha kalmak isterdim

                 **

Akraba olarak davrandı bana

Soğuk davranırdım oysa ben ona

Hüseyin Özdemir selamım sana

Sana hatalıyım demek isterdim

                 **

Halil İbrahimgil akrabam ama

Sanki bir yabancı geliyor bana

Yeğenim Nurselle Ali Taş cana

Kemal ile selam salmak isterdim.

                 **

İsmail Aytaç la Rıza Geneli

Niye sona koydum bilsin bileni

Ssk dan bana miras kalanı

Birlikte paylaşıp bölmek isterdim.

                 **

Yüreği çok temiz sevgisi yüce

Kimse gücenmesin gitmesin güce

Nusret telefonda arar her gece

Oysa ben yanında olmak isterdim

                 **

Anılarım Haydar Metin siz olmaz

Muharremle Halil kenarda kalmaz  

ALİ DURAN hayal kurmadan durmaz 

Gerçekte dostlarla olmak isterdim.  

 

NASIL YAZMAYIM

Sanki erkeklere mahsus bu dünya

Kibele kadını nasıl yazmayım

Erkeklere ayıp olurmuş güya

Anamı bacımı nasıl yazmayım.

                 **

Yarım kilo eti bir ay kullanan

Sabun ile deterjana bunalan

Sayıyla pazardan domates alan

Tutumlu kadını nasıl yazmayım.

                 **

Dolapta var mıdır yok mu bilmeyen

Akşam kahvelerden eve gelmeyen

Sorumsuz kocadan çektiğni bilen

Sabırlı kadını nasıl yazmayım.

                 **

Pediküre kuaföre çıkmayan

Hasta çökel olduğuna bakmayan

Tükenecek diye kömür yakmayan

Çileli kadını nasıl yazmayım.

                 **

Çocuğun okulda velisi baba

Hiçbir toplantıya katılmaz ama

Her bir işe koşar çileli ana

Ezilen kadını nasıl yazmayım.

                 **

Kibele dünyaya hükümran olsa

Ekonomik gücü eline alsa

İlkel kominali yeniden kursa

Kurtaran kadını nasıl yazmayım.

                 **

Kibele Tanrıça yaradan ana

Kadın üretkendir doğuran ana

Sevgim saygım kıblem duam hep ona

 

ALİ DURAN bunu nasıl yazmayım.

08.03.2002

Gebze de yaşayan kadınlarımıza

 

 

 

FARKLI DEĞİLLER

Seni tarif etsem onlar darılır

Onlar senden farklı değil ki teyze

Gurbette olanlar bana kırılır

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Çöllöğün Üsüyün gitti gelmedi

Titiz Adil döndü murat almadı

Kardeşi Rızanın ünü kalmadı

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Adı İbrahimdi biz çavuş derdik

Kardeşi Kemali hep önder bildik

Abisi dedeyi bu yıl yitirdik

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Orhan babasını çekti getirdi

Osmanın Aliyi oğlu bitirdi

Derler ki kır kafa aklın yitirdi

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Dursun Şemşi çabaladı ne oldu

En fazla Tokata birkaç ev kurdu

Duran Demirtaşı hısımlar yordu

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Salih Kılıç Deli Durmuş döndüler

Pişman olup Türkiyede öldüler

Dönmek isteyene örnek oldular

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Halil Sönmez erken döndü oradan

Yusuf Erdem tat almadı buradan

Memmet Ali çoktan çıktı sıradan

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Hüseyin Ağbimin çok malı vardı

Öldü gitti hepsi dünyada kaldı

Karısı Fadime perişan oldu

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Köyde Şöngül derler ben Şengül derdim

Tellinin Aliyi pek çok severdim

Saruğlün Dedeye gıpta ederdim

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Onun için sertap Kadriye kutlu

Ablası Saadetten hala umutlu

Sanmaki Tellinin Rıza çok mutlu

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Çöp Üsüyün dale vere çevirdi

Üç kez oğlan beş kez kızı everdi

Sonra tek başına köyümde kaldı

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Duydum Hacer kocasından ayrılmış

Kızının yüzüğü elinde kalmış

Zaman değişiyor kültür bozulmuş

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Rıza İbo köyden bağını kesti

Köylüye mi yoksa köye mi küstü

Köylüm param parça bu nasıl işti

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Kasım sessiz sakin çalıştı durdu

Ne orda ne burda bir yuva kurdu

Duran ortalıkta dolandı durdu

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Arkadaş akraba düşmanı dostu

Ayırım yapmadı yardıma koştu

Gara böcük bilmez hepisi boştu

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

Ruşen önder idi bilsinler bunu

Dövüş kavga bitti kapandı konu

Girişimci ruhu kurtardı onu

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

En mantıklı Cafer çıktı gözümde

Ablamı severim bakma özümde

ALİ DURAN hata var mı sözümde

Onlar senden farklı değil ki teyze

                 **

 

 DODURGA KÖYÜ
ESER: Garip Çınar 
DERLEYEN : Nusret Doğan

Meth edeyim şu Dodurga Köyünü
Eşin yok güzelsin Dodurga Köyü
Soğuk mudur içen bilir suyunu
Çeşmelerin güzel Dodurga Köyü
**
Yaz gelince yaylaları yeşerir
Koyun gelir kuzuları meleşir
Lale sümbül mor menekşe koklaşır
Cevüz deren güzel Dodurga köyü
**
Sürüleri güneş tutmuş yatıyor
Sütleri soğumuş kaymak tutuyor
Açılmış gülleri bülbül ötüyor
Bağın bahçen güzel Dodurga Köyü
**
Bağ bostanlık bahçelerden geçilmez
Böyle güzel köye kıymet biçilmez
Koç yiğitler bir birinden seçilmez
Bükülmez kolların Dodurga Köyü
**
Köyün önü ova ne güzel yazı
Havuzda yüzüyor ördeği kazı
Giyinmiş kuşanmış gelini kızı
Al yeşil içinde Dodurga Köyü
**
Tarlalarda Traktörler dönüyor
Çuvalları ambarları doluyor
Kamyonlar Tokat’a buğday salıyor
Zenginin geçilmez Dodurga Köyü
**
Evleri yapılmış şehir misali
İçleri döşenmiş mobilya halı
İşlektir caddesi asfalttır yolu
Misafir ağırlar Dodurga Köyü
**
Tarihi antika ne güzel cami
İçerisi sanki cennet misali
Çalışkan zengini bilgin insanı
Alimler yatağı Dodurga Köyü
**
Evlerinde çeşmeleri akıyor
Yüksek tahsilde çocukları okuyor
Fazla methetmeyim canlar yakıyor
Kıymetin bulunmaz Dodurga Köyü
**
Nasıl methetmeyim böyle bir köyü
Sarı güller derler aşiret soyu
Alim meclisinde olsaydı yerim
Muhabbetin tatlı Dodurga Köyü
**
Daha çok sözüm var niceden nice
Lambalar yanınca aydınlık gece
Durmadan çalışır Süleyman Hoca
Füze dahi yapar Dodurga Köyü
**
GARİP ÇINAR destanımı söylerim
İnsanlık yoluna boyun eğerim
Kuruluş tarihini size sorarım
Tarihin bilinmez Dodurga Köyü

 

 

ANLAMSIZ

İşte bunlar, şunlar demek var iken           

Aha bunlar, şunlar demek anlamsız         

Ahır penceresi demek var iken                  

Kabaca bir terim temek anlamsız            

                 **

Marazlı, illetli ne demek ise                    

Hastalıklı demek yeter bu söze                

Biraz zayıf biraz, çelimsiz ise                   

Dırıh, coruh, aruh demek anlamsız        

                 **

Yüz numara yüz bir deyince bitsin        

Ayak yolu neymiş unutun gitsin            

Abdes hane lehçemizi terk etsin                

Tuvalete Kenef demek anlamsız                 

                 **

Ağa emmi sözü köylüye özel                 

Baba  amca demek çok daha güzel           

Horanta külfeti ev halkı çözer              

Meğer varken Mağrem demek anlamsız     

                 **

Pir Sultan hilekar demiş o çağda               

Alangirli demek yanlış bu çağda              

Loğ diye bağırdık ovada dağda                 

Bay bayana Ulan demek anlamsız             

                 **

Sahiden mi Essahtan mı tek laftır          

Her halde  doğrudur, Ellaham gaftır           

Andavallı angut seme  çok saftır             

Pislik varken Gıbür demek anlamsız   

                 **

Ne yaparsın, Noğürürsün bilemem            

Bir avuca  Bir goşamdır diyemem            

Gömlek varken Göynek işlik giyemem      

Don, kilota Tuman demek anlamsız          

                 **

Bayahtan demiştim kabahat benim             

Doğru biraz önce tutulsun dilim                   

Bir anlık görmeye Bi çala  derim                   

Kaba varken Gubat demek anlamsız             

                 **

Çirkinse Aşgarsuz, Şikürsüz diye                  

Eğer uğursuzsa, Gudümsüz  niye                  

Naçar çaresizdir,  evetse Heye                     

Geçen yıla  Bıldır demek anlamsız                      

                 **

Nefaat ne zaman düzelir dilim                      

Ecücük düzelse azıcık derim                           

Gişi hem kocadır hemide erim                       

Hayli yazdım Epey demek anlamsız               

                 **

Cıngar kavga imiş Cereme ceza

Ismarıç sipariş vermektir keza

Kalemim Çiğiti çekirdek yaza

Çelimsizse Tıska demek anlamsız

                 **

Dazgır yalakadır,yağcı Yaltakçı

Yaygaracı rezil,yüzsüz Şıltakçı

Şargada yaramaz,Tevzür yalancı

Endişeye Kuşüm demek anlamsız

                 **  

 

Utanmaz, arlanmaz olmuş Malamat

Alışmış, dadanmış denmiş Musallat

Zengin Varlıklının adı        Variyat

Yoksul ise Cıbır       demek anlamsız

                 **

Çebiş, Şişek, Culuh demek mi lazım

Keçi, koyun, hindi adları kuzum

Tavatür çok iyi oldu mu yazım

Bir lokmaya Sohum demek anlamsız

                 **

Yazı yazdım ama Mehesimedin

Ben de bu nedenle önemsemedim

Kısa boylu ise Gödek  demedim

Şubat varken  Gucük demek anlamsız

                 **

Guşgeneyi bir çoğumuz unuttuk

Kap kazan tencere yerine tuttuk

Hızmıh, Kesmük dedik samana kattık

Takunyaya Nalin demek anlamsız

                 **

Yazmadığım var mı diye düşündüm

Giciştim de tarak aldım  kaşındım

Türkçe derki Lehçelerden aşındım

ALİ DURAN  söz uzatmak anlamsız

 

 

BİZİM KÖYLÜLER

Babadan dededen kalan toprağı

Satıp, satıp gitti bizim köylüler

Tırnakla kazılan bahçeyi bağı

Yakıp yıkıp gitti bizim köylüler

                 **

Kiminin yoksulluk canına yetti

Kimisi kahretti köyü terk etti

Göçünü yükleyen şehir e gitti

Göçüp, göçüp gitti bizim köylüler

                 **

İlk önce yurt dışı çözdü düğümü

Muska mı yaptılar yoksa büyü mü

Asıl dedi kodu yıktı köyümü

Çıkıp, çıkıp gitti bizim köylüler

                 **

Yokluk, kıtlık, deprem sarsmadı böyle

Doğduğun, doyduğun yer mi sen söyle

Okuyan bağını kopardı köyle

Kopup, kopup gitti bizim köylüler

                 **

Kaptan gemisini en son terk eder

ALİ DURAN özrün suçundan beter

İlk önce sen gittin konuşma yeter

Köyümüzü özler bizim köylüler

 

KÖY EKMEĞİ

Marketin önünde köy ekmeğini

Görünce köyünü bir özledi ki! 

Köyünden ayrılıp kent gerçeğini

Görünce köyünü bir özledi ki!

                **

Yarı aç yarı tok karnı doyarak

Sofraya dilimle ekmek koyarak

Yarısı yarına kalsın diyerek

Bölünce köyünü bir özledi ki!

                 **

Para’ylamı olur Allah’ın suyu

Ne pınar var ne çeşmesi ne kuyu

Sen ol da özleme güzelim köyü

Sövünce köyünü bir özledi ki!

                 **

Sıkıştı; anlarsın tuvalet derdi

Dere, çalı dibi aklına geldi

Çıkarken kapıda parayı verdi

Çıkınca köyünü bir özledi ki!

                 **

Ameleydi parasını çaldırdı

Aklı gitti sağa sola saldırdı

Cenazeyi belediye Kaldırdı

Ölünce köyünü bir özledi ki

                 **

ALİ DURAN anlatmayı başardı

Tanıyordu, bazen ona şaşardı

Ağlamadı ama gözü yaşardı

Yazınca köyünü bir özledi ki

 

RÜYALAR

Yıllardır şehirde yaşarım ama

Rüyalarım beni köye götürür

İster inan bana ister inanma

Rüyalarım beni köye götürür

                 **

Denizi görürüm dağlarımızda

Serayı görürüm bağlarımızda

Ölüyü görürüm sağlarımızda

Rüyalarım beni köye götürür

                 **

Susuzluktan yansam gene uyanmam

Pınara ağzımı dayasam kanmam

Ateşe atarlar nedense yanmam

Rüyalarım beni köye götürür

                 **

İster fabrikada ister işimde

İster gurbet elde ister içinde

Şehirler rüyama girsin derim de

Rüyalarım beni köye götürür

                 **

Engel olamam ki arada yer yer

Cinsel arzularım rüyama girer

Tanıdık yabancı hep birer birer

Rüyalarım beni köye götürür

                 **

Nedense şehirler rüyama girmez

Köyde yaşamayan bunları bilmez

ALİ DURAN Köysüz hiç rüya görmez

Rüyalarım beni köye götürür

30.10.2002

 

KUŞAK FARKI

Bir önceki kuşak köylerde doğdu

Doyduğu yerlere alışması zor

Teknik çok gelişti Kültürü boğdu

Uygarla Barbarın barışması zor

                 **

Köleci toplumu Barbarlar yıktı

Ortaya feodal bir toplum   çıktı

Para hakim oldu feodal     bıktı

Kapital sisteme alışması     zor

                 **

Köleci toplumu yıktık yok  ettik

Bu çağın içinde eridik  bittik

Yıl iki bin milenyumda pes ettik

İlkel Kominala dönüşmesi zor

                 **

Beş milyar yıl imiş sonsuzun  başı

BBC den duydum onların suçu

Birkaç yüz milyon yıl dünyanın yaşı

Bilim teknik ile çalışması zor

                 **

Kırk milyon yıl önce dinazor varmış

Milenyum çağına kemiği kalmış

Bilim teknik çağa damgayı vurmuş

ALİ DURAN artık konuşması zor,

 

ZOR YAŞAM

Yetmiş li yıllarda trafo yoktu

Lamba, fener normal löküs çok lükstü

Daha sonra tüplü löküsler çıktı

Karanlık içinde ömrümüz geçti

                 **

Ohçur yoktu tumanımız düşerdi

Yün çoraplar su yiyince şişerdi

Yemeğimiz kezeklerle pişerdi

Yoksulluk içinde ömrümüz geçti

                 **

Doktor yoktu çok sık hasta olurduk

Tekkeden türbeden şifa bulurduk

İlacın yerine cöher      alırdık

Batıl inançlarla ömrümüz geçti

                 **

Sıyırgıyla kar kurürdük damlardan

Pürle kozak toplar idik çamlardan

Yağmur soğuk girer idi camlardan

Kar yağmur çamurla ömrümüz geçti

                 **

Gecgere sepetle saman çekerdik  

Yurken kaçar kumdan dene seçerdik

Galuçla tırpanla ekin biçerdik

İlkellik içinde ömrümüz geçti.

                 **

Seklemle anbara buğday dökerdik

İlkel usullerle buğday ekerdik

Fıhramış ekşimiş ayran içerdik

Ceryansız, ışıksız ömrümüz geçti

                 **

Biz Çüt derdik adı kara sabanmış

Düzlemenin köylücesi tapanmış

Tuzak derdik Öztürkçesi kapanmış

Modern olmak için ömrümüz geçti

                 **

Lehçemizde heye evet demekmiş

Irgat azap artı değer emekmiş

Gündeme getirmek ceza yemekmiş

İşkence, hapisle ömrümüz geçti

                 **

Yaşar Kemal İnce Memedi bulmuş

Eşkiya bu çağda gerilla olmuş

Köylüm çok sıkışmış arada kalmış

Yardım yataklıkla ömrümüz geçti

                 **

Anadulu Çerkez Çeçenle dolmuş

Akyazı Boluyu abaza sarmış

Urumeli Türke Türkmene kalmış

ALİ DURAN Köyde kalmadı göçtü

 

 

 

KARAMSAR KONUM

Yazmak istiyorum bir şeyler ama

Nerden başlamalı bilemiyorum

İlham almak için yaklaştım cama

Ortalık toz duman göremiyorum

                 **

Köyümün adını herkes bilirdi

Mücadele bitti ismi silindi

Biz siz onlar gitti Ben’lik dirildi

Kendimi bir yere koyamıyorum

                 **

Kitle katilleri meclise doldu

Temel Kara molla baş mebus oldu

Sivas’ın davası mahşere kaldı

Bu gidişi hayra yoramıyorum

                 **

Spor toto loto kazanmak hoştu

Kazı kazan aldı maalesef boştu

At yarışta koştu oynayan coştu

Bu mantığa anlam veremiyorum

                 **

Ev araba sattı borsaya girdi

Cep telefonu için milyonlar verdi

Borsa battı, para gitti geç gördü

ALİ DURAN hiç ders veremiyorum

 

MAHZUNİ ŞERİF’E

Ölüm kol  geziyor bende mi sıra

Bu gün büyük ozan Mahzuni gitti

Aklımdan çıkmıyor ölüm bu ara

Çağın Pir Sultanı Mahzuni gitti

                 **

Denizi astılar özü ağladı

Mahiri Vurdular gözü ağladı

İbo’yu kestiler sazı ağladı

Çağın Pir Sultanı Mahzuni gitti.

                 **

Tahta çarmıhlara gerdiler ama

Ayağına cennet serdiler ama

Pir Sultan unvanı verdiler ama

Çağın Pir Sultanı Mahzuni gitti.

 

BAŞIM DÖNÜYOR

Migrosla Karfura girdiğim zaman

Tansaşı dolanıp geldiğim zaman

Kipadan deterjan aldığım zaman

Parayı verince başım dönüyor

                 **

Vitrinde ceketin rengi çok güzel

Mankendeki gömlek özel mi özel

Bu ayak potinle çok güzel gezer

Fiatı görünce başım dönüyor

                 **

Toyota mı volksvagen mi seçeyim

Hundayi eksel den nasıl geçeyim

Mersedes çok güzel daha ne deyim

Fiyatı sorunca başım dönüyor

                 **

Hayat mı pahalı kazancım mı az

Odun kömür bitti gelmedi şu yaz

Çözüm üretmedin gene be aymaz

Yazma ALİ DURAN başım dönüyor

28.11.2002

 

BASİT İSTEKLER

Başımı sokacak bir evim olsa

Rafla dolapları kitapla dolsa

Güçlü bir internet bir cd’im olsa

Hayatımda başka bir şey istemem

                 **

Milli piyangodan yüz milyar çıksa

Bir arabam olsa az benzin yaksa

Dostum benim ile tatile çıksa,

Hayatımda başka bir şey istemem

                 **

Yüz dönüm bir tarla bulsam da alsam

Danayı sığırı içine salsam

On beş dönümüne bir sera kursam

Hayatımda başka bir şey istemem

                 **

On beş metrelik yat neyime yetmez

Balıklar denizda tutmakla bitmez

Mazot benzin yoksa bu tekne gitmez

Hayatımda başka bir şey istemem

                 **

Hayal kurdun ALİ DURAN sen gene

Sen istersin Allah verir zengine

Davul bile vururu dengi dengine

Ben halkımdan ayrı kalmak istemem

 

DAHA ÖNCE YAZILAN ŞİİRLER

 

KÖYÜN ÖZLEMİ

Köye gitmek için yola çıkınca

Biran önce köye varasım gelir,

Uzun yollar bitip menzil alınca

Höllüklükte biraz durasım gelir,

 

Hafızamda her an canlanır dağlar

Cevüzdere suyu baharın çağlar

Gülçayın suyunu barajlar eğler

Soyunup Gülçay’a giresim gelir,

 

Aluç ardı sel kesüğü hayalim

Kuzun kayasına çıkmak muradım

Orta dağda gece çok mal aradım,

Kurt ağzı bağlayıp yatasım gelir,

 

İğdirin bendinde balık avlasam

Kellerin adada kömüş yağlasam

Salurun bendinde koyun yıkasam

Yazın koyunları kırkasım gelir,

 

Yağmur yağsa çalda çaresiz kalsam

Şahşahda bağırıp sesimi alsam

Asarın kalede bir altın bulsam

Köyün dağlarında ölesim gelir,

 

Topalgilin koru pelit doludur

Sarıgülün koru arduç doludur

Alt taraftan geçen Sivri yoludur

Yollarda dağlarda gezesim gelir,

 

Kara kaya ile leğen kayayı

Selük yolundaki yumru kayayı

Delük kaya ile Kanlı kayayı

Bütün kayaları sayasım gelir,

 

İnönü düzlüktür ot’u pek olmaz

Eminnikte ot bol Selük’lü koymaz

Şıhammet çok uzak gitmeye değmez

Sınırlarda malı yayasım gelir.

 

Avşarağzı köyü rahat koymazdı

Böğet ile fazla kavga olmazdı

Salur, İğdir içimize sığmazdı

Kunduz’la Tuzla’ya bakasım gelir,

 

Cafar yurdu Duz daşını yazmadım

Kızıl kazan Kızıl kisi gezmedim

Erdeşler var bak sırayı bozmadım

Dereyi tepeyi yazasım gelir,

 

Gömürgene düşmekten çok korkardım

Ağaçlara tutunarak bakardım

Söğüt kavak ağacına çıkardım

Sınırlara dikme dikesim gelir,

 

Isıtma Pınarına eğilsem içsem

Yanucu yutunca öğürsem kussam

Ayağım kayınca çamura batsam

Ayağımı suyla yuyasım gelir,

 

Gamiş Çukurunda hayvan otlatsam

Kızan Çukurunda başak toplasam

Kumlarda malları ekine salsam

Bekçiden bir sopa yiyesim gelir,

 

Zırnıkta malları çayıra salsam

Bent başına gidip ırmağa dalsam

Öğendere için bir kavak kırsam

Muhtardan bir ceza yiyesim gelir,

 

Keşik gelse değirmenci çağırsa

Su kesilse ‘git bah’ diye bağırsa

Yuvalıda Hamza suyu devirse

Orada bir kavga edesim gelir,

 

Testiyi alıpta motora binsem

Sülmanın adadan su alıp gelsem

Yapağı parada testiyi kırsam

Dayımdan bir azar yiyesim gelir,

 

Helkiynen su çeksem büyük kurnadan

Kazana su taşısam hiç durmadan

Kazanın da altı daha yanmadan

Aşağı Pınarda çimesim gelir,

 

Sülmanın Kapıda gençleri bulsam  

Yarma döğmek için sokuya gelsem

Eksik bir tokmağı Hasan’dan alsam

Peşkirle terimi silesim gelir,

 

Bulgur dövmek için seten kurulsa

Motor ile etrafında dönülse

Kırkbeş elli dakidada  olursa

Damda serçeleri kovasım gelir,

 

Ortadaş’a gitsem taşa otursam

Selam versem bir köşeye kısılsam

Konuşulanları aklıma alsam

Benimde dedikodu yapasım gelir,

 

Folluğa gidipte yumurta çalsam

Nalbantgilin orda çerçiyi bulsam

Yumurtayı verip bir balon alsam

Korka korka eve gidesim gelir,

 

Arpayla buğdayla eşelek alsam

ALİ DURAN yeni bir düzen kursam

Şehiri terk edip köyüme varsam

Parasız bir dünya kurasım gelir.

 

KÖYLÜMÜN ÖZLEMİ                                           

Anlatmaya kalksam kitaba sığmaz

Yazılacak şeyi çoktur köyümün

Lakaplar söylerim hatıra sığmaz

Ahrazı Dilsizi çoktur köyümün,

 

Aydın, Kemal Bize önderlik yaptı

Yüzde doksan gençlik bayrağı kaptı

Bir kısmı sonradan yolundan saptı

Devrimci döneği çoktur köyümün,

 

İsmail Yıldız Kafiyesiz yazardı

Fidan Dönmez ona destan Dizerdi

Adı geçen köylü buna kızardı

Ozanı yazanı Çoktur Köyümün

 

Uzaylarla yıldızlarla uğraşır

Dışa çıkmaz hep odada dolaşır

Süleyman Doğan’a buda yaraşır

Bilimi alimi çoktur köyümün

 

Ahmet Taş nereden aklıma geldi

Yıllarca cemlerde kemani çaldı

Cimri diye köyümüzde ün saldı

Zengini cimrisi çoktur köyümün

 

Çaputu yalan derler inanmam                          

Palavrası çoktur vallahi kanmam

Hüseyin Kılıç’a ben toz kondurmam

Böyle insanları çoktur köyümün

 

Nazım Demirtaşa densiz diyorlar

Cafer  Demirtaşa  dinsiz diyorlar

Hüseyin Demirtaş yansız diyorlar

Dinlisi Dinsizi çoktur köyümün

 

Hasan Işık tek kişilik bir ordu

Köyüm olmuş onun mekanı yurdu

‘Kardeşim demedi’ eşeğni vurdu

Gayet adaleti çoktur köyümün

 

İhsan Şanver gayet ciddi gezerdi

Bakışıyla insanları ezerdi

Derlerki dostluğu gayet güzeldi

Ezeni gezeni çoktur köyümün

 

Rıza Öztürk köyümüzün ozanı

Hüseyin’i bence yoldan azanı

Birtek o bozmuştu dirlik düzeni

Ondan başka faşo yoktur köyümün

 

Tüm çevrede saygı gördü ün verdi

Muhtarlık yaparken Göletdi derdi

Ankara yolunda kaldı can verdi

Haydar Sarıgül’ü yoktur köyümün

 

Yiğidi öldürde hakkını yeme

Tarifi yapmaya yetmez kelime

Gelde bu insana peygamber deme

Şevki Doğan gibisi yoktur köyümün                

 

Duran Özel bozuk sesli saz gibi

Bayram Kumaş avcılıkta koz gibi

Duran Kumaş halaylarda kız gibi

Darılma gücenme yoktur köyümün

 

İsmail Özdemir Felçli diyorlar

Hüsnü Öztürk gayet güçlü diyorlar

Ali Özdemire suçlu diyorlar

Kavgadan kaçanı yoktur köyümün

 

En delisi Memmet derler inanma

O külahı ters giydirir adama

Okulu tarifi nasıldı amma

Delisi dolusu haktır köyümün

 

Çok uzun yas tuttu sakallı oldu

Gebzeye gitmedi köyünde kaldı

Sanıyom evliya bir kızı vardı

Hasan Sarıgül’ü vardır köyümün

 

Konuşması güzel küfürü boldur

Köy ağası olmak tuttuğu yoldur

Gördümki çok malı davarı vardır

Rıza Karataş’ı vardır köyümün

 

Yurtdışına gitti köyüne döndü

Harmanda Balı’nın Veli’yi yendi

Kimse onu köyde yenemez dendi

Ali Sarıgül’ü vardır köyümün

 

Çakırgözlü yakışıklı adamdı

Gayet efendiydi aklımda kaldı

Rıza Öztürk diye birisi vardı

Şükrü’sü Ziya’sı vardır köyümün

 

İri yapısıyla gezerken gördüm

Pala Dayım dedim selama durdum

Burda biraz Kayın Babamı övdüm

Rıza Fidangül’ü vardır Köyümün

 

Köyün en muzibi Rıza Sönmezdi

Ahmet Özügençe İşkefe verdi

Çökelik var diye deterjan yedi

Cakası şakası hoştur köyümün

 

Ortadağı bir sepete sığdıran

Baston yardımıyla ayakta duran

Espiri yaparak Halkı güldüren

Hüseyin Fidan’ı Vardır Köyümün

 

Bütün köyü yazsam Kağıtlar yetmez

Hamza Sarıgül’süz Dodurga gitmez

Salim Aktaş ile Bu Destan bitmez

Muhtarı Azası Hoştur köyümün

 

ALİ DURAN sözü burda bağladı

Köyü hatırladı biraz ağladı

Kimi övdü kimisini yağladı

Bağışlayanları çoktur köyümün

 

KADINLARIN ÖZLEMİ

 

Zehra Ayşe’yi niderim

Zörük Anşa bacı derim

Anadoluca giderim

Arife’yle köyüm güzel.

 

Köyümüzde Kezik denir

Şehirde Keziban olur

Arada Şeriban konur

Fadime’yle köyüm güzel

 

Garagız’ı Gülbeyaz’ı

Tülay’dır kızların hası

Kadriye’nin güzel sesi

Nafiye’yle köyüm güzel

 

Miyase Sündüs dediler

Güzzade Pembe Kodular

Nigar’lar Şerif Dudu’lar

Hanife’yle köyüm güzel

 

Menevşe Medine vardı

Sedef aplam nerde kaldı

Satiye Safiye kondu

Saniye’yle köyüm güzel

 

Saadet diye biri vardı

Geçen gün Salime sordu

Muammer hocaya vardı

Alime’yle köyüm güzel

 

Birkaç Şemşi, birkaç Hatun

Meryem’i akılda tutun

İsimler aklımda bütün

Hediye’yle köyüm güzel

 

Fındık Anayı unuttum

Şengül’ü aklımda tuttum

Nurcan’ı sıraya kattım

Hayriye’yle köyüm güzel

 

Nefise ismi çok azdır

Nüfusa Menşure yazdır

Mehtap’ım çok güzel kızdır

Şerife’yle köyüm güzel

 

Şaynaz’la Nimet ismi tek

Zeynep, Türkan konmuyor pek

Hatice’ye Hadıç desek

Naciye’yle köyüm güzel

 

Bekir Çavuş’un Güldene

Hasan Çavuş’un Dürdane

Fazilet Aplam bir tane

Hamide’yle Köyüm güzel

 

Nuran Suzan Kibar Tülin

Fikriye Sevgi’yi siz bilin

Güleser Gülüzar gelin

Şükrüye’yle köyüm güzel

 

Köyde iki Dilber vardı

Abide rahmetli oldu

Satı bacılara noldu

Marzıya’yla köyüm güzel

 

Kız kaçıran hiç olmadı

Suna hiç murat almadı

Mine’nin yüzü gülmedi

Emine’yle köyüm güzel

 

Adalet çok lakap taktı

Aniş piyasadan kalktı

Urhuç çocuklara baktı

Şekire’yle köyüm güzel

 

Edibe Sultan çok küçük

Ülkü Ebru dünkü çocuk

Güllü, Telli, Fidan, Buçuk

Mualla’yla köyüm güzel

 

Güğül, Civan başka köyden

Nuray, Gülay aynı soydan

Sevim hanım aynı huydan

Elif’iyle köyüm güzel

 

Yeter yurt dışına gitti

Nutuya köyü terketti

Hacer’inen sayım bitti

Pakize’yle köyüm güzel

 

Necla için kafa yordum

Hanım söyledi de buldum

Nuran’ı geçen yıl gördüm

Necmiye’yle köyüm güzel

 

Nezük, Döndü, Hadıç elti

Hatırıma yeni geldi

Fitnet’i yazarım belki

Nazile’yle Köyüm güzel

 

Elvan Aysel Nalbatgil’den

Bahsetmedim Yurdagül’den

Sarığül’den Gucükgil’den

Nazife’yle köyüm güzel

 

Güzide Gülseren Leman

Varmı saymadığım kalan

Yeter Güsün Şepik Halam

Naile’yle köyüm güzel

 

Saliha kızmasın bana

Nergiz Aplam kaldı sona

Tamam aplam selam sana

Kibriye’yle köyüm güzel

 

Çoğunu görsem tanımam

Şirin aplayı aramam

ALİ DURANI bulamam

KÖYÜM KADINLARLA GÜZEL

 

SILA ÖZLEMİ

 

İnneci’nin Dursun Telli’nin Ali

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

Bayramgilin Urşan Saruğlün Sali

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Muzaffer’le çorahlarda güreşim

Mamoş’un Muharem’le dağda dalaşım

Nusret’le yollarda eşşek yarışım

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Kışın yakmak için kezek toplamak

Damlardan da pohluhlara hoplamak

Damların başında aşuh oynamak

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Bayramın bahçenin mekir korkusu

Saruğlün Hasan’ın yanık türküsü

Koyunun kuzunun çıngırak sesi

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Cinganların harmanlara konuşu

Tavuh culuh ördek gaz’ı çalışı

Köylünün onlardan halbur alışı

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Mezarın tepeden kızak kayması

Bekir emmi yokken erik çalması

Hallüstağlin adaların elması

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Gaz ocağı ile çay demlenmesi

Yel vurunca idarenin sönmesi

Lambanın şişeye büyük gelmesi

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Hallağ’mın cemlerde akortsuz sesi

Vahab’ın ‘Keçehu bacı’ demesi

Çocukların kavurgayı yemesi

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Alöğün Rıza’nın kulak kesişi

Gazinin Rıza’nın bana küsüşü

Hallağnın Rıza’nın Çayda yüzüşü

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

           

Harmanda patozun kayış atması

Traktörün çamurlara batması

Dayım’ın Hamza’nın tosun satması

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Fatmanağlin Üsüyün’ün kavgası

Tüleğin Muharem’in kara sevdası

Şıhammet’le süren toprak davası

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Topalgilin sancocağı olması

İriza Ağbeymin Zurna çalması

Hasanın düğünde oyun kurması

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

Hasan Çavuşun  Şükrü’nün ekin biçmesi

Kara Haydarın Nazmi’nin çotuh gezmesi

Hacahmet’in kesmüğünü ezmesi

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

ALİ DURAN olmuş köyün hayranı

Başka olur düğünleri bayramı

Yayuh’larla Gıltıma’nın ayranı

Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım

 

YEMEKLERİN ÖZLEMİ

Lokantalar restorantlar hoş değil

Köyün yemeğinden yemek isterim

Ekmek aşı soğanlama iş değil

İçi yağlı börek yemek isterim

 

Isırgan otundan yemek yapılsa

Dolama’nın madımağı katılsa

Biraz kuyruk yağı biber atılsa

Ağzımın tadını bilmek isterim

 

Tekneynen fırına hamur taşısam

Maya kokusundan burnum kaşısam

Hemen birkaç tane pağaç bişirsem

Fırına kocabaş sürmek isterim

 

Akşam yorgun argın eve gelince

Madımağın kokusundan bilince

Ekmeği doğrayıp ağzım yanınca

Serince bir tas su içmek isterim

 

Salim Kışın keklikleri uçursa

Bayramgil’in Dede vursa düşürse

Menşur’da bir kazan pilav pişirse

Keklik pilavından yemek isterim

 

Ortadağ’a gidip Çördük toplasam

Şahşah’ın dereden aluç toplasam

Davar Pınarı’ndan fındık toplasam

Hepsini  bir anda yemek isterim

 

Oymaç olsa kaşık filan sokmasam

Gelecoş’un tadına hiç bakmasam

Karataş’ın önünden mantar toplasam

Çökelik tuzunan yemek isterim

 

Domuz çökeği’nin suyu bir hoştur

Çorağın ekşi suyuna eştir

Keriş’in eşme yazları boştur

Kan gibi demeyip içmek isterim

 

Bektaş pınarı’nın suyu tuzlolur

Davar pınarı’nın suyu buzlolur

Kuzun kayası’nın yosunlu olur

Hepsinden bir yudum içmek isterim

 

Mantuvar tutulsa bulgur çekilse

Gerimcek kırılsa daşlar sökülse

Daş çekmekten bellerimiz bükülse

Leziz daş pilavı yemek isterim

 

Daş ekmeği yapsah az pekmez olsa

Kül gömbesi gilik kenarda dursa

Helle’ynen mercimek yarına kalsa

Mantu ile katmer yemek isterim

 

Kıran gelse tavuhları yoldursah

Üç beşini kazanlara doldursah

Kuzu ölse mahsus bıçah çaldursah

Budundan bir parça yemek isterim

 

Yazdıklarım olsa dahi yiyemem

Dişlerim yok kimselere diyemem

ALİ DURAN seni mahrum koyamam

Dişe dokunmayanından yemek isterim

 

OYUN ÖZLEMİ

Aklımızdan çıkmaz köy oyunları

Eskilere geri dönmek istiyom

Atari bilardo bırak bunları

Ateş altı sekmeç kurmak istiyom

 

Ahırlarda salıncaklar kurardık

Çelik çomak için değnek kırardık

Gömbe çeliği’nde adam yorardık

Mal kılından bir top yapmak istiyom

 

Düz bir taşım olsa sekmeç oynasam

Sindibit’te oluklara sığmasam

Yüzük kimde deyip yere koymasam

Vali Jandarmada vurmak istiyom

 

Dört dombalah uzun eşşek güzeldi

Cüz yerleri kiremitle çizerdi

Kör ebeler uyur gibi gezerdi

Dokuz taşda hep ben vurmak istiyom

 

Bayramgil’in Urşan suçlu bulunsa

Tülekgil’in kurna su dolu olsa

Ali Bal’ın Veli, Seyit olursa

Bir tavuğa suya basmak istiyom

 

Kocabaş’tan motur yapsam tarlada

Değnek takıp koşuştursam yollarda

Koşar iken parçalasam taşlarda

Oturup orada sövmek istiyom

 

DÜĞÜN ÖZLEMİ

Davul zurna çalınsın

Köyde halay kurulsun

Halayın Başında da

Duran Kumaş bulunsun

 

Enver davula vursun

Rızağbi zurna çalsın

Bu halayın tadını

Kara Bıçah çıkarsın

 

Şaka kaldıran gelsin

Hasan oyunlar kursun

Yiğit başına söylen

Gençlere rakı versin

 

Mehter davul döndersin

Yorulanlar dinlensin

Rakı mezeler bitti

Düğün kahyası gelsin

 

Kunduz’u Nazmi alsın

Tuzla Şavgu’ya kalsın

Kaman’ı kim ağırlar

Hamza der bize gelsin

 

Elma’ya kurşun sıkın

Bayrağa dokunmasın

Üçbeş tane az olur

Beş on tane bez asın

 

Hoş geldin der kahveci

Misafir başlar tacı

Kızın gelin oluyor

Ağlama Şeröğ bacı

 

Gelin başı övülür

Kız tarafı dövünür

Adettir gelenektir

Oğlan evi sevinir

 

Traktörleri dizin

Gelin almaya gidin

Bayraktarı tez bulun

Üsüyün öne geçsin

 

 

ÖLENLERE RAHMET

Bizim köyde Bekir emmi varıdı

Eriği meşhurdu rahmetli oldu

Sözüne söz yetiştirmek zorudu

Şakaları hoştu, rahmetli oldu

 

Komşu kapısına duvar örerdi

At sırtında karısını döverdi

Eriğinden çocukları kovardı

Adı kaldı, kendi rahmetli oldu

 

Babüsük varıdı biraz boysuzdu

Keçebaş varıdı biraz huysuzdu

Bana göre Sali çok kaygusuzdu

Babası Tekiş’ti rahmetli oldu

 

Galöğ dayı eğitmenlik yapardı

Tüm çocuklar Keriş’ten çok korkardı

Gedeleğin gözü dağı yıkardı

Kel İbiş, Kel Halil Rahmetli oldu

 

Tıntır öldü ama şakası kaldı

Sarığlün Alöğ zamansız öldü

Satöğ emmi derdik birisi vardı

Kardeşleri Haydar rahmetli oldu

 

Cingan Ali zurnasıyla meşhurdu

Ala Yağıp derdik Acap kim vurdu!

Guguş Halim evi harmana kurdu

Dursun Çavuş, Congul Rahmetli oldu

 

Katip’in lehçesi köyden farklıydı

Gın Dursunun ölüm sırrı saklıydı

Çok dert çekti Eyup derler, haklıydı

Kistil Çok yoksuldu  rahmetli oldu

 

Aptal Haydar bence aydın biriydi

Kültürümüz ona göre geriydi

Gildan Haydar, Çiyan Abbas sarı’ydı

Gıdi’gilin Ali Rahmetli oldu

 

Patalahlum köyde derin hocaydı

Cımbız Sadıh sakallıydı ağcaydı

Yılıh derler Şükrü, sanki sağcaydı

Sarığülün Üsüyün  rahmetli odu

 

Civelek köyünde sanki konuktu

Sağır Adöğzel’in benzi soluktu

Mamoş ile Üsük biraz donuktu

Şoför Musa vardı rahmetli oldu

 

Bohlu Bayram öldü, ama çok gençti

Murat, Remzi vardı dünyadan göçtü

Gara derdik sade hısımlar seçti

Rıza Yıldız vardı rahmetli oldu

 

Gığır Arif mezarlıktan korkardı

Uzun oğnis az duyardı bakardı

Meçoğ emmi çok yoksulluk çekerdi

Hıdır Hasan vardı rahmetli oldu

 

Topuz mu çok töktü Kara Haydarmı!

Balı Dede bu yazıda kaynar mı!

Deli Durmuş o dünyada oynar mı!

Kör Kasım varıdı rahmetli oldu

 

Fatmananın Ahmet sağ mı bilmiyom

Onbeş yıldır köylümü hiç görmüyom

Oğlunun hiç hatırını sormuyom

Fatmanağlin Halil rahmetli oldu

 

Yağnış ile Satöğ öldü, çok oldu

Oğlu Aslan genç yaşında yok oldu

Dünya sanki Vahap Emmi ye kaldı

Halil ileTavuk  rahmetli oldu

 

Geçi’gilin Dede Gebzede ölmüş

Alinin ölüsü evinde kalmış

Bu yakında ölen Gar yağdı varmış

Hayta Musa vardı  rahmetli oldu

 

Müslüm’le Mustafa kardeşti herhal

Çolağı da ceryan öldürdü derhal

İsmayıl Yıldızı yazmak çok zor hal

Tülekgilin Halil rahmetli oldu

 

Hacahmed’in kesmüğü çok özeldi

Küd Ali’nin bıyığı gayet gözeldi

Ilıç Memmet dağı daşı gezerdi

Çöllöğ emmi vardı rahmetli oldu

 

Hayal meyal hatırımda Kel Cüllü

Osman emmi vardı lakabı ünlü

Dırıh Halil vardı burnu gönüllü

Coruh Gazi vardı rahmetli oldu

 

Kazim, Halil, Veyis üçüde gitti

Alaaddin’le Seyit rahmete yetti

Gamacı, Gurnacı, Gaaş’lar bitti

Cücüğün Ali de rahmetli oldu

 

Köye giden mezarlığa uğruyor

Hasancağal üç genç için ağlıyor

Ölüm değil yaşam beni bağlıyor

Sanki ALİ DURAN Kaldı da noldu

 

………………… 6-7…………..

 

ŞEHİRDEKİLER VE KÖYDEKİLER

Biz mi yıktık kendisimi yıkıldı

Evlerimiz viran köyüm perişan

Bu hali görünce canım sıkıldı

Biz Şehirde, baba köyde perişan

 

Köyden kaçan kurtulacam sanıyor

İstanbul’da Gebze’de iş arıyor

Havasına gösterişe kanıyor

Göçen il’de, kalan köyde perişan

 

Almancı’ya imrenerek bakılır

Ulu orta bütün dertler dökülür

Duygu sömürülür yağlar yakılır

Dayı Bonn’da, yiğen köyde perişan

 

Kardeşin kardeşe vurduğu darbe

Hiç unutulur mu köy gibi yerde

Köylünün diline düşersen birde

Bacı El’de, Kardeş köyde perişan

 

Un, bulgur, fasülye bu kışa yetmez

Şehirde Elti’ye bir avuç gitmez

Acından ölür de tenezzül etmez

Uman İl’de eken köyde perişan

 

Şehre giden kültürüyle gidiyor

Köye değil köylüye kin güdüyor

Bilmezki kendini inkar ediyor

Varoş İl’de köyüm köyde perişan

 

Bir evlek toprağın yüz yıl kavgası

Babadan oğula geçer mirası

Parasında değil gurur cabası

Tapu cepte, Toprak köyde perişan

 

Şehre giden köylüsünü arıyor

Şehirde köy dernekleri kuruyor

Giden köylüsünden medet umuyor

Köylü İl’de köylü köyde perişan

 

Köylü kafasıyla gitsen Maçin’e

Kendin gibi köylü bulursun gene

Ordan kaçıp gitmek istersin Çin’e

Kafa köyde ALİ DURAN perişan

 

SAĞLIK ÖZLEMİ

Deterjan yerine kül’üm varıdı

Şampuan yerine kil’im varıdı

Hali söyleyecek dilim varıdı

Tursil Mintaks çıktı sağlık bozuldu

 

Taksin’in yerine Eşek varıdı

Sünger’in yerine döşek varıdı

Çocuk için höllük, beşik varıdı

Orkid, ultra çıktı sağlık bozuldu

 

Top sahası yoktu, harman varıdı

Kanun ceza yoktu, ferman varıdı

Kolda kuvvet dizde derman varıdı

Doktor ilaç çıktı, sağlık bozuldu

 

Zerrin, Seçil yoktu Suna varıdı

Gökhan, Hakan yoktu Hıra varıdı

Rimel, Oje yoktu kına varıdı

Parfümeri çıktı Koku bozuldu

 

Hamam banyo yoktu, yunak varıdı

Deniz havuz yoktu, ırmak varıdı

ALİ DURAN köyde durmak varıdı

Şehire göç oldu dirlik bozuldu

 

ANMADAN OLMAZ

 

En az altı yılım yanında geçti

Çorum’da Remzi’yi anmadan olmaz

Halkını düşündü kavgayı seçti

Devrimci Gazi’yi sormadan olmaz

                    

Köye sevdalıydı fakat kalmadı

Bunca yıldır hiç arayıp sormadı

Çok görmek istedim nasip olmadı

Yılmaz Coşkun selam salmadan olmaz

 

Sohbeti içinde ‘emmoğlu’ çoktur

Pek yalan söylemez sağlam çocuktur

Avcılık merakı kimsede yoktur

Seyit Sönmez’i de saymadan olmaz

                       

Duydum ki bahçende çiçek ekersin

Gönlün zengin Allah daha çok versin

Seni tekrar başkan yapsak ne dersin

Rıza Erdem Kayda almadan olmaz

 

Telefon açmadı darıldı sandım

Çok alçak gönüllü biraz kıskandım

Her düğünde her toplumda rastladım

Nadi Aktaş seni görmeden olmaz

              

Toplumda efendi duruşu ile

Çok sessiz ve sakin gülüşü ile

Samimi hal hatır soruşu ile

Ali Duran Gülçay demeden olmaz

 

Soru sorsan bir gün sonra konuşur

Hiç boş durmaz gece gündüz çalışır

Kılı kırk yarmak ta ona yakışır

Hüsamettin hesap yapmadan olmaz

 

Saç ekmeği gibi endek döndekmiş

Diyorlar ki tıpkı babaya çekmiş

Anası yaşamda köyünü seçmiş

Hüsnü Topak’a da vurmadan olmaz

    

Bir baltaya sap olmadı hayatta

Hiç Tarla koymadı sattı Tokat’ta

Korkuyom gidişi biraz sakatta

Mitat Özdemir’e kızmadan olmaz

 

İyi ki bir dede soyundan geldi

Al kapısı sanki Allah’tan kaldı

Muhakkak bu huyu babadan aldı

Sadık Nefesoğlu’nu yermeden olmaz

 

Devrimci tavırı bilmen gerekir

Halktan uzak kaldın görmen gerekir

Köylümün içine girmen gerekir

Rıfat Gülçay Halka inmeden olmaz

              

Bilmem adı neden Avrupa kaldı

Çok çaba harcadı Şaynaz’ı aldı

Sami diye bir de kardeşi vardı

Rıza Topak’ı da yazmadan olmaz

 

Dili susar konuşmakta iki göz

Söz gümüştür sükut altın kısa öz

Onu tarif için söylenmiş bir söz

Rıza Doğan deyip geçmeden olmaz

 

Köylüm pek tanımaz yapısı farklı

Yaşamı değişik birazcık haklı

Sanki yer altında hazine saklı

Sami Doğan seni bulmadan olmaz

 

Aşık Bektaş unvanıyla bilinir

Her toplumda güler yüzlü görünür

Bazan kederlenir bazan yerinir

Bektaş Fidan seni görmeden olmaz

 

İyi bir kariyer iyi bir mevki

Bilirim köylümden alırsın şevk’i

İş imkanın varsa tattır şu zevki

Rıfat Demirtaş’a sormadan olmaz

                    

Yer almaz mı hiç içinde yazımın

Oğluyum ben Hallüstağlin Kazım’ın

Belki bu yaz düğününde kızımın

Halil Sönmez seni görmeden olmaz

 

Yaşlı başlı olgun efendi biri

Köylümün içinde başkadır yeri

Sanki mahallenin doğal önderi

Nebi Özen’i de bilmeden olmaz

 

Şimdi tanımayan ‘yahu kim bu’ der

Sıradan on tane köylüme bedel

Her zor işe girer öncülük eder

Hüseyin Bagdatlı demeden olmaz

 

Çok eleştiri gördü çok tenkit yedi

Arada bir ‘iyi insandır’ dendi

Kendini bir işe yaramaz sandı                  

ALİ DURAN burda susmazsan olmaz.

 

PARAM OLSAYDI

 

Görmek ister idim yaran yoldaşı

Kurban bayramında param olsaydı

Ziyaret ederdim Hacı Bektaş’ı

Kurban bayramında param olsaydı

                    

Polatlı’dan telefonla arardım

Evin nerde Yılmaz diye sorardım

Olmazsa bir gece orda kalırdım

Sohbete doyardım param olsaydı

 

Duran yiğenimdir gücenir sonra

Derim canım affet kusura kalma

Daha çok yolum var beni geç koyma

Dönüşte uğrardım param olsaydı

 

Kardeşi Sadık’tan adres alırdım

Evini bulunca zili çalardım

Kendimi tanıtır hatır sorardım

Aydın’ı görürdüm param olsaydı

 

Duydum Ankara da Sarığlün Sali

Görmek ister idim nicedir hali

Bir çay da orada içelim bari

Gönlünü alırdım param olsaydı

 

Ankara’dan girsem Çorum yoluna

Işıklarda baksam sağ ve soluma

Dilerim ki Remzi evde buluna

Ziyaret ederdim param olsaydı

 

Duyarsa gücenir yiğenim Ümran

Bir kahve içeriz çok fazla durmam

Korkmayın varırım geceye kalmam

Çengel’de et yerdim param olsaydı

 

Turhal’da Ahmet’i Mürset’i bulsam

Bizim köylülerin evini sorsam

Yaşlılardan hayır duamı alsam

Hasret giderirdim param olsaydı

 

Kızıl iniş yokuşunu çıkarken

Motor su kaynatsa vites takarken

Yardım için sağa sola bakarken

Tamirci isterdim param olsaydı

 

Muharem, Mustafa, Yadigar Fidan

Bektaş adın güzel Bekir’i neden

Bayram nedeniyle köyüme giden

Köylümü görürdüm param olsaydı

 

Muharem, Rıfat Nadi Aktaş’la

Ali Rıza, Ahmet Sadık Kumaş’la

Rıza Erdem Rıza Demir Gardaşla

Bayramı kutlardım param olsaydı

 

Nebi, Feyzi, Bayram, Necati Özen

Dursun ile Hasan kurmuşlar düzen

Alihsan, Erdal’ı görürdüm bazan

Ziyaret ederdim param olsaydı

 

Goresidim Gucükgil’in Yılmaz’ı

Ayrı tuttum Rıza, Halil Sönmez’i

Görmek ister idim Feyzi Dönmez’i

Kurban bayramında param olsaydı

 

Balı’nın Muharem yanıma gelse

Köydeki  piyesle sohbete dalsa

Ben türkü söylesem oda saz çalsa

Arar bulurudum param olsaydı

 

Herkes tatil için gitti yanına

Çevre çok yük oldu Rıza Dayım’a

Sürerdim taksiyi Mersin yoluna

Benzin parasıyla zaman olsaydı

 

Param varken köylüm aklıma gelmez

Param yokken kimse halimi sormaz

ALİ DURAN hayal kurmadan durmaz

Tatile giderdim param olsaydı 

 

 KÜLTÜR’E BAKIŞ

 

Uzaydan gelmedim aydan inmedim

Dodurga Köyünde ahırda doğdum

Bozuk düzen uydusuna girmedim

Aldığım kültürle nefsimi boğdum

 

Anam ile babam çok kötü huylu

Çok cahil insanlar bıktık nazından

Örümcek kafalı feodal köylü

Sözünü duymadım oğlum, kızımdan

 

Zamane gençliği pavyonda barda

Lümpen gençlik diye adını koydum

Kızım Mehtap, oğlum Ali Haydar’la

Kültür değeriyle hep gurur duydum.

 

 

KÖYDE TEMSİLCİ

09 KASIM 2006 da yazılan bir şiir. Yaklaşık on yıl olmuş. Kaybettiklerimiz nur içinde yatsın, yaşayanlar gönlünce yaşasın.

MUSTAFA GÜVENLE SARÜĞLÜN MÜSTOĞ
Soyadları Güler Durmuşla Alöğ
İSMAİL AKTAŞLA KARDEŞİ SATÖĞ
Temsilci olarak kaldı köyümde
**
Soyadı Fidangül Kazimle Zöhür
Koruda Derede çok çekti gahır
ALABBAS hem tembel hemi de fakir
Dedelik yapmaya kalktı köyümde
**
Güzel Zurna çalar İRİZA GÜLÇAY
Hep Ihlamur içer, hiç demlemez çay
Hasan ile onu örnek alsın köy
Yıllarca ikilik yoktu köyümde
**
Hüseyin Başçavuş, İBRAHİM DÖNMEZ
Sanmıştık ki daha Tokat’a dönmez
ADÖĞZELLE Fidan gezmeden durmaz
Herkese bir türkü yaktı köyümde
**
Ali, NAZMİ en büyüğü İBRAHİM
Her şeyi o bilir haklıdır daim
Allah sabır verdi daha ne deyim
Yatalak bacıya baktı köyümde
**
Bekçilik yapardı hep MEHMET ALİ
Rıza Çelik köyde düğünler gülü
Kışın İzmir’deymiş gıdığlin SALİ
Hatalı töreyi yıktı köyümde
**
Abbas Kılıç İtten yeğin korkardı
Baba gardaş öldü kimsesiz kaldı
Komşuları HASAN TEMURÇİN vardı
Hayırlı evladı tuttu köyümde
**
Dursun Özbek hızlı hızlı konuşur
Yadigar Taş gıpıh gıpıh bakışır
Osman’a da efendilik yakışır
Bu deyim Osman’a haktı köyümde
**
AHMET FİDAN çok sık hasta oluyor
Gah İzmirde gahi köyde kalıyor
Bazen düğünlerde zurna çalıyor
Köylü yaşamaktan bıktı köyümde
**
HACEMMİ kısaydı daha kısalmış
HASAN ALAN hasta birazcık solmuş
HAMDİ onlar gibi garısız kalmış
Dul erkek dul kadın çoktu köyümde
**
Adı Dursun Sönmez Dedeli oğlu
Çok efendi insan az kısa boylu
İHSAN KUMAŞ ile Ali emmoğlu
Ruşen gibi bir dost çıktı köyümde
**
AHMETLE EYSANIN içinde sızı
İki gardaşın var beş tane lazı
İşaret dilidir onların sözü
Arhazı dilsizi vardı köyümde
**
Çok sığır güderdi GAZİNİN MEMMET
Kızdığı zamanlar dinlemez ümmet
HACI SÖNMEZ sessiz çok çekti zahmet
Turgay Demireller kaldı köyümde
**
Saymadığım köylüm umarım kızmaz
Kafiye uymazsa kalemim yazmaz
Zaten adım çıktı beni hiç bozmaz
ALİ DURAN adın çıktı köyümde

09.11.2006

 

BİZİM KÖYLÜLER
Babadan dededen kalan toprağı
Satıp, satıp gitti bizim köylüler
Tırnakla kazılan bahçeyi bağı
Yakıp yıkıp gitti bizim köylüler
**
Kiminin yoksulluk canına yetti 
Kimisi kahretti köyü terk etti
Göçünü yükleyen Şehir’e gitti
Göçüp, göçüp gitti bizim köylüler
**
İlk önce yurt dışı çözdü düğümü
Muska mı yaptılar yoksa büyü mü
Asıl dedi kodu yıktı köyümü
Çıkıp, çıkıp gitti bizim köylüler
**
Yokluk, kıtlık, deprem sarsmadı böyle
Doğduğun, doyduğun yer mi sen söyle
Okuyan bağını kopardı köyle
Kopup, kopup gitti bizim köylüler
**
Kaptan gemisini en son terk eder
ALİ DURAN özrün suçundan beter
İlk önce sen gittin konuşma yeter
Köyümüzü özler bizim köylüler
09.11.2006

 




Hiç yorum yok: