Birinci Bölüm
16 Haziran 2016 ·
KÖYÜN ÖZLEMİ
(2000-2001 Yıllarına ait Bir Şiir)
Köye gitmek için yola çıkınca
Biran önce köye varasım gelir
Uzun yollar bitip menzil alınca
Höllüklükte biraz durasım gelir.
**
Hafızamda her an canlanır dağlar
Cevüzdere suyu baharın çağlar
Gülçayın suyunu barajlar eğler
Soyunup Gülçay’a giresim gelir.
**
Aluç ardı sel kesüğü hayalim
Kuzun kayasına çıkmak muradım
Orta dağda gece çok mal aradım
Kurt ağzı bağlayıp yatasım gelir.
**
İğdirin bendinde balık avlasam
Kellerin adada kömüş yağlasam
Salurun bendinde koyun yıkasam
Yazın koyunları kırkasım gelir.
**
Yağmur yağsa çalda çaresiz kalsam
Şahşahda bağırıp sesimi alsam
Asarın kalede bir altın bulsam
Köyün dağlarında ölesim gelir.
**
Topalgilin koru pelit doludur
Sarıgülün koru arduç doludur
Alt taraftan geçen Sivri yoludur
Yollarda dağlarda gezesim gelir.
**
Kara kaya ile leğen kayayı
Selük yolundaki yumru kayayı
Delük kaya ile Kanlı kayayı
Bütün kayaları sayasım gelir.
**
İnönü düzlüktür ot’u pek olmaz
Eminnikte ot bol Selük’lü koymaz
Şıhammet çok uzak gitmeye değmez
Sınırlarda malı yayasım gelir.
**
Avşarağzı köyü rahat koymazdı
Böğet ile fazla kavga olmazdı
Salur, İğdir içimize sığmazdı
Kunduz’la Tuzla’ya bakasım gelir.
**
Cafar yurdu Duz daşını yazmadım
Kızıl kazan Kızıl kisi gezmedim
Erdeşler var bak sırayı bozmadım
Dereyi tepeyi yazasım gelir.
**
Gömürgene düşmekten çok korkardım
Ağaçlara tutunarak bakardım
Söğüt kavak ağacına çıkardım
Sınırlara dikme dikesim gelir.
**
Isıtma Pınarına eğilsem içsem
Yanucu yutunca öğürsem kussam
Ayağım kayınca çamura batsam
Ayağımı suyla yuyasım gelir.
**
Gamiş Çukurunda hayvan otlatsam
Kızan Çukurunda başak toplasam
Kumlarda malları ekine salsam
Bekçiden bir sopa yiyesim gelir.
**
Zırnıkta malları çayıra salsam
Bent başına gidip ırmağa dalsam
Öğendere için bir kavak kırsam
Muhtardan bir ceza yiyesim gelir.
**
Keşik gelse değirmenci çağırsa
Su kesilse ‘git bah’ diye bağırsa
Yuvalıda Hamza suyu devirse
Orada bir kavga edesim gelir.
**
Testiyi alıpta motora binsem
Sülmanın adadan su alıp gelsem
Yapağı parada testiyi kırsam
Dayımdan bir azar yiyesim gelir.
**
Helkiynen su çeksem büyük kurnadan
Kazana su taşısam hiç durmadan
Kazanın da altı daha yanmadan
Aşağı Pınarda çimesim gelir.
**
Sülmanın Kapıda gençleri bulsam
Yarma döğmek için sokuya gelsem
Eksik bir tokmağı Hasan’dan alsam
Peşkirle terimi silesim gelir.
**
Bulgur dövmek için seten kurulsa
Motor ile etrafında dönülse
Kırkbeş elli dakikada olursa
Damda serçeleri kovasım gelir.
**
Ortadaş’a gitsem taşa otursam
Selam versem bir köşeye kısılsam
Konuşulanları aklıma alsam
Benimde dedikodu yapasım gelir.
**
Folluğa gidip te yumurta çalsam
Nalbantgilin orda çerçiyi bulsam
Yumurtayı verip bir balon alsam
Korka korka eve gidesim gelir.
**
Arpayla buğdayla eşelek alsam
ALİ DURAN yeni bir düzen kursam
Şehiri terk edip köyüme varsam
Parasız bir dünya kurasım gelir.
14 Haziran 2016 ·
KÖYÜMÜZDE KİMLER AYNI ÇATI ALTINDA YAŞIYORDU
Bu Yazı 10.06.1999 tarihinde(18 yıl önce) yazılmış. Yapılacak ilaveler, yanlış ve hataların düzeltilmesi, görüş ve yorum bildirilmesi yazının daha da zenginleşmesine katkı sağlamanız dileğiyle…
Bugünden otuz kırk yıl öncesine döneceğiz, fazla geriye değil.
Köyümüzün evleri, İç Anadolu’nun köyleri gibi tipik konumda yapılmış evlerdi, ancak içlerinden birisi vardı ki diğer evlere hiç benzemiyordu, bu ev Nazmi Şenel’lerin durduğu evdi, Mimarisi hafızalardan silinecek gibi değildi. Çaprazlama atılmış mertekler, Nasıl getirildiğini ve yerleştirildiğini bile hayal edemeyeceğimiz büyüklükteki çam pelit ağaçları, yuva yapan kırlangıçlar… Köyümüzün en eski tarihi mimari eserlerinden birisi olan bu şaheser bu mimari yapı ne yazık ki yıkıldı gitti.
Birbirlerine kem gözle bakan; Tavuk bahçeye, hayvan tarlaya girdi diye aylarca bir birlerine küs tutan köylülerimiz evleri yaparken ne yapmışlar biliyormusunuz! Bitişik yapmışlar…
Çocuklukları köyde geçenler hatırlarlar, Damlar birbirine bitişik yapılmıştı, grup grup.
Fidan-Topak- Doğan ve Fidangül’lerın damları bitişikti, Balkaya ve Aktaş’ların damları bitişikti, Güler- Fındık ve Sarıgül’lerin damları bitişikti, Güven- Sönmez ve Genel’lerin damları bitişikti, Baysal-Kumaş-Metin ve Koçak’ların damları bitişikti, Uslu-Nefes-Özen ve Aslan’ların damları bitişikti, Demirtaş-Işık ve Kılıç’ların damları bitişikti, Özdemir ve Erdem’lerin damları bitişikti, Coşkun- Ersoyu ve Erkonaç’ların damları bitişikti, Demirçin-Tombul ve Sönmez’lerin damları bitişikti, Metin’lerle Öcbelerin Zeytin’lerle Çiçeklerin damları bitişikti,
Evlerin tavanı önce toprakla sonra da Çorakla kaplanırdı. Yaşlılar orta yaşlılar, gençler damlarda toplanır yaşlılar puharı diplerine oturur cüz oynarlardı. Orta yaşlar ve gençler Aşuh, Çocuklar beştaş, körebe, saklambaç, yağ satarım bal satarım oynarlardı. Büyükler olmadığı zaman damlardan pohluhlara hoplanırdı.
Yağmur yağdığında dama çıkanlar sadece kendi evinin üstüne değil bitişik evlerin hepsinin üstüne loğ çekerdi. Bitişik evde başkasının oturduğu aklına bile gelmezdi. Kışın kar yağdığında kar kürürken de aynı düşünceyle düşünülmeden hareket edilirdi. Damların üzerine çorak birlikte taşınırdı.
Araştırma yaparken köyde yirmibeş topluluk altmış altmışbeş soyadı olduğunu yazmıştık, gene bir yerlerde mozayiğin damarları gibi iç içe geçtiğini ve Köyümüzü oluşturduklarını yazmıştık, Ne’de isabetli olmuş. Dağılmadan önce koca köy; bir çatı altında değil de bir kaç çatı altında toplanmayı dayanışmayı başarmış.
Büyüklerimiz. ‘oğlum kızım ne var bunda.. hepimiz bir çatı altında toplansak’ diye nasihat ederler, Bizde aynı sözleri yarın çocuklarımıza torunlarımıza söyleyeceğiz her halde ‘aynı çatı altında toplansak’,
Köyümüzün köylümüzün yüzyıllardır nasihatları, alışkanlıkları, gelenekleri görenekleri sürüp gidiyor, Kapitalist sistem bizi köyden sürüp çıkarsa da biz gene bir çatı altında birleşmeye çaba sarfediyoruz, Çünkü bizim bizden gayri kimsemiz yok,
Yaşadığımız çağda artık bir çatı altında birleşilmiyor da bir apartman çatısı altında birleşiliyor.
Tokat’ta Yeter Kılıç, Ali Erdem ve Tahsin Metin’in aynı apartman çatısı altında birleşmesi, Hüseyin Demirtaş, Dursun Demirtas ve Orhan Fidangül’ün aynı apartman çatısı altında birleşmesi, Rıza Öztürk’lerle Hasan Taş’ların aynı apartman çatısı altında birleşmesi, Diğer köylülerimizin Aynı apartmanda olmasa bile aynı mahallede birleşmek için çaba sarfetmesi yüzyılların etkisinin canlı örneğidir. Aynı durum İzmir’de Cumhurıyet Mahallesinde, Gebzede İstasyon ve başka mahallelerinde yaşanmaktadır. Köyümüz terk edilse bile köylümüz ve köylülüğümüz terk edilmemeye çalışılmaktadır.
Vahşi Kapitalizmin yok edici bireyselleştirme ve parçalama kanunu’na karşın, ekonomik olarak parçalanan köylüm toplumsal olarak parçalanmamak için mücadele ediyor, Halk atasözü olan ‘komşu Komşunun külüne muhtaçtır’ sözü Köylü köylüsüne muhtaçtır şeklinde algılanıyor ve uygulamaya konuyor. Kimse birbirine itiraf etmese de, hiç kimse bulunduğu yerde cenazesinin belediye tarafından kaldırılıp kimsesizler mezarlığına konmasını istemiyor.
Köylü toplumu bin yılların, yüzyılların bilgi birikimi ve kültürüyle Dar günlerin kara günlerin dostudur, yüzyılların geleneği ile önceden planlanmadan yapılması gereken yapılır. babalarından dedelerinden atalarından öyle görmüşlerdir. Çok yakın bir dönemde Bayramgilin Ali’nin evinin yandığı köylülerin birlikteliği ile bir hafta içinde yeniden yapıldığı duyumlarım arasında.
Gebze’deki deniz faciasında köylülerimizin gösterdiği dayanışma, fedakarlık ve özveri Erzurumlu, Çorum’lu Kars’lı komşulara parmak ısıttırmıştır. Bu görev bu dayanışma bu köylü geleneği gösterişten uzak ve kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Karslıların Erzurumluların takdirini kazanmak için değil!
Fert olarak, bireysel olarak köylülerimizden ağzı yanan köylülerimiz ‘ bizim köylüyle bir şey olmaz, bu köylüyle bir şey yapılmaz’ derler. (Laf aramızda kalsın ama ben de aynı şekilde düşünüyorum). Sadece bizim köylüler değil, Anadolunun bütün köylüleri buna benzer düşünce taşıyorlar. Ancak bilinç altından da ‘Bizim köylü’süz’ yapamadıklarının herkes farkındadır ama itiraf etmek kolay değil.
Bizim köylülerden hiç bir şey olmayacağını, bizim köylülerle hiç bir şey yapılamayacağını, Bizim köylülere güvenilmeyeceğini, Bizim köylülerimizin yaralı parmağa işemiyeceğini söyleyen ‘Bizim Köylüler’ bakın ne yapıyorlar!
Bizim köylülerin dağılmasını önlemek için dernek kurmaya kalkıyorlar, aynı köyde tutamadıkları aynı çatı altında birleştiremedikleri köylüleri dernek çatısı altında toplamaya kalkıyorlar, bunu yapan bu fedakarlığa katlanan kim biliyormusunuz? Yukarıda sıraladığım lafları söyleyen ‘Bizim Köylüler’.
‘Bu köylüyle bir şey olmaz’ ama dernek kurulur, düğün yapılır, cenaze kaldırılır, Hasta ziyaretine gidilir, Geçmiş olsun’a gidilir gönül alınır, ara sırada ev yapılır.
‘Bu köylüyle bir şey olmaz’ ama …ları sıralayacak daha çok konuyu bu köylü kafasında bulur.
’Bu köylüyle çok şey olur’ ama önce herkesin köylü olduğunun bilincine varması, köylüden ne istediğinin bilincine varması, bir köylü fert olarak istenilene ne kadar yaklaştığının ve şimdiye kadar ne verdiğinin bilincine varılması gerekir.
Sonuç olarak; Bu köylünün bir kaç çatı altında yüzyıllardır birlikte yaşadığını damlarının birleşik olmasından gördük, Bu köylünün bir kaç apartman çatısı altında birkaç mahallede (Çağı dikkate almak zorundayız) yaşadığını örnekleriyle gördük,
Bu köylünün derneklerde kitaplarda ve Tarihte yaşayacağını göreceğiz. Yeter ki Karanlık Çağ’dan bu günkü güne kadar (10.06.1999) köyümüzün, köyümüzün insanlarının geçirdiği evreleri, Yaşadığımız çağda Vahşi kapitalizmin Köylü şahıslar olarak üstümüzde yaptığı tahrifatları yorumlayarak bilince çıkaralım. ALİ DURAN
13 Haziran 2016 ·
KÖYE AİT EFSANELER
(8-10 sene önce derlediğim efsaneler; Köylülerimizin yeni ilaveleri-Yazılı olanlara katkıları ve yorumları ile zenginleştirilebilir.)
01- ÖKSÜRÜK TAŞI: Aşağı mezarlıkta ortası delik bir taş vardır. Bu taş ‘Kurt Dede’ diye bilinen mezara yakındır. Öksürük olanlar; eşarp, mendil vs. gibi giysilerinden bir parçasını bu delik taşın içinden geçirdikleri takdirde öksürüğün geçeceğine inanılır.
02- KURT DEDE: Aşağı mezarlıkta ‘Kurt Dede’ diye bilinen bir yatır vardır. Bu yatırdan bir taş getirilip aşağı pınardaki havuzun içine belirli bir yere konursa yağmur yağacağına inanılır. Yağmur yağdıktan sonra taş pınarın havuzundan alınıp tekrar Kurt Dedeye bırakılır.
Kurt Dedenin efsanesi şöyledir.
Köyümüzde konuk olan dervişlerden birisi vefat edince mezarlığa defnedilir. İğdir, Salur gibi karşı köylerden ‘Mezarlıkta gece ateş yaktığımız’ söylenir ve nedeni sorulur. Köyden birkaç kişi İğdir köyüne gider, bakarlar ki bu zatın mezarında ışık parlıyor.
Kurt Dede’nin; Kurt oğullarının yani Demir soyadını taşıyanların atalarından birisinin mezarı olduğu yorumundayım.
.03- GARİPLER MEZARLIĞI: Mezarlıkta ‘Garipler mezarlığı’ diye bilinen bir yer vardır. Burada yatanların asılları, nesilleri hiç kimse tarafından bilinmez. Bu gariplere bütün köylümüz sahip çıkmış, mezarlıktan geçerken ‘fatiha’ okutma geleneğini uygulamışlardır. Köyümüz geçmiş yıllarda yurtsuz, yuvasız, evsiz, ocaksız insanların çok sık uğrak yeri olmuş, insanların birçoğu; köyümüzde konaklamışlar, köylülerimizin yanına sığınmışlardır. Büyüklerimiz tarafından nice insanları konuk olarak ağırladıklarını duymuş işitmişizdir. Bu yabancılar açlıktan, hastalıktan, vebadan, tifodan öldükleri zaman köylülerimiz tarafından şu anda ‘Garipler mezarlığı’ denen yere defnedilirlermiş. Sahipsiz kalmasınlar diye mezarlıktan geçerken fatiha okumayı gelenek haline getirmişler.
04-KÖY CAMİSİ: Köyün içinde bulunan cami köylülerimiz tarafından kutsal sayılır, ziyaret edilir, taşlar öpülür ve dilekte bulunulur. Baş ağrısı çekenler caminin içini süpürürler, taşlarına niyaz ederler. Baş ağrıları geçtiği zamanda gömbe yapıp camide dağıtırlar. Baş ağrısı dışında dileği yerine gelenlerin tavuk kesip dağıttıkları bilinmektedir. Köyümüzdeki tek tarihi eserdir. Efsaneye göre bir Türkmen kızının çeyizi ile yöremizde yaptırdığı yedi camiden biridir. Diğer altı camiyi nerelere yaptırdığı bilinmez. Caminin kapısında bulunan yuvarlak taş yakın zamanlarda çalınmıştır. Taşın içinde yedi cami yapacak kadar daha altın olduğu rivayet edilmektedir.
05-HÖLLÜKLÜK: Köyün Tokat yolu girişinde Killik denen tepenin üzerinde bir yatır vardır. Çocuk için ultra bez niyetine kullanılan killi toprak buradan çıktığı için höllüklük denmiş. 1970-1975 li yıllarda yatır yeri kimliği belirsiz kişiler tarafından kazılmış, bir kazan altın çıkarılıp götürülmüş. Köyümüz sakinlerinden Ali Rıza Gülçay’ın; “Kıçını başını dağıttıran, bir kazan altına sahip çıkamayan tekke köyümüzü koruyamaz ” diye kızdığı söylenir. Genellikle çocuğu olmayanların dilek tekkesidir. Köyümüzden Satılmış Coşkun bu tekkenin vergisi olup, anası babası tarafından kurban kesildiği söylenir. Ayrıca Tuzla köyünden kurban getirip kestikleri duyumlarım arasında.
06- MEMMET DEDE: Sivri Köyü yolu üzerinde köye hakim olan tepede bir yatır vardır. Bu yatıra ‘Memmet Dede’ derler. Vaktinde yürümeyen çocuklar Pazartesi günü bu tepeye çıkarılır, bir kişi kollarından, bir kişi de bacaklarından tutarak; ‘Salladım salıya doğru - Yürüsün öğlene doğru’ tekerlemesini söyleyerek çocuğu köye doğru sallarlar, bu hareketi birkaç defa yaparlar, çocuk yürürse gömbe yapıp yatırın üzerinde dağıtırlar. Memmet Dede efsanesi şöyledir.
Birinci efsane; Pir Sultanın Memmet adındaki oğlu köyümüze düğüne gelir. At yarışı sırasında düşerek hakka yürür. Köylülerimiz tarafından Şu andaki yere defnedilir.
İkinci Efsane; Osmanlının Banaz Köyüne yaptığı yoğun baskı sonucu bir kısım Banazlı Dodurga Köyüne yerleşirler, gelirken de Pir Sultanın küçük oğlu ‘Memmet’i’ yanlarında getirirler. Ancak Pir sultanın oğlu olduğunu gizlerler. Hakka yürüdüğünde şu andaki yere defnederler. Köy baskıya uğramasın diye bu olay sır olarak saklanır.
Demirci oğlu Halil bu bölgeyi ekip biçmektedir. Bir gün rüyasında Memmet dedeyi görür. “Halil yeter artık, çütün demiri ciğerime batıyor” demesi üzerine daha sürmez, köy merasına kalır. (Kaynak: Nazım Demirtaş) Memmet dede etrafındaki beş dönüm civarında arazinin tapusunun ‘Dursun Demirtaş’ üzerine kayıtlı olduğu duyumlarım arasında. (Kaynak:Cafer Demirtaş) Çelebilere hizmet eden ve akrabaları olan Dursun Demirtaş vefat edince Rıfat Ulusoyun isteği üzerine buraya defnedilmiş, oğlu Veyis Demirtaş vefat edince Ruşen Ulusoyun isteği üzerine buraya defnedilmiş, daha sonra Demirtaş’lardan vefat edenler buraya defnedilmiş ve Demirtaşların kabristanı haline gelmiştir.
07- ISITMA(SITMA) PINARI: Köy merkezine yakın bir yerden çıkan su kaynağı köylülerimiz tarafından ısıtma pınarı diye adlandırılmaktadır. Sancı çekenlerin (Karın ağrısı vb.) bu çeşmeden su içtiklerinde sancının kesileceği inancı mevcuttur.
08- AŞAĞI PINAR: Aşağı pınarın suyu yazın soğuk, kışın sıcak akar. Ben beni bildim bileli çatır ayazlara, nice soğuklara rağmen buz tutmaz. Orta taştaki pınar, tülekgilin pınar, Hallüstağlin pınar kışın buz tutar da aşağı pınar tutmaz. Bu nedenle bütün köy; kışın malını davarını aşağı pınarda sular. Pınara su veren havuzun içi çakıl taşlarıyla doludur. Su taşların arasından çıkar ama nereden geldiği bilinmez. Havuzun içinde bir balık yaşar, bu balık tektir, ne çoğalır ne ölür. Bu balığı defalarca görenler olmuş. Her adamın gözüne gözükmediği söylenir. Asırlar boyu durmadan akan bu suyun bekçiliğini yaptığına inanılır. Suyun yumuşak mı yumuşak, içtikçe içesi gelen bir tadı vardır. Aşağı pınar dediğimiz yer asırlardır köyümüzde yaşayan canlılara hayat vermiş, asırlar boyu da hayat vereceğe benzer. Bu nedenle de aşağı pınar köylülerimizce kutsal sayılır. Su almaya gidince bereketi eksilmesin diye taşlarına niyaz edilir. Demirci oğullarından Dursun’un Muhtarlığında suyun daha çok akması için havuz temizlenmiş çakıl taşları dışarı atılmış. O gece su küsmüş bir daha akmamış. Köylüler kurban kesmişler, cem yapmışlar, Allah’a dua etmişler, çakıl taşlarını yeniden havuza doldurmuşlar. Bir sabah bakmışlar ki pınar yeniden akıyor.
09-ERDEŞLER: Kavunluk, Büğet ve köyümüzün sınırlarının kesiştiği noktada ‘erdeşler’ adı verilen ve peri bacalarına benzeyen doğa harikası vardır. Efsanesi şöyledir; Bir köyden başka bir köye gelin götürülmektedir. Gelin alayı erdeşler denilen bu mıntıkada konaklar, dinlenirler. Bu arada bir kadının çocuğu altını pisletmiştir. Kadın çocuğun altını temizlemek ister, o mıntıkada su yoktur, şimdiki gibi kağıt peçete, deterjanlı peçete falan da yoktur. Bez parçası desen ateş pahası... Bu kadın düşüncesizlik yapar. Yediğimiz nimetle, karnımızı doyurduğumuz işkefe ile çocuğunun altını temizlemeye kalkar, Allah ta yapacağını yapar, kadını da gelin alayını da taş eder. Kutsal bir mekan olarak pek görülmez.
10- ASARIN KALE: Sivri köyü yolu üzerindedir. Üç hilal şeklinde olan üç tepenin arasına kurulduğu rivayet edilir. İki tane giriş kapısı olduğu, kalenin içerisinde kulpları altın olan bir kazan bulunduğu, iki tane de altından yapılmış öküz boyunduruğu olunduğu inancı vardır. Define avcıları tarafından tahrifata uğratılmasına rağmen toprağın derinliklerine inilmesi mümkün olmadığı için tarihi eser özelliğini hala korumaktadır. Define avcıları tarafından yapılan kazılarda testere, çan, koyun keleği, kireç, tuğla ve kiremit çıktığı söylenir.
11- BÜYÜK-KÜÇÜK ÇAMDUCA: Selük - Çatal kaya yolu üzerinde bulunan bu iki ziyaretgahın ne işe yaradığı hangi derdimize derman olduğu bilinmez. Çevreden toplanan taşlar bu ziyaretgaha konur niyaz edilir. Eğer taş konmazsa uğursuzluk olacağına inanılır. Belki de kutsal yerler içinde en faydalı olan yer burası.! Ya bizim köylüler tarafından, ya da Selük köylüleri tarafından iki yere bağlanan iki çaput parçası; yıllardır yolun taşlarının temizlenmesine vesile oldu. Bunu düşünenler nur içinde yatsın.
12-KANLI KAYA: Selük yolu üzerinde ‘Kanlı kaya’ adı verilen bir yer vardır. Birbirlerini seven fakat evlenmeleri imkansız olan gençlerin umutsuzluğa düştükten sonra bu kayadan atlayıp intihar ettiği rivayet olunur. Bu meskenden geçerken ruhlarına fatiha okumak gelenek haline gelmiştir.
13-KIZLAR SİNİSİ: Sivri Köyü yolu üzerine Asarın kaleye yakın bir yerde kızlar sinisi denen düz bir kaya vardır, leğen kaya da denir. Rivayeti şöyledir; Hayvan otlatan dört beş tane genç kız haramilerin saldırısına uğrarlar. Haramilere yakalanmamak için hep birlikte bu mıntıkaya doğru kaçarlar. Önlerine uçurum (dere) gelir. El ele tutuşup daire şeklinde otururlar ne yapacaklarını düşünürler, Arkalarında haramiler, önlerinde ise uçurum vardır. Kızlardan birisi; “Allah’ım bizi haramilerin eline düşürme de taş kes” diye yalvarır, Diğer kızlarda bu duaya katılırlar, Allah ta bu masum kızların arzularını kırmaz orada taş keser. El ele tutuştukları için yuvarlak ve düz taş olurlar.
13 Haziran 2016 ·
SOYADLARI NASIL ALINDI-VERİLDİ
Hayli uğraşlardan sonra Köyün İlk nüfus kaydını çıkarmıştım. Köy hakkında bazı bilgiler almak için Köyümüzün öğretmenlerinden Hüseyin Abi’den (Hüseyin Öztürk) bilgi almak için randevu istedim. (Örneğin “Köylüler Kellerin kapıya niçin PAŞA KAPISI diyorlar. DODURGA adı nereden geliyor. Köyün ilk yerlileri kimler. Türkler köyümüze ne zaman gelmiş olabilir” gibi.) Ayak üstü bilgi verdi.
Bu arada “ Şanınıza yakışır “ ÖZTÜRK” soyadını almak için hayli çaba sarf etmişsinizdir” diye imalı bir laf ettim. Bana gülerek cevap verdi. “ Bu konuda da yanılıyorsun, bizim ilk soyadımız AKTAŞ’dır. Aktaş-Karataş-Kumaş, Nüfus memurunun Sipahioğullarının bir kısmına verdiği soyadları.
Soyadı alma sırası Hasancağlin Mustafa amcaya gelince nüfus memuru “ senin soyadın da ÖZTÜRK olsun der. Mustafa amca itiraz eder; “Memur bey ben bu adı aklımda tutamam, bana aktaş-Karataş gibi bir soyadı ver” der. Memur da Bu isteği kıramaz, AKTAŞ soyadını ona ÖZTÜRK soyadını da bize verir Diye açıklamada bulundu.
Papzoğullarının soyadlarını tekrar kontrol ettim. Aktaş, Karataş, Kumaş gibi Öztürk, Özügenç, Özel soyadları da bir uyum içerisindeydi. Demircioğullarının soyadlarını gözden geçirdim; Kurtoğulları “DEMİR” Soyadını Demircioğullarından önce kapmış. “Özdemir İbrahime, Demirtaş Dursuna, Çelik Kasıma, Kılıç Nuri’ye kalmış. Demir madeni veya cevheri tükenmiş olacak ki Mahmut Nüfus memurunun emrivaki talimatıyla Işık soyadını kabullenmiş olabilir yorumunda bulundum.
Hükümet adamından istekte bulunmak her kişinin harcı değil Er Kişinin (Mustafa Aktaş) harcıdır.
Nasıl ki adımız bize danışılmadan konuyorsa soyadlarımızda bize danışılmadan verilmiş olabilir. Bizlere benimsemek ve kabullenmek düşüyor.
12 Haziran 2016 ·
KABİLELER (SÜLALELER) VE SOYADLARI
Papaz-Beyazoğulları gibi iki isim yazılan kabilelerin Birinci isimler Sulusaray nüfus kaydına, ikinci isimler Tokat nüfus kaydına göredir. Sipahioğulları gibi kabileler hem Suusaray hem de Tokat Nüfus Kaydında aynıdır.
SİPAHİOĞULLARI:Koçak -Metin-Güneş- Çiçek-Alan-Baysal-Töre Güner-Karataş -Kumaş-Öztürk
MAYTAKOĞULLARI:Zeytin-Fındık-Öcbe-Özbek-Erdoğan- Akarsu-Hançer- Şengül
PAPAZ-BEYAZOĞULLARI:Doğan-Şenel-Aktaş-Fidangül- Özügenç-Özel-Coşkun
DEMİRCİOĞULLARI:Demirtaş-Özdemir-Işık-Kılıç-Çelik
DEDELİOĞULLARI:Temurçin-Sönmez-Tombul-Demirel
SARIOĞULLARI:Sarıgül-Sönmez-Güler-Kaplan
AYNAOĞULLARI:Yıldız-Güven-Sevinç
ERKONAÇ-NEFESOĞULLARI:Nefesoğlu-Coşgun
NAKS-NEFES-OĞULLARI:Nefes
BALOĞULLARI:Bal-Duran
SIRRULLAH-TAŞOĞULLARI:Taş-Öcal
TORUNOĞULLARI:Özen-Genel
PANAZLI-BANAZLIOĞULLARI:Ersoyu
TAVŞANOĞULLARI:Dönmez
BÜBER-BİBEROĞULLARI:Aslan
TATAROĞULLARI:Ekin
KAMBEROĞULLARI:Ersoy
DANIŞOĞULLARI:Balkaya
KURTOĞULLARI:Demir
MACAROĞULLARI:Fidan
AŞUROĞULLARI:Gülçay
KIDIKOĞULLARI:Şanver
MURTAZA-NALBANTOĞULLARI:Uslu
ALİKAHYAOĞULLARI-Topak
BOZUKLU-BOZOKLUOĞULLARI-Erdem
DEDİKOĞULLARI:soyad yok
DERVİŞOĞULLARI:misafir kayıtlı
11 Haziran 2016 ·
KÖYDE İLK NÜFUS KAYDI
Soyadı Kanunu 1934 yıında çıktı. Aşağıdaki dökümana göre Dodurga Köyü 1934 yılında 64 hane gözüküyor. Doğum Tarihleri 1. sıradaki hicri, 2. sıradaki miladi olarak okunmalı. Miladi doğum tarih hesaplanırken hicri doğum tarihine 584 rakamı eklenerek bulundu. Doğum tarihleri Nüfus Memurunun soyadı alan kişinin yüzüne bakıp tahmini rakamlar yazdığı dönemlerdir. Gerçekle uyum sağlamayabilir.
SOYADI ADI BABASI Anası Doğ.Tar.
DOĞAN M.Kazım Süleyman Rukiye 1311-1895
ŞENEL Haydar İsmail Cennet 1318-1902
FİDANGÜL İbrahim Mehmet Sultan 1313-1897
ÖZÜGENÇ Mahmut Ahmet İsmehan 1325-1909
AKTAŞ Mustafa Hasan Cennet 1304-1888
TEMURÇİN Hüseyin Ali Güllü 1304-1888
DEMİREL İbrahim Mehmet Fatma 1301-1885
SÖNMEZ Hasan Hüseyin Şemşi 1307-1891
TOMBUL İbrahim Mustafa Hediye 1316-1900
YILDIZ Ali Halil Yeter 1302-1886
GÜVEN Muharrem Mustafa Yeter 1319-1903
SEVİNÇ Hasan Hüseyin Zehra 1330-1914
KUMAŞ Bayram Musa Esme 1281-1865
TÖRE Ali Musa Esme 1292-1876
KARATAŞ İbrahim Musa Esme 1302-1886
BAYSAL Halil Satılmış Şemşi 1307-1891
ALAN Dursun Hasan Arife 1325-1909
KOÇAK Hüseyin İsmail Şerife 1294-1878
ÖZTÜRK Halil Hüseyin Hafize 1318-1902
GÜNER Arif Hüseyn Hafize 1327-1911
ÇİÇEK Mehmet Ali Mustafa Şerife 1317-1901
GÜNEŞ Veli İsmail Şerife 1286-1870
METİN İsmail Veli Şehriban Not yok
ZEYTİN Musa Hasan Hatice 1286-1870
FINDIK Ahmet Hasan Hatice 1288-1872
ÖCBE Hasan Hüseyin Fidan 1293-1877
ŞENGÜL Satılmış Halil Hatice 1326-1910
AKARSU Ali Rıza Halil Fatma 1314-1898
NEFES Ahmet Hüseyin Saliha 1286-1870
COŞGUN Gazi Ali Gülsüm 1331-1915
NEFESOĞLU Mehmet Ali Haydar Ayşe 1290-1874
DEMİRTAŞ Dursun Halil Ayşe 1306-1890
ÖZDEMİR Ali Mahmut Hatice 1278-1862
KILIÇ Nuri Ahmet Şerife 1329-1913
IŞIK Mahmut Ahmet Esme Not yok
ÇELİK Mehmet Ali Ahmet Esme Not yok
SARIGÜL Yusuf Mehmet Fatma 1307-1891
KAPLAN Ali Hamza Zehra 1289-1873
SÖNMEZ Halil Hamdi Zehra 1291-1875
GÜLER Veli Hüseyin Hatice 1314-1898
GENEL Dursun Halil Zehra 1342-1926
ÖZEN Ali Halil Zehra 1325-1909
TOPAK Mehmet Halil Fatma 1294-1878
ERSOY Dursun Süleyman Emine 1331-1915
ERSOYU Veli Yusuf Şehriban 1322-1906
DEMİR Mehmet Ali Saliha 1281-1865
EKİN Satılmış Musa Şerife 1312-1896
ASLAN Ahmet Osman Cennet 1289-1873
TAŞ Ahmet Ali Fatma 1313-1897
BALKAYA Rıza Veli Ayşe 1330-1914
BALKAYA Ahmet Veli Arife 1317-1901
DÖNMEZ Rıza Hüseyin Emine 1326-1910
ERDEM Hasan Yusuf Şerife 1317-1901
DURAN Mehmet Mustafa Fatma 1300-1884
ÖCAL Ali Ahmet Şerife 1293-1877
ŞANVER Bekir Mehmet Hatice 1317-1901
GÜLÇAY Hasan Ali Sultan 1292-1876
USLU Ahmet Mustafa Ümmühan 1300-1884
HANÇER Süleyman Hüseyin Sakine 1322-1906
ERDOĞAN Arif Halil Fatma 1317-1901
ÖZEL Mehmet Hüseyin Mevlüde 1318-1902
COŞKUN Mustafa Hüseyin Mevlüde 1330-1914
FİDAN-Not Yok
3 Haziran 2016 ·
ŞİMDİ BU KONUYU GÜNDEME GETİRMENİN SIRASI MI?
Bana göre tamda sırası…
Almanya Ermeni soy kırımını kabul etti. Bu Türkiyenin “özür dilemesine” davet anlamına gelir. Almanya yıllardır bu konuyu politik kaygılarla bu günlere kadar getirdi ama diğer Avrupa birliği devletlerinin baskısı ağır bastı.
Türkiye Almanya’ya hep aba altından sopa gösteriyordu. “ Biz Ermeni soy kırımı yaptıysak siz de bizi örnek alarak Yahudi soy kırımı yaptınız, önce bu ayıbınızı örtün”
Almanya Yahudi soy kırımı konusunda yıllar sonra özür diledi ama gaz odalarında boğulan milyonlarca yahudi geri gelmedi. Türkiye özür dilese de dilemese de birbuçuk milyon Ermeni de geri gelmeyecek.
İster katliam, ister soy kırımı isterse tehcir denilsin: Bunlar hukuku ilgilendiren kavramlardır. Hukuk nedenler üzerinde durmaz sonuçla ilgilenir.
En cahilinden en aydınına kadar tüm toplum hukuk profesörü kesilmş “özür dilenmeli veya ret edilmeli” diye taraf tutmaya zorlanmış durumda. Ulusal ve milliyetçiler red oyu taraftarı iken solcu, liberal devrimci ve sosyalistler özür dilenmesi taraftarı olarak gözüküyorlar.
Köroğlu; Osmanlı döneminde devlet hukuku açısından “eşkıya” olarak muamele görürken halk açısından bir kahramandır. Bozoklu Celal. Baba Zinnun, Şah Veli, Kalendern Çelebi Pir Sultan Osmanlı tarafından isyancı, Asi muamelesi görürken Aleviler tarafından Önder, Pir, kahraman olarak saygı görürler.
Hal keza Cumhuriyet döneminin Doğu ve Güneydoğu Şakileri Hamido, Hekimo, Tilki Selim vb. otuz kadar Eşkıya kimi aşiretler tarafından kahraman olarak kutsanırlar.
Yaşar Kemalİin ince Memedi’ne hangi göz hukuk dışında “eşkıya” olarak bakabilir.
Devrimci Mücadele içinde yer alan Türk, kürt devrimcilerin içerisinde hatırı sayılacak kadar fazla Ermeni devrimcilerin de olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Selçuklu dönemine ilişkin tarih yazanlar Babai ayaklanmasına yaklaşık 50 bin insanın katıldığını ve bunlardan dört binini Baba Resul taraftarı yani Türkmen olduğunu not düşerler. Anadolunun Kadim sahibi yerlisi olan 46 bin ermeni, rum, Süryani,ezidi vb.es geçerler.
Ermeni soy kırımının nedeni ulusçuluktur. “Vatanım yer yüzü, Milletim insanlık” diyen devrimcilerin sonuçlara değil nedenlere göre karar vermeleri gerekir. Ermeni soykırımı, Türk-Yunan Mübadelesi, Dersim katliamı vb. konularda esas özür dilemesi gereken devrimcilerdir. Kendilerini Türk, Kürt, Ermeni gördükleri için. Türklüğe Kürtlüğe Ermeniliğe karşı mücadele vermedikleri için.
Bu konuda yeterli çalışma yapamadığım ve kendimi yetiştiremediğim için ancak kendi adıma özür dileyebilirim.
Ama Akıllı Türkçüler örneğin CHP en azından şunu yapabilirdi. “Osmanlı döneminde vuku bulan olaylar bizi ilgilendirmez. Tam da Ermeni soykırımı Alevi katliamları vb. nedenlerden dolayı Osmanlıya karşı mücadele ettik ve Cumhuriyeti kurduk. Olayın sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti değil, Osmanlıdır”.
Ama diyemezler… Hali hazırda katledilmesi gereken Kürtler, İşid aracılığıyle yok edilmesi gereken Aleviler bu topraklarda yaşadığı müddetçe Devletin bu temelde devamından yana olanlar kendilerini huzur ve rahat içinde hissetmiyorlar.
Ermeniler ve köyümüz adlı yazı 25.02.2007 tarihinde sitede yayınlanmıştı. Yazı 75 defa tıklanmış. İnernetin yaygın olmadığı dönemler için fena sayılmaz
Ermeniler ve Köyümüz
Pazar, 25 Şubat 2007
DODURGA’DA ERMENİLER
( Unutulmaya yüz tutanlar )
“ Adım Agop Memleketim Tokat “ adlı kitabın yazarı Agop Arslanyan 1934 yılında Dodurga Köyünde doğmuş. Yukarı değirmeni işleten değirmencinin oğlu. Aşağı değirmen; Tuzla ve Salur’un, Yukarı Değirmen; Dodurga, İğdir, Sivri ve Selük’ün değirmeni olarak bilinirdi. 45 yaşın üstü olan Dodurgalıların anılarında bu değirmenler yer alır.
Ermenilerin 1946 yıllarına kadar Tokat ve civarındaki yaşamını anlatan kitapta Dodurga köyüne özel bir yer vermekte; köyü ve köylüyü gayet iyi tarif etmekte Çocuk gözüyle Dodurgalıların ( Alevilerin ) Ermenilere bakış açısını ve hoş görüsünü, ermeni düşmanlığı taşımadıklarını işlemektedir.
Kafkas göçmenlerinden olan ve Selük köyünde oturan Sabri nin ( Dodurga halkı deyimi ile Sabır), Salur köyü ağasının Ermenilere karşı tutumları ve ermeni düşmanlığı kitapta gayet açık bir şekilde anlatılmıştır. Ancak yazar Sabır’ın ( Sabri’nin ) Selük köyünden değil, sivri köyünden olduğunu yazmıştır. Demek ki çocukluk anılarında öyle kaldı. Sabır aynı zamanda Şıhammet olaylarında deyim yerinde ise “ Dodurga köyüne kök söktüren “ kişidir.
Murtaza oğullarından Mehmet Uslu’nun muhtarlık yaptığı 1940’ların Dodurga’sı yazarın kaleminden okunmaya değer. 79 yaşın üstündeki köylülerimiz, yazarı, abisini, kız kardeşini, anasını ve babasını hatırlamaktadırlar ve bu vesile ile çocukluk anılarını anlatırlar. Ancak yaşlılığın verdiği unutkanlıkla biz hatırlatmasak hatırlarına bile gelmeyecek unutulmaya yüz tutan geçmiştir o günlerin yaşamı.
Dodurga konağı; Ermeni izine yazar ve ailesinin dışında iki yaşanmış olayla daha tanıklık yapıyor.
Dodurga’nın birinci ermeni konuğu:
Murtaza oğulları’na ( Uslu’lara ) yedi, sekiz yaşlarında bir çocuk sığınır, ermeni olaylarında anasını babasını kaybeden bu çocuk on yedi, on sekiz yaşlarına kadar bu ailenin yanında sığırtmaç olarak kalır ve sonra ayrılır. 1970’li yıllarda bu aileye üç dört tane mektup gönderir, kendisinin İtalya’da olduğunu, yaptıkları iyilikleri unutamadığını ve bağ kurmak istediğini yazar mektupta. Ancak Uslu’lardan mektuba cevap veren olmayınca bu manevi evlatlıkla bütün bağlar kopar.
( Kaynak Mustafa Uslu 28.04.2006 )
Dodurga’nın ikinci ermeni konuğu:
1960 doğumlulara kadar olanlar hatırlarlar Şükrü Demirtaş ( Namı diğer Gavur Şükrü, Gavur Oltulu ) Dodurga’nın son ermeni konuğu’dur.
Sarıkamış’ta sağ kurtulan nadir askerlerden birisi Demircioğlu Dursun Demirtaş’tır. Savaş meydanında düşenlerin sağ mı ölü mü olduğunu yoklayan komutan yerde yatana değneği ile dokunur, eğer ses çıkarırsa hastaneye gönderir, ses çıkmazsa düştüğü yere çukur kazdırır ve gömdürürmüş.
Dursun Demirtaş’a da değneği ile dokunur, Dursun Demirtaş’tan ses çıkmaz, ama ne hikmetse mezar da eştirmez. İkinci üçüncü er yoklamasından sonra Dursun Demirtaş’ın inlediğini hisseder, hastaneye sevk eder, ayak parmakları kesilerek taburcu edilir ve memleketine gitmesi için kendisine bir at verilir.
Köye dönerken yolu Erzurum’un Oltu kazasından geçer. Dört, beş yaşlarında iki ermeni çocuğunun dağlarda dolaştığını görür, çocukları heybenin gözlerine yerleştirir, üstlerini ot ve yiyeceklerle örter, gündüz saklanarak gece yol alarak bir, bir buçuk ayda ancak köye gelebilir. Yollarda kontrol yapan Askerler Ermenilere karşı acımasız davrandığından çocukları korumak için gece yolculuğunu seçer. Çocuklardan birisi ( Hayrettin ) küçük yaşta ölür, Şükrü “ Demirtaş “ soyadı ile Dursun Demirtaşın dördüncü erkek evladı muamelesine tabi tutulur.
Şükrü; 18 – 20 yaşlarına geldiğinde Ulusoy’ların yanına hizmetkar olarak verilir. Demirtaş’larla Ulusoy’lar ana tarafından akrabadırlar. Bugün Tokat Terminali olan yerde bulunan yedi sekiz dönümlük bir tarla Ana hakkı olarak Ulusoy’lar tarafından Şükrü emmirtaş’a verilir. Şükrü Demirtaş Dodurga’daki topraklardan hak talep etmez. ( Kaynak: Nazım – Cafer Demirtaş )
Nisan 2000 yılında topluma sunulan “ Dodurga’ya dair adlı kitapçıkta Şükrü Demirtaş’ın Ermeni kimliğinin özellikle belirtilmesi Cafer Demirtaş tarafından ısrarla savunulmuş olmasına rağmen yer almadı. Yedi sekiz yıl sonra Türkiye’nin gündemini oluşturan Hrant Dink olayı yazmaya neden oldu.
Bu yazı Cafer Demirtaş’ın düşüncesinin dikkate alınmamasına karşı bir özeleştiri yazısı olarak kaleme alındı. ALİ DURAN 20.02.2007
31 Mayıs 2016 ·
Sinan'ların anısına - Cuma, 01 Haziran 2007
on yıl önceki duygular
Her yılın bazı tarihleri toprağa düşenleri hatırlatır. 31 mayıs 1971 Sinan, Kadir ve Alpaslan’ın Nurhak’ta toprağa düştüğü tarih.!
Günümüzde “devrim” sözcüğü gözden düşürülmeye çalışılıyor, “sosyalizm” sanki eskilerde kalan bir anı imiş gibi anlatılıyor, kimi zaman alaylı diller kullanılıyor, geçmişle adeta dalga geçiliyor. En zor ve tahammül edilmezi ise bunu yapanların geçmişte devrimci ve sosyalist olmaları.
Ne kadar unutturulmaya çalışılırsa çalışılsın, ne kadar kötülenirse kötülensin, genç kuşak Deniz, Mahir, İbrahim, Sinan, Kadir isimleri geçtiği zaman en azından sol gözüyle takip etmeye çalışıyor.
“ Ölen devrimciler yaşayan devrimcilerden her zaman daha iyidir” egemen ideolojiye inat Gaziler, Çağrılar yaşamlarını sürdürüyorlar.
Kalender Şah dört bin kalenderi ile birlikte 1527 yıllarında gene Nurhak Dağlarında katledilmişti.
Dört bir yana haber salsam
Öldü desem inanır mı
Dağlar bana geri verin
Kadirimi, Sinanımı
**
Jandarma kurşunu çaldı
Canını teninden aldı
Nurhak’tan abide kaldı
Dağlar alsın selamını
**
Nurhak sana güneş doğmaz
Uçan kuşlar yuva kurmaz
Dökülen kan yerde kalmaz
Soracağız hesabını
Anıları ışık tutsun-ALİ DURAN 31 Mayıs 2007
26 Mayıs 2016 ·
Savaşta Şehit olanlar-Askere gidip Kalanlar (Osmanlı Dönemi)
ŞEHİTLER KAYIPLAR
Ali Töre
Ali Yıldız
Ali Öcal
Ali Coşgun
Ali Sarıgül
Mustafa Sarıgül
Musa Zeytin
Ahmet Fındık
Halil Baysal
Rıza Fidangül
Halil Sönmez
Bekir Temurçin
M.Ali Nefesoğlu
İbrahim Demirel
18 Mayıs 2016 ·
İBRAHİMİN ANISINA-Pazar, 20 Mayıs 2007
(On yıl önceki ruh halim-Tek bir beğeni tek bir eleştiri tek bir tıklama dahi olmamıştı. Bu Paylaşım on yıl sonra ne ses getirecek merak ediyorum)
Neyin var da bugün niye yazmıyon
Kalem seni parça parça kırarım
Hiç mi benim hallerimi sezmiyon
Kalem seni parça parça kırarım
Mutluluk haykıran ozan da sensin
Kader çizgisini bozan da sensin
Koçyiğide idam yazan da sensin
Kalem seni parça parça kırarım
Kiminin elinde yüce ilahsın
Yobazın başında sahte külahsın
Cahilin elinde korkunç silahsın
Kalem seni parça parça kırarım
Bir çizginle nice yuva yıktırdın
Örgel'imi öz canından bıktırdın
Nicesini kodeslere tıktırdın
Kalem seni parça parça kırarım - Salim Örgel-Çorum-(İbo için yazdığı söylenir.)
İbrahim Kaypakkaya’nın; Alaca- KaraKaya köyünde başlayan yaşamı 18 Mayıs 1973 tarihinde Diyarbakır’da fiziksel olarak sona erdi. İçimizde ve aramızda sosyal bir olgu olarak yaşamı sürmektedir.
Mücadelesi ve direnci ışığımız olsun.
17 Mayıs 2016 ·
DODURGA KÖYÜ
ESER: Garip Çınar
DERLEYEN : Nusret Doğan
Meth edeyim şu Dodurga Köyünü
Eşin yok güzelsin Dodurga Köyü
Soğuk mudur içen bilir suyunu
Çeşmelerin güzel Dodurga Köyü
**
Yaz gelince yaylaları yeşerir
Koyun gelir kuzuları meleşir
Lale sümbül mor menekşe koklaşır
Cevüz deren güzel Dodurga köyü
**
Sürüleri güneş tutmuş yatıyor
Sütleri soğumuş kaymak tutuyor
Açılmış gülleri bülbül ötüyor
Bağın bahçen güzel Dodurga Köyü
**
Bağ bostanlık bahçelerden geçilmez
Böyle güzel köye kıymet biçilmez
Koç yiğitler bir birinden seçilmez
Bükülmez kolların Dodurga Köyü
**
Köyün önü ova ne güzel yazı
Havuzda yüzüyor ördeği kazı
Giyinmiş kuşanmış gelini kızı
Al yeşil içinde Dodurga Köyü
**
Tarlalarda Traktörler dönüyor
Çuvalları ambarları doluyor
Kamyonlar Tokat’a buğday salıyor
Zenginin geçilmez Dodurga Köyü
**
Evleri yapılmış şehir misali
İçleri döşenmiş mobilya halı
İşlektir caddesi asfalttır yolu
Misafir ağırlar Dodurga Köyü
**
Tarihi antika ne güzel cami
İçerisi sanki cennet misali
Çalışkan zengini bilgin insanı
Alimler yatağı Dodurga Köyü
**
Evlerinde çeşmeleri akıyor
Yüksek tahsilde çocukları okuyor
Fazla methetmeyim canlar yakıyor
Kıymetin bulunmaz Dodurga Köyü
**
Nasıl methetmeyim böyle bir köyü
Sarı güller derler aşiret soyu
Alim meclisinde olsaydı yerim
Muhabbetin tatlı Dodurga Köyü
**
Daha çok sözüm var niceden nice
Lambalar yanınca aydınlık gece
Durmadan çalışır Süleyman Hoca
Füze dahi yapar Dodurga Köyü
**
GARİP ÇINAR destanımı söylerim
İnsanlık yoluna boyun eğerim
Kuruluş tarihini size sorarım
Tarihin bilinmez Dodurga Köyü
17 Mayıs 2016 ·
ANLAMSIZ KELİMELER
(Hangi duygular içinde yazdığımı hatırlamadığım bir şiir)
İşte bunlar, şunlar demek var iken
Aha bunlar, şunlar demek anlamsız
Ahır penceresi demek var iken
Kabaca bir terim temek anlamsız
**
Marazlı, illetli ne demek ise
Hastalıklı demek yeter bu söze
Biraz zayıf biraz, çelimsiz ise
Dırıh, coruh, aruh demek anlamsız
**
Yüz numara yüz bir deyince bitsin
Ayak yolu neymiş unutun gitsin
Abdes hane lehçemizi terk etsin
Tuvalete Kenef demek anlamsız
**
Ağa emmi sözü köylüye özel
Baba amca demek çok daha güzel
Horanta külfeti ev halkı çözer
Meğer varken Mağrem demek anlamsız
**
Pir Sultan hilekar demiş o çağda
Alangirli demek yanlış bu çağda
Loğ diye bağırdık ovada dağda
Bay bayana Ulan demek anlamsız
**
Sahiden mi Essahtan mı tek laftır
Her halde doğrudur, Ellaham gaftır
Andavallı angut seme çok saftır
Pislik varken Gubür demek anlamsız
**
Ne yaparsın, Noğürürsün bilemem
Bir avuca Bir goşamdır diyemem
Gömlek varken Göynek işlik giyemem
Don, kilota Tuman demek anlamsız
**
Bayahtan demiştim kabahat benim
Doğru biraz önce tutulsun dilim
Bir anlık görmeye Bi çala derim
Kaba varken Gubat demek anlamsız
**
Çirkinse Aşgarsuz, Şikürsüz diye
Eğer uğursuzsa, Gudümsüz niye
Naçar çaresizdir, evetse Heye
Geçen yıla Bıldır demek anlamsız
**
Nefaat ne zaman düzelir dilim
Ecücük düzelse azıcık derim
Gişi hem kocadır hemi de erim
Hayli yazdım Epey demek anlamsız
**
Cıngar kavga imiş Cereme ceza
Ismarıç sipariş vermektir keza
Kalemim Çiğidi çekirdek yaza
Çelimsizse Tıska demek anlamsız
**
Dazgır yalakadır, yağcı Yaltakçı
Yaygaracı rezil, yüzsüz Şıltakçı
Şargada yaramaz, Tevzür yalancı
Endişeye Kuşüm demek anlamsız
**
Utanmaz, arlanmaz olmuş Malamat
Alışmış, dadanmış denmiş Musallat
Zengin Varlıklının adı Variyat
Yoksul ise Cıbır demek anlamsız
**
Çebiş, Şişek, Culuh demek mi lazım
Keçi, koyun, hindi adları kuzum
Tavatür çok iyi oldu mu yazım
Bir lokmaya Sohum demek anlamsız
**
Yazı yazdım ama Mehesimedin
Ben de bu nedenle önemsemedim
Kısa boylu ise Gödek demedim
Şubat varken Gucük demek anlamsız
**
Guşgeneyi bir çoğumuz unuttuk
Kap kazan tencere yerine tuttuk
Hızmıh, Kesmük dedik samana kattık
Takunyaya Nalin demek anlamsız
**
Yazmadığım var mı diye düşündüm
Giciştim de tarak aldım kaşındım
Türkçe derki Lehçelerden aşındım
ALİ DURAN söz uzatmak anlamsız
25.12.2006
15 Mayıs 2016 ·
KÖYDE TEMSİLCİ
09 KASIM 2006 da yazılan bir şiir. Yaklaşık on yıl olmuş. Kaybettiklerimiz nur içinde yatsın, yaşayanlar gönlünce yaşasın.
MUSTAFA GÜVENLE SARÜĞLÜN MÜSTOĞ
Soyadları Güler Durmuşla Alöğ
İSMAİL AKTAŞLA KARDEŞİ SATÖĞ
Temsilci olarak kaldı köyümde
**
Soyadı Fidangül Kazimle Zöhür
Koruda Derede çok çekti gahır
ALABBAS hem tembel hemi de fakir
Dedelik yapmaya kalktı köyümde
**
Güzel Zurna çalar İRİZA GÜLÇAY
Hep Ihlamur içer, hiç demlemez çay
Hasan ile onu örnek alsın köy
Yıllarca ikilik yoktu köyümde
**
Hüseyin Başçavuş, İBRAHİM DÖNMEZ
Sanmıştık ki daha Tokat’a dönmez
ADÖĞZELLE Fidan gezmeden durmaz
Herkese bir türkü yaktı köyümde
**
Ali, NAZMİ en büyüğü İBRAHİM
Her şeyi o bilir haklıdır daim
Allah sabır verdi daha ne deyim
Yatalak bacıya baktı köyümde
**
Bekçilik yapardı hep MEHMET ALİ
Rıza Çelik köyde düğünler gülü
Kışın İzmir’deymiş gıdığlin SALİ
Hatalı töreyi yıktı köyümde
**
Abbas Kılıç İtten yeğin korkardı
Baba gardaş öldü kimsesiz kaldı
Komşuları HASAN TEMURÇİN vardı
Hayırlı evladı tuttu köyümde
**
Dursun Özbek hızlı hızlı konuşur
Yadigar Taş gıpıh gıpıh bakışır
Osman’a da efendilik yakışır
Bu deyim Osman’a haktı köyümde
**
AHMET FİDAN çok sık hasta oluyor
Gah İzmirde gahi köyde kalıyor
Bazen düğünlerde zurna çalıyor
Köylü yaşamaktan bıktı köyümde
**
HACEMMİ kısaydı daha kısalmış
HASAN ALAN hasta birazcık solmuş
HAMDİ onlar gibi garısız kalmış
Dul erkek dul kadın çoktu köyümde
**
Adı Dursun Sönmez Dedeli oğlu
Çok efendi insan az kısa boylu
İHSAN KUMAŞ ile Ali emmoğlu
Ruşen gibi bir dost çıktı köyümde
**
AHMETLE EYSANIN içinde sızı
İki gardaşın var beş tane lazı
İşaret dilidir onların sözü
Arhazı dilsizi vardı köyümde
**
Çok sığır güderdi GAZİNİN MEMMET
Kızdığı zamanlar dinlemez ümmet
HACI SÖNMEZ sessiz çok çekti zahmet
Turgay Demireller kaldı köyümde
**
Saymadığım köylüm umarım kızmaz
Kafiye uymazsa kalemim yazmaz
Zaten adım çıktı beni hiç bozmaz
ALİ DURAN adın çıktı köyümde
09.11.2006
14 Mayıs 2016 ·
BİZİM KÖYLÜLER
Babadan dededen kalan toprağı
Satıp, satıp gitti bizim köylüler
Tırnakla kazılan bahçeyi bağı
Yakıp yıkıp gitti bizim köylüler
**
Kiminin yoksulluk canına yetti
Kimisi kahretti köyü terk etti
Göçünü yükleyen Şehir’e gitti
Göçüp, göçüp gitti bizim köylüler
**
İlk önce yurt dışı çözdü düğümü
Muska mı yaptılar yoksa büyü mü
Asıl dedi kodu yıktı köyümü
Çıkıp, çıkıp gitti bizim köylüler
**
Yokluk, kıtlık, deprem sarsmadı böyle
Doğduğun, doyduğun yer mi sen söyle
Okuyan bağını kopardı köyle
Kopup, kopup gitti bizim köylüler
**
Kaptan gemisini en son terk eder
ALİ DURAN özrün suçundan beter
İlk önce sen gittin konuşma yeter
Köyümüzü özler bizim köylüler
09.11.2006
14 Mayıs 2016 ·
TEK KİŞİLİK ORDU
Devrimci mücadelenin aksayan ayağını Kadınlarımızın yokluğu, azlığı veya yetrsizliği oluşturmaktadır. Bu aksaklık köyümüzde de hissedilmekte.
Köyümüz açısından bu eksikliği tespit etmiş:8-10 yıl önce “Kadınsız devrim olmaz-Kadınlar öne-Kadınlar önde-Kadınlara özel-Köyüm kadınlarla güzel vb yazılar ve şiirlerle kadınları mücadelenin içinde görme arzumu dile getirmiştim.
On yıl önce yazdıklarımdan haberi dahi olmayan BAHAR isimli bir bayan on yıl sonra yazdıklarıma ses verircesine öne çıktı, önde oldu, önde gidiyor, mücadele ediyor.
Sami Nefesin deyimi ile üç beş oy devrimcilerin namusunu kurtarmaya nasıl yetiyorsa devrimci mücadelenin içerisinde aktif olduğu görülen Bahar’da Aksayan ayağımızın tedavisine destek olmaya çalışıyor.
Boyraz veya Poyraz soyadı köyümüzde bulunmadığı için Bayazıt, çime, dive, Almus,Niksar bölgelerinden bir bayan olarak yorumlayıp uzun süre öyle takibe aldım. Nefesoğullarından olduğu sonradan dikkatimi çekti.
Arkadaşı tanımıyorum ama CHP ile nikahlı olduğu özellikle de Ataşehir CHP teşkilatıyla sıkı bağlarının bulunduğu paylaşımlarından ve örgütsel çalışmalarından belli oluyor.
Yanılmıyorsam 6 mayıs 2016 da Denizleri anma toplantısında Denizlerin posterini taşıyan bir devrimci olarak görünüyor.
Çocuk tecavüzleri, kadınlara uygulanan cinsel istismarlar, kadın cinayetleri, kadınlara şiddet vb.. konularda koyduğu tepkilerle sıradan devrimcilere taş çıkartacak tavırlar sergiliyor.
Tarsusta Özgecan’ın, İstanbul’da Dilek Doğanın, “kocam beni pazarlıyordu, kendimi kurtarmak için öldürmek zorunda kaldım” diyen Çilemin paylaşımlarını yaparken kadın olmasının verdiği altıncı hissi devreye giriyor, beklide biz görmesek bile paylaşım sırasında göz yaşları klavyenin üstüne düşüyor. Kah cumartesi anneleri ile kol kola olduğu kah.kayıp anneleri ile yanak yanağa olduğu, Can Dündar, Erdem Gül’lere destek girişimlerinde bulunduğu sanal aleme yansıyor
Gösterdiği tepkiler “ erkek düşmanı bir feministi, Canik dağlarının Amazon kadın savaşçılarını” hatırlatıyor.
Ankara, İstanbul, Suruç, Diyarbakır saldırılarına ve Kürtlerin toptan imhası politikasına karşı yaptığı paylaşımlarla adeta Sami, Kasım, Yılmaz’la yarışıyor. Karşımıza bir sosyalist olarak çıkıyor.
Mantar biter gibi açılan Alevilere yönelik sitelerin birisine 16, başka bir siteye 51. Takipçi olarak giriyor karşımıza Alevi bir kadın olarak çıkıyor.
CHP ile nikahlı olmasına rağmen gönlünün devrimcilerden feministlerden, sosyalistlerden ve Alevilerden yana olduğu açıkça seziliyor.
Şimdilik Genel kurmay başkanı, Ordu komutanı, eri askeri kendisi olan Köyümüz kadınlarını temsilen TEK KİŞİLİK ORDU GİBİ
Adı Bahar olmayan Baharların desteğine ihtiyacı var gibi gözüküyor.
Anneler günü kutlu olsun
08 Mayıs2016-ALİDURAN
14 Mayıs 2016 ·
KAPİTALİZME AYAKLARIYLA OY VEREN DEVRİMCİLER
Kapitalizm deyince aklımıza tam zıddı olan sosyalizm, sosyalist deyince de devrimciler akla gelir.
Dodurga Köyü açısından Devrimci olarak ilk akla gelen 68 kuşağından; M.Kemal, Aydın Nefesoğlu, 78 kuşağından: Ruşen, Cafer, Mustafa, Kasım ve arkadaşları gelir. 90 kuşağında Sami Nefes ve çevresi hatırlanır.
2015 yılında yapılan iki Genel seçimde HDP’yi açıkça destekleyen bu çevrenin ortak özellikleri Yurtdışında olmaları veya yurt dışına gidip gelmiş olmalarıdır. Yani ayaklarıyla Kapitalizme oy verenler kapitalizmin sömürüsüne karşı en büyük mücadeleyi verenler olarak karşımıza çıkıyorlar.
Seçimler dönemindeki bu açık ve Radikal tavırları Dodurgalılar tarafından da izlenmiş; Antalya’dan Karataş soyadlı bir bayanın olumsuz tepkilerine maruz kalmışlardır, buna karşın İzmir’den Aynur’un “ Bizde sizin gibi düşünüyoruz (Sanıyorum eşi ile birlikte) ama toplumumuzdan destek göremiyoruz” paylaşımıyla olumlu etkilerde bırakmışlardır.
Seçim döneminde Sami’nin “ Abi üç beş oy alırsak Dodurga’da devrimcilerin namusu kurtulur” ifadesi köyümüzün seçimlerdeki tavrını özetlemeye yetmiştir.
(Seçim sonrası Köyden on oy çıkması üzerine Sami’ye yanılgı payını sordum, yanılmadığını seçimlerden önce Kasım’ın köyde olduğunu onun etkisiyle oy sayısının arttığını söylemişti.)
Görülüyor ki yurt dışındakilerin çabaları boşa gitmemiş “sıçanın südüğünün denize olan faydası” kadar da etkili olmuşlardır.
Seçimler baz alındığında köyümüz açısından HDP’ye açık destek verenlerin yüzde doksan dokuz buçuğu Yurt dışı ile ilişkisi olanlardan oluşuyor, diğer 0,05 puanı da Yılmaz Coşgun ve çevresi oluşturmaktadır. (Sami Nefes Yurtdışı bakış açısında değerlendirilmektedir).
HDP’ye destek veren M.Kemal ve çevresini ekonomik olarak değerlendirirsek aşağı yukarı hepsinin evleri, arabaları, ceplerinde paraları, emekli olduklarında kullanmak üzere bankada mevduatları bulunduğu tüm köylülerimiz tarafından tahmin edilmektedir. Ayrıca bu çevrenin Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Didim görmüşlükleri, beş yıldızlı otellerde kalmışlıkları, her sene olmasa da iki senede bir tatile çıkmışlıkları da oluyor. Geldiklerini görüyor veya duyuyoruz.
Türkiye koşullarında yaşayan insanların bir çoğunun hayal edipte ulaşamayacağı imkanların hepsine sahip olan bir çevre… Neyin Peşindeler!
Yaş olarak yetmişine doğru yol alan M.Kemal ayaklarıyla Devrimci ve sosyalistlerin panellerine gidiyor, Alevi Dernekleri federasyonunun düzenlediği toplantılara katılıyor, bulunduğu çevresinde Türkiyedeki olumsuzlukları protesto mitinglerinde boy gösteriyor.
Kasım işini gücünü bırakmış Türkiye, Güney Doğu ve Ortadoğu’da olup biteni takip ediyor, burnumuzun dibinde İzmir’de göz altınına alınan, tutuklanan HDP’lileri,ESP’lileri ve diğer devrimcileri yöremizdeki protesto ve eylemleri onun paylaşımlarından öğreniyoruz. Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da vb yerlerde patlayan bombaları protesto etmek için Avusturya’dan attığı çığlıklar İzmirden duyuluyor. Biz mi çok duygusuzuz yoksa Kasım mı abartıyor.
Belki de Dünyada Müslüman, Avrupa’da Türk, Türkiye’de Kürt olmanın acısını ruhunda hissediyor.
Yoksa: Arnavut, Sırp, Boşnak, Hıristiyan, Müslüman çatışmalarının yaşandığı bir ülkedeki olumsuzlukların Türkiye’de de olacağını sezip engel olmak için tepkisini mi ortaya koyuyor.
Bilinir 1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldığında Doğu Berlindeki Alman’ların Batı Berlin’e Geçmesine izin verilmişti. Rusya’dan Almanya’ya geçmeye çalışanlar, günümüzde Avrupa’ya geçmeye çalışan Suriyeliler kadar çoktu. Almanya Devleti geçişleri önlemek için kendi soydaşlarını makineli tüfekle tarayarak durdurmaya çalışmıştı.
Avrupa Birliği aynı zamanda demokrasinin beşiği olarak bilinir ve Almanya AB’nin dünyadaki sözcüsüdür. Ruşen Berlin’de yaşayan birisi olarak Almanya’nın beraberinde Avrupa ülkelerinin demokrasini “D” sine layık olmadığını yol arkadaşı Ali Durana dahi anlatsa inanmayacağını bildiği için mi susmaktadır bilinmez.
Bugün Avrupa birliğine ayak basmak için canını dişine takan Suriyeli’leri düşünelim. Ölen ölüyor kalan rezillikler içerisinde ya geri Türkiye’ye yada Suriye’ye dönmek için can atıyor.
Bugün Suriyelilerin yaşadığı rezillikleri televizyonlardan izleyebiliyoruz. 80 sonrası Mustafa Suriyelilerin çektiği rezilliklerin bin katını çekmeye Avrupa’ya gitmeye karar verdiğinde göze almıştı. Mustafa’nın Avrupa’da ne Hüseyin Amcası ne de Kayın pederi vardı. Avrupa’da olan yol arkadaşları ya amcasının ya kayın pederinin yanında sığınmacı “ minnete muhtaç dede” durumunda idiler. Ama o karar vermişti “ Ölmek var dönmek yok’ Başardı da…
Avrupa Ülkeleri günümüzde deniz kenarlarına tel örgüler çekiyorlar, duvar örüyorlar; Mısır, Fas, Cezayir, Libya, Tunus, Suriye vb. gibi ülkelerden gelenlerin içeri girmemesi için.
Adam damdan düşünce yerden kalkamamış yardıma koşanlar “ Doktor çağırın” diye bağırıyormuş.
Damdan Düşen adam “ Doktor çağırmayın bana damdan düşen birisini çağırın o benim acımı daha iyi anlar” demiş…
Yukarıda saydığım ülkelerin insanları bu yazımı okurlarsa ve hasbel kader Avrupa’ya ayak basarlarsa Mustafa’yı bulsunlar. Onları en iyi O anlar ve sahip çıkar….
Yurt dışında olanlar yurt dışını ve kendilerini benden daha iyi anlatacaklarına eminim. Tabi yazacak zaman bulabilirlerse.
Kapitalizme ayaklarıyla oy vermek zorunda kalan devrimcilere selam olsun.
Yazı sonunda bir açıklama;
Bu gün 06 Mayıs 2016. M. Kemal ve Aydın abi Dodurga köyünde devrimci mücadelenin ilk öncüleri oldukları için yazılarımda sıkça anılmakta. Aynı Deniz, Hüseyin, Yusuf, Mahir, İbo’nun anılması gibi…
Ruşen ve arkadaşlarının çektiğini “it” çekmemiştir. Kemal abinin el ve ayak parmaklarının kerpetenle çekilerek söküldüğünü çocukken köylülerden duymuştum. 78 kuşağından Kasım’ın memleket hasretine dayanamayıp Türkiye’ye gelişinde gözaltına alındığı ve konuşması için kamyon tekerleğinin içine sokularak işkence yapıldığı duyumlarım arasında. Ruşen’in öğretmen olmasından dolayı yöredeki devrimcilerin ekonomik sorunlarını karşılamakla görevli olası manevi işkencelerin en büyüğü. Yazı yazmak, afiş asmakla görevli arkadaşların, tutkal almak, afiş
için bez almak, duvarlara yazı yazmak için boya almak, bunları karşılamak için hamallık yapacak kadar fedakarlık yapmaları göz ardı edilemez. Denizlerden sonra binlerce devrimci ölmesine rağmen ilkler nasıl baş tacı yapılıyorsa Aydın abi de Kemal Abi de bizim için ilk olduğundan baş tacı yapılmaktadır. 78 kuşağının devrimci mücadelesi 68 kuşağının mücadelesi ile atbaşı gitmiş aralarında kıl kadar fark olmamıştır. Kemal ve Aydın abiler eşitler arasında birincidirler. Bu yazıda adı geçenlerin, Yusuf,Seyit, Bayramgilin Dede,Üsüyünağanın Muharrem, Sarüğlün Hamza … ve diğerleri . Hepsinin adı Kemal ve Aydın’dır.
06 Mayıs 2016
13 Mayıs 2016 ·
DODURGA'NIN SİTESİNDE
Amcan, dayın, teyzen, halan
Soy sülalen tüm akraban
Özbek, Öztürk, Öcal, Alan
DODURGA'nın Sitesinde
**
Şengül, Ekin, Sevinç, Aktaş
Kaplan, Akarsu, Karataş
Fidan, Kılıç, Nefes, Kumaş
DODURGA'nın Sitesinde
**
Dolar, Mark, Euro verenler
Köyümüzü çok sevenler
Sarıgül, Tombul, Erdemler
DODURGA'nın Sitesinde
**
Köyden ayrılıp gidenler
Genç yaşta vefaat edenler
Kuzenler, büyük dedenler
DODURGA'nın Sitesinde
**
Savaşta şehit olanlar
Askere gidip kalanlar
"Hıyar ağası" Turan'lar
DODURGA'nın Sitesinde
**
Kimler, kimler ile hısım
Yazılı hep kısım kısım
Seyit, Yusuf, Ruşen, Kasım
DODURGA'nın Sitesinde
**
Kavga eden, vuran, kıran
Köyün camisini kuran
Gara Bıçah, Gara Duran
DODURGA'nın Sitesinde
**
Okuyunca göreceksin
Öykülere güleceksin
Köyümüzü seveceksin
DODURGA'nın Sitesinde
**
ALİ DURAN Site kurdu
Dünyaya köyü duyurdu
Teori üretip durdu
DODURGA'nın Sitesinde...
SATI
BACI’dan Hayat Hikayeleri
ÜRFET İMDADA
YETER Mİ
ADAMAKLA MAL BİTER Mİ
Anlatan : Anonim
Öykünün daha rahat anlaşılması için
kısa bir açıklama.
Rıfat Ulusoy Hacı Bektaş soyundan gelen ve Tokat’ta ikamet eden bir zattır.
Alevi köylerinde; keramet sahibi olduğuna inanılır. İnananlardan birisi de Satı
Bacıdır. (Satı Gülçay)
Satı bacı,
kardeşi Yeter ve köyümüzden birkaç kadın zoğal toplamaya giderler. Zoğallar
toplanır, eşeklere yüklenir, dönüş hazırlığı başlamıştır.
Dağın yamaçlarından yavaş, yavaş inerken Satı bacının eşeğinin ayağı kayar,
tepeden aşağı yuvarlanmaya başlar. Satı bacı can havliyle duaya başlar;
-“ Boklarını yeyim gara ürfet sen yetiş, bir tavuk adağım olsun...”
Dua kabul olur, eşek ağaca çarparak durur, kendisini toparlar yürümeye başlar.
Satı bacı derinden bir oh çeker, sevinçlidir ancak “boş yere tavuktan
olduk” diye de içinden geçirir.
Yukarıda da açıkladık Ulusoy’lar keramet sahibidirler, Satı bacının feylini
bozduğu Rıfat Ulusoy’a malum olur, eşek bir daha yuvarlanmaya başlar. Satı bacı bin pişman olmuş yeniden
bağırmaktadır.
-“Gara ürfet iki oldu, gara ürfet iki oldu sen yetiş...”
Kız kardeşi kör yeter eşeğin durmadığını görünce bacısını teşvik eder
-“Satı bacı üç et, satı bacı üç et” demektedir. (adağı üçe çıkarmasını
istemektedir.)
Eşek yuvarlanmış derenin dibinde sere serpe yatmaktadır.Gara ürfet eşeğe
sahip çıkmamıştır. Bu nedenle Satı bacı gara ürfete kırgındır. Bir de bacısı
adağı üçe çıkarmasını istemektedir. O sinirle bacısına çıkışır.
-“ Yok kıçına... et kör yeter tavuk senden değil benden çıkacak” diye
tepkisini ortaya koyar.
ARABASI VAR
ÖZEL Mİ ÖZEL
BASTIM MI
GAZA GİDER Mİ GİDER
Anlatan :
Anonim
“Öğrencilik
dönemimizde toplu taşıma araçları olarak eski otobüsler ve kamyonlar çalışırdı.
Köyden geçen otobüs Sulusaray ile Tokat arasında on beş, yirmi köyün
yolcusunu taşırdı.
Köye gitmek
için yazıhaneden bir hafta önce bilet almak çözüm değildi, Çünkü iki koltuk
dört kişiye satılır, erken gelen ikisi oturur, geç gelen ikisi de oturanların
bacaklarının arasında gidecekleri yere kadar ayakta dururlardı.
Bayram
nedeniyle öğrenciler, öğrencileri okutan anaları nineleri köye gitmek için
otobüse binerler, otobüs kalabalıktır, iğne atsan yere düşmez, koltuklar dolu,
koltuk araları dolu, ara dolu, ayakta duracak yer yok.
Kekeç Satı
(Satı gülçay) ile Daylah Satı(Satı Alan) otobüsün ön kapısından binerler, Satı
gülçay daha önce binenleri ite kaka
kendisine bir yer açar, Satı Alan ise boş bir koltuk görmüştür, mutlu bir
gülümseme ile gider koltuğa oturur.
Kekeç Satı arkadaşına bakar şoför koltuğuna kurulmuş oturuyor, lafını
yetiştirir;
“Şöfeer şöfer otobüs doldu sür de gidek gayri” der,
Otobüsün içi
kahkahadan inlemektedir, Satı Alan döner bakar herkes gülüyor, Satı gülçay
lafını tekrarlar;
“Daylah Satı
sür otobüsü de artık gidek ne duruyorsun” der.
Satı Ana
durumun farkına varır, şoför koltuğunu boşaltmak zorunda kalır.
ESKİ KÖYE YENİ ADET
Kaynak:
Anonim.
Derleyen:
Ali Duran Demirtaş
Çocukluğumuzda
Annelerimize “ abu “ diye hitap ederdik. “ Ana “ kelimesi bile yetmişli yıllarda
dilimize yerleşmeye başladı.
Satılmış,
Hüseyin, Şakire Sami Coşkun’lar nereden öğrendiler nasıl benimsediler bilinmez
“ abularına “ “ Anne “ demeye başladılar. Tüm köyün çocukları “ abu “ demekte,
onlarsa “Anne “ demekte ısrar ettiler.
Satı Bacı’nın
bu kardeşleri görünce “ eski köye yeni adet getirdikleri için “ kızdığı ve
küfür ettiği söylenir.
SÜLMANIN KAPI
Kaynak :
Anonim
Derleyen :
Ali Duran Demirtaş
İster sözlü
gelenekte isterse yazılı kaynaklarda olsun Sülmanın kapı Dodurga Köyü için çok
önemlidir.
Köyden başka
yere gidecekler Sülmanın kapıdan gitmek
zorundadır.
Köye
gelenler Sülmanın kapıda inmek zorundadır.
Kimi nerede
ne işliyor hepsini bilmek isteyen Sülmanın kapıya gelmek zorundadır.
Köy, şehir,
dünya haberlerini duymak isteyen Sülmanın kapıya gelmek zorundadır.
Sülmanın
Kapı Dodurga hayatının vaz geçilmez bir parçasıdır. Bütün köylü bu kapının
önünde toplanır, köyle ilgili kararları burada alırlar….
Hasan
Gülçay’ın oğlu olmuş, birazcık serpilmiş, sevilecek aşamaya gelmiştir. Hasan
Gülçay daha çocuğunu kucağına alıp ta öpmüş adam değildir.
O gün nasıl
oldu ise, anasının yanında çocuğunu kucağına alır, öper okşar sevmeye başlar.
Anası Satı
bacı Ananın yanında çocuk sevmenin terbiyesizlik olduğunu şu sözlerle ifade
eder;
“ Sülmanın
kapıya götür de sev çatal kafa Sülmanın kapıya götür de bütün köylü görsün “
der.
Gizli
kalması gereken bir olay birkaç kişi tarafından duyulunca bu söz köylüler
tarafından çok sık gündeme getirilir.
Not: Anası
oğlu’na “ Çatal kafa “ lakabını takmıştır.
RIZA SARIGÜL'ÜN ARDINDAN
Rıza Sarıgül’ün vefatını geç duydum, “Ölenlere Rahmet”
adlı şiirimde;
Tıntır öldü ama şakası kaldı
Sarığlün Alöğ zamansız öldü
Satöğ emmi derdik birisi vardı
Kardeşleri Haydar rahmetli oldu, yazmışım.
Alöğ emmi yaşıtlarına göre mi zamansız öldü, yoksa
bana göre ruhu genç bir insandı, O nedenle mi vakitsiz öldüğünü düşündüm
bilemiyorum ama oğlu Rıza Sarıgül “erken gitti” diye düşünüyorum.
Acısını, derdini, çilesini, kederini, kaderini belirleme gücümüz olmadığından
elimizden bir şey gelmez. Doğanın kanuna göre “ her canlı ölümü tadacak”
Toprağı bol olsun.
Eş, dost, hısım, akraba, çocukları ve sevenlerinin başı sağ olsun. Son
görecekleri büyük acının bu olması dileğimdir.
Sağlığında rahmetli için neler yazdığıma baktım.
Aldığım notları kapanan “Dodurgali.com” sitesinde yayınlamışım. Bıraktığı
anıları tekrar paylaşmak istedim.
Rıza Sarıgül’ün anısına;
ELİM PANCAR TOPLAMIYOR BİLİRİM
AĞBİME GÜVENSEM SOPAYI YERİM
Kaynak: Rıza Sarıgül
Anlatan: Ali Duran Demirtaş
Değirmen çayırında hayvan otlatırken köyün diğer
çobanları da geldi. Çayır bizim diye amca oğlum Dursun’la bunları koymak
istemedik. Hayvan bu.. Yeşilliği görünce durmuyor ama biz müsaade
etmiyoruz.
Sarığlün Rıza yani Rıza Sargül yanımıza geldi.
- “ Hayvanları zapt edemiyoruz bırakın yayılsınlar sizinde bizimde mallara
yeter, yarın bu ot kuruyacak” diye nasihat ettiyse de biz laf
dinlemiyoruz.
Ben aslında korkak biriyim. Öyle erkeklik falan yapmaya kalkışamam. O gün nasıl
oldu şeytana mı uydum, emmi oğlum Dursun’a mı güvendim bilmiyorum;
-“Bu çayıra malını sokanın...” diye küfrettim.
Daha sövmem bitmeden Rıza Sarıgül elindeki sopayı kafama indirdi yere yıkıldım.
Emmioğlum Dursun kaçmış bağırıyor,
-“ emmi oğlu köye git abimi çağır..”
Köye doğru koşmaya başladım. Biraz uzaklaşınca kendimi
yokladım, nohut kadar bir şiş var ama ağrı sızı yok.
-Demek ki yavaş vurmuş- diye içimden geçirdim.
Yara bere yok, Kan yok, şişlik morluk yok. Dövüldüğümü ispatlamam gerekir ki
onlarda gelip Rıza’yı dövsünler.
Ağlamazsam kimse dövüldüğüme inanmaz, ağlamaya karar verdim. Abimgil harmanda
döven sürüyorlar, duyacaklarını tahmin ettiğim yerde öyle bir sesimi yükselttim
ki köyün üst başından duyulur.
Seyit Abim, Üsüyün Abim, Şerif bacım koşarak geldiler.
Beni kucakladılar ne var ne oldu diye soruyorlar ama ben hıçkırmaktan,
ağlamaktan iki kelimeyi bir araya getirip derdimi söyleyemiyorum. Hepsi
korkmuşlar, hepsi telaşlı bu çok iyi. Sarığlün Rıza’ya haddini bildireceklerine
eminim…
Şerif bacım su getirdi elime yüzüme su sürdü beni
kucağına aldı sakinleştirdi, Üsüyün abim
-“ Ne oldu yavrum neden ağlıyon ” diye sordu.
-“ Sarığlün Rıza değirmen çayırına malları sokmaya
kalktı ben koymak istemedim, beni dövdü ” dedim.
Daha sözümü tamamlamadan öyle bir Tokat vurdu ki Şerif
bacımın kucağına düştüm. Gözümden şimşekler çıktı. Peşinden de o meşhur küfrünü
savurdu;
“ gozünü s**, elin pancar mı topluyurdu? İki tanede sen ona vursaydın ” dedi.
Sarığlün Rıza yavaş vurmuştu, Dövüldüm diye yeri göğü
inletirken; Abimden yediğim tokatla nerdeyse dişlerim dökülecekti, yüzüm şiref
şiref yanıyordu, ama ağlayamıyordum, korkudan mı duygusallıktan mı bilmiyorum.
Ne umduk ne bulduk. Köyde de sopayı yiyip değirmen çayırının yolunu tuttum.
Köyün bütün hayvanlarının çayırda kardeş kardeş
otladığını gördüm. Bizim hayvanlar “çayır bizim” diye diğer hayvanlarla kavga
etmiyor. Demek ki bu hayvanlarda özel mülkiyet anlayışı yok…
Hayvan otlatan tüm çocukların gözü köy yolunda., Şimdi
birisi gelecek, Rızayı dövecek diye bekliyorlar. Süt dökmüş kedi gibi yanlarına
gittim.
Emmi oğlu Dursun sordu -” abimgil nerede”
Gelmediler desem bi ayıp, köyde de sopa yedim desem
ikinci ayıp; Rızanın dediği laf aklıma geldi;
- “ Ot tükenmez, bir iki gün sonra kuruyacak bırakın yaysın ” dediler. Diye
yalan söyledim.
Rıza Sargül beni bir daha dövmeye hazırlanıyordu, bu
lafım üzerine vazgeçti. “ Ben sana söylemedim mi? Büyük sözü dinleseydin sopa
yemezdin “ diye beni teselli etti.
ŞENLİĞİN
İLK ŞENLİĞİ
Kaynak:
Rıza Sarıgül
Anlatan:Ali Duran Demirtaş
Köye yapılacak şenlik hazırlıkları için erken
gitmiştim. Sabah 8:30 civarında Gebze’den iki otobüs geldi. Otobüslerden
inenlere “Hoş geldin“ diyor hal hatır soruyorduk. „
Vaay Ali Gardaşım da buradaymış, Gel seni bir
kucaklayayım“ diye gür bir ses duydum. Herkes sesin geldiği yöne bakıyor.
Baktım Rıza Sarıgül uzaktan kollarını açmış bana doğru geliyor… aramızda haylı
mesafe var, Ben de ona doğru yürümeye başladım. Bana doğru üç beş adım attı.
Birden Yusuf Sarıgül’e sarılarak arkasına saklandı.
-Ali doğruyu söyle kuduz aşısı oldun mu ona göre
kucaklayayım. Diye yüksek sesle sordu. “Millet ondan şimdilik uzak durun“ diye
de Gebze’den gelenleri uyardı…
Yol yorgunlugu ve uykusuzluk çekenler öyle bir kahkaha
attılar ki, yorgunluk morgunluk kalmamıştı.
Rıza Sarıgül benim -İt milleti’inden olduğumu ima
etmişti. Espiriye hazır bir insan değilim olduğum yerde çakılıp kalmış şoka
girmiştim. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum, Gene içinde bulunduğum acil
durumdan Rıza kurtardı, geldi bana sarıldı, kucakladı. Sarılması da kucaklaması
da içten ve samimiydi. Herkesin gözü üstümüzde olduğundan yaptığı espri içten
içe hoşuma gitmişti.
Burada bitmedi..
İkindi üzeri Hamza adam göndermiş-yemek hazırladık buyursun gelsin- diye...
Genelliğini Sarıgüllerin oluşturduğu 15-20 kişi sofraya oturmuşlar selam
verdim,Yusuf’un yanına oturdum. Rıza Sarıgülden uzak durmaya çalışıyorum.
Yerinden kalktı geldi Yusufun kolundan tutup kaldırdı yanıma oturdu.
-Sabah yaptığı espride amacının beni mahcup etmek olmadığını, o anda içinden
geldiği için yaptığını falan söyledi, gönlümü almaya çalıştı. Bu arada
üstümdeki kazağı çıkarmak için ayağa kalkmıştım, kolumdan çekip oturttu.
-Rüzgar iğdir tarafından esiyor, üşütürsün, çay içerken çıkarırsın dedi.
Benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu.
Sofrada Kuzu pirzola, kızartılmış tavuk vs. var. Rıza
Tavğun, pirzolanın kemiklerinden tutup tutup atıştırıyor, bir sofrada benim
yapamayacağım şeyler…
Karnım doydu, sofradan kalkmak üzereydim, Hamza-biraz
daha yemem-için ısrar etti ama herkes yemeği bırakmış bana bakıyor.
Utandım, sofradan kalktım, kazakta bir ağırlık var.
Elimi cebime attım. Üç beş tane kemik çıktı. Bir daha, Bir daha… Masadakiler
kahkahadan kırılıyor. Rıza gayet ciddi bana laf sokuyor;
-Hamza haklıydı Ali‘nin doymadığını anlamış, Bu şimdi
gider bir ağacın dibinde kemikleri kemire kemire karnını doyurur.
Diyordu.
Rıza’nın espirileri ile kendimi yıpratacağıma ben de onlara katılarak doyasıya
güldüm.
Sorma gardaşım adlı şiirimde;..
SARIĞLÜN RIZANIN kulak kesişi
Gazinin Rızanın bana küsüşü
Hallağnın Rızanın çayda yüzüşü
Aklımdan çıkmıyor sorma gardaşım. Diye yazmışım
Kayıtlarımda RIZA DOĞAN‘IN Rıza Sarıgül‘e yazığı şiire
rastladım. İznini almadan paylaştığım için Rıza Doğan beni bağışlasın.
RIZA SARIGÜL’E
Kıymetli kardeşim Rıza Sarıgül
Gerçek söyle bu askerlik biter mi
Sana soru sordum cevabını Sal
Bu can sağ salimen köye döner mi
**
Daha yeni oldum bir aylık asker
Günlerim geçmiyor sen bir yol göster
Bu gönül sılaya tez gitmek ister
Hakikaten ibibikler öter mi
**
ŞAŞKIN DOĞAN durma günlerini say
Beş yüz yetmiş gün var dillere kolay
Askerlik inerse iki buçuk ay
Geriye kalanı tezden biter mi AĞUSTOS 1975
SİTE
PROJESİ
01-Projenin uygulanacağı alan, satın alma yolu ile temin edilecektir.
02-Dört veya beş’li
blok halinde 20 konut düşünülmektedir.
03-Konutlar;
iki oda, bir salon olarak düşünülmekte, her konut için ortalama 100
m2’lik bir alan hesaplanmaktadır.
04-Dinlenme, Okuma, Oyun salonu ve büfe için bütün
bloklara ait ORTAK bir sosyal tesis kurulması düşünülmektedir.
05-Merkezi
Güneş enerji sistemi, Isınma (Kalorifer) bahçe ve oto park ORTAK olarak
düşünülmektedir. Ek tedbir olarak Soba ile ısınma da esas alınacaktır.
06-Su temini, yol yapımı, çevre düzenlemesi, Elektrik
temini, kanalizasyon vb. gibi alt yapı tesisleri ORTAK olarak düşünülmektedir.
07- Kurucu teşebbüs kurulu on kişiden oluşacak 10x500=
5000.-YTL. Toplanarak etüt çalışmasına başlanacaktır.
08- Teşebbüs kurulu aylık aidatı belirleyecek,
ödemeler …………adına açılacak Banka hesabına yapılacak, harcamalar en az üç kişi
tarafından denetlenip onaylanacaktır.
MEZARLIK
PROJESİ
Meradan yeni bir mezarlık yeri alınması, Etrafının taş
veya tuğla duvarla çevrilmesi, köyde oturan kabilelere yer tahsis edilmesi,
Kepçe ile mezar yeri eşilip tuğla veya sıva ile düzenlenmesi ve üstünün geçici
kapakla kapatılması.
Ağaçlandırma, park, çiçeklik, su projesi çalışmaları
yapılması.
PİKNİK
PROJESİ
01-
Davar Pınarı, 02- Şahşah, 03- Memmet Dede, 04- Sarığlün Koru, 05- Topalgilin
Koru,
06-
Gülçay, 07- Irmak kenarı
Piknik yerlerinin; su, tuvalet, çöp bidonu, ocak
yerleri, oturma yerleri, masa düzeni,
araba park yeri, Ağaçların ve gölgelik yerlerin bakımı, ve düzlenmesi
çalışmaları yapılması.
İLETİŞİM
PROJESİ
İzmir ve Gebze derneklerine ve köy evine bilgisayar
alınması, internet ağı kurulması çalışmalarının yapılması.
OKUL
PROJESİ
Okulun bakım ve onarımının yapılarak sosyal tesis
olarak düzenlenmesi, gerekirse ek bina yapılması. Kültür ve eğitim ağırlıklı
çalışma yapılması.
KÖY
İÇİ PROJESİ
Alt yapının gözden geçirilmesi. Ahırlarla ilgili alt
yapıların ayrı projelendirilmesi, ören
yerlerinin kamusallaştırılması ve aynı m2 üzerinden meradan yer tahsis edilmesi. Kamulaştırılan ören yerlerinin, bahçe, oyun
alanları, sosyal tesisler olarak düzenlenmesi, ağaçlandırma çalışması
yapılması. Mevcut evlerin bakım ve onarımı, boya ve badana yapılması. Köy içi
yollarının genişletilmesi, tarla yollarının düzeltilmesi.
SU
PROJESİ
Özel suların, baraj suyunun ve aşağı pınarın suyunun
içme ve sulama suyu çerçevesinde yeniden projelendirilmesi.
ESKİ ESERLER PROJESİ
Köyümüzün
topraklarından çıkan; Yazılı kap tas, bıçak, makas, küp, zincir değer arzedecek
taşlar vb. gibi tarihi eserler köylülerimizin elinde bulunabilir. Bunların
toplanması için çalışma yapılmalı.
Soku
taşı, Musalla taşı, Seten taşı, koruma altına alımalı. Çıkrık , Kirmen, iğ,
Döven, Zerze, vb. gibi aletlerden bir kaç tane toplanmalı. Şenellerin elinde
bulunan kömüş boynuzları " ikna edilerek" alınmalı ve koruma altına
alınmalı. Cem evinin veya okulun bir odasında muhafaza edilmelidir.
Bu
amaç için üç kişilik bir komisyon kurulması önerimdir.
KÖYDE TESPİT EDİLEN SORUNLAR
Köy Şenliğindeki ve köydeki
sorunlar, köy halkımız ve dışarıdan gelen misafirler tarafından tespit edilmiş
olup bir kısmı da kendi görüşlerim olarak kaleme alınmıştır.
İbrahim GÜLÇAY ( Şinasi )
ŞENLİK SORUNLARI
Şenlik nerede yapılırsa yapılsın (
Davar pınarı, Mehmet dede,
Gülçay, Köy
içi vb.) aşağıdaki sorunların giderilmesi gerekmektedir.
1) Şenlik programının yazılı olarak
yapılması ve duyurulması.
2) Sunuculuğun bir kız ve bir erkek
olarak gençler tarafından yapılması.
3) Şenliğin yapılacağı yere her
türlü ulaşım aracının kolaylıkla
gidip
gelebilmesi ve yol probleminin olmaması.
4) Şenliğe gelen araçların park
sorununun giderilmesi.
5) İçme suyu ve kullanma suyunun
yeterli, temiz ve kolay ulaşılır olması.
6) Tuvaletlerin kapalı, içinde su ve
kuyusu olmalı.
7) Ocaklık yerleri uygun şekilde
olacak
8) Mangal ve ateş yakma yerleri
9) Yeterli masa, sıra ve oturma
yerleri olmalı
10) Çadır ve gölgelik alanlar olmalı
11) Halay çekme, toplu yemek yeme veya
konser izlemek için
düz bir
meydanın olması.
12) Satış reyonları oluşturularak isteyen
herkes her türlü ev işi, el işi, araç gereç vb. malzeme satabilmeli. (küçük bir kira bedeli )
13) Akşam aydınlatma işi için elektrik
veya jeneratör tedbirleri
alınmalı.
14) Davetiye basılarak ilgili
kişilerin gelmesi sağlanacak, konaklama yerine ihtiyaç duyanlara yer tahsis
edilecek.
15) Şenlik başlarken açılış bittiğinde
ise kapanış yapılacak.
Şenlik yeri ile ilgili öneri ( uzun vadeli düşünülürse)
Mehmet Dede’nin köye bakan
yamaçları basamaklı bir şekilde düzenlenerek, piknik ve konaklama yerleri
yapılabilir. Bu düzende herkes birbirini rahatlıkla görebilecektir.
Basamakların aşağısı düz bir alan olacak halay çekme ve konser yeri olarak
kullanılacaktır.
Elektrik sorunu, köyden bir hat
çekilerek çözümlenebilir.
Su sorunu, dağdan getirerek veya
aşağı pınardan dinamo ile Mehmet Dede’ye yapılacak bir depoya aktarılarak
halledilir. Depodan ihtiyacı olan köylülere de devamlı su verilmiş olur.( Bu
işi tek başına üstlenecek kişilerde vardır )
Mehmet Dede’de yapılacak Köy şenliğinin avantajlarının birkaç tanesini
şöyle sıralayabiliriz.
1) Köye yakın olması itibari ile
gidiş geliş ve zamandan tasarruf
2) Köydekiler şenliği şenliktekiler
köyü görebilecektir.
3) Araba park sorunu yaşanmayacaktır.
4) Köylü hem şenliğe katılacak hem de
istediği zaman köye gidip gelerek hayvanları görecek ve diğer işlerini
yapacaktır.
5) Şenlik çevresine ağaç dikilerek
gölgelik sağlanacak ve yeşillendirilerek köye ayrı bir güzellik katacaktır.
6) Şenlik yeri sadece şenlik zamanı
değil diğer zamanlarda da gezme, eğlenme, misafirlerle piknik yapma yeri
olacaktır.
7) Gölet yolunda alkollü iken araç
kullanma engellenmiş olur.
8) Çocukların gölete girmeleri,
boğulma olayları ortadan kalkar.
Çok güzel projeler ortaya çıkarsa
çok büyük paralar verecek sponsorlar ve köylülerimiz vardır.
Yukarıda yazılanlar bir
düşüncedir, eksikliği olabilir ilave edilecek değişik bilgiler olabilir,
kişiler her zaman değişebilir, önemli olan bir şeyler üretebilmektir.
Şenlik düzenleme Temsilcileri:
Köy Temsilcileri
Gebze Köy Derneği Başkanı
İzmir Köy Derneği Başkanı
Yurt dışı Temsilcisi
KÖY SORUNLARI
Köyümüzde devamlı yaşayan
insanlarımız içinde bulundukları ortamın çok doğal ve doğru olduğunu
biliyorlar. Üç beş kişi bir araya geldiği zaman sohbetlerde görülüyor ki sorun
çoktur. Bu sorunları ve eksiklikleri dışarıdan gelen vatandaşlarımız daha net
görmektedir.
Sorunları daha çok tespit eden
dışarıdakiler sorunu yaşayan ve giderecek kişiler ise içeridekilerdir. Bu durumda dışarıdakileri ve içeridekileri
daha çok bir araya getirmek, toplantılar yaparak bilgi alışverişinde bulunmak
gerekiyor.Bazı kişiler ikna edilmeli bazıları eğitilmelidir. Maddi ve manevi
destekler verilmelidir. Benim köyüm Dodurga diyen herkesin azda olsa katkısı
sağlanmalıdır. Böylece köyümüzün
sorunlarının giderileceği düşünülmektedir.
Tespit Edilen Köy Sorunları
1)
Halkevi veya Köy Kıraathanesi
Köy halkının en büyük sorunlarından
birisi bir araya gelememektir. Köyde bir halkevinin bulunması bu eksikliği
büyük ölçüde giderecektir. Her yaşta insanın gidebileceği, içinde bir
kütüphanesinin bulunduğu, toplantıların yapılabileceği bir yerin olması çok
sağlıklı olacaktır. Gençlerin ihtiyacı da karşılanacaktır.
2) Sosyal
Dayanışma ve Yardımlaşma
Yardımlaşma konusunda maalesef
köyümüzde şehir gibi olmuştur, kimsenin kimseden haberi yoktur. Evlerinde tek
yaşayan insanlarımız vardır. Bu kişilerin bir sorunu olsa hastalık ölüm gibi
kimsenin haberi olmayacak veya üç gün sonra duyulacaktır.
Yardıma ihtiyacı olanlara maddi
manevi destek sağlanmalı, (
Gazi’nin Mehmet hasta doktora gidemiyor )
köy adına bir fon oluşturulmalıdır.
3) Ören
yerlerinin temizlenmesi
Köyümüzün içinde çok sayıda boş ve
düzensiz, çirkin görünümlü ören yerleri
bulunmaktadır. Bunların bir kısmı temizlenip düzenlenerek köylünün kullanımına
sunulabilir. Ören yeri sahibinin izni alınarak mülkiyet kendisinin kullanım
köylünün olabilir.
Temizleme
işi köy gençliği tarafından, dernekten sağlanacak cüzi bir ücretle
halledilebilir ( meteliğe kurşun atıyorlar desem, doğrudur )
4)
Kooperatif
Köyümüzün gücünü artıracak, birlik
ve beraberliği sağlayacak çok yönlü bir kooperatif kurulabilir.
Kooperatif ortaklık şeklinde de olabilir, herkes katıldığı hisse kadar
pay sahibi olabilir. Köy içinden , köy dışından ve yurt dışından hisse sahibi
olunabilir. Köylü tarlasını satmak zorunda kalıyor köy içinden alan kimse
çıkmıyor.( örneğin, Bayramgil’in tarla
Avşarağzı köylüleri tarafından alındı. Ocak 2005 )
Kurulacak kooperatif bu durumlarda
satılan tarlaları alarak bir güç haline gelebilir. İşletmesini isterse kendi
köylümüz yapabilir, istemezse başka köylülere kiralanarak değerlendirilebilir.
Gölet sulama işi yapılabilir. Ortak meyvecilik sebzecilik yapılabilir…
5)
Muhtarlık ve Köy Konak evi
Köy Muhtarlık odasının ayrı bir yerde
olması, köye daha iyi hizmet etmesi açısından faydalı olacaktır. Muhtar köylü
ilişkisi daha canlı tutulacaktır. Köylü istediği gibi sıkılmadan girip çıkacak,
sorunlar daha rahat konuşulacak ve hizmet üretilecektir.
Köyümüzde bir konak evinin olması
dışarıdan gelen misafirlerin işini kolaylaştıracaktır. Köylüyü rahatsız etmemek
için köye gelmek istemeyen veya ben kimseye yük olmak istemiyorum diyenlerin
böylece köye gelmesi sağlanacaktır.
Muhtarlık,Konak evi, Halk evi ( köy
kahvesi ) ve Kooperatif iyi bir planlama ile bir yerde toplanabilir.
6)
Cami ve çevresinin düzenlenmesi, aşağı pınarın önündeki pisliğin kurutulması.
7) Cem evi
tuvaletlerinin kullanılır hale getirilmesi.
8)
Mezarlıkların düzenlenerek genişletilmesi gündeme gelmiştir. Köylü tarafından araştırma
yapılarak kime ait olduğu bilinmeyen mezar taşlarının sökülerek mezarlık
çevresine konulması. Cenaze namazı kılınacak yerin daha uygun hale getirilmesi.
9)
İçme suyu ve kanalizasyon sorunlarının giderilmesi.
10) Köy için
yapılan harcamaların herhangi
bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemesi için Karar Defteri ve Gelir Gider
Defteri gibi defterler tutulmalıdır. Ayrıca fatura veya tutanakla
belgelendirilmeli,
isteyenler
tarafından incelenmelidir.
25 Ocak 2005
İbrahim GÜLÇAY ( Şinasi )
CEP. 0.505.7379127
DÜĞÜN – BAYRAM – ŞÖLEN VE TÖRENLER
YA DA HASAN GÜLÇAY
Şinasi can;
Bayramları; şölenleri, törenleri ve halkımıza özgü düğünleri anımsatan
bir fotoğraf göndermişsin.
Köyler genellikle gelenekleri, töre ve törenleri ile hatırlanan bir
yerleşim yeri konumunda kaldı.
Bu bağlamda fotoğraf simgesel olarak bir önem taşımaktadır.
Köye dair yazdığım Şiirlerin yüzde doksanı “ kişiler “ den oluşur. “
Kişilerin ” El ele kol kola, omuz omuza halay çeken toplumu oluşturması
bu fotoğrafa ayrıca bir önem kazandırmıştır.
Halil Baysal ve Satılmış Karataş gibi rahmetli olmuş insanların fotoğrafta
yer almaları ve fotoğrafa bakanların anılarını tazelemesi bağlamında başka
boyuttan bir daha önem kazanmaktadır.
Seçim çok güzel olmuş eline sağlık..
Düğün, bayram, şölen tören deyince bir de aklıma Hasan Gülçay gelir.
Köye ait sitede yer alan yazıların yüzde yüzü tarafımdan yazılmasına
rağmen yüzde doksanı EŞİMİN bilgisi dahilindedir. O’nun ( yani eşimin )
görüşü bizi yaratan toplumun bir ferdi olarak dikkate alınmış bir eş
olarak dikkate alınmamıştır.
Eşimin muhalefetine rağmen şu yazıyı sitede yayınladım.
Köyün angarya işlerine koşan ve emeğini esirgemeyen bu konuda bilinçli
olarak enayiliği seçen “ Toplumsal işlerin gönüllü hamalı” Hasan Gülçay’a
saygılarımla.. (Ali Duran)
Yazıyı okuyunca Eşimden ilk gelen tepki;
“ Cem için hakkullah, kurban için para toplayan, az verenle kavga eden,
düğünlerde , cenazelerde, bayramlarda bütün köylü iş görmemek için köşe
bucak kaçarken köyün her işine koşan , köyümüzün en değerli insanına ENAYİ
diyemezmişim.
Hay ağzığın içini seveyim, hay dillerini yiyeyim, hay sana kurban olayım;
benim düşünüp de söyleyemediğim, duyup ta yazamadığım lafları ne güzelde
derleyip topladın ve HALK ağzından ifade ettin… Bu duyguları ifade etmek
için “ bilinçli enayi ” yazmıştım; dememe kalmadan ikinci tepki geldi…
Hark temizlenirken, hark atılırken, bent bağlanırken, köy yolları
düzenlenirken, birisi öldüğünde mezar eşilirken, traktörünü ilk koşan,
baltasını, kazmasını, küreğini ilk omzuna vuran; köyün en fedakar adamına
HAMAL diyemezmişim.
Hanımın söylediklerini hissediyordum ama ifade edemiyordum, düşünüyordum
ama yazamıyordum,
tarif ettiği duygulara yakın duygular taşıdığım için “ Gönüllü Hamal “
yazmıştım. Yazdığımı geri çekmedim, çekmeyeceğimde.
Eşimin gözüyle köyümüzün en değerli insanı bana göre BİLİNÇLİ BİR ENAYİ,
eşime göre köyün en fedakar insanı bana göre GÖNÜLLÜ BİR HAMMAL…
Seni tanımıyordum, son iki yıldır köy için aktif çalışmalarınla dikkatimi
çektin, şimdi bu çalışmanın tam da içindesin.
“ Kurt ulu’sundan gördüğünü işlermiş ”. Hasan Gülçay’ın oğlu olduğunu
yenilerde öğrendim.
Saflarımıza “ bilinçli bir enayi, gönüllü bir hamal “ daha kazanmış
olduğumuz için sevinçliyiz. Bizden farkınız ; baba – oğul olarak hem aynı
saflarda hem de yan yana bulunmanız.
İlgin için teşekkürler, Çalışmalarında başarılar dileğimle
ALİ DURAN 01.02.2006
DİYORLAR
BİZDE
Düzgün mısmıldır,
baş örtüsü bürük
Lahana Kelem,
dağ armudu çördük
İştaha mada,
azıcığa ecücük
Alkışada çippik
diyorlar bizde
**
Merdiven badaldır,
sebze de zavzu
İğneye biz
derler, dibeğe sohu
Sitil kovadır, ceketse seku
Sedirede mahat
diyorlar bizde
**
Behni yem yeridir, arazi yazu
Eme’ler haladır, anaysa abu
Balçığa lığırt,
Ev duvarına çamdu
Civcivede cücük
diyorlar bizde
**
Banyo yapmak
yunmah, bol ise foltah
Hindi culuhtur,
saç ekmeği cızlah
Patetese kostil,
sahiye essah
Kızılcığa zoğal
diyorlar bizde
**
Takunya nalindir,
çok bilmiş çepil
İçi boş küfüktür,
çabuk kızan çitil
Şubata gücük,
yatağa mitil
Belkiye ellaham
diyorlar bizde
**
Biber issottur,
aceleci hetelek
Elbise urbadır,
sırıksa herek
Fasulye çiğitdir,
raf ise terek
Muşmulaya döngel
diyorlar bizde
**
Koşmak seğirtmektir,
boğazsa ümük
Keh uçurumdur, kısaysa gudük
Aşgana mutfaktır, pisboğaz sümsük
Çınara kavlağan
diyorlar bizde
**
Ağleş dur demektir, çirkinse gaşmer
Ahacuh iştedir, göz etmek ışmar
Yufkaya işkefe
salçaya pelver
Mandayada komüş
diyorlar bizde
**
Azıcık bidıhım,
tatsıza sasuh
Barhaç su kabıdır, ayransa gatıh
İşkembeye mumbar,
çiviyede mıh
Bileziğe golluh
diyorlar bizde
TOKAT KÜLTÜR
DEGİSİ
MART-HAZİRAN
1992 SAYI 5-6
DERLEYEN:M.
NECATİ GÜNEŞ
PÜRYANİ
DİLİYLE TOKAT
Tokat
Vilayetinin vasfını veren
Dinleyin
nasıldır hali Tokat’ın
Etrafını
lale sümbül bürüdü
Burcu burcu
kokar gülü Tokat’ın
**
Açıldı
gülleri yeniden yeni
Nasıl
methedeyim vilayet seni
52 minare 64
cami
Böyledir
insanı kulu Tokat’ın
**
Tokat’ın er
gelir baharı yazı
Erden
erişiyor dut’u kirazı
Çift kanallı
sulanıyor arazi
Akıyor
ırmağı seli Tokat’ın
**
Gıjgıj dağı
Topçam’a bakıyor
Ortasından
Yeşilırmak akıyor
Okullarda
öğrenciler okuyor
Her yere
uzalı kolu Tokat’ın
**
Aşığın
gözüne gelir mi uyku
Kalbimizde
ilham Allah’tan korku
Cennet’i
okşuyor Gümenek parkı
Ağacı elması
dalı Tokat’ın
**
Gezdim
ovasını gördüm yüzünü
Aşıkları
sağlam söyler sözünü
Reklamda
meşhur Kazova’nın üzümü
Ilgıt ılgıt
eser yeli Tokat’ın
**
Birinci
kazası Zile’dir Zile
Orda
yaşayanlar çeker mi çile
Gelin
kardeşlerim verek el ele
Her yerde
söylensin ünü Tokat’ın
**
İkinci
kazası Turhal’dır Turhal
Çalışıyor
şeker fabrikası var
Haddinden
ziyade ticaretle kar
Şekerden
tatlıdır dili Tokat’ın
**
Yüksektir
aşılmaz Yaylacık dağı
Orman ile
dolu hem solu sağı
Üçüncü
kazası gördük Erbaa’yı
Yayılır
davarı malı Tokat’ın
**
Bugün
dostlar ile girdik pazara
Çalışan kul
hiç kalır mı avara
Dördüncü
kazası vardık Niksar’a
Yüksektir
şerefi şanı Tokat’ın
**
Kuluna
yardımcı kadir mevlası
Aşıkların
kabul olur duası
Hazine
misali Niksar ovası
Gayet çok
gelirli yeri Tokat’ın
**
Mevlam izin
verdi bunu de diye
Bu şiirim
dinleyene hediye
Beşinci
kazası bir Reşadiye
Süzülmüş
petekten balı Tokat’ın
**
Bülbül gül
dalında yapıyor yuva
Gezen bilir
ora gayet düz ova
Altıncı
kazası dedik Artova
Danesi
buğdayı dolu Tokat’ın
**
Tokat
şiirini yazdırdım burda
Mevlam
sevdiğini bırakmaz darda
Bir de varah
dedik Yeşilyurt’a
Karışmış
yeşili alı Tokat’ın
**
Tokat’ın
vasfını anlattım size
Söyledikçe
neşe veriyor bize
Sekizinci
kaza vardık Almus’a
Doludur
barajı gölü Tokat’ın
**
Aşık
söyledikçe Saliha yazar
Akıla fikire
uğramaz nazar
Dokuzuncu
kaza görünür Pazar
Ne olduğu
onla belli Tokat’ın
**
Gezdim
Adana’yı gördüm Mersin’i
Pir önünde
okumuşum dersimi
Tokat’a
açtılar halı kursunu
Avrupa’da
meşhur halı Tokat’ın
**
Dinletirmi
bu PÜRYANİ aşığı
Yeni
methetmenin geldi keşiği
Yedi
vilayete verdim ışığı
Aydınlık
geçiyor günü Tokat’ın
TOKAT KÜLTÜR
DEGİSİ - AĞUSTOS 1996 SAYI 9 DERLEYEN:AŞIK PÜRYANİ (26.06.1990)
ÜRYANİ
DİLİYLE TOKAT
Livik dolma
içi madımak
sarma
Tarhana
mercimek bulguru yarma
Kızılcık
kuşburnu reçerler
karma
Olur
sofrasının balı
Tokat’ın
**
Kanaviçe,
mekik, Tül dantel sırma
Aplika,
beyaz iş için iğne
arma
Biçki,
dikiş, nakış kursları
sırma
On parmak
hünerli eli
Tokat’ın
**
En ileri
gitmiş yüksek
sanatı
Dövme,
bakır, basma dillerde adı
Mutaf
urgancılık kendir
halatı
Antika
motifli malı
Tokat’ın
**
Atmışa
atmışlık hereke
tipi
Saf temiz merinos
yününden ipi
Temsil
ettirmekte tüm memleketi
En yüksek
kalite halı
Tokat’ın
**
Hereke
koyunun saçak yününden
Tozanlı
keçisi parlak
kılından
Mısır
calazından, kamış
cilinden
Örülür
hasır’ı çul’u
Tokat’ın
**
Dille tarif
olmaz vişne bayramı
Yazılır
dağılır devlet
fermanı
Aşıklar,
folklörler güreş harmanı
İspatlar
çeliktir kolu
Tokat’ın
**
Artova
Tokat’ın altın
ovası
Soğuktur
suları sağlam
havası
Arpa,
buğday, pancar özü mayası
Sanki
mektubunun pulu Tokat’ın
**
Tuğla
ocakları, İspirto,
şeker
Fabrika,
demir yol insanı çeker
Kesik başı
şehit Şahabettin Er
Toprağı
evliya dolu Tokat’ın
**
Melik Gazi,
Emrah Niksar’da yatar
Sözleri
cevherdir ehline
satar
Canibi,
Cevheri ehline
satar
Aşıktır
sazında teli
Tokat’ın
**
Mahmudiye
köyü turfanda kuzu
Soğanlı,
yarbaşı, kavun karpuzu
Baş çiftlik
yöresi gelini
kızı
Dokur
tezgahında halı Tokat’ın
**
Barsak
hastalığı midede
aşa
Safra
kesesinde böbrekte taşa
Yüksek
tansiyona şifa her başa
Niksar ayvaz
suyu ne li Tokat’ın
**
Romatizma
olan Sulu saraya
Reşadiye
sızı ciltte
yaraya
Sıcak
kaplıcalar gelin buraya
Otelli
motelli ne li
Tokat’ın
**
Almus baraj,
Zinav, Göllük gölü var
Ezgilerde
türkülerde dili
var
Yumurta,
ıhlamur makbul kil’i var
Kel başa
dermandır kil’i Tokat’ın
**
Zile
panayırı kiraz
bayramı
Maşat
ovasının oldum hayranı
Köme
tarhanası pekmez ayranı
Yer içer
bükülmez beli Tokat’ın
**
Tarihi
anıtlar saymakla bitmez
Hububat
ambarı Zile güç yetmez
Talibi,
Arifi, Ceyhuni
yetmez
Aşık gelip
geçen gülü Tokat’ın
**
Erbaa nın
nasıl etsem methini
Taşova
namıyla meşhur tütünü
Çok deprem
geçirmiş kalmış yetimi
Yine kök
salıyor çili Tokat’ın
**
Orta
Karadeniz bölgesi
yeri
Dört yönde
birleşir Tokat’ın yolu
Bütün
memlekete enerji taşır
Almus
barajından teli Tokat’ın
**
Açılır
burada sık sıra
dağlar
Bağrında
gömülür bahçeler bağlar
Çekerek,
Tozanlı, Kelkitler çağlar
Karışır
yeşili alı
Tokat’ın
**
Omala,
Kazova Turhal
ovası
Çif kanal
sulanır sıcak
havası
Sebze,
meyve, pancar, üzüm yuvası
Ağırlık
merkezi beli
Tokat’ın
**
Niksar,
Reşadiye, Erbaa bile
Kelkit
vadisini getirir
dile
Devlet ve
halkının yardımı ile
Sulanır
toprağı Salı
Tokat’ın
**
Çekerek
vadisi Artova
serin
Maşat,
Iğdır, Zile ovası
derin
Göletler
yapıldı çok arttı
verim
Aşınmaz
toprağı mili
Tokat’ın
**
Bak orman
idaresi hizmeti
fazla
Yardı şu
dağları zevk ile nazla
Çam, mahlep,
Akasya yetişti nazla
Önlendi
böylece seli Tokat’ın
**
Mart dokuzu
çayır çimen uyanır
Ağaçları
renkten renge boyanır
Mayıs beşte
yaylalara dayanır
danası,
davarı malı Tokat’ın
**
Yaylalar
suludur kekiktir otu
Beslenir
davarı yağlanır sütü
Yerde herek
gökte kekliktir otu
Doyamaz
tadına dili Tokat’ın
**
Çifte
kürünlerden içer suyunu
Alır
tarçınını döker suyunu
Karakaya
Herek Kolük koyunu
Yüce
yaylasının tülü Tokat’ın
**
Gözleri
eladır kaşı sürmeli
Gerdan,
zarif, ince, göğüs germeli
İnek
hanesinde örnek görmeli
Damızlık
sığırı dölü Tokat’ın
**
Bizim
ilimizde gür olur sular
Her mevsim
yağışlı bereket dolar
Aşık bir
coşarsa kendini salar
Olur aşık
Umman Salı Tokat’ın
**
Yılda bir
tarlada üç mahsul biter
Can salsan
toprağa kök salsan eğer
Yalnız bize
değil çok ile yeter
Ofisi ambarı
dolu Tokat’ın
**
Bir meyve
savmadan biri yetişir
Dal üstünda
salkım saçak bitişir
Cıvıl cıvıl
gelir kuşlar ötüşür
Bin bir name
olur dili Tokat’ın
**
Tokat
bahçeleri meyveli güllü
Havuzu
köşklü de sarmaşık tüllü
Bülbül
feryat eder gece gönüllü
Bekler ki
açılsın gülü Tokat’ın
**
Elma desturu
ki bizde güz olur
Güneş vurur
kıp kırmızı köz olur
Ne söylesem
şaka gelir söz olur
Kırılır
meyvadan dalı Tokat’ın
**
Narince
üzümü misket elması
Kebabı
cevizi Bat’ı sarması
Taşkıran,
onbeşli, burçak tarlası
Oyunu
çalgısı teli Tokat’ın
**
Konar
çiçeklere koklar yenilir
İğde
çiçeğine konar bayılır
Arıcılık
kovan elbet sayılır
Kırk derde
şifadır balı Tokat’ın
**
Yeşil Tokat
ilim irfan yuvası
Zümrüttendir
dağı taşı ovası
Hayat
sıhhat neşe verir havası
Mert ve
cesur olur eri Tokat’ın
**
Aşkın
ateşinden pervane döner
Seherin
feyzini aşıklar emer
Alimler
hafızlar geceyi böler
Uyanır
uykudan ili Tokat’ın
**
Sayısız
medrese hanlar hamamlar
İnsanlığa
hizmetini tamamlar
Kul olarak
gelip geçen bu canlar
Yapar
imanını Ali Tokat’ın
**
Meydan
camisinin meşhur kapısı
Ali Paşa’nın
da sağlam yapısı
Ulu
cami minaresi çatısı
Garipler
Behzat’ı Veli Tokat’ın
**
Yontma taş
perçemli saat kulesi
On yedi
burçludur yüce kalesi
Ayyıldız
bayrağı işte Lalesi
Dalgalanır
eser yeli Tokat’ın
**
İbni Kemal,
Lütfü, İhsan buyurdu
Molla Hüsrev
irfan mektebi kurdu
Plevnede
destan yazdı duyurdu
Gazi Osman
Paşa oğlu Tokat’ın
**
Hekim
Mustafası, Tahir efendi
Melihi,
Subugi, Gülşeni, Fendi
Kırk yıllık
Gani’yi bir güzel yendi
Gönülden
feryatlı Nuri Tokat’ın
**
Şeyhi
Şirvaniler Gazi Hasan’lar
Mustafa’yı
Haki gibi asanlar
Erenler,
gaziler, şehit Mestan’lar
Manevi
kanadı kolu Tokat’ın
**
Sözlerime
değer verip dinlersen
Gelip,
gezip, görüp bilmek dilersen
Şayet
taşıtlara binmek dilersen
Plakası
Altmış No’lu Tokat’ın
**
Lütfü
ihsanından Yazdırdı Hüda
Habibi
Ahmetten etmesin cüda
Gün gelir
dünyaya eder elveda
Derler
ÜRYANİ’si öldü Tokat’ın
DERLEYEN
YUSUF BALCI
KÖY SÖZLÜĞÜ
Geçmişte
kullanılan, aynı köylülerin bir araya geldiğimizde halen kullandığımız
unutulmaya yüz tutmuş kelimelerin yorumlayabildiğim kadarıyla anlamlarını
yazmaya çalıştım.
ABA: Yün
dokumadan yapılan bir giysi
ABDESTHANE:
Tuvalet
ABU: Ana,
Anne
ABRUL: Nisan
Ayı
ADAP: Terbiye
ADELİ:
Kendini beğenmiş, Nazlı
AFAT: 01-Sel, fırtına,
02-Cazibeli kadın
AĞCA: Beyaz,
beyazca
AĞIL :
Koyun Ahırı
AĞARTU :
Ayran, Yoğurt vb. (Süt ürünleri)
AĞLEN(EĞLEN)
: Yavaş ol, Bekle
AĞA: Baba,
Köy Zengini
AĞU: Zehir
AĞUZ :
Doğuran ineğin ilk sütü.
AĞNANMAK: Hayvanların yatıp yuvarlanması
AHTARACAH:
Yufka pişirirken kullanılan alet
AHIRINDA:
Sonucunda
AHREN(AKRAN):
Aynı yaşta olan / yaşıt
AHBUN : Hayvan dışkısı
AHUR : Ahır
AHA : İşte,
bu, şu, o
AHRAZ:
Dilsiz Sağır
AL: 01-Hile,
02-Kırmızı
ALAÇUH
:Derme çatma kulübe
ALA TAV :Olgunlaşmak
üzere
ALBASTI:
Loğusa hastalığı
ALAF- Alev
ALAFLAMAK:
Ateşlemek, ateşi yükseltmek
ALAYI: Hepsi
(Alayımız birden koştuk)
ALIŞTIRMAK: Ateşi yakmak, tutuşmak
ARUH :
Zayıf, hastalıklı (hayvanlar için kullanılan bir deyim)
ARGAÇ:
Eskiden kullanılan uzunluk ölçüsü
ARŞIN:
Uzunluk Ölçüsü (80 cm)
ARZUMAN:
Gönül
AMEL : İshal
(Arapça da kader)
ANADUT: Üç
parmaklı sap yükleme aracı
ANDAVALLI:
Aptal
ANGUT:
Sersem (İri bir kuş türü)
AŞGARSUZ:Kötü
Görünüşlü
AŞURMA : Süt
kazanının küçüğü
ATGU : Şal, Yün Atkı
ATAŞ: Ateş
ATAŞ GAYMAK:
Ateş Yakmak
AVARA: Boş
gezen, işsiz, güçsüz
AYARSUZ:
Dengesiz
AZITMA:
Şaşırtma- Aldatma
BACI: Kız
kardeş
BARHAÇ
(BAKRAÇ) : Kulpu olan Küçük kova
BADAL :
Tahta veya topraktan yapılmış basamak
BAT : Tokat
yöresine özgü bir yemek türü
BATMAN:
Ağırlık ölçüsü ( 8 kg)
BALAK(MALAK):
Manda yavrusu
BAYAHTAN:
Biraz önce
BALDIRCAN:
Patlıcan
BES:Bahis
BEK: Sağlam
BEKİTMEK:Sağlamlaştırmak.
(Taşı tekerin önüne bekittin mi?)
BEL: İki
çatallı pancar sökme aleti
BELEMEK:Kundaklamak
(Bebeği beledin mi?)
BELEŞ-
Bedava
BENİZ:
Çehre, yüz (beti benzi birden attı)
BIÇKI:
Testere
BILDIR :
Geçen Yıl
BİLE :
Beraber, Birlikte
BİÇİK:Dana
BIÇILGAN :
Parmak aralarında çıkan mantar hastalığı
Bİ ÇALA: Bir
anlık görme
Bİ GOŞAM:Bir
avuç
Bİ CİMCİK:
Çok az, azıcık
BOYNA:
Sürekli (Boyna konuşup duruyor)
BOYUNDURUK:Öküzlerin
boyunlarına takılan ağaç aygıt.
BODUÇ: Söğüt kavak Çağlası
BÖĞRÜLCE:
Fasulye
BÖRK: Bezden
yapılan şapka
BÜK: Çok
sıkı çalı topluluğu,/ Virajlı yol,/
BÜK: Eğmeye
çalış anlamında emir veya istek
BÜLBÜL:
Sürahi
BÜRÜK:
Kadınların tüm vücudunu örten kara çarşaf
BÜNELEK:
Büyük baş hayvanlara dadanan iri bir sinek türü
BUN: Sıkıntı
BUYMAK:Üşümek,
Donmak
BUZAĞI: İnek
Yavrusu
BÜNGULDEME:
Kaynama
CAR: Çare
CADALOZ:
Lafını bilmeden konuşan
CECİM: Yün
iplikten dokunan halı, kilim vs. yerine kullanılan lüks sergi
CEREME:Suç,
ceza
CEREK: Orat
kalınlıkta Uzun ağaç
CEMEK. Kara
sabandaki toprağı temizlemeye yarayan demir parçası
CILGA: Keçi
yolu
CILBAH:
Çıplak
CIBIR:Parasız,
pulsuz, yoksul ( Bizim Ali Cıbırın kabadayısı)
CIBIR:Tüyü
kırpılmış koyun keçi
CIS CIBIL:
Çırıl çıplak
CIRIH: Uzun
boylu e zayıf
CIRNAH:
Tırnak (Cırnağını gözüme dahdı)
CINGI:
Ateşten sıçrayan küçük kıvılcım
CINGAR:Kavga
CINGIL:Küçük
bakraç
CILBAH-
Çıplak
CİBELMEK:
Kendini beğenmek, övmek
CİCİK: Meme
CİN ARABASI;
Bisiklet
CİNİ: Şiş,
Tığ
CİMCİKLEMEK-
Çimdiklemek
CİVİLDEŞMEK:
Kuş yavrularının çıkardığı ses
CİVİLDEŞMEK:
Samimi bir ortamda yapılan sohbet
COMBA:Genç
Manda
CORUH:
Zayıf, gelişmemiş
CÖFER: Şifalı
olduğu kabul edilen tekke toprağı
CÜCÜK:
Civciv
CUVARA-
Sigara
CULUH: Hindi
ÇALGI: Bit
tür kapı,ahır ve ev süpürme aracı
ÇALHAMA:Yoğurdun
sulandırılarak içilmesi, ayran
ÇALMA: Koyu
pekmez
ÇALMAK:
Sürmek, vurmak (Yoğurt çalmak)
ÇALINMA:
Felç hali, felçli olma
ÇATMAK:
Kurmak, Hazır etmek (Ataş çatmak)
ÇARIK:
Deriden dikilen köylü ayakkabısı
ÇAMDU:
Toprak Damların tavanı
ÇAMUR ATMA:
İftira etme
ÇAPUT: İşe
yaramaz Bez parçası (Alt tarafı bir çaput )
ÇEMÜŞ: Kuru
Üzüm
ÇELPEŞÜK:
Karmaşık
ÇEBİŞ: İki yaşındaki
keçi adayı
ÇEC:
Harmandaki buğday yığını
ÇEMKÜRME:
Büyüğüne karşı gelme, yüze durma
ÇENÜLEME:
Köpeklerin canı acıyınca çıkardıkları ses
ÇETEN:
Kağnılara konan yük taşıma aracı
ÇEDENE:
Kendir tohumu
ÇEREZ:
Leblebi
ÇİT: Baş
Örtüsü, yazma
ÇİSELEMEK:
Yağmurun ince ve yavaş yağması
CİMCİK:Parmaklarla
tırnak arası sıkış şekli
ÇİMMEK:
Yıkanmak
ÇİR:
Kurutulmuş meyve
ÇİĞİT:
Çekirdek
ÇİNİK: Sekiz
kg.lık buğday ölçeği
ÇİPİL; Yeni
çıkmış söğüt kavak fidanları(Çipilleri kırma günahtır)
ÇİPİL:
Kurumuş söğüt kavak dalları( Çir, çipil toplada ateş yakalım)
ÇİPİK
ÇALMAK: Alkışlamak, Elle tempo tutmak
ÇIKRIK: El
ile yün eğirme aracı
ÇIHI: Küçük
Bohça
ÇUL:Kendir
ipten yapılmış kilim vs, yerine kullanılan sergi
ÇOR:Tuzlu su
ÇÖĞDÜRMEK;
İşemek (Küçük su dökmek)
ÇÖĞDÜRMEK:
Bir uca basarak diğer ucun yukarı kalkmasını sağlama eylemi
ÇÖMELMEK:
Dizler bükülmüş vaziyette ayaklar üzerinde durma hali
DAĞAN;Çul
dokuma tezgah düzeneği
DAĞARCIK:
Deriden yapılmış ekmek çantası
DANGALAK:
Ölçüsüz, Patavatsız
DADANMA:
Alışmak, Alışkanlık (Fare dadanması)
DAM(TAM):
Evin üst kısmı
DASTAR:
Hamurların üzerine konduğu örtü ve sergi
DAVAR:
Koyun, keçi
DENE(TANE):
Buğday tanesi
DEVEK: Üzüm
Ağacı
DERMAĞU:
Mantar Hastalığı
DEPMEK:
Hayvanların arka ayakları ile vurması
DEPMEK: Bir deliğin
tıkanması
DESTİ(TESTİ):
Topraktan yapılmış su kabı
DIVRAH:
Kibar, zarif, yakışıklı
DIHIZ:
Sıkışık
DIRIH:
Zayıf, çelimsiz
DİBEK: İçi
oyulmuş ağaç aygıt
DİTMEK:
Parçalara ayırmak
DİRGEN: İki
parmaklı sap yükleme aleti
DİNELMEK:
Oturmadan ayakta durmak
DULDA:
Yağmur, rüzgardan veya güneşten korunmaya yarayan kuytu yer
DULDALIH:Rüzgardan
veya güneşten korunmak için yapılan yer
DUĞEN: Sapı
samandan ayıran ilkel bir tarım aracı
DÜĞE: İnek
olmamış dişi sığır
DÜĞÜ: İnce
Bulgur
DÜRMEÇ:
Yufka ekmek arası
DÜRMEK:
Toplamak, bükmek (Yorganı dürüp kaldır)
DÖRPÜLEMEK:
Metal alet ile yontarak inceltmek
DÖŞŞEK:
Yatak
DOĞÜL MÜ:
Değil mi ?
DOLAMA:Parmaklarda
çıkan bir hastalık
DOLUKLAMAK:
Duygulanıp Ağlamamak için kendini tutmak
EBE: Baba
anne, anne anne, büyükanne (Doğum yaptıran kadın)
EBEM KUŞAĞI:
Gök kuşağı
ECÜCÜK :
Azıcık
EĞEŞMEK:
Başkasına bakarak iş yapmak
EĞİŞ : Hamur
keseceği
EĞLENMEK(AĞLENMEK):
Alay etmek, dalga geçmek
EHMAAL :
İhmal eden, ihmalkar
ELLAHAM :
Herhalde - ihtimal
ELEKCİ:Çingene
karısı
EL
ÖPEN:Kerten kele
EMMİ: Amca
EME: Babanın
Kız Kardeşi
EMÜŞÜDÜRMEK:
Kuzuların koyunlardan süt emmesi
EMZÜK:
Yalancı Meme
ENÜK: Kedi
Köpek Yavrusu
ENTERE :
Kadın Elbisesi
EPEY:Hayli
ERİNMEK:
Üşenmek
ESBAP
(ASBAP): Çamaşır
ESSAH:
Doğru, sahi, Gerçek
EŞME:Su
kaynağı
EŞKİLİ:
Mayalı Hamur
ERİŞTE
: Makarna
EREMÜK:Göğsü
gelişmemiş genç kadın
EVLEK:
Alan ölçüsü birimi (250 m2)
EVMEK: Acele
etmek (Ne eviyog, yeni geldin)
EYCE: İyi,
Güzel
FARSUZ:
Hesapsız kitapsız konuşma ( Farsuz farsuz konuşuyo)
FARFARA:
Çenesi Düşük
FEHİMSÜZ:
Beceriksiz (Bi iş yapamadın fehimsüz)
FERİK: Yeni
yumurtlama aşamasına gelmiş genç tavuk
FETİL: Kalın
Yufka
FIR DOLAYI:
Çepe çevre, her taraf( Yığını fır dolayı döndü)
FIŞKI:
Hayvan Gübresi
FİSTAN:
Kadın Elbisesi
FİLKETE: Çatal
iğne
FİRİK:
Kurumaya yüz tutmuş bulgurluk buğday
FOL:
Tavukların altına konulan tek yumurta
FODALAH :
Tekne dibinde kalan küçük hamur veya küçük somun
GABAL(KABAL):
Götürü
GACAMER:
Hamarat
GADA: Kaza,
bela (Allah gadadan beladan esirgesin)
GAHŞAMA:
Yerinden oynama
GAMGA: Odun
kesilirken kopan parçacıklar
GALUH: Evde
kalmış kız(Bana galuh gızı mı münasip görüyon)
GALUÇ: Orak,
ekin biçme aleti
GANIRMAK:Bir
şeyin ucundan tutup yukarıya kaldırma eylemi
GANCIH: Dişi
köpek veya dişi eşek (Argo deyim orospu)
GARAĞIZ:
Kara kız (Garağız bacımgilden geliyom)
GARAĞIŞ:
Aralık ayı
GAREZ: Kin
GARAMETLİ:Çileli
GARIH:
Bahçede sebze ekilen küçük parçalar
GARIŞ
VERMEK: Beddua etmek (Boşuna garış verme)
GATIH: Ayran
(Gıltımanın gatığı daha guzel)
GAVİL: Söz (
Gavli gararında durmadı)
GAVURGA:Buğdayın
saçta kavrulmuş hali
GAYBET:
Arkadan konuşma
GAYGANA:
Yumurtadan undan yapılan omlet
GAYIL: Razı
(gayıl oldum cefasına nazına)
GAYIM
(KAYIM): Sağlam
GAYIRMAK:
Taraf tutmak, birisine destek vermek
GAYIŞ(KAYIŞ):
Kemer
GAZEL:
Kurumuş yaprak
GAZAN(KAZAN):
Tencere,
GECGERE:
Saman taşıma aracı
GERCÜK:
Tatsız tuzsuz konuşma tarzı( Çok gercük konuşuyo)
GEVMEK:
Ağızda çiğnemek (Ağzında gevip durma , yut gitsin)
GELENÜ : Bir
hayvan türü
GICIH(KICIK):
Gelenek dışı ve ters davranan
GILTIMA:
Topraktan yapılmış yap çıkarma aracı
GIDIM(KIDIM):
Yavaş, yavaş veya az miktarda
GIRAN(KIRAN):
Bilimin müdahale edemediği ölüm
GISGAÇ(KISKAÇ):
Mandal
GISNAÇ(KISNAÇ):
Başkasını kıskanan, çekemeyen
GISNAH(KISNAK):
Kıskanç- Cimri ( Bir dırhem yağı gısgandı)
GIRMAŞMAK:
Kımıldamak
GIYMIH(KIYMIK):
Küçük dal parçası
GIZAN(KIZAN):Dişi
köpeklerin birleşme arzu dönemi
GİŞİ: Kadına
göre kendi kocası
GİCİŞME:Kaşınma
GUBÜR: Çöp,
pislik
GUBAT: Kaba
GÜCÜK: Şubat
ayı
GUDÜMSÜZ:Uğursuz
GÜĞÜM:Su
taşımada kullanılan bakır kap,
GULAHLI- İki
Kulplu Küçük tencere
GULPLU:
Kenarlarında elle tutulan kulpları olan büyük kazan
GUMEN:
Kuşku, şüphe (Gönlüm gumende kalmasın)
GUNÜLEMEK:
Kıskanmak
GUNÜSEMEK:
Belli etmeden küsmek (gönül kırgınlığı)
GURNAMAK: Eşeklerin
yavru yapması
GURK:
Kuluçkaya yatan tavuk
GUŞGENE:
Tabak
GUYAĞI :
Güveyi
GÜZ:
Sonbahar
GUZİNE: Bir
tür soba
GODEK: Kısa
boylu
GODÜK: Sekiz
Kg.lık Buğday ölçeği
GÖĞ (GOY):
Ham olgunlaşmamış meyve, sebze
GÖĞNÜMEK:
İçten yanmak
GOLLUH:Bilezik
GOLAN:
Yünden yapılan, enli ince ip
GOLÜK: Eşek
GÖN: Deri
GOMBE:Köylerde
yapılan bir türlü çörek
GOPÇA:Düğme
yerine kullanılan metal parça
GORUH: Ham
üzüm
GORESİMEK:
Özlemek
GÖYNEK:Gömlek
GOV:Dedi
kodu
GOVMAK:
Tecrübeye dayanarak sert davranarak Kurtulmak
GOVERMEK:
Yeşermek
GOŞAM: Bir
avuç
GOZER: Tahıl
eleği
HABE: Heybe
–
HABİRE : Şu
anda, devamlı ( Ben dur diyom, habire koşuyo)
HACAT : El
aleti, araç gereç (Hacat verilmez)
HAHUT:
Kullanılmaz hale gelmiş (Bu araba hahut olmuş)
HARK: Kol
gücüyle açılan su yolu (Harkın altındaki tarla)
HASUD: Fesat
( Hasutluğundan çatlayacah)
HASUDA:
Nişasta tatlısı
HAYAT:
Havlu, eve ilk giriş
HAYIN:
Acımasız, Gaddar, ihanet eden
HE Mİ?: Öyle
mi?
HEDİK: Taze
kaynatılmış Bulgur
HEĞ: Büyük
sepet
HELKİ: İçi
kalaylı su kabı
HELE: Söze
başlarken veya kızgınlık anında söylenen anlamsız bir söz
HELE-Kİ: İyi
ki! (Hele ki buradayım, sonu kötü olacaktı)
HELLE: Undan
yapılan çorba ve çeşitleri(Mercimekli helle, ağ helle v.b.)
HELE-HÜLE:
Azdan fazla , çoktan az (Sizin çocuk hele hüle değil)
HERİ: Yahu-
Anlamsız bir kelime (İşine bak heri, sanki ben yapamıyom)
HERİF: Büyük
Erkekler için kullanılan bir deyim
HERK: Nadasa
bırakılan tarla
HEYBAT: İri
yarı, kaba ve görgüsüz ( Çok heybatlı, kurttan kulağı eksük)
HEYE:Evet
HEZEN: Kiriş
yerine kullanılan kalın ağaç
HINZIR:Şeytanlık
yapan, aldatan
HIZMIH:Taneli
iri saman
HİM:Temel
(Evin himini atmadan para istiyor)
HURÇ: Kıldan
yapılmış heybenin büyüğü
HOŞOĞ:
Komposto
HOMURDANMAK:
Kendi kendine konuşmak(kızgın bir şekilde)
HORANTA: Ev
halkı
HÖLLÜK:Bebeklerin
altına bez yerine konan toprak (... Höllük eledim)
HÖRTLEK:
Dışarı fırlamış gibi duran iri göz
IRAH: Uzak
ISMARIÇ:Sipariş
IŞGIN:Kavak,
söğüt sürgünü
IŞMAR: Kaşla
gözle işaret verme
İBİ: Kaz
İDARE:Gaz
lambası (İlkel bir aydınlatma aracı)
İĞ: Yün
eğirme aracı
İLLET:
Nefret
İLLETLİ:
Hastalıklı
İLİK: Düğme
İLİSTİR:
Süzgeç
İLEĞEN:
Bakırdan yapılmış kap türü
İLERİKİ GÜN
(İLERİĞÜN)Dünden önceki gün
İN: Mağara
İRDEMEK:İtici
bulmak, tiksinmek, istenmemek
İSKEMBİ:
Sandalye
İSSOT:Biber
İŞKEFE:
Saçta pişirilen yufka benzeri ekmek
İŞLİK: İş
gömleği (Urbanı çıkarda işliğini gey)
İT DİRSEĞİ:
Göz kenarında çıkan sivilce, Arpacık
KAFA KAĞIDI:
Nüfus cüzdanı
KALTAK(GALTAH):İri,
Hantal, İşe yaramaz
KELEM:
Lahana
KEPENEK:
Kelebek
KEMÇÜK(GEMÇÜK):
Geveleyerek konuşan, küçük çeneli
KENEF:Tuvalet
KERME:Sıkıştırılarak
kurutulmuş hayvan gübresi
KERPİÇ
:Tuğla yerine kullanılan kurutulmuş çamur
KESMÜK:
Saman irisi
KEŞİK:
Sıra (Keşik gelse değirmenci çağırsa)
KEŞKE: Ah
bir olsa
KEYVENİ:
yemek sorumlusu
KESE: Para
Çıkını
KERTÜK:
Gedik açmak, Oymak eğri kesmek
KELİK:
Yırtık Ayakkabı
KOMEÇ(GOMEÇ):
Bir tür ot yemeği
KÖMÜŞ: Manda
KÖSKÜ: Kapı
sürgüsü
KÖTEK: Dayak
KOSÜRE:
bıçak ve tırpan bileme taşı
KÖREMEZ: Süt
karışımı çoban yemeği
KÖP:
Kağnılarda bulunan bir araç
KÖPÜME:
Yorgan dikilmesi
KIRKMAK:
Davarların yününü kesmek
KİP:Tam
ölçüsüne uygun, Sıkı
KİRMEN: İp
yapma aleti
KULFET:Ev
halkı, fazladan yük olma
KÜSKÜ:Ucu
sivri odun parçası veya Demir Kaldıraç
KUŞÜM:Şüphe,
endişe
KISMIK(GISMIH):
Cimri, bir şeyi gereğinden az veren
KÖSEĞİ
KULEK:
Ağaçtan yapılmış kap
KUŞLUK(GUŞLUH):
Tan vakti
KURÜMEK:
Kürekle bir şeyi atmak
KURÜK: Yeni
doğmuş sıpa
LOHUSA:Yeni
doğum yapan kadın
LOĞ: Toprak
ve Çorak damları sıkıştırmakta kullanılan yuvarlak taş
LÜKÜS:
Aydınlatma aleti
LIĞIRT: Çok
kirli su
MADA: Mide
veya iştah
MAHANA:
Bahane.
MAHAT
(TAHTANBEÇ): Tahtadan yapılmış divan
MAHSUS: Şaka
niyetli yalan, şakacıktan
MAĞ: Tezek,
ot, saman vb. yığını
MAĞEL: Çapa
MAĞREM:
Meğer
MAL: Sığır
MALAMAT:
Rezil,berbat
MANGAŞ:Cımbız
MAZBUT:
Sağlam
MAŞLAK:
Çobanlara özgü bir giysi
MAYIL
OLMAK:Sevmek, gönül vermek
MAYIS:Kurumaya
yüz tutmuş hayvan pisliği
MEHEL:
Uygun, denk, yerinde (O kız tam senin mehelin)
MEHESİMEK:
Önemsemek, ciddiye almak
MEHESİMEMEK:
Ciddiye almamak
MENEND: Eş,
benzer (O kızın menendi yok)
MERET:
Aşağılama sözcüğü
MERTEK:
Kalın Kereste
MIH: Çivi
MIYMINTI: İş
yaparken oyalanan, isteksiz davranan, uyuşuk
MISMIL:
Doğru düzgün (Şu işi ya mısmıl yap ya da bırah)
MUALLİM:
Öğretmen
MUDARA:Baştan
savma, sağlam olmayan
MUHAYYET(MUHAT)
OLMAK: Sahip çıkmak, korumak
MUHANET:Dar
günde yardımcı olmayan, verdiğini sonradan başa kalkan
MURTAT:
Yarım kalmış, tamamlanmamış
MUMBAR:
Bağırsaktan yapılan bir yemek
MUSALLAT:Sataşma
MÜCERRET:Mecburen,
Zorunlu
MÜLAYİM:
Yumuşak, sakin
MÜŞGÜL:
Çözülmesi zor, güç olan (Alinin bir müşgülatı var)
MODUL: Ucu
çivili sopa
NABAL:
Vebal, Günah, suç (Nabalın boynuma)
NACAK: Küçük
balta
NAÇAR:
Çaresiz, zavallı
NAME: Mektup
NE YANNA:
Hangi tarafa
NEFAAT:Ne
zaman
NEYDİYOĞ: Ne
yapıyorsun, nasılsın
NORÜYÖN:Ne
yapıyorsun
OĞÜNCEK:
Kendisini beğenen, Övünen
OHLAĞA:
Oklava
OHÇUR:Lastik
OTURAH:
Tabure
OKKA:
Ağırlık ölçüsü 800 gr
OKSEĞİ: Yarı
yanmış odun
OKUYUNTU:
Düğün davetiyesi
OSKİ: Kötü
kadın veya kız (Kız oskilik yapma)
OYNAŞ: Dost
sevgili ( ...Oynaş tutmak huyumuz)
OYMAÇ:Yağ,
yumurta ve ekmekle yapılan bir tür yemek
ÖDÜ KOPMAK:
Çok korkmak
ÖĞÜRMEK:
Kusar gibi olmak
ÖĞÜRSEMEK:
İneğin çiftleşmeye hazır olması
ÖBEK:
Yığıntı
ÖĞÜNDERE:
Ucunda çivi bulunan uzun değnek
PAR:Alev
PARTAL: Bir
olayın abartılarak anlatılması (Ali çok partal attı)
PASA:
Sürekli ve şu anda yapılan (Sus diyom pasa sövüyo...)
PERÇEM:Alına
dökülen saç
PERDÜ:
Toprak dökülmesini önleyen tahta
PELVER:
Salça
PEŞKİR:
Havlu
PULBA:
Yastık
PÜR: Çam
ağacının iğne yapraklı kısımları
PÜRPÜRÜM:
Semiz otu
PIRTI:
Elbise
PİNNİK:
Kümes
POSTAL:
Erkek Ayakkabısı
PÖHREK:Topraktan
yapılmış Su borusu
PÖÇÜKLÜ:
Ağızdan laf almaya çalışan veya küçümseyerek konuşan
SABİ:
Günahsız küçük çocuk
SAÇU: Düğün
hediyesi olarak verilen toprak, para, koyun kuzu vb.
SALAHANA: İş
olduğu halde yapmayan, Boş gezen
SADIR:İdrar,
sidik
SAMAVULLU:Saf
olan, bir iş beceremeyen
SASI:Tatsız
Tuzsuz
SAVAH:01-Aptalımsı,
02- Fazla suyun akacak yolu
SAZAH: Kuru
soğuk
SEDİR:Evde
üzerinde oturulacak yer
SEKİ:
Topraktan yapılmış oturma yeri
SEKÜ: Ceket
SEKLEM:
Yünden dokunmuş çuval
SEF: Yanlış,
ters olan( Anlamadan dinlemeden gitti, sef iş yaptı geldi)
SEĞİRTMEK:
Koşmak (Alayımız birden seğirttik)
SEME:Aptal,
Saf
SETEN:
Buğday kabuğu soymaya yarayan ilkel bir araç
SEYİP: Başı
boş
SIRACALU:
Karşısındakini küçük düşürmek için şaka yollu kullanılan bir söz
SIRNAŞUH:Arsız,
Rezil
SIRSIL:
Arsız, yapışkan
SIRIM:
Hayvan derisinden yapılan ip
SIRTARMAK:
Karşı gelmek, terslemek ( İt gibi sırtarıyor)
SIYIRGI: Kar
sıyırma aracı
SİFTAH:İlk
SİFTİNME:
Gönülsüz iş yapma
SİN: Mezar (
Sinine sığmasın)
SİNSİLE:Soy
sülale
SİTİL: Küçük
bakır su kabı
SOKRANMAK:
Pasif direniş, gönülsüz ve söylenerek iş yapma
SOHU:Aşurelik
Buğdayın yapılması için kullanılan oyulmuş taş
SOHUM:Lokma
SOFA: Dış
Kapıdan İlk girişteki Boşluk, Koridor
SORUTMAK :
Ayakta durmak (Kapıda sorutma, içeri gel..)
SOYHA: Varlığından
rahatsızlık duyulan, aşağılama sözü, (Soyhandan kalsın...)
SORMUH:
İçine lokum konularak çocuğun ağzına verilen bez parçası
SUAL: Soru
SULUH: Banyo
havlusu
SUSA: İşlek
yol
SÖYE:Kapının
üst eşiği
SÖVMEK :
Küfür etmek (Sövmeye utanmıyor musun?)
SÖMEK:Mısır
Koçanı
SÜMBÜL :
Erkek çocuk pipisi (Sümbülünü sevsinler...)
SÜRÜNCEME :
Gereksiz gecikme (Bu işi sürüncemeye bırakma)
SÜYEM: El
ile yapılan bir ölçü birimi (Bir süyem ip istedim)
SÜMÜKLÜ
BÖCEK: Salyangoz
ŞAL: Bele
sarılan kuşak
ŞATAFAT:Gösteriş,
Çalım atma
ŞAMAR:Tokat
ŞAPLAK:
Tokat
ŞAPŞAL:Çirkin
yapılı
ŞEFİL:
Ağızdan çıkan köpük
ŞİP: Çabuk
ŞEREMET:
Çabuk iş gören
ŞARGADA(ŞER
GADA) Yaramazlık yapan çocuklar için kullanılan bir deyim
ŞILTAKÇI:
Haksızken kendisini haklı göstermek için bağırıp çağıran
ŞİKÜRSÜZ:Çirkin,
itici, antipatik
ŞİŞEK: İki
yaşında koyun
TANDIR:
Ekmek pişirmek için yere açılan ve içinde ateş yakılan oyuk.
TAPAN: İlkel bir tarım aleti.
TAY : At
yavrusu
TAY: Denk,
yükün bir tarafı ( Tayı bağlarken devrildi)
TAVATÜR:Çok
iyi, kaliteli
TEBAAT; Huy,
insan huyu
TEHNE: Tenha, ıssız ( Cin peri tehne örenlerde olur)
TEMEK:
Ahırların gübre penceresi
TEREK: Raf
TELİS: Çuval
TEVZÜR:
Yalancı, sahtekar, yağcılık yapan
TEYYARE:
Uçak
TEZ: Çabuk
TEZME:Hayvanların
ürküp kaçması
TIĞ: Buğday
tanelerinin samandan ayrılması için harmanda bir yere yığılması
TİLLE: Ucu
çatallı orta boy sopa
TİRKİ:
Ağaçtan yapılmış küçük saplı büyük kepçe
TİRİT: Sulu
salçalı yemek
TOKLU: Bir
yıllık kuzu
TOSBAĞA:
Kablumbağa
TOSMAK :
Küsmek ( Gene tosup duruyor...)
TOLA:Kova
TOY:Acemi,
genç
TOYGA: Yayla
çorbası
TÖRE:Düğün
hediyesi
TUMAN:
Uzun don
TÜSMÜK:
Yumruk (...Şimdi tüsmüğü yiyeceksin)
TÜTÜN :
Duman ( Ocağı yanmaz, tütünü tütmez)
TÜLEME: Tüy değiştirme
TÜYME:Sıvışma,
kaybolma
UÇUKLAMAK:
Korku halinde, ağız ve dudaklarda yara oluşması.
UĞRA : Hamurun altına serpilen kepekli un ( ... Uğrayı unutmuşum)
URBA: Elbise
URGAN:Kalın
sicim
URUPLAĞA:
İki teneke ile tarif edilen ölçü birimi
ÜLEŞ: Hayvan
ölüsü, leş
ÜRÜMEK:
Havlamak
ÜTMEK:
Oyunda kazanmak
ÜYEZ: Sivri
sinek
ÜFLÜK: Islık
VELVELE:
Gürültü, patırtı
VESAYİT
:Motorlu taşıma aracı
VEZ:Bir tür
meyve
VARİYAT:Zengin
YABA:Harmanda
kullanılan iki dallı bir alet
YAĞANNI:
Sırt
YAĞLIK:
Mendil benzeri bez
YALAH: Kedi
ve köpeklerin su içtiği ağaçtan yapılmış kap
YALLIH:Bebek
Önlüğü
YAZU:Arazi
YALLOZ:
Hatalı bir konuda başkasına destek veren
YAREN:
Arkadaş
YARMAÇA:
Baltayla uzunlamasına kesilmiş ağaç parçası
YANI KARA:
Bir tür hastalık (...Yanığaralara tutulasıca)
YAŞMAK:
Kadınların baş örtüsü ile ağızlarını kapatması
YAVŞAK: Bit
yavrusu (Argoda Başkasına yağcılık eden)
YAYMAK:
01-Hayvan otlatmak, 02- Etrafa dağıtmak
YEĞİN: Bol,
çok
YEĞNİK:Hafif
YEL:
01-Rüzgar, 02- Hızlı koş (Yel gibi git gel)
YELTENMEK:
Bir işi yapmaya kalkışmak
YERİNMEK:
Başkasının yaptığı şeye ilgi duymak, özenmek
YEKİNMEK:
Doğrulmaya çalışmak (Bir yekinsen de minder koysam)
YEMENİ:Çift
yazma veya deriden yapılmış erkek ayak giysisi
YİĞİT BAŞI:
Düğün organizatörü
YUHA: İnce
(Yuha giyinip üşüttü..)
YUMUŞ: Nazın
geçtiği insan veya Çocuklardan yapacağı işi istemek.
YUNMAK:Yıkanmak
YUNNUH:
Yıkanma yeri
YÜLÜMEK:
Kazımak, tıraş etmek .(Bıyıklarını yülütmüş, çirkin olmuş)
YÜZELLİK:
Nazara iyi geldiğine inanılan bir ot
YOYMAK:
Rüyanın manasını açıklamak, Görülen rüyayı tabir etmek.
YOZ: Erkek davar sürüsü
ZAR ZOR:
İstemeye istemeye, güçlükle.
ZAVZU: Baharat
ZERE: Zira
ZELVE: Öküz
koşma aleti
ZEMHERİ:
Ocak ayı
ZEVZEK:
Geveze, çok konuşan
ZOĞAL:
Kızılcık
ZIRLAMAK:
Ağlamak, anırmak
ZAR: Ağıt
ZAT: Kişi
ZAY; Zayii
ZEVAL:
Perişan
ZUHUR:Son,
sonuç
ZERZE: Kapı
kitlemekte kullanılan demirden yapılmış alet
DODURGA KÖYÜ
AĞZI
Acılıh,
Aşşa, Ahacuh, azıh,Boğün, Bilerzük, Cenderme, cevüz, Daş, Duva,
dodah,
doğül mü,
düyna, kirbit, kefin, foruz, Esger, ezük, eğrü, eksük, endürdüm,
İki dinni,
hoküm, hokümet, uçun, hasiret, haşlıh, ehbap, Gardaşuduh,
gıble,
garanfil, gararsuz, gunüz, , galdurum, garannuh, Gucücük, goğüs,
gozünü
yediğüm, Tamatos, Tenüke , Tiken, Tükan, Tanumaduh, piloğ,
Ihdiyar,
horuz, mapus, melmeket, mezer, mıhtar, şofer, yımırta,
Ohcur,
Öyleysem, Yatur, yastu, sorfa, nassetsek, zabah,
ATA SÖZLERİ
VE BAZI DEYİMLER
Türkiye
genelinde kullanılan ata sözleri bizim köyde de kullanılmaktadır. Ancak sadece
köyümüze has deyimler ve ata sözleri de vardır. (aç kistil uyumaz) gibi.
Derleyebildiğim sözleri ve deyimleri buraya aldım.
01-Abdalın
karnı doyunca gözü yolda olur.
02-Abdal
horasanı geçmiş, sen tarikat soruyorsun
03-Abdalın
yağı bol olunca sakalına sürer
04-Acı acıyı
su sancıyı keser.
05-Acı
bademi kırağı çalmaz
06-Acele işe
şeytan karışır.
07-Acele
giden ecele gider
08-Aç it
fırın yıkar
09-Aç kistil
uyumaz
10-Aç ayı
oynamaz.
11-Aç tokun
halinden bilmez
12-Aç tavuk
rüyasında darı görürmüş
13-Aç koyma
hırsız olur, çok söyleme arsız olur
14-Adamakla
mal tükenmez
15-Adım
çıkmış doksana, inmez geri seksene
16-Ağacı
kurt, insanı dert bitirir.
17-Ağalık
verme yinen, efelik vurmayın an olur
18-Ağadan
kan çıkmazsa ameleden ter çıkmaz.
19-Ağlayanın
malı gülene hayır etmez
20-Ağır
kamgayı yel kaldırmaz.
21-Ağır ol
ki batman gelesin
22-Ağlamayan
çocuğa meme vermezler.
23-Ah alan
onmaz, ah yerde kalmaz
24-Akşamın
hayrından sabahın şerri iyidir.
25-Ak akça
kara gün içindir.
26-Akan su
pislik tutmaz.
27-Akacak
kan damarda durmaz.
28-Akıl
yaşta değil baştadır.
29-Akıl
akıldan üstündür
30-Akılsız
başın cezasını ayaklar çeker.
31-Akraba
ile ye iç, alış veriş etme.
32-Alma
mazlumun ah'ını, çıkar aheste, aheste.
33-Al malın
iyisini, çekme kaygusunu
34-Alışmış
kudurmuştan beterdir
35-Ali ne
ise nesli odur
36-Almak
kolay ödemek zordur
37-Altın
anahtar her kapıyı açar
38-Altın
yere düşmekle pul olmaz.
39-Altının
kıymetini sarraf bilir
40-Alem
unutmuş, kalem unutmamış
41-Anasına
bak kızını al, Kenarına bak bezini al
42-Ana
kızına taht kurmuş, baht kurmamış.
43-Arkadaşını
söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim
44-Arı bal
alacak çiçeği bilir.
45-Armudun
iyisini ayılar yer.
46-Asıl
azmaz, çuha tozmaz
47-Aslı olmasaydı Kerem yanmazdı.
48-Aslan
yatağından belli olur
49-Aş kaşık
ile, iş keşik ile
50-Aşk olmayınca meşk olmaz.
51-Aşabildiğin dağlar senin olsun
52-At
binenin, kılıç kuşananındır.
53-Ata binmek bir ayıp, inmek iki ayıp.
54-At yiğit altında aksamaz
55-At ölür
meydan kalır, yiğit ölür şanı kalır
56-Atta
alın, yiğitte burun olur derler
57-Attan
düşen ölmez, eşekten düşen ölür
58-Atı alan
Üsküdar’ı geçer.
59-Atımın
anlı sakar, lakabını ele takar.
60-Atılan ok geri dönmez.
61-Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
62-Avrat var
ev yapar, avrat var ev yıkar.
63-Ayıya gül vermişler, ardına sokmuş
64-Ayağını
yorganına göre uzat.
65-Ayağa
değmedik taş, başa gelmedik iş olmaz.
66-Ayranı yok içmeye, taksi ile gider sıçmaya.
67-Azan mevlasınıda bulur, belasını da
68-Azı bilmeyen çoğu hiç bilmez.
69-Azıcık aşım, kaygısız başım.
70-Azıksız yola çıkanın, iki gözü el torbasında olur.
71-Az veren çandan, çok veren maldan
72-Azrail
geldi cihana, baş ağrısı bahane.
73-Allah
aptalın eşeğini kaybettirir üzer, sonrada buldurup sevindirirmiş.
74-Anlayana
sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az ..
75-Attım
aşığı, savdım keşiği.
76-Aruh öküz
kıbleyi neylesin
01-Bağa bak
üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.
02-Babasına
hayrı olmayanın, kimseye hayrı olmaz
03-Baba malı
tez tükenir
04-Başa gelen
çekilir
05-Baş
nereye giderse, ayak oradadır.
06-Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.
07-Bakmadan usta olunsaydı, köpekler kasap olurdu.
08-Bal tutan parmağını yalar.
09 -Bal
yiyen baldan bıkar
10-Balı
parmağı uzun olan değil, nasibi olan yer
11-Ben
umarım bacımdan, bacım ölüyor acından
12-Ben eşek
olduktan sonra semer vuran çok olur.
13-Bekara
karı boşamak kolay gelir
14-Besle
kargayı oysun gözünü.
15-Bedava
sirke baldan tatlıdır.
16-Beş parmağın beşi bir değildir
17-Bilgisiz
insan meyvesiz ağaca benzer.
18-Bir dirhem et, bin ayıp örter
19-Bir
koyundan iki post olmaz.
20-Bir yiğit kırk yılda meydana gelir.
21-Bir karı bir koca, kaygana yer her gece
22-Bir
kulağım daha bitti (çıktı)
23-Bir ölüyü
çok yıkama, ya osurur, ya sıçar.
24-Bir elin
nesi var, iki elin sesi var.
25-Bir
deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz
26-Birlikten
kuvvet doğar.
27-Borç
yiğidin kamçısıdır
28-Bir
fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
29-Bir yerim
diyenden kork, birde yemem diyenden
30-Biri yer
biri bakar, kıyamet ondan kopar.
31-Bin
biliyorsan bir bilene danış.
32-Bin atın varsa bin dinlen, bir atın varsa in dinlen
33-Bitli
kürkün kör alıcısı olur
34-Bulanık
suda balık avlanmaz
35-Bu günün
işini yarına bırakma.
36-Büyük
başın büyük derdi olur.
37-Büyük lokma
ye, büyük söz söyleme.
38-Boğayla
güreş tutulur, doğayla güreş tutulmaz.
39-Boğulursan
büyük suda (denizde) boğul.
40-Boş duranı Allah da sevmez kulu da.
41-Boş çuval dik durmaz
42-Boş
boğazı ateşe atmışlar,odun yaş diye bağırmış
43-Boyumca
buldum da, Huyumca bulamadım
44-Babası
oğluna bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş..
45-Babam
bana öğüt verirken, ben inek gözünde kırk sinek saydım.
46-Ben
“Hadımım” diyorum, sen “çoluk çocuk” soruyorsun..
47-Benim
için ne düşünürsen Allah sana iki katını versin.
48-Bizim
gelin bizden kaçar, başını örter gerisini açar.
49-Bülbülü
altın kafese koymuşlar da “Ah vatanım”demiş.
50-Borçlu
olup düşünmeden uyuz olup kaşınmak daha iyidir.
01-Cahil
dosttan akıllı düşman iyidir.
02-Can
boğazdan gelir.
03-Can
çıkmadan huy çıkmaz
04-Canı
yanan eşek, attan hızlı koşar.
05-Çalışan
kazanır.
06-Çalışan
el ele el açmaz
07-Çağırılmayan
düğüne kel kız gider
08-Çatal
kazık yere batmaz.
09-Çalma
elin kapısını, çalarlar kapını.
10-Çıkmadık
candan umut kesilmez.
11-Çirkefe
taş atma, yüzüne sıçrar
12-Çobanın
gönlü olunca tekeden köremez çıkarır.
13-Çocuğa iş
buyur, ardı sıra kendin git.
14-Çok laf
yalansız, çok mal haramsız olmaz.
15-Çubuk
iken çıt eden, hezen iken küt eder.
16-Cahile
söz anlatmaktansa, deveye hendek deveye hendek atlatmak daha iyidir.
17-Cami ne
kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur.
18-Çağırılan yere erinme, çağırılmadığın yerde görünme.
19-Çiftçinin
karnını yarmışlar, kırk tane gelecek yıl çıkmış.
20-Çingeneyi
padişah yapmışlar, önce babasını asmış.
21-Çingeneyi
paşa yapmışlar ‘Şu ağaçtan güzel kasnak olur’ demiş.
22-Celep
eşini bulamaz ama sen bulmuşsun.
01-Damlaya,
damlaya göl olur
02-Darlıkta
dirlik olmaz
03-Dağına
göre kış olur
04-Dağ
başına kış gelir, insanın başına iş gelir
05-Dağ dağa
kavuşmaz, insan insana kavuşur.
06-Davulun
sesi uzaktan kulağa hoş gelir.
07-Davul
bile dengi dengine vurur
08-Dam
yanarsa sıçan da birlikte yanar
09-Dam
yapmayan direği içinde zannedermiş
10-Davetsiz
giden mindersiz oturur
11-Deme
sırrını dostuna, o da söyler dostuna
12-Dert söyletir, firgat ağlatır
13-Dert
saklayanda kalır
14-Dereyi
görmeden paçayı sıvama.
15-Dereden geçip, çayda boğulma.
16-Denize
düşen yılana sarılır.
17-Deveyi
yardan uçuran bir tutam ottur
18-Deve
büyüktür ama başını bir eşek çeker.
19-Deveciye
komşu olan, kapısını geniş tutar
20-Deliye
her gün bayram
21-Demir
tavında dövülür.
22-Deli deliyi görünce değneğini saklar.
23-Demirci
demire zayıf yerinden vurur
24-Demir
kapılının ağaç kapılıya işi düşer.
25-Dibi
görünmeyen dereye girme.
26-Diri baş
dirliğini görür
27-Dilin
kemiği yoktur.
28-Doğru
söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
29-Dost
kazan dost; düşman anadan da doğar
30-Dostluk
başka, alış veriş başka
31-Doğacak
oğlak bokundan belli olur
32-Düşmanın
karınca bile olsa küçümseme
33-Danışan
dağlar aşmış, danışmayan düz ovada şaşmış.
34-Deveye
‘neren eğri’ demişler, ‘Nerem doğru ki’ demiş.
01-El adamı
var sever, el adamı sağ sever.
02-El ağzı ile çorba içilmez.
03-El ağzına bakan, avradını tez boşar
04-El
deliye, bende akıllıya muhtacım.
05-El elin eşeğini türkü çağırarak arar.
06-El elin nesine, gülerek gider yasına
07-El
yumruğu yemeyen, kendi yumruğunu balyoz sanır.
08-El öpmeyinen ağız kirlenmez
09-El atına
binen çabuk iner
10-El
sırtında gömlek eskimez
11-Ele verir
talkını, kendi yutar salkımı
12-Elden
gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
13-Elden
kalan elli gün kalır
14-Elin
iyisi o kadar olur.
15-Elin ağzı
torba değil ki büzesin.
16-Elle
gelen düğün bayram.
17-Emanete
hıyanet olmaz.
18-Et
tırnaktan ayrılmaz.
19-Elti
eltinin altına kedi eniği sokmuş.
20-Er kalkan
geç kalkanın kapısına sıçmış
21-Ecel
geldi cihana, baş ağrısı mahana(Bahane)
22-Eceli
gelen it cami duvarına işer.
23-Emanetin
bağrı yuha olur
24-Eken
biçer, konan göçer.
25-Ekmeğin büyüğü hamurun çoğundan olur.
26-Emeksiz yemek olmaz
27-Ekmek
buldun giriş, dövüş gördün sıvış
28-Ekmeksiz
aşım, ağrısız başım.
29-Eşek
hoşaftan ne anlar. Suyunu içer. denesini seçer.
30-Eşek bilmediği otu yiyince başı ağrırmış.
31-Eşeği
düğüne okumuşlar – Ya unları ya da odunları bitmiştir- demiş.
32-Eşeği
arkasından samanla ma
33-Eşeği
süren osuruğuna katlanır.
34- Eşeğin
aklına karpuz kabuğu düşürme
35-Evlek
evlek satan, bölük, bölük batar
36-Evin
danasından öküz olmaz:
37-Evladı
ben doğurdum ama, gönlü benim değilki..
38-Erken
kalkan yol alır, er evlenen döl alır.
39-Evden
yetişen danaya paha biçilmez.
40-Fakirin
tavuğu tek, tek yumurtlar
01-Gardaş
gardaşı bıçaklar, geri döner kucaklar
02-Garip
kuşun yuvası olmaz
03-Garip
kuşun yuvasını Allah yapar
04-Gavurun
ekmeğini yiyen, kılıcını sallarmış
05-Geçmişe
mazi, yenmişe kuzu derler.
06-Gelin ata
binmiş, “ya nasip” demiş.
07-Gelin
binmiş deveye, gör kısmeti nereye
08-Gemisini kurtaran
kaptandır.
09-Gezen
tilki yatan aslandan iyidir.
10-Gezen
pabuç bok getirir.
11-Gittiğin
yer kör ise bir gözünü yum da bak
12-Göl
yerinden su eksik olmaz
13-Göç
giderken gol an dokunmaz
14-Görünen
dağın ırağı olmaz
15-Gönül
umduğuna küser
16-Görmediğin
bir oğlu olmuş; tutmuş çükünü koparmış.
17-Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı.
18-Göz görmeyince gönül katlanır.
19-Gözünü
süzen, ağzını büzen, kenarda gezenden korkulur
20-Gülme
komşuna, gelir başına.
21-Gülü
seven dikenine katlanır.
22-Gürkün
bastığı civciv incimez
23-Güzel
gözünden, yiğit sözünden belli olur.
24-Güzeli
güzel iken değil, beşik ardında gör
25-Güneşte
kalmayan, gölgenin kadrini bilemez
26-Güneş
balçıkla sıvanmaz.
27-Gün
doğmadan neler doğar.
01-Halep
oradaysa arşın burada.
02-Haline bakmaz hasan dağına oduna gider
03-Harman yel ile, düğün el ile olur.
04-Hasta yatan değil, eceli gelen ölür.
05-Havada ahreni ile uçmayan kuşun sesi havadan değil, tavadan gelir.
06-Hazıra dağ dayanmaz
07-Hatır
için bok yenmez.
08-Haydan
gelen huya gider.
09-Her
zamanı bir sayma
10-Halep orda ise arşın burada
11-Hırsızlıksa
da öğren, unut.
12-Her taş
baş yarmaz.
13-Her kuşun
eti yenmez.
14-Her horoz kendi çöplüğünde öter
15-Her koyun
kendi bacağından asılır.
16-Her şeyin
bir püf noktası vardır.
17-Her şey
biter, kösenin sakalı bitmez.
18-Her şey
incelikten, insan kabalıktan kırılır
19-Her borç
ödenir, minnet borcu ödenmez
20-Herkes
kaşık yapar ama sapını yapamaz
21-Herkes
sakız çiğner ama kürt gelini tadını çıkarır
22-Huylu
huyundan vazgeçmez
23-Hocanın
dediğini yap, yaptığını yapma
24-Horoz çok
olursa sabah geç olur.
01-Isıracak
it dişini göstermez.
02-Irmak geçerken at değiştirilmez
03-İbadette
gizli kabahat de.
04-İdrisin
öğüttüğünü yeme
05-İğneyi
kendine, çuvaldızı başkasına batır.
06-İki nazar, bir mezar.
07-İki
çıplak bir hamama yakışır.
08-İki
kaptan bir gemiyi batırır
09-İki gönül
bir olunca samanlık seyran olur.
10-İki testi
çarpışınca; birisi kırılırsa öteki çatlar.
11-İt
derisinden post olmaz
12-İt ite
buyurur, it de döner kuyruğuna buyurur
13-İt ürür
kervan geçer, itin eline ne geçer.
14-İt
kağnının gölgesine yatmışta, ne koyu gölgem var demiş.
15-İt utansa don giyer.
16-İti an
değneği hazırla
17-İti
ürütmektense çalıyı dolaşmak iyidir
18-İtte ölse
kar, kurtta ölse kar
19-İtde de
kılık gerek
20-İtin
kısmetsizi kurban bayramından önce ölür
21-İtin
dayısı olmaz
22-İp
inceldiği yerden kopar.
23-İpe un serme
24-İstemek
bir ayıp, vermemek iki ayıp.
25-İsteyenin bir yüzü kara , vermeyenin iki yüzü kara.
26-İşleyen
demir ışıldar.
27-İş
olacağına varır, ahmak çabalar
28-İşten
artmaz dişten artar.
29-İçki
öldürür, kumar söndürür, sigara süründürür.
30-İçtiğin
su ürküttüğün kurbağaya değmez
31-İçi beni,
dışı seni yakar
32-İnsan
kocar, gönlü kocamaz.
33-İmam osurursa cemaat sıçar
34-İpeğini
gıla goş etme
01-Kalp
kalbe karşıdır derler.
02-Kan kusar
ama, kızılcık şerbeti içtim der
03-Kanı
kanla yumazlar, kanı suyla yurlar.
04-Kancık
yalanmazsa, erkek dolanmaz
05-Kapını
sağlam kitle, komşunu hırsız tutma
06-Kara
keçiyi gören, içi dolu yağ sanırmış
07-Karamanın
koyunu, sonra çıkar oyunu.
08-Karga’
Yavrularım büyüyeli sıcak boka hasret kaldım’ demiş.
09-Kargaya
bokun ilaç demişler, o da gitmiş denizin ortasına sıçmış
10-Kap kaba
değmeyince tıngırdamaz.
11-Kalan
işin üstüne kar yağar
12-Kavgada
kılıç ödünç verilmez
13-Kavun
değil ki, kıçını koklayasın
14-Keskin
sirke küpüne zarar verir.
15-Kel
yanında kabak anılmaz
16-Kel başa
şimşir tarak.
17-Kele
sormuşlar “Yıkandın mı’”, “Tarandım bile” diye cevap vermiş.
18-Keçinin
çıktığı yere oğlağı da çıkar
19-Kedi
ölünce meydan sıçana kalır
20-Kenarına
bak bezini al, anasına bak kızını al
21-Kılıç
kınını kesmez.
22-Kız
kapısı vezir kapısı
23-Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz.
24-Kıtlıkta
bok yeme bollukta başına kalkarlar
25-Kıyakçılığın
sonu ayakçılıktır.
26-Kır atın
yanında duran ya huyundan, ya suyundan
27-Kırk
hırsız bir çıplağı soyamaz.
28-Kızını dövmeyen dizini döver.
29-Kızım
sana diyorum, gelinim sen anla.
30-Kimi yer, kimi bakar. Kıyamet ondan kopar.
31-Kirpi yavrusunu ‘pamuğum, pamuğum’ diye severmiş
32-Kurt
ulusundan gördüğünü işler
33-Kurt
kocayınca itler üreğen olur.
34-Kurt
kocayınca köpeklerin maskarası olur.
35-Kurttan
kulağı eksik: Çok çirkin
36-Kul
bunalınca hızır yetişir.
37-Kuştan
korkan darı ekmez
38-Kurunun
yanında yaşta yanar.
39-Kursak kavurgasını ister.
40-Koça
kuyruğu yük olmaz
41-Koyun can
derdinde kasap et derdinde
42-Komşu
komşunun külüne muhtaçtır.
43-Komşunun
tavuğu komşuya kaz görünür.
44-Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler
45-Korkulu
rüya görmektense uyanık yatmak daha iyidir.
46-Kokmuş et
tuzdan almaz, Farsız adam sözden almaz.
47-Korkak
bezirgan; ne kar ede ne zarar.
48-Korkunun
ecele faydası yoktur.
49-Kork
korkmazdan, utan utanmazdan
50-Köpeğin
duası kabul olsaydı, gökten kemik yağardı.
51-Köpeksiz köye düşmüşsün elin değneksiz geziyorsun
52-Köprüden
geçene kadar eşeğe dayı derler.
53-Köprüden
geçerken arkası arkasına değmiş..
54-Kör koyun
gece yayılır.
55-Körle
yatan şaşı kalkar
56-Kötüden
vefa, zehirden şifa olmaz
01-Lafla
peynir gemisi yürümez.
02-Lokma karın doyurmaz, şefaat artırır.
03-Leyleğin ömrü laklakla geçer.
01-Mahkeme
kadıya mülk değildir.
02-Mal canın
yongasıdır.
03-Martın
onundan, Şubatın sonundan korkulur
04-Mart
bacadan baktırır, kazma kürek yaktırır.
05-Minareyi
çalan kılıfını hazırlar
06-Misafirim
bi tek sen olsan atığın başına pirinç takarım
07-Misafir
umduğunu değil bulduğunu yer.
08-Mağrurlanma
padişahım, senden büyük Allah var.
09-Mum
dibine ışık vermez
01-Nazar
insanı mezara , hayvanı kazana götürür.
02-Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz.
03-Nerede
birlik orda dirlik; nerede çokluk, orada bokluk.
04-Ne
verirsen elinle, o gider seninle.
05-Ne oldum deme ne olacağım de
06-Ne
şeytanı gör, ne besmele çek.
07-Ne Şam’ın
şekeri ne Arab'ın yüzü.
08-Ne kızı
vermeli, ne dünürü küstürmeli
01-Oğlan
dayıya kız halaya benzer.
02-Oğlan yer oyuna gider, Çoban yer koyuna gider
03-Olacakla
öleceğe çare bulunmaz.
04-Oduncunu
gözü omca da olur.
05-Osmanlı’da
fısıltı olmaz.
06-Osmanlı’da
oyun çok olur.
07-Osuruk
dediğin yeldir, peşine düşen eldir.
01-Öfke ile
kalkan zararla oturur.
02-Ölenle
ölünmez.
03-Öküz öldü
ortaklık bitti
04-Öksüz hırsızlığa çıkmış ta, ay akşamdan doğmuş
05-Önce bol,
bol yiyen sonra bel, bel bakar.
06-Önüne bakma, sonuna bak
07-Öz
ağlamayınca göz ağlamaz.
01-Parayı
veren düdüğü çalar.
02-Parası
olanın yüzünün karasına bakılmaz
03-Pay
dağıtana pay kalmaz
04-Pilavdan
dönenin kaşığı kırılsın
05-Rüzgar
eken fırtına biçer
01-Sabrın
sonu selamettir.
02-Sabahın
şerri akşamın hayrından iyidir
03-Saman
altından su yürütme.
04-Saç
sefadan, tırnak cefadan uzar
05-Sağ gözün
sol göze faydası yoktur.
06-Sağır
duymaz ama, yakıştırır
07-Savaş
görmüş adamın eğitime ihtiyacı olmaz.
08-Sakla
samanı gelir zamanı
09-Sakalda
keramet olsa, keçi şeyhlik ederdi.
10-Sayılı koyunu kurt kapmaz
11-Sora, sora Bağdat bulunur
12-Sona
kalan dona kalır.
13-Sonradan
görmüş, dininden dönmüş.
14-Sofrada
elini, sohbette dilini kısa tut derler
15-Su
akmayınca durulmaz
16-Su
akarken testini doldur
17-Su testisi
su yolunda kırılır.
18-Suyu döv,
döv, gene su gene su.
19-Suya
götürür, susuz getirir.
20-Sütten
ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
21-Sırtımda
gezeceğine karnımda gezsin
22-Sırtımda
yumurta küfesi yok ya
23-Sıçanın
südüğünün denize faydası olur.
24-Sıçan
deliğe sığmamış, arkasına keçen bağlamış.
25-Sinek
küçük ama, mide bulandırır
26-Sürüye kurt girmiş, vay birinin başına.
27-Sen
dedüğümü yap da zararı bana gelsin
28-Sen ağa
ben ağa, bu ineği kim sağa
29-Şaşkın
ördek, götün, götün yüzer.
30-Şimşek çakmadan gök gürlemez.
31-Su akacak
yolu kendi bulur.
01-Tahtadan
maşa, aptaldan paşa olmaz
02-Taş
yerinde ağırdır.
03-Tatlı dil
yılanı deliğinden çıkarır.
04-Tatlı,
tatlı yemenin acı, acı osurması olur.
05-Taşıma su
ile değirmen dönmez.
06-Tavşan
dağa küsmüş, dağın haberi olmamış
07-Tavuğun
cücüğünü güzün sayarlar
08-Tok
ağırlamak zor olur.
09-Tok acın
halinden anlamaz.
10-Tırnağın
var ise başını kaşı.
11-Tembeli
dağa göndermişler, dağı yüklenmiş gelmiş.
12-Tembele
bir gayret gelmiş, oda akşama rast gelmiş.
13-Tembele
iş buyur, sana akıl versin.
14-Testiyi
kıranda bir, dolduran da
15-Tilki
tilkiliğini bildirene kadar post elden gider.
16-Tilkiye
tavuk sever misin demişler, Gülesimi getirmeyin demiş
17-Tirkiğin
dibini mi deldim.
18-Tütünsüz
baca, kahırsız koca
19-Tarlayı
taşlı yerden, kızı gardaşlı yerden al derler.
01-Ustamın
adı Hıdır, Elimden gelen budur.
02-Ulu sözü
dinlemeyen, uluyu, uluyu gezer
03-Unu eledik, eleği duvara astık
04-Ummadığın
taş baş yarar.
05-Uyuz
uyuzu yatakta, domuz domuzu batakta bulur.
06-Uyuz itte
kıllı ..şak aranmaz.
07-Üzüm
üzüme baka, baka kararır.
08-Üzümünü
ye bağını sorma.
09-Ürümesini
bilmeyen it, sürüye getirir kurt.
10- Ütüye, ürüye kurdu getirdi sürüye.
01-Var yokun
halinden anlamaz
02-Vakitsiz
öten horozun başını keserler.
03-Vakitsiz
açan gül çabuk solar
04-Vakit
nakittir.
01-Yabancı
köpeğin kuyruğu apış arasında olur.
02-Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar.
03-Yavşak
büyür bit olur, enük büyür it olur
04-Yağmurlu
günde tavuk su içmez
05-Yarım
hekim candan, yarım imam dinden eder.
06-Yazın
gelir kışın gider, Leylek benim neden kuşum.
07-Yazın
yaşa kışın taşa oturulmaz
08-Yavuz it
yarasız olmaz.
09-Yerin
kulağı vardır derler.
10-Yemeyenin
malını it, bağrını bit yer
11-Yetimin
eteğine kavurga koymuşlar, ...ümü yaktı diye yere dökmüş
12-Yılanın
başını küçükken ezmeli.
13-Yılan,
yılan iken toprağı kıtıyla yalamış.
14-Yiğit
lakabı ile anılır
15-Yiğit
yiğidi gözünden tanır.
16-Yiğidi
kılıç kesmez bir acı söz öldürür.
17-Yiğitliğin
onda dokuzu kaçmaktır.
18-Yiğidim
yiğit olsun, yattığım yer çalı dibi olsun.
19-Yükünü
tereğe yığmak
20-Yüz
verince astarını isteme
21-Yol
üstüne bostan ekme el için, kocalıkta avrat alma el için.
22-Yol yürümeyle, borç ödemeyle biter.
23-Yoldan giden yorulmaz.
24-Yolu yordamıyla, ormanı baltayla.
25-Yuvarlanan taş, yosun tutmaz
01-Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
02-Zararın
neresinden dönersen kardır.
03-Zayıf
etten tirit çıkmaz
04-Zayıf ata
kargalar biner
05-Zehmeriden
sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez
06-Zenginin
malı züğürdün çenesini yorar derler.
07-Zora
dağlar dayanmaz.
08-Zorla güzellik olmaz.
09-Zor oyunu
bozar.
DEYİMLER VE
ANLAMLARI
Konuşma
sırasında bazı deyimler kullanırız. Kullanılan deyimler yerinde mi
kullanılıyor, yoksa rast gele mi söyleniyor merak etmişimdir. Bu nedenle
Deyimler ve anlamları üzerine yaptığım araştırmayı okuyucu ile paylaşmak
istedim.
01-Aba
altından sopa göstermek: Gözdağı vermek,tehdit etmek.
02-Abayı yakmak: Aşık olmak, birisine gönül vermek.
03-Abdala malum olmak: Önceden sezinlemek,tahmin etmek.
04-Abesle uğraşmak: Boş işle uğraşmak, zamanı boşa geçirmek.
05-Abuk sabuk: Saçma sapan, ipe sapa gelmez, akla mantığa aykırı.
06-Abur cubur: Rasgele yemek. Saçma sapan şeyler.
07-Acayibine/tuhafına gitmek: Bir durumu, yadırgamak, uygunsuz bulmak.
08-Aceleye boğmak: Bir işi çabuk bitirmeye uğraşmak, tam yapmamak.
09-Aceleye gelmek: Çabuk yapıldığı için gereken özenin gösterilmemiş olması.
10-Aceleye getirmek: Bir işi çabucak yaparak karşısındakini aldatmak.
11-Açlıktan nefesi kokmak: Yiyecek bir şey bulamamak,çok yoksul olmak.
12-Acemi çaylak: Deneyimsiz, toy kimse.
13-Acı söz söylemek: İncitici biçimde konuşmak, kalp kırmak.
14-Acı duymak: Üzülmek
15-Acı feryat: Yüksek sesle, üzüntülü bir şekilde ağlamak.
16-Acı görmüş: Çok kötü günler geçirmiş, birçok felaketle karşılaşmış.
17-Acısı yüreğini delmek: Bir şeyin üzüntüsünü çok aşırı derecede hissetmek.
18-Acısını bağrına basmak: Acıyı, üzüntüyü kabullenip katlanmak.
19-Acısını çıkarmak: 1)Öç almak 2)Uğradığı zararı,sonradan yaptığı bir işle
kapatmak.
20-Acısını unutturmak: Avutmak, teselli etmek, üzüntüsünü gidermek.
21-Aciz kalmak: Bir olay karşısında çaresiz olmak, bir şey yapamamak.
22-Aç açık: Evsiz barksız, sığınacak bir yeri olmayan, yoksul.
23-Aç gözlü: Kanaat etmeyen, azla yetinmeyen.
24-Aç susuz kalmak: Yiyecek içecek bulamayacak kadar yoksul olmak.
25-Açığa alınmak: İşine son verip çıkarmak.
26-Açığa vurmak: Sırrı meydana çıkarmak, açıklamak.
27-Açığını bulmak: Birisinin hile, kusur ve eksiğini yakalamak.
28-Açığını örtmek: Birisinin hile, kusur veya eksikliğini ortadan
kaldırmak.
29-Açık alınla: Utanılacak bir durum olmaması.
30-Açık gözlülük: Kurnazlık, uyanıklık yapmak.
31-Açık kapı bırakmak: İlişkiyi tamamen kesmemek, şans tanımak, ılımlı
davranmak.
32-Açık konuşmak: Hiçbir şey saklamadan olduğu gibi anlatmak.
33-Açık sözlü olmak: Hiçbir şey gizlemeden konuşmak.
34-Açık kapı bırakmamak: Karşı tarafa şans tanımamak.
35-Açık vermek: Yanlış söz söylemek, hata yapmak, tedbirsiz olmak.
36-Açık yürekli olmak: Kimseden korkmadan söz söyleme.Özü sözü bir, temiz kişi.
37-Açıkta bırakmak: İş ya da görev vermemek.
38-Açıkta kalmak: İş güç bulamamak.
39-Açlığı başına vurmak: Çok acıkmak.
40-Açlıktan nefesi kokmak: Çok yoksul olmak.
41-Açtı ağzını yumdu gözünü: Ağzına ne gelirse söyledi,sövüp saydı.
42-Adamını bulmak: İş bitiren (Torpil yapacak) birisini bulmak.
43-Ad bırakmak: Öldükten sonra da anılmasını sağlayan faydalı bir iş
yapmak..
44-Adak adamak: Bir dileğin yerine gelmesi için çeşitli vaatlerde bulunmak.
45-Adam sarrafı olmak:İyi ya da kötü insanı seçebilmek,insanları iyi tanımak
46-Adam
etmek: Bir kişiyi topluma yararlı hale getirmek,terbiye etmek.
47-Adam
içine çıkamamak: İşlediği bir hata nedeniyle utanmak.
48-Adam olmaya yüz tutmak: İyi bir insan olmaya başlamak.
49-Adam olmak: Yetişip topluma yararlı duruma gelmek.
50-Adam akıllı: İyice düşünerek, taşınarak, tam kıvamında.
51-Adet yerini bulsun: El gördü ye yapılan iş İstemeyerek yapma.
52-Adı
dillere destan olmak: Ün kazanmak, çok iyi tanınmak.
53-Adı çıkmak: Kötü olarak bilinmek.
54-Afal afal bakmak: Şaşkın, şaşkın bakmak.
55-Ağaç olmak: Birisinin gecikmesi yüzünden bekleyip durmak.
56-Ağdalı dil/söz: Yabancı kelimelerin çokluğundan anlaşılması güç olan
konuşma.
57-Ağır almak: Ciddiye almamak, savsaklamak, ihmalkar davranmak.
58-Ağzı laf yapmak: Konuşmaları ile işlerini yoluna koymak.
59-Ağzı sıkı olmak: Sır vermemek.
60-Ağzı olup dili olmamak: Başkalarına karşı saygılı davranmak.
61-Ağzından bal akmak: Hoş sözlerle konuşmak.
62-Ağzını bıçak açmamak: Kızgınlık hali veya hatası nedeniyle susmak.
63-Ağzını aramak: Ağzından laf almaya çalışmak.
64-Ahret sualî sormak : Bıktırıcı sorularla bunaltmak.
01-Baba
adam: Hoşgörülü, olgun davranan insan.
02-Bağrına basmak: Sevgi dolu yaklaşmak.
03-Bağrını delmek: Üzüntü içinde olmak, kederlenmek.
04-Bağrı yanık: Sevdalı veya çok çile çekmiş.
05-Bahtı kara: Kötü şanslı.
06-Baltayı taşa vurmak:İstemeyerek kötü söz söylemek, hatalı davranmak.
07-Bam teline basmak: hoşlanmadığı şeyi hatırlatmak
08-Bana mısın dememek: Aldırış etmemek veya bu kötü gidişten etkilenmemek.
09-Barut fıçısı: Kızgın ve öfkeli olmak.
10-Başını
açmak: Gelenek dışı davranmak anlamına kullanılır.
11-Bir başı
bir peşi: Bir tek kendisi.
12-Borca batmak: Haddinden fazla borçlanmak.
13-Burun bükmek: Yapılan bir işi beğenmediğini tavrılarıyla belirtmek.
01-Cana can
katmak: Sevinci, mutluluğu arttırmak.
02-Cana minnet bilmek: Varolanla yetinmek. Bunlara şükretmek.
03-Cana yakın: Kendini sevdiren, sevimli, sokulgan.
04-Can evinden vurmak: İnsanın en duyarlı noktasına saldırmak.
05-Canı çekmek: Elinde olmadan bir şeye istek duymak.
06-Canı gitmek: Bir şeye zarar gelecek diye kaygılanmak.
07-Canına okumak: Sevmediği kimseye darbe vurmak.
08-Canına tak etmek: Artık dayanamamak, iyice sıkılmak.
09-Canından bezmek: Yaşamdan soğumak, hayattan usanmak.
10-Canını dişine takmak:Tehlikeyi göze almak veya canla başla çalışmak.
11-Canını sokakta bulmamak: Sağlığına değer vermemek.
12-Canını yakmak: Birine zarar vermek.
13-Canı yanmak: Çok üzülmek. Kaybı olmak.
14-Can kulağıyla dinlemek: Öğrenmek amacı ve isteği ile dinlemek.
15-Canla başla: Olanca gücü ile, her türlü özveriye katlanarak.
16-Can pazarı: Herkesin canını derdine düşmesi, ölüm-kalım anı.
17-Can havliyle koşmak: Yakalanmamak veya yetişmek için koşmak.
18-Cin gibi olmak : Hareketli ve atik olmak.
19-Çürüğe çıkartmak: Kullanılamaz hale getirmek.
01-Dağda
domuzu eksik: Her şeyi var
02-Dağdan
gelip bağdakini kovmak: Yeni gelenlerin, yerleşik olanların yerine geçme
isteği.
03-Dağlar dayanmaz(bu acıya): Dayanılmaz bir dert.
04-Dağları devirmek: Çok zor işleri başarmak.
05-Dal budak salmak: Akraba ve dost sayısının artması.
06-Dalga geçmek: Dinler gibi görünmek, alay edip küçümsemek.
07-Dallanıp budaklanmak: Bir işin karmaşık bir durum alması.
08-Damarına basmak: Birisini kızdıracak davranışta bulunmak.
09-Damarı tutmak: Birdenbire sert ve huysuz olmak.
10-Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz söylenen söz.
11-Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı: Tutarsız saçma sapan şeyler için
söylenir.
12-Dananın kuyruğu kopmak: Bir işte sonuca ulaşmak.
13-Danışıklı dövüş: Aralarında anlaşmış oldukları halde bunu belli etmemek.
14-Dar boğaz: Özellikle ekonomik ve siyasal sorunlarda karşılaşılan sıkıntılar
ve zorluklar.
15-Darda kalmak: Para sıkıntısı çekmek,imkanlarının kısıtlı olması.
16-Defteri kapamak: Üzerinde çalıştığı bir işin olabileceğinden umudunu keserek
o işle ilgilenmeyi bırakmak.
17-Demir atmak: Bir yerde sürekli kalmak.
18-Devede kulak: Büyük bir işin yanında çok küçük bir parça.
19-Deveye hendek atlatmak: Birine üstesinden gelemeyeceği bir görev vermek.
20-Diken üstünde olmak: Sürekli tedirginlik içinde bulunmak.
21-Dikiş tutturamamak: Bir görevde sürekli kalmayı başaramamak.
22-Dirsek çürütmek: Öğrenim görenler için söylenir. Tahsil yapmak.
01-Eceline
susamak: Ölümüne neden olabilecek davranışlarını ısrarla sürdürmek.
02-Ecel teri dökmek: Tehlikenin verdiği korku ile büyük bir bunalım geçirmek.
03-Eciş bücüş: Her yanı eğri büğrü,biçimsiz durumda.
04-Ekmeğine yağ sürmek: Bilmeden birinin yararına iş yapmak.
05-Ekmeğini taştan çıkarmak: Geçinmek için,en güç işlerde bile çalışıp,para
kazanmak.
06-Ekmek kapısı: Ekmek parası kazanılan,geçim sağlanan yer,iş.
07-El altından(gizli gizli): Kimseye duyurmadan,haber vermeden gizli olarak.
08-El atmak: Birisinin işine karışmak,el koymak.
09-El ayak çekilmek: Ortada kimsenin kalmaması,özellikle gece herkesin evine
çekilmesi.
10-El bebek gül bebek: Çok nazlı büyütülen ve özen gösterilen.
11-El çekmek: Sürdürmekte olduğu bir işten vazgeçmek,bırakmak.
12-Elden ayaktan düşmek: Hastalık, ileri yaşlılık nedeniyle iş yapamaz durumda
olmak.
13-Elden çıkarmak: Satmak.
14-Elden düşme: Kullanılmış.
15-Elden ele dolaşmak: Değer verildiği için bir çok kimse tarafından
kullanılmak.
16-Elden geçirmek: Düzeltmek,onarmak.
17-Ele almak: Bir konuyu çözüme kavuşturacak şekilde konuşup,tartışmak.
18-El ele vermek: Yardımlaşmak.
19-Eli açık: Cömert,esirgemeyen.
20-Eli ağır: İşini ağırdan alan,yavaş hareket eden.
21-Eli altında olmak: İstediği anda yararlanabileceği yerde olmak.
01-Faka
basmak: Birinin tuzağına düşmek,aldatılmak.
02-Felekten bir gün çalmak: Gönlünce eğlenmek,gününü neşe içinde geçirmek.
03-Felsefe yapmak: Olayların neden ve sonuçları üzerine kendine göre fikirleri
abartılı bir biçimde söylemek.
04-Fikir yürütmek: Bir konu üzerinde nasıl olması gerektiği üzerinde
düşüncelerini söylemek.
05-Fol yok yumurta yok: Hiçbir belirti yokken, varmış gibi davranıp,buna göre
hareket etmek.
06-Foyası meydana çıkmak: Birinin kötü niyetinin bir olay nedeniyle ya da
zamanla kendiliğinden anlaşılmak.
07-Fütur getirmemek: Umutsuzluğa kapılmamak, yılgınlık göstermemek.
01-Gam
yememek: Kaygısız,tasasız olmak,üzülmemek.
02-Gazel okumak: Aldatıcı,oyalayıcı boş sözler söylemek.
03-Geceyi gündüzüne katmak: Ara vermeden sürekli çalışmak.
04-Geçim kapısı: Geçimi sağlayacak paranın kazanıldığı yer.
05-Gel zaman git zaman: Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra.
06-Gemisini yürütmek: İşini ustaca,engelleri ortadan kaldırmasını bilerek
yürütmek.
07-Gık dememek: Bir baskı ve uyarı karşısında ses çıkarmamak.
08-Gına gelmek: Bıkmak,usanmak.
09-Gıcık kapmak: Birisine belli etmeden içinden kızmak
10-Gırgıra almak: Şaka ile karışık alay etmek.
11-Göbeği çatlamak: Çok uğraşmak, zor iş için çaba harcamak,aşırı derecede
çalışmak.
12-Göğsü kabarmak: İftihar etmek,övünç duymak.
13-Göğüs geçirmek: Üzüntüyü derin derin soluk alarak belirtmek.
14-Göğüs germek: Zorluklara,sıkıntılara dayanmak.
15-Göklere çıkarmak: Aşırı övmek.
16-Gökte ararken yerde bulmak: Bulamayacağı sandığı şeyi ya da kişiyi kolayca
bulmak.
17-Gökten zembille mi indi?: Çok saygın biri mi?Ona ayrıcalık tanınmasının
sebebi nedir?.
18-Gölgede bırakmak: Öncekinden veya başka birisinden daha üstün bir duruma
ulaşmak.
19-Gölge düşürmek: Bir şeyin değerini gözden düşürmek çalışmak,değersizmiş gibi
göstermeye çalışmak.
20-Gölge etmek: Yolunda giden bir işi aksatacak ya da bozacak hareketlerde
bulunmak.
21-Göz seğirmesi: Gözün alt kapağının içindeki damarın arada bir kıpırdama hali
.
01-Haddini
bilmek: Yeterli olduğu konular dışındaki işlere karışmamak.
02-Hakkı geçmek: Alacağının bir bölümü başka birine verilmiş olmak. Yapılan bir
işte emeği,katkısı bulunmak.
03-Hakkından gelmek: Bir güçlüğü yenmek. Kötülük yapan birini gerektiği biçimde
cezalandırmak.
04-Hakkını vermek: Emeğinin karşılığını vermek. Bir şeyin eksiksiz yapılması
için ne gerekiyorsa yapmak.
05-Hakkını yemek: Emeğinin karşılığını vermemek,kendisine ayırmak.
06-Halden anlamak: Bir kimsenin durumuna göre davranmak.
07-Hallaç pamuğu gibi atmak: Toplu olan şeyleri düzensiz bir biçimde oraya buraya
atmak, dağıtmak.
08-Hangi dağda kurt öldü?: Beklenmedik ve güzel bir davranışta nereden aklına
geldi?.
09-Hangi rüzgar attı: Geleceğini hiç ummuyordum,nasıl oldu da geldin.
10-Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: Her işi bilir, yada bildiğini ileri
sürer. Her işte emeği, katkısı var.
11-Hapı yutmak: İçinden çıkamayacağı kötü bir duruma düşmek.(Çaresizlik).
12-Haraca bağlamak(kesmek): Birisinden zora dayanarak para almak.
(Zorbalık).
13-Harcı olmak(birinin): Başarabileceği bir iş olmak. Birinin yeteneklerine
bağlı,ona özgü bir davranış olmak.
14-Har vurup harman savurmak: Gelişi güzel para harcamak.(Savurganlık).
15-Hasret gitmek: Özlediğine kavuşamadan ölmek.
16-Hasret kalmak: Kavuşamamak.
17-Haşır
neşir olmak: Hem kendi, hem başkalarının işleriyle sürekli uğraşır olmak.
18-Hatır gönül bilmemek(tanımamak): Değer verdiği, sevip saydığı birini kırmak,
inandığı gibi davranmak.
19-Hapı yutmak: Her şeyini kayıp etmek.
01-Icığını
cıcığını çıkartmak: Her yerini, her şeyi elden geçirip didik didik
etmek..
02-Iskartaya çıkarmak: Yararsız olduğu anlaşıldığı için bir kenara bırakmak.
03-Işık tutmak: Herhangi bir konuyu ya da sorunu aydınlatıcı düşünceler ileri
sürmek.
04-İcabına
bakmak: Gereğini yerine getirmek. Yok etmek, ortadan kaldırmak.
05-İç etmek: Başkasının malına sahip çıkıp ortadan kaldırmak, herkesten
gizlemek.
06-İçi açılmak: Sıkıntısı geçmek, içi rahatlamak.
07-İçi almamak: Midesi bulanacakmış hissi içinde kalmak. Bir işi yapmakta
isteksiz davranmak.
08-İçi çekmek: Canı çok istemek.
09-İçi daralmak (içi sıkılmak),(Sıkıntı basmak): Sıkıntıya kapılmak, bunalıma
düşmek.
10-İçi dışı bir: Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, her şeyi ortada,
gizlisi saklısı olmayan.
11-İçi dışına çıkmak: Sürekli kusarak rahatsız olmak. Taşıtın taşlı yoldan
geçtiğinde vücudun sarsılması.
12-İçi geçmek: Çok uykusu geldiği için kendisinden geçip dalıvermek. Zayıf ve
yaşlı insan, gücü çok azalmak.
13-İçi gitmek: Bir şeye kavuşmayı çok istemek.
14-İçi götürmemek: Acılı olaylara dayanamamak. Vicdanı kabul etmemek. Birini
başarılarından, ya da iyilik ve güzelliğinden ötürü çekememek, kıskançlık
duymak.
15-İçi içine sığmamak: Aşırı sevincin heyecanını yaşamak.
16-İki dinli olmak: Kimseyi kırmamak için iki tarafa da iyi görünmek.
01-Kabak
başına (başında) patlamak: Toplulukla ilgili bir olaydan bir kişi kayba
uğramak, cezalanmış olmak.
02-Kabak çiçeği gibi açılmak: İçine kapanık biri, kısa sürede aşırı serbestlik
gösterecek duruma gelmek.
03-Kabak tadı vermek: Bir konunun sık sık söz konusu edilmesinden bıkkınlık
duymak.
04-Kabuğuna çekilmek: Çevre ile ilgisini keserek içine kapanmak, kendi halinde
yaşamak.
05-Kaçın kurası: Çok deneyim geçirmiş, zeki ve kurnaz.
06-Kaçmaktan kovalamaya vakti olmamak: Çok önemli işlerle uğraştığından başka
konularla ilgilenmemek.
07-Kadınlar hamamına dönmek: Her kafadan bir ses çıktığı için çok gürültülü bir
ortam oluşmak.
08-Kafadan atmak: Rasgele, gelişigüzel konuşmak.
09-Kafa dengi: Her konuda birbiriyle kolayca anlaşabilen arkadaşlardan her biri
10-Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde uzun süre düşünmek, kafa yormak.
11-Kafa tutmak: karşı gelmek.
12-Kafası kazan (gibi) olmak ( şişmek): Gürültüden başında rahatsız olmak. Çok
okumaktan zihni yorulmak.
01-Laf
altında kalmamak: Kırıcı sözlere gereken etkinlikte ve sertlikte karşılık
vermek.
02-Laf (söz) aramızda: Konuştuklarımız ikimiz arasında gizli kalsın.
03-Laf atmak: Birisine tedirgin edici sözleri uzaktan söyleyip işittirmek.
04-Lafa tutmak: Gereksiz yere uzun konuşarak birini işinden alıkoymak.
05-Laf (söz) düşmemek: Konuşan çok olduğu için kendisine sıra gelmemek.
06-Laf (söz) ebesi: Çok konuşan, söyleyecek şeyi çok olan.
07-Laf etmek: Bir olayı, bir davranışı dedikodu konusu yapmak.
08-Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Konuşmakta olan birinin lafı bitmeden, kendi
sözleriyle susturmak.
09-Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Anlatacağı şeyleri bir türlü açık seçik
söyleyememek.
10-Lafı ağzında kalmak: Konuşmasını bitirememek.
11-Lafı ağzından kaçırmak: Bir sırrı istemeden söyleyivermek.
12-Laf olsun diye: Rast gele konuşmak, bir amacı olmadan bir şey söylemiş olmak
için.
13-Laf (söz) diyecek yok: Her yönü ile eksiksiz, eleştirilecek bir yanı yok.
14-Lakırdı (laf) taşımak: Biri için söylenen kötü sözleri kendisine ulaştırmak
(Dedikodu).
15-Lamı cimi yok: Kesinlikle yerine getirilmeli, tek çıkar yol bu.
16-Leb demeden leblebiyi anlamak: Konuşmasının daha başında ne diyeceğini
anlamak.
17-Leke sürmek: Birine onur kırıcı bir suç yüklemek.
18-Lügat parçalamak: Süslü ve anlaşılmaz sözlerle konuşmak.
01-Madalyanın
ters (öteki) yüzü: İyiye giden bir iş ya da durumun akılda tutulması gereken
olumsuz yönü.
02-Mahkemede dayısı olmak: Kendi işiyle ilgili yerde bir koruyucusu bulunmak.
03-Makaraları koyuvermek (salıvermek): Kendinden geçercesine uzun kahkahalarla
gülmek.
04-Makasa almak: Birini zor durumda bırakacak biçimde sıkıştırmak.
05-Mantar gibi yerden bitmek: Çok sayıda ve bir anda meydana çıkmak.
06-Masal okumak: İnandırıcılıktan uzak, avutucu sözler söylemek.
07-Maskeyi atmak (çıkarmak): İyi bir insan olarak tanıtan bir kimsenin, kötü
olan gerçek kimliğini ortaya koymak.
08-Maşası olmak (birinin): İsteklerine göre hareket eder duruma gelmek,
kullanılmak.
09-Mat etmek: Karşısındakini cevap veremez duruma düşürmek, yenmek.
10-Maymun iştahlı: Beğeni ve sevgileri çok değişken, hiçbir işi tamamlayamayan.
11-Maymun iştahlı: Açgözlü / obur / normalden fazla hareket etme hali.
12-Mehesimeye
almamak: Ciddiye almamak, küçümsemek.
13-Mekik dokumak: İki yer arasında sık aralıklarla gidip gelmek.
14-Merhabayı kesmek (biriyle): Dostluktan kesinlikle vazgeçmek.
15-Mesele çıkarmak: Hiçbir nedeni yokken bir anlaşmazlık çıkarıp rahatsız edici
bir durum meydana getirmek.
16-Meteliğe kurşun atmak (sıkmak): Parasız kalmak.
17-Metelik vermemek: Önemsememek, değer vermemek.
18-Meydana atılmak: Bir işi sonuçlandırmak üzere kendini göstermek.
19-Meydanı boş bulmak: Ortada engel olamadığı için dilediği biçimde davranmak.
20-Meydan kalmamak: Bir işin, yapılmasına gerek ya da fırsat kalmamak.
21-Meydan okumak: Rest çekmek / Dövüşe davet etmek.
22-Mahalleyi ayağa kaldırmak: Gürültü ve patırtı çıkarıp konu komşuyu rahatsız
etmek, telaşa düşürmek.
01-Nabza
göre şerbet vermek: Birinin hoşlanacağı, beğeneceği davranışlarda bulunmak.
02-Nabzını yoklamak: Birinin ne düşündüğünü, nelere ilgi duyduğunu anlamaya
çalışmak.
03-Naza çekmek (kendini): Kendisinden istenileni yapacağı halde yapmak
istemiyormuş gibi davranmak.
04-Nazı geçmek (birine): Her dileğini yaptıracak kadar birinin yanında
saygınlığı olmak, hatırı sayılmak.
05-Nefes aldırmamak: Çok sıkı bir çalışma yaptırarak dinlenmesine fırsat vermemek.
06-Nefesi kesilmek: Ya çok yorgunluktan ya da heyecandan nefes alamaz duruma
gelmek.
07-Nefes nefese: Koşarak geldiği için sık sık soluya soluya.
08-Nefes tüketmek: Bir şeyi anlata anlata çok yorulmak.
09-Ne günlere kaldık: Çok kötü günler yaşıyorum. Eskiden böyle değildi.
10-Ne hali varsa görsün: Hatalı yolda ilerleyip söz dinlemiyor. Kendi düşen
ağlamaz. Ne isterse yapsın.
11-Ne idüğü belirsiz: Kendisi ve ailesi hakkında hiçbir bilgi yok.
12-Ne kokar ne bulaşır: İyilik yapma imkanı olduğu halde iyilik yapmayan, ama
kötülüğü de dokunmayan.
13-Ne oldum delisi olmak: Beklemediği üstün bir imkana kavuştuğu için aşırı
şımarmak.
14-Ne pahasına olursa olsun: Gelebilecek her türlü sıkıntı ve tehlikeyi
göğüsleyerek, mutlaka.
15-Ne şiş yansın ne kebap: İki tarafında zarar görmeyeceği bir çözüm bulmak.
16-Nevri dönmek: Çok sinirlendiği halde, belli etmediği için yüzü sapsarı
olmak.
17-Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey için hem özveride bulunamıyor, hem
de isteğinden vazgeçmiyor.
18-Neye
uğradığını bilememek: Birdenbire karşılaştığı acılı bir durum nedeniyle donup
kalmak.
19-Nuh der Peygamber demez: Düşüncelerinde sonuna kadar direnir, hiçbir etki ve
zorlama ile değiştirmez.
20-Numara yapmak: Yalanı gerçekmiş gibi göstererek birini aldatmaya çalışmak.
21-Nutku tutulmak: Üzüntüden, heyecandan, korkudan hiçbir şey söyleyememek.
01-Ocağına
düşmek (birinin): Yardımına gereksinme duyarak çok yalvarmak.
02-Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını yıkmak, ailesine kötü günler
yaşatmak.
03-Ok yaydan çıkmak: Vazgeçilemeyecek, geri dönülemeyecek bir iş yapmak.
04-Oldu bittiye getirmek: Bir işi başka biçime sokulamayacak,
değiştirilemeyecek durumda bitirmek.
01-Pabucu
dama atılmak: Daha iyisi bulunduğu için eskisinin rağbet görmemesi.
02-Pabuç bırakmamak: Hiçbir şeyden çekinmeden yapacağını yapmak, korkmamak.
03-Pabuç pahalı: Tehlikeli bir işe benziyor.
04-Rafa koymak (kaldırmak): Bir iş üzerinde çalışmaktan vazgeçmek.
05-Rast gelmek: Yolda karşılaşmak. Aklında olmadığı halde kendisini bulmak (bir
şey). İş, istediği gibi olmak.
06-Rayına oturmak: Bir işin istenilen şekilde devam ettirilmesi.
07-Rengi atmak: Şekli değişmek .
01-Saati
saatine uymamak: Sık sık değişen durum olmak.
02-Sabahın köründe: Sabahın alaca karanlığında, erken saatte.
03-Sabır taşı: Çok sabırlı davranan, sıkıntılara katlanan.
04-Sıtkı’nı sıyırmak: Beklemediği hareket karşısında yanlış tanıdığı anlayıp
kararını değiştirme (Nefret etmek.)
05-Sineye çekmek: Bir şeyi zararına da olsa kabullenmek.
06-Şafağı atmak: Bir şeye birden bire sinirlenmek.
01-Tabana
kuvvet: Yürümek zorundayız.
02-Tabanları kaldırmak: Birdenbire koşmaya başlamak.
03-Tabanları yağlamak: Uzun süre yürümeye hazırlıklı olarak yola çıkmak.
04-Taban tabana zıt: Birbirinin tam tersi
05-Ucu
dokunmak: O işten zarar görmesine neden olmak, birine zarar vermek.
06-Ucunda bir şey olmak: İçinde açığa vurulmayan bir maksat bulunmak (Gizli
maksat).
07-Ucu ucuna (gelmek): Gerektiği kadar olmak, fazla olmaması.
08-Vakitli vakitsiz: Canı istediği zaman, gelişi güzel zamanlarda.
09-Vaktini almak (yemek):Gereğinden fazla zaman harcanmış olmak.
10-Vaktini öldürmek: İş yapmadan, boşuna zaman geçirmek.
11-Varlık göstermek: Kendi gücüne ve yeteneğine göre bir iş yapmak.
12-Yabana atmak: Önemsememek, üzerinde durmaya gerek duymamak.
13-Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: Ya bu işi yaparsın ya da
gidersin.
14-Ya devlet başa, ya kuzgun leşe: Giriştiğim işte ya kazanırım, ya da her
şeyimi kaybederim.
15-Yaygaraya vermek: Ortalığı bir birine katmak.
16-Zaman öldürmek: Dilenerek ya da sohbet ederek vakit geçirmek, hiç iş
yapmamak.
17-Zart zurt etmek: Bağırıp çağırarak kendini önemli bir kişi gibi göstermeye
çalışmak.
18-Zehir zemberek: İnsanın içine işleyen, onurunu yıkan çok acı söz.
19-Zihnini kurcalamak: Kafası / beyni karışmak.
SÜLEYMAN
DOĞAN’A AİT ŞİİRLER
ACEP
KİMİNSİN
Yapısız
dünya
Kapısız
dünya
Tapusuz
dünya
Acep
kiminsin
Varmıdır
yaşın
Yazınla
kışın
Bilinmez
işin
Acep
kiminsin
Dünyadır
adın
Lezzetli
tadın
Dilimde
yadın
Acep
kiminsin
Ömrümüz
yetmez
Emirsiz
gitmez
Zemine
yatmaz
Acep
kiminsin
Hareket
düzen
Hisabın
yazan
Varmıdır
bozan
Acep
kiminsin
Yağmurun
boran
Kendini
yoran
Varmıdır
soran
Acep
kiminsin
Uçan
kanatsız
Kaçan
sanatsız
Durun
kenetsiz
Acep
kiminsin
Öteler var
mı
Komşular yar
mı
Yaşamak zor
mu
Acap
kiminsin
İşin dönmeli
Üstün
bölmeli
Yakın
gelmeli
Acep
kiminsin
Dünyasın
vara
Üzerin
kara
SÜLEYMAN ara
Acep
kiminsin
GEÇİYOR
GÜNLER
Kalbim
oynuyor
Sevgi
doymuyor
Günü
saymıyor
Geçiyor
günler
Sadıkım
aşka
Kalbimdir
başka
Ölseydim
keşke
Geçiyor
günler
Dalarım
hülya
Yatarım
rüya
Bakarım
dünya
Geçiyor
günler
Hoştur bu
hayat
Geçmişe
bayat
Ömüre
miat
Geçiyor
günler
Demler
sürülür
Gamlar
görülür
Defter
dürülür
Geçiyor
günler
Bülbül
şakıyor
Güller
kokuyor
Keklik
sekiyor
Geçiyor
günler
Sevgi
yıkıyor
İnsan
bıkıyor
Canım
çıkıyor
Geçiyor
günler
Aşkına pazar
Güzele nazar
Alemi gezer
Geçiyor
günler
Ahreti
cennet
Dünyası
minnet
Delisi
cinnet
Geçiyor
günler
SÜLEYMAN
Tahtı
Saba nın
bahtı
Alemi yaktı
Geçiyor
günler
KİMSEM
YOKTUR
Çiçek oldum
açılmaya
Darı oldum
saçılmaya
Köprü oldum
geçilmeye
Geçecek hiç
kimsem yoktur
Aydınlığa
fener
oldum
Alevlere
yanar
oldum
Pervaneyim
döner oldum
Döndürecek
kimsem yoktur
Hayat budur
sanıyorum
Gördüğüme
kanıyorum
Ateş oldum
yanıyorum
Söndürecek
kimsem yoktur
Dolu
sanmayın
boşları
Bunca
yaptığım
işleri
Gözden
akıttım yaşları
Sildirecek
kimsem yoktur
Artık vaz
geçtim payımdan
Hissem
kalmadı sayımdan
SÜLEYMAN’ın
bu suyundan
Bir içecek
kimse yoktur
BİR TOP
BEZDİR
Yazılar
yazılsa kitap olsam
Ağızlarda
söylenen hitap olsam
Gergefler
işleyen mutaf olsam
Seninde
akibetin bir top bezdir
Gezsen türlü
donlara girsen
Büyüsen
büyük fonlara gisen
Seçilsen
beşlere onlara girsen
Seninde
akibetin bir top bezdir
Uçsan kuşlar
gibi havalarda
Murat alsan
istediğin yuvalarda
Kabul görsen
söylenen dualarda
Seninde
akibetin bir top bezdir
Sevinmeyesin
bir top bezin sesine
Çok
sarılanlar olur haslar hasına
Hasret
kalırsın başındaki fesine
Seninde
akibetin bir top bezdir
SÜLEYMAN
ilim teknik harika fen
Bunların
malı olamadım ben
Boşuna
yorulma yetişemezsin sen
Seninde
akibetin bir top bezdir
BİLEN YOKTUR
Günlerim
karalıdır
Şu kalbim
yaralıdır
Dertlerim
sıralıdır
Söylesem de
bilen yoktur
Sahnelere
çıksayıdım
Sular gibi
aksayıdım
Mazimize
baksayıdım
Bakışımda
yalan
yoktur
Dostlardan
beklerim yardım
Allahtır
ağzımda virdim
Bitmez
tükenmez bu derdim
Dertlerimi
alan yoktur
Yürür
yorulur dururum
Susuz
kalırım kururum
Avımı görsem
vururum
Avlarımı
salan
yoktur
Kapı kapı
geziyorum
Hileleri
seziyorum
Hayatımdan
beziyorum
Bezdiğimi
bilen yoktur
SÜLEYMAN
kaldı çaresiz
İnsanlar
olmaz yarasız
Ömürler
geçer süresiz
Süresince
kalan yoktur
YENEMEZSİN
Bu dünyanın
sefasını
Sonradan
süremezsin
Şu feleğin
cefasını
Sonradan
yenemezsin
Damarda
kaynıyor kan
Bedende
durmuyor can
Yanarsan
kendine yan
Sonradan
yanamazsın
Yaralarım
kanıyor
Gövdelerim
yanıyor
Vefasız ne
sanıyor
Sonradan
kanamazsın
Sana karşı
suçlarım
Hiç olmadı
taşlarım
Gözümdeki
yaşlarım
Sonra
silemezsin
Üzümler
yaprak oldu
Bedenler
toprak oldu
Dünyada adın
kaldı
Sonra
göremezsin
Sende
bumuydu dilek
Sen idin
bana melek
SÜLEYMAN
derdi bölek
Sonra
bölemezsin
YERİM OLSA
Sahrada bir
yerim olsa
Uçar idim
yuvamdan
O sevgili
yarim olsa
Kaçar idim
ovamdan
Kara
bahtım yürütür
Ahım ömür
çürütür
Hava almaz
kurutur
Naçar
idim havamdan
Ekin gibi
biteydim
Duman gibi
tüteydim
Bülbül gibi
öteydim
Uçar idim
yuvamdan
SÜLEYMANIM
Tahtsızım
Talihsizim
bahtsızım
Ümitsizim
aht sızım
Kaçar idim
sayamdan
DÜNYANIN
SIRLARI
Bütün
varlıklardır Hakkın varlığı
Bilir misin
söylesem
sırlarını
Kudretinde
arayanlar
varlığı
Bilir misin
söylesem
sırlarını
Beden olur
sizlere can
içinde
Dünya olur
yapıya han
içinde
Hükümettir
benedni şan içinde
Bilir misin
söylesem
sırlarını
Ferman çıkar
dilde emir
olur
Yere döşenir
rayda demir olur
Yağmur yağar
yerde çamur olur
Bilir misin
söylesem
sırlarını
Gıda olup
insanları
doyuran
Zalimlerden
mazlumları kayıran
Haksızları
vurup yere deviren
Bilir misin
söylesem
sırlarını
İlaç olur
saklanır
şişelerde
Derde düşeni
bekler köşelerde
Ayırım
yapmaz halkta paşalarda
Bilir misin
söylesem
sırlarını
Gökyüzüne
çıkar havada uçar
Yer yüzüne
iner dağlara kaçar
Vaktinim
çoğu yuvada
geçer
Bilir misin
söylesem
sırlarını
Yıldız olur
gök yüzünü üslenir
Tüm evreni
yıldızlarla süslenir
Demir olur
topraklarda paslanır
Bilir misin
söylesem
sırlarını
Karşı
karşıya geçer ordu olur
Ordularına
savaş yurdu olur
Sürülerine
davar kurdu olur
Bilir misin
söylesem sırlarını
Gece hava
olur ay
görünür
Ok olur onu
atan yay görünür
Tüccar olur
karlarda zay görünür
Bilir misin
söylesem sırlarını
Bir bakarsın
hasta olur yoklanır
Bir bakarsın
tabutlarda saklanır
Bir bakarsın
haklar ile haklanır
Bilir misin
söylesem sırlarını
Karanlık
olur kör eder gözleri
Sağır olur
işitmez her sözleri
Kışa bedel
baharları yazları
Bilir misin
söylesem sırlarını
Sakin sakin
ırmaklarda akıyor
İster ise
bir sel olup yıkıyor
Buğu olup
gök yüzüne
çıkıyor
Bilir misin
söylesem
sırlarını
Bucak olur
köyler ile kurulur
Merkez olur
şehirlere sürülür
Başkan olur
her şey ondan sorulur
Bilir misin
söylesem sırlarını
Arasan da
bulamazsın başı yok
Belli başlı
hiç bir yerde işi yok
Yarattığına
misal gidişi yok
Bilir misin
söylesem sırlarını
Bin bir
yerdir durağının noktası
Denizlerdir
mürekkebi okkası
Başında
görünmez yoktur takkesi
Bilir misin
söylesem sırlarını
Çok yapıları
var dünya dışında
Ölçüsü yok
yapıların yaşında
Kendisidir
cümlesinin başında
Bilir misin
söylesem sırlarını
Depremi,
şimşeği, yangını, yeli
Tanımaz
kendinden başka bir eli
İradesidir
kudretinin yolu
Bilir misin
söylesem sırlarını
Erimiş
potalar tavasız kapsız
Bütün
aletleri gövdesiz sapsız
Yazılı
eserlerinin hepsi kitapsız
Bilir misin
söylesem sırlarını
Bütün
ilimleri şubesiz dalsız
İstikbal
kitapları bile falsız
Yürüyen
hünerlerinin hepisi yolsuz
Bilir misin
söylesem sırlarını
İşleri
perişan şefsiz amirsiz
Yapılacak
her ne varsa tamirsiz
Kendisi
yapıyor ama ömürsüz
Bilir misin
söylesem sırlarını
Şu sıra öyle
ki ekmeksiz aşsız
Dağılmış
işleri yürümez başsız
Bütün
inşaatı kerpiçsiz taşsız
Bilir misin
söylesem sırlarını
Gemidir suda
Trendir rayda
Kendini
ararsan bulursun ayda
Çalışmaktan
başka yoktur bir fayda
Bilir misin
söylesem sırlarını
Gemiler
yüzdürür tuzlu su olur
Akar
denizlere sonra bu olur
Her kiri
temizler adı yu olur
Bilir misin
söylesem sırlarını
İşte böyle
dönüyor bu koca çark
SÜLEYMAN
değirmene susuz ark
Doğumla
ölümün arasındaki fark
Bilir misin
söylesem sırlarını
RIZA DOĞAN’A
AİT ŞİİRLER
Çok zamandır
dosta mektup yazmadım
Sorarım
acaba darıldılarmı
Kızsa
darılsa da kasten yapmadım
Beni
anlamayıp kırıldılar mı
Kalemi elime
aldığım zaman
Bu kafa
oluyor sanki bir saman
Bu sıralar
benim hallerim yaman
Halimi
bilmeden darıldılar mı
ŞAŞKIN DOĞAN
sizden özür diliyor
Mektuplar
gecikti oda biliyor
Ben de
bilmem bana böyle no’luyor
Halim
anlayınca darılırlar mı
RIZA
DOĞAN:14,MART,1976
Gençlik
hevesiyle ettim bir hata
Arayıp
sormadan gidip söz aldım
Dosta
güvendim ki elimden tuta
Tutmadı
elimden batakta kaldım
Dedim dosta
bu işi git sen söyle
Gidip anlat
bizim durum hal böyle
Mektup
yazdım tez bu işi yol eyle
Gidip
söylememiş çok mahcup oldum
ŞAŞKIN
DOĞAN güvenirdi dostuna
Bu sebeple
çok durmadı üstüne
Düşünmez ki
el alemin nesine
Böylece
hayattan iyi ders aldı
RIZA
DOĞAN:27.ŞUBAT.1976
* * * *
Tanıtayım
size bakın neyim ben
Dünyada
bulunmaz benim gibisi
Halince
yaşayan ulu beyim ben
Dünyada
bulunmaz benim gibisi
Ahlakım çok
iyi çok usluyumdur
Herkesle
dalaşmak asıl huyumdur
Kusuruma
kalman daha toyumdur
Dünyada
bulunmaz benim gibisi
ŞAŞKIN DOĞAN
ne yaptın sen kendini
Şaşkınlıkta
bulamazsın dengini
Nerden aldın
o mübarek rengini
Kap karasın
yoktur senin gibisi
RIZA DOĞAN:
29. EYLÜL.1975
Aylarca
postanın yolun beklerken
Hele bir
mektubun gelmesinde gör
Yarın gelir
diye ümit beklerken
Yine bir
mektubun gelmesinde gör
Mektup gelip
teker teker bakınca
Bulamayıp
hayallerin yıkınca
Biri laf
edipte canın sıkınca
O zaman
mektubun gelmesinde gör
Asker
arkadaştan mektubun gelir
Çünkü o
mektubun kıymetin bilir
Askerler
askere ne yazabilir
Sıladan
haberin olmasında gör
ŞAŞKIN DOĞAN
Mektup diye eriyor
Bir satır
yazıya canın veriyor
Her
posta gelince mektup arıyor
Beklediği
mektup gelmeyince gör
RIZA DOĞAN:
29,ARALIK,1976
* * *
Gel birazcık
dertleşelim arkadaş
Otur yanıma
da sor yavaş yavaş
Dert
dinlemez hal bilmezin biriysen
Ne olur
yanımdan uzak dur biraz
RIZA DOĞAN:
28.AĞUSTOS.1975
* * *
Temmuzdan
Kasıma dert arkadaşım
Sendin benim
arkadaşım sırdaşım
Her an
beraberiz ayrılsak bile
Çünkü
kalplerimiz birdir gardaşım
RIZA DOĞAN:
19. Ağustos.1978
* * *
Acep kimdir
diye düşünme sakın
Şaşkın
gördüğünde beni hatırla
Hatırlaman
için etrafa bakın
Şaşkın
gördüğünde beni hatırla
Köyümüz
Dodurga İlimiz Tokat
Çamlı bel
Bucağı Çifliktir fakat
Atsan da
yesen de şayet bir tokat
Her sille
tokatta beni hatırla
RIZA DOĞAN:
.. EKİM.1975
* * *
Bahar gelip çayır
çimen bitende
Gül dalında
garip bülbül ötende
Dama çıkıp
gün batı ya bakanda
Beni
hatırlayıp anarmı acep
Harman yeri
madımakla dolanda
Toplar iken
hayallere dalanda
Yanındaki
sırdaş kızlar olanda
Beni
hatırlayıp anarmı acep
RIZA
DOĞAN:,,,,,,1974
Yaş yirmiydi
oldum asker
Beş aylıkken
bitti ömür
Onbeş aya
ömür ister
Ne yazık ki
bitti ömür
Ankara iline
geldim
Ordaki
dostları buldum
İk aylıkken
mektup aldım
Sigara da
içti ömür
Dört ay
Ankara da geçti
Dağıtım
şansımı seçti
Ta
Kırklareli’ne düştü
On beş ay
biter mi ömür
Burda
tanıdığım yoktur
Soğuk
Ankara’dan çoktur
Düşünmek
içime oktur
Düşünceyle
geçti ömür
RIZA
DOĞAN:..ARALIK.1975
* * *
Anam seni,
Anam seni
Çok özledim
anam seni
Anmaya
unutmak gerek
Unutmam ki
anam seni
Yavrularım incinmesin
diyerek
Sen
yıprandın rahat ettik biz ana
Korudun
kolladın kanat gererek
Mutluluğumuz
verir sana haz ana
Sevdiğim
yemeği yoksam yemedin
Üzsem dahi
kötü bir söz demedin
Diken batar
diye gülle vurmadın
Anaydın sen
tek kelime öz ana
Yolumuzu çizdin
ata sözüyle
Öğrettin
bakmayı gönül gözüyle
Hep geçimli
olmak kurt la kuzuyla
Layık
olacağım sana söz ana
Örnek oldun
bize düştük yoluna
Şükrediyor
herkes kendi haline
Kimse tamah
etmez dünya malına
Sevgi
elimizde büyük koz ana
Yük olmayım
diye dilerdin ölüm
Ayağım
dönerken tutarken elim
Emanetin
alsın söylerken dilim
Dilediğin
oldu giydin bez ana
Anam seni
anam seni
Çok özledim
anam seni
Anmaya
unutmak gerek
Unutmam ki
anam seni
RIZA
DOĞAN:..EYLÜL.2000
Bir kuş
olsam gitsem köyün düzüne
Baksam
dostlarımız acep ne yapar
Uçup konsam
anacığmın dizine
Beni
tanıyınca acep ne yapar
Çiftte ise
uçup gitsem yanına
Dokunsam
enseden saçın teline
Hemen konsam
ağabeymin koluna
Beni
tanıyınca acep ne yapar
Gitsem
baksam köyümüzün yazısı
Konacağım
yerler dostlar kapısı
Yengem,
ablam yeğenlerim hepisi
Beni
tanıyınca acep ne yapar
Varıp konsam
o nazlının başına
Kanadımı
sürsem gözün yaşına
Gideceğim
girdi ise düşüne
Beni görür
görmez acep ne yapar
ŞAŞKIN DOĞAN
kuş olup ta uçulmaz
Uçsan dahi
karlı dağlar aşılmaz
Yine de
tanrıdan umut kesilmez
Düşte
gönderirse acep ne yapar
RIZA
DOĞAN:..MAYIS.1974
* * *
Çok muhabbet
tez ayrılık getirir
Derlerdi de
inanmazdım arkadaş
Saç senin
eline neler getirir
Neden çıkış
verdin zalim arkadaş
Değiştin bizleri
sende saç ile
Yolun açık
olsun git güle güle
Hayatta bol
şanslar hep sizin olsun
Ayda bari
bir mektup yaz arkadaş
Sen gidersin
Yakup gider buradan
Bari ona iş
ayarla oradan
DOĞANI
kayırsın ulu yaradan
Haydi size
güle güle arkadaş
RIZA
DOĞAN:..OCAK.1975
* * *
Sen gideli
iki buçuk ay oldu
Mektup
salmadın ki mektup alasın
Başka
mektuplarda selamın geldi
N’ olacak
bizleri böyle savarsın
Dersin belki
selam saldım yetmez mi
Selam seni
dost yurduna katmaz mı
Böyle
düşünürsen küsme olmaz mı
Çünkü
mektuplarda selam bulursun
ŞAŞKIN DOĞAN
hala mektup beklesin
Beklesin de
dost yurduna eklesin
Gitsin
gelsin postaneyi yoklasın
Maalesef ki
dost dışına kalırsın
Hamza Sarı
güle yazdığı bir şiir
RIZA DOĞAN:
.. MAYIS 1975
* * *
Kıymetli
kardeşim Rıza Sarı gül
Gerçek söyle
bu askerlik biter mi
Sana soru
sordum cevabını Sal
Bu can sağ
salimen köye döner mi
Daha yeni
oldum bir aylık asker
Günlerim
geçmiyor sen bir yol göster
Bu gönül
sılaya tez gitmek ister
Hakikaten
ibibikler öter mi
ŞAŞKIN DOĞAN
durma günlerini say
Beş yüz
yetmiş gün var dillere kolay
Askerlik
inerse iki buçuk ay
Geriye
kalanı tezden biter mi
Rıza Sarı
güle yazdığı bir şiir
RIZA
DOĞAN:08.AĞUSTOS.1975
* * *
Dostum
gezdiğimi kıskanır imiş
Niye
kıskanırsın kıymetli dostum
Elbet vardır
her yokuşa bir iniş
Zaman gelir
sen de gezersin dostum
On üç aya
kalmaz sen de dönersin
Bir gün
gelir bize kuşsun da dersin
Ben askerken
teskereli gidersin
Kıskanma boş
yere kıymetli dostum
DOĞAN derki
kim istemez gezmeyi
Ara sıra
dosta mektup yazmayı
Yeni
öğrenirim mısra dizmeyi
Dudak büküp
gülme kıymetli dostum.
RIZA DOĞAN:
..MAYIS.1975
* * *
Senseni
bilmezsen başkası bilir
Sen arkadaş
sen kardeşsin be dostum
Her şeye
üzülme elden ne gelir
Dünyada her
şeye üzülme dostum
Olmuşla
ölmüşe çare yok derler
Düşünce
insanı derde iteler
Dokuz aya
kalmaz terhis ederler
Dostlara o
zaman gelirsin dostum
Daha gençsin
ne tez bıktın hayattan
Neşelen sen
her şeyi sil kafandan
Hak saklasın
başka türlü tufandan
Bir defa
Lice’ye baksana dostum
ŞAŞKIN DOĞAN
derki o Yüce Allah
Daha
beterinden saklar inşallah
Düşünmek kar
etmez boşa çekme ah
Oluruna
bırak her şeyi dostum.
RIZA DOĞAN:
12 EYLÜL.1975
Askerlik
deyince aklıma gelir
Emirle
çalışan canlı bir robot
Askerlik
yapanlar çok iyi bilir
Onlar da
oldular canlı bir robot
Kimi der ki
bu askerlik biter mi
Kimi der ki
ibibikler öter mi
Çavuş,
onbaşılar hata yutar mı
Yirmi ay
olursun canlı bir robot
Biri hata
yapar hepisi çeker
Soru
ezberlersin hep teker teker
Tüm evli,
nişanlı evli ve bekar
Hepsi de
olurlar canlı bir robot
Bir düdükte
herkes geçer sıraya
Sinema
tiyatro davran paraya
Seni
çağırırlar “Gel lan buraya”
Orda
olacaksın canlı bir robot
ŞAŞKIN DOĞAN
sakın şaşırıp kalma
O dertsiz
başını dertlere salma
Bazı
yönlerini ağzına alma
Yoksa bir
kaç sene olursun robot
RIZA DOĞAN:
..TEMMUZ.1975
* * *
Evlerinin
önü uzun bir bayır
Ateş olup
yandım ben cayır cayır
Gurbette
ölürsem sen beni gayır
Geç kalma
sevdiğim sen oralarda
Deli divaneyim
ben buralarda
Evlerinin
sağı yıkık bir ören
Sorarım
aşkımı var mıdır gören
Gurbette
bulunmaz yaramı saran
Geç kalma
sevdiğim sen oralarda
Aşkın ile
yandım ben buralarda
Evlerinin
solu yukarı mezar
Benim deli
gönlüm orada gezer
DOĞAN
aşkından da bunları yazar
Geç kalma
sevdiğim sen oralarda
Deli
divaneyim ben buralarda
RIZA
DOĞAN:.....1975
İSMAİL
YILDIZA AİT DERLEME
İsmail
Yıldıza ait çok şiir olduğunu duydum ama kimse derleyip vermedi. Bende sadece
bu demesi ile yetindim.
İsmail
yıldız dana almaya karar verir, Dana alacağını duyan sakallı ve hanımı İsmail
ağbiyi ziyarete gelirler,
Çok paraya
ihtiyaçları olduğunu bu nedenle ellerindeki danayı satmak zorunda kaldıklarını,
dananın cins mi cins. Güzel mi güzel, tohumluk bir mal olduğunu söylerler.
Allarlar, pullarlar danayı İsmail Yıldıza satarlar.
İsmail ağbi
danayı alır, dana bir boğa gibi yem yemektedir, ancak bir dirhem et bağlamaz,
yediğini çıkarır, dana ishaldir, veterinere götürür, iğne vurdurur, dananın
yanında yatar ama dana bir türlü düzelmez buna ait öyküyü şiirle anlatır.
Sakallıdan
aldım dana
Verem oldum
yana
yana
Utanmadan
nasıl verdin
Bu
danayı Hadıç ana
Hadıç ana
İsmail ağabiye cevap verir;
Dananın
yüzünden battım
Üç beş tane
yalan kattım
Danayı ben
sana sattım.
Sonuçta
başımdan attım. der
İsmail ağabi
köylüye sert yanar
Dana
hastalandı aldı götürdü
Bektaş
pınarına varmadan hötürdü
Arpa saman
komadı beni batırdı
Nasıl alış
veriş nasıl hatırdı
Bindim
arabaya aldım ilacı
Buna bir
iğne vur Güldene bacı
İğneyi
vurdurduk karnı şişti
Ahırın
ortasına gürp diye düştü
Benim bu işe
aklım imanım şaştı.
İSMAIL
YILDIZ
HASAN
GÜLÇAYA AİT ŞİİRLER
Hasan
Gülçay’ın şiir yazdığını duydum. Kendisinden istedim sağ olsun yardımcı oldu
Hüseyin
Demirelin vefatı sıradan olmamış, birden bire tarladan gelirken yolda
kalmış, konu komşu olayla ilgilenmiş. Hasan ağbi de bu olayı şiire dökmüş
Sabahın
erinde tarlaya vardım
İş mi
dayanırdı yoruldum kaldım
Yarimin
dizine biraz uzandım
Yavrularım
sana emanet gardaş
**
Kızımın
ismini sorarsan Dilek
Yol üstünde
aldı canımı felek
Tanrıdan
mistedim böyle bir dilek
Yavrularım
sana emanet gardaş
**
Konu komşu
araziye derildi
Cenazem de
yol üstüne serildi
Baş çavuşa
ifadeler verildi
Yavrularım
sana emanet gardaş
**
Naaşımı
kodular taksi gözüne
Eşim saçın
yolar vurur dizine
Kuzularım
toprak koysun gözüme
Yavrularım
sana emanet gardaş
**
Komşularım
alıp eve geldiler
Vilayete
kara haber verdiler
Bacı gardaş
cenazeme geldiler
Yavrularım
sana emanet gardaş
HASAN GÜLÇAY
****
Yurt dışı
sevdasının köyü sardığı dönemlerdir. Arabistana mı Libya’ya mı işçi
alınacaktır. Bu işin mafyalığını yapanlar gelir. Köyde Rıza Topak’ı bulur, adam
başına para toplamasını, kır tane fotoğraf hazırlamalarını, pasaportların üç
günde çıkacağını vs. söyler. Köyü dolandırır gider. Bu olay şiirlere şöyle
yansır.
Karşı ki
köylerden İğdir’le, Salur
Hazır parayı
da kim olsa alır
Böyle bir
davayı Avukat’malır
Gelin gardaş
Arap’lara gidelim
**
Şirket
Pasaportu üç günde aldı
Sevinçli
haberi çevreye saldı
Şükrü de
Çime den adires aldı
Gelin gardaş
Arap’lara gidelim
**
Hamza der
kırk resim ne işe yarar
Sağlık olsun
gardaş oldu bir zarar
Avrupa
durmadan patronu arar
Gelin gardaş
Arap’lara gidelim
**
Rıza Aslan
der ki bacamız tütmez
Dalgalı
denizde vapurlar gitmez
Babamın
parası yemeynen bitmez
Gelin gardaş
Arap’lara gidelim
**
Cemal der ki
bu iş gerçek mi gerçek
Gara ceğ
pancarı gayeten pürçek
Gitmedik,
arab’ı rüyada görsek
Gelin gardaş
Arap’lara gidelim
**
Kalenin
ardında yeşildir dağlar
Kimi deste
yapar, kimisi bağlar
Hoca
helalleşir, babası ağlar
Gelin gardaş
Arap’lara gidelim
HASAN GÜLÇAY
*******
Köyümüz için
yazılmış olan bu Şiiri Nusret Doğan verdi.
Meth edeyim
şu Dodurga köyünü
Eşin yok
güzelsin Dodurga Köyü
Soğuk mudur
içen bilir suyunu
Çeşmelerin
güzel Dodurga Köyü
**
Yaz gelince
yaylaları yeşerir
Koyun gelir
kuzuları meleşir
Lale sümbül
mor menekşe koklaşır
Cevüz dere
güzel Dodurga kötü
**
Sürüleri
güneş tutmuş yatıyor
Sütleri
soğumuş kaymak tutuyor
Açılmış
gülleri bülbül ötüyor
Bağın bahçen
güzel Dodurga Köyü
**
Bağ
bostanlık bahçelerden geçilmez
Böyle güzel
köye kıymet biçilmez
Koç yiğitler
bir birinden seçilmez
Bükülmez
kolların Dodurga Köyü
**
Köyün önü
ova ne güzel yazı
Havuzda
yüzüyor ördeği kazı
Giyinmiş
kuşanmış gelini kızı
Al yeşil
içinde Dodurga Köyü
**
Tarlalarda
Traktörler dönüyor
Çuvalları
anbarları doluyor
Kamyonlar
Tokat’a buğday salıyor
Zanginin
geçilmez Dodurga Köyü
**
Evleri
yapılmış şehir misali
İçleri
döşenmiş mobilya halı
İşlektir
caddesi asfalttır yolu
Misafir
ağırlar Dodurga Köyü
**
Tarihi
antika ne güzel cami
İçerisi
sanki cennet misali
Çalışkan
zengini bilgin insanı
Alimler
yatağı Dodurga Köyü
**
Evlerinde
çeşmeleri akıyor
Yüksek
tahsilde çocukları okuyor
Fazla
methetmeyim canlar yakıyor
Kıymetin
bulunmaz Dodurga Köyü
**
Nasıl
methetmeyim böyle bir köyü
Sarı güller
derler aşiret soyu
Alim
meclisinde olsaydı yerim
Muhabbetin
tatlı Dodurga Köyü
**
Daha çok
sözüm var niceden nice
Lambalar
yanınca aydınlık gece
Durmadan
çalışır Süleyman Hoca
Füze dahi
yapar Dodurga Köyü
**
GARİP ÇINAR
destanımı söylerim
İnsanlık
yoluna boyun eğerim
Kuruluş
tarihini size sorarım
Tarihin
bilinmez Dodurga Köyü
Aynı şahsa
ait olan bu şiir de Nusret Doğan tarafından verildi
Dikine gider
yokuşu
Çalılıktır
dağı taşı
Dağdan ovaya
bakışı
Dağ başında
Sivri köyü
**
Dağın
tepesine konmuş
Bilmem
burayı kim kurmuş
Düz ovaya
hasret kalmış
Dağ başında
Sivri köyü
**
Sağı dere
solu dere
Bilmem
arazisi nere
Dertlerine
yoktur çare
Dağ başında
Sivri köyü
**
Tarlaları
bayır bayır
Hiç bulunmaz
sulu çayır
Mevlam kayır
bizi kayır
Dağ başında
Sivri Köyü
**
Kışın
soğuktur yatılmaz
Atayım desen
atılmaz
Vatan
bulunmuş satılmaz
Ayak bağı
Sivri Köyü
**
Uyanıklar
çekip gider
Gurbeti
vatanı eder
Böyle köyü
kimler neder
Yerinde kal
Sivri Köyü
**
GARİP ÇINAT
sözü bağlar
Sözüme
gücenmen beyler
Kümüğün
Halil küfür söyler
Dağ başında
Sivri Köyü
ALİ DURANA
AİT ŞİİRLER
KÖYDE
TEMSİLCİ
Mustafa
Günerle Sarığlün Müstoğ
Keçebaşın
oğlu Durmuşla Alöğ
İsmayıl
Aktaşla Gardaşı Satoğ
Temsilci
olarak kaldı köyümde
**
Soyadı
Fidangül Kazimle Zöhür
Koruda
Derede çok çekti kahir
Alabbas hem
tembel hemi de fakir
Dedelik
yapmaya kalktı köyümde
**
Güzel Zurna
çalar İriza Gülçay
Hep Ihlamur
içer, hiç demlemez çay
Hasan ile
onu örnek alsın köy
Yıllarca
ikilik yoktu köyümde
**
Hüseyin
Başçavuş, İbrahim Dönmez
Sanmıştık ki
daha Tokata dönmez
Adoğzelle
Fidan gezmeden durmaz
Herkese bir
türkü yaktı köyümde
**
Ali, Nazmi
en büyüğü İbrahim
Her şeyi o
bilir haklıdır daim
Allah sabır
verdi daha ne deyim
Yatalak
bacıya baktı köyümde
**
Bekçilik
yapardı hep Mehmet Ali
Rıza Çelik
köyde düğünler gülü
Kışın
İzmirdeymiş gıdığlin Sali
Hatalı
töreyi yıktı köyümde
**
Abbas Kılıç
İtten yeğin korkardı
Baba gardaş
öldü kimsesiz kaldı
Komşuları
Hasan Temurçin vardı
Hayırlı
evladı tuttu köyümde
**
Dursun Özbek
hızlı hızlı konuşur
Yadigar Taş
gıpıh gıpıh bakışır
Osmanada
efendilik yakışır
Bu deyim
Osman’a haktı köyümde
**
Ahmet Fidan
çok sık hasta oluyor
Gah İzmirde
gahi köyde kalıyor
Bazan
düğünlerde zurna çalıyor
Köylü
yaşamaktan bıktı köyümde
**
Hacemmi
kısaydı daha kısalmış
Hasan Alan
Hasta birazcık solmuş
Hamdi onlar
gibi garısız kalmış
Dul erkek
dul kadın çoktu köyümde
**
Adı Dursun
Sönmez Dedeli oğlu
Çok efendi
insan az kısa boylu
İhsan Kumaş
ile Ali emmoğlu
Ruşen gibi
bir dost çıktı köyümde
**
Ahmetle
Eysanın içinde sızı
İki gardaşın
var beş tane lazı
İşaret
dilidir onların sözü
Arhazı
dilsizi vardı köyümde
**
Çok sığır güderdi
Gazinin Memmet
Kızdığı
zamanlar dinlemez ümmet
Hacı Sönmez
sessiz çok çekti zahmet
Turgay
Demireller kaldı köyümde
**
Saymadığım
köylüm umarım kızmaz
Kafiye
uymazsa kalemim yazmaz
Zaten adım
çıktı beni hiç bozmaz
ALİ DURAN
adın çıktı köyümde
ANLAMSIZ KELİMELER
(Hangi duygular içinde yazdığımı hatırlamadığım
bir şiir)
İşte bunlar, şunlar demek var iken
Aha bunlar, şunlar demek anlamsız
Ahır penceresi demek var iken
Kabaca bir terim temek anlamsız
**
Marazlı, illetli ne demek ise
Hastalıklı demek yeter bu söze
Biraz zayıf biraz, çelimsiz ise
Dırıh, coruh, aruh demek anlamsız
**
Yüz numara yüz bir deyince bitsin
Ayak yolu neymiş unutun gitsin
Abdes hane lehçemizi terk etsin
Tuvalete Kenef demek anlamsız
**
Ağa emmi sözü köylüye özel
Baba amca demek çok daha güzel
Horanta külfeti ev halkı çözer
Meğer varken Mağrem demek anlamsız
**
Pir Sultan hilekar demiş o çağda
Alangirli demek yanlış bu çağda
Loğ diye bağırdık ovada dağda
Bay bayana Ulan demek anlamsız
**
Sahiden mi Essahtan mı tek laftır
Her halde doğrudur, Ellaham gaftır
Andavallı angut seme çok saftır
Pislik varken Gubür demek anlamsız
**
Ne yaparsın, Noğürürsün bilemem
Bir avuca Bir goşamdır diyemem
Gömlek varken Göynek işlik giyemem
Don, kilota Tuman demek anlamsız
**
Bayahtan demiştim kabahat benim
Doğru biraz önce tutulsun dilim
Bir anlık görmeye Bi çala derim
Kaba varken Gubat demek anlamsız
**
Çirkinse Aşgarsuz, Şikürsüz diye
Eğer uğursuzsa, Gudümsüz niye
Naçar çaresizdir, evetse Heye
Geçen yıla Bıldır demek anlamsız
**
Nefaat ne zaman düzelir dilim
Ecücük düzelse azıcık derim
Gişi hem kocadır hemi de erim
Hayli yazdım Epey demek anlamsız
**
Cıngar kavga imiş Cereme ceza
Ismarıç sipariş vermektir keza
Kalemim Çiğidi çekirdek yaza
Çelimsizse Tıska demek anlamsız
**
Dazgır yalakadır, yağcı Yaltakçı
Yaygaracı rezil, yüzsüz Şıltakçı
Şargada yaramaz, Tevzür yalancı
Endişeye Kuşüm demek anlamsız
**
Utanmaz, arlanmaz olmuş Malamat
Alışmış, dadanmış denmiş Musallat
Zengin Varlıklının adı Variyat
Yoksul ise Cıbır demek anlamsız
**
Çebiş, Şişek, Culuh demek mi lazım
Keçi, koyun, hindi adları kuzum
Tavatür çok iyi oldu mu yazım
Bir lokmaya Sohum demek anlamsız
**
Yazı yazdım ama Mehesimedin
Ben de bu nedenle önemsemedim
Kısa boylu ise Gödek demedim
Şubat varken Gucük demek anlamsız
**
Guşgeneyi bir çoğumuz unuttuk
Kap kazan tencere yerine tuttuk
Hızmıh, Kesmük dedik samana kattık
Takunyaya Nalin demek anlamsız
**
Yazmadığım var mı diye düşündüm
Giciştim de tarak aldım kaşındım
Türkçe derki Lehçelerden aşındım
ALİ DURAN söz uzatmak anlamsız
25.12.2006
GEBZEYE GEZİ
Bu bayram
Tokat ı köyümü değil
Ayhan
Karataşı görmek isterdim
İnan
sülalemi soyumu değil
Mustafa
Aktaşı sormak isterdim
**
Görsem zor
tanırım Adem Aktaşı
Ali Bal
gözümde şakacı başı
Ziyaret
ederdim Nazım Aktaşı
Gidip
kapısını çalmak isterdim
**
Ateş altı
oyununda en baştı
Cingöz
derdik adı Rıza Aktaştı
Mustafayla
Haydar ile gardaştı
İş yerinde
bir çay içmek isterdim
**
Gebzeye
gidince unutsam gamı
Düşünür
çereze gelecek zamı
Abbas Koçak
gibi sıcak bir canı
Dostça
kucaklayıp sarmak isterdim
**
İnernette
site açmış sevindim
Biraz
duygulandım biraz övündüm
Özkan Koçak
ile tanışsak derdim
Bu çocuk kim
diye sormak isterdim
**
Duyunca
üzüldüm karısı öldü
Medeni
insandı köylüm hor gördü
Hüseyin
Koçak a kader ters güldü
Evlilikte
mutlu görmek isterdim
**
Eksik
olmuyor ki başından derdi
Oğluyla
yeğeni hapise girdi
Toplum çok
severdi Muhtarlık verdi
Satılmış
Usluya ermek isterdim
**
Anası
arsamız kıymetli demiş
Amcası
Yakuptan çok darbe yemiş
Şenel Ersoy
kamyonculuk edermiş
Hal ve
hatırını sormak isterdim
**
Ağırbaşlı
sakin duruşu ile
Yıllarca
gebzede doldurdu çile
,Hamdi Kumaş
Veli Fidangül ile
İki kadeh
rakı almak isterdim
**
Kapıdan
kovarsan bacadan girer
Köyüme
yaptığı taktire değer
İstersen
sayayım hep birer birer
Erdal Özeli
de övmek isterdim
**
Minnet
borcum vardır bilsin her zaman
Ben çıraktım
o kalfaydı bir zaman
Satılmış
Coşkunu gördüğüm zaman
Tutup
yüzlerinden öpmek isterdim
**
Ali Duran
Alan adaşım idi
Cemal Yıldız
sanki gardaşım idi
Gurbet el
köyümden çok canlar yedi
Hepsine
taziye vermek isterdim.
**
Babası
sessizdi oğlu da aynı
Gözleri
bozukmuş düzelmez gayrı
Hatırlamak
için düşündüm hayli
Kazım
Sönmezlere varmak isterdim.
**
Zeytinleri
tanımazdım köydeyken
Efendi
insanlar gene böyleyken
Salih Zeytin
ile tanıştım erken
Kuş adası
didim gezmek isterdim.
**
Öcbeleri
Özbekleri yazmışım
Tanımıyom
üstlerini çizmişim
Sönmezleri
sıra sıra dizmişim
Nurettin,
Rızayı görmek isterdim
**
Selahattin
hayalimde canlandı
Nurettin bir
ara İzmirde kaldı
Masum Güler
sonra aklıma geldi
Görmesemde
selam salmak isterdim
**
Aklımdan
geçirdim hepsini tek tek
Kenanla
Aliyi seçemedim pek
Salih Yıldız
demek eğlence demek
Muharrem
ağbiyi sormak isterdim.
**
Kalıbının
adamıdır derler ya
Yüreği
sağlamdır inan buna ha
Yusuf
Sarıgülü görsem bir daha
Şöyle
eskilere dalmak isterdim
**
Erol ile
Şenol Gebzede durur
Ali ile
Hasan uzakta kalır
Sami
öykülerde çok ilham verir
Rıza Sarıgülü
sormak isterdim
**
Derdi yoksa
satın alır kendine
Köyümüzde
rastlanmaz ki dengine
Aklımdan
çıkmıyor Gülseren gene
Kartalda
Pendikte bulmak isterdim
**
Anayı bacıyı
gelini kızı
Aklımda
hepiniz unutmam sizi
Kibele yazımda
ben hepinizi
Tek tek
yazıp size vermek isterdim
**
Rıfat Balla
fazla mazim olmadı
Veli
İstanbula gitti gelmedi
Aliyeden
başka bekar kalmadı
Bir dost ile
evli görmek isterdim
**
İstanbul
İzmirde dolandı durdu
Gebzede
kalmaya kararı kıldı
Bir Muzaffer
bir de o bekar kaldı
Cüneyiti
evli görmek isterdim.
**
Halil
eniştemi sanman unuttum
Ememin
kızından hep üstün tuttum
Sanıyom bir
gece evinde yattım
İki gece
daha kalmak isterdim
**
Akraba
olarak davrandı bana
Soğuk
davranırdım oysa ben ona
Hüseyin
Özdemir selamım sana
Sana
hatalıyım demek isterdim
**
Halil
İbrahimgil akrabam ama
Sanki bir
yabancı geliyor bana
Yeğenim
Nurselle Ali Taş cana
Kemal ile
selam salmak isterdim.
**
İsmail Aytaç
la Rıza Geneli
Niye sona
koydum bilsin bileni
Ssk dan bana
miras kalanı
Birlikte
paylaşıp bölmek isterdim.
**
Yüreği çok
temiz sevgisi yüce
Kimse
gücenmesin gitmesin güce
Nusret telefonda
arar her gece
Oysa ben
yanında olmak isterdim
**
Anılarım
Haydar Metin siz olmaz
Muharremle
Halil kenarda kalmaz
ALİ DURAN
hayal kurmadan durmaz
Gerçekte
dostlarla olmak isterdim.
NASIL
YAZMAYIM
Sanki
erkeklere mahsus bu dünya
Kibele
kadını nasıl yazmayım
Erkeklere
ayıp olurmuş güya
Anamı bacımı
nasıl yazmayım.
**
Yarım kilo
eti bir ay kullanan
Sabun ile
deterjana bunalan
Sayıyla
pazardan domates alan
Tutumlu
kadını nasıl yazmayım.
**
Dolapta var
mıdır yok mu bilmeyen
Akşam
kahvelerden eve gelmeyen
Sorumsuz
kocadan çektiğni bilen
Sabırlı
kadını nasıl yazmayım.
**
Pediküre
kuaföre çıkmayan
Hasta çökel
olduğuna bakmayan
Tükenecek
diye kömür yakmayan
Çileli
kadını nasıl yazmayım.
**
Çocuğun
okulda velisi baba
Hiçbir
toplantıya katılmaz ama
Her bir işe
koşar çileli ana
Ezilen
kadını nasıl yazmayım.
**
Kibele
dünyaya hükümran olsa
Ekonomik
gücü eline alsa
İlkel
kominali yeniden kursa
Kurtaran
kadını nasıl yazmayım.
**
Kibele
Tanrıça yaradan ana
Kadın
üretkendir doğuran ana
Sevgim
saygım kıblem duam hep ona
ALİ DURAN
bunu nasıl yazmayım.
08.03.2002
Gebze de
yaşayan kadınlarımıza
FARKLI
DEĞİLLER
Seni tarif etsem
onlar darılır
Onlar senden
farklı değil ki teyze
Gurbette
olanlar bana kırılır
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Çöllöğün
Üsüyün gitti gelmedi
Titiz Adil
döndü murat almadı
Kardeşi
Rızanın ünü kalmadı
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Adı
İbrahimdi biz çavuş derdik
Kardeşi
Kemali hep önder bildik
Abisi dedeyi
bu yıl yitirdik
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Orhan
babasını çekti getirdi
Osmanın
Aliyi oğlu bitirdi
Derler ki
kır kafa aklın yitirdi
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Dursun Şemşi
çabaladı ne oldu
En fazla
Tokata birkaç ev kurdu
Duran
Demirtaşı hısımlar yordu
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Salih Kılıç
Deli Durmuş döndüler
Pişman olup Türkiyede
öldüler
Dönmek
isteyene örnek oldular
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Halil Sönmez
erken döndü oradan
Yusuf Erdem
tat almadı buradan
Memmet Ali
çoktan çıktı sıradan
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Hüseyin
Ağbimin çok malı vardı
Öldü gitti
hepsi dünyada kaldı
Karısı
Fadime perişan oldu
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Köyde Şöngül
derler ben Şengül derdim
Tellinin
Aliyi pek çok severdim
Saruğlün
Dedeye gıpta ederdim
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Onun için
sertap Kadriye kutlu
Ablası
Saadetten hala umutlu
Sanmaki
Tellinin Rıza çok mutlu
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Çöp Üsüyün
dale vere çevirdi
Üç kez oğlan
beş kez kızı everdi
Sonra tek
başına köyümde kaldı
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Duydum Hacer
kocasından ayrılmış
Kızının
yüzüğü elinde kalmış
Zaman
değişiyor kültür bozulmuş
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Rıza İbo
köyden bağını kesti
Köylüye mi
yoksa köye mi küstü
Köylüm param
parça bu nasıl işti
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Kasım sessiz
sakin çalıştı durdu
Ne orda ne
burda bir yuva kurdu
Duran
ortalıkta dolandı durdu
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Arkadaş
akraba düşmanı dostu
Ayırım
yapmadı yardıma koştu
Gara böcük
bilmez hepisi boştu
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
Ruşen önder
idi bilsinler bunu
Dövüş kavga
bitti kapandı konu
Girişimci
ruhu kurtardı onu
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
En mantıklı
Cafer çıktı gözümde
Ablamı
severim bakma özümde
ALİ DURAN
hata var mı sözümde
Onlar senden
farklı değil ki teyze
**
DODURGA
KÖYÜ
ESER: Garip Çınar
DERLEYEN : Nusret Doğan
Meth
edeyim şu Dodurga Köyünü
Eşin yok güzelsin Dodurga Köyü
Soğuk mudur içen bilir suyunu
Çeşmelerin güzel Dodurga Köyü
**
Yaz gelince yaylaları yeşerir
Koyun gelir kuzuları meleşir
Lale sümbül mor menekşe koklaşır
Cevüz deren güzel Dodurga köyü
**
Sürüleri güneş tutmuş yatıyor
Sütleri soğumuş kaymak tutuyor
Açılmış gülleri bülbül ötüyor
Bağın bahçen güzel Dodurga Köyü
**
Bağ bostanlık bahçelerden geçilmez
Böyle güzel köye kıymet biçilmez
Koç yiğitler bir birinden seçilmez
Bükülmez kolların Dodurga Köyü
**
Köyün önü ova ne güzel yazı
Havuzda yüzüyor ördeği kazı
Giyinmiş kuşanmış gelini kızı
Al yeşil içinde Dodurga Köyü
**
Tarlalarda Traktörler dönüyor
Çuvalları ambarları doluyor
Kamyonlar Tokat’a buğday salıyor
Zenginin geçilmez Dodurga Köyü
**
Evleri yapılmış şehir misali
İçleri döşenmiş mobilya halı
İşlektir caddesi asfalttır yolu
Misafir ağırlar Dodurga Köyü
**
Tarihi antika ne güzel cami
İçerisi sanki cennet misali
Çalışkan zengini bilgin insanı
Alimler yatağı Dodurga Köyü
**
Evlerinde çeşmeleri akıyor
Yüksek tahsilde çocukları okuyor
Fazla methetmeyim canlar yakıyor
Kıymetin bulunmaz Dodurga Köyü
**
Nasıl methetmeyim böyle bir köyü
Sarı güller derler aşiret soyu
Alim meclisinde olsaydı yerim
Muhabbetin tatlı Dodurga Köyü
**
Daha çok sözüm var niceden nice
Lambalar yanınca aydınlık gece
Durmadan çalışır Süleyman Hoca
Füze dahi yapar Dodurga Köyü
**
GARİP ÇINAR destanımı söylerim
İnsanlık yoluna boyun eğerim
Kuruluş tarihini size sorarım
Tarihin bilinmez Dodurga Köyü
ANLAMSIZ
İşte bunlar, şunlar demek var
iken
Aha bunlar, şunlar demek
anlamsız
Ahır
penceresi demek var
iken
Kabaca bir
terim temek
anlamsız
**
Marazlı,
illetli ne demek
ise
Hastalıklı demek yeter bu
söze
Biraz zayıf
biraz, çelimsiz
ise
Dırıh,
coruh, aruh demek
anlamsız
**
Yüz numara yüz bir deyince
bitsin
Ayak yolu neymiş unutun
gitsin
Abdes hane lehçemizi terk
etsin
Tuvalete Kenef demek
anlamsız
**
Ağa emmi sözü köylüye
özel
Baba
amca demek çok
daha güzel
Horanta
külfeti ev halkı
çözer
Meğer varken Mağrem demek
anlamsız
**
Pir Sultan hilekar
demiş o
çağda
Alangirli demek yanlış bu
çağda
Loğ diye bağırdık ovada
dağda
Bay bayana Ulan
demek
anlamsız
**
Sahiden mi Essahtan mı tek
laftır
Her halde doğrudur, Ellaham
gaftır
Andavallı
angut seme çok
saftır
Pislik varken Gıbür demek
anlamsız
**
Ne yaparsın, Noğürürsün
bilemem
Bir avuca Bir goşamdır
diyemem
Gömlek varken Göynek işlik
giyemem
Don,
kilota Tuman demek
anlamsız
**
Bayahtan demiştim kabahat
benim
Doğru biraz
önce tutulsun
dilim
Bir anlık görmeye Bi çala
derim
Kaba varken Gubat demek
anlamsız
**
Çirkinse Aşgarsuz, Şikürsüz
diye
Eğer uğursuzsa,
Gudümsüz
niye
Naçar çaresizdir, evetse Heye
Geçen yıla Bıldır demek
anlamsız
**
Nefaat ne zaman düzelir
dilim
Ecücük düzelse azıcık derim
Gişi hem kocadır hemide erim
Hayli yazdım Epey demek
anlamsız
**
Cıngar kavga imiş Cereme ceza
Ismarıç sipariş vermektir keza
Kalemim Çiğiti
çekirdek yaza
Çelimsizse Tıska demek anlamsız
**
Dazgır yalakadır,yağcı Yaltakçı
Yaygaracı rezil,yüzsüz Şıltakçı
Şargada yaramaz,Tevzür yalancı
Endişeye Kuşüm demek anlamsız
**
Utanmaz,
arlanmaz olmuş Malamat
Alışmış,
dadanmış denmiş Musallat
Zengin
Varlıklının
adı Variyat
Yoksul ise Cıbır demek
anlamsız
**
Çebiş,
Şişek, Culuh demek mi
lazım
Keçi, koyun,
hindi adları
kuzum
Tavatür çok iyi oldu mu yazım
Bir lokmaya Sohum demek anlamsız
**
Yazı yazdım
ama Mehesimedin
Ben de bu
nedenle önemsemedim
Kısa boylu ise Gödek demedim
Şubat varken Gucük demek
anlamsız
**
Guşgeneyi bir çoğumuz unuttuk
Kap kazan
tencere yerine
tuttuk
Hızmıh,
Kesmük dedik samana
kattık
Takunyaya Nalin demek anlamsız
**
Yazmadığım
var mı diye düşündüm
Giciştim de tarak aldım kaşındım
Türkçe derki
Lehçelerden aşındım
ALİ
DURAN söz uzatmak anlamsız
BİZİM
KÖYLÜLER
Babadan
dededen kalan toprağı
Satıp, satıp
gitti bizim köylüler
Tırnakla
kazılan bahçeyi bağı
Yakıp yıkıp
gitti bizim köylüler
**
Kiminin
yoksulluk canına yetti
Kimisi
kahretti köyü terk etti
Göçünü
yükleyen şehir e gitti
Göçüp, göçüp
gitti bizim köylüler
**
İlk önce
yurt dışı çözdü düğümü
Muska mı
yaptılar yoksa büyü mü
Asıl dedi
kodu yıktı köyümü
Çıkıp, çıkıp
gitti bizim köylüler
**
Yokluk,
kıtlık, deprem sarsmadı böyle
Doğduğun,
doyduğun yer mi sen söyle
Okuyan
bağını kopardı köyle
Kopup, kopup
gitti bizim köylüler
**
Kaptan
gemisini en son terk eder
ALİ DURAN
özrün suçundan beter
İlk önce sen
gittin konuşma yeter
Köyümüzü
özler bizim köylüler
KÖY EKMEĞİ
Marketin
önünde köy ekmeğini
Görünce
köyünü bir özledi ki!
Köyünden
ayrılıp kent gerçeğini
Görünce
köyünü bir özledi ki!
**
Yarı aç yarı
tok karnı doyarak
Sofraya
dilimle ekmek koyarak
Yarısı
yarına kalsın diyerek
Bölünce
köyünü bir özledi ki!
**
Para’ylamı
olur Allah’ın suyu
Ne pınar var
ne çeşmesi ne kuyu
Sen ol da
özleme güzelim köyü
Sövünce
köyünü bir özledi ki!
**
Sıkıştı; anlarsın
tuvalet derdi
Dere, çalı
dibi aklına geldi
Çıkarken
kapıda parayı verdi
Çıkınca
köyünü bir özledi ki!
**
Ameleydi
parasını çaldırdı
Aklı gitti
sağa sola saldırdı
Cenazeyi
belediye Kaldırdı
Ölünce
köyünü bir özledi ki
**
ALİ DURAN
anlatmayı başardı
Tanıyordu,
bazen ona şaşardı
Ağlamadı ama
gözü yaşardı
Yazınca
köyünü bir özledi ki
RÜYALAR
Yıllardır
şehirde yaşarım ama
Rüyalarım
beni köye götürür
İster inan
bana ister inanma
Rüyalarım
beni köye götürür
**
Denizi
görürüm dağlarımızda
Serayı
görürüm bağlarımızda
Ölüyü
görürüm sağlarımızda
Rüyalarım
beni köye götürür
**
Susuzluktan
yansam gene uyanmam
Pınara
ağzımı dayasam kanmam
Ateşe
atarlar nedense yanmam
Rüyalarım
beni köye götürür
**
İster
fabrikada ister işimde
İster gurbet
elde ister içinde
Şehirler
rüyama girsin derim de
Rüyalarım
beni köye götürür
**
Engel olamam
ki arada yer yer
Cinsel
arzularım rüyama girer
Tanıdık
yabancı hep birer birer
Rüyalarım
beni köye götürür
**
Nedense
şehirler rüyama girmez
Köyde
yaşamayan bunları bilmez
ALİ DURAN
Köysüz hiç rüya görmez
Rüyalarım
beni köye götürür
30.10.2002
KUŞAK FARKI
Bir önceki
kuşak köylerde doğdu
Doyduğu yerlere alışması zor
Teknik çok
gelişti Kültürü boğdu
Uygarla
Barbarın barışması zor
**
Köleci
toplumu Barbarlar yıktı
Ortaya
feodal bir toplum çıktı
Para hakim
oldu feodal bıktı
Kapital
sisteme alışması zor
**
Köleci toplumu
yıktık yok ettik
Bu çağın
içinde eridik bittik
Yıl iki bin
milenyumda pes ettik
İlkel
Kominala dönüşmesi zor
**
Beş milyar
yıl imiş sonsuzun başı
BBC den
duydum onların suçu
Birkaç yüz
milyon yıl dünyanın yaşı
Bilim teknik
ile çalışması zor
**
Kırk milyon
yıl önce dinazor varmış
Milenyum
çağına kemiği kalmış
Bilim teknik
çağa damgayı vurmuş
ALİ DURAN
artık konuşması zor,
ZOR YAŞAM
Yetmiş li
yıllarda trafo yoktu
Lamba, fener
normal löküs çok lükstü
Daha sonra
tüplü löküsler çıktı
Karanlık
içinde ömrümüz geçti
**
Ohçur yoktu
tumanımız düşerdi
Yün çoraplar
su yiyince şişerdi
Yemeğimiz
kezeklerle pişerdi
Yoksulluk
içinde ömrümüz geçti
**
Doktor yoktu
çok sık hasta olurduk
Tekkeden türbeden
şifa bulurduk
İlacın
yerine cöher alırdık
Batıl
inançlarla ömrümüz geçti
**
Sıyırgıyla
kar kurürdük damlardan
Pürle kozak
toplar idik çamlardan
Yağmur soğuk
girer idi camlardan
Kar yağmur
çamurla ömrümüz geçti
**
Gecgere
sepetle saman çekerdik
Yurken kaçar
kumdan dene seçerdik
Galuçla
tırpanla ekin biçerdik
İlkellik
içinde ömrümüz geçti.
**
Seklemle
anbara buğday dökerdik
İlkel
usullerle buğday ekerdik
Fıhramış
ekşimiş ayran içerdik
Ceryansız,
ışıksız ömrümüz geçti
**
Biz Çüt
derdik adı kara sabanmış
Düzlemenin
köylücesi tapanmış
Tuzak derdik
Öztürkçesi kapanmış
Modern olmak
için ömrümüz geçti
**
Lehçemizde
heye evet demekmiş
Irgat azap
artı değer emekmiş
Gündeme
getirmek ceza yemekmiş
İşkence,
hapisle ömrümüz geçti
**
Yaşar Kemal
İnce Memedi bulmuş
Eşkiya bu
çağda gerilla olmuş
Köylüm çok
sıkışmış arada kalmış
Yardım
yataklıkla ömrümüz geçti
**
Anadulu
Çerkez Çeçenle dolmuş
Akyazı
Boluyu abaza sarmış
Urumeli
Türke Türkmene kalmış
ALİ DURAN
Köyde kalmadı göçtü
KARAMSAR
KONUM
Yazmak
istiyorum bir şeyler ama
Nerden
başlamalı bilemiyorum
İlham almak
için yaklaştım cama
Ortalık toz
duman göremiyorum
**
Köyümün
adını herkes bilirdi
Mücadele
bitti ismi silindi
Biz siz
onlar gitti Ben’lik dirildi
Kendimi bir
yere koyamıyorum
**
Kitle
katilleri meclise doldu
Temel Kara
molla baş mebus oldu
Sivas’ın
davası mahşere kaldı
Bu gidişi
hayra yoramıyorum
**
Spor toto
loto kazanmak hoştu
Kazı kazan
aldı maalesef boştu
At yarışta
koştu oynayan coştu
Bu mantığa
anlam veremiyorum
**
Ev araba
sattı borsaya girdi
Cep telefonu
için milyonlar verdi
Borsa battı,
para gitti geç gördü
ALİ DURAN
hiç ders veremiyorum
MAHZUNİ
ŞERİF’E
Ölüm
kol geziyor bende mi sıra
Bu gün büyük
ozan Mahzuni gitti
Aklımdan
çıkmıyor ölüm bu ara
Çağın Pir
Sultanı Mahzuni gitti
**
Denizi
astılar özü ağladı
Mahiri Vurdular
gözü ağladı
İbo’yu
kestiler sazı ağladı
Çağın Pir
Sultanı Mahzuni gitti.
**
Tahta
çarmıhlara gerdiler ama
Ayağına
cennet serdiler ama
Pir Sultan
unvanı verdiler ama
Çağın Pir
Sultanı Mahzuni gitti.
BAŞIM
DÖNÜYOR
Migrosla Karfura
girdiğim zaman
Tansaşı
dolanıp geldiğim zaman
Kipadan
deterjan aldığım zaman
Parayı
verince başım dönüyor
**
Vitrinde
ceketin rengi çok güzel
Mankendeki
gömlek özel mi özel
Bu ayak
potinle çok güzel gezer
Fiatı
görünce başım dönüyor
**
Toyota mı
volksvagen mi seçeyim
Hundayi
eksel den nasıl geçeyim
Mersedes çok
güzel daha ne deyim
Fiyatı
sorunca başım dönüyor
**
Hayat mı
pahalı kazancım mı az
Odun kömür
bitti gelmedi şu yaz
Çözüm
üretmedin gene be aymaz
Yazma ALİ
DURAN başım dönüyor
28.11.2002
BASİT
İSTEKLER
Başımı
sokacak bir evim olsa
Rafla
dolapları kitapla dolsa
Güçlü bir
internet bir cd’im olsa
Hayatımda
başka bir şey istemem
**
Milli
piyangodan yüz milyar çıksa
Bir arabam olsa
az benzin yaksa
Dostum benim
ile tatile çıksa,
Hayatımda
başka bir şey istemem
**
Yüz dönüm
bir tarla bulsam da alsam
Danayı
sığırı içine salsam
On beş
dönümüne bir sera kursam
Hayatımda
başka bir şey istemem
**
On beş
metrelik yat neyime yetmez
Balıklar
denizda tutmakla bitmez
Mazot benzin
yoksa bu tekne gitmez
Hayatımda
başka bir şey istemem
**
Hayal kurdun
ALİ DURAN sen gene
Sen istersin
Allah verir zengine
Davul bile
vururu dengi dengine
Ben halkımdan
ayrı kalmak istemem
DAHA ÖNCE
YAZILAN ŞİİRLER
KÖYÜN ÖZLEMİ
Köye gitmek
için yola çıkınca
Biran önce
köye varasım gelir,
Uzun yollar
bitip menzil alınca
Höllüklükte
biraz durasım gelir,
Hafızamda
her an canlanır dağlar
Cevüzdere
suyu baharın çağlar
Gülçayın
suyunu barajlar eğler
Soyunup
Gülçay’a giresim gelir,
Aluç ardı
sel kesüğü hayalim
Kuzun
kayasına çıkmak muradım
Orta dağda
gece çok mal aradım,
Kurt ağzı
bağlayıp yatasım gelir,
İğdirin
bendinde balık avlasam
Kellerin
adada kömüş yağlasam
Salurun
bendinde koyun yıkasam
Yazın
koyunları kırkasım gelir,
Yağmur yağsa
çalda çaresiz kalsam
Şahşahda
bağırıp sesimi alsam
Asarın
kalede bir altın bulsam
Köyün
dağlarında ölesim gelir,
Topalgilin
koru pelit doludur
Sarıgülün
koru arduç doludur
Alt taraftan
geçen Sivri yoludur
Yollarda
dağlarda gezesim gelir,
Kara kaya
ile leğen kayayı
Selük
yolundaki yumru kayayı
Delük kaya
ile Kanlı kayayı
Bütün
kayaları sayasım gelir,
İnönü
düzlüktür ot’u pek olmaz
Eminnikte ot
bol Selük’lü koymaz
Şıhammet çok
uzak gitmeye değmez
Sınırlarda
malı yayasım gelir.
Avşarağzı
köyü rahat koymazdı
Böğet ile
fazla kavga olmazdı
Salur, İğdir
içimize sığmazdı
Kunduz’la
Tuzla’ya bakasım gelir,
Cafar yurdu
Duz daşını yazmadım
Kızıl kazan
Kızıl kisi gezmedim
Erdeşler var
bak sırayı bozmadım
Dereyi
tepeyi yazasım gelir,
Gömürgene
düşmekten çok korkardım
Ağaçlara
tutunarak bakardım
Söğüt kavak
ağacına çıkardım
Sınırlara
dikme dikesim gelir,
Isıtma
Pınarına eğilsem içsem
Yanucu
yutunca öğürsem kussam
Ayağım
kayınca çamura batsam
Ayağımı
suyla yuyasım gelir,
Gamiş
Çukurunda hayvan otlatsam
Kızan
Çukurunda başak toplasam
Kumlarda
malları ekine salsam
Bekçiden bir
sopa yiyesim gelir,
Zırnıkta
malları çayıra salsam
Bent başına
gidip ırmağa dalsam
Öğendere
için bir kavak kırsam
Muhtardan
bir ceza yiyesim gelir,
Keşik gelse
değirmenci çağırsa
Su kesilse
‘git bah’ diye bağırsa
Yuvalıda
Hamza suyu devirse
Orada bir
kavga edesim gelir,
Testiyi
alıpta motora binsem
Sülmanın
adadan su alıp gelsem
Yapağı
parada testiyi kırsam
Dayımdan bir
azar yiyesim gelir,
Helkiynen su
çeksem büyük kurnadan
Kazana su
taşısam hiç durmadan
Kazanın da
altı daha yanmadan
Aşağı
Pınarda çimesim gelir,
Sülmanın
Kapıda gençleri bulsam
Yarma döğmek
için sokuya gelsem
Eksik bir
tokmağı Hasan’dan alsam
Peşkirle
terimi silesim gelir,
Bulgur
dövmek için seten kurulsa
Motor ile
etrafında dönülse
Kırkbeş elli
dakidada olursa
Damda
serçeleri kovasım gelir,
Ortadaş’a
gitsem taşa otursam
Selam versem
bir köşeye kısılsam
Konuşulanları
aklıma alsam
Benimde
dedikodu yapasım gelir,
Folluğa
gidipte yumurta çalsam
Nalbantgilin
orda çerçiyi bulsam
Yumurtayı
verip bir balon alsam
Korka korka
eve gidesim gelir,
Arpayla
buğdayla eşelek alsam
ALİ DURAN
yeni bir düzen kursam
Şehiri terk
edip köyüme varsam
Parasız bir
dünya kurasım gelir.
KÖYLÜMÜN
ÖZLEMİ
Anlatmaya
kalksam kitaba sığmaz
Yazılacak
şeyi çoktur köyümün
Lakaplar
söylerim hatıra sığmaz
Ahrazı
Dilsizi çoktur köyümün,
Aydın, Kemal
Bize önderlik yaptı
Yüzde doksan
gençlik bayrağı kaptı
Bir kısmı
sonradan yolundan saptı
Devrimci
döneği çoktur köyümün,
İsmail
Yıldız Kafiyesiz yazardı
Fidan Dönmez
ona destan Dizerdi
Adı geçen
köylü buna kızardı
Ozanı yazanı
Çoktur Köyümün
Uzaylarla
yıldızlarla uğraşır
Dışa çıkmaz
hep odada dolaşır
Süleyman
Doğan’a buda yaraşır
Bilimi alimi
çoktur köyümün
Ahmet Taş
nereden aklıma geldi
Yıllarca
cemlerde kemani çaldı
Cimri diye
köyümüzde ün saldı
Zengini
cimrisi çoktur köyümün
Çaputu yalan
derler inanmam
Palavrası
çoktur vallahi kanmam
Hüseyin
Kılıç’a ben toz kondurmam
Böyle
insanları çoktur köyümün
Nazım
Demirtaşa densiz diyorlar
Cafer
Demirtaşa dinsiz diyorlar
Hüseyin
Demirtaş yansız diyorlar
Dinlisi
Dinsizi çoktur köyümün
Hasan Işık
tek kişilik bir ordu
Köyüm olmuş
onun mekanı yurdu
‘Kardeşim
demedi’ eşeğni vurdu
Gayet
adaleti çoktur köyümün
İhsan Şanver
gayet ciddi gezerdi
Bakışıyla
insanları ezerdi
Derlerki
dostluğu gayet güzeldi
Ezeni gezeni
çoktur köyümün
Rıza Öztürk
köyümüzün ozanı
Hüseyin’i
bence yoldan azanı
Birtek o
bozmuştu dirlik düzeni
Ondan başka
faşo yoktur köyümün
Tüm çevrede
saygı gördü ün verdi
Muhtarlık
yaparken Göletdi derdi
Ankara
yolunda kaldı can verdi
Haydar
Sarıgül’ü yoktur köyümün
Yiğidi
öldürde hakkını yeme
Tarifi
yapmaya yetmez kelime
Gelde bu
insana peygamber deme
Şevki Doğan
gibisi yoktur
köyümün
Duran Özel
bozuk sesli saz gibi
Bayram Kumaş
avcılıkta koz gibi
Duran Kumaş
halaylarda kız gibi
Darılma
gücenme yoktur köyümün
İsmail
Özdemir Felçli diyorlar
Hüsnü Öztürk
gayet güçlü diyorlar
Ali Özdemire
suçlu diyorlar
Kavgadan
kaçanı yoktur köyümün
En delisi
Memmet derler inanma
O külahı
ters giydirir adama
Okulu tarifi
nasıldı amma
Delisi
dolusu haktır köyümün
Çok uzun yas
tuttu sakallı oldu
Gebzeye
gitmedi köyünde kaldı
Sanıyom
evliya bir kızı vardı
Hasan
Sarıgül’ü vardır köyümün
Konuşması
güzel küfürü boldur
Köy ağası
olmak tuttuğu yoldur
Gördümki çok
malı davarı vardır
Rıza
Karataş’ı vardır köyümün
Yurtdışına
gitti köyüne döndü
Harmanda
Balı’nın Veli’yi yendi
Kimse onu
köyde yenemez dendi
Ali
Sarıgül’ü vardır köyümün
Çakırgözlü
yakışıklı adamdı
Gayet
efendiydi aklımda kaldı
Rıza Öztürk
diye birisi vardı
Şükrü’sü
Ziya’sı vardır köyümün
İri
yapısıyla gezerken gördüm
Pala Dayım
dedim selama durdum
Burda biraz
Kayın Babamı övdüm
Rıza
Fidangül’ü vardır Köyümün
Köyün en
muzibi Rıza Sönmezdi
Ahmet
Özügençe İşkefe verdi
Çökelik var
diye deterjan yedi
Cakası
şakası hoştur köyümün
Ortadağı bir
sepete sığdıran
Baston yardımıyla
ayakta duran
Espiri
yaparak Halkı güldüren
Hüseyin
Fidan’ı Vardır Köyümün
Bütün köyü
yazsam Kağıtlar yetmez
Hamza
Sarıgül’süz Dodurga gitmez
Salim Aktaş
ile Bu Destan bitmez
Muhtarı
Azası Hoştur köyümün
ALİ DURAN
sözü burda bağladı
Köyü
hatırladı biraz ağladı
Kimi övdü
kimisini yağladı
Bağışlayanları
çoktur köyümün
KADINLARIN
ÖZLEMİ
Zehra
Ayşe’yi niderim
Zörük Anşa
bacı derim
Anadoluca
giderim
Arife’yle
köyüm güzel.
Köyümüzde
Kezik denir
Şehirde
Keziban olur
Arada
Şeriban konur
Fadime’yle köyüm
güzel
Garagız’ı
Gülbeyaz’ı
Tülay’dır
kızların hası
Kadriye’nin
güzel sesi
Nafiye’yle
köyüm güzel
Miyase
Sündüs dediler
Güzzade
Pembe Kodular
Nigar’lar
Şerif Dudu’lar
Hanife’yle
köyüm güzel
Menevşe
Medine vardı
Sedef aplam
nerde kaldı
Satiye Safiye
kondu
Saniye’yle
köyüm güzel
Saadet diye
biri vardı
Geçen gün
Salime sordu
Muammer
hocaya vardı
Alime’yle
köyüm güzel
Birkaç
Şemşi, birkaç Hatun
Meryem’i
akılda tutun
İsimler
aklımda bütün
Hediye’yle
köyüm güzel
Fındık Anayı
unuttum
Şengül’ü aklımda
tuttum
Nurcan’ı
sıraya kattım
Hayriye’yle
köyüm güzel
Nefise ismi
çok azdır
Nüfusa
Menşure yazdır
Mehtap’ım
çok güzel kızdır
Şerife’yle
köyüm güzel
Şaynaz’la
Nimet ismi tek
Zeynep,
Türkan konmuyor pek
Hatice’ye
Hadıç desek
Naciye’yle
köyüm güzel
Bekir
Çavuş’un Güldene
Hasan
Çavuş’un Dürdane
Fazilet
Aplam bir tane
Hamide’yle
Köyüm güzel
Nuran Suzan
Kibar Tülin
Fikriye
Sevgi’yi siz bilin
Güleser
Gülüzar gelin
Şükrüye’yle
köyüm güzel
Köyde iki
Dilber vardı
Abide
rahmetli oldu
Satı
bacılara noldu
Marzıya’yla
köyüm güzel
Kız kaçıran
hiç olmadı
Suna hiç
murat almadı
Mine’nin
yüzü gülmedi
Emine’yle
köyüm güzel
Adalet çok
lakap taktı
Aniş
piyasadan kalktı
Urhuç
çocuklara baktı
Şekire’yle
köyüm güzel
Edibe Sultan
çok küçük
Ülkü Ebru
dünkü çocuk
Güllü,
Telli, Fidan, Buçuk
Mualla’yla
köyüm güzel
Güğül, Civan
başka köyden
Nuray, Gülay
aynı soydan
Sevim hanım
aynı huydan
Elif’iyle
köyüm güzel
Yeter yurt
dışına gitti
Nutuya köyü
terketti
Hacer’inen
sayım bitti
Pakize’yle
köyüm güzel
Necla için
kafa yordum
Hanım
söyledi de buldum
Nuran’ı
geçen yıl gördüm
Necmiye’yle
köyüm güzel
Nezük,
Döndü, Hadıç elti
Hatırıma
yeni geldi
Fitnet’i
yazarım belki
Nazile’yle
Köyüm güzel
Elvan Aysel
Nalbatgil’den
Bahsetmedim
Yurdagül’den
Sarığül’den
Gucükgil’den
Nazife’yle
köyüm güzel
Güzide
Gülseren Leman
Varmı
saymadığım kalan
Yeter Güsün
Şepik Halam
Naile’yle
köyüm güzel
Saliha
kızmasın bana
Nergiz Aplam
kaldı sona
Tamam aplam
selam sana
Kibriye’yle
köyüm güzel
Çoğunu
görsem tanımam
Şirin aplayı
aramam
ALİ DURANI
bulamam
KÖYÜM
KADINLARLA GÜZEL
SILA ÖZLEMİ
İnneci’nin
Dursun Telli’nin Ali
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Bayramgilin
Urşan Saruğlün Sali
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Muzaffer’le
çorahlarda güreşim
Mamoş’un
Muharem’le dağda dalaşım
Nusret’le
yollarda eşşek yarışım
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Kışın yakmak
için kezek toplamak
Damlardan da
pohluhlara hoplamak
Damların
başında aşuh oynamak
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Bayramın
bahçenin mekir korkusu
Saruğlün
Hasan’ın yanık türküsü
Koyunun
kuzunun çıngırak sesi
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Cinganların
harmanlara konuşu
Tavuh culuh
ördek gaz’ı çalışı
Köylünün
onlardan halbur alışı
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Mezarın
tepeden kızak kayması
Bekir emmi
yokken erik çalması
Hallüstağlin
adaların elması
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Gaz ocağı
ile çay demlenmesi
Yel vurunca
idarenin sönmesi
Lambanın
şişeye büyük gelmesi
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Hallağ’mın
cemlerde akortsuz sesi
Vahab’ın
‘Keçehu bacı’ demesi
Çocukların
kavurgayı yemesi
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Alöğün
Rıza’nın kulak kesişi
Gazinin
Rıza’nın bana küsüşü
Hallağnın
Rıza’nın Çayda yüzüşü
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Harmanda
patozun kayış atması
Traktörün
çamurlara batması
Dayım’ın
Hamza’nın tosun satması
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Fatmanağlin
Üsüyün’ün kavgası
Tüleğin
Muharem’in kara sevdası
Şıhammet’le
süren toprak davası
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Topalgilin
sancocağı olması
İriza
Ağbeymin Zurna çalması
Hasanın
düğünde oyun kurması
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
Hasan
Çavuşun Şükrü’nün ekin biçmesi
Kara
Haydarın Nazmi’nin çotuh gezmesi
Hacahmet’in
kesmüğünü ezmesi
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
ALİ DURAN
olmuş köyün hayranı
Başka olur
düğünleri bayramı
Yayuh’larla
Gıltıma’nın ayranı
Aklımdan
çıkmıyor sorma gardaşım
YEMEKLERİN
ÖZLEMİ
Lokantalar
restorantlar hoş değil
Köyün
yemeğinden yemek isterim
Ekmek aşı
soğanlama iş değil
İçi yağlı
börek yemek isterim
Isırgan otundan
yemek yapılsa
Dolama’nın
madımağı katılsa
Biraz kuyruk
yağı biber atılsa
Ağzımın
tadını bilmek isterim
Tekneynen
fırına hamur taşısam
Maya
kokusundan burnum kaşısam
Hemen birkaç
tane pağaç bişirsem
Fırına
kocabaş sürmek isterim
Akşam yorgun
argın eve gelince
Madımağın
kokusundan bilince
Ekmeği
doğrayıp ağzım yanınca
Serince bir
tas su içmek isterim
Salim Kışın
keklikleri uçursa
Bayramgil’in
Dede vursa düşürse
Menşur’da
bir kazan pilav pişirse
Keklik
pilavından yemek isterim
Ortadağ’a
gidip Çördük toplasam
Şahşah’ın
dereden aluç toplasam
Davar
Pınarı’ndan fındık toplasam
Hepsini
bir anda yemek isterim
Oymaç olsa
kaşık filan sokmasam
Gelecoş’un
tadına hiç bakmasam
Karataş’ın
önünden mantar toplasam
Çökelik
tuzunan yemek isterim
Domuz çökeği’nin
suyu bir hoştur
Çorağın ekşi
suyuna eştir
Keriş’in
eşme yazları boştur
Kan gibi
demeyip içmek isterim
Bektaş
pınarı’nın suyu tuzlolur
Davar
pınarı’nın suyu buzlolur
Kuzun
kayası’nın yosunlu olur
Hepsinden
bir yudum içmek isterim
Mantuvar tutulsa
bulgur çekilse
Gerimcek
kırılsa daşlar sökülse
Daş
çekmekten bellerimiz bükülse
Leziz daş
pilavı yemek isterim
Daş ekmeği
yapsah az pekmez olsa
Kül gömbesi
gilik kenarda dursa
Helle’ynen
mercimek yarına kalsa
Mantu ile
katmer yemek isterim
Kıran gelse
tavuhları yoldursah
Üç beşini
kazanlara doldursah
Kuzu ölse
mahsus bıçah çaldursah
Budundan bir
parça yemek isterim
Yazdıklarım
olsa dahi yiyemem
Dişlerim yok
kimselere diyemem
ALİ DURAN
seni mahrum koyamam
Dişe
dokunmayanından yemek isterim
OYUN ÖZLEMİ
Aklımızdan
çıkmaz köy oyunları
Eskilere
geri dönmek istiyom
Atari
bilardo bırak bunları
Ateş altı
sekmeç kurmak istiyom
Ahırlarda
salıncaklar kurardık
Çelik çomak
için değnek kırardık
Gömbe
çeliği’nde adam yorardık
Mal kılından
bir top yapmak istiyom
Düz bir
taşım olsa sekmeç oynasam
Sindibit’te
oluklara sığmasam
Yüzük kimde
deyip yere koymasam
Vali
Jandarmada vurmak istiyom
Dört
dombalah uzun eşşek güzeldi
Cüz yerleri
kiremitle çizerdi
Kör ebeler
uyur gibi gezerdi
Dokuz taşda
hep ben vurmak istiyom
Bayramgil’in
Urşan suçlu bulunsa
Tülekgil’in
kurna su dolu olsa
Ali Bal’ın
Veli, Seyit olursa
Bir tavuğa
suya basmak istiyom
Kocabaş’tan
motur yapsam tarlada
Değnek takıp
koşuştursam yollarda
Koşar iken
parçalasam taşlarda
Oturup orada
sövmek istiyom
DÜĞÜN ÖZLEMİ
Davul zurna
çalınsın
Köyde halay
kurulsun
Halayın
Başında da
Duran Kumaş
bulunsun
Enver davula
vursun
Rızağbi
zurna çalsın
Bu halayın
tadını
Kara Bıçah
çıkarsın
Şaka
kaldıran gelsin
Hasan
oyunlar kursun
Yiğit başına
söylen
Gençlere
rakı versin
Mehter davul
döndersin
Yorulanlar
dinlensin
Rakı mezeler
bitti
Düğün
kahyası gelsin
Kunduz’u
Nazmi alsın
Tuzla
Şavgu’ya kalsın
Kaman’ı kim
ağırlar
Hamza der
bize gelsin
Elma’ya
kurşun sıkın
Bayrağa
dokunmasın
Üçbeş tane
az olur
Beş on tane
bez asın
Hoş geldin
der kahveci
Misafir
başlar tacı
Kızın gelin
oluyor
Ağlama Şeröğ
bacı
Gelin başı
övülür
Kız tarafı
dövünür
Adettir
gelenektir
Oğlan evi
sevinir
Traktörleri
dizin
Gelin almaya
gidin
Bayraktarı
tez bulun
Üsüyün öne
geçsin
ÖLENLERE
RAHMET
Bizim köyde
Bekir emmi varıdı
Eriği
meşhurdu rahmetli oldu
Sözüne söz
yetiştirmek zorudu
Şakaları
hoştu, rahmetli oldu
Komşu
kapısına duvar örerdi
At sırtında
karısını döverdi
Eriğinden
çocukları kovardı
Adı kaldı,
kendi rahmetli oldu
Babüsük
varıdı biraz boysuzdu
Keçebaş
varıdı biraz huysuzdu
Bana göre
Sali çok kaygusuzdu
Babası
Tekiş’ti rahmetli oldu
Galöğ dayı
eğitmenlik yapardı
Tüm çocuklar
Keriş’ten çok korkardı
Gedeleğin
gözü dağı yıkardı
Kel İbiş,
Kel Halil Rahmetli oldu
Tıntır öldü
ama şakası kaldı
Sarığlün
Alöğ zamansız öldü
Satöğ emmi
derdik birisi vardı
Kardeşleri
Haydar rahmetli oldu
Cingan Ali
zurnasıyla meşhurdu
Ala Yağıp
derdik Acap kim vurdu!
Guguş Halim
evi harmana kurdu
Dursun
Çavuş, Congul Rahmetli oldu
Katip’in
lehçesi köyden farklıydı
Gın Dursunun
ölüm sırrı saklıydı
Çok dert
çekti Eyup derler, haklıydı
Kistil Çok
yoksuldu rahmetli oldu
Aptal Haydar
bence aydın biriydi
Kültürümüz
ona göre geriydi
Gildan
Haydar, Çiyan Abbas sarı’ydı
Gıdi’gilin
Ali Rahmetli oldu
Patalahlum
köyde derin hocaydı
Cımbız Sadıh
sakallıydı ağcaydı
Yılıh derler
Şükrü, sanki sağcaydı
Sarığülün
Üsüyün rahmetli odu
Civelek
köyünde sanki konuktu
Sağır
Adöğzel’in benzi soluktu
Mamoş ile
Üsük biraz donuktu
Şoför Musa
vardı rahmetli oldu
Bohlu Bayram
öldü, ama çok gençti
Murat, Remzi
vardı dünyadan göçtü
Gara derdik
sade hısımlar seçti
Rıza Yıldız
vardı rahmetli oldu
Gığır Arif
mezarlıktan korkardı
Uzun oğnis
az duyardı bakardı
Meçoğ emmi
çok yoksulluk çekerdi
Hıdır Hasan
vardı rahmetli oldu
Topuz mu çok
töktü Kara Haydarmı!
Balı Dede bu
yazıda kaynar mı!
Deli Durmuş
o dünyada oynar mı!
Kör Kasım
varıdı rahmetli oldu
Fatmananın
Ahmet sağ mı bilmiyom
Onbeş yıldır
köylümü hiç görmüyom
Oğlunun hiç
hatırını sormuyom
Fatmanağlin
Halil rahmetli oldu
Yağnış ile
Satöğ öldü, çok oldu
Oğlu Aslan
genç yaşında yok oldu
Dünya sanki
Vahap Emmi ye kaldı
Halil
ileTavuk rahmetli oldu
Geçi’gilin
Dede Gebzede ölmüş
Alinin ölüsü
evinde kalmış
Bu yakında
ölen Gar yağdı varmış
Hayta Musa
vardı rahmetli oldu
Müslüm’le
Mustafa kardeşti herhal
Çolağı da
ceryan öldürdü derhal
İsmayıl
Yıldızı yazmak çok zor hal
Tülekgilin
Halil rahmetli oldu
Hacahmed’in
kesmüğü çok özeldi
Küd Ali’nin
bıyığı gayet gözeldi
Ilıç Memmet
dağı daşı gezerdi
Çöllöğ emmi
vardı rahmetli oldu
Hayal meyal
hatırımda Kel Cüllü
Osman emmi
vardı lakabı ünlü
Dırıh Halil
vardı burnu gönüllü
Coruh Gazi
vardı rahmetli oldu
Kazim,
Halil, Veyis üçüde gitti
Alaaddin’le
Seyit rahmete yetti
Gamacı,
Gurnacı, Gaaş’lar bitti
Cücüğün Ali
de rahmetli oldu
Köye giden
mezarlığa uğruyor
Hasancağal
üç genç için ağlıyor
Ölüm değil
yaşam beni bağlıyor
Sanki ALİ
DURAN Kaldı da noldu
…………………
6-7…………..
ŞEHİRDEKİLER VE KÖYDEKİLER
Biz mi
yıktık kendisimi yıkıldı
Evlerimiz
viran köyüm perişan
Bu hali
görünce canım sıkıldı
Biz Şehirde,
baba köyde perişan
Köyden kaçan
kurtulacam sanıyor
İstanbul’da
Gebze’de iş arıyor
Havasına
gösterişe kanıyor
Göçen il’de,
kalan köyde perişan
Almancı’ya
imrenerek bakılır
Ulu orta
bütün dertler dökülür
Duygu
sömürülür yağlar yakılır
Dayı
Bonn’da, yiğen köyde perişan
Kardeşin
kardeşe vurduğu darbe
Hiç unutulur
mu köy gibi yerde
Köylünün
diline düşersen birde
Bacı El’de,
Kardeş köyde perişan
Un, bulgur,
fasülye bu kışa yetmez
Şehirde
Elti’ye bir avuç gitmez
Acından ölür
de tenezzül etmez
Uman İl’de
eken köyde perişan
Şehre giden
kültürüyle gidiyor
Köye değil
köylüye kin güdüyor
Bilmezki
kendini inkar ediyor
Varoş İl’de
köyüm köyde perişan
Bir evlek
toprağın yüz yıl kavgası
Babadan
oğula geçer mirası
Parasında
değil gurur cabası
Tapu cepte,
Toprak köyde perişan
Şehre giden
köylüsünü arıyor
Şehirde köy
dernekleri kuruyor
Giden
köylüsünden medet umuyor
Köylü İl’de
köylü köyde perişan
Köylü
kafasıyla gitsen Maçin’e
Kendin gibi
köylü bulursun gene
Ordan kaçıp
gitmek istersin Çin’e
Kafa köyde
ALİ DURAN perişan
SAĞLIK
ÖZLEMİ
Deterjan
yerine kül’üm varıdı
Şampuan
yerine kil’im varıdı
Hali
söyleyecek dilim varıdı
Tursil
Mintaks çıktı sağlık bozuldu
Taksin’in
yerine Eşek varıdı
Sünger’in
yerine döşek varıdı
Çocuk için
höllük, beşik varıdı
Orkid, ultra
çıktı sağlık bozuldu
Top sahası
yoktu, harman varıdı
Kanun ceza
yoktu, ferman varıdı
Kolda kuvvet
dizde derman varıdı
Doktor ilaç
çıktı, sağlık bozuldu
Zerrin,
Seçil yoktu Suna varıdı
Gökhan, Hakan
yoktu Hıra varıdı
Rimel, Oje
yoktu kına varıdı
Parfümeri
çıktı Koku bozuldu
Hamam banyo
yoktu, yunak varıdı
Deniz havuz
yoktu, ırmak varıdı
ALİ DURAN
köyde durmak varıdı
Şehire göç
oldu dirlik bozuldu
ANMADAN
OLMAZ
En az altı
yılım yanında geçti
Çorum’da
Remzi’yi anmadan olmaz
Halkını
düşündü kavgayı seçti
Devrimci
Gazi’yi sormadan olmaz
Köye
sevdalıydı fakat kalmadı
Bunca yıldır
hiç arayıp sormadı
Çok görmek
istedim nasip olmadı
Yılmaz
Coşkun selam salmadan olmaz
Sohbeti
içinde ‘emmoğlu’ çoktur
Pek yalan
söylemez sağlam çocuktur
Avcılık
merakı kimsede yoktur
Seyit
Sönmez’i de saymadan olmaz
Duydum ki
bahçende çiçek ekersin
Gönlün
zengin Allah daha çok versin
Seni tekrar
başkan yapsak ne dersin
Rıza Erdem
Kayda almadan olmaz
Telefon
açmadı darıldı sandım
Çok alçak
gönüllü biraz kıskandım
Her düğünde
her toplumda rastladım
Nadi Aktaş
seni görmeden olmaz
Toplumda
efendi duruşu ile
Çok sessiz
ve sakin gülüşü ile
Samimi hal
hatır soruşu ile
Ali Duran
Gülçay demeden olmaz
Soru sorsan
bir gün sonra konuşur
Hiç boş
durmaz gece gündüz çalışır
Kılı kırk
yarmak ta ona yakışır
Hüsamettin
hesap yapmadan olmaz
Saç ekmeği
gibi endek döndekmiş
Diyorlar ki
tıpkı babaya çekmiş
Anası yaşamda
köyünü seçmiş
Hüsnü
Topak’a da vurmadan olmaz
Bir baltaya
sap olmadı hayatta
Hiç Tarla
koymadı sattı Tokat’ta
Korkuyom
gidişi biraz sakatta
Mitat
Özdemir’e kızmadan olmaz
İyi ki bir
dede soyundan geldi
Al kapısı
sanki Allah’tan kaldı
Muhakkak bu
huyu babadan aldı
Sadık
Nefesoğlu’nu yermeden olmaz
Devrimci
tavırı bilmen gerekir
Halktan uzak
kaldın görmen gerekir
Köylümün
içine girmen gerekir
Rıfat Gülçay
Halka inmeden olmaz
Bilmem adı
neden Avrupa kaldı
Çok çaba
harcadı Şaynaz’ı aldı
Sami diye
bir de kardeşi vardı
Rıza Topak’ı
da yazmadan olmaz
Dili susar
konuşmakta iki göz
Söz gümüştür
sükut altın kısa öz
Onu tarif
için söylenmiş bir söz
Rıza Doğan
deyip geçmeden olmaz
Köylüm pek
tanımaz yapısı farklı
Yaşamı
değişik birazcık haklı
Sanki yer
altında hazine saklı
Sami Doğan
seni bulmadan olmaz
Aşık Bektaş
unvanıyla bilinir
Her toplumda
güler yüzlü görünür
Bazan
kederlenir bazan yerinir
Bektaş Fidan
seni görmeden olmaz
İyi bir
kariyer iyi bir mevki
Bilirim
köylümden alırsın şevk’i
İş imkanın
varsa tattır şu zevki
Rıfat
Demirtaş’a sormadan olmaz
Yer almaz mı
hiç içinde yazımın
Oğluyum ben
Hallüstağlin Kazım’ın
Belki bu yaz
düğününde kızımın
Halil Sönmez
seni görmeden olmaz
Yaşlı başlı
olgun efendi biri
Köylümün
içinde başkadır yeri
Sanki
mahallenin doğal önderi
Nebi Özen’i
de bilmeden olmaz
Şimdi
tanımayan ‘yahu kim bu’ der
Sıradan on
tane köylüme bedel
Her zor işe
girer öncülük eder
Hüseyin
Bagdatlı demeden olmaz
Çok eleştiri
gördü çok tenkit yedi
Arada bir
‘iyi insandır’ dendi
Kendini bir
işe yaramaz
sandı
ALİ DURAN
burda susmazsan olmaz.
PARAM
OLSAYDI
Görmek ister
idim yaran yoldaşı
Kurban
bayramında param olsaydı
Ziyaret
ederdim Hacı Bektaş’ı
Kurban
bayramında param olsaydı
Polatlı’dan
telefonla arardım
Evin nerde
Yılmaz diye sorardım
Olmazsa bir
gece orda kalırdım
Sohbete
doyardım param olsaydı
Duran
yiğenimdir gücenir sonra
Derim canım
affet kusura kalma
Daha çok
yolum var beni geç koyma
Dönüşte
uğrardım param olsaydı
Kardeşi
Sadık’tan adres alırdım
Evini
bulunca zili çalardım
Kendimi
tanıtır hatır sorardım
Aydın’ı
görürdüm param olsaydı
Duydum
Ankara da Sarığlün Sali
Görmek ister
idim nicedir hali
Bir çay da
orada içelim bari
Gönlünü
alırdım param olsaydı
Ankara’dan
girsem Çorum yoluna
Işıklarda
baksam sağ ve soluma
Dilerim ki
Remzi evde buluna
Ziyaret
ederdim param olsaydı
Duyarsa
gücenir yiğenim Ümran
Bir kahve
içeriz çok fazla durmam
Korkmayın
varırım geceye kalmam
Çengel’de et
yerdim param olsaydı
Turhal’da
Ahmet’i Mürset’i bulsam
Bizim
köylülerin evini sorsam
Yaşlılardan
hayır duamı alsam
Hasret
giderirdim param olsaydı
Kızıl iniş
yokuşunu çıkarken
Motor su
kaynatsa vites takarken
Yardım için
sağa sola bakarken
Tamirci
isterdim param olsaydı
Muharem,
Mustafa, Yadigar Fidan
Bektaş adın
güzel Bekir’i neden
Bayram
nedeniyle köyüme giden
Köylümü
görürdüm param olsaydı
Muharem,
Rıfat Nadi Aktaş’la
Ali Rıza,
Ahmet Sadık Kumaş’la
Rıza Erdem
Rıza Demir Gardaşla
Bayramı kutlardım
param olsaydı
Nebi, Feyzi,
Bayram, Necati Özen
Dursun ile
Hasan kurmuşlar düzen
Alihsan,
Erdal’ı görürdüm bazan
Ziyaret
ederdim param olsaydı
Goresidim
Gucükgil’in Yılmaz’ı
Ayrı tuttum
Rıza, Halil Sönmez’i
Görmek ister
idim Feyzi Dönmez’i
Kurban
bayramında param olsaydı
Balı’nın
Muharem yanıma gelse
Köydeki
piyesle sohbete dalsa
Ben türkü
söylesem oda saz çalsa
Arar
bulurudum param olsaydı
Herkes tatil
için gitti yanına
Çevre çok
yük oldu Rıza Dayım’a
Sürerdim
taksiyi Mersin yoluna
Benzin
parasıyla zaman olsaydı
Param varken
köylüm aklıma gelmez
Param yokken
kimse halimi sormaz
ALİ DURAN
hayal kurmadan durmaz
Tatile
giderdim param olsaydı
KÜLTÜR’E
BAKIŞ
Uzaydan
gelmedim aydan inmedim
Dodurga
Köyünde ahırda doğdum
Bozuk düzen uydusuna
girmedim
Aldığım
kültürle nefsimi boğdum
Anam ile
babam çok kötü huylu
Çok cahil
insanlar bıktık nazından
Örümcek
kafalı feodal köylü
Sözünü
duymadım oğlum, kızımdan
Zamane
gençliği pavyonda barda
Lümpen
gençlik diye adını koydum
Kızım
Mehtap, oğlum Ali Haydar’la
Kültür
değeriyle hep gurur duydum.
KÖYDE TEMSİLCİ
09 KASIM
2006 da yazılan bir şiir. Yaklaşık on yıl olmuş. Kaybettiklerimiz nur içinde
yatsın, yaşayanlar gönlünce yaşasın.
MUSTAFA
GÜVENLE SARÜĞLÜN MÜSTOĞ
Soyadları Güler Durmuşla Alöğ
İSMAİL AKTAŞLA KARDEŞİ SATÖĞ
Temsilci olarak kaldı köyümde
**
Soyadı Fidangül Kazimle Zöhür
Koruda Derede çok çekti gahır
ALABBAS hem tembel hemi de fakir
Dedelik yapmaya kalktı köyümde
**
Güzel Zurna çalar İRİZA GÜLÇAY
Hep Ihlamur içer, hiç demlemez çay
Hasan ile onu örnek alsın köy
Yıllarca ikilik yoktu köyümde
**
Hüseyin Başçavuş, İBRAHİM DÖNMEZ
Sanmıştık ki daha Tokat’a dönmez
ADÖĞZELLE Fidan gezmeden durmaz
Herkese bir türkü yaktı köyümde
**
Ali, NAZMİ en büyüğü İBRAHİM
Her şeyi o bilir haklıdır daim
Allah sabır verdi daha ne deyim
Yatalak bacıya baktı köyümde
**
Bekçilik yapardı hep MEHMET ALİ
Rıza Çelik köyde düğünler gülü
Kışın İzmir’deymiş gıdığlin SALİ
Hatalı töreyi yıktı köyümde
**
Abbas Kılıç İtten yeğin korkardı
Baba gardaş öldü kimsesiz kaldı
Komşuları HASAN TEMURÇİN vardı
Hayırlı evladı tuttu köyümde
**
Dursun Özbek hızlı hızlı konuşur
Yadigar Taş gıpıh gıpıh bakışır
Osman’a da efendilik yakışır
Bu deyim Osman’a haktı köyümde
**
AHMET FİDAN çok sık hasta oluyor
Gah İzmirde gahi köyde kalıyor
Bazen düğünlerde zurna çalıyor
Köylü yaşamaktan bıktı köyümde
**
HACEMMİ kısaydı daha kısalmış
HASAN ALAN hasta birazcık solmuş
HAMDİ onlar gibi garısız kalmış
Dul erkek dul kadın çoktu köyümde
**
Adı Dursun Sönmez Dedeli oğlu
Çok efendi insan az kısa boylu
İHSAN KUMAŞ ile Ali emmoğlu
Ruşen gibi bir dost çıktı köyümde
**
AHMETLE EYSANIN içinde sızı
İki gardaşın var beş tane lazı
İşaret dilidir onların sözü
Arhazı dilsizi vardı köyümde
**
Çok sığır güderdi GAZİNİN MEMMET
Kızdığı zamanlar dinlemez ümmet
HACI SÖNMEZ sessiz çok çekti zahmet
Turgay Demireller kaldı köyümde
**
Saymadığım köylüm umarım kızmaz
Kafiye uymazsa kalemim yazmaz
Zaten adım çıktı beni hiç bozmaz
ALİ DURAN adın çıktı köyümde
09.11.2006
BİZİM KÖYLÜLER
Babadan dededen kalan toprağı
Satıp, satıp gitti bizim köylüler
Tırnakla kazılan bahçeyi bağı
Yakıp yıkıp gitti bizim köylüler
**
Kiminin yoksulluk canına yetti
Kimisi kahretti köyü terk etti
Göçünü yükleyen Şehir’e gitti
Göçüp, göçüp gitti bizim köylüler
**
İlk önce yurt dışı çözdü düğümü
Muska mı yaptılar yoksa büyü mü
Asıl dedi kodu yıktı köyümü
Çıkıp, çıkıp gitti bizim köylüler
**
Yokluk, kıtlık, deprem sarsmadı böyle
Doğduğun, doyduğun yer mi sen söyle
Okuyan bağını kopardı köyle
Kopup, kopup gitti bizim köylüler
**
Kaptan gemisini en son terk eder
ALİ DURAN özrün suçundan beter
İlk önce sen gittin konuşma yeter
Köyümüzü özler bizim köylüler
09.11.2006