AÇIKLAMA

NOT:
Blog Arşivi içerisindeki tarihleri tıklayarak köyümüzle ilgili yazı, resim, bilgi ve yurdum insanlarının fotoğraflarını bulabilirsiniz.
İbrahim GÜLÇAY (Şinasi)
igulcay@hotmail.com
İletişim: 0505 737 91 27


12 Nisan 2016

Dodurga Köyü ve Sedat


Sedat GÜLÇAY Şiirleri ve Hayatı

9-  Beni götürür  **
Bir keman sesi alır beni
Alır uzaklara götürür
Bir çocuk yüreğindeki sevince
Bir hüzündeki kedere götürür
Bir ezgi alır beni
Alır dağlara uzaklara götürür
Bir çığlık alır beni
Dostuma, zor günüme götürür
Bir sevinç sarar beni
Alır sevgilime götürür
Bir hüzün kaplar içimi
Alır kederime gerçeğime götürür
1998

                  Sedat GÜLÇAY
               1979 Tokat Dodurga köyü doğumlu.  İlkokulu Tokat Dodurga Köyü İlkokulunda okudu, İlkokul birinci sınıfta köyde geçirmiş olduğu trafik kazası sonucu ayağı kırıldı. Ortaokulu Tokat Plevne ortaokulunda okudu. Lise eğitimini ise Tokat Anadolu Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi Bilgisayar Bölümünden 1996 yılında mezun olarak tamamladı. Her yıl Takdir veya Teşekkür Belgeleri aldı.
               Liseden mezun olduktan sonra kısa bir süre Tokat’ta bir lokantada bulaşıkçılık ve garsonluk yaptı. (Kırdığı tabakların sayısını söylemiyor)
              1997 Yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim Kamu Yönetimi Bölümünü kazandı fakat bir takım psikolojik sorunlar nedeniyle devam edemeyerek ayrılmak zorunda kaldı.
             Edebiyatla ilgilenmeyi, şiir yazmayı ve araba resimleri biriktirmeyi çok seven Sedat, geniş bir hayal dünyasına sahip olup aynı zamanda esprili bir kişiliğe sahiptir.            
 İbrahim GÜLÇAY (Abisi)
NOT: Şiirlerin tamamı Sedat tarafından yazılmıştır.

 88-   öbür yanım **
bir yanım unut diyor bir yanım sakın bırakma
bir yanım durgun bir yanım deli fırtına
bir yanım gözlerinde bir yanım son acı sözlerinde
bir yanım kahır, mutsuz bir yanım umutlu
bir yanım soğuk üşüyor, bedenim can veriyor
bir yanım sıcak yanıyor
canım onun peşinde
o ise kim bilir nerelerde
derdim çıkmazlarda
kalbim söz dinlemiyor
yürek bir kanıyor bir coşuyor
Ömrümü yedin öbür yanım
    16 Nisan 2006 Tokat

7-  Zaman
İçimde unutamayacağım birini saklıyorum
Dünyayı güzellikler kurtaracak biliyorum
Bir gün sen de beni tanıyacaksın görüyorum
Sevinçlerim seninle katlanacak
Dertlerim seninle anlamsız kalacak
Pırıltılı aşklar ırmak gibi akacak
Sevdayı çok uzakta bulacaksın
Hayat arkadaşınla her gününü ayrı yaşayacaksın
Zaman her derde devadır anlayacaksın
1998

GÜNLÜKLERİNDEN ALINTI
Ailemiz
Bizim ailemi büyük bir ailedir. Dedem ve ebemin sağlığından beri hep birlikte yaşadık. Amcam, babam ve bütün çocuklar bir evde aynı çatı altında büyüdük. İşini bulan ve evlenen doğal olarak ayrıldı ve gitti, kalanlar birlikte yaşamaya devam etti. Okuyan çocuklarla amcamlar Tokat’ta, babam da köyde çiftçilik ve hayvancılık işlerini görürdü.

5-  ne haber evlat
evladım gurbette
onu göremiyorum
ona dokunamıyorum
ona ulaşamıyorum
mektupla haberleşsek de
telefonla konuşsak da
onu çok özlüyorum
yüreğim yaralı
gündüzleri nasıl
geceleri rahat uyuyor mu
hayatı iyi geçiyor mu
kar yağıyor mu oralara
kim bilir  nasılsın
ne olur
kendine iyi bak
1998 Tokat

Babam Hasan: 1942 doğumlu, meslekleri davulcu, çiftçilik, arıcılık, köyde imece işlerinin ustası, şiir ve edebiyatla da ilgilidir. Yemek yenilmeden evvel herkesin yeri bellidir, yerine başkasının oturmasını hiç hazzetmez, çok duygusaldır, başkasının kızı gelin olur babam ağlar.
Annem Gülizar: Temiz kalpli, sevecen, becerikli, çalışkan ve dürüsttür.
Abim İbrahim: Tokat Endüstri Meslek Lisesi Metal İşleri bölümünü bitirdikten sonra Üniversiteye gitti öğretmen oldu. Muğla’da Beden Eğitimi Öğretmeni, Türkü ve Öykü adında iki kızı var.
Ablam Hatun: Ticaret lisesi mezunu Berkay adında bir oğlu var. Gebze de ikamet ediyor. Temizliğe dikkat eder yemeklerini acılı ve salçalı yapar.
Küçük ablam Sevgi: Halaoğlu Yüksel ile evlendi, biri Güneş biri Tutku adında iki kız çocuğu var. Allah akıl-fikir verirken ablası neredeydi kendisi de bilmiyor.

44-  Hoş geldin Güneş
Geçmiş bir zamanın hikayesi
Ablamın düğünü için Gebze deydim
Kardeşimin en mutlu günüydü
O andan itibaren
Yeni biriyle yeni bir hayat
Bir yıl sonra çocuğu oldu
Adı Güneş
Gecenin karanlığına inat
Günümüzü aydınlatan İnşallah hayal kırıklığı yaşamazsın
Ömür boyu mutluluklar sana
Sabahın başında ava çıkan bir balıkçı
1998

Amcam Alirıza: Elektronik bölümünde olmama rağmen elektrik tesisatı ve tamir işlerinde benden daha başarılıdır. Düğünlerin arana zurnacısıdır. Allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun.
Amcamın eşi Hayriye: Kendi annemden daha fazla hakkı var üzerimde çünkü annem köyde kalıyordu. Ben Tokat’ta amcamlarla birlikte kalıyordum. Allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun.
Amcaoğlu Ali Duran Abim: İzmir sigara fabrikasından emekli, ama boş durmuyor bir okulda çalışıyor. Duygu ve Cem adında çocukları var.
Amcaoğlu Rıfat Abim: İzmir’de yaşıyor belediyeden emekli oldu Zeynep adında kızı var. Köyde bana paşa diye sesleniyorlar Rıfat ağabeyim de koç diye çağırıyor koyun muyum keçimi anlamadım.
Amcaoğlu Mahmut Abim: Köyde çiftçilik yapıyor, bir ara İsviçre’ye gitti geldi. Alican ve Gülcan adında iki çocukları var yedi köyün birinci pehlivanı bensem ikinci pehlivanı Alican, gümüş kemer neyine yetmiyor.
Fikriye Ablam: Tokat Sigara fabrikasından sağlık problemleri nedeniyle emekli oldu. 2007 yılında geçte olsa evlendi. On yıldır tedavi gördü fakat başaramadı. 11 Haziran 2015 de hayata gözlerini yumdu. Benim üzerimde çok emeği var, Allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun ablam.

20-  melek olmak  **
bir melek olmak isterdim
insanların günahlarını sonra
sevaplarını anında kaydeden biri olmak
devamlı bir insanı gören kişi olmak
peki sevgisiz yaşamak
ailesi olmadan hayatını sürdürmek
yemeden içmeden kesilmek
bir meleğe göre zor olmasa gerek
melek olmak kolay
iyi bir insan olmak çok zor
1998

Amcaoğlu Yılmaz Abim: Makine yüksek mühendisi. İzmir Aliağa termik santralde çalışıyor, yemek ve insan seçiminde dikkatlidir, yiğit ama hiç feri yoktur. Duru ve Deniz iki çocuğu var.

10-   Umut  **
yaşamın kuytusunda bir çiçek
sulanmayı bekliyor
dört beş yaşlarında bir çocuk
sevgi şefkat istiyor
yaşlanmış bir insan
ilgi bekliyor
ağını kurmuş bir örümcek
avını bekliyor
hayat hep böyle
istekler beklentiler
ama karşılanır karşılanmaz
fazlasını bekliyor
beklentileri yerine getirilenler mutlu
yerine getirilmeyenler mutsuz olacak
 1998

78-  neden geldim dünyaya **
ne işim var benim bu dünyada
yaşamaya mı geldim
bir şeyler yaşatmaya mı
taparcasına sevmeye mi
bir şeyler bulmaya mı geldim
kendimi aramaya mı
hayal kurmaya mı geldim
hayallerimi gerçekleştirmeye mi
aslına bakarsanız
hiç birini doğru dürüst beceremedim
hangisine tutunduysam
sonunu getiremedim
peki ne işim var
neden geldim
böyle gamsız vicdansız umarsız bir dünyaya                        
  4 Şubat 2005 DODURGA

GÜNLÜKLERİNDEN ALINTI
       Benim hayatım ders kitaplarını açmadan 15-20 dakikasını felsefeyle ilgili kitapları okumakla başlardı.
      Psikoloji ve sosyoloji terimlerine de fazlasıyla meraklıydı. Cuma akşamı derslerini erken bitirmiş olmasına rağmen aklı virüs ve mikro organizmalı yaratıklarda kalmıştı, nasıl oluyor da bu küçücük canlılar kocaman insanlar için tehdit oluşturabiliyorlardı.
    Yaşıtlarına göre fazla meraklıydı. Fizik dersinde dört elemente kafayı takmış bu sayının elbet Bir bilimle alakası olmalı diye düşünüyordu. Zilin sesiyle kendine geldi sınıfta dört kişi kalmışlar arka sırada ki iki kişi ise bir sonraki geometri dersi için birbirlerine yardım ediyorlardı. Onun için matematik ve fizik dünyanın temeliydi. Ağırlık noktası vektörler yatay atış açılar daire çember vs.
     Ders zili çaldığında dört rakamını yeniden hatırladı. Açılar elementler sayılar yansıma prizma derken 360’ şimşek gibi çaktı beyninde, suyun kaldırma kuvvetini bulan ARŞİMED gibi haykırmak istedi. 360 dörde bölünürdü, dokuza da altıya da, bir saatte 12 sayısı olduğuna göre.
Bir dakika 60 saniye yapıyor, hemen felsefe kitabına sarıldı, elementlerin
İsimlerini boş bir kağıda hızla yazmaya başladı.
   Hava- su- toprak-ateş, nasıl bir bağlantı kurmalı diye düşündü, öğretmenin gelmesiyle acele kitaplarını değiştirip dersi dinlemeye başladı.
   Akşam olduğunda aklını sadece bu düşüncelere yoğunlaştırdı.
   Çocukluğunda yazın koyun-kuzu inek gütmekle orak-harman da çalışmakla geçti. Derslerinden kalan zamanda müzik dinler KEMAL SUNAL,  DEMİREL taklidi yapardı.
Ortaokuldayken en büyük emeli bilgisayar bölümünü kazanmaktı. Türkçe matematik İngilizce ile de hiç arası yoktu.
   Ortaokul üçüncü sınıfta günlük tutmaya başladı, derslerden öğretmenlerden kendi ailesinden yazmaya başladı. Hiç kimsenin günlüğünü açıp okumasını istemezdi. Herkes için basit gelen konular onun için çok önemli bir sır bakılıp da görülmeyen mucizelerdi.
   Diploma alma günü yaklaştıkça daha fazla çalışmaya başladı, meslek lisesi sınavına atılmak için fazla gayret göstermese de Türkçe neti fazla olduğundan elektronik bölümünü kazanmış oldu, neşesini anlatmak için kelimeler yetmiyordu, içi içine sığmıyordu.
   En yakın arkadaşı Kamil’di, iki çobanın yediği içtiği ayrı gitmez her türlü işlerin de birbirlerine yardımı esirgemezlerdi. Arkadaşı makine bölümünü kazanmıştı dört dönemde takdir almıştı, ailesi ise kapı komşusuydu.
   Onun ailesi ise işle güçle uğraşıyor bir yaptığını bin kez bozuyor boşta kalmıyorlardı.
Babası seksene yakın koyunlarını ortak olarak vermiş, en sonun da ise tüm koyunları satmıştı.
Ahırda sadece inekler ve tosunlar kalmıştı.

57-  seni nasıl sevmiştim  **
seni düğünlerde giydiğim elbiseler kadar sevmiştim
dilimden düşmeyen şarkılar türküler gibi sevmiştim
buzağılayan ineğin
yavrusunu yalaması
kuzunun koyuna melemesi gibi sevmiştim
pilavın yanında ki cacık
ağustos ta içtiğim ayran
tarlada işin bitmesi gibi sevmiştim
kışın ziyaretlerine gittiğimiz tanışlarla
konuştuğumuz sohbet kadar sevmiştim
bir Allah bir Muhammed bir Ali
bir anam bir babam bir de
bir de sen
2002

   Annesi çok alıngan babası ise sert görünümlü ama bir o kadar dokunaklı yüz ifadesi vardı. İnsanları tanımaya o yaşlarda başladı, konuşulanları dikkatle dinliyor mimiklerden duruşlardan, bakışlardan bir anlam çıkarmaya çalışıyordu.
   Ortaokula kıyaslanırsa sekiz saat atölye ve altı saat meslek bilgisi dersleri ağır gelmişti. İngilizce ve matematik ders ortalamaları beklediğinden daha fazla çıkmıştı. Edebiyat ve fen bilimleri ortalaması da bir puan fazlaydı.
   Teknik lise Bilgisayar bölümünü bitirdikten sonra tiyatro ve müziğe de yetenekli olduğunu anlamıştı. Şiir yazmaya daha doğrusu arkadaşlarını ve hayatı gırgıra almaya lise üç de başladı.
   Atölye dersleri bir taraftan ÖSS sınavı bir taraftan nerdeyse ne yapacağını bilmez hale gelmişti, fizik-kimya derslerini hiç sevmezdi ama sınava katılabilmek için kredisinin düşük olmaması gerekiyordu.
   Evden okula okuldan eve giden tipik bir çalışkan uysal mazlum tipli bir öğrenciydi.
Lise 1 de yarım dönem elektrik yarım dönem elektronik dersleri aldı. Bilgisayar bölümüne göre atölye dersleri düşüktü.
   Bilgisayar bölümünü kazanınca ikinci hayalini de gerçekleştirmiş oldu.
   Sınıfta ilk yan yana mönü sistemini ve virüs programını kendisi yaptı.
   Sınıf arkadaşlarının çoğu kopya çekiyordu ve gelecekten çok fazla umutluydular, bir önceki yılda (elektronik bölümünde iken) teknik resim dersinden 100 puan aldı.
13-04-1994
Not sistemini bozuk plan gibi sürekli değiştiriyorlardı ÖSS sınavları da bunlardan geriye kalmıyordu.
   Ortaokulda olduğu gibi yine teşekkürle ikinci dönemi de bitirdi.
   Haziran ayı tam orak, harmanın başlama zamanıydı, arada fırsat buldukça futbol oynardı.
Defansta fena değildi. Feramuz ŞENEL oyunculara taktik veriyordu, rahat hazır ol bizim kaleyi küçültün karşı kaleyi büyütün kaleciyi kaleden uzaklaştırın…19-06-1994
Yine Kamil ile yol boyu gezmeye çıkmışlardı.
 Böğet köyüne doğru giderken kamış çukuru denen yerde ufak bir su yılanı gördüler, kolaylıkla yılanı alıp bir bira şişesinin içinde köye getirdiler, o günlerde yağmur da yağmıyordu, yılanı ateşte yakınca yağmur yağdırır sözüne inanıp su yılanını diri diri yaktılar, yağan yağmursa üç beş damladan ibaretti. Aynı yıl babaannesini kaybetti, hazır yemekler olmadığı zaman “yavrum sana iki yumurta kırayım yanına da çay çökelek yersin” deyişini hala unutmamıştır. 31-08-1994
Amcaoğlu Yılmaz abinin düğünü yapılacak, şimdiden ne giyeyim diye düşünmeye başladı.

   18-  simitçi ile boyacı  **
biri simitçi
biri ayakkabı boyacısı
iki candan arkadaş
yazın beraber terledikleri
kışın yan yana üşüdükleri o anlar
acıktıkların da bir ekmeği bölüp yerlerdi
sadece suyu doyasıya içerlerdi
müşterilere kabalık etmez kibar davranırlardı
acı bir olay ayırdı onları
karşıya geçerken hızla bir araba çarptı
boyacıyı kanlar içinde bıraktı
simitçininse hayatı kararmıştı
artık geride kalan anılarla yaşayacaktı
başka yapacak ne vardı ki
simit satmaktan gayrı 1998

BENİM SORULARIM                                                         
 1. Sabrını son ana kadar tutabilir misin?
 2. Anneni babanı akrabalarını hangi özelliğinden dolayı seversin?
 3. Çirkin görünse de hayvanları sevebilir misin?
 4. Sence dünya ve insanları nasıl değiştirebiliriz?
 5. Zengin olduğunda neler yapardın?
 6.  ilk hayal kırıklığını nasıl yaşadın?
 7. Yaparım deyip de yapamadığın yapamam deyip de yaptığın işler oldu mu?
 8.  insanları tanımak için belirli bir metodun var mı?
 9.  Seni çok sevindiren ve hüzünlendiren şeyler nelerdir?
10. Stresini nasıl atarsın?
11. iyiliğe iyilikle kötülüğe kötülükle mi karşılık verirsin?
12. Hangi atasözleri deyim fıkra şarkı türküleri beğenirsin?
13. Karşındakilerin giyimleri davranışları seni etkiler mi?
14. Hata yaptığında özür diler misin, hatanı kabullenir misin?
15. Hayatta en çok neyin olmasını isterdin?
16. Kendinde beğendiğin özellikler nelerdir?
17. Kendinde beğenmediğin özellikler nelerdir?
18. Hayatını daha güzel hale getirmek için neler yaparsın?
……………………
   BENİM CEVAPLARIM
  1.Duruma göre değişir zamana göre de. Sabrımı son ana kadar tutmaya çalışırım ama genelde tutamıyorum.
   2.Annem daha detaylı iş yapıyor, babam pek ayrıntıya girmiyor, annemi daha yakın hissettiğimden annemi daha çok seviyorum.
   3.Tüm hayvanları severim yeter ki bana bir şey yapmasın. Her canlı dünyaya
bir amaç için gönderildi tabi ki insanlarda.
   4.Değişikliğe kendi kusurlarımızı fark etmekle başlamalıyız, hatalarımızı
görmeye çalışmalı en aza indirmek için çabalamalıyız, dünyayı iyi yönde değiştirmek için insanların yanlışlarını yüze vurmadan tatlı bir dille anlatmalıyız.
   5.İlk önce acil ihtiyaçlarımı karşılardım. Paramın hepsini harcamayıp yarısından fazlasını kötü günler için saklardım. Fakirlere akrabalarıma yardım ederdim.
   6.ÖSS. Sınavını mutlak kazanırım gözüyle baktığımdan Sivas sosyoloji
Bölümünü 20-30 puan farkla kazanamadığım zaman.
   7.lise 1 de elektronik bölümün de okuduğum halde elektronik cihazların
içini açmaktan korkardım. iki senedir korkumu yendim. Mahmut ağabeyimin
teybini açtım içindeki silgiyi tokayı çıkartıp yeniden kapattım teybi.
   8.Her duruş her bakışın anlamı olduğunu Muğla’da abimin arkadaşı Nadire abladan öğrendim. Gerçekten de doğruymuş. Kendi hallerinde konuşurlarken sessizce dinlerim el hareketlerinden mimiklerden ses tonundan muhakkak bir şeyler çıkarırım.
   9.Ortaokulda en büyük hayalim elektronik bölümünü kazanmaktı. Elektronik
bölümünde okurken hayalim teknik lise bilgisayara geçmekti, onu da başarınca
sanki dünyalar benim olmuştu.
   Birkaç sefer girmeme rağmen üniversite sınavını kazanamam en büyük hayal kırıklığım ve üzüntüm olmuştu.
   10.İnsan sevdiği işi yapınca fazla karışanı olmayınca stres diye bir şey kalmıyor zaten. Kitap okurum, müzik dinlerim, sessizce şarkı-türkü söylerim
kendime ait hobilerim var onlarla uğraşırım.
   11.İyiliğe iyilikle kötülüğe de iyilikle cevap veririm ama katlanabildiğim kadar.
   12.Gülme komşuna gelir başına. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.          Al birini vur ötekine.
   Nasreddin hoca temel ve tımarhane fıkralarını severim.
   Müziği sözleriyle uyumlu ve de kafiyeli parçaları severim.
   Yaşar, Ege, Tarkan, Funda Arar, Gökhan Özen, Zülfü Livaneli, Kayahan, Nilüfer…
   13.Fazla etkilemez ama her duruşun olduğu gibi her renginde anlamı vardır.
Uzun süren renk ve desen seçimleri bunun için olmalı.
   14.Hatamı anlarım fakat kim olursa olsun özür dilemek bana çok ağır geliyor.
Rajona ters, delikanlıyı bozar len lan lan.
   15.Çok şükür iyi bir ailem var, sağlığım da yerinde, geçim sıkıntım da yok. Başka sorarsan ehliyet sahibi olup araba kullanmayı isterdim.  Ruh Doktoru Maksut Tor ne kadar ‘uygundur’ raporu vermese de köy de tüm traktörleri kullanabiliyorum.
O kadar orda kal anladın mı.
   16.Çok yakışıklıymışım yeni farkına vardım. İnsan sarrafı olduğumu düşünüyorum o halde varım.’var mıyım yok muyum bu dünyada çok muyum’
edebi ve mizahi yönüm kuvvetli. Bir kere okuduğumu gördüğümü kolay kolay
unutmam. İkizler burcundanım, serbest-grekoremen meslek sahibiyim, 1.71cm.boyum var ellere var da ben de daha fazlası var kızlara duyurulur(20+)
   17.Ciddi samimi konuları sulandırıyorum. Olur olmaz yerde espri yapıyorum.
Yaramaz, sözden anlamayan çocuklara dayanamıyorum, üçüncü ikazdan da
anlamazlarsa haşlamaya başlıyorum onları.
   18.Hayatım zaten güzel gidiyor işim ayna çal çal oyna….
 Muğla 2005    
…………………………..
 37-  Provası yok  *
Hangi derdin devasıdır
Hangi çaresizliğin çaresidir
İntihar etmek
Unutma
Geride bırakacağın aileni
Hısımlarını yakınlarını düşün
Belki de bir umut ışığı arıyorsun
İntihar büyük günahlardandır
Aklından çıkarma
Arkandan ağlayanlar olacaktır
Bir kere ve provasız yapacaksın
Belki seni haklı bulanlar olacaktır
Seni anlamaya çalışanlar az olacak
1998

    84-  sessiz çağlayan  ***
bildiğini sanıp aldandığında
yanıyor işte canımız
ama köze dönmeden söndürüyoruz
içimizdeki çağlayanı
o çağlayan ki akıyor
dağı taşı oyuyor da
kendi doğrusuna akıyor hep
işte…
gerçek yangınları söndürüyor
bu çağlayanlar
havasız kalıp bunalınca
suyun ateşin kalmıyor manası
ateşte karışıyor toprağa kül olunca
rüzgar da artırdığında şiddetini
tut yakala o yangınları
işte…
su olmadan kanmıyor
ekmeksiz aşsız doymuyor insan
işte…
bileceksin inanacaksın
sarılacaksın ideallerine
olabildiğine varabildiğine
iyiyi güzeli kardeşliği dirliği…
yaşadıkça yaşattıkça
inadına her şeyin inadına
işte… 16 Haziran 2005 ULA
               
         TEDAVİ SÜRECİ
         Tedavi sürecinde aşağıda isimlerini yazdığım ve yazamadığım bütün doktorlara, aileme, beni anlayışla karşılayan arkadaşlarıma ve komşularımıza çok teşekkür ederim. (Sedat teşekkür etmeyi ve özür dilemeyi beceremez de…)

      1998 yılı başlarında Sedat’ın bazı davranışlarında tutarsızlık, pasiflik veya aşırıya kaçma, söz dinlemeyen, karşı gelen, toplumdan uzaklaşan, içine kapanan, hayal kuran vb. davranışlar daha belirginleşti.
*İkili konuşmalarda çok sert, yüksek ses ve tartışmaya gidiyor.
*Sosyal yön çok zayıf, insanlarla sıcak ilişkiler kuramıyor.
*Kendi yaş grubunda arkadaşlarla değil de kendinden küçüklerle oynamayı tercih ediyor.
*Her şeyden çok çabuk sıkılıyor.
*Bir yerde fazla oturamıyor ve duramıyor.
*Herkesin kendisini izlediğini düşünüyor.
*Alay edildiğini aşağılandığını düşünüyor.
*Kendisini aşırı beğeniyor, çok yakışıklıyım, karizmatik biriyim.
*Kızlar bana aşık, istediğim kızı kendime aşık ederim.
*İş bitirme yeteneğini olduğunu söylüyor, bir iş yapamıyor.
*Gizli gücünün olduğunu ve insanları etkilediğini söylüyor.
*Birine baktığında onu etkilediğini, televizyonda izlediği birini dahi etkileyeceğini, başına olumsuz bir olay getirebileceğini iddia ediyor ama yapmayacağını söylüyor.
*Gücünü genelde kötü amaçlı değil iyi yönde kullandığını ifade ediyor.
*Çok sinirlendiğinde gizli gücünü kullanacağını söylüyor ve tehdit ediyor.
*Hastalıkları iyileştireceğini söylüyor.
*Maç sonuçlarını ve Sayısal lotoyu önceden bildiğini söyledi fakat hiç biri tutmadı. Sonrada ben özellikle yanlış söyledim diyor.

HOBİLERİ:
*Gazete ve dergilerden keserek biriktirdiği araba resimlerini özel albümlerde saklamak.
*Her konu ile ilgili şiir yazmak.
*Kısa senaryolar yazmak
*Vitrinleri seyretmek
*Müzik dinlemek
*Fıkra okumak ve yazmak
*Şiddet içerikli veya komedi yayınları izlemek

FOBİLERİ:
*İşsiz kalmaktan ve gelecekten korkuyor.
*İstediği okulu kazanamamaktan korkuyor.
*Yükseklikten korkuyor.
*İşleri yarım bırakıp ölmekten korkuyor.

21-  geride kalanlar  ***
ben de öleceğim bir gün
ani olacak ölümüm
belki kimse olmayacak yanımda
kimse görmeyecek beni
kimleri bırakacağım ardımda
neler yaşattım insanlara
neleri sevdim sevmedim
ağlayacaklar mı geride bırakacaklarım.
1998

KARDEŞİM SEDAT
Ben Sedat’ın abisi İbrahim, Muğla Milas’ta öğretmenlik yapıyorum, kardeşim Sedat’ın yanıma gelmesini istedim. İki bekar erkek kardeş biraz muhabbet edelim. Sedat Ekim 1998’de palyaço gibi geldi. Sedat’ı öğretmen arkadaşlarım ve komşularımla tanıştırdım.  (Osman ve eşi Nadire, Muhammet, Metin, Türkan, Mustafa, Nazmi, Necdet, Hasan, Mehmet)
Hepsine ilgi ve alakalarından dolayı teşekkür ederim.
Üniversiteye hazırlık için dershaneye kayıt yaptırdım, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorum. Bir gün kendine bir tane gömlek alması için para verdim, gitmiş kendine araba resimlerini koymak için albüm almış. İhtiyaçlarda öncelik ve önemi bilmiyor. Aktarlık yapan bir esnafla kavga etmiş, seni felç yaparım demiş. Polisler gelmiş Sedat’ götürmüşler, esnaf durumu anlamış sağ olsun şikayetçi olmadı hatta yardımda bulundu.
Dershaneye gidip geliyor, öğretmenlerle konuştuk, çoğu tanıdıklarımız yardımcı oluyorlar. Sınıfta daha çok uyumakla zaman geçiriyor.
Sigara kullanmaya başladı.

1-   yalnızız

ne kadar insan içine çıksak da
ne kadar toplumla yaşasak da                                                                                                                            
kimimiz tek başına kaldığında
mutlu oluyor
yalnızlığı paylaşamıyoruz                                                                                                                    
zaten olmayacak bir iş
yalnızken yaptıklarımızı düşünüyoruz
bir bakıma ufak bir hesaplaşma
ne yaptık neler gördük
yürürken
seyahat ederken
uyanırken
yalnız değil  miyiz
          1998 Tokat

TEDAVİ EDEN
DOKTORLARIMIZ
Hepsine tekrar teşekkürler
9 Aralık 1998  Dr. Özlem ÖZCAN - İzmir
Araştırmalar sonucu ve bir tavsiye üzerine İzmir’e götürdüm. Özel Dr. Özlem ÖZCAN uzun bir süre ilgilendi. Heyazanda bozukluk var dedi reçeteye Noröfren yazdı ve Bulunduğunuz yerdeki doktorlarla devam edin diyerek bizi gönderdi.
6 Ocak 1999 Dr. Saffet ÖZTÜRK – Muğla
Saat 16.00 da aldığımız randevu üzerine özel muayanesine geldik. Önce Sedat’ dinledi, sonra benimle konuştu. Sedat’ın yazdığı günlükleri gösterdik, başını sallaya sallaya okudu. Heyezanda bozukluk, Psikoz, Şizotipal
Yazdığı ilaçlar: Noröfren, Akineton, Celepxol
4 Şubat 1999 Dr. M. Bülent AKMAN - İstanbul
Yazdığı ilaçlar: Celepxol
12 Şubat 1999 Dr. Saffet ÖZTÜRK – Muğla
Çocukluk ve geçmiş üzerine konuşuldu bu uzun bir süreçtir, günlük yazılarını incelemeye devam etti biraz bende kalsın dedi.
Yazdığı ilaçlar: Noröfren, Akineton, Risperdal
8 Nisan 1999 Dr. Saffet ÖZTÜRK – Muğla
Annem ve babamda yanımıza geldiler, doktora birlikte gittik. Doktor hepimizle konuştu, tavsiyelerde bulundu.
Yazdığı ilaçlar: Noröfren, Akineton, Largaçtil
Sedat ilaçları düzenli kullanıyor, bazen unuttuğu oluyor. O zaman dengesi bozuluyor. Asabi ve hırçın oluyor. Anneme dikkatli olmasını ve mutfaktaki bıçakları göz önünde bulundurmamasını söyledim.
25 Mayıs 1999 Dr. Saffet ÖZTÜRK – Muğla
Yazdığı ilaçlar: Noröfren, Akineton, Largaçtil
Nerelere giderseniz gidin ilaçlar zamanında kullanılacak, tedaviye devam edeceksiniz dedi.
Her ay düzenli bir şekilde doktora gidildi. Değişik şehirlere gidildiğinde oradaki doktorlara da götürüldü.
16 Haziran 1999 Dr. Şükrü AYALAN – Tokat
Yaz tatilinde Tokat’a geldik ve tedaviye devam edebilmemiz için yeni doktorumuza derdimizi anlattık. Siz merak etmeyin hep birlikte çaresini bulacağız ve sağlığına kavuşturacağız. Birkaç ilaç değişikliğine gidildi.
Yazdığı ilaçlar: Zyprexa, Akineton, Fluanxol iğne, Clopxol iğne
16 Eylül 1999 Dr. Şükrü AYALAN – Tokat
Yazdığı ilaçlar: Noröfren, Akineton, Zyprexa
Sedat 65 kilodan 70-80 kilolara çıktı. Ne bulursa götürüyor maşallah.
5 Ocak 2000 Dr. Şükrü AYALAN – Tokat
Yazdığı ilaçlar: Tegretol, Laponex, Artone, Tolvon
Sedat kilo almaya devam ederek 100 kiloya dayandı. Gözlerde ve boyunda sağa doğru kayma başladı. Yemek yerken ve konuşurken zorlanıyor.
Ekim 2000 de Tokat Devlet Hastanesinde 40 gün yattı.
İstanbul Cerrah paşaya gönderildi.
5 Aralık 2000 Prf.  Dr. Musa TOSUN - İstanbul
Boynun sağa doğru kaymasının Zyprexa kullanımından dolayı yan tesir olabileceğini söyledi.
Yazdığı ilaçlar: Tegretol, Akineton, Alvineton iğne, Ludiomil
4 Ocak 2001 Prf. Dr. Musa TOSUN – İstanbul
Yemek yerken, konuşurken, yürürken çok zorlanıyor.
Yazdığı ilaçlar: Tegretol, Akineton, Tolvon
Daha sonra Akineton kesildi Laponex verildi.
10 Ocak 2001 Prf. Dr. Sevinç AKTAN – İstanbul
Marmara Üniversitesinde Nöroloji de 14 gün yattı. Ağızda köpükler geliyor ve çenede kitlenmeler oluyor. Devamlı kan tahlilleri yapılıyor.
1 Şubat 2001 Prf. Dr. Musa TOSUN – İstanbul
Yazdığı ilaçlar: Tegretol, Artone, Tolvon, Laponex
İlaç kullanımlarında mümkün oluğu kadar dikkatli davranılıyor. Sedat bu konuda kendi işini yapabiliyor, bizi üzmüyor.

36-  Asker
Askerim ana
Hakkını helal et
Eğer şehit olursam
Arkamdan fazla gözyaşı dökme
Eşimin göz pınarları kurumasın
Evladıma iyi bak
Karım çocuğum size emanet
Gözünüz gibi bakın onlara
1998
ASKERLİK:
3.10.2001 Karar 15/c Tanı: Psikotik bozukluk, Tabip Albay Ertesi yıla erteleme.
30.08.2003 Tanı: Bir hacmeden fazla psikotik bozukluk. B/16 F-2 Askerliğe elverişli değildir. Sağlık Kurulu Başkanı Tabip Binbaşı.
Engel ve özür derecesi %70
Sedat askere gidemeyişine çok alındı, kendinde bir rahatsızlık olduğunu kabul ediyor artık.

56-  üzgünüm hayat  ***
sana tüm gücümle tutunamadım
biraz da ben haklı değil miydim
hep gözyaşları boşalttım
kalbimi sevgiyle yoğuramadım
gönlüme gam keder saldılar
hiçbir zaman anlamadılar anlamayacaklar
ey zalim hayat
bir gün bile güler yüzünü göstermedin
cefaları hüzünleri ben çektim
bir açık kapı bırakmadın
tam yakalamışken
yine kaçtın benden yine aldattın
     8 Nisan 2002 Tokat

63-  yedi sıra uzaktan  **            
o kadarda güzel değildin
ben senin ruhunun güzelliğini sevdim
saydım yedi sıra uzaktaydın
dersi dikkatle dinliyordun
bense seni süzüyordum
gönlüm sevdiği için güzeldin
her yanıma yaklaştığında
kalbim kurşun gibi atıyordu
beynim uğulduyordu
kulağım senden başkasını duyamıyordu
insafsız bir merhaba bekliyordum
başkasıyla çıkmadan önce
sana ait tüm duygularımı soğuttun                                                                         
 Mayıs 2002 Tokat

Babamız Sedat’ın bir iş yapamayacağını ve gelecekte zorlanabileceğini düşündüğünden 2000 yılından itibaren dışarıdan sigorta pirimi ödemeye başlamış.
Sedat zaman zaman doktora gidiyor, ilaçlarını kullanıyor. Her hangi bir işte çalışamadığından hiç olmaz ise hareketlilik için zorlayarak yürüyüş yaptırıyoruz.
11 Mayıs 2005 Dr. Çiğdem ALTUN - Tokat
Yazdığı ilaçlar: Laponex, Largaçtil
22 Haziran 2005  Dr. Saffet ÖZTÜRK – Muğla
Sedat seni iyi gördüm.
Yazdığı ilaçlar: Laponex, Largaçtil
İlaçlar azaltıldı.
Fiziksel görünüm düzeldi, kilo 75-80 kg.
Konuşma ve davranışlarda zamana ihtiyaç var.

EVLEN ARTIK Sedat
Annenin ve babanın tek derdi Sedat’ı evlendirmek, komşularda destekliyor. Aslan gibi delikanlı evlendirelim diyorlar ama kız veren yok. Hani derler ya “Adın çıkacağına canın çıksın” aynen öyle. Köyün içinde kız bulunamadığı gibi çevre köylerde de bulunamıyor, uzak köylerde yok yok. Aslında varda, çocuk aslan gibi maşallah, eli yüzü düzgün ama hastaymış…
Kısacası yakın ve uzak çevreden bulunamadı, bir tanıdık aracılığı ile aştı aştı memleketlerden miş kısmeti! Tunceli Pertek, gidildi görüldü, her şey anlatıldı. Kız ve oğlan birbirini istemiş, beğenmiş, hayırlı olsun.
2010 yılı Temmuz ayında düğünleri oldu. Onlar ersin muradına, biz çıkalım kerevetine! Çocukları olmadı ama her şeyin hayırlısı. Sağlıklı ve mutlu olsunlar yeter.
Babam sağ olsun, bizim göremediğimiz ve düşünemediğimiz bir şekilde uzağı görmüş olup 2000 yılından itibaren 12 yıl, her ay yatırmış olduğu sigorta pirimleri sayesinde malulen emekli oldu.
Sedat’ın kontrolleri devam ediyor, eşi Mine ile birlikte Tokat’ta yaşıyor.
         İbrahim GÜLÇAY (Abisi)


ŞİİRLERİ
12-  Ben  **
Ben bir türküyüm
Diyarları dolaşırım
Dilden dile söylenirim
Ben bir şiirim
Aşkları sevinçleri
Hüzünleri mutlulukları anlatırım
Doğa insan sevgisini söylerim
Ben bir insanım
Doğar büyür gelişirim
Bazen iyi bazen de kötüyüm
Hayatım çelişkilerle dolu
Ben bir insanım
Ben böyleyim
1998

2-  benim sevdam
kalbimden söküp atamadım seni
bir kalemle silip atılacak biri değilsin
sevmesen de beni
yüreğim sevgiyle dolu
nasıl unuturum seni
içimi yakan gözlerin varken
öylesine
öylesine vurgunum sana
ne olacak bu kara sevdam kim bilir
sonsuza kadar seveceğim seni   
1998 Tokat

3-  onların yolu
onların yolları çamurlu
toz toprak içinde oynayan çocuklar
büyüdüklerinde ne olacaklar
okuyamayacak çoğu
yada istedikleri okulu bitiremeyecekler
bazısı çeteye karışacak
arabaları yakacak
dükkanların camını kıracak
intikamlarını başka türlü alacaklar
ve onlar aç kalsalar da
çoğu namuslu şerefli yaşayacak
lokantaların önünden
ah diyerek
iç çekip geçecekler.
       1998 Tokat

4-  kimler
gece gündüz çalışırlar
bir şeyler ortaya çıkarmak
yeni ürünler elde etmek için uğraşırlar
onlar bilim adamları
çocuklarının üzerine titrerler
okumaları için ceketlerini bile satarlar
yemez yedirir
giymez giydirirler
onlar anneler
onlar babalar
korku nedir bilmezler
ölüme severek giderler
öldüklerinde bir adları olur
şehit
aslanlar gibi çarpışırlar
onlar
 kahraman Mehmet çikler
1998 Tokat

6-  Seni düşündüm
Karanlık odada yakarken sigaramı
Hep seni düşündüm sonra kızıl saçlarını
Verdiğin hediyene baktım
Bir şeyler anlatıyordu sanki
Sonra canlandı yanıma yaklaştı
Beni sevdiğini söyledi
Yaslandığım koltukta çiçekleri gözledim
Yüreğimin en derininde canım bir seni özledim
Usandım yıkıldım gittiğinden beri çok hasretim
Her kıvılcım da atan kalbini
Deniz bakan yeşil gözlerini
İçimi titreten yumuşak sesini
Usulca yaklaşan dost elini özledim
1998

8-  Senle sensiz
Ben kendimi aştım
Aradığım sevgiyi sende buldum
Sanki ellerimden kayacak pulsun
Senin için yaşayan sevinen bir kulum
Gecemi gündüzümü karıştırdım
Sensiz günlerde resmini hatırladım
Sevgimde bakışlarını anladım
Kötü alışkanlıklarımı senle bıraktım
Her telefon da sensin sandım
1998

11-  Çocuk olmak *
Dertsiz tasasız yaşamak
Yazılı sözlü heyecanını bilmemek
Kendi dünyasında oyunlar oynamak
Büyüdükçe hayatın zorluklarını anlamak
Günahın küfrün ne olduğunu bilmemek
Ekmek elden su gölden
Keşke hep çocuk kalsaydı
1998

13-  Hayat
Dışarıda gezerken etrafa baktım
Dünyada yaptıklarımızı düşündüm
Kimimiz yok yere kalp kırdık
Kimimiz doğayı kirlettik
Yok yere savaş başlattık
Neden bazen ırkçılık
Bazen de biraz daha topraktı
Allah’ın yarattıklarını görmüyor muyuz
Güneşin zararlı ışınlarından korunmak için
Bir düzen hazırlanmış
Kuşlara yuva bizlere serinlemek için
Ağaçlar yaratmış
Her türlü ihtiyacımız için ortam hazırlanmış
Çoğumuz zorda kaldığımızda o’na dua ettik
Allah günahlarımızı affetsin
1998

14-  Altın kafes
Beyaz deftere yazdığım ismin
Mürekkep damlasıyla silindi
İlk ve son harfin kaldı geride
Ama ben seni kalbime yazdım
Duruşunu gülüşünü kimse bilmiyor
Kimse seni benim seni sevdiğim kadar sevmiyor
Altın kafeste kuş gibi özledim
Sadece beni görmeni istedim
Gözümün rengini belki sende unuttun
Ama ben senin gözlerini her yerde görüyorum
1998

 15Hayatta  **
Aşk
 ölesiye sevmek
Umut
 hayattan kopmamak
Sevgi
 insanlara bağlanmak
Kin
 kör düşmanlık
Hile
 Aşağılık alçaklık
Mutluluk
 haz alma
Bilgelik
 sürekli araştırma
Büyüklük
 Tevazu göstermek
1998

16-  Ne yaptın
Bir umut vermedin bana
Yakıp yıktın beni
Harap ettin
Veremden beter ettin beni
Uçurumlara attın beni
Ne bir ümit ne bir çare yok
Sevmeseydi kalbim
Görmeseydi gözlerim
1998

17-  Yeniden 
Bir çocuk daha doğuyor
Ailesine sevinç veriyor
Yeni bir umut
Yeni bir hayat
hayatın basamaklarında ilk adım
anne babasından öğrenilecek prensipler
sonra kendi yolunu çizecek
bilim adamı olup
insanların hayatını mı kolaylaştıracak
türkücümü olup hüzünlendirecek
hangi hayallerle avunacaktı
1998

19-   sen mutlu ol
ben sevgilim için ölüme atılırım
engelleri aşarım
aramızda uzaklıklar sorun olmaz bana
eğer başkasıyla mutlu olacaksa
kendi hayatımı zehir ederim
sessiz olur gidişim
arkama bakmadan giderim
çok uzaktan görsem bile yeter bana
1998

22-  bir tanem  *
rüzgar saçlarını okşardı
bülbüller çağırırdı seni güllerin üstünden
gecenin karanlığı örterdi güzelliğini
ellerin pamuk kadar yumuşak
gözlerin güneş topu
dilin sözlerin tatlı
1998

23-  ana
uykusuz bir gecedeyim
anamı düşünüyorum
eski günlerini
garip anam benim
yemeye çökelek bile olmadığında
kendini nasıl avuttum
ekmeği katık mı yaptın da yedin
rüyandan kimler geçip gider
bir esir askeri mi düşlersin
üşüdüğümüz de kaç defa
üstündekini çıkarıp verdin bize
bizleri düşündüğünden kim bilir nasıl harap oldun
1998

24-   yağmur
neyi anlatır yağan yağmur
neyin anlamıdır
bolluğun bereketin
rahmetin manasımıdır
sevgililerin söylediği şarkı mıdır
nereye akar gider kim bilir
1998

25-   otobüs
otobüsle memlekete gidiyorum
giderken düşünüyorum
kim bilir
hangi sevgilileri ayırdı
kimlerin özlemini bitirdi
kimlerin hasretini dindirdi
hangi askerleri taşıdı
hangi insanları gurbete götürdü
1998

26-   benim de
geniş bir iç dünyam var benim
hayallerim ümitlerim var
sevgi dolu kalbim var
insan aşkıyla
doğa sevgisiyle dolu kalbim var
dertlerim var kimseye açamadığım
kimsenin bilmesini istemediğim
1998

27-   ey sevgili
gözlerimin nurusun
başımın tacısın
ben sensiz olamam
ben sensiz yaşayamam
beni çok sevdiğini söyle
beni unutamayacağını söyle
inan ki
bu bana bir ömür boyu yeter
1998

28-   onu düşünüyorum
onu düşünüyorum
onun verdiği umut üzerine
günlerim daha güzel
onu hep seveceğim
gecelerim uykusuz geçiyor
bana sevdiğini söylemese bile
ben onu çok seviyorum
üstelik yüreğimin en derininden
1998

29-  hüzün
bu aşkın sonunda ayrılık olacaksa
sonunu görerek başlamam
saçlarım ağarsın
inan ki kalbimde yaşatırım seni
yüreğimizdeki sevgi ateşi sönecekse
hemen bitirelim bu aşkı
geçen günler gecip gitsin
senin hayalinle öleceğim
1998

30-   öğretmenim
öğretmenim
bizi okutmak için
canını dişine taktın
ilim yuvamızda
dürüst erdemli olmayı öğrettin
her gün kim bilir hangi engelleri aştın
kimi zaman anamız
kimi zaman babamız oldun
bazı zaman yaramazlıklarımıza göz yumdun
bazı zaman bizleri anlayan biri oldun
canım öğretmenim
1998

 31-  sevgiye umut
sevgilin gelirse güllerin yeniden açar
hayatın renklenir
yaşamın yenilenir
dünyaya başka gözle bakarsın
çünkü o senin kalan yarımındır
gecen gündüzün onun üzerinedir
giderse hayatının bir yeri hep noksan kalır
1998

32-  Almancılar
Kimi daha fazla para kazanmak için
Kimi daha iyi hayat standardı için
Vatanlarından ayrılıp uzak yerlere gittiler
Fransa da İsveç de Avusturya da olsalar da
Onların ortak adı var Almancılar
Bazısı ayak işlerinde
Bulaşıkçı ayak temizleyicisi
Bazısı işçi
Bazısı bir zaman sonra
Kendi işinin patronu
Kimi mutlu oldu
Kiminin hayatı zehir oldu
Kültür farklı hayatları farklı
Değişik bir dünya
Candan dileğimiz
Hepinize kolay gelsin
1998

 33-   Hapishane
Bir suç için hapishaneye düştüm
Yakınlarımı bunun için üzmek istemezdim
İnan ki sevgilim böyle yapmak istemedim
Sevdiklerimin değerini sonra anladım
Görüş günü Cuma
Onun zamanı da haftaya
Burada günler durgun suskun
Karşıki dağa karlar yağıyor
Her gün yarim için içim yanıyor
1998

34-  Dört mevsim
İlkbahar gelir
Bütün çiçekler açar
Doğa güzelliğine kavuşur
Yaz da insanlar kavrulur
Serinlemek isterler
Denizler de sular da yüzerler
Sonbahar hüznün başlangıcıdır
Yaprakların dökülmesi kanıtıdır
Peki kışın
Her yeri beyaz bir örtü kaplar
Bazı canlılar yuvalarına döner
Derin bir uyku başlar
1998

35-   Neden yazıyorum
Neden yazıyorum bu şiirleri
Bazen kendime kalan zamanı değerlendirmek için
Bazen de içimdeki duyguları dökmek için
Okuyanlar hayran kalıyor
Ben de seviniyorum o zaman
İnsanın eserlerinin beğenilmesi güzel bir şey
Ben de bu ilham varken daha yazacağım galiba
İyi ki de yazıyorum bu şiirleri
1998

 38-  Aşkın sonu
Aşık olmak
İnsanın ruh hayatını değiştiren bir olay
Kimi aşıklar dertli
Kimiyse mutlu olacak
Uzun bir flörtten sonra
Taraflar birbiriyle anlaşabilirse belki de evlenecekler
Birbirlerini iyi tanımalı
Her konuda anlaşabilmeliler
Bu sayede yeni hayatları uzun sürecek
Hep dertsiz tasasız yaşayacaklar
1998

39-  Hayat doğa
İçimizi ferahlatan şeyler
Kışın doğan güneşler
Yazın yağan yağmurlar
Ilık esen rüzgarlar
Soğuk pınarlardan içtiğimiz sular
Efkar dağıtan şarkılar
Coşturan türküler
1998

40-  Onların hikayesi
Dertli dertli düşünüyordu
Kara sevdaya tutulmuştu
Sevgilisi de oda
Dantel örüyor
Gözyaşları akıtıyordu
Sevdiği başlık parası veremediğinden
Bir türlü kavuşamıyordu
Düğün günü kaçacaklardı
Silahını hazırlayıp ata binip yol aldı
Kızın evine geldiğinde
Nöbetçiler gördü ateş etti
Uzak kaldığından mermiler isabet etmedi
Biraz daha yaklaşınca onları vurdu
Eve girdi sevgilisini alıp kaçırdı
Biraz uzaklaşıp tam kurtulduk derken
Dört el silah sesi duyuldu
Kafalarından yara alıp yere yığıldılar
Sonları aynı Türk filmi gibi oldu
1998

41-  Tut elimden
Elimden tut
Tut elimden
Gel bana
Yeniden dön bana
Ölesiye özledim seni
Duygular açtı kışta çiçeklerini
Filizlendi yine
Aşk acısının tomurcukları
Hüzünler başıma vuruyor
Sen olmazsan
Güneşim doğmuyor
1998

42-  Cefa sefa
Şan şöhret
Para pul
Hepsi yalanmış
Bir rüyaymış
Geldi ve geçti
Şimdi yataklara düştün
Karlar yağdı güvendiğin dağlara
Saçların aklaştı
Bedenin yorgun düştü
Bu kara gününde
Nerde iyi gün dostların
Neredeler
1998

43-  Sana dair
Sen gittin gideli
Ne gün ne gece
Ne zaman ne mekan
Yitik birer sözcük kaldılar
Gecelerim de bir eksiklik var
Sonunu getiremediğim şiirler yazıyorum
Günlerim mahvoldu
Gecelerim kahır dolu
Yazdıklarım hep sana dair
Kıyamete kadar hep öyle olacak
1998 

45-  Rasgele
Ailesinin geçimi için her şeyi göze alan biri
Kışta karda fırtına da
Yazın sıcağında yanan biri
Ekmek kavgası peşine koşan bir insan
Evine parasız döndüğünde ne kadar huzursuzdur
Geceleri rahat uyuyormusun
Balığın bol yüzün güleç olsun
1998

46-  Ne olursan ol
Kurumuş bir çiçek olsan
Yağmur olur seni sulardım
Kutupta bir buz olsan
Seni sıcaklığımla eritirdim
Narin bir gül olsan
Seni öpmeye kıyamazdım
Gökte bir yıldız olsan
Kuş olur sana uçardım
Kafdağı’nın ardında bile olsan
Dağları yıkar sana ulaşırdım
1998

47-  sevincim
Mutlu bir yuvam olsun isterdim
Bir de yeşil gözlü yarim
Bahçede oynayan çocuklarım
Sevgi saygı dolu bir aşkım olsun
Ara sıra ziyarete gelen dostlarım
Dertlerime katlanan
Sevincimi katlayan sevgilim olsun
İki tane olsun yavrularım
Onlarla haşır neşir olsun akşamlarım
Allah’ım çok görme mutluluğumu
Kaderim böyle yazsın sonumu
1999

48-  unuttum
Artık rüyalarımda yoksun
Seni düşlemiyorum
Nerelerde buluşurduk
Nelerden konuşurduk
Gezdiğimiz yerler seni hatırlatmıyor
Eskisi gibi acılar vurmuyor
Saçlarının şekli nasıldı
Unuttum bunları
Niçin sevemiyorum seni
1999

49-  Çık git
Çorak topraklardaki yağmurum
Sabah doğan güneşim
Geceleri aydınlatan mehtap gibi aydınlığımdın
Bana dönüşü olmayan bir yoldasın
İçimde artık yaşamıyorsun
Küllenip gittin hayatımdan
Çık artık çık hadi dünyamdan
1999

50-  Aşka veda
Sözlerin çok dokunuyor
Yüreğim sessizce sökülüyor
Gittim derince düşündüm
Yere bakıp süzüldüm
Neler açtın başıma
Ak düşüyor saçlarıma
Lanet olsun böyle aşka
Artık kalmam buralarda
1999

52-  bil be güzelim
ellerimize kelepçeler vursalar da
ayrılık yollara savursa da
seni sevdiğimi bilmelisin
yarana tuz bassan da
hep karanlığa haykırsan da
seni sevdiğimi bilmelisin
gözlerimizi ateşle oysalar da
ölüm bizi ayırsa bile
seni sevdiğimi bilmelisin
her şeyi unutsan bile
bunu bil
bunu bil be güzelim
       5 Ekim 1999  Tokat

51-  Gel artık
Yine yok gökyüzünde bulutlar
Hasret dolu hep yaşlı bakışlar
Bir damla yağmur isteyen topraklar
Öpücük bekler yalnız dudaklar
Gel rüzgar gibi savur özlemini
Gel de bitsin gözyaşları
Dinsin bu derin sancı
        9 Mart 2002  Tokat

53-  güzellik  **
güzellik
gürültülü günün ardından sevgilini öpmektir
gecenin sonunda elini başına koyup
sessizliği dinlemektir
savaşta iken bile gülümsemeyi unutmamaktır
yalancı dünyada insanlara mutluluk verebilmektir
geçip giden yıllarda kendini tanımaktır
en umutsuz anlarda bile kibrit ateşindeki aydınlığı görmektir
kenetlenmiş dostlukları bırakmamaktır
sonsuz alemde bir yıldız olmaktır
        26 Haziran 1997 Milas

54-  ben seninleyim
şehit düştüğümde kanlı toprak üzerine
resmim varsa bakarken yaşlı gözlerinde
unutma ki sevgilim ben ölmedim
sokakta başı boş bir kedi görürsen
pencerene yaralı bir kuş geldiğinde
bir yerlere ismimi yazdığın da
kendini karanlık dünyada yaşar gibi hissedersen
ben yanındayım
yalnız kaldıysan düşüncelerinde
duyguların kırılmış
hayallerin yıkılmışsa
ben seninleyim       
         Mart 2002  Dodurga

55-  güle güle  *
karlı bir günün ardından
sana güneşi gösterdim
elini tutup
gözlerinin içine bakıp
söyleyecekken tam sevdiğimi
buralardan gidiyorsun
hadi yolun açık olsun
mutlu günün acıyla dolmasın
aşk penceremin ışığıydın
şimdi yollarımız ayrıldı
saklamıyorum göz yaşlarımı
başlamadan bitirdik bu sevdayı
         25 Mart 2002  Tokat

58-   hatıralarım
güneş batarken
sensizliğin duyguları başıma vurur
karşımda en güzel fotoğrafın
bu günümde iyi geçtiyse
sayende hatıralarının
silinmez izleri yaşadıklarının
sıcaklığından kaçmak istesem de
bulur yine geride bıraktıkların
2002

59-  hançer ötesi
bu binanın ötesinde kuşlar daha özgür
ağaçlar daha gür
yapraklar daha yeşil
sular berrak
gökyüzü daha parlak
sözler
hasretten efkardan bahseder
her gün biraz daha bağrımı deler
yüreğime saplanan
görünmeyen bir hançer
çektiğim sanki dert yumağına benzer
2002

60-  yar gelir
yarin gelince
akan sular durur
kalpler kurşun olmadan vurulur
gözler bakışlarda eşlerini bulur
aşk yanan bir ateştir
en akılısını bile delirtir
yüreğe
heyecanı iletir
2002


61-  önceleri
bir zamanlar yaşanmıştı
içinde saflık olan
kötü huylar edinmediğimiz
iyiliklerle dolu
bir de salıncak vardı
oyunlarımızın içinde
büyüklerimizi eleştirmediğimiz o zamanlar
tasa yoktu aralarında
sevgi vardı hep akılarda kalan
nefreti bilmeden yaşarken
2002

62-   kalbin iki çeşmesi
bizim en şefkatli ve
en yumuşak yerimizdir kalbimiz
gizli duygular burada hapiste
kaderi ayrılığı saklar içinde
gözle görür sevgiliyi yarı
ayrılık başladı mı
akar iki çeşmeden yaşları           
       9 Mayıs 2002 Tokat

64-  ya sonra
senden niçin hoşlandım
seni niye sevdim
sana nasıl aşık oldum
gençlik yılarını tükettiğimizde
yaşlandığında
elin ayağın titrediğinde
yüzün kırışıklarla dolduğu zaman
önceki kadar gibi beğenecek miyim seni
yıllar sonra bile
öpecek miyim seni yanağından
küçük sorunları büyütecek miyiz
yaşlanmayalım yada genç kalalım
2002

65-  rüyada  *
seninle parklara gitmedik
ondan bundan derslerimizden konuşmadık
bakışlarımız kalbimize kadar işlemedi
aynı vakitlerde hislerimiz örtüşmedi
yaşadıklarım masalsı bir rüya
ayakların taksiye yaklaşırken
ben yatağımdan fırlamadım
haykırmadım ismini
        15 Mayıs 2002  Tokat
 66-  nasıl unuturum ana
geceleri telaşlı ayağın
emziren şefkatli kucağın
boğazımdan geçen lokmaların
uyutan sıcak kolların
hakkını nasıl unuturum ana
karnımı doyuran
pınarlarda yıkatan
soğuklarda giydiren
üzerime titreyen
hakkını nasıl unuturum ana
        3 Haziran 2002  Tokat

67-  o şarkı
o şarkıyı duyduğumda
ne erken yapılacak işler
ne en sevdiğim film
ne de saatin geç olması
hiç biri mani olmadı
beni anlatan şarkıydı
kanımın dolaştığı her yerde hissettim
tadını çıkararak  dinledim
kalbimin bir köşesinde daima gizlisin
hep hatırlarım diye yazdığım bu şiirim
bu gözyaşımı sana gönderdim
       13 Temmuz 2001 Tokat

68-  ilaç gibi
bu şarkılar sanki merhem
denizden esen ılık meltem
ilk tanıdığım gibi çıkıp gelsen
bitmeyecek bir hisle sevsem
elmas pırlanta değerinde yüceltsem
görmesem de hayalinle avunsam
çiçek kokularında bulsam
kalemimsin tutsam bırakmasam
düşlerime gecelerime dolsan
       4 Haziran 2002 Tokat

69-  kızınız gelin
ceylan ayrılıyor yuvasından
duanız eksik olmasın arkamdan
babam nasihat ederdi durmadan
gidiyorum bilmediğim yerlere
doyarak sarılsam öpsem
anamın eline son kere
kardeşlerim unutmasınlar
mazide kaldı demesinler
düğünümden hatıra kalsın
yaktığınız kına kurumasın
on dokuzunda kızınız gelin gitti
aklınızdan çıkmasın
2001

70-  sen dönersen  *
canlı çiçekler aldım
vakti gelince soldular
yapaylarını getirdim
bunlarda kokmadılar
sana en değerli hediyem
bitmeyen sevgim var
ne senden öncekiler
ne de senden sonrakiler
yerini alamayacak
sen dönersen
gönlümün kapıları aşka açılacak
          28 Şubat 2002 Tokat

71-  sen
canımın canı
gözlerimin yaşı
ekmeğimin aşı
kucağımın uzanışı
sevdamın haykırışı
gözümün son bakışı
hayatımın baharı
damarımın kanı
sensin sen
       7 Nisan 2002 Dodurga

72-  riyakar sevdalar
kaç kere aldandı
kaç kere kırıldı kalbim
acılar çökerken üstüme
yanık sevdalardan bir şey anlamadım
ben zannettim ki benim olacaktı
tatlı sözleriyle yüreğime akacaktı
kulağımdan girip gönlüme dolacaktı
sadece ve sadece yıkık bir aşk bıraktı
olsun varsın ayaktayım hala
dünya dönüyorsa hala
sana yaptıklarıma karşı bu mu vefa
çekiyorum her gün ağır bir ceza
küs sen de yalan dünyada
riyakar sevdalara
             9 Nisan 2002 Dodurga

73-  her yerde sen
sigaramın külünde sen varsın
sabahın güneşinde sen
gecenin karanlığında ayda yine sen
kadehimin son deminde sen
kalemimin ucundan dökülenler sana gülüm
kaldıysam acıların pençesinde
örümcek ağı gibi
sardıysa hep hüzünlerim
bir bataklığa düşmüş
bekliyorsam sonunda uzanacak elini
gecenin yarısında irkilerek haykırıyorsam adını
vermiyorsa hiç bir mutluluk
bir çift gözün verdiğini
hiçbir şey yakmıyorsa içimi
senin buğulu sesin kadar
yine sözler bir türlü sonunu getiremiyorsa
bitiremediğim şiirler sıralıyorsam peş peşe
sen varsın sen
2002

74-  aşkın acısı
henüz hazır değilim yeni bir aşka
sevdanın hastalığına bulaşmak istemiyorum
gecenin düşüncesinde
gündüzün hayalinde
geçerse aşk…
belki yakalarım yağmurlu bir günde
yada akşamın karanlığında kuytu bir köşede
bir kişi uğruna hayatımı alt üst etmemeli aşk
ne akıl ne söz ne mantık dinliyor çünkü
o zaman niye bu kargaşalar
yürekte kopan fırtınalar
kapanmayan yaralar niye
kurşun yarası gibi geçer mi
kapanır mı zamanla diner mi sızısı
gönülde kalan tek şey aşkın acı tadı
2004

75-  köyde kalanlar
köyde kaldı bunlar köyde kaldı
balın hası
suyun tadı
kirazın karası köyde kaldı
çökeleğin beyazı
köpüklü ayranı
çalkalaması ekmek doğradığım katığı
dondurucu ayazı
kışın ağırlığı
yazın tozu dumanı
kuşburnunun ezmesi
koyun kuzu melemesi
şekillenmiş tezeği
tohumluk buğday elemesi
saygısı sevgisi
büyüklere hürmeti
köyde kaldı bunlar köyde kaldı
       12 Şubat 2005 DODURGA

76-  geçmişin acısı
geçmişin yarası
katran karası izler
acılar sızılar sırada
yolları beni gözler
ağlar bebeği kundakta
her şeyi almak ister ama
alacak parası var mı ki babada
ahlar vahlar la gelip geçti yıllar
karanında karası
geçmişin karası anılar
değişmez mi kaderi
bir kez olsun gönlünden geçeni…                                                           
      2 Mart 2005 DODURGA

77-  yeter ki sen iste
yıktım gururumun duvarlarını
bin parçaya bölündü geriye kalanlar
çiğnedim geçtim kendi kurallarımı
niçin bir tatlı söz için
yüreğim ellerin de gözlerin de hep solmuş
acı çeken yüreğim benden kaybolmuş
neden bir içten gelecek gülücük için
acıyı kahrı derdi çeken benim
geceler düşman
her an biraz daha eririm
söyle hayatından istersen çekilirim
ama bir derin bakışı çok
    15 Mart  2005 Dodurga

79-  sıla – gurbet *
bıraktık sılada her şeyi
topladık sırtımıza yükledik gamı kederi
bir ekmek kapısı bulsaydık
terk eder miydik yerimizi yurdumuzu
gurbette geceler uzun bitmek bilmez
geçmişin yaraları gözümün ucunda silinmez
ne acılar
ne de hüzünler peşimde benden vazgeçmez
kokmuyor hiçbir çiçek
yurdumun toprağı kadar
dilim anayı babayı
ayrı kalanları heceler
zehir olsun parası pulu
hiçbir özlemimi gidermez
her gün biraz daha kanar yürek
eloğlu ciğerimin acısını bilmez
delik deşik oldu
kalbimde ki hatıralar
    3 Mart 2005 DODURGA


80-  murada ermeden  **
vakitsiz açan çiçektim kuruttular
kuru bir ağaçtım dallarımı kestiler
can suyundum suyumu kestiler
ekmeğinin tuzuydum çaldılar
yüreğinin ışığıydım söndürdüler
kurak topraklarına yağamadım
yağmur olup sulayamadım
yanında olamadım
dertlerini soramadım
yaralarını
yaralarını saramadım
     12 Şubat 2005 DODURGA

81-  zalim yar
benden ayrılalı huzuru buldun mu
yoksa
ruhunun labirentlerinde kayboldun mu
aynaya bak bir kez ben miyim sen misin haklı
uykusuz gecelerin hesabı yok mu
ikimize de yazık değil mi
dertten kederden başka elimiz de ne var
dünyamı yıktın harap ettin bu bedeni
nasıl yaptın kıydın bana yar
ah yar zalim yar…
      11 Şubat 2005 DODURGA

82-  çaresi var
kör gecelerin sabahı var
her derdin çaresi
her düğümün çözümü var
bunun yok bu kördüğümün yok
aşılmaz denen dağlar aşılır
geçilmez denen yollar geçilir
yapılmaz denen işler yapılır
ama bunun sonu yok
adı üstünde kara sevda
yürekte her yükten ağır bir yara
beyazı yok bu aşkın kara mı kara
gel çaresini biliyorsan sen ara
derdi var aşkın dermanı yok
              23 Şubat 2005 DODURGA

83-  sen veya
sen veya boğucu yazlar
sen veya ayaz kışlar
sen veya kederli geceler
sen veya bitmeyen günler
sen veya sensiz ecelim gelecek
kim bir başıma yalnızlığımı giderecek
senden başkası değil
    13 Şubat 2005 DODURGA

85-  sen
sen fırtınalı sularda sığındığım liman
kavurucu çöllerde içtiğim su
ağır kışlarda yaktığım odun
çorbamın tuzu
kalbimin en sıcak köşesi
damarımdaki kan
ciğerlerime çektiğim hava
akşam üstü yaktığım sigara
gözlerimin nuru
başımın tacı
     19 Aralık 2005 Tokat

86-  sen ben
sen kış ben yaz
sen kağıt ben kalem
sen kılıç ben kılıf
sen bülbül ben gül
sen ağaç ben yağmur
sen yağ ben bal
sen zeytin ben peynir
sen gece ben gündüz
sen kuzu ben koyun
sen çiçek ben arı
olmasa olmuyor
yokluğun dolmuyor
     2005 Tokat

 87-  senden önce
seni tanımadan önce huzurluydu hayatım
uykusuz geceler acı dolu rüyalarım yoktu
gelir mi gelmez mi sever mi sevmez mi dertlenmezdim
sonuna kadar sürer mi sürmez mi
yüreğim kendim için atardı
artık hep senle atıyor
söküp aldın öbür kalanı
anladım artık dünyanın yalanını
sayende çekemedim sefasını
sürerim cefasını
 2006 Tokat

                 Sedat GÜLÇAY                

Hiç yorum yok: