AÇIKLAMA

NOT:
Blog Arşivi içerisindeki tarihleri tıklayarak köyümüzle ilgili yazı, resim, bilgi ve yurdum insanlarının fotoğraflarını bulabilirsiniz.
İbrahim GÜLÇAY (Şinasi)
igulcay@hotmail.com
İletişim: 0505 737 91 27


9 Eylül 2013

DODURGA ve Ali Duran DEMİRTAŞ

Açıklama:
Ali Duran DEMİRTAŞ abimiz daha önce Dodurga Köyü İnternet Sitesi yapmış olup uzun yıllar yayında kalmıştır. Sitenin yayında kalabilmesi için her yıl belli bir ücretin yatırılması gerekiyordu. Maddi sıkıntıların giderilmesinde sponsor bulunamadığı ve yeterli desteği alamadığı için site yayından kaldırılmıştır.
Çalışkanlığı ve araştırmacı kimliği ile kendisi bizlere her zaman yol gösteren olmuştur.
Aşağıdaki bütün bilgiler, derlemeler, yazılar Ali Duran DEMİRTAŞ abimizin Dodurga Köyü İnternet sitesinden alınmıştır.
Eline, yüreğine, emeğine sağlık.
Köylüm ve kendi adıma TEŞEKKÜRLER.


HASAN GÜLÇAY'A AİT ŞİİRLER
Hasan Gülçay’ın şiir yazdığını duydum. Kendisinden istedim sağ olsun yardımcı oldu.

Hüseyin Demirelin vefatı sıradan olmamış, birden bire tarladan gelirken yolda kalmış, konu komşu olayla ilgilenmiş. Hasan ağbi de bu olayı şiire dökmüş

Sabahın erinde tarlaya vardım
İş mi dayanırdı yoruldum kaldım
Yarimin dizine biraz uzandım
Yavrularım sana emanet gardaş
**
Kızımın ismini sorarsan Dilek
Yol üstünde aldı canımı felek
Tanrıdan mistedim böyle bir dilek
Yavrularım sana emanet gardaş
**
Konu komşu araziye derildi
Cenazem de yol üstüne serildi
Baş çavuşa ifadeler verildi
Yavrularım sana emanet gardaş
**
Naaşımı kodular taksi gözüne
Eşim saçın yolar vurur dizine
Kuzularım toprak koysun gözüme
Yavrularım sana emanet gardaş
**
Komşularım alıp eve geldiler
Vilayete kara haber verdiler
Bacı gardaş cenazeme geldiler
Yavrularım sana emanet gardaş
HASAN GÜLÇAY
****
Yurt dışı sevdasının köyü sardığı dönemlerdir. Arabistana mı Libya’ya mı işçi alınacaktır. Bu işin mafyalığını yapanlar gelir. Köyde Rıza Topak’ı bulur, adam başına para toplamasını, kır tane fotoğraf hazırlamalarını, pasaportların üç günde çıkacağını vs. söyler. Köyü dolandırır gider. Bu olay şiirlere şöyle yansır.


Karşı ki köylerden İğdir’le, Salur
Hazır parayı da kim olsa alır
Böyle bir davayı Avukat’malır
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Şirket Pasaportu üç günde aldı
Sevinçli haberi çevreye saldı
Şükrü de Çime den adires aldı
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Hamza der kırk resim ne işe yarar
Sağlık olsun gardaş oldu bir zarar
Avrupa durmadan patronu arar
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Rıza Aslan der ki bacamız tütmez
Dalgalı denizde vapurlar gitmez
Babamın parası yemeynen bitmez
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Cemal der ki bu iş gerçek mi gerçek
Gara ceğ pancarı gayeten pürçek
Gitmedik, arab’ı rüyada görsek
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
**
Kalenin ardında yeşildir dağlar
Kimi deste yapar, kimisi bağlar
Hoca helalleşir, babası ağlar
Gelin gardaş Arap’lara gidelim
HASAN GÜLÇAY
*******


SATI BACI’dan Hayat Hikayeleri (Hasan GÜLÇAY’ın annesi)

ÜRFET İMDADA YETER Mİ
ADAMAKLA MAL BİTER Mİ
Anlatan : Anonim
Öykünün daha rahat anlaşılması için kısa bir açıklama.
Rıfat Ulusoy Hacı Bektaş soyundan gelen ve Tokat’ta ikamet eden bir zattır. Alevi köylerinde; keramet sahibi olduğuna inanılır. İnananlardan birisi de Satı Bacıdır. (Satı Gülçay)
Satı bacı, kardeşi Yeter ve köyümüzden birkaç kadın zoğal toplamaya giderler. Zoğallar toplanır, eşeklere yüklenir, dönüş hazırlığı başlamıştır.
Dağın yamaçlarından yavaş, yavaş inerken Satı bacının eşeğinin ayağı kayar, tepeden aşağı yuvarlanmaya başlar. Satı bacı can havliyle duaya başlar;
-“ Boklarını yeyim gara ürfet sen yetiş, bir tavuk adağım olsun...”
Dua kabul olur, eşek ağaca çarparak durur, kendisini toparlar yürümeye başlar.
Satı bacı derinden bir oh çeker, sevinçlidir ancak “boş yere tavuktan olduk” diye de içinden geçirir.
Yukarıda da açıkladık Ulusoy’lar keramet sahibidirler, Satı bacının feylini bozduğu Rıfat Ulusoy’a malum olur, eşek bir daha yuvarlanmaya başlar. Satı bacı bin pişman olmuş yeniden bağırmaktadır.
-“Gara ürfet iki oldu, gara ürfet iki oldu sen yetiş...”
Kız kardeşi kör yeter eşeğin durmadığını görünce bacısını teşvik eder
-“Satı bacı üç et, satı bacı üç et” demektedir. (adağı üçe çıkarmasını istemektedir.)
Eşek yuvarlanmış derenin dibinde sere serpe yatmaktadır.Gara ürfet eşeğe sahip çıkmamıştır. Bu nedenle Satı bacı gara ürfete kırgındır. Bir de bacısı adağı üçe çıkarmasını istemektedir. O sinirle bacısına çıkışır.
-“ Yok kıçına... et kör yeter tavuk senden değil benden çıkacak” diye tepkisini ortaya koyar.


ARABASI VAR ÖZEL Mİ ÖZEL
BASTIM MI GAZA GİDER Mİ GİDER
Anlatan : Anonim
“Öğrencilik dönemimizde toplu taşıma araçları olarak eski otobüsler ve kamyonlar çalışırdı. Köyden geçen otobüs Sulusaray ile Tokat arasında on beş, yirmi köyün yolcusunu taşırdı.
Köye gitmek için yazıhaneden bir hafta önce bilet almak çözüm değildi, Çünkü iki koltuk dört kişiye satılır, erken gelen ikisi oturur, geç gelen ikisi de oturanların bacaklarının arasında gidecekleri yere kadar ayakta dururlardı.
Bayram nedeniyle öğrenciler, öğrencileri okutan anaları nineleri köye gitmek için otobüse binerler, otobüs kalabalıktır, iğne atsan yere düşmez, koltuklar dolu, koltuk araları dolu, ara dolu, ayakta duracak yer yok.
Kekeç Satı (Satı gülçay) ile Daylah Satı(Satı Alan) otobüsün ön kapısından binerler, Satı gülçay daha önce binenleri ite kaka kendisine bir yer açar, Satı Alan ise boş bir koltuk görmüştür, mutlu bir gülümseme ile gider koltuğa oturur. Kekeç Satı arkadaşına bakar şoför koltuğuna kurulmuş oturuyor, lafını yetiştirir;
“Şöfeer şöfer otobüs doldu sür de gidek gayri” der,
Otobüsün içi kahkahadan inlemektedir, Satı Alan döner bakar herkes gülüyor, Satı gülçay lafını tekrarlar;
“Daylah Satı sür otobüsü de artık gidek ne duruyorsun” der.
Satı Ana durumun farkına varır, şoför koltuğunu boşaltmak zorunda kalır.

ESKİ KÖYE YENİ ADET
Kaynak: Anonim.
Derleyen: Ali Duran Demirtaş
Çocukluğumuzda Annelerimize “ abu “ diye hitap ederdik. “ Ana “ kelimesi bile yetmişli yıllarda dilimize yerleşmeye başladı.
Satılmış, Hüseyin, Şakire Sami Coşkun’lar nereden öğrendiler nasıl benimsediler bilinmez “ abularına “ “ Anne “ demeye başladılar. Tüm köyün çocukları “ abu “ demekte, onlarsa “Anne “ demekte ısrar ettiler.
Satı Bacı’nın bu kardeşleri görünce “ eski köye yeni adet getirdikleri için “ kızdığı ve küfür ettiği söylenir.

SÜLMANIN KAPI
Kaynak : Anonim
Derleyen : Ali Duran Demirtaş
İster sözlü gelenekte isterse yazılı kaynaklarda olsun Sülmanın kapı Dodurga Köyü için çok önemlidir.
Köyden başka yere gidecekler Sülmanın kapıdan gitmek zorundadır.
Köye gelenler Sülmanın kapıda inmek zorundadır.
Kimi nerede ne işliyor hepsini bilmek isteyen Sülmanın kapıya gelmek zorundadır.
Köy, şehir, dünya haberlerini duymak isteyen Sülmanın kapıya gelmek zorundadır.
Sülmanın Kapı Dodurga hayatının vaz geçilmez bir parçasıdır. Bütün köylü bu kapının önünde toplanır, köyle ilgili kararları burada alırlar….

Hasan Gülçay’ın oğlu olmuş, birazcık serpilmiş, sevilecek aşamaya gelmiştir. Hasan Gülçay daha çocuğunu kucağına alıp ta öpmüş adam değildir.
O gün nasıl oldu ise, anasının yanında çocuğunu kucağına alır, öper okşar sevmeye başlar.
Anası Satı bacı Ananın yanında çocuk sevmenin terbiyesizlik olduğunu şu sözlerle ifade eder;
“ Sülmanın kapıya götür de sev çatal kafa Sülmanın kapıya götür de bütün köylü görsün “ der.
Gizli kalması gereken bir olay birkaç kişi tarafından duyulunca bu söz köylüler tarafından çok sık gündeme getirilir.
Not: Anası oğlu’na “ Çatal kafa “ lakabını takmıştır.



KÖYDE TESPİT EDİLEN SORUNLAR
Köy Şenliğindeki ve köydeki sorunlar, köy halkımız ve dışarıdan gelen misafirler tarafından tespit edilmiş olup bir kısmı da kendi görüşlerim olarak kaleme alınmıştır.
   25 Ocak 2005   -----   İbrahim GÜLÇAY ( Şinasi )
ŞENLİK SORUNLARI
Şenlik nerede yapılırsa yapılsın ( Davar pınarı, Mehmet dede,
Gülçay, Köy içi vb.) aşağıdaki sorunların giderilmesi gerekmektedir.
1) Şenlik programının yazılı olarak yapılması ve duyurulması.
2) Sunuculuğun bir kız ve bir erkek olarak gençler tarafından yapılması.
3) Şenliğin yapılacağı yere her türlü ulaşım aracının kolaylıkla
gidip gelebilmesi ve yol probleminin olmaması.
4) Şenliğe gelen araçların park sorununun giderilmesi.
5) İçme suyu ve kullanma suyunun yeterli, temiz ve kolay ulaşılır olması.
6) Tuvaletlerin kapalı, içinde su ve kuyusu olmalı.
7) Ocaklık yerleri uygun şekilde olacak
8) Mangal ve ateş yakma yerleri
9) Yeterli masa, sıra ve oturma yerleri olmalı
10) Çadır ve gölgelik alanlar olmalı
11) Halay çekme, toplu yemek yeme veya konser izlemek için
düz bir meydanın olması.
12) Satış reyonları oluşturularak isteyen herkes her türlü ev işi, el işi, araç gereç vb. malzeme satabilmeli. (küçük bir kira bedeli )
13) Akşam aydınlatma işi için elektrik veya jeneratör tedbirleri
alınmalı.
14) Davetiye basılarak ilgili kişilerin gelmesi sağlanacak, konaklama yerine ihtiyaç duyanlara yer tahsis edilecek.
15) Şenlik başlarken açılış bittiğinde ise kapanış yapılacak.
Şenlik yeri ile ilgili öneri ( uzun vadeli düşünülürse)
Mehmet Dede’nin köye bakan yamaçları basamaklı bir şekilde düzenlenerek, piknik ve konaklama yerleri yapılabilir. Bu düzende herkes birbirini rahatlıkla görebilecektir. Basamakların aşağısı düz bir alan olacak halay çekme ve konser yeri olarak kullanılacaktır.
Elektrik sorunu, köyden bir hat çekilerek çözümlenebilir.
Su sorunu, dağdan getirerek veya aşağı pınardan dinamo ile Mehmet Dede’ye yapılacak bir depoya aktarılarak halledilir. Depodan ihtiyacı olan köylülere de devamlı su verilmiş olur.( Bu işi tek başına üstlenecek kişilerde vardır )
Mehmet Dede’de yapılacak Köy şenliğinin avantajlarının birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz.
1) Köye yakın olması itibari ile gidiş geliş ve zamandan tasarruf
2) Köydekiler şenliği şenliktekiler köyü görebilecektir.
3) Araba park sorunu yaşanmayacaktır.
4) Köylü hem şenliğe katılacak hem de istediği zaman köye gidip gelerek hayvanları görecek ve diğer işlerini yapacaktır.
5) Şenlik çevresine ağaç dikilerek gölgelik sağlanacak ve yeşillendirilerek köye ayrı bir güzellik katacaktır.
6) Şenlik yeri sadece şenlik zamanı değil diğer zamanlarda da gezme, eğlenme, misafirlerle piknik yapma yeri olacaktır.
7) Gölet yolunda alkollü iken araç kullanma engellenmiş olur.
8) Çocukların gölete girmeleri, boğulma olayları ortadan kalkar.
Çok güzel projeler ortaya çıkarsa çok büyük paralar verecek sponsorlar ve köylülerimiz vardır.
Yukarıda yazılanlar bir düşüncedir, eksikliği olabilir ilave edilecek değişik bilgiler olabilir, kişiler her zaman değişebilir, önemli olan bir şeyler üretebilmektir.

Şenlik düzenleme Temsilcileri :
Salim AKTAŞ ( Köy Temsilcisi )
Gebze Köy Derneği Başkanı
İzmir Köy Derneği Başkanı
Yurt dışı Temsilcisi ( Cafer DEMİRTAŞ
Köy Temsilcileri:
Salim AKTAŞ ( Başkan )
Köy Muhtarı ( Resmi Yetkili )
Halis SÖNMEZ
Arif GÜNER
İbrahim FİDANGÜL
Erol KUMAŞ
Enver TAŞ

KÖY SORUNLARI
Köyümüzde devamlı yaşayan insanlarımız içinde bulundukları ortamın çok doğal ve doğru olduğunu biliyorlar. Üç beş kişi bir araya geldiği zaman sohbetlerde görülüyor ki sorun çoktur. Bu sorunları ve eksiklikleri dışarıdan gelen vatandaşlarımız daha net görmektedir.
Sorunları daha çok tespit eden dışarıdakiler sorunu yaşayan ve giderecek kişiler ise içeridekilerdir. Bu durumda dışarıdakileri ve içeridekileri daha çok bir araya getirmek, toplantılar yaparak bilgi alışverişinde bulunmak gerekiyor.Bazı kişiler ikna edilmeli bazıları eğitilmelidir. Maddi ve manevi destekler verilmelidir. Benim köyüm Dodurga diyen herkesin azda olsa katkısı sağlanmalıdır. Böylece köyümüzün sorunlarının giderileceği düşünülmektedir.
Tespit Edilen Köy Sorunları
1) Halkevi veya Köy Kıraathanesi
Köy halkının en büyük sorunlarından birisi bir araya gelememektir. Köyde bir halkevinin bulunması bu eksikliği büyük ölçüde giderecektir. Her yaşta insanın gidebileceği, içinde bir kütüphanesinin bulunduğu, toplantıların yapılabileceği bir yerin olması çok sağlıklı olacaktır. Gençlerin ihtiyacı da karşılanacaktır.
2) Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma
Yardımlaşma konusunda maalesef köyümüzde şehir gibi olmuştur, kimsenin kimseden haberi yoktur. Evlerinde tek yaşayan insanlarımız vardır. Bu kişilerin bir sorunu olsa hastalık ölüm gibi kimsenin haberi olmayacak veya üç gün sonra duyulacaktır.
Yardıma ihtiyacı olanlara maddi manevi destek sağlanmalı, ( Gazi’nin Mehmet hasta doktora gidemiyor ) köy adına bir fon oluşturulmalıdır.
3) Ören yerlerinin temizlenmesi
Köyümüzün içinde çok sayıda boş ve düzensiz, çirkin görünümlü ören yerleri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı temizlenip düzenlenerek köylünün kullanımına sunulabilir. Ören yeri sahibinin izni alınarak mülkiyet kendisinin kullanım köylünün olabilir.
Temizleme işi köy gençliği tarafından, dernekten sağlanacak cüzi bir ücretle halledilebilir ( meteliğe kurşun atıyorlar desem, doğrudur )
4) Kooperatif
Köyümüzün gücünü artıracak, birlik ve beraberliği sağlayacak çok yönlü bir kooperatif kurulabilir. Kooperatif ortaklık şeklinde de olabilir, herkes katıldığı hisse kadar pay sahibi olabilir. Köy içinden , köy dışından ve yurt dışından hisse sahibi olunabilir. Köylü tarlasını satmak zorunda kalıyor köy içinden alan kimse çıkmıyor.( örneğin, Bayramgil’in tarla Avşarağzı köylüleri tarafından alındı. Ocak 2005 )
Kurulacak kooperatif bu durumlarda satılan tarlaları alarak bir güç haline gelebilir. İşletmesini isterse kendi köylümüz yapabilir, istemezse başka köylülere kiralanarak değerlendirilebilir. Gölet sulama işi yapılabilir. Ortak meyvecilik sebzecilik yapılabilir…
5) Muhtarlık ve Köy Konak evi
Köy Muhtarlık odasının ayrı bir yerde olması, köye daha iyi hizmet etmesi açısından faydalı olacaktır. Muhtar köylü ilişkisi daha canlı tutulacaktır. Köylü istediği gibi sıkılmadan girip çıkacak, sorunlar daha rahat konuşulacak ve hizmet üretilecektir.
Köyümüzde bir konak evinin olması dışarıdan gelen misafirlerin işini kolaylaştıracaktır. Köylüyü rahatsız etmemek için köye gelmek istemeyen veya ben kimseye yük olmak istemiyorum diyenlerin böylece köye gelmesi sağlanacaktır.
Muhtarlık,Konak evi, Halk evi ( köy kahvesi ) ve Kooperatif iyi bir planlama ile bir yerde toplanabilir.
6) Cami ve çevresinin düzenlenmesi, aşağı pınarın önündeki pisliğin kurutulması.
7) Cem evi tuvaletlerinin kullanılır hale getirilmesi.
8) Mezarlıkların düzenlenerek genişletilmesi gündeme gelmiştir. Köylü tarafından araştırma yapılarak kime ait olduğu bilinmeyen mezar taşlarının sökülerek mezarlık çevresine konulması. Cenaze namazı kılınacak yerin daha uygun hale getirilmesi.
9) İçme suyu ve kanalizasyon sorunlarının giderilmesi.
10) Köy için yapılan harcamaların herhangi bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemesi için Karar Defteri ve Gelir Gider Defteri gibi defterler tutulmalıdır. Ayrıca fatura veya tutanakla belgelendirilmeli,
isteyenler tarafından incelenmelidir.
25 Ocak 2005
İbrahim GÜLÇAY ( Şinasi )
CEP. 0.505.7379127
igulcay@hotmail.com


DÜĞÜN – BAYRAM – ŞÖLEN VE TÖRENLER
YA DA HASAN GÜLÇAY
Şinasi can;
Bayramları; şölenleri, törenleri ve halkımıza özgü düğünleri anımsatan
bir fotoğraf göndermişsin.
Köyler genellikle gelenekleri, töre ve törenleri ile hatırlanan bir
yerleşim yeri konumunda kaldı.
Bu bağlamda fotoğraf simgesel olarak bir önem taşımaktadır.

Köye dair yazdığım Şiirlerin yüzde doksanı “ kişiler “ den oluşur. “
Kişilerin ” El ele kol kola, omuz omuza halay çeken toplumu oluşturması
bu fotoğrafa ayrıca bir önem kazandırmıştır.

Halil Baysal ve Satılmış Karataş gibi rahmetli olmuş insanların fotoğrafta
yer almaları ve fotoğrafa bakanların anılarını tazelemesi bağlamında başka
boyuttan bir daha önem kazanmaktadır.
Seçim çok güzel olmuş eline sağlık..

Düğün, bayram, şölen tören deyince bir de aklıma Hasan Gülçay gelir.

Köye ait sitede yer alan yazıların yüzde yüzü tarafımdan yazılmasına
rağmen yüzde doksanı EŞİMİN bilgisi dahilindedir. O’nun ( yani eşimin )
görüşü bizi yaratan toplumun bir ferdi olarak dikkate alınmış bir eş
olarak dikkate alınmamıştır.

Eşimin muhalefetine rağmen şu yazıyı sitede yayınladım.
Köyün angarya işlerine koşan ve emeğini esirgemeyen bu konuda bilinçli
olarak enayiliği seçen “ Toplumsal işlerin gönüllü hamalı” Hasan Gülçay’a
saygılarımla.. (Ali Duran)

Yazıyı okuyunca Eşimden ilk gelen tepki;
“ Cem için hakkullah, kurban için para toplayan, az verenle kavga eden,
düğünlerde , cenazelerde, bayramlarda bütün köylü iş görmemek için köşe
bucak kaçarken köyün her işine koşan , köyümüzün en değerli insanına ENAYİ
diyemezmişim.

Hay ağzığın içini seveyim, hay dillerini yiyeyim, hay sana kurban olayım;
benim düşünüp de söyleyemediğim, duyup ta yazamadığım lafları ne güzelde
derleyip topladın ve HALK ağzından ifade ettin… Bu duyguları ifade etmek
için “ bilinçli enayi ” yazmıştım; dememe kalmadan ikinci tepki geldi…

Hark temizlenirken, hark atılırken, bent bağlanırken, köy yolları
düzenlenirken, birisi öldüğünde mezar eşilirken, traktörünü ilk koşan,
baltasını, kazmasını, küreğini ilk omzuna vuran; köyün en fedakar adamına
HAMAL diyemezmişim.

Hanımın söylediklerini hissediyordum ama ifade edemiyordum, düşünüyordum
ama yazamıyordum,
tarif ettiği duygulara yakın duygular taşıdığım için “ Gönüllü Hamal “
yazmıştım. Yazdığımı geri çekmedim, çekmeyeceğimde.

Eşimin gözüyle köyümüzün en değerli insanı bana göre BİLİNÇLİ BİR ENAYİ,
eşime göre köyün en fedakar insanı bana göre GÖNÜLLÜ BİR HAMMAL…

Seni tanımıyordum, son iki yıldır köy için aktif çalışmalarınla dikkatimi
çektin, şimdi bu çalışmanın tam da içindesin.
“ Kurt ulu’sundan gördüğünü işlermiş ”. Hasan Gülçay’ın oğlu olduğunu
yenilerde öğrendim.
Saflarımıza “ bilinçli bir enayi, gönüllü bir hamal “ daha kazanmış
olduğumuz için sevinçliyiz. Bizden farkınız ; baba – oğul olarak hem aynı
saflarda hem de yan yana bulunmanız.
İlgin için teşekkürler, Çalışmalarında başarılar dileğimle
ALİ DURAN 01.02.2006


KÖY SÖZLÜĞÜ
Geçmişte kullanılan, aynı köylülerin bir araya geldiğimizde halen kullandığımız unutulmaya yüz tutmuş kelimelerin yorumlayabildiğim kadarıyla anlamlarını yazmaya çalıştım.

ABA: Yün dokumadan yapılan bir giysi
ABDESTHANE: Tuvalet
ABU: Ana, Anne
ABRUL: Nisan Ayı
ADAP: Terbiye
ADELİ: Kendini beğenmiş, Nazlı
AFAT: 01-Sel, fırtına, 02-Cazibeli kadın
AĞCA: Beyaz, beyazca
AĞIL : Koyun Ahırı
AĞARTU : Ayran, Yoğurt vb. (Süt ürünleri)
AĞLEN(EĞLEN) : Yavaş ol, Bekle
AĞA: Baba, Köy Zengini
AĞU: Zehir
AĞUZ : Doğuran ineğin ilk sütü.
AĞNANMAK: Hayvanların yatıp yuvarlanması
AHTARACAH: Yufka pişirirken kullanılan alet
AHIRINDA: Sonucunda
AHREN(AKRAN): Aynı yaşta olan / yaşıt
AHBUN : Hayvan dışkısı
AHUR : Ahır
AHA : İşte, bu, şu, o
AHRAZ: Dilsiz Sağır
AL: 01-Hile, 02-Kırmızı
ALAÇUH :Derme çatma kulübe
ALA TAV :Olgunlaşmak üzere
ALBASTI: Loğusa hastalığı
ALAF- Alev
ALAFLAMAK: Ateşlemek, ateşi yükseltmek
ALAYI: Hepsi (Alayımız birden koştuk)
ALIŞTIRMAK: Ateşi yakmak, tutuşmak
ARUH : Zayıf, hastalıklı (hayvanlar için kullanılan bir deyim)
ARGAÇ: Eskiden kullanılan uzunluk ölçüsü
ARŞIN: Uzunluk Ölçüsü (80 cm)
ARZUMAN: Gönül
AMEL : İshal (Arapça da kader)
ANADUT: Üç parmaklı sap yükleme aracı
ANDAVALLI: Aptal
ANGUT: Sersem (İri bir kuş türü)
AŞGARSUZ:Kötü Görünüşlü
AŞURMA : Süt kazanının küçüğü
ATGU : Şal, Yün Atkı
ATAŞ: Ateş
ATAŞ GAYMAK: Ateş Yakmak
AVARA: Boş gezen, işsiz, güçsüz
AYARSUZ: Dengesiz
AZITMA: Şaşırtma- Aldatma
BACI: Kız kardeş
BARHAÇ (BAKRAÇ) : Kulpu olan Küçük kova
BADAL : Tahta veya topraktan yapılmış basamak
BAT : Tokat yöresine özgü bir yemek türü
BATMAN: Ağırlık ölçüsü ( 8 kg)
BALAK(MALAK): Manda yavrusu
BAYAHTAN: Biraz önce
BALDIRCAN: Patlıcan
BES:Bahis
BEK: Sağlam
BEKİTMEK:Sağlamlaştırmak. (Taşı tekerin önüne bekittin mi?)
BEL: İki çatallı pancar sökme aleti
BELEMEK:Kundaklamak (Bebeği beledin mi?)
BELEŞ- Bedava
BENİZ: Çehre, yüz (beti benzi birden attı)
BIÇKI: Testere
BILDIR : Geçen Yıl
BİLE : Beraber, Birlikte
BİÇİK:Dana
BIÇILGAN : Parmak aralarında çıkan mantar hastalığı
Bİ ÇALA: Bir anlık görme
Bİ GOŞAM:Bir avuç
Bİ CİMCİK: Çok az, azıcık
BOYNA: Sürekli (Boyna konuşup duruyor)
BOYUNDURUK:Öküzlerin boyunlarına takılan ağaç aygıt.
BODUÇ: Söğüt kavak Çağlası
BÖĞRÜLCE: Fasulye
BÖRK: Bezden yapılan şapka
BÜK: Çok sıkı çalı topluluğu,/ Virajlı yol,/
BÜK: Eğmeye çalış anlamında emir veya istek
BÜLBÜL: Sürahi
BÜRÜK: Kadınların tüm vücudunu örten kara çarşaf
BÜNELEK: Büyük baş hayvanlara dadanan iri bir sinek türü
BUN: Sıkıntı
BUYMAK:Üşümek, Donmak
BUZAĞI: İnek Yavrusu
BÜNGULDEME: Kaynama
CAR: Çare
CADALOZ: Lafını bilmeden konuşan
CECİM: Yün iplikten dokunan halı, kilim vs. yerine kullanılan lüks sergi
CEREME:Suç, ceza
CEREK: Orat kalınlıkta Uzun ağaç
CEMEK. Kara sabandaki toprağı temizlemeye yarayan demir parçası
CILGA: Keçi yolu
CILBAH: Çıplak
CIBIR:Parasız, pulsuz, yoksul ( Bizim Ali Cıbırın kabadayısı)
CIBIR:Tüyü kırpılmış koyun keçi
CIS CIBIL: Çırıl çıplak
CIRIH: Uzun boylu e zayıf
CIRNAH: Tırnak (Cırnağını gözüme dahdı)
CINGI: Ateşten sıçrayan küçük kıvılcım
CINGAR:Kavga
CINGIL:Küçük bakraç
CILBAH- Çıplak
CİBELMEK: Kendini beğenmek, övmek
CİCİK: Meme
CİN ARABASI; Bisiklet
CİNİ: Şiş, Tığ
CİMCİKLEMEK- Çimdiklemek
CİVİLDEŞMEK: Kuş yavrularının çıkardığı ses
CİVİLDEŞMEK: Samimi bir ortamda yapılan sohbet
COMBA:Genç Manda
CORUH: Zayıf, gelişmemiş
CÖFER: Şifalı olduğu kabul edilen tekke toprağı
CÜCÜK: Civciv
CUVARA- Sigara
CULUH: Hindi
ÇALGI: Bit tür kapı,ahır ve ev süpürme aracı
ÇALHAMA:Yoğurdun sulandırılarak içilmesi, ayran
ÇALMA: Koyu pekmez
ÇALMAK: Sürmek, vurmak (Yoğurt çalmak)
ÇALINMA: Felç hali, felçli olma
ÇATMAK: Kurmak, Hazır etmek (Ataş çatmak)
ÇARIK: Deriden dikilen köylü ayakkabısı
ÇAMDU: Toprak Damların tavanı
ÇAMUR ATMA: İftira etme
ÇAPUT: İşe yaramaz Bez parçası (Alt tarafı bir çaput )
ÇEMÜŞ: Kuru Üzüm
ÇELPEŞÜK: Karmaşık
ÇEBİŞ: İki yaşındaki keçi adayı
ÇEC: Harmandaki buğday yığını
ÇEMKÜRME: Büyüğüne karşı gelme, yüze durma
ÇENÜLEME: Köpeklerin canı acıyınca çıkardıkları ses
ÇETEN: Kağnılara konan yük taşıma aracı
ÇEDENE: Kendir tohumu
ÇEREZ: Leblebi
ÇİT: Baş Örtüsü, yazma
ÇİSELEMEK: Yağmurun ince ve yavaş yağması
CİMCİK:Parmaklarla tırnak arası sıkış şekli
ÇİMMEK: Yıkanmak
ÇİR: Kurutulmuş meyve
ÇİĞİT: Çekirdek
ÇİNİK: Sekiz kg.lık buğday ölçeği
ÇİPİL; Yeni çıkmış söğüt kavak fidanları(Çipilleri kırma günahtır)
ÇİPİL: Kurumuş söğüt kavak dalları( Çir, çipil toplada ateş yakalım)
ÇİPİK ÇALMAK: Alkışlamak, Elle tempo tutmak
ÇIKRIK: El ile yün eğirme aracı
ÇIHI: Küçük Bohça
ÇUL:Kendir ipten yapılmış kilim vs, yerine kullanılan sergi
ÇOR:Tuzlu su
ÇÖĞDÜRMEK; İşemek (Küçük su dökmek)
ÇÖĞDÜRMEK: Bir uca basarak diğer ucun yukarı kalkmasını sağlama eylemi
ÇÖMELMEK: Dizler bükülmüş vaziyette ayaklar üzerinde durma hali
DAĞAN;Çul dokuma tezgah düzeneği
DAĞARCIK: Deriden yapılmış ekmek çantası
DANGALAK: Ölçüsüz, Patavatsız
DADANMA: Alışmak, Alışkanlık (Fare dadanması)
DAM(TAM): Evin üst kısmı
DASTAR: Hamurların üzerine konduğu örtü ve sergi
DAVAR: Koyun, keçi
DENE(TANE): Buğday tanesi
DEVEK: Üzüm Ağacı
DERMAĞU: Mantar Hastalığı
DEPMEK: Hayvanların arka ayakları ile vurması
DEPMEK: Bir deliğin tıkanması
DESTİ(TESTİ): Topraktan yapılmış su kabı
DIVRAH: Kibar, zarif, yakışıklı
DIHIZ: Sıkışık
DIRIH: Zayıf, çelimsiz
DİBEK: İçi oyulmuş ağaç aygıt
DİTMEK: Parçalara ayırmak
DİRGEN: İki parmaklı sap yükleme aleti
DİNELMEK: Oturmadan ayakta durmak
DULDA: Yağmur, rüzgardan veya güneşten korunmaya yarayan kuytu yer
DULDALIH:Rüzgardan veya güneşten korunmak için yapılan yer
DUĞEN: Sapı samandan ayıran ilkel bir tarım aracı
DÜĞE: İnek olmamış dişi sığır
DÜĞÜ: İnce Bulgur
DÜRMEÇ: Yufka ekmek arası
DÜRMEK: Toplamak, bükmek (Yorganı dürüp kaldır)
DÖRPÜLEMEK: Metal alet ile yontarak inceltmek
DÖŞŞEK: Yatak
DOĞÜL MÜ: Değil mi ?
DOLAMA:Parmaklarda çıkan bir hastalık
DOLUKLAMAK: Duygulanıp Ağlamamak için kendini tutmak
EBE: Baba anne, anne anne, büyükanne (Doğum yaptıran kadın)
EBEM KUŞAĞI: Gök kuşağı
ECÜCÜK : Azıcık
EĞEŞMEK: Başkasına bakarak iş yapmak
EĞİŞ : Hamur keseceği
EĞLENMEK(AĞLENMEK): Alay etmek, dalga geçmek
EHMAAL : İhmal eden, ihmalkar
ELLAHAM : Herhalde - ihtimal
ELEKCİ:Çingene karısı
EL ÖPEN:Kerten kele
EMMİ: Amca
EME: Babanın Kız Kardeşi
EMÜŞÜDÜRMEK: Kuzuların koyunlardan süt emmesi
EMZÜK: Yalancı Meme
ENÜK: Kedi Köpek Yavrusu
ENTERE : Kadın Elbisesi
EPEY:Hayli
ERİNMEK: Üşenmek
ESBAP (ASBAP): Çamaşır
ESSAH: Doğru, sahi, Gerçek
EŞME:Su kaynağı
EŞKİLİ: Mayalı Hamur
ERİŞTE : Makarna
EREMÜK:Göğsü gelişmemiş genç kadın
EVLEK: Alan ölçüsü birimi (250 m2)
EVMEK: Acele etmek (Ne eviyog, yeni geldin)
EYCE: İyi, Güzel
FARSUZ: Hesapsız kitapsız konuşma ( Farsuz farsuz konuşuyo)
FARFARA: Çenesi Düşük
FEHİMSÜZ: Beceriksiz (Bi iş yapamadın fehimsüz)
FERİK: Yeni yumurtlama aşamasına gelmiş genç tavuk
FETİL: Kalın Yufka
FIR DOLAYI: Çepe çevre, her taraf( Yığını fır dolayı döndü)
FIŞKI: Hayvan Gübresi
FİSTAN: Kadın Elbisesi
FİLKETE: Çatal iğne
FİRİK: Kurumaya yüz tutmuş bulgurluk buğday
FOL: Tavukların altına konulan tek yumurta
FODALAH : Tekne dibinde kalan küçük hamur veya küçük somun
GABAL(KABAL): Götürü
GACAMER: Hamarat
GADA: Kaza, bela (Allah gadadan beladan esirgesin)
GAHŞAMA: Yerinden oynama
GAMGA: Odun kesilirken kopan parçacıklar
GALUH: Evde kalmış kız(Bana galuh gızı mı münasip görüyon)
GALUÇ: Orak, ekin biçme aleti
GANIRMAK:Bir şeyin ucundan tutup yukarıya kaldırma eylemi
GANCIH: Dişi köpek veya dişi eşek (Argo deyim orospu)
GARAĞIZ: Kara kız (Garağız bacımgilden geliyom)
GARAĞIŞ: Aralık ayı
GAREZ: Kin
GARAMETLİ:Çileli
GARIH: Bahçede sebze ekilen küçük parçalar
GARIŞ VERMEK: Beddua etmek (Boşuna garış verme)
GATIH: Ayran (Gıltımanın gatığı daha guzel)
GAVİL: Söz ( Gavli gararında durmadı)
GAVURGA:Buğdayın saçta kavrulmuş hali
GAYBET: Arkadan konuşma
GAYGANA: Yumurtadan undan yapılan omlet
GAYIL: Razı (gayıl oldum cefasına nazına)
GAYIM (KAYIM): Sağlam
GAYIRMAK: Taraf tutmak, birisine destek vermek
GAYIŞ(KAYIŞ): Kemer
GAZEL: Kurumuş yaprak
GAZAN(KAZAN): Tencere,
GECGERE: Saman taşıma aracı
GERCÜK: Tatsız tuzsuz konuşma tarzı( Çok gercük konuşuyo)
GEVMEK: Ağızda çiğnemek (Ağzında gevip durma , yut gitsin)
GELENÜ : Bir hayvan türü
GICIH(KICIK): Gelenek dışı ve ters davranan
GILTIMA: Topraktan yapılmış yap çıkarma aracı
GIDIM(KIDIM): Yavaş, yavaş veya az miktarda
GIRAN(KIRAN): Bilimin müdahale edemediği ölüm
GISGAÇ(KISKAÇ): Mandal
GISNAÇ(KISNAÇ): Başkasını kıskanan, çekemeyen
GISNAH(KISNAK): Kıskanç- Cimri ( Bir dırhem yağı gısgandı)
GIRMAŞMAK: Kımıldamak
GIYMIH(KIYMIK): Küçük dal parçası
GIZAN(KIZAN):Dişi köpeklerin birleşme arzu dönemi
GİŞİ: Kadına göre kendi kocası
GİCİŞME:Kaşınma
GUBÜR: Çöp, pislik
GUBAT: Kaba
GÜCÜK: Şubat ayı
GUDÜMSÜZ:Uğursuz
GÜĞÜM:Su taşımada kullanılan bakır kap,
GULAHLI- İki Kulplu Küçük tencere
GULPLU: Kenarlarında elle tutulan kulpları olan büyük kazan
GUMEN: Kuşku, şüphe (Gönlüm gumende kalmasın)
GUNÜLEMEK: Kıskanmak
GUNÜSEMEK: Belli etmeden küsmek (gönül kırgınlığı)
GURNAMAK: Eşeklerin yavru yapması
GURK: Kuluçkaya yatan tavuk
GUŞGENE: Tabak
GUYAĞI : Güveyi
GÜZ: Sonbahar
GUZİNE: Bir tür soba
GODEK: Kısa boylu
GODÜK: Sekiz Kg.lık Buğday ölçeği
GÖĞ (GOY): Ham olgunlaşmamış meyve, sebze
GÖĞNÜMEK: İçten yanmak
GOLLUH:Bilezik
GOLAN: Yünden yapılan, enli ince ip
GOLÜK: Eşek
GÖN: Deri
GOMBE:Köylerde yapılan bir türlü çörek
GOPÇA:Düğme yerine kullanılan metal parça
GORUH: Ham üzüm
GORESİMEK: Özlemek
GÖYNEK:Gömlek
GOV:Dedi kodu
GOVMAK: Tecrübeye dayanarak sert davranarak Kurtulmak
GOVERMEK: Yeşermek
GOŞAM: Bir avuç
GOZER: Tahıl eleği
HABE: Heybe –
HABİRE : Şu anda, devamlı ( Ben dur diyom, habire koşuyo)
HACAT : El aleti, araç gereç (Hacat verilmez)
HAHUT: Kullanılmaz hale gelmiş (Bu araba hahut olmuş)
HARK: Kol gücüyle açılan su yolu (Harkın altındaki tarla)
HASUD: Fesat ( Hasutluğundan çatlayacah)
HASUDA: Nişasta tatlısı
HAYAT: Havlu, eve ilk giriş
HAYIN: Acımasız, Gaddar, ihanet eden
HE Mİ?: Öyle mi?
HEDİK: Taze kaynatılmış Bulgur
HEĞ: Büyük sepet
HELKİ: İçi kalaylı su kabı
HELE: Söze başlarken veya kızgınlık anında söylenen anlamsız bir söz
HELE-Kİ: İyi ki! (Hele ki buradayım, sonu kötü olacaktı)
HELLE: Undan yapılan çorba ve çeşitleri(Mercimekli helle, ağ helle v.b.)
HELE-HÜLE: Azdan fazla , çoktan az (Sizin çocuk hele hüle değil)
HERİ: Yahu- Anlamsız bir kelime (İşine bak heri, sanki ben yapamıyom)
HERİF: Büyük Erkekler için kullanılan bir deyim
HERK: Nadasa bırakılan tarla
HEYBAT: İri yarı, kaba ve görgüsüz ( Çok heybatlı, kurttan kulağı eksük)
HEYE:Evet
HEZEN: Kiriş yerine kullanılan kalın ağaç
HINZIR:Şeytanlık yapan, aldatan
HIZMIH:Taneli iri saman
HİM:Temel (Evin himini atmadan para istiyor)
HURÇ: Kıldan yapılmış heybenin büyüğü
HOŞOĞ: Komposto
HOMURDANMAK: Kendi kendine konuşmak(kızgın bir şekilde)
HORANTA: Ev halkı
HÖLLÜK:Bebeklerin altına bez yerine konan toprak (... Höllük eledim)
HÖRTLEK: Dışarı fırlamış gibi duran iri göz
IRAH: Uzak
ISMARIÇ:Sipariş
IŞGIN:Kavak, söğüt sürgünü
IŞMAR: Kaşla gözle işaret verme
İBİ: Kaz
İDARE:Gaz lambası (İlkel bir aydınlatma aracı)
İĞ: Yün eğirme aracı
İLLET: Nefret
İLLETLİ: Hastalıklı
İLİK: Düğme
İLİSTİR: Süzgeç
İLEĞEN: Bakırdan yapılmış kap türü
İLERİKİ GÜN (İLERİĞÜN)Dünden önceki gün
İN: Mağara
İRDEMEK:İtici bulmak, tiksinmek, istenmemek
İSKEMBİ: Sandalye
İSSOT:Biber
İŞKEFE: Saçta pişirilen yufka benzeri ekmek
İŞLİK: İş gömleği (Urbanı çıkarda işliğini gey)
İT DİRSEĞİ: Göz kenarında çıkan sivilce, Arpacık
KAFA KAĞIDI: Nüfus cüzdanı
KALTAK(GALTAH):İri, Hantal, İşe yaramaz
KELEM: Lahana
KEPENEK: Kelebek
KEMÇÜK(GEMÇÜK): Geveleyerek konuşan, küçük çeneli
KENEF:Tuvalet
KERME:Sıkıştırılarak kurutulmuş hayvan gübresi
KERPİÇ :Tuğla yerine kullanılan kurutulmuş çamur
KESMÜK: Saman irisi
KEŞİK: Sıra (Keşik gelse değirmenci çağırsa)
KEŞKE: Ah bir olsa
KEYVENİ: yemek sorumlusu
KESE: Para Çıkını
KERTÜK: Gedik açmak, Oymak eğri kesmek
KELİK: Yırtık Ayakkabı
KOMEÇ(GOMEÇ): Bir tür ot yemeği
KÖMÜŞ: Manda
KÖSKÜ: Kapı sürgüsü
KÖTEK: Dayak
KOSÜRE: bıçak ve tırpan bileme taşı
KÖREMEZ: Süt karışımı çoban yemeği
KÖP: Kağnılarda bulunan bir araç
KÖPÜME: Yorgan dikilmesi
KIRKMAK: Davarların yününü kesmek
KİP:Tam ölçüsüne uygun, Sıkı
KİRMEN: İp yapma aleti
KULFET:Ev halkı, fazladan yük olma
KÜSKÜ:Ucu sivri odun parçası veya Demir Kaldıraç
KUŞÜM:Şüphe, endişe
KISMIK(GISMIH): Cimri, bir şeyi gereğinden az veren
KÖSEĞİ
KULEK: Ağaçtan yapılmış kap
KUŞLUK(GUŞLUH): Tan vakti
KURÜMEK: Kürekle bir şeyi atmak
KURÜK: Yeni doğmuş sıpa
LOHUSA:Yeni doğum yapan kadın
LOĞ: Toprak ve Çorak damları sıkıştırmakta kullanılan yuvarlak taş
LÜKÜS: Aydınlatma aleti
LIĞIRT: Çok kirli su
MADA: Mide veya iştah
MAHANA: Bahane.
MAHAT (TAHTANBEÇ): Tahtadan yapılmış divan
MAHSUS: Şaka niyetli yalan, şakacıktan
MAĞ: Tezek, ot, saman vb. yığını
MAĞEL: Çapa
MAĞREM: Meğer
MAL: Sığır
MALAMAT: Rezil,berbat
MANGAŞ:Cımbız
MAZBUT: Sağlam
MAŞLAK: Çobanlara özgü bir giysi
MAYIL OLMAK:Sevmek, gönül vermek
MAYIS:Kurumaya yüz tutmuş hayvan pisliği
MEHEL: Uygun, denk, yerinde (O kız tam senin mehelin)
MEHESİMEK: Önemsemek, ciddiye almak
MEHESİMEMEK: Ciddiye almamak
MENEND: Eş, benzer (O kızın menendi yok)
MERET: Aşağılama sözcüğü
MERTEK: Kalın Kereste
MIH: Çivi
MIYMINTI: İş yaparken oyalanan, isteksiz davranan, uyuşuk
MISMIL: Doğru düzgün (Şu işi ya mısmıl yap ya da bırah)
MUALLİM: Öğretmen
MUDARA:Baştan savma, sağlam olmayan
MUHAYYET(MUHAT) OLMAK: Sahip çıkmak, korumak
MUHANET:Dar günde yardımcı olmayan, verdiğini sonradan başa kalkan
MURTAT: Yarım kalmış, tamamlanmamış
MUMBAR: Bağırsaktan yapılan bir yemek
MUSALLAT:Sataşma
MÜCERRET:Mecburen, Zorunlu
MÜLAYİM: Yumuşak, sakin
MÜŞGÜL: Çözülmesi zor, güç olan (Alinin bir müşgülatı var)
MODUL: Ucu çivili sopa
NABAL: Vebal, Günah, suç (Nabalın boynuma)
NACAK: Küçük balta
NAÇAR: Çaresiz, zavallı
NAME: Mektup
NE YANNA: Hangi tarafa
NEFAAT:Ne zaman
NEYDİYOĞ: Ne yapıyorsun, nasılsın
NORÜYÖN:Ne yapıyorsun
OĞÜNCEK: Kendisini beğenen, Övünen
OHLAĞA: Oklava
OHÇUR:Lastik
OTURAH: Tabure
OKKA: Ağırlık ölçüsü 800 gr
OKSEĞİ: Yarı yanmış odun
OKUYUNTU: Düğün davetiyesi
OSKİ: Kötü kadın veya kız (Kız oskilik yapma)
OYNAŞ: Dost sevgili ( ...Oynaş tutmak huyumuz)
OYMAÇ:Yağ, yumurta ve ekmekle yapılan bir tür yemek
ÖDÜ KOPMAK: Çok korkmak
ÖĞÜRMEK: Kusar gibi olmak
ÖĞÜRSEMEK: İneğin çiftleşmeye hazır olması
ÖBEK: Yığıntı
ÖĞÜNDERE: Ucunda çivi bulunan uzun değnek
PAR:Alev
PARTAL: Bir olayın abartılarak anlatılması (Ali çok partal attı)
PASA: Sürekli ve şu anda yapılan (Sus diyom pasa sövüyo...)
PERÇEM:Alına dökülen saç
PERDÜ: Toprak dökülmesini önleyen tahta
PELVER: Salça
PEŞKİR: Havlu
PULBA: Yastık
PÜR: Çam ağacının iğne yapraklı kısımları
PÜRPÜRÜM: Semiz otu
PIRTI: Elbise
PİNNİK: Kümes
POSTAL: Erkek Ayakkabısı
PÖHREK:Topraktan yapılmış Su borusu
PÖÇÜKLÜ: Ağızdan laf almaya çalışan veya küçümseyerek konuşan
SABİ: Günahsız küçük çocuk
SAÇU: Düğün hediyesi olarak verilen toprak, para, koyun kuzu vb.
SALAHANA: İş olduğu halde yapmayan, Boş gezen
SADIR:İdrar, sidik
SAMAVULLU:Saf olan, bir iş beceremeyen
SASI:Tatsız Tuzsuz
SAVAH:01-Aptalımsı, 02- Fazla suyun akacak yolu
SAZAH: Kuru soğuk
SEDİR:Evde üzerinde oturulacak yer
SEKİ: Topraktan yapılmış oturma yeri
SEKÜ: Ceket
SEKLEM: Yünden dokunmuş çuval
SEF: Yanlış, ters olan( Anlamadan dinlemeden gitti, sef iş yaptı geldi)
SEĞİRTMEK: Koşmak (Alayımız birden seğirttik)
SEME:Aptal, Saf
SETEN: Buğday kabuğu soymaya yarayan ilkel bir araç
SEYİP: Başı boş
SIRACALU: Karşısındakini küçük düşürmek için şaka yollu kullanılan bir söz
SIRNAŞUH:Arsız, Rezil
SIRSIL: Arsız, yapışkan
SIRIM: Hayvan derisinden yapılan ip
SIRTARMAK: Karşı gelmek, terslemek ( İt gibi sırtarıyor)
SIYIRGI: Kar sıyırma aracı
SİFTAH:İlk
SİFTİNME: Gönülsüz iş yapma
SİN: Mezar ( Sinine sığmasın)
SİNSİLE:Soy sülale
SİTİL: Küçük bakır su kabı
SOKRANMAK: Pasif direniş, gönülsüz ve söylenerek iş yapma
SOHU:Aşurelik Buğdayın yapılması için kullanılan oyulmuş taş
SOHUM:Lokma
SOFA: Dış Kapıdan İlk girişteki Boşluk, Koridor
SORUTMAK : Ayakta durmak (Kapıda sorutma, içeri gel..)
SOYHA: Varlığından rahatsızlık duyulan, aşağılama sözü, (Soyhandan kalsın...)
SORMUH: İçine lokum konularak çocuğun ağzına verilen bez parçası
SUAL: Soru
SULUH: Banyo havlusu
SUSA: İşlek yol
SÖYE:Kapının üst eşiği
SÖVMEK : Küfür etmek (Sövmeye utanmıyor musun?)
SÖMEK:Mısır Koçanı
SÜMBÜL : Erkek çocuk pipisi (Sümbülünü sevsinler...)
SÜRÜNCEME : Gereksiz gecikme (Bu işi sürüncemeye bırakma)
SÜYEM: El ile yapılan bir ölçü birimi (Bir süyem ip istedim)
SÜMÜKLÜ BÖCEK: Salyangoz
ŞAL: Bele sarılan kuşak
ŞATAFAT:Gösteriş, Çalım atma
ŞAMAR:Tokat
ŞAPLAK: Tokat
ŞAPŞAL:Çirkin yapılı
ŞEFİL: Ağızdan çıkan köpük
ŞİP: Çabuk
ŞEREMET: Çabuk iş gören
ŞARGADA(ŞER GADA) Yaramazlık yapan çocuklar için kullanılan bir deyim
ŞILTAKÇI: Haksızken kendisini haklı göstermek için bağırıp çağıran
ŞİKÜRSÜZ:Çirkin, itici, antipatik
ŞİŞEK: İki yaşında koyun
TANDIR: Ekmek pişirmek için yere açılan ve içinde ateş yakılan oyuk.
TAPAN: İlkel bir tarım aleti.
TAY : At yavrusu
TAY: Denk, yükün bir tarafı ( Tayı bağlarken devrildi)
TAVATÜR:Çok iyi, kaliteli
TEBAAT; Huy, insan huyu
TEHNE: Tenha, ıssız ( Cin peri tehne örenlerde olur)
TEMEK: Ahırların gübre penceresi
TEREK: Raf
TELİS: Çuval
TEVZÜR: Yalancı, sahtekar, yağcılık yapan
TEYYARE: Uçak
TEZ: Çabuk
TEZME:Hayvanların ürküp kaçması
TIĞ: Buğday tanelerinin samandan ayrılması için harmanda bir yere yığılması
TİLLE: Ucu çatallı orta boy sopa
TİRKİ: Ağaçtan yapılmış küçük saplı büyük kepçe
TİRİT: Sulu salçalı yemek
TOKLU: Bir yıllık kuzu
TOSBAĞA: Kablumbağa
TOSMAK : Küsmek ( Gene tosup duruyor...)
TOLA:Kova
TOY:Acemi, genç
TOYGA: Yayla çorbası
TÖRE:Düğün hediyesi
TUMAN: Uzun don
TÜSMÜK: Yumruk (...Şimdi tüsmüğü yiyeceksin)
TÜTÜN : Duman ( Ocağı yanmaz, tütünü tütmez)
TÜLEME: Tüy değiştirme
TÜYME:Sıvışma, kaybolma
UÇUKLAMAK: Korku halinde, ağız ve dudaklarda yara oluşması.
UĞRA : Hamurun altına serpilen kepekli un ( ... Uğrayı unutmuşum)
URBA: Elbise
URGAN:Kalın sicim
URUPLAĞA: İki teneke ile tarif edilen ölçü birimi
ÜLEŞ: Hayvan ölüsü, leş
ÜRÜMEK: Havlamak
ÜTMEK: Oyunda kazanmak
ÜYEZ: Sivri sinek
ÜFLÜK: Islık
VELVELE: Gürültü, patırtı
VESAYİT :Motorlu taşıma aracı
VEZ:Bir tür meyve
VARİYAT:Zengin
YABA:Harmanda kullanılan iki dallı bir alet
YAĞANNI: Sırt
YAĞLIK: Mendil benzeri bez
YALAH: Kedi ve köpeklerin su içtiği ağaçtan yapılmış kap
YALLIH:Bebek Önlüğü
YAZU:Arazi
YALLOZ: Hatalı bir konuda başkasına destek veren
YAREN: Arkadaş
YARMAÇA: Baltayla uzunlamasına kesilmiş ağaç parçası
YANI KARA: Bir tür hastalık (...Yanığaralara tutulasıca)
YAŞMAK: Kadınların baş örtüsü ile ağızlarını kapatması
YAVŞAK: Bit yavrusu (Argoda Başkasına yağcılık eden)
YAYMAK: 01-Hayvan otlatmak, 02- Etrafa dağıtmak
YEĞİN: Bol, çok
YEĞNİK:Hafif
YEL: 01-Rüzgar, 02- Hızlı koş (Yel gibi git gel)
YELTENMEK: Bir işi yapmaya kalkışmak
YERİNMEK: Başkasının yaptığı şeye ilgi duymak, özenmek
YEKİNMEK: Doğrulmaya çalışmak (Bir yekinsen de minder koysam)
YEMENİ:Çift yazma veya deriden yapılmış erkek ayak giysisi
YİĞİT BAŞI: Düğün organizatörü
YUHA: İnce (Yuha giyinip üşüttü..)
YUMUŞ: Nazın geçtiği insan veya Çocuklardan yapacağı işi istemek.
YUNMAK:Yıkanmak
YUNNUH: Yıkanma yeri
YÜLÜMEK: Kazımak, tıraş etmek .(Bıyıklarını yülütmüş, çirkin olmuş)
YÜZELLİK: Nazara iyi geldiğine inanılan bir ot
YOYMAK: Rüyanın manasını açıklamak, Görülen rüyayı tabir etmek.
YOZ: Erkek davar sürüsü
ZAR ZOR: İstemeye istemeye, güçlükle.
ZAVZU: Baharat
ZERE: Zira
ZELVE: Öküz koşma aleti
ZEMHERİ: Ocak ayı
ZEVZEK: Geveze, çok konuşan
ZOĞAL: Kızılcık
ZIRLAMAK: Ağlamak, anırmak
ZAR: Ağıt
ZAT: Kişi
ZAY; Zayii
ZEVAL: Perişan
ZUHUR:Son, sonuç
ZERZE: Kapı kitlemekte kullanılan demirden yapılmış alet

DODURGA KÖYÜ AĞZI
Acılıh, Aşşa, Ahacuh, azıh,Boğün, Bilerzük, Cenderme, cevüz, Daş, Duva, dodah,
doğül mü, düyna, kirbit, kefin, foruz, Esger, ezük, eğrü, eksük, endürdüm,
İki dinni, hoküm, hokümet, uçun, hasiret, haşlıh, ehbap, Gardaşuduh,
gıble, garanfil, gararsuz, gunüz, , galdurum, garannuh, Gucücük, goğüs,
gozünü yediğüm, Tamatos, Tenüke , Tiken, Tükan, Tanumaduh, piloğ,
Ihdiyar, horuz, mapus, melmeket, mezer, mıhtar, şofer, yımırta,
Ohcur, Öyleysem, Yatur, yastu, sorfa, nassetsek, zabah,

ATA SÖZLERİ VE BAZI DEYİMLER
Türkiye genelinde kullanılan ata sözleri bizim köyde de kullanılmaktadır. Ancak sadece köyümüze has deyimler ve ata sözleri de vardır. (aç kistil uyumaz) gibi. Derleyebildiğim sözleri ve deyimleri buraya aldım.

01-Abdalın karnı doyunca gözü yolda olur.
02-Abdal horasanı geçmiş, sen tarikat soruyorsun
03-Abdalın yağı bol olunca sakalına sürer
04-Acı acıyı su sancıyı keser.
05-Acı bademi kırağı çalmaz
06-Acele işe şeytan karışır.
07-Acele giden ecele gider
08-Aç it fırın yıkar
09-Aç kistil uyumaz
10-Aç ayı oynamaz.
11-Aç tokun halinden bilmez
12-Aç tavuk rüyasında darı görürmüş
13-Aç koyma hırsız olur, çok söyleme arsız olur
14-Adamakla mal tükenmez
15-Adım çıkmış doksana, inmez geri seksene
16-Ağacı kurt, insanı dert bitirir.
17-Ağalık verme yinen, efelik vurmayın an olur
18-Ağadan kan çıkmazsa ameleden ter çıkmaz.
19-Ağlayanın malı gülene hayır etmez
20-Ağır kamgayı yel kaldırmaz.
21-Ağır ol ki batman gelesin
22-Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
23-Ah alan onmaz, ah yerde kalmaz
24-Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir.
25-Ak akça kara gün içindir.
26-Akan su pislik tutmaz.
27-Akacak kan damarda durmaz.
28-Akıl yaşta değil baştadır.
29-Akıl akıldan üstündür
30-Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
31-Akraba ile ye iç, alış veriş etme.
32-Alma mazlumun ah'ını, çıkar aheste, aheste.
33-Al malın iyisini, çekme kaygusunu
34-Alışmış kudurmuştan beterdir
35-Ali ne ise nesli odur
36-Almak kolay ödemek zordur
37-Altın anahtar her kapıyı açar
38-Altın yere düşmekle pul olmaz.
39-Altının kıymetini sarraf bilir
40-Alem unutmuş, kalem unutmamış
41-Anasına bak kızını al, Kenarına bak bezini al
42-Ana kızına taht kurmuş, baht kurmamış.
43-Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim
44-Arı bal alacak çiçeği bilir.
45-Armudun iyisini ayılar yer.
46-Asıl azmaz, çuha tozmaz
47-Aslı olmasaydı Kerem yanmazdı.
48-Aslan yatağından belli olur
49-Aş kaşık ile, iş keşik ile
50-Aşk olmayınca meşk olmaz.
51-Aşabildiğin dağlar senin olsun
52-At binenin, kılıç kuşananındır.
53-Ata binmek bir ayıp, inmek iki ayıp.
54-At yiğit altında aksamaz
55-At ölür meydan kalır, yiğit ölür şanı kalır
56-Atta alın, yiğitte burun olur derler
57-Attan düşen ölmez, eşekten düşen ölür
58-Atı alan Üsküdar’ı geçer.
59-Atımın anlı sakar, lakabını ele takar.
60-Atılan ok geri dönmez.
61-Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
62-Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
63-Ayıya gül vermişler, ardına sokmuş
64-Ayağını yorganına göre uzat.
65-Ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş olmaz.
66-Ayranı yok içmeye, taksi ile gider sıçmaya.
67-Azan mevlasınıda bulur, belasını da
68-Azı bilmeyen çoğu hiç bilmez.
69-Azıcık aşım, kaygısız başım.
70-Azıksız yola çıkanın, iki gözü el torbasında olur.
71-Az veren çandan, çok veren maldan
72-Azrail geldi cihana, baş ağrısı bahane.
73-Allah aptalın eşeğini kaybettirir üzer, sonrada buldurup sevindirirmiş.
74-Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az ..
75-Attım aşığı, savdım keşiği.
76-Aruh öküz kıbleyi neylesin

01-Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.
02-Babasına hayrı olmayanın, kimseye hayrı olmaz
03-Baba malı tez tükenir
04-Başa gelen çekilir
05-Baş nereye giderse, ayak oradadır.
06-Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.
07-Bakmadan usta olunsaydı, köpekler kasap olurdu.
08-Bal tutan parmağını yalar.
09 -Bal yiyen baldan bıkar
10-Balı parmağı uzun olan değil, nasibi olan yer
11-Ben umarım bacımdan, bacım ölüyor acından
12-Ben eşek olduktan sonra semer vuran çok olur.
13-Bekara karı boşamak kolay gelir
14-Besle kargayı oysun gözünü.
15-Bedava sirke baldan tatlıdır.
16-Beş parmağın beşi bir değildir
17-Bilgisiz insan meyvesiz ağaca benzer.
18-Bir dirhem et, bin ayıp örter
19-Bir koyundan iki post olmaz.
20-Bir yiğit kırk yılda meydana gelir.
21-Bir karı bir koca, kaygana yer her gece
22-Bir kulağım daha bitti (çıktı)
23-Bir ölüyü çok yıkama, ya osurur, ya sıçar.
24-Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
25-Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz
26-Birlikten kuvvet doğar.
27-Borç yiğidin kamçısıdır
28-Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
29-Bir yerim diyenden kork, birde yemem diyenden
30-Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.
31-Bin biliyorsan bir bilene danış.
32-Bin atın varsa bin dinlen, bir atın varsa in dinlen
33-Bitli kürkün kör alıcısı olur
34-Bulanık suda balık avlanmaz
35-Bu günün işini yarına bırakma.
36-Büyük başın büyük derdi olur.
37-Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.
38-Boğayla güreş tutulur, doğayla güreş tutulmaz.
39-Boğulursan büyük suda (denizde) boğul.
40-Boş duranı Allah da sevmez kulu da.
41-Boş çuval dik durmaz
42-Boş boğazı ateşe atmışlar,odun yaş diye bağırmış
43-Boyumca buldum da, Huyumca bulamadım
44-Babası oğluna bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş..
45-Babam bana öğüt verirken, ben inek gözünde kırk sinek saydım.
46-Ben “Hadımım” diyorum, sen “çoluk çocuk” soruyorsun..
47-Benim için ne düşünürsen Allah sana iki katını versin.
48-Bizim gelin bizden kaçar, başını örter gerisini açar.
49-Bülbülü altın kafese koymuşlar da “Ah vatanım”demiş.
50-Borçlu olup düşünmeden uyuz olup kaşınmak daha iyidir.

01-Cahil dosttan akıllı düşman iyidir.
02-Can boğazdan gelir.
03-Can çıkmadan huy çıkmaz
04-Canı yanan eşek, attan hızlı koşar.
05-Çalışan kazanır.
06-Çalışan el ele el açmaz
07-Çağırılmayan düğüne kel kız gider
08-Çatal kazık yere batmaz.
09-Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.
10-Çıkmadık candan umut kesilmez.
11-Çirkefe taş atma, yüzüne sıçrar
12-Çobanın gönlü olunca tekeden köremez çıkarır.
13-Çocuğa iş buyur, ardı sıra kendin git.
14-Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz.
15-Çubuk iken çıt eden, hezen iken küt eder.
16-Cahile söz anlatmaktansa, deveye hendek deveye hendek atlatmak daha iyidir.
17-Cami ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur.
18-Çağırılan yere erinme, çağırılmadığın yerde görünme.
19-Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane gelecek yıl çıkmış.
20-Çingeneyi padişah yapmışlar, önce babasını asmış.
21-Çingeneyi paşa yapmışlar ‘Şu ağaçtan güzel kasnak olur’ demiş.
22-Celep eşini bulamaz ama sen bulmuşsun.

01-Damlaya, damlaya göl olur
02-Darlıkta dirlik olmaz
03-Dağına göre kış olur
04-Dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelir
05-Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.
06-Davulun sesi uzaktan kulağa hoş gelir.
07-Davul bile dengi dengine vurur
08-Dam yanarsa sıçan da birlikte yanar
09-Dam yapmayan direği içinde zannedermiş
10-Davetsiz giden mindersiz oturur
11-Deme sırrını dostuna, o da söyler dostuna
12-Dert söyletir, firgat ağlatır
13-Dert saklayanda kalır
14-Dereyi görmeden paçayı sıvama.
15-Dereden geçip, çayda boğulma.
16-Denize düşen yılana sarılır.
17-Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur
18-Deve büyüktür ama başını bir eşek çeker.
19-Deveciye komşu olan, kapısını geniş tutar
20-Deliye her gün bayram
21-Demir tavında dövülür.
22-Deli deliyi görünce değneğini saklar.
23-Demirci demire zayıf yerinden vurur
24-Demir kapılının ağaç kapılıya işi düşer.
25-Dibi görünmeyen dereye girme.
26-Diri baş dirliğini görür
27-Dilin kemiği yoktur.
28-Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
29-Dost kazan dost; düşman anadan da doğar
30-Dostluk başka, alış veriş başka
31-Doğacak oğlak bokundan belli olur
32-Düşmanın karınca bile olsa küçümseme
33-Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz ovada şaşmış.
34-Deveye ‘neren eğri’ demişler, ‘Nerem doğru ki’ demiş.

01-El adamı var sever, el adamı sağ sever.
02-El ağzı ile çorba içilmez.
03-El ağzına bakan, avradını tez boşar
04-El deliye, bende akıllıya muhtacım.
05-El elin eşeğini türkü çağırarak arar.
06-El elin nesine, gülerek gider yasına
07-El yumruğu yemeyen, kendi yumruğunu balyoz sanır.
08-El öpmeyinen ağız kirlenmez
09-El atına binen çabuk iner
10-El sırtında gömlek eskimez
11-Ele verir talkını, kendi yutar salkımı
12-Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
13-Elden kalan elli gün kalır
14-Elin iyisi o kadar olur.
15-Elin ağzı torba değil ki büzesin.
16-Elle gelen düğün bayram.
17-Emanete hıyanet olmaz.
18-Et tırnaktan ayrılmaz.
19-Elti eltinin altına kedi eniği sokmuş.
20-Er kalkan geç kalkanın kapısına sıçmış
21-Ecel geldi cihana, baş ağrısı mahana(Bahane)
22-Eceli gelen it cami duvarına işer.
23-Emanetin bağrı yuha olur
24-Eken biçer, konan göçer.
25-Ekmeğin büyüğü hamurun çoğundan olur.
26-Emeksiz yemek olmaz
27-Ekmek buldun giriş, dövüş gördün sıvış
28-Ekmeksiz aşım, ağrısız başım.
29-Eşek hoşaftan ne anlar. Suyunu içer. denesini seçer.
30-Eşek bilmediği otu yiyince başı ağrırmış.
31-Eşeği düğüne okumuşlar – Ya unları ya da odunları bitmiştir- demiş.
32-Eşeği arkasından samanla ma
33-Eşeği süren osuruğuna katlanır.
34- Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme
35-Evlek evlek satan, bölük, bölük batar
36-Evin danasından öküz olmaz:
37-Evladı ben doğurdum ama, gönlü benim değilki..
38-Erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır.
39-Evden yetişen danaya paha biçilmez.
40-Fakirin tavuğu tek, tek yumurtlar

01-Gardaş gardaşı bıçaklar, geri döner kucaklar
02-Garip kuşun yuvası olmaz
03-Garip kuşun yuvasını Allah yapar
04-Gavurun ekmeğini yiyen, kılıcını sallarmış
05-Geçmişe mazi, yenmişe kuzu derler.
06-Gelin ata binmiş, “ya nasip” demiş.
07-Gelin binmiş deveye, gör kısmeti nereye
08-Gemisini kurtaran kaptandır.
09-Gezen tilki yatan aslandan iyidir.
10-Gezen pabuç bok getirir.
11-Gittiğin yer kör ise bir gözünü yum da bak
12-Göl yerinden su eksik olmaz
13-Göç giderken gol an dokunmaz
14-Görünen dağın ırağı olmaz
15-Gönül umduğuna küser
16-Görmediğin bir oğlu olmuş; tutmuş çükünü koparmış.
17-Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı.
18-Göz görmeyince gönül katlanır.
19-Gözünü süzen, ağzını büzen, kenarda gezenden korkulur
20-Gülme komşuna, gelir başına.
21-Gülü seven dikenine katlanır.
22-Gürkün bastığı civciv incimez
23-Güzel gözünden, yiğit sözünden belli olur.
24-Güzeli güzel iken değil, beşik ardında gör
25-Güneşte kalmayan, gölgenin kadrini bilemez
26-Güneş balçıkla sıvanmaz.
27-Gün doğmadan neler doğar.

01-Halep oradaysa arşın burada.
02-Haline bakmaz hasan dağına oduna gider
03-Harman yel ile, düğün el ile olur.
04-Hasta yatan değil, eceli gelen ölür.
05-Havada ahreni ile uçmayan kuşun sesi havadan değil, tavadan gelir.
06-Hazıra dağ dayanmaz
07-Hatır için bok yenmez.
08-Haydan gelen huya gider.
09-Her zamanı bir sayma
10-Halep orda ise arşın burada
11-Hırsızlıksa da öğren, unut.
12-Her taş baş yarmaz.
13-Her kuşun eti yenmez.
14-Her horoz kendi çöplüğünde öter
15-Her koyun kendi bacağından asılır.
16-Her şeyin bir püf noktası vardır.
17-Her şey biter, kösenin sakalı bitmez.
18-Her şey incelikten, insan kabalıktan kırılır
19-Her borç ödenir, minnet borcu ödenmez
20-Herkes kaşık yapar ama sapını yapamaz
21-Herkes sakız çiğner ama kürt gelini tadını çıkarır
22-Huylu huyundan vazgeçmez
23-Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma
24-Horoz çok olursa sabah geç olur.

01-Isıracak it dişini göstermez.
02-Irmak geçerken at değiştirilmez
03-İbadette gizli kabahat de.
04-İdrisin öğüttüğünü yeme
05-İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır.
06-İki nazar, bir mezar.
07-İki çıplak bir hamama yakışır.
08-İki kaptan bir gemiyi batırır
09-İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.
10-İki testi çarpışınca; birisi kırılırsa öteki çatlar.
11-İt derisinden post olmaz
12-İt ite buyurur, it de döner kuyruğuna buyurur
13-İt ürür kervan geçer, itin eline ne geçer.
14-İt kağnının gölgesine yatmışta, ne koyu gölgem var demiş.
15-İt utansa don giyer.
16-İti an değneği hazırla
17-İti ürütmektense çalıyı dolaşmak iyidir
18-İtte ölse kar, kurtta ölse kar
19-İtde de kılık gerek
20-İtin kısmetsizi kurban bayramından önce ölür
21-İtin dayısı olmaz
22-İp inceldiği yerden kopar.
23-İpe un serme
24-İstemek bir ayıp, vermemek iki ayıp.
25-İsteyenin bir yüzü kara , vermeyenin iki yüzü kara.
26-İşleyen demir ışıldar.
27-İş olacağına varır, ahmak çabalar
28-İşten artmaz dişten artar.
29-İçki öldürür, kumar söndürür, sigara süründürür.
30-İçtiğin su ürküttüğün kurbağaya değmez
31-İçi beni, dışı seni yakar
32-İnsan kocar, gönlü kocamaz.
33-İmam osurursa cemaat sıçar
34-İpeğini gıla goş etme

01-Kalp kalbe karşıdır derler.
02-Kan kusar ama, kızılcık şerbeti içtim der
03-Kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar.
04-Kancık yalanmazsa, erkek dolanmaz
05-Kapını sağlam kitle, komşunu hırsız tutma
06-Kara keçiyi gören, içi dolu yağ sanırmış
07-Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu.
08-Karga’ Yavrularım büyüyeli sıcak boka hasret kaldım’ demiş.
09-Kargaya bokun ilaç demişler, o da gitmiş denizin ortasına sıçmış
10-Kap kaba değmeyince tıngırdamaz.
11-Kalan işin üstüne kar yağar
12-Kavgada kılıç ödünç verilmez
13-Kavun değil ki, kıçını koklayasın
14-Keskin sirke küpüne zarar verir.
15-Kel yanında kabak anılmaz
16-Kel başa şimşir tarak.
17-Kele sormuşlar “Yıkandın mı’”, “Tarandım bile” diye cevap vermiş.
18-Keçinin çıktığı yere oğlağı da çıkar
19-Kedi ölünce meydan sıçana kalır
20-Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al
21-Kılıç kınını kesmez.
22-Kız kapısı vezir kapısı
23-Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz.
24-Kıtlıkta bok yeme bollukta başına kalkarlar
25-Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır.
26-Kır atın yanında duran ya huyundan, ya suyundan
27-Kırk hırsız bir çıplağı soyamaz.
28-Kızını dövmeyen dizini döver.
29-Kızım sana diyorum, gelinim sen anla.
30-Kimi yer, kimi bakar. Kıyamet ondan kopar.
31-Kirpi yavrusunu ‘pamuğum, pamuğum’ diye severmiş
32-Kurt ulusundan gördüğünü işler
33-Kurt kocayınca itler üreğen olur.
34-Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur.
35-Kurttan kulağı eksik: Çok çirkin
36-Kul bunalınca hızır yetişir.
37-Kuştan korkan darı ekmez
38-Kurunun yanında yaşta yanar.
39-Kursak kavurgasını ister.
40-Koça kuyruğu yük olmaz
41-Koyun can derdinde kasap et derdinde
42-Komşu komşunun külüne muhtaçtır.
43-Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.
44-Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler
45-Korkulu rüya görmektense uyanık yatmak daha iyidir.
46-Kokmuş et tuzdan almaz, Farsız adam sözden almaz.
47-Korkak bezirgan; ne kar ede ne zarar.
48-Korkunun ecele faydası yoktur.
49-Kork korkmazdan, utan utanmazdan
50-Köpeğin duası kabul olsaydı, gökten kemik yağardı.
51-Köpeksiz köye düşmüşsün elin değneksiz geziyorsun
52-Köprüden geçene kadar eşeğe dayı derler.
53-Köprüden geçerken arkası arkasına değmiş..
54-Kör koyun gece yayılır.
55-Körle yatan şaşı kalkar
56-Kötüden vefa, zehirden şifa olmaz

01-Lafla peynir gemisi yürümez.
02-Lokma karın doyurmaz, şefaat artırır.
03-Leyleğin ömrü laklakla geçer.
01-Mahkeme kadıya mülk değildir.
02-Mal canın yongasıdır.
03-Martın onundan, Şubatın sonundan korkulur
04-Mart bacadan baktırır, kazma kürek yaktırır.
05-Minareyi çalan kılıfını hazırlar
06-Misafirim bi tek sen olsan atığın başına pirinç takarım
07-Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.
08-Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var.
09-Mum dibine ışık vermez
01-Nazar insanı mezara , hayvanı kazana götürür.
02-Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz.
03-Nerede birlik orda dirlik; nerede çokluk, orada bokluk.
04-Ne verirsen elinle, o gider seninle.
05-Ne oldum deme ne olacağım de
06-Ne şeytanı gör, ne besmele çek.
07-Ne Şam’ın şekeri ne Arab'ın yüzü.
08-Ne kızı vermeli, ne dünürü küstürmeli
01-Oğlan dayıya kız halaya benzer.
02-Oğlan yer oyuna gider, Çoban yer koyuna gider
03-Olacakla öleceğe çare bulunmaz.
04-Oduncunu gözü omca da olur.
05-Osmanlı’da fısıltı olmaz.
06-Osmanlı’da oyun çok olur.
07-Osuruk dediğin yeldir, peşine düşen eldir.

01-Öfke ile kalkan zararla oturur.
02-Ölenle ölünmez.
03-Öküz öldü ortaklık bitti
04-Öksüz hırsızlığa çıkmış ta, ay akşamdan doğmuş
05-Önce bol, bol yiyen sonra bel, bel bakar.
06-Önüne bakma, sonuna bak
07-Öz ağlamayınca göz ağlamaz.
01-Parayı veren düdüğü çalar.
02-Parası olanın yüzünün karasına bakılmaz
03-Pay dağıtana pay kalmaz
04-Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın
05-Rüzgar eken fırtına biçer
01-Sabrın sonu selamettir.
02-Sabahın şerri akşamın hayrından iyidir
03-Saman altından su yürütme.
04-Saç sefadan, tırnak cefadan uzar
05-Sağ gözün sol göze faydası yoktur.
06-Sağır duymaz ama, yakıştırır
07-Savaş görmüş adamın eğitime ihtiyacı olmaz.
08-Sakla samanı gelir zamanı
09-Sakalda keramet olsa, keçi şeyhlik ederdi.
10-Sayılı koyunu kurt kapmaz
11-Sora, sora Bağdat bulunur
12-Sona kalan dona kalır.
13-Sonradan görmüş, dininden dönmüş.
14-Sofrada elini, sohbette dilini kısa tut derler
15-Su akmayınca durulmaz
16-Su akarken testini doldur
17-Su testisi su yolunda kırılır.
18-Suyu döv, döv, gene su gene su.
19-Suya götürür, susuz getirir.
20-Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
21-Sırtımda gezeceğine karnımda gezsin
22-Sırtımda yumurta küfesi yok ya
23-Sıçanın südüğünün denize faydası olur.
24-Sıçan deliğe sığmamış, arkasına keçen bağlamış.
25-Sinek küçük ama, mide bulandırır
26-Sürüye kurt girmiş, vay birinin başına.
27-Sen dedüğümü yap da zararı bana gelsin
28-Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa
29-Şaşkın ördek, götün, götün yüzer.
30-Şimşek çakmadan gök gürlemez.
31-Su akacak yolu kendi bulur.

01-Tahtadan maşa, aptaldan paşa olmaz
02-Taş yerinde ağırdır.
03-Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
04-Tatlı, tatlı yemenin acı, acı osurması olur.
05-Taşıma su ile değirmen dönmez.
06-Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış
07-Tavuğun cücüğünü güzün sayarlar
08-Tok ağırlamak zor olur.
09-Tok acın halinden anlamaz.
10-Tırnağın var ise başını kaşı.
11-Tembeli dağa göndermişler, dağı yüklenmiş gelmiş.
12-Tembele bir gayret gelmiş, oda akşama rast gelmiş.
13-Tembele iş buyur, sana akıl versin.
14-Testiyi kıranda bir, dolduran da
15-Tilki tilkiliğini bildirene kadar post elden gider.
16-Tilkiye tavuk sever misin demişler, Gülesimi getirmeyin demiş
17-Tirkiğin dibini mi deldim.
18-Tütünsüz baca, kahırsız koca
19-Tarlayı taşlı yerden, kızı gardaşlı yerden al derler.
01-Ustamın adı Hıdır, Elimden gelen budur.
02-Ulu sözü dinlemeyen, uluyu, uluyu gezer
03-Unu eledik, eleği duvara astık
04-Ummadığın taş baş yarar.
05-Uyuz uyuzu yatakta, domuz domuzu batakta bulur.
06-Uyuz itte kıllı ..şak aranmaz.
07-Üzüm üzüme baka, baka kararır.
08-Üzümünü ye bağını sorma.
09-Ürümesini bilmeyen it, sürüye getirir kurt.
10- Ütüye, ürüye kurdu getirdi sürüye.

01-Var yokun halinden anlamaz
02-Vakitsiz öten horozun başını keserler.
03-Vakitsiz açan gül çabuk solar
04-Vakit nakittir.
01-Yabancı köpeğin kuyruğu apış arasında olur.
02-Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
03-Yavşak büyür bit olur, enük büyür it olur
04-Yağmurlu günde tavuk su içmez
05-Yarım hekim candan, yarım imam dinden eder.
06-Yazın gelir kışın gider, Leylek benim neden kuşum.
07-Yazın yaşa kışın taşa oturulmaz
08-Yavuz it yarasız olmaz.
09-Yerin kulağı vardır derler.
10-Yemeyenin malını it, bağrını bit yer
11-Yetimin eteğine kavurga koymuşlar, ...ümü yaktı diye yere dökmüş
12-Yılanın başını küçükken ezmeli.
13-Yılan, yılan iken toprağı kıtıyla yalamış.
14-Yiğit lakabı ile anılır
15-Yiğit yiğidi gözünden tanır.
16-Yiğidi kılıç kesmez bir acı söz öldürür.
17-Yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır.
18-Yiğidim yiğit olsun, yattığım yer çalı dibi olsun.
19-Yükünü tereğe yığmak
20-Yüz verince astarını isteme
21-Yol üstüne bostan ekme el için, kocalıkta avrat alma el için.
22-Yol yürümeyle, borç ödemeyle biter.
23-Yoldan giden yorulmaz.
24-Yolu yordamıyla, ormanı baltayla.
25-Yuvarlanan taş, yosun tutmaz

01-Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
02-Zararın neresinden dönersen kardır.
03-Zayıf etten tirit çıkmaz
04-Zayıf ata kargalar biner
05-Zehmeriden sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez
06-Zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler.
07-Zora dağlar dayanmaz.
08-Zorla güzellik olmaz.
09-Zor oyunu bozar.


DEYİMLER VE ANLAMLARI
Konuşma sırasında bazı deyimler kullanırız. Kullanılan deyimler yerinde mi kullanılıyor, yoksa rast gele mi söyleniyor merak etmişimdir. Bu nedenle Deyimler ve anlamları üzerine yaptığım araştırmayı okuyucu ile paylaşmak istedim.

01-Aba altından sopa göstermek: Gözdağı vermek,tehdit etmek.
02-Abayı yakmak: Aşık olmak, birisine gönül vermek.
03-Abdala malum olmak: Önceden sezinlemek,tahmin etmek.
04-Abesle uğraşmak: Boş işle uğraşmak, zamanı boşa geçirmek.
05-Abuk sabuk: Saçma sapan, ipe sapa gelmez, akla mantığa aykırı.
06-Abur cubur: Rasgele yemek. Saçma sapan şeyler.
07-Acayibine/tuhafına gitmek: Bir durumu, yadırgamak, uygunsuz bulmak.
08-Aceleye boğmak: Bir işi çabuk bitirmeye uğraşmak, tam yapmamak.
09-Aceleye gelmek: Çabuk yapıldığı için gereken özenin gösterilmemiş olması.
10-Aceleye getirmek: Bir işi çabucak yaparak karşısındakini aldatmak.
11-Açlıktan nefesi kokmak: Yiyecek bir şey bulamamak,çok yoksul olmak.
12-Acemi çaylak: Deneyimsiz, toy kimse.
13-Acı söz söylemek: İncitici biçimde konuşmak, kalp kırmak.
14-Acı duymak: Üzülmek
15-Acı feryat: Yüksek sesle, üzüntülü bir şekilde ağlamak.
16-Acı görmüş: Çok kötü günler geçirmiş, birçok felaketle karşılaşmış.
17-Acısı yüreğini delmek: Bir şeyin üzüntüsünü çok aşırı derecede hissetmek.
18-Acısını bağrına basmak: Acıyı, üzüntüyü kabullenip katlanmak.
19-Acısını çıkarmak: 1)Öç almak 2)Uğradığı zararı,sonradan yaptığı bir işle kapatmak.
20-Acısını unutturmak: Avutmak, teselli etmek, üzüntüsünü gidermek.
21-Aciz kalmak: Bir olay karşısında çaresiz olmak, bir şey yapamamak.
22-Aç açık: Evsiz barksız, sığınacak bir yeri olmayan, yoksul.
23-Aç gözlü: Kanaat etmeyen, azla yetinmeyen.
24-Aç susuz kalmak: Yiyecek içecek bulamayacak kadar yoksul olmak.
25-Açığa alınmak: İşine son verip çıkarmak.
26-Açığa vurmak: Sırrı meydana çıkarmak, açıklamak.
27-Açığını bulmak: Birisinin hile, kusur ve eksiğini yakalamak.
28-Açığını örtmek: Birisinin hile, kusur veya eksikliğini ortadan kaldırmak.
29-Açık alınla: Utanılacak bir durum olmaması.
30-Açık gözlülük: Kurnazlık, uyanıklık yapmak.
31-Açık kapı bırakmak: İlişkiyi tamamen kesmemek, şans tanımak, ılımlı davranmak.
32-Açık konuşmak: Hiçbir şey saklamadan olduğu gibi anlatmak.
33-Açık sözlü olmak: Hiçbir şey gizlemeden konuşmak.
34-Açık kapı bırakmamak: Karşı tarafa şans tanımamak.
35-Açık vermek: Yanlış söz söylemek, hata yapmak, tedbirsiz olmak.
36-Açık yürekli olmak: Kimseden korkmadan söz söyleme.Özü sözü bir, temiz kişi.
37-Açıkta bırakmak: İş ya da görev vermemek.
38-Açıkta kalmak: İş güç bulamamak.
39-Açlığı başına vurmak: Çok acıkmak.
40-Açlıktan nefesi kokmak: Çok yoksul olmak.
41-Açtı ağzını yumdu gözünü: Ağzına ne gelirse söyledi,sövüp saydı.
42-Adamını bulmak: İş bitiren (Torpil yapacak) birisini bulmak.
43-Ad bırakmak: Öldükten sonra da anılmasını sağlayan faydalı bir iş yapmak..
44-Adak adamak: Bir dileğin yerine gelmesi için çeşitli vaatlerde bulunmak.
45-Adam sarrafı olmak:İyi ya da kötü insanı seçebilmek,insanları iyi tanımak
46-Adam etmek: Bir kişiyi topluma yararlı hale getirmek,terbiye etmek.
47-Adam içine çıkamamak: İşlediği bir hata nedeniyle utanmak.
48-Adam olmaya yüz tutmak: İyi bir insan olmaya başlamak.
49-Adam olmak: Yetişip topluma yararlı duruma gelmek.
50-Adam akıllı: İyice düşünerek, taşınarak, tam kıvamında.
51-Adet yerini bulsun: El gördü ye yapılan iş İstemeyerek yapma.
52-Adı dillere destan olmak: Ün kazanmak, çok iyi tanınmak.
53-Adı çıkmak: Kötü olarak bilinmek.
54-Afal afal bakmak: Şaşkın, şaşkın bakmak.
55-Ağaç olmak: Birisinin gecikmesi yüzünden bekleyip durmak.
56-Ağdalı dil/söz: Yabancı kelimelerin çokluğundan anlaşılması güç olan konuşma.
57-Ağır almak: Ciddiye almamak, savsaklamak, ihmalkar davranmak.
58-Ağzı laf yapmak: Konuşmaları ile işlerini yoluna koymak.
59-Ağzı sıkı olmak: Sır vermemek.
60-Ağzı olup dili olmamak: Başkalarına karşı saygılı davranmak.
61-Ağzından bal akmak: Hoş sözlerle konuşmak.
62-Ağzını bıçak açmamak: Kızgınlık hali veya hatası nedeniyle susmak.
63-Ağzını aramak: Ağzından laf almaya çalışmak.
64-Ahret sualî sormak : Bıktırıcı sorularla bunaltmak.

01-Baba adam: Hoşgörülü, olgun davranan insan.
02-Bağrına basmak: Sevgi dolu yaklaşmak.
03-Bağrını delmek: Üzüntü içinde olmak, kederlenmek.
04-Bağrı yanık: Sevdalı veya çok çile çekmiş.
05-Bahtı kara: Kötü şanslı.
06-Baltayı taşa vurmak:İstemeyerek kötü söz söylemek, hatalı davranmak.
07-Bam teline basmak: hoşlanmadığı şeyi hatırlatmak
08-Bana mısın dememek: Aldırış etmemek veya bu kötü gidişten etkilenmemek.
09-Barut fıçısı: Kızgın ve öfkeli olmak.
10-Başını açmak: Gelenek dışı davranmak anlamına kullanılır.
11-Bir başı bir peşi: Bir tek kendisi.
12-Borca batmak: Haddinden fazla borçlanmak.
13-Burun bükmek: Yapılan bir işi beğenmediğini tavrılarıyla belirtmek.

01-Cana can katmak: Sevinci, mutluluğu arttırmak.
02-Cana minnet bilmek: Varolanla yetinmek. Bunlara şükretmek.
03-Cana yakın: Kendini sevdiren, sevimli, sokulgan.
04-Can evinden vurmak: İnsanın en duyarlı noktasına saldırmak.
05-Canı çekmek: Elinde olmadan bir şeye istek duymak.
06-Canı gitmek: Bir şeye zarar gelecek diye kaygılanmak.
07-Canına okumak: Sevmediği kimseye darbe vurmak.
08-Canına tak etmek: Artık dayanamamak, iyice sıkılmak.
09-Canından bezmek: Yaşamdan soğumak, hayattan usanmak.
10-Canını dişine takmak:Tehlikeyi göze almak veya canla başla çalışmak.
11-Canını sokakta bulmamak: Sağlığına değer vermemek.
12-Canını yakmak: Birine zarar vermek.
13-Canı yanmak: Çok üzülmek. Kaybı olmak.
14-Can kulağıyla dinlemek: Öğrenmek amacı ve isteği ile dinlemek.
15-Canla başla: Olanca gücü ile, her türlü özveriye katlanarak.
16-Can pazarı: Herkesin canını derdine düşmesi, ölüm-kalım anı.
17-Can havliyle koşmak: Yakalanmamak veya yetişmek için koşmak.
18-Cin gibi olmak : Hareketli ve atik olmak.
19-Çürüğe çıkartmak: Kullanılamaz hale getirmek.

01-Dağda domuzu eksik: Her şeyi var
02-Dağdan gelip bağdakini kovmak: Yeni gelenlerin, yerleşik olanların yerine geçme isteği.
03-Dağlar dayanmaz(bu acıya): Dayanılmaz bir dert.
04-Dağları devirmek: Çok zor işleri başarmak.
05-Dal budak salmak: Akraba ve dost sayısının artması.
06-Dalga geçmek: Dinler gibi görünmek, alay edip küçümsemek.
07-Dallanıp budaklanmak: Bir işin karmaşık bir durum alması.
08-Damarına basmak: Birisini kızdıracak davranışta bulunmak.
09-Damarı tutmak: Birdenbire sert ve huysuz olmak.
10-Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz söylenen söz.
11-Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı: Tutarsız saçma sapan şeyler için söylenir.
12-Dananın kuyruğu kopmak: Bir işte sonuca ulaşmak.
13-Danışıklı dövüş: Aralarında anlaşmış oldukları halde bunu belli etmemek.
14-Dar boğaz: Özellikle ekonomik ve siyasal sorunlarda karşılaşılan sıkıntılar ve zorluklar.
15-Darda kalmak: Para sıkıntısı çekmek,imkanlarının kısıtlı olması.
16-Defteri kapamak: Üzerinde çalıştığı bir işin olabileceğinden umudunu keserek o işle ilgilenmeyi bırakmak.
17-Demir atmak: Bir yerde sürekli kalmak.
18-Devede kulak: Büyük bir işin yanında çok küçük bir parça.
19-Deveye hendek atlatmak: Birine üstesinden gelemeyeceği bir görev vermek.
20-Diken üstünde olmak: Sürekli tedirginlik içinde bulunmak.
21-Dikiş tutturamamak: Bir görevde sürekli kalmayı başaramamak.
22-Dirsek çürütmek: Öğrenim görenler için söylenir. Tahsil yapmak.

01-Eceline susamak: Ölümüne neden olabilecek davranışlarını ısrarla sürdürmek.
02-Ecel teri dökmek: Tehlikenin verdiği korku ile büyük bir bunalım geçirmek.
03-Eciş bücüş: Her yanı eğri büğrü,biçimsiz durumda.
04-Ekmeğine yağ sürmek: Bilmeden birinin yararına iş yapmak.
05-Ekmeğini taştan çıkarmak: Geçinmek için,en güç işlerde bile çalışıp,para kazanmak.
06-Ekmek kapısı: Ekmek parası kazanılan,geçim sağlanan yer,iş.
07-El altından(gizli gizli): Kimseye duyurmadan,haber vermeden gizli olarak.
08-El atmak: Birisinin işine karışmak,el koymak.
09-El ayak çekilmek: Ortada kimsenin kalmaması,özellikle gece herkesin evine çekilmesi.
10-El bebek gül bebek: Çok nazlı büyütülen ve özen gösterilen.
11-El çekmek: Sürdürmekte olduğu bir işten vazgeçmek,bırakmak.
12-Elden ayaktan düşmek: Hastalık, ileri yaşlılık nedeniyle iş yapamaz durumda olmak.
13-Elden çıkarmak: Satmak.
14-Elden düşme: Kullanılmış.
15-Elden ele dolaşmak: Değer verildiği için bir çok kimse tarafından kullanılmak.
16-Elden geçirmek: Düzeltmek,onarmak.
17-Ele almak: Bir konuyu çözüme kavuşturacak şekilde konuşup,tartışmak.
18-El ele vermek: Yardımlaşmak.
19-Eli açık: Cömert,esirgemeyen.
20-Eli ağır: İşini ağırdan alan,yavaş hareket eden.
21-Eli altında olmak: İstediği anda yararlanabileceği yerde olmak.


01-Faka basmak: Birinin tuzağına düşmek,aldatılmak.
02-Felekten bir gün çalmak: Gönlünce eğlenmek,gününü neşe içinde geçirmek.
03-Felsefe yapmak: Olayların neden ve sonuçları üzerine kendine göre fikirleri abartılı bir biçimde söylemek.
04-Fikir yürütmek: Bir konu üzerinde nasıl olması gerektiği üzerinde düşüncelerini söylemek.
05-Fol yok yumurta yok: Hiçbir belirti yokken, varmış gibi davranıp,buna göre hareket etmek.
06-Foyası meydana çıkmak: Birinin kötü niyetinin bir olay nedeniyle ya da zamanla kendiliğinden anlaşılmak.
07-Fütur getirmemek: Umutsuzluğa kapılmamak, yılgınlık göstermemek.


01-Gam yememek: Kaygısız,tasasız olmak,üzülmemek.
02-Gazel okumak: Aldatıcı,oyalayıcı boş sözler söylemek.
03-Geceyi gündüzüne katmak: Ara vermeden sürekli çalışmak.
04-Geçim kapısı: Geçimi sağlayacak paranın kazanıldığı yer.
05-Gel zaman git zaman: Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra.
06-Gemisini yürütmek: İşini ustaca,engelleri ortadan kaldırmasını bilerek yürütmek.
07-Gık dememek: Bir baskı ve uyarı karşısında ses çıkarmamak.
08-Gına gelmek: Bıkmak,usanmak.
09-Gıcık kapmak: Birisine belli etmeden içinden kızmak
10-Gırgıra almak: Şaka ile karışık alay etmek.
11-Göbeği çatlamak: Çok uğraşmak, zor iş için çaba harcamak,aşırı derecede çalışmak.
12-Göğsü kabarmak: İftihar etmek,övünç duymak.
13-Göğüs geçirmek: Üzüntüyü derin derin soluk alarak belirtmek.
14-Göğüs germek: Zorluklara,sıkıntılara dayanmak.
15-Göklere çıkarmak: Aşırı övmek.
16-Gökte ararken yerde bulmak: Bulamayacağı sandığı şeyi ya da kişiyi kolayca bulmak.
17-Gökten zembille mi indi?: Çok saygın biri mi?Ona ayrıcalık tanınmasının sebebi nedir?.
18-Gölgede bırakmak: Öncekinden veya başka birisinden daha üstün bir duruma ulaşmak.
19-Gölge düşürmek: Bir şeyin değerini gözden düşürmek çalışmak,değersizmiş gibi göstermeye çalışmak.
20-Gölge etmek: Yolunda giden bir işi aksatacak ya da bozacak hareketlerde bulunmak.
21-Göz seğirmesi: Gözün alt kapağının içindeki damarın arada bir kıpırdama hali .

01-Haddini bilmek: Yeterli olduğu konular dışındaki işlere karışmamak.
02-Hakkı geçmek: Alacağının bir bölümü başka birine verilmiş olmak. Yapılan bir işte emeği,katkısı bulunmak.
03-Hakkından gelmek: Bir güçlüğü yenmek. Kötülük yapan birini gerektiği biçimde cezalandırmak.
04-Hakkını vermek: Emeğinin karşılığını vermek. Bir şeyin eksiksiz yapılması için ne gerekiyorsa yapmak.
05-Hakkını yemek: Emeğinin karşılığını vermemek,kendisine ayırmak.
06-Halden anlamak: Bir kimsenin durumuna göre davranmak.
07-Hallaç pamuğu gibi atmak: Toplu olan şeyleri düzensiz bir biçimde oraya buraya atmak, dağıtmak.
08-Hangi dağda kurt öldü?: Beklenmedik ve güzel bir davranışta nereden aklına geldi?.
09-Hangi rüzgar attı: Geleceğini hiç ummuyordum,nasıl oldu da geldin.
10-Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: Her işi bilir, yada bildiğini ileri sürer. Her işte emeği, katkısı var.
11-Hapı yutmak: İçinden çıkamayacağı kötü bir duruma düşmek.(Çaresizlik).
12-Haraca bağlamak(kesmek): Birisinden zora dayanarak para almak. (Zorbalık).
13-Harcı olmak(birinin): Başarabileceği bir iş olmak. Birinin yeteneklerine bağlı,ona özgü bir davranış olmak.
14-Har vurup harman savurmak: Gelişi güzel para harcamak.(Savurganlık).
15-Hasret gitmek: Özlediğine kavuşamadan ölmek.
16-Hasret kalmak: Kavuşamamak.
17-Haşır neşir olmak: Hem kendi, hem başkalarının işleriyle sürekli uğraşır olmak.
18-Hatır gönül bilmemek(tanımamak): Değer verdiği, sevip saydığı birini kırmak, inandığı gibi davranmak.
19-Hapı yutmak: Her şeyini kayıp etmek.


01-Icığını cıcığını çıkartmak: Her yerini, her şeyi elden geçirip didik didik etmek..
02-Iskartaya çıkarmak: Yararsız olduğu anlaşıldığı için bir kenara bırakmak.
03-Işık tutmak: Herhangi bir konuyu ya da sorunu aydınlatıcı düşünceler ileri sürmek.
04-İcabına bakmak: Gereğini yerine getirmek. Yok etmek, ortadan kaldırmak.
05-İç etmek: Başkasının malına sahip çıkıp ortadan kaldırmak, herkesten gizlemek.
06-İçi açılmak: Sıkıntısı geçmek, içi rahatlamak.
07-İçi almamak: Midesi bulanacakmış hissi içinde kalmak. Bir işi yapmakta isteksiz davranmak.
08-İçi çekmek: Canı çok istemek.
09-İçi daralmak (içi sıkılmak),(Sıkıntı basmak): Sıkıntıya kapılmak, bunalıma düşmek.
10-İçi dışı bir: Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, her şeyi ortada, gizlisi saklısı olmayan.
11-İçi dışına çıkmak: Sürekli kusarak rahatsız olmak. Taşıtın taşlı yoldan geçtiğinde vücudun sarsılması.
12-İçi geçmek: Çok uykusu geldiği için kendisinden geçip dalıvermek. Zayıf ve yaşlı insan, gücü çok azalmak.
13-İçi gitmek: Bir şeye kavuşmayı çok istemek.
14-İçi götürmemek: Acılı olaylara dayanamamak. Vicdanı kabul etmemek. Birini başarılarından, ya da iyilik ve güzelliğinden ötürü çekememek, kıskançlık duymak.
15-İçi içine sığmamak: Aşırı sevincin heyecanını yaşamak.
16-İki dinli olmak: Kimseyi kırmamak için iki tarafa da iyi görünmek.


01-Kabak başına (başında) patlamak: Toplulukla ilgili bir olaydan bir kişi kayba uğramak, cezalanmış olmak.
02-Kabak çiçeği gibi açılmak: İçine kapanık biri, kısa sürede aşırı serbestlik gösterecek duruma gelmek.
03-Kabak tadı vermek: Bir konunun sık sık söz konusu edilmesinden bıkkınlık duymak.
04-Kabuğuna çekilmek: Çevre ile ilgisini keserek içine kapanmak, kendi halinde yaşamak.
05-Kaçın kurası: Çok deneyim geçirmiş, zeki ve kurnaz.
06-Kaçmaktan kovalamaya vakti olmamak: Çok önemli işlerle uğraştığından başka konularla ilgilenmemek.
07-Kadınlar hamamına dönmek: Her kafadan bir ses çıktığı için çok gürültülü bir ortam oluşmak.
08-Kafadan atmak: Rasgele, gelişigüzel konuşmak.
09-Kafa dengi: Her konuda birbiriyle kolayca anlaşabilen arkadaşlardan her biri
10-Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde uzun süre düşünmek, kafa yormak.
11-Kafa tutmak: karşı gelmek.
12-Kafası kazan (gibi) olmak ( şişmek): Gürültüden başında rahatsız olmak. Çok okumaktan zihni yorulmak.


01-Laf altında kalmamak: Kırıcı sözlere gereken etkinlikte ve sertlikte karşılık vermek.
02-Laf (söz) aramızda: Konuştuklarımız ikimiz arasında gizli kalsın.
03-Laf atmak: Birisine tedirgin edici sözleri uzaktan söyleyip işittirmek.
04-Lafa tutmak: Gereksiz yere uzun konuşarak birini işinden alıkoymak.
05-Laf (söz) düşmemek: Konuşan çok olduğu için kendisine sıra gelmemek.
06-Laf (söz) ebesi: Çok konuşan, söyleyecek şeyi çok olan.
07-Laf etmek: Bir olayı, bir davranışı dedikodu konusu yapmak.
08-Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Konuşmakta olan birinin lafı bitmeden, kendi sözleriyle susturmak.
09-Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Anlatacağı şeyleri bir türlü açık seçik söyleyememek.
10-Lafı ağzında kalmak: Konuşmasını bitirememek.
11-Lafı ağzından kaçırmak: Bir sırrı istemeden söyleyivermek.
12-Laf olsun diye: Rast gele konuşmak, bir amacı olmadan bir şey söylemiş olmak için.
13-Laf (söz) diyecek yok: Her yönü ile eksiksiz, eleştirilecek bir yanı yok.
14-Lakırdı (laf) taşımak: Biri için söylenen kötü sözleri kendisine ulaştırmak (Dedikodu).
15-Lamı cimi yok: Kesinlikle yerine getirilmeli, tek çıkar yol bu.
16-Leb demeden leblebiyi anlamak: Konuşmasının daha başında ne diyeceğini anlamak.
17-Leke sürmek: Birine onur kırıcı bir suç yüklemek.
18-Lügat parçalamak: Süslü ve anlaşılmaz sözlerle konuşmak.


01-Madalyanın ters (öteki) yüzü: İyiye giden bir iş ya da durumun akılda tutulması gereken olumsuz yönü.
02-Mahkemede dayısı olmak: Kendi işiyle ilgili yerde bir koruyucusu bulunmak.
03-Makaraları koyuvermek (salıvermek): Kendinden geçercesine uzun kahkahalarla gülmek.
04-Makasa almak: Birini zor durumda bırakacak biçimde sıkıştırmak.
05-Mantar gibi yerden bitmek: Çok sayıda ve bir anda meydana çıkmak.
06-Masal okumak: İnandırıcılıktan uzak, avutucu sözler söylemek.
07-Maskeyi atmak (çıkarmak): İyi bir insan olarak tanıtan bir kimsenin, kötü olan gerçek kimliğini ortaya koymak.
08-Maşası olmak (birinin): İsteklerine göre hareket eder duruma gelmek, kullanılmak.
09-Mat etmek: Karşısındakini cevap veremez duruma düşürmek, yenmek.
10-Maymun iştahlı: Beğeni ve sevgileri çok değişken, hiçbir işi tamamlayamayan.
11-Maymun iştahlı: Açgözlü / obur / normalden fazla hareket etme hali.
12-Mehesimeye almamak: Ciddiye almamak, küçümsemek.
13-Mekik dokumak: İki yer arasında sık aralıklarla gidip gelmek.
14-Merhabayı kesmek (biriyle): Dostluktan kesinlikle vazgeçmek.
15-Mesele çıkarmak: Hiçbir nedeni yokken bir anlaşmazlık çıkarıp rahatsız edici bir durum meydana getirmek.
16-Meteliğe kurşun atmak (sıkmak): Parasız kalmak.
17-Metelik vermemek: Önemsememek, değer vermemek.
18-Meydana atılmak: Bir işi sonuçlandırmak üzere kendini göstermek.
19-Meydanı boş bulmak: Ortada engel olamadığı için dilediği biçimde davranmak.
20-Meydan kalmamak: Bir işin, yapılmasına gerek ya da fırsat kalmamak.
21-Meydan okumak: Rest çekmek / Dövüşe davet etmek.
22-Mahalleyi ayağa kaldırmak: Gürültü ve patırtı çıkarıp konu komşuyu rahatsız etmek, telaşa düşürmek.


01-Nabza göre şerbet vermek: Birinin hoşlanacağı, beğeneceği davranışlarda bulunmak.
02-Nabzını yoklamak: Birinin ne düşündüğünü, nelere ilgi duyduğunu anlamaya çalışmak.
03-Naza çekmek (kendini): Kendisinden istenileni yapacağı halde yapmak istemiyormuş gibi davranmak.
04-Nazı geçmek (birine): Her dileğini yaptıracak kadar birinin yanında saygınlığı olmak, hatırı sayılmak.
05-Nefes aldırmamak: Çok sıkı bir çalışma yaptırarak dinlenmesine fırsat vermemek.
06-Nefesi kesilmek: Ya çok yorgunluktan ya da heyecandan nefes alamaz duruma gelmek.
07-Nefes nefese: Koşarak geldiği için sık sık soluya soluya.
08-Nefes tüketmek: Bir şeyi anlata anlata çok yorulmak.
09-Ne günlere kaldık: Çok kötü günler yaşıyorum. Eskiden böyle değildi.
10-Ne hali varsa görsün: Hatalı yolda ilerleyip söz dinlemiyor. Kendi düşen ağlamaz. Ne isterse yapsın.
11-Ne idüğü belirsiz: Kendisi ve ailesi hakkında hiçbir bilgi yok.
12-Ne kokar ne bulaşır: İyilik yapma imkanı olduğu halde iyilik yapmayan, ama kötülüğü de dokunmayan.
13-Ne oldum delisi olmak: Beklemediği üstün bir imkana kavuştuğu için aşırı şımarmak.
14-Ne pahasına olursa olsun: Gelebilecek her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göğüsleyerek, mutlaka.
15-Ne şiş yansın ne kebap: İki tarafında zarar görmeyeceği bir çözüm bulmak.
16-Nevri dönmek: Çok sinirlendiği halde, belli etmediği için yüzü sapsarı olmak.
17-Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey için hem özveride bulunamıyor, hem de isteğinden vazgeçmiyor.
18-Neye uğradığını bilememek: Birdenbire karşılaştığı acılı bir durum nedeniyle donup kalmak.
19-Nuh der Peygamber demez: Düşüncelerinde sonuna kadar direnir, hiçbir etki ve zorlama ile değiştirmez.
20-Numara yapmak: Yalanı gerçekmiş gibi göstererek birini aldatmaya çalışmak.
21-Nutku tutulmak: Üzüntüden, heyecandan, korkudan hiçbir şey söyleyememek.


01-Ocağına düşmek (birinin): Yardımına gereksinme duyarak çok yalvarmak.
02-Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını yıkmak, ailesine kötü günler yaşatmak.
03-Ok yaydan çıkmak: Vazgeçilemeyecek, geri dönülemeyecek bir iş yapmak.
04-Oldu bittiye getirmek: Bir işi başka biçime sokulamayacak, değiştirilemeyecek durumda bitirmek.


01-Pabucu dama atılmak: Daha iyisi bulunduğu için eskisinin rağbet görmemesi.
02-Pabuç bırakmamak: Hiçbir şeyden çekinmeden yapacağını yapmak, korkmamak.
03-Pabuç pahalı: Tehlikeli bir işe benziyor.
04-Rafa koymak (kaldırmak): Bir iş üzerinde çalışmaktan vazgeçmek.
05-Rast gelmek: Yolda karşılaşmak. Aklında olmadığı halde kendisini bulmak (bir şey). İş, istediği gibi olmak.
06-Rayına oturmak: Bir işin istenilen şekilde devam ettirilmesi.
07-Rengi atmak: Şekli değişmek .

01-Saati saatine uymamak: Sık sık değişen durum olmak.
02-Sabahın köründe: Sabahın alaca karanlığında, erken saatte.
03-Sabır taşı: Çok sabırlı davranan, sıkıntılara katlanan.
04-Sıtkı’nı sıyırmak: Beklemediği hareket karşısında yanlış tanıdığı anlayıp kararını değiştirme (Nefret etmek.)
05-Sineye çekmek: Bir şeyi zararına da olsa kabullenmek.
06-Şafağı atmak: Bir şeye birden bire sinirlenmek.


01-Tabana kuvvet: Yürümek zorundayız.
02-Tabanları kaldırmak: Birdenbire koşmaya başlamak.
03-Tabanları yağlamak: Uzun süre yürümeye hazırlıklı olarak yola çıkmak.
04-Taban tabana zıt: Birbirinin tam tersi
05-Ucu dokunmak: O işten zarar görmesine neden olmak, birine zarar vermek.
06-Ucunda bir şey olmak: İçinde açığa vurulmayan bir maksat bulunmak (Gizli maksat).
07-Ucu ucuna (gelmek): Gerektiği kadar olmak, fazla olmaması.
08-Vakitli vakitsiz: Canı istediği zaman, gelişi güzel zamanlarda.
09-Vaktini almak (yemek):Gereğinden fazla zaman harcanmış olmak.
10-Vaktini öldürmek: İş yapmadan, boşuna zaman geçirmek.
11-Varlık göstermek: Kendi gücüne ve yeteneğine göre bir iş yapmak.
12-Yabana atmak: Önemsememek, üzerinde durmaya gerek duymamak.
13-Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: Ya bu işi yaparsın ya da gidersin.
14-Ya devlet başa, ya kuzgun leşe: Giriştiğim işte ya kazanırım, ya da her şeyimi kaybederim.
15-Yaygaraya vermek: Ortalığı bir birine katmak.
16-Zaman öldürmek: Dilenerek ya da sohbet ederek vakit geçirmek, hiç iş yapmamak.
17-Zart zurt etmek: Bağırıp çağırarak kendini önemli bir kişi gibi göstermeye çalışmak.
18-Zehir zemberek: İnsanın içine işleyen, onurunu yıkan çok acı söz.
19-Zihnini kurcalamak: Kafası / beyni karışmak.


DEYİMLERİN HİKAYESİ
Deyimler “taşı gediğine koymak” gibi ustaca kullanılmalıdır. Her deyimin anlamı olduğu gibi muhakkak bir hikayesi de vardır. Bu konuda yaptığım araştırmada mantığa uyan Deyimlerin Hikayelerini sizlerle paylaşmak istedim.
ABAYI YAKMAK Birisine aşık olmak, tutulmak, gönül vermek mânâsında kullanılan bir tabirdir.
"Aba" tekkelere mensup olan dervişlerin giydiği, elbise üstüne giyilen bir çeşit üstlüktür. Kış ayında dergahta ocak yanmakta, şeyh efendi ders vermektedir. Dervişlerden birisi; Şeyh efendinin dersine ve tasavvuf bahsinde anlattıklarına o kadar dalmış ve ken¬dinden geçmiştir ki, arkası ocağa dönük olan bu dervişin sırtın¬daki abası yanmaya başlamış sırtından çıkan dumanı kendi bile fark etme¬miştir. Ar aşkına, yâr aşkına (Allah aşkına) yanan derviş, dünya ateşi¬nin farkına varmamış.
Bu olay, dilimize, şimdilerde "argo" olarak kabul edilen deyimi kazandırmış.
AĞZINA TÜKÜRMEK Argo sözler arasında “ ağzına tükürdüğümün...” veya “ (ben onun) ağzına tükürürüm ..!” gibi kullanımlara rastlamışsınızdır. Genellikle terbiyesi el vermeyenler, ağır küfürler yerine kullanırlar.
Argodaki ağzına tükürmek deyiminde bir üstünlük mücadelesi vardır. Birisinin ağzına tükürdüğünü veya tükürmek istediğini “ağzına tükürdüğüm” veya “ağzına tüküreyim” gibi basma kalıp deyimlerle ifade eden kişi, söz konusu meselede ağzına tükürülenden daha usta olduğunu veya olabileceğini ima etmeye çalışmakta, “bu konu da ben onun ağzına tükürürüm!” diyerek de bir nevi tehdit savurmaktadır.
Ağza tükürmenin hikayesi şöyledir.
Vaktiyle, saçma sapan şiirler yazan bir şair, Molla Camii’nin meclisinde,
-Üstat, demiş, dün gece rüyamda şiirler yazıyordum ki Hızır aleyhisselamı gördüm. Mübarek ağzındaki tükürüğünden bir parça benim ağzıma tühledi.
Molla cami imamı, adamın şiirlerinde keramet sezilmesi için böyle söylediğini ve güya Hızır’ın feyiz verici nefesine mas har olduğuna dair yalancı şöhret peşinde koştuğunu anlayıp cevabı yapıştırmış:
Be ahmak, öyle değil. Bence Hızır aleyhisselam bu şiirleri senin yazdığını görünce yüzüne tükürmek istemiş, ama o sırada ağzın açık olduğundan, tükürük suratına geleceği yerde ağzına girmiş!..
AĞZINLA KUŞ TUTSAN NAFİLE
Bir kişi kendini, ya da yaptığı bir işi, karşısındakine bir türlü beğendiremediği, sevdiremediği hallerde söylenen bir deyim.
Bu tabirin hikayesi, Osmanlı devrinden kalmadır.
Osmanlı Devletinin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuştur. İspanya Kralını ezmek için Osmanlı Devletinin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı. Akdeniz'de Türk bayrağı çekerek, Barbaros'un enirine giren Fransız donanması gibi, Fransız ordusu da Osmanlı desteğine güveniyordu.
O devirlerde, Top kapı Sarayı'nın arz odasında, huzura kabul edilmeyi bekleyen Fransız elçisi. Kızlar Ağasına, işinin önemli ve acele olduğunu bir türlü anlatamamış, içeri alınmayı sağlayamamıştı.
Bin bir rica ve ısrar sonunda Kızlar Ağası, sabırsızlanan elçiye şöyle dedi:
-Siz ne lâf anlamaz adamlarsınız yahu! Şevketli Sultanımız hazretleri bugün çok hiddetli. Demincek bir Frenk hokkabaz burada idi. Adamcağız ne hünerler gösterdi: Külahının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubuklan ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı, havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız onu bile huzurdan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile; ama daha büyük hünerlerin varsa bir kere Zat-ı Şahaneye arz edeyim
AĞZINDAN BAKLAYI ÇIKARMAK
İçimizden geçtiği halde mekan ve zaman müsait olmadığı için nezaket icabı söyleyemediğimiz bazı sözler vardır. Yanımızdaki dostumuz bunu bilir ve söyleyemediğimiz söz için uyarı olarak “çıkar ağzından (dilinin altından) baklayı” deyiverir. Deyimin hikayesi şöyle:
Vaktiyle çok küfürbaz bir adam yaşarmış. Zamanla kendine yakıştırılan küfür bazlık şöhretine tahammül edemez olmuş. Soluğu bir tekkede almış ve durumu tekkenin şeyhine anlatıp sırf bu huyundan vazgeçmek için dervişliğe soyunmaya geldiğini söylemiş. Şeyh efendi bakmış, adamın niyeti halis, geri çevirmek olmaz, mutfaktan bir avuç bakla tanesi getirtmiş. Bunlara okuyup üfledikten sonra yeni dervişe dönüp tembih etmiş:
-Şimdi bu bakla tanelerini al. Birini dilinin altına, diğerlerini cebine koy. Konuşmak istediğin vakit bakla diline takılacak, sende küfür etmeme isteğini hatırlayıp o anda söyleyeceğin küfürden geçeceksin. Bakla ağzında ıslanıp da erimeye başlayacak olursa cebinden yeni bir baklayı dilinin altına yerleştirirsin.
Adamcık şeyhinin dediği gibi tekkede kalıp kendini kontrol etmeye başlar. Bu arada şeyh efendi de bir yere gidince onu yanından ayırmamaktadır. Yağmurlu bir günde şeyh ile derviş bir sokaktan geçerlerken bir evin penceresi açılır ve gençten bir kız çocuğu başını uzatarak,
- Şeyh efendi, biraz durur musun? Deyip pencereyi kapatır. Şeyh efendi söyleneni yapar. Yağmur sicim gibi yağmaktadır. Sığınacak bir saçak altıda yoktur. Üstelik niçin durdurulduğunu henüz bilmemektedir ve kız da pencereden kaybolmuştur. Bir ara evin kapısına varıp kızın ne istediğini sormak geçer içinden ve tam kapıya yöneleceği sırada kız tekrar pencerede görünür.
- Şeyh efendi, der, birkaç dakika daha bekleseniz...
Şeyh içinden “lahavle” çekse de denileni yapmamak tarikat adabına aykırı olduğundan biraz daha beklemeyi göze alır. O sıra da küfürbaz derviş kendi kendine söylenmeye başlamıştır. Yağmurun şiddeti gittikçe artmakta, bizimkilerde iliklerine kadar ıslanmaktadırlar. Nihayet pencere üçüncü kez açılır ve kız seslenir:
-Gidebilirsiniz artık!..
Şeyh efendi merak eder ve sorar:
- İyi de evladım bir şey yok ise bizi niçin beklettin?
- Efendim, der kız, elbette bir şey var, sizi sebepsiz bekletmiş değiliz. Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıyorduk. Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur, horoz çıkarmış. Annem sizi geçerken gördü de yumurtaları kuluçkaya koydu.
Münasebetsizliğin bu derecesi üzerine şeyh efendi,
- Ulan derviş, der, çıkar ağzından baklayı.
ALTI KAVAL ÜSTÜ ŞİŞHANE
Beceriksizce giyinmiş, giysilerini birbirine uydurup yakıştırma¬mış, yeni ile eskiyi bir anda giyinmiş kişilere söylenen bir deyim. Hikayesi şöyle;
Tüfek çeşitleri arasında, avcıların kullandığı, adına çifte denilen bir cins tüfek vardır.
Avcılardan birisi çiftlerde paralel namlulardan birisini, kaval, yani, yivsiz, s saçma atmaya yarayan namlu yapmış, üstüne de şişhane denilen geniş çaplı namlu takmış.
Bu uydurma durumu ile tüfek gülünç bir hal almış. Öteki avcılar arasında alay konusu olmuş. "Altı kaval, üstü şişhane, ne biçim tüfek bu böyle" demişler.
ALTINDA ÇAPANOĞLU ÇIKIYOR
Osmanlı döneminde Yozgat’ta (Boz ok) çapanoğlu lakabıyla anılan bir sülale vardır. Celali isyanlarıyla ün salan bu ilde sadece halk arasında değil; devlet kademelerinde de Çapanoğlu adı korku ve çekingenlikle anılmaya başlar. Dönem Çapanoğlu Süleyman Beyin
Boz ok valisi olduğu dönemdir.
İşte o dönemde devlet memurlarından biri, verilecek bir yolsuzluk kararını kavuşturmak üzere müfettiş tayin olunur. Araştırmaları ona Çapanoğullarından birkaç kişinin de yolsuzluklarda parmağı olduğu gösterir. Çapanoğlu Süleyman Beyin nüfuzundan çekinen memur durumu yakın bir arkadaşına anlatıp fikrini ister. Aldığı cevap şöyledir:
- Bu işi fazla kurcalama; Altından Çapanoğlu çıkarsa başın belada demektir!..
Müfettiş ne yapsın; soruşturmalarını yarıda bırakıp yuvarlak cümleler ile sonucu ilgili mercilere bildirir.
1700’lü yılların sonunda dilimize yerleşen bu deyim, 2000’li yıllarda hala geçerliliğini korumaktadır.
AKIL TOKMAĞI
Kişinin aklını başına getiren, olumlu yöne döndüren, ani olaylar¬dan söz edilirken, akıl tokmağı deyimi kullanılır. Eskiden sinirleri bozulanları, evliyalara, türbelere götürüp, oku¬turlardı.
Türbenin postnişini, türbedar olan zat, hastayı muayene eder, sonra ya alı koyar veya başka bir türbeye götürülmesini tavsiye ederdi.
Bazen, birkaç gün için türbede bırakılan hasta, gündüzleri türbedar tarafından okunup, üflenir, kimi zaman, akıl Tokmağı denilen, ağaçtan yapılmış bir tokmağı türbedar, ansızın hastanın başına hafiften indirirdi.
Habersiz başına indirilen tokmak darbesiyle hasta, aklını hafızasını yeniden toplardı. Belki de şimdiki şok tedavisinin elektriksiz bir çeşidi olan bu usul, kişilerin üzerinde ani ve olumlu tesiri olan olaylarda, akıl tokmağı deyiminin kullanılmasına neden olmuştur.
AKLI KESMEK
Deyiminin kullanıldığı söz gelişi:
Bir işe girişmeden önce, onu yapmak akıl gücünün ve kabiliyetlerinin elverişli olup olmadığını tartmak, yoklamak ve hesaplamak gerektiğini belirtmek için söylenen bir deyim.
Halk arasında Lokman Hekim diye ün salan meşhur bilgin Matematik derslerini pek kavrayamamıştı. Bir türlü aklı ermiyordu.
Bir gün kırda gezerken bir kuyu gördü. Kuyunun ağzında mermerden oyulmuş, çember şeklinde bir bile¬zik vardı, kuyu ağzının büyüklüğüne göre yapılmış ve konulmuş olan bu taşa dikkatle baktı, mermer bileziğin iç tarafları, kova ipinin sürtüşmesiyle sanki oluk oluk oyulmuş ve kesilmiş gibiydi. Kovanın bağlı bulunduğu urgan, kuyu dibine her iniş ve çıkışta bu mermere sürte sürte onu aşındırmış ve nerede ise kesecek kadar derin oluklar vücuda getirmişti... Büyük bilgin daha çocuk yaşta idi, fakat bu olay ona çok tesir etmişti.
Derin derin düşündü ve şöyle dedi:
-Urgan gibi yumuşak bir cisim nasıl oluyor da Mermer gibi en sert ve çetin bir taşı böyle kesiyordu? demek ki herhangi bir işte azmetmek, çaba harcamak, sabır, sebat ve direniş göstermek başarının temeliydi.
Urgan mermeri nasıl kesmiş ise, benim aklım da matematik derslerini aynı şekilde ve zaman harcayarak kesebilir.
O günden sonra Matematik derslerine büyük bir sebat ve dikkatle sarıldı ve sonunda muvaffak olup eserler yazdı. Dilimizdeki: (Aklın kesiyor mu?) deyiminin kökü bu olaydan geldiği söylenmektedir
ARKANIZ DENİZ ÖNÜNÜZ DOMUZ
Bir gayeye ulaşmak için, iyi karar vererek bir işe başlayınca; so¬nuca varmak için çaba göstermenin daha iyi olacağını, yanda bırak¬mak veya geri dönmenin daha tehlikeli olduğunu anlatmak için söy¬lenen bir deyim.
Endülüs'ü fetheden ve Müslüman bir kumandan olan İbni Zeyyad, Hazar Türklerinden Afrika'ya göç etmiş bulunan Berberi kabile¬sine mensuptu.
Babası Zeyyad Müslümanlığı kabul etmişti. Endülüs'ü almaya gönderilen Tarık, 711'de kendi adını taşıyan Cebel-i Tarık sahiline çıktı. Askerlerinin geri çekilme ümidini kırmak için gemilerini yak¬tıktan sonra, onlara hitaben: "Önünüzde düşman, arkanızda deniz; zaferden başka selamet yolu yoktur", dedi.
Türk asıllı cesur kumandanın bu sözü dilimize böylece yerleşti
ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇTİ
Bolu Beyi’ne baş kaldıran ünlü eşkıya Kör oğlu (şair kör oğlu ile karıştırılmasın) bir gün atını çaldırmış. Asil bir hayvan olan atını aramak için tebdil-i kıyafet ile diyar diyar dolaşmış ve sonunda yolu İstanbul’a düşmüş. Atını, satılmak üzere pazara getirilen hayvanlar arasında görünce hemen alıcı rolüne bürünüp,
-Efendi, demiş, bu at güzele benziyor. Ancak binip bir denemek istiyorum. Satıcı onu tanımadığı için binmesine izin vermiş. At, üzerine binen eski sahibini tanıyıp dört nala koşmaya başlamış. Kör oğlu, sirkeci sahiline gelip bol para vererek bir Sal kiralamış ve ver elini Üsküdar. Bu arada at cambazı aldatıldığından dolayı kıvranır dururmuş. Köroğluyu atıyla birlikte bir Sal üzerinde gören cambazın dostlarından biri onu teselli için seslenmiş:
- Üzülmeyi bırak! Atı alan Üsküdar’ı geçti. O adam Köroğlu’nun kendisi idi.
Bugün bu sözü, (iş işten geçti manasında kullanırız.)
AVCUNU YALAMAK
Umduğumuz bir nimet ele girmediği zamanlarda söylenilen bu deyim. Eskiden kadınlar arasında yaygın iken bilahare çıkış noktası unutulup erkekler tarafında da kullanılır olmuştur.
Hamile kadınların canları çekip te ulaşamadıkları bir şey olursa göğüslerinin şişeceği veya sütlerinin kesileceğine dair bir inanış mevcutmuş.
Fakirlik, yasaklama, sıhhi gerekler vs. yönünden bir şeyi canı çektiği halde ondan tadamayan bir kadın, sanki onu yiyormuşçasına sağ avucunun içini yalar ve böylece nefsini köreltirmiş. İstediği nimeti yediğini farz edermiş. Deyim buradan gelmektedir.
BAĞDAT GİBİ DİYAR OLMAZ
Dilimizdeki “ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.” sözünün aslı muhtemelen “Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz.” şeklindedir.
Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi (güzel) şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir.
Ancak siz Bağdat’ın Osmanlı Türk’ü için önemine bakınız ki oradaki Ane’yi anne yapıvermiş. Tıpkı “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” sözüyle Bağdat’ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi.
ASLINA HU NESLİNE HU
Vakt ü zamanında bir hükümdar vezirlerine şöyle bir emir vermiş:
-tebaamdan bana hızır aleyhisselamı bulup getirecek bir kul var mıdır? Araştırılsın!..
O günden tezi yok memleketin dört bir yanına dellarlar çıkartılmış. Ancak kimsenin bu işe cesaret ettiği yok! Meğer devlet elinin erişmediği uzaklarda bir yerde pek yoksul bir ihtiyar yaşarmış. Adamcık uzun uzun düşündükten sonra (eğer bazı şartlar öne sürerek bu işe talip olursam Ahiri ömrümde birkaç zaman olsun bolluk ve refah yüzü görürüm. Hükümdarın tebaası olarak bizi arayıp sorduğumu var? Hem ola ki talih yaver gider) deyip sarayın yolunu tutmuş.
Hükümdar, ihtiyara kırk gün süre tanıyıp her türlü isteğinin yerine getirilmesini ferman buyurmuş. İhtiyar o kırk günde ne kadar kendisi gibi fakir fukara varsa doyurmuş, yardımda bulunmuş. Kırkıncı gün sarayın adamları kapıya dayanmışlar ve (buyur efendi, gidiyoruz!) demişler. Zavallı ihtiyar sayılı günün çok çabuk geçtiğini bilerek emre rıza göstermiş. Yolda yanlarına bir fakir derviş takılmış;
-bende sizinle geleyim ve sarayı bir kez olsun göreyim. Demiş. İhtiyar buna da rıza gösterip huzura varmışlar.
Hükümdar ihtiyara bakmış; o da hükümdara bakmış ortada ne hızır var ne mazeret. Adamcık durumu anlatacakken hükümdar ateş püskürür vaziyette en büyük vezirine sormuş:
-Efendi söyle bu densize ne ceza verelim?
- Hükümdarım, bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp sürütelim.
-Aslına huuu... nesline huuu!.. diye bir ses duyulmuş ihtiyarın yanına takılıp gelen fakir dervişten. Sultan sesini çıkarmamış ve ortanca vezirine sormuş:
-Söyle bre bu herife ne yapalım
- Bu herifi keşkek edip leşini köpeklere yedirelim.
-Aslına huuu... nesline huuu!.. demiş yine fakir. Padişah ona sert sert bakmış. Sonra aynı suali küçük vezire sormuş. Cevap:
- Yüce sultanım. Bu zavallı ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış. Yoksulluk ve devletin ilgisizliği yüzünden bir yalana tevessül etmiş. Kaldı ki aldığı her kuruşu fakir fukaraya dağıtmış. Affetmek büyüklük alametidir. Büyüklüğünüzü gösterip bağışlayı veriniz.
- Aslına huuu... nesline huuu!.. demiş yine derviş. Padişah öfkeyle sesin geldiği yana dönerek kükremiş:
- Bre sen kim olasın ve niçin hep aynı şeyi söyleyip durmaktasın? Padişah huzurunda edep böyle mi olur?
Derviş hükümdarı saygıyla selamlamış ve söze başlamış:
-Haşmetli hünkarım! Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, onun için ihtiyarı katırlara sürütmek istedi. Ortanca vezirinin babası keşkek dükkanı işletirdi. Etin artığını da köpeklere atardı. O da babasının yaptığına uygun gördü bu ihtiyara. Şu küçük vezirine gelince. O asil bir vezir ailesinden gelmektedir ve vicdanı bu ihtiyara devlet himayesiyle mücazat etmesini gerektiriyor. Babasından da öyle görmüştü zira. Hepsinin sözleri, asıllarını ve fiillerini göstermekte. Ben de o sebepten “Aslına huuu; nesline huuu!” diyorum.
Padişahın merakı artmış. Hayretler içinde bu fakirin bütün bunları nereden bildiğini merak ederek sormuş:
- Peki, derviş sen kimsin?
- Ya sen bugün kimi bekliyordun hünkarım? Sonra da önce küçük veziri, ardından kendini işaret ederek,
- İşte vezir; işte Hızır!...
Deyip ortadan kayboluvermiş.
ATEŞ PAHASI
Vaktiyle Osmanlı hükümdarlarından biri avlanmaya çıkmış. Bir ceylanın peşinden koşarken vakit bir hayli ilerlemiş ve gün batmaya yüz tutmuş. Bu sıra da gök kararmış, ortalığı şiddetli bir rüzgar ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmış. Hünkar ve adamları en yakın kulübeye kendilerini zor atmışlar. Meğer sığındıkları kulübe odunculuk yapan bir garibe aitmiş. Adamcık onları içeri almış sultan her ne kadar adamı tedirgin etmemek için kim olduklarını söylememiş ise de oduncu durumu kavramış ve ocağa büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıtmış. Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalmışlar ve geceyi orada rahatça geçirmişlerdir. Hatta bir ara hünkar,
- Doğrusu şu ateş bin altın eder, diye söylenmiş.
Ertesi gün yola çıkacakları vakit padişah oduncuya sormuş:
- Efendi! Bizi ihya ettin, harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik. Söyle bakalım borcumuz ne kadar?
Oduncu fırsatı değerlendirmenin zamanıdır deyip rayici yüksek tutmuş:
- Bin altın beyzadem!
Vekilharç hemen atılmış:
-Ne masraf ettin ki bin altın istersin bre densiz
- Sabaha kadar ateşi aynı kıvamda tuttum. Böyle dağ başında bu ateş az bulunur.
- Ama ateş bu denli pahalımıdır? O sırada padişah vekilharcına dönüp:
- Ağa demiş, Ateş iyiydi, şimdi pahasını verin!
Oduncunun bu tavrı halk arasında değerinin üstünde fiyat biçilen şeyler hakkında (ateş pahası) denilmeye başlamış ve giderek deyimleşmiş. Umulana göre çok pahalı bulunan fiyatlar hakkında bugün dahi (ateş pahası) denilir
AYAKLARI SUYA ERDİ
Hatasını anladı, gerçeği buldu, anlamına bir deyim.
Uykuda gezme hastalığı olan kişilerin yatağı etrafına, sahanlar ve tepsiler içinde su koyarlarmış. Hasta, uyku arasında yataktan kalkıp yürürken ayakları sulara değince uyanırmış.
Günlük hayatta, yanlış bir iş yapmağa yeltenirken, herhangi bir ikaz üzerine hatasını anlayarak vazgeçen ve doğru yapanlar için "ayakları suya erdi" deyimi kullanılır.
AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI
Bir zorluğu çözümlerken, bir engeli ortadan kaldırmaya uğraşırken, bazen hiç beklenmedik sürpriz olayları çıkar ve daha büyük engeller karşımıza dikilir. O zaman "Ayıkla pirincin taşını" deyimini kullanırız.
Tabirin hikayesi, Osmanlı tarihine dayanır, Yavuz Sultan Selimin Yemen'i Osmanlı topraklarına katmasından bir süre sonra, Yemen'de isyan çıkmış, uzun uğraşmalar sonunda Yemen Fatihi Sinan Paşa, duruma hakim olmuş;
Söylentiye göre, Sinan Paşanın askerleri bir gün çölde konaklamış. Yemek pişirmek üzere, hasır torbalar içindeki Mısır pirinçlerini yere serdikleri büyük bir çadırın üstüne dökmüş ve taşlarını ayıklamaya başlamışlar.
Bu sırada bir fırtına çıkmış ve rüzgârın savurduğu bir kum bulutu, pirinçlerin üstüne inerek, ufak bir tümsek halinde yığılmış. Kumların altında kalan pirinçlere bakakalan yeniçeriler arasından şakacı bir asker, arkadaşlarına:
-Biz Allah'ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk, bizim gibi günahkâr kullara üç beş taş az bile gelir. Asıl şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını. Ulu Rabbimiz, Kabe'ye hücum eden fil sahiplerinin başına Ebabil kuşlarından taş yağdırmıştı. Bizim başımıza da daha büyük taş yağdırmadan hemen tövbe edelim diyerek arkadaşlarını güldürmüş.
BAM TELİNE BASMAK
Eskiler en yüksek perdeden name çıkaran bam telinin sesini bağıran, öfke ile sesini yükselten kişilerin köpürmelerine benzetmişler ve bunun adını (birinin) bam teline basmak (veya dokunmak) diye koymuşlar.
Eğer birisini aşırı derecede kızdıracak bir sözü kasten söylüyorsanız karşınızdakini bam teline bastığınızdan hiç şüpheniz olmasın. Çükü o da bam telinden ses verecek. hışım ile kubbeleri çınlatacaktır.
BEL BAĞLAMAK
Birisine güvenmek, bir işe ümit bağlamak yerinde kullanılan bel bağlamak deyimi dilimize tarikat kültüründen yansımıştır.
Bir kişi tarikata girince pirleri tarafından beline kuşak bağlanır. Bu kuşak, dervişin, artık o yolun bütün yasaklarını kabul ettiği, bütün emirlerini yerine getireceği anlamına gelir ve bu hususta kuşak kuşatma merasiminde kendisine telkin olunurdu. (Bektaşilikte tığ bent)
Hayat tarzında köklü değişiklikleri öngören bel bağlamak, insana bir tür kurtuluş ve güven hissi telkin eder; böylece bel bağlayan kişi de huzur bulurdu.
Bugün deyim daha ziyade olumsuz anlamıyla kullanılmaktadır.
AĞZINDAN BURNUNDAN FİTİL FİTİL GEL(DİR)MEK
Nankörlük, haramzadelik ve ihanet hallerinde beddua manasıyla kullanılır
Yer yer düğüm atılmış olan bir yumak ipliğin ucunu suçlunun burnundan ağzına sarkıtıp bir ileri bir geri çekerek işkence yapıldığını Evliya Çelebi yazar.
Bu eylem sırasında burundan damla, damla kan gelir. Bir ağırlık ölçüsü birimi olan
kıratın dörtte birine fitil denir. Bu durumda fitil; dirhemin kesirlerinden biri olarak
bir damla kan ağırlığında olmalıdır ki hakkı yenilen kişinin hakkı, zalimin burnundan
damla damla (fitil fitil) gelebilsin.(Allah esirgesin...)
ÇADIRINI BAŞINA YIKMAK
Osmanlı hükümdarları, sefer esnasında hareketlerinden ve hizmetlerinden hoşnut olmadıkları vezirlerini azletmek için kaldıkları çadırın direklerini söktürüp başlarına yıktırırlardı.
Fatih’in, Karaman seferi sırasında Mahmut paşanın; Yavuz’un da Çaldıran dönüşünde Hersek zade Ahmet paşa ile Dukaginoğlu Ahmet paşanın çadırlarını başlarına yıktırdıkları meşhurdur.
Tarihte hiçbir vezirin haksız yere çadırları başına yıkılmamıştır.
Şimdi bu deyim ‘Evini başına yıkmak’ şeklinde kullanılsa gerektir.
ELİ KULAĞINDA
Gerçekleşmesi pek yakın olan işler hakkında “Eli kulağında” deriz.
İslamiyet yayılmaya başlayıp da Müslümanların sayısı artınca, onları namaz için bir araya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için de Hz. Bilal bu vazifeye seçilmişti. Ne var ki Medine’deki müşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz insanlar ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp alay ettirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Bilal, ellerini kulaklarına tıkayarak okumaya başladı.
Müezzinler bu durumu sünnet sayıp ellerini kulaklarına koyup ezanı öyle okudular.
Eskiden birisi yanındakine,
- ezan okundu mu? Dediğinde, eğer vakit çok yakın ise,
- okunmadı ama müezzinin eli kulağında; dermiş
ÇAM DEVİRMEK
Çam devirmek ile pot kırmak hemen hemen aynı anlama gelecek iki deyimimizdir. Kaş yaparken göz çıkarmak da bunlara yakın bir anlamdadır.
Şimdi İstanbul’un merkezi yerleri sayılan pek çok mekanda kibar takımının sayfiye köşkleri bulunur, her köşk birkaç dönümlük arazi içerisinde bağlar, bahçeleriyle tanınırmış. Zariflerden birinin, Erenköy taraflarında böyle geniş bir köşkü varmış. Bahçesinde her çeşit ağaç yanında özellikle çam fidanlarıyla dikkat çeker ve parmakla gösterilirmiş.
Köşk sahibi bahçenin bir köşesine ilave bina yaptırmaya karar verince gereken keresteyi sonbaharda tomruk halinde getirip duvar dibine istiflemiş.
Sayfiye mevsimi bitince köşk halkı Beyazıt”deki konaklarına taşımışlar. Efendi, giderken köşkü bekleyecek uşağa şöyle tembihte bulunmuş:
-Önümüzdeki mevsim hizmetliler için buraya bir ilave bina yapacağız. Biz yokken bir hızarcı bulup bahçedeki ağaçların arasındaki çamları biçtir, tahta ve kalas yaparak sundurmanın altına istifle.
Saf uşak denileni yapmakta gecikmemiş. Ne var ki istiflenmiş çam tomruklarını biçtireceğine, bahçenin güzellik sembolü çam ağaçlarını kestirmiş. İri çamlar diğer ağaçların üzerine devrilirken de hızarcıya, “bizim efendinin cimriliği tuttu. Bu çamları tahta edince yazın gölgeyi nerede bulacak?!..” diye dert yanarmış.
Haberi efendiye yetiştirenler,
-Uşak çamları deviriyor, bahçe elden gidiyor, demişler. Bizim “çam devirmek” deyimi de buradan dilimize yadigar kalmış.
ÇİZMEYİ AŞMAK
“Çizmeyi aşma”, yahut, “çizmeden yukarı çıkma” biçiminde söylenilen deyim;
Boyundan büyük bir işe girişildiğini ima eder mahiyette kullanılır. Hikayesi şöyledir.
İsa’dan üç asır evvel Efes’te yaşamış olan Apel; Büyük İskender’in resimlerini yapmakla şöhret bulmuştur. Apelin en büyük özelliği yaptığı resimleri halka açması ve gizlendiği bir perdenin arkasından onların tenkitlerini dinleyip hoşa gidecek yeni resimler için fikir geliştirmesi imiş.
Günlerden birinde bir kunduracı Apelcin resimlerinden birini tepeden tırnağa süzüp tenkide başlamış. Önce resimdeki çizmeler üzerinde görüşlerini bildirip, kunduracılık sanatı bakımından tenkitlerini sıralamış. Apel bunları dinleyip gerekli notları almış. Ancak bir müddet sonra adam resmin üst kısımlarını da eleştirmeye ve hatta teknik yönden, sanat açısından, renklerin ve gölgelerin derecesi üzerinde ileri geri konuşmaya başlayınca Apel perdenin arkasından bağırmış:
- Efendi haddini bil; çizmeden yukarıya çıkma
FERTİĞİ ÇEKMEK
Sultan II. Abdülhamit’in gayretiyle hicaz demiryolu yapılırken bu iş Almanlara ihale edilmiş ve tabii şantiyelerin önemli sorunları, memurları, teknisyen ve şefleri Almanlardan olmuştu. Tesisi biten bir gar ve istasyonlardan işçi nakleden vagonların makinistleri, kondüktör ve makasçıları da alman olduğundan eğer vagon bir yerden hareket edecekse kampanalar çalar, bütün yolcular bindikten sonrada hareket memuru “fertig!” diye bağırırmış. Fertik Türkçe’de hazır demektir. Alman hareket memurlarının “fertiiig” diye uzatarak ünlemelerine uzun süre muhatap olan halk bundan hoşlanmış olmalı ki giderek trenin kalktığını “fertiği çekti” biçiminde ifade eder olmuşlar. Daha sonradan ise deyim haline gelerek genişlemesine uğramış ve Türkçe’ye iyiden iyiye yerleşmiştir. Bu deyimin “savuşmak, kaçmak, uzaklaşmak, geri dönmemek üzere gitmek, ölmek” gibi manaları vardır
DOLAP ÇEVİRMEK
Gizli kapaklı işler yapanlar hakkında söylenen dolap çevirmek deyimi, bize eski konak geleneğinin bir yadigarıdır.
Zengin konaklarının erkekler kısmına selamlık; kadınlar kısmına da haremlik denilirdi.
Aile dışından kimseler geldiği vakit kadın ile erkekler ayrı oturduklarında konağın harem ile selamlığı arasındaki duvarda bulunan dolap devreye girer ve iki taraf arasındaki hizmetler böylece yürütülürdü.
Dolap, eksen etrafında dönen, silindir şeklinde bir aparattır. Raflar halinde düzenlenmiştir ve kadınlar tarafından raflara yerleştirilen yemekler dolap çevrilerek erkekler kısmına geçer, oradan boşalan kaplar yine aynı usul ile alınırdı. Eski konakların çoğunda yemek servisi böyle yapılır, mahremiyet hissi de dolapların her vakit kullanılmasını zaruri kılardı.
Aşkın, her devrin en geçerli duygusu olduğuna şüphe yoktur. Konaklardaki arabacılar, bahçıvanlar vs. ile aşçılar, hizmetçiler, yamaklar, dadılar, kalfalar arasında, fırsatını bulunca ilanı aşk için kırmızı gül demetleri, çiçekler, ipekli mendiller, lokumlar, lavantalar vs. de bu dolaplara konularak karşı tarafa gönderilir, böylece konak sahibine sezdirmeden dolap çevrilmiş olurdu. Dolap çevirmelerden günümüze bu deyim kalmıştır
İPE UN SERMEK
Kendisinden bir hizmet beklenen veya verilen görevi yerine getirmesi umulan kişilerin çeşitli bahaneler öne sürerek yavaş davranmaları yahut işin yapılmasına engel olmaları halinde söylenen bu deyim Nasrettin Hocaya atfedilen bir hikayeden kaynaklanır.
Rivayete göre hoca merhumun bir komşusu varmış. Ödünç aldığı eşya yahut araç gereci geri getirmekte ihmalkar davranır, unutturabilirse hiç geri getirmez, yahut o kadar hoyrat kullanırmış ki ne alırsa bozuk, kırık delik, kopuk, sakat olarak iade edermiş. Hoca bu komşusuna önceleri hatırını sayarak bir şey söylememişse de içten içe öfkelenip artık ödünç bir eşya vermemeye ahdetmiş.
Bir gün komşusunu kapıda görünce “tamam, demiş içinde, bu sefer ne istese vermeyeceğim.”
Adam her zamanki pişkinlikle,
-Hocam, demiş, urgan lazım oldu, sizinkini ödünç alabilir miyim?
Hoca derhal bir mazeret uydurmak için zihnini kurcalamışsa da aklına bir çare gelmemiş. O sırada hanımının un elemekte olduğunu görüp,
-Kusura bakma komşu, bizim hanım urgana un serecek.
-Aman hocam, hiç ipe un serli mi?
Vallahi komşu, vermeye gönlüm olmayınca ipe unda serilse yeridir.
İPSİZ SAPSIZ
Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu’dan İstanbul’a çalışmak üzere adamlar gelir, bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıklarından ya hamallıkla yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.
Bunların içinde öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için ne bir ipleri, amelelik yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.
Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmaya bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de meslek sahibi olmamakla birlikte bir işe güce de yaramayan adamlar anlamında kullanılmıştır. Halen haylazlık eden, herhangi bir geçim peşinde olmayan sorumsuz insanlar için bu deyimi kullanırız. Hatta daha ileri giderek “ipe sapa gelmez herifin biri!” dediğimiz de olur
KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARTMAK
Masumane işlenmiş bazı hatalar vardır; Hani birisine iyilik yapayım derken zararı dokunmak, iltifat edeyim derken karşısındakini gülünç duruma sokmak, saygı göstereyim derken aşağılamak gibi. Tamamen iyi niyete bağlı bu tür hatalar için dilimizde “kaş yaparken göz çıkartmak” denir.
Resmi tatilin Cuma günlerinde yapıldığı eski toplumumuzda düğünlerde bu güne rast getirilir ve Perşembe akşamından da gelin hanımı süslenirmiş. Kuaförlerin, güzellik salonlarının, moda evlerinin bulunmadığı o zamanlarda gelini süsleyen hanımlara kalemkar yazıcı, bu faaliyete de koltuk merasimi denilmiştir. Koltuk merasiminin hanımlara has eğlenceleri olur ve bir tür kına gecesi gibi çalınıp oynanılır, gülünüp eğlenilir imiş.
Böyle bir koltuk merasiminde kalemkar kadın, konağın sofasında eğlenen davetliler arasında gelini oturtmuş dizinin dibine ve başlamış sanatını icra etmeye. Saçlar, dudaklar, yanaklar derken sıra en nazik yerine yani kaşlara gelmiş. Kalemkar önce cımbızla fazla tüyleri almış, kaşı boyayıp inceltmiş ve özel kalemi ile şekil vermeye başlamış. Olacak bu ya, tam o sırada, ortada oynamakta olan yengelerden birinin ayağı kaymış. Kadıncık yere yuvarlanmayayım derken kalemkarın dirseğine indirmiş tekmeyi. Elindeki sert uçlu kalem de gelin hanımın gözüne bir ok gibi saplanmış. Feryatlar, bağırış-çığırışlar ile düğün evi birden karışıvermiş. Acele hekim çağırıldıysa da nafile, gelin hanımın ömrünün geri kalanını bir gözü kör yaşamış.
O günden sonra kalemkar bir daha gelin kaşı yapmaya çağrılmamış.
Hatta adı anıldıkça, “ha! Kaş yaparken göz çıkaran kadın mı?!.” Diye de şöhret bulmuş.
ÖLÜR MÜSÜN ÖLDÜRÜR MÜSÜN
Neticesinden hayret ve şaşkınlık içinde kaldığımız, hoşumuza gitmeyen bir hareket, bir söz, bir düşünce karşısında “ölür müsün; öldürür müsün?” diye yakınırız. Hikayesi şöyledir:
Vaktiyle köylünün biri hacca gitmiş. Tabii dönüşte eşe dosta, hısım akrabaya hediye getirmek adetten... herkese miktarınca hediyeler aldıktan sonra köyün ağasını da hatırlamış. Hediye konusunda uzun müddet karar vermemişse de “ağamız, başımızın tacıdır, efendimizdir; ona götüreceğin hediye kendime alacağımdan aşağı olmamalıdır.” Diye düşünerek hacılar adetince bir şişe Zemzem doldurup bir faniye yetecek kefenlik bez kestirmiş. Dönüşte yol yordamınca hediyelerini sunmak için ağanın eşiğine yüz sürmüş. Gelin görün ki ağanın kahyası, bu durumdan hoşlanmayarak hediyeleri adamın suratına fırlatmış:
-Be adam! Hiç böyle hediye olur mu?!ben böyle bir hediyeyi şimdi ağaya nasıl takdim ederim?
Köylü ısrar etmiş:
-Canım kahya , elçiye zeval olmaz; sen hemen bunları odasına götür. Ben bunları bin bir emekle ta Hicaz’dan getirdim.
Biraz tartışmadan sonra kahya razı olmuş ve elinde hediye bohçası ile ağanın huzuruna girip meramını şöylece arz etmiş:
-Ağam! Sersemin biri hicazdan size kefenlik bez ile gasil suyunuza katılmak üzere Zemzem getirmiş. Şimdi ölür müsünüz;öldürür müsünüz?!..Kararı sen ver demiş
PÜF NOKTASI
Vaktiyle testi ve çanak çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan çırak, kalfa olup artık kendine bir dükkan açmayı arzu eder olmuş. Ne yazık ki her defasında ustası ona:
- Sen daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor dermiş.
Ustanın bu sonu gelmez nasihatlerinden sıkılan kalfa, artık dayanamaz ve gidip bir dükkan açar. Açar açmasına da yeni dükkanında güzel güzel yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlar. Kalfa bir türlü bu çatlamaların önüne geçemez. Nihayet ustasına gider ve durumu anlatır.
-Sana demedim mi evladım; sen bu işin püf noktasını öğrenmedin. Bu sanatın bir püf noktası vardır diye çıkışır ustası.
Tezgahın üzerine bir miktar çamur koyar ve,
-Geç bakalım tezgahın başına da bir testi çıkar. Bende sana püf noktasını göstereyim.
Eski çırak ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta önünde dönen çanağa arada sırada “püf!” diye üfleyerek zamanla testiyi çatlatacak olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatıp giderir. Çırakta bu sanatın püf denilen noktasını öğrenmiş olur.
Her sanatın inceliklerine gereken nazik kısmına da o günden sonra püf noktası denilmeye başlanır.
SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK
Vaktiyle bir ova köyünde köylüler tarlalarını sulamak için ırmağın suyunu nöbetleşe kullanmak üzere anlaşmışlardır. Irmak boyunca bulunan tarlalar açılan kanallar vasıtasıyla sıra ile sulanıyor, herkes ziraatı ile meşgul oluyormuş.
Köyün açıkgözlerinden birisi daha fazla su alabilmek için tarlasından derin ama ince bir kanal kazıp ırmaktan su çalmayı aklına koymuş. Kanalı gizlemek maksadıyla da üzerine çalı çırpı ve taşlarla örtüp araziye uydurmuş. En üstüne de saman yığınları koymuş.
Bir müddet sonra ırmağın daha aşağındaki tarlalara giden suyun azalması üzerine köylüler durumu araştırmaya karar vermişler. Ne çare ki arayıp taramaları sonuçsuz kalmış. Daha yukarıda akan suyun birden bire azalmasına anlam verememişler. Nihayet tarlaları dolaşıp bakmaya başlamışlar. Kaçak su alan köylünün tarlasına geldiklerinde bostan havuzunun hep dolu oldukları dikkatleri çekmiş. Üstelik saman yığınları su üzerinde yüzmekteymiş. Bu suya bu samanlar nereden geliyor diye araştırınca saman yığınlarına ulaşmışlar. Samanları eşeleyince kanalı bulmuşlar. Bunun üzerine köyün ihtiyar heyeti toplanmış ve köylüyü falakaya yatırmışlar. Değneği vururken diyorlarmış ki:
-Saman altından su yürütürsün ha! Al bakalım hak ettiğin cezayı!...
Bu gün deyim, başkalarına sezdirmeden menfaat temin eden, yahut insanları birbirine düşürüp ortalığı karıştıranlar hakkında kullanılır.
TEMİZE HAVALE ETMEK
Argoda külhanbeyi ağzından “öldürmek, kısa yoldan işi bitirmek” anlamına gelen bu deyim temize havale olundu şeklide kullanılır. Buradaki temiz kelimesi muhtemelen “temyiz” olmalıdır.
Temyiz, bilindiği gibi haklıyı haksızdan ayırmak, doğru ile yanlışı ayırt etmek gibi anlamlara gelir ve hukukta bir üst mahkeme olarak kurulmuş mahkemelere denir. Temyiz mahkemesi, genellikle hüküm ve hakim hatalarını giderir ve söz konusu davayı kılı kırk yararak böylece temyize havale edilen bir iş de kökünden halledilmiş, anlaşmazlıklar giderilmiş haklıya hakkı, haksıza cezası verilmiş olur.
Bir insanın ölüm manasında temize havale olunması, birazda onu Hak’ın adaletine havale etmek demektir.



DUALAR
Gönül almak için, iltifat için, bazen de Tanrıdan destek görmek için sık, sık dualara baş vururuz. Dua almak hem hoşuma giderdi, hem de dua eden kişilere karşı ayrı bir sevgi ayrı bir saygı gösterirdim. Birisi için dua etmekle hiçbir şey kaybetmeyeceğimi biliyorum. Buraya yazdığım duaların hepsini okuyuculara yaptığım dua olarak kabul ediyorum.

Allah sıkıntı göstermesin.
Allah yurt yoksulluğu göstermesin.
Allah acı göstermesin.
Allah acı gün göstermesin.
Allah kötü gün göstermesin.
Allah kimselere ölüm acısı göstermesin.
Allah (yıkım...) göstermesin.
Allah gençlikte ölüm göstermesin.
Allah İhtiyarlıkta yoksulluk göstermesin.
Allah evlât acısı göstermesin.
Gurbet yüzü görmeyesin.
Ciğer acısı görmeyesin.
Darlık yüzü görmeyesin.
Gurbet yüzü görmeyesin.
Acı yüzü görmeyesin.
Yokluk, yoksulluk görmeyesin.
Çocuklarınızın mürüvvetini görün.
Allah mürüvvetini göstere.
Elin darlık görmesin.
Ellerin dert görmesin.
Gittiğin yolda hayır göresin.
Malından hayır göresin.
Allah gönlünü görsün.
Allah arsıza, yüzsüze düşürmesin.
Allah densize, dinsize düşürmesin.
Allah haram süt emmişe düşürmesin.
Allah hasta haneye düşürmesin.
Allah kadir, kıymet bilmeze düşürmesin.
Allah hükümet kapısına düşürmesin.
Allah kendini bilmeze düşürmesin.
Allah sonradan görmüşe düşürmesin.
Allah zâlime düşürmesin.
Allah elden,ayaktan düşürmesin.
Allah helâl süt emmişe düşürsün.
Allah insan evlâdına düşürsün.
Allah muhannete muhtaç etmesin.
Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin.
Allah sağ gözü sol göze muhtaç etmesin.
Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.
Allah iyi komşuyu eksik etmesin.
Allah seni başımızdan eksik etmesin.
Allah emeklerini zâyî etmesin.
Allah mahcup etmesin.
(Evlenenlere) Allah mesut etsin.
Allah (bu mutluluğun) tekrârını nasip etsin.
Allah ağrı, sızı vermesin.
Allah ayrılık vermesin.
Allah dermansız dert vermesin.
Allah düşmanlara fırsat vermesin.
Allah kâlbine göre versin.
Allah helâlinden versin.
Allah gönlüne göre versin.
Allah kesene bereket versin.
Allah dirlik, düzenlik versin.
Allah Halil İbrâhim bereketi versin.
Allah koluna kuvvet versin.
Allah sana kol-kanat versin.
Allah kolaylık versin.
Allah ne murâdın varsa versin.
Allah (ölümü) gecinden versin.
Allah geride kalanlara ömür versin.
Allah ömrümün yarısını sana versin.
(Evlenenlere) Allah saâdetler versin.
Allah sabırlar versin.
Allah can sağlığı versin.
Allah dünyâ-ahret murâdını vere.
Allah gönlünün murâdını vere.
Allah murâdını vere.
Allah bahtınla güldürsün.
Allah yüzünü güldürsün.
Allah iki cihanda yüzünü güldüre.
Allah düşmanını güldürmesin.
Allah doğru yoldan ayırmasın.
Allah dinden, imandan ayırmasın.
Allah dert verip derman aratmaya.
Taşsın dökülmesin, Dolsun eksilmesin.
Allah kâlbine hasret bırakmasın.
Allah kimseyi aç, açık bırakmasın.
Cennet mekânın olsun.
Tuttuğun altın olsun.
Hatır soranların çok olsun.
Hızır yardımcın olsun.
Hızır yoldaşın olsun.
Kısmetin açık olsun.
Kısmetin bol olsun.
Uğurun açık olsun.
Şansın açık olsun.
Tâlihin açık olsun.
Ömrün uzun kısmetin gür olsun.
Su gibi ömrün uzun olsun.
Sütüm sana helal olsun
Yediğin-içtiğin helâl olsun.
Yediğiniz ekmek helâl olsun.
El öpenlerin çok olsun.
Muhabbetiniz dâim ola.
Kapı açanların çok ola.
Telli Duvaklı gelin olasın.
Allah nazardan saklasın.
Allah iftirâdan saklasın.
Allah kem gözlerden saklasın.
Allah düşman şerrinden saklasın.
Allah görünmez kazâlardan saklasın.
Rahatınız-huzurunuz bozulmasın.
Ağzının tadı bozulmasın.
Allah gördüğünden geri koymasın.
Allah mekânsız koymasın.
Allah Kabir azâbından korusun.
Allah hastalıktan korusun.
Allah geçim derdi tattırmaya.
Allah ağlatmasın.
Allah alnımıza hayır yaza.
Analı, babalı büyüyesin.
Allah bereketini arttırsın.
Ambarına buğday yağsın.
Düşmanlarının gözü çıka.
Allah evlâtlarını bağışlasın.
Evlâtlarının hayrını göresin.
Hızır imdâdına yetişe.
Hızır elinden tutsun.
Hızır (size) uğrasın.
İyiliğinin karşılığını göresin.
Allah kapılara baktırmasın.
Allah hayırlı kapılar açsın.
Allah hayırlı kısmetler açsın.
Allah kara yazı yazmış olmaya.
Allah sana kara kaşlı, kara gözlü yavuklu vere.
(Evlenenlere) Bir yastıkta kocayın.
Kollarının dermânı kesilmeye.
Sevenlerine kol-kanat olasın.
Allah muhabbetinizi arttırsın.
(Ölenin) Mezarına nur insin.
(Ölenin) Toprağı bol olsun.
(Ölenin) Mekânı cennet olsun.
(Ölen) Nur içinde yatsın.
(Ölene) Allah rahmet eylesin.
(Ölene) Allah kabir rahatlığı versin.
(Ölene) Allah kabir azâbı çektirmesin.
Allah ocağına bağışlasın.
Ocağın tütsün, sönmesin.
Odsuz-ocaksız kalmayasın.
Odun-ocağın sönmeye.
Allah oğlunu bağışlaya.
Umut kapıların kapanmaya.
Allah utandırmaya.
Allah başaca sevindirsin.


BEDDUALAR
Hoşumuza gitmese de bazen beddua alırız, veya biz başkasına beddua ederiz. Yeni kuşakların çoğu küfür bilirler, beddua bilmezler. Öğrenmeleri için yazıyorum. Belki lazım olur.
Acılara tuş olasın.
Acıdan kavranasın.
Acından geberesin.
Adın sanın batsın
Adın sanın kurusun.
Adın kara yerden gelsin.
Ağzın yumulu kalasın.
Ağzın burnun kilitlensin.
Ağzından çıkan (kötü söz) koynuna girsin.
Ağzının payını alasın.
Ağzın burnun döküle.
Ağzından burnundan kan gele.
Ağzından burnundan fitil fitil gele.
Yediğin içtiğin ağzından burnundan gele.
Ağzın dilin kurusun
Ağulardan gidesin
Ah deyip ah işidesin.
Ahım sende kalmaya.
Ahım seni tutsun
Ahım yerde kalmaya.
Allah âhımı sende koymaya.
Ömrün ah deyip vah işitmekle geçe.
Akıbeti başına gelsin
Alem başına yığıla
Allah seni davul etsin
Allah diş versin de tırnak vermesin
Allah benden beş beter etsin
Anandan emdiğin süt burnundan gelsin
Ana sütüm helal olmasın
Analık elinde kalasın
Ar damarın çatlasın
Araba altında kalasın
Ayağın yerden kesilsin.
Ayaklar altında kalasın.
Ayaklarına kara su ine.
Elin, ayağın kırılsın,
Elin ayağın dolaşsın
Elin ayağın tutmaz ola
Elin ayağın felç ola.
Elinden ayağından çıban çıka.
Elsiz ayaksız kalasın.
Elin ekmeğe ermesin.
Elin iki yanına yapışsın.
Elin koynunda kalsın.
Ellerin teneşire gele.
İki elin kanda kalsın.
El kapılarında kalasın.
Elin ekmek, Belin kuşak görmesin.
Elinden, belinden çekesin.
Elin ermesin, gözün görmesin.
Elin, kolun kırılsın.
Elin, kolun yanına gelsin.
Seveninden ayrı kalasın.
Tuttuğun dallar kuruya.
Karın ağrılarına yatasın.
Ayıbını kara topraklar örtsün
Babanın sinine sı... yım
Baba çıksın, Baba devire sice
Baba çıksın yüzüne
Baba tutasıca, Babanın dibi, Babanın peki
Babandan hayır görmeyesin.
(Ölmüş) Babanın sinine (mezarına) lânet.
Bana ettiklerin başına gelsin.
Başın belâdan kurtulmasın.
(Evli kadınlara) Başın bozula.
Başın darala, Başın kopsun.
Başını yiyesice
Başına benim kadar taş düşsün.
Başına bit düşsün.
Beni kınayanların da Başına gelsin.
Başına karalar bağlana.
Başına kara gele, Başına taş dikile.
Başına taş düşe,Başına taş yağa.
Başından vurulasın.
Başını (pişmanlıktan) taşlara vurasın.
(Kendi) Başını yersin inşallah.
Dumanın başından çıka.
Başımın- gözümün sadakası olsun.
Belânı ayağının altında bulasın.
Allah benden beş beter etsin.
Benden beter ol.
Belânı tez bulasın.
Bıçaklar altında kalasın.
Kanlı bıçaklara gelesin.
Bacan yıkıla,
Bacağın kırıla.
Bacana baykuş tünesin.
Başına baykuş kona.
Bağrına taş basasın.
Bağırsakların döküle.
Bahtın kapansın, Bahtın kara gele.
Bahtın yâr olmaya.
Bal yiyesin Zehir kusasın.
Basîretin bağlana, Basîretin kitlene.
Bedduâlara uğrayasın.
Bedenin yerlerde çürüye.
Bedenine kurşun değe.
Bedenine kurt düşe.
Bedeninin hayrını görmeyesin.
Belin büküle. Belin kırıla.
Beyninden vurulmuşa dönesin
Benim kuru ..larımı ararsın inşallah
Boyun devrilsin
Boynun altında kalsın
Boğazın kurusun da bir yudum su verenin olmasın.
Boğazına ateş düşsün.
Yediğin boğazında kala.
Yediğin boğazından gele.
Bir kaşık suda boğulasın.
Kuru çaylarda boğulasın
Susuz göllerde boğulasın.
Aklını alan, canını da ala.
Allah benim canımı alsın (da senden kurtulayım.)
Allah canını alsın.
Ateş canına yapışa.
Can derdine düşesin.
Can evinden vurulasın
Can verip kurtulmayasın.
Canın cebinden çıksın.
Canından bulasın.
Canının hayrını görmeyesin.
Ciğerin ağzına gelsin
Derdine derman olmasın
Dilin dişin kitlensin
Dumanın başından çıka.
Ekmeğin hışmına tutulasıca.
Evin, Ocağın söğünsün
Ocağın bucağın yıhılsın
Evin başına viran olsun..
Evin başına yıkılsın.
Evin baykuş yuvası ola.
Evinde baykuşlar türeye
Evinde baykuşlar ötesice
Evin kitli (kilitli) kala.
Evin yıkıla da çoluk, çocuğunla altında kalasın.
Evine ateş düşe
Ev bark görmeyesin.
Evin barkın telef olsun.
Evin barkın yıkıla.
Evin bucağın boş kalsın.
Ecellerden ecel beğenesin.
Ecelsiz gidesin.
Ecrin – sabrın tükene.
Ekmek atlı ola, Sen yaya koşup kavuşamayasın.
Ekmeğim seni kör ede.
Ekmeğin, aşın olsun da Yiyecek halin olmasın.
Ekmek, aş bulamayasın.
Ekmeğin kuru, Ayranın duru ola.
Eksiğin, gediğin bitmeye.
Elin, yüzün kara olsun.
Emeklerin boşa gitsin.
(Kızlara) Er bulamayasın inşâllah.
(Kızlara) Ere gitmeyesin
Er yüzü görmeyesin.
(Kızlara) Eri yitesice.
Er kişi diye çağıranın olmaya.
Ak duvaklı gelin yüzü görme.
Ak duvaklı gelinler alamayasın.
Al duvaklı gelinlere hasret kalasın.
Allah seni gelinlere katmaya.
Gelinliğin üstüne atılsın.
Allah gençliğine doyurmasın.
Göverip yeşermeyesin.
Eştiğin kuyuya düşesin
Etlerin döküle.
Etin kemiğinden ayrıla.
Ettiğini bul, Ettiğinle kal.
Evlât günü görmeyesin.
Evlât yüzüne hasret kalasın.
Evlâtlarının hayrını görmeyesin.
Evlâtlarından bulasın.
Evlâtsız kalasın.
Feleğini şaşırasın.
Feleğin sillesini yiyesin.
Fidan gibi kırılasın.
Fidan iken devrilesin.
Fitnelerin belâsına uğrayasın.
Geberesice
Gençliğinin hayrını görmeyesin.
Gözün arkanda kala.
Gözün dönsün, Gözün perdelensin.
Gözüne mil çekilsin.
Gözüne toprak serpile.
Gözünü toprak doyursun
Gözünün bebeği düşe.
Gözünün elifi söne.
Gözünün feri söne.
Gözünün pınarı kuruya.
Gözün kör olsun, Gözün çıksın
Garaltın gaybolsun
Gara yere garholasıca
Gidişin olsun da gelişin olmasın
Gapın kitlensin
Gara habarı gelesice
Gara daşın altında galasın
Gün güneş görmeyesin
Gâvur elinde kalasın.
Allah’ın gazabı üstüne yağa.
Allah’ın gazabına uğra.
Alinin hışmına uğra
Hevesin kursağında kalsın
Hışımlara uğrayasın
Huyun, suyun kurusun
Hasretine kavuşama.
Hayrını görmeyesin.
Hekim hekim gezesin.
Tutuğun dallar kuruya
Töremiyesice, Tahtalara gelesice
İki yakan bir araya gelmesin
Karın ağrılarına tutulasın
Soyhandan galsın, Yere döşenesice
Sandığın kitli kalsın
Sürüm sürüm sürünesice
Yetişmiyesice, Yaşamıyasıca
Yediğin boğazında kalsın
Yağlı kurşunlara gidesin
Yiğidiken yıhılasın
Yurdun, yuvan dağılsın
Yediğin içtiğin ağzından burnundan fitil fitil gelsin
Gün ekmeğine muhtaç olasın.
Karnın doyasıya ekmek yiyeme.
Karnın doymasın, ekme bulama.
Yediğin ekmek gözüne – dizine dursun.
Yediğin ekmek haram olsun.


YEMEKLER
Gursah gavurgasını ister derler ya. Halil emmim Tokat’ta lokantaya gidince Düğü çorbası sipariş vermiş. Halil Öztürk’te Ankara’da gelininden helle çorbası yapmasını istemiş. Bende unutulmaya yüz tutmuş yemekleri yazayım, belki canınız çeker eşinize yaptırırsınız.

-Baklalı dolma. -Bat. -Bacaklı çorba. -Bayram çöreği. -Bazlama. -Bişi. -Çökelikli.
-Dolma içi. - Daş ekmeği. -Ekmek aşı -Gatmer. - Eşkili göbe. -Guymah. - Gele coş
-Gavurma-Ağ-Mercimekli Helle. -Toyga Çorbası. -İçi Yağlı -Kabak kabuğu-Pürpürüm-Kelem-Pezük (Kavurması). – Kaygana -Mumbar dolması. -Kuru gömbe. -Kül giliği.
-Sini gömbesi. -Pağaç. -İçli börek. -Yavan dolma. -Tırnak. -Soğanlama. -Madımak.
-Keşgah


OYUNLAR
Atari. Blardo. Okey olmadığı zamanlarda vakit geçirmek için Oyun oynardık. aklımda kalanları yazmaya çalıştım. Kocası kahveden gelmeyen hanımlara tavsiyem, çocukları örgütleyin babalarına aşağıda yazılan oyunları oynamaları için baskı yapsınlar, belki beyler bu sayede evde kalırlar.

01- Aşuh, 02-Ateş altı, 03-Çelik çomak, 04-Beş taş, 05-Dokuz taş, 06-Kör ebe, 07-Salıncak
08-Saklambaç, 09-Çuval yarışı, 10-Yumurta Yarışı, 11-Yoğurt Yeme yarışı, 12-Cüz
13-Uzun eşek, 14-Domino, 15-Tavla, 16-Altmış altı, 17-Elma ütme, 18-Urç burç,
19-Gömme çeliği, 20-Tenekeli güdek, 21- Fot, 22- Dezo, dezo 23-Suda taş yüzdürme
24- Sekmeç (Sek sek) 25- Polis kaçak 26- Voleybol 27- Futbol 28- Vali Jandarma
29- El el üstünde kimin eli

BİLMECELER
Uzun kış geceleri bilmecesiz geçmezdi. Aklımda kalan bilmeceler ve cevapları aşağıya yazıldı. Çocuklar bu yazıyı analarından babalarından önce okursa sorsunlar bakalım bilecekler mi!

Ağzından yer ağzından kusar.- Yayık
Altı kara, üstü kara içindeki beyaz para.- Çekirdek
Altı demir üstü demir, içinde büyük amir.- Soba
Allah yapar yapısını, kulu açar kapısını- Karpuz
Baldan tatlı zehirden acı.- Dil
Ben giderim o gider önüm sıra tin tin eder.- Gölge
Benim adım iki hece, çalışırım gündüz gece.- Saat
Bilmece bildirmece, el üstünde kaydırmaca. - Sabun
Bir ağacı oymuşlar, içine dünyayı koymuşlar. - Televizyon
Bir evim var dört odası var. - Ceviz
Bir yumağım var. Sararım sararım bitmez. - Yol
Bize gel altına koyayım - Minder
Bize gel önüne koyum - Sofra (Yemek)
Cansız canlıyı tartar. - Beşik
Çarşıdan aldım bir tane eve getirdim bin tane. - Nar
Çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, tadına doyulmaz - Uyku
Dağa varır seslenir eve varır yaslanır - Balta
Dağı var taşı yok, denizi var kuşu yok. - Harita
Dağdan gelir taştan gelir, bir kükremiş aslan gelir - Sel
Dal ucunda kırmızı gelin. - Kiraz
Dal ucunda kitli sandık. - Ceviz
Dört kardeş ev yapar. - Çorap iğnesi
Dört kardeş bir kuyuya taş atar. - İnek memesi
Dut ağacını oyarlar, içine mani koyarlar - Saz
Dışı kazan karası, içi un helvası.- Kestane
Elden ele dilden dile, bunu bilmeyen kertenkele. - Para
Elinde kantar, altını tartar. - Kulak
Fil fillice, boynu eğrice. - İbrik
Gündüz kalede, gece belada. - Yatak
Het dedim, hüt dedim, git şuraya yat dedim. - Süpürge
Hoplayarak yürür, patlayarak ölür. - Pire
Kapıyı açar, örtmeden kaçar. - Rüzgar
Karınca kaderince, yol yapar ince ince. - Makine
Kat kat katmer değil, yenilir elma değil - Soğan
Küçük mezar, dünyayı gezer. - Ayakkabı
Kırmızı kabuğun üzerine beyaz güvercin dizili. - Diş
Kısa boylu, kadife donlu. - Patlıcan
Pişirirsen aş olur, pişirmezsen kuş olur. - Yumurta
Sabahleyin kalktım çatal kuyuya düştüm. - Pantolon
Sarı sarı sarkar, düşerim diye korkar. - Ayva
Soktum doldu çektim soldu. - Çorap
Suya atarım ıslanmaz, etini keserim seslenmez. - Gölge
Sıra sıra odalar, bir birini kovalar. - Tren
Şekere benzer tadı yok, gökte uçar kanadı yok - Kar
Tavuktan küçük, insandan büyük - Şapka
Üstünden ot biçtim, altından süt içtim. - Koyun
Uzunluğu urgan gibi, genişliği yorgan gibi. - Irmak
Yarım kaşık, duvara yapışık. - Kulak
Yazın giyinir, kışın soyunur. - Ağaç
Yer altında gezer, yedi gelinden güzel - Saban
Yol ortasında kilitli sandık. - Mezar
Yük üstünde kıllı yumak. - Kedi
Yedi delikli tokmak, bunu bilmeyen ahmak. –Kafa


NİÇİN DENMİŞ?
Lakaplar genellikle aşağılamak, küçümsemek için söylenir. Özellikle köy yerinde sanki soy ad yerine kullanılır, hoş değildir ama köyde yaşayan herkesin bir lakabı vardır. Köyümüzden tespit ettiğim lakaplar ve kaynaklarını yazmaya çalıştım. Burada ismi geçenlerin, eş ve dostlarının, çocuklarının affına sığınarak yazıyorum.

- Boyu uzun olduğu için Satılmış KARATAŞ’a uzun oğlan demişler.
- Kuru fasulyeyi çok sevdiği için Duran ALAN’a dahnı demişler.
- Kambur yürüdüğü için Kazım AKTAŞ’a gambur demişler.
- Tavuğun arkasından yumurta yere düşmeden aldığı için Rıza AKTAŞ’a tavukçu demişler.
- İşten kaytardığı için Hasan TEMURÇİN’e şeytan hasan demişler.
- Tütün satan bir adama benzediği için Rıza TEMURÇİN’e golcu demişler.
- Yürürken yan, yan yürüdüğü için Ahmet SÖNMEZ’e yamuh hacı demişler.
- İğneli yayıkta işkence gördüğü rivayeti üzerine İbrahim TOMBUL’a inneci demişler.
- Selük köyünde kara bıçak gibi bağırarak konuştuğu için Rıza ÇELİK’e gara bıçah demişler.
- Çingeneler tarafından kaçırıldığı için Ali GÜLÇAY’a cingan ali demişler.
- Kafa yapısı biraz benzediği için Hasan GÜLÇAY’a çatal kafa demişler.
- Gözleri aşırı derecede mavi olduğu için Satılmış USLU’ya çahır demişler.
- Askerde yazıcılık yaptığı için Muharrem ERSOYU’na katip demişler.
- Otobüslere Otopuz dediği için Rıza TAŞ’a topuz demişler.
- Gözleri gök mavisi olduğu için Abbas DÖNMEZ’e çiyan abbas demişler.
- Aşırı derecede beyaz olduğu için Mehmet Ali NEFESOĞLU’na gar yağdı demişler.
- İri cüsseli olduğu için Balı NEFESOĞLU’na dev balı demişler.
- ‘Halayda Tavuk gibi ne arkanı büküyorsun’ denildiği için Rıza BAYSAL’a Tavuk demişler.
- ‘Geçi gibi ağaçlara ne tırmanıyorsun’ dendiği için İsmail SÖNMEZ’e geçi demişler.
- Konuşurken hep kendisini methettiği için Haydar DEMİR’e civelek demişler.
- Gözünün birisini genellikle yumuk tuttuğu için Yadigar TAŞ’a gıpıh demişler.
- Hastalık sonucu yüzlerinde benekler kaldığı için Veysel DEMİRTAŞ’a çil veyis demişler.
- Pantolonunun paçası yamalıklı olduğu için Seyit DEMİRTAŞ’a ala paça demişler.
- İshal hastalığı çok uzun sürdüğü için Nazım DEMİRTAŞ’a hötürüklü demişler.
- Çocukluğunda bez parçalarını yediği için Rıza DOĞAN’a çaputçu demişler.
- Genç yaşta saçlarının bir kısmı döküldüğü için Şevki DOĞAN’a kel pelit demişler.
- Bel ağrısı nedeniyle kaykılarak yürüdüğü için Rıza FİDANGÜL’e gahşah demişler.
- Çocukluğunda hoplayarak yürüdüğü için Hasan IŞIK’a dimdim demişler.
-Kilosundan dolayı yuvarlak gürünümü nedeniyle Hamza Sarıgül’e varil demişler
- Doğlacık’tan bir kişiye benzetildiği için Ali Duran DEMİRTAŞ’a Kör Mercimek demişler.


MANİLER
Kıskanma insan oğlunun ruhunda var olup, yetişme biçimine bağlı olarak derece derece belirir.
Bu kıskançlık olaylarının en belirgini gelin kaynana arasında cereyan edenidir.
Kaynana yıllarca emek verip büyüttüğü oğlunu bir el kızı ile paylaşmayı bir türlü kabullenemez, gelinde üzerinde gölge gibi hissettiği kaynananın varlığına hele kocası üzerindeki anne nüfuzuna bir türlü alışamaz.
Yöremizde mantuvar oyunlarında sık sık söylenen gelin kaynana manilerinden bir kısmı aşağıya derlenmiştir.
Kaynanaların gelinlerine kendi öz kızları imiş gibi bakmaları ve gelinlere de bir gün manilerle taşladıkları kaynana konumuna geleceklerini hatırlatarak bütün kaynana ve bütün gelinlerin hoş görülerine sığınarak yazıyorum.)

GELİNLERİN SÖYLEDİĞİ MANİLER

Kaynanam kara tazı
Ürüyor bazı bazı
Ürüdüğün aramam
Isırır bazı bazı
**
Kaynanam kara tazı
Ürüyor bazı bazı
Ürmek zamanı geldi
Ürsene koca cadı
**
Kaynanam şeytan karı
Dilini soksun arı
Oğlun beni seviyor
Derdinden çatla karı
**
Kaynanam geliverse
Yaprağı sarıverse
Yemeden ölüverse
Benim de yüzüm gülse
**
Kaynanayı netmeli
Merdivenden itmeli
Tangır tungur düşerken
Geriden seyretmeli
**
Kaynanayı netmeli
Kaynar kazana atmalı
Yandım gelin dedikçe
Altına odun çatmalı
**
Kaynananın iyisi
Derin olur kuyusu
Eşin eşin kapatın
Hiç çıkmasın kokusu
**
Kaynana kaynayasın
Ateş gibi yanasın
Allah cezanı versin
Cennete varmayasın
**
Çarşıdan aldım lahana
Kıydım koydum sahana
Hiç ömrümde görmedim
Böyle hortlak kaynana
**
Çarşıdan et kaynana
Başında bit kaynana
Biz oğlunla birlikken
Dışarı git kaynana
**
Çarşıda biber kaynana
Buldun haber kaynana
Git oğluna ulaştır
Gohmuş yiğmiş kaynana

Şu ağacın doruğu
Dibindeki kovuğu
Kalk gidelim kaynana
Şimdi yersin sumuğu
**
Çiçek gibi her yanım
Sen hizmetçi ben hanım
Kovdururum oğluna
Eğer isterse canım
**
Tarladan ot yolarım
Parmağıma dolarım
Çok konuşma kaynana
Saçlarını yolarım
**
Tereğe fincan koydum
İçine mercan koydum
Kaynanamın adını
Kuyruklu sıçan koydum
**
Kapıya külek koydum
İçine kepek koydum
Kaynanamın adını
Yal yemez köpek koydum
**
Ak tavuk almadın mı
Kümese salmadın mı
Ah cadı kaynana ah
Sen gelin olmadın mı
**
Camilerin kilimi
Tut kaynana dilini
Geçim ehli değildin
Niye aldın gelini
**
Yüzüm beyaz ay gibi
Kaşlarım da yay gibi
Oğlun bana ev aldı
Koskoca saray gibi
**
İki pınar yan yana
Ben istemem kaynana
Olursa görüm olsun
Oda gider bir yana
**
Sini sini şekerim
Üstüne bal dökerim
Kaynanamın kahrını
Oğlu için çekerim
**
Kazanda hedik kaynana
Dişleri gedik kaynana
Oğlun çerez getirdi
Sensiz yedik kaynana
**
Yağmur yağar yerlere
Sular akar göllere
Annem beni vermiyor
Kaynanalı yerlere
**
Mercimeğin aşına
Kaynananın yaşına
Şeytan bana yel verir
Çal kazanı başına
**
Serdim dama kilimi
Tut kaynana dilini
Akşam oğlun gelince
Kırar kambur belini
**

KAYNANALARIN SÖYLEDİĞİ MANİLER
Dolabı açtı gelin
Köfteyi saçtı gelin
On beş günün içinde
Ortaya sıçtı gelin
**
Oğluma çatacağım
Seni boşatacağım
Sırtına sumsuk vurup
Seni boşatacağım
**
Eli el çekli gelin
Kolu kolçaklı gelin
Oğlumu ben doğurdum
Çarpık bacaklı gelin
**
Pancar koydum yunacak
Daha suyu konacak
Böyle gelin olur mu
Eli yüzü yunacak
**
Bahçemiz çapa ister
Çapacı para ister
Çapacı şöyle dursun
Şu gelin sopa ister
**
Yedikçe semir gelin
Sözleri demir gelin
Oğlanı ben doğurdum
Bokunu kemir gelin
**
Kız gelin dırdır etme
Fazla ileri gitme
Oğlanı ben doğurdum
Gece yarısı ötme
**
Gelin aldım iş ede
Bir minderi beş ede
Demedim ki el kızı
Benimle dövüş ede
**
Sokakta geziyorsun
Oğlumu üzüyorsun
Sende ne güzellik var
Maymuna benziyorsun
**
Eli bıçaklı gelin
Başı saçaklı gelin
Oğlumu hasta ettin
Dirgen bacaklı gelin
**
Dolmuş geliyor dolmuş
Dolmuşun rengi solmuş
Bakın bizim geline
Sanırsın artist olmuş
**
Çift minderin çift yüzü
Ne tanırdık biz sizi
Aldım da hanım oldun
Yoksul, çulsuzun kızı

TOKAT KÜLTÜR DEGİSİ - MART-HAZİRAN 1992 SAYI 5-6 - DERLEYEN:MEHMET YARDIMCI

DİĞER MANİLER
Uzun kış gecelerinde mani söylenirdi. İnternetten indirdiğim bu manilerin hangileri köyümüzde söylendi, hangisi söylenmedi bilmiyorum. Mani sevenler site site gezmesinler diye tesbit edebildiğim manileri burada topladım.

Ayna attım tarlaya
Parıl, parıl parlaya
Ne zaman geleceğiz
İkimiz bir araya
**
Aslanım herk ediyor
Hergini terk ediyor
Hergin başını yesin
Yarim elden gidiyor
**
Almanya çiftlik gibi
Kumaşı iplik gibi
Almanyaya yar saldım
Kınalı keklik gibi
**
Altın yüzük var benim
Parmağıma dar benim
Köyümüzün içinde
Aslan gibi yar benim
**
Ateşim var külüm yok
Bülbül oldum dilim yok
Yar senden ayrılalı
Ağlamadık günüm yok
**
Aşkından öleceğim
Ne zaman güleceğim
Alnıma yazıldıysa
Şüphesiz göreceğim
**
Al şalım yeşil şalım
Dağları dolaşalım
Tenha tenha yerlerde
Seninle buluşalım
**
Ata bindim kuruldum
Kız ben sana vuruldum
Keşke vurulmasaydım
Bütün köye duyuldum
**
Ak kapı kara kapı
Yeşil billurun sapı
Siz kızı vermezseniz
Sürünsün kapı kapı
**
Ak üzüm asmalanmış
Çarşılar basmalanmış
Benim sevdiğim güzel
Dün gece hastalanmış.
**
Ak pamuk atılır mı
Pahalı satılır mı
Şu geceler çok uzun
Yalnız yatılır mı.
**
Ak bıçak kara bıçak
Babam dükkan açacak
Evlenmeyin bekarlar
Naylon kızlar çıkacak.
**

Ağ taşı kaldırda gel
Yılanı öldürde gel
Madem beni alacan
Keseni doldur da gel.
**
Ambar üstünde rende
İnsaf senin nerende
Kabahat sende değil
Sana gönül verende
**
Ağaçlarda kestane
Kestane tane tane
Öyle bir yar sevmişim
Köyümüzde bir tane
**
Alayı alın düze
Görüşelim yüz yüze
Arada sevgi varmış
Kızı verdik biz size
**
Altın tabak olaydım
Yar önüne konaydım
Yarim saat takınmış
Kordonu ben olaydım
**
Ateş yanar olur kor
Düş görünce hayra yor
Sevda çekmek nasılmış
Sen onu çekene sor
**
Ay doğar aşmak ister
Bal dudak yaşmak ister
Şu benim cahil gönlüm
Yâre kavuşmak ister
**
Al giydim alsın diye
Mor giydim sarsın diye
Çeşme başına gittim
Nişanlım görsün diye
**
Ayran doldur bakracı
İçim yanıyor bacı
Yari bir gün görmesem
Kalbime çöker acı.
**
Armudu taşlayalım
Dibinde kışlayalım
Kağıt kalem al yarim
Maniye başlayalım
**
Armut dalda dal yerde
Bülbül öter her yerde
Felek bizi ayırdı
Her birimiz bir yerde
**
Ata binmiş gidiyor
Ata neler ediyor
Köyün tozlu yolları
Yari berbat ediyor.
**
Aktan karası geçmez
Aşkın sırası geçmez
Her yara geçer amma
Gönül yarası geçmez
**
Asma yaprak düşürdüm
Yare dolma pişirdim
Kıyamazdım bakmaya
Yad ellere düşürdüm.
**
Avluda kış kabağı
Sinem altın tabağı
Horoz dilin alına
Ne tez ettin sabahı
**
Ay doğar elek gibi
Gün doğar melek gibi
Köyümüzün kızları
Turfanda kelek gibi
**
Ayva günde pişer mi
Al yanaktan düşer mi
Bir sevip bir ayrılmak
Şanımıza düşer mi
**
Arpa ektim bir evlek
Dadandı kara leylek
Yazın beraber idik
Kışın ayırdı felek
**
Ayva dalını eğmeli
Ayvasını yemeli
Komşuda kız dururken
Kime boyun eğmeli
**
Ayağında çarık yok
Ayran taştı yayık yok
Görenler sarhoş olur
Seni gören ayık yok.
**

Bağa girdim üzüm yok
El yarinde gözüm yok
Ben yarimi küstürdüm
Barışmaya yüzüm yok
**
Bağa girdim üzüme
Gel izime, izime
Oğlan yanıma geldi
Kurban ettim yüzüme
**
Bağa girdim üzüme
Çubuk değdi gözüme
İnkar etme emmoğIu
Ağzın değdi yüzüme.
**
Bahçeye ektim soğan
Geldi yedi saksağan
Hep mi güzel oluyor
Senin anandan doğan
**
Bahçeye gittim atsız
Sensiz meyveler tatsız
Yarim orda ben burda
İkimiz de muratsız
**
Bahçede hasırım var
Üstünde mısırım var
Niye benden kaçarsın
Neremde kusurum var
**
Bahçede gül ağacı
Çift gezer iki bacı
Sizin deli kızınız
Karabiberden de acı
**
Bahçelerde ak kuzu,
Kıvrım, kıvrım boynuzu,
Almayın dul kadını
Ne tadı var ne tuzu.
**
Bahçelerde maydanoz,
Tutam, tutam yoldunuz,
Yağmur köyü kızları
Yeni moda oldunuz.
**
Bahçelerde bal kabak
Açılır tabak tabak
Beni beğenmez iken
Aldığın kıza bir bak
**

Bahçelerin cücüğü
Severler küçüğü
Pek mi başın büyüdü
Gel gavurun çocuğu
**
Bahçedeki karpuzlar
Evde kalası kızlar
Beş bin lira ediyor
Halı dokuyan kızlar.
**

Ben yari pekmez sandım
Yüreği yakmaz sandım
Yediğim tuz ekmeği
Başıma kakmaz sandım
**
Ben bir gümüş kutuyum
Yar elinden tutuyum
Verin bana yarimi
Bir gün oruç tutuyum
**
Bugün ayın onudur
Yüküm buğday unudur
Evliye gönül verme
Eve varır unutur
**
Bugün günlerden pazar
Kuş okur bülbül yazar
İkimizin derdini
Kadı deftere yazar
**
Bizim köyün kızları
Sürmelidir gözleri
Gözlerine bakarken
Kaçırdım öküzleri
**
Boz deve tuzdan gelir
Yükü Sivas dan gelir
Oğlanlar hastalanmış
İlacı kızdan gelir
**
Başında poşusuna
Sim çekmiş karşısına
Adam aşık olur mu
Kapı bir komşusuna
**
Başında ince oya
Gül yüzün benzer aya
Sevabı var bakmanın
Güzele doya, doya
**
Başındaki çemberi
Karaya mı boyadın
Benzin kaçmış sevdiğim
Sevdaya mı uğradın
**
Cezvenin sapı yeşil
İçinde kahve pişir
Hakikatli yar sen
Al beni dağlar aşır
**
Çıktım pınar başına
Sabun koydum taşına
Anası kurban olsun
Kızının oynayışına
**
Coştum, coştum duruldum
Kız peşinden yoruldum
Gayri senden vazgeçtim
Ben ablana vuruldum
**
Çorap ördüm giyen yok
Halın nedir diyen yok
Çok güzel bir yar sevdim
Gözün aydın diyen yok
**
Çağırdın sesin aldım
Başından fesin aldım
Köyümüz güzelinin
Beğendim hasın aldım
**
Çeşmenin başı güzel
Dibinin taşı güzel
Öyle bir yar sevmişim
Kirpiği kaşı güzel
**
Çeşme başı pıtırak
Gelin kızlar oturak
Ne oturak ne durak
Satılak da kurtulak
**
Çeşmesi var tası yok
Suyu var kurnası yok
Sevdim ise ben sevdim
Keyfimin kahyası yok
**
Çay kenarı çim tutar
İki güzel mum tutar
Ben yarimi severim
Çirkinleri huy tutar.
**
Çıraklık dolu bezir
Ezil yüreğim ezil
Kızın gönlü olmazsa
Halt etmiş ağa vezir
**
Çorabın ağına bak
Dönderde bağına bak
Ben aklına geldikçe
Gurbetin yoluna bak
**
Çorabın yününe bak
Dönder de gülüne bak
Yare çorap yolladım
Şu benim halime bak
**
Çift güvercin uçtu mu
Gün kuşluğa düştü mü
Ardıç dalına kurban
Yar buradan geçti mi
**
Çayda çanak kırılmış
Kız oğlana vurulmuş
Oğlan almam dedikçe
Kız boynuna sarılmış
**
Dağı dağıtan telek
Gönül avudan felek
Çer çöple yuva yaptım
Yuva dağıtan felek
**
Dağın eteği düzdür
Gece değil gündüzdür
Kalbimi parçalayan
Bizim köyden bir kızdır
**
Dağların başı kardır
Gamlı yüreğim dardır
Adam dertsiz olur mu
Herkesin derdi vardır
**
Dağlar dağladı beni
Gören ağladı beni
Ayırdı zalim felek
Derde bağladı beni.
**
Dağ başında su durur
Oğlan mendil yudurur
Oğlan cahil kız cahil
Şimdi bunlar kudurur
**
Dağda tavuk kümesi
Başında allı fesi
Oğlanlar vezir olsa
Gine kızın kölesi
**
Dağdan kestim çınarı
Çınarın dalı sarı
Ağlamaktan kurudu
Gözlerimin pınarı
**
Dut yedim duttu beni
Duttu kuruttu beni
Ben gurbete gidince
Yarim unuttu beni
**
Demir bilek bükülmez
Taşa tohum ekilmez
Doğrusunu istersen
Bu kadar naz çekilmez
**
Denizde balık gezer
Annem kendini üzer
Üzme kendini anne
Güveyin benden güzel
**
Duvağı telli gelin,
Gümüşten elli gelin,
Buğulu gözlerinden
Sevdiğin belli gelin.
**
Dağıdır yar dağıdır
Dağı duman dağıtır
Girdim yarin koynuna
Sandım cennet bağıdır
**
Dama koydum yakacak
Yarın tren kalkacak
Ben buradan gidersem
Yar sana kim bakacak
**
Dama çıkmış el eyler
Uzaktan gel gel eyler
Bir can bir canı sevse
Dağı taşı yol eyler
**
Elma bıçak istemez
Mendil saçak istemez
Verin benim yarimi
Yorgan yatak istemez
**

Elmanın irisine
Top attım birisine
Beni çoban tutmuşlar
Kızların sürüsüne.
**
Elif üstünde cimler
Bülbül kafeste inler
Benim kalbimde sensin
Senin kalbinde kimler
**
Entarisi yeşilden
Ben dolaşmam peşinden
Sevip gönül verenler
Ayrılamaz eşinden
**
Entarisi beyazlı
Geliyor nazlı nazlı
Kız ben seni öperim
Annenden gizli gizli
**
Entarisi ak gibi
Gelir geçer ok gibi
Hiç ardına bakmıyor
Sevgilisi yok gibi
**
Elbisesi mor imiş
Yar sevmesi zor imiş
Ben bir tane yar sevdim
Müşterisi çok imiş
**
Eğmeler eğmeleri
Beğenmez değmeleri
Yeni fistan diktirdim
Alırsın düğmeleri
**
Elde altın tas tutar
0 tas neden pas tutar
Bizim köyden yar seven
Gizli gizi yas tutar
**
Elim vurdum dizime
Uydum eller sözüne
Diz dize otururken
Hasret oldum yüzüne.
**
Evleri var üst başta
Potinim kaldı taşta
Varın söyleyin yare
Akıl kalmadı başta
**
Evleri turalıdır
Sevdiğim buralıdır
Geçme kapım önünden
Yüreğim yaralıdır.
**
Elli gram kaşarım
Kız aklına şaşarım
Senin için sevdiğim
Şu dağları aşarım
**
Ekim ektim düzlere
Diken oldum gözlere
İşte ben gidiyorum
Bura kalsın sizlere
**
Felek vurdu taş ile
Gözüm doldu yaş ile
Ben nereye gideyim
Bu sevdalı baş ile
**
Gel benim aslan yarim
Yastığa yaslan yarim
Yastık seni incitir
Koluma yaslan yarim
**
Gelinin sırma teli
Kardan beyazdır eli
Yolcuları çevirir
Yarimin tatlı dili
**
Gidersen uğur olsun
Deryalar yolun olsun
Başka bir yar seversen
İki gözün kör olsun
**
Gün kavuştu ırakta,
Gözüm karada akta,
Herkesin yari geldi,
Benim yarim uzakta.
**
Gül dalını eğer mi
Ucu yere değer mi
Sende gönlü olmayan
Böyle boyun eğer mi
**
Gül ektim ocak, ocak
Devşirdim kucak, kucak
Ellerin gülü solmuş
Benim gülüm tomurcak
**
Gülüm kurutmam seni
Suda çürütmem seni
Senelerce görmesem
Yine unutmam seni
**
Geyik atladı taştan
Gözlerim doldu yaştan
Kız senin güzelliğin
Çıkardı beni baştan
**
Gökte yıldız yüz altmış
Yarim uykuya yatmış
Uyku değil meramı
Sevda onu bunaltmış
**
Gökte yıldız fırtına
İlik diktim mintana
Senin gibi yar gerek
Benim gibi sultana
**
Havuzum dört köşeli
İçi mermer döşeli
Sararıp soluyorum
Ben bu aşka düşeli
**
Hey gül dibi gül dibi,
Dibi kazılmış gibi,
İnce bele şal kuşak,
Haktan yazılmış gibi.
**
Irmaktan su akmıyor
Yar yüzüme bakmıyor
Çok güller kokuladım
Senin gibi kokmuyor
**
İnci çubuk merdane
Tütünü dane dane
Benim bir sevdiğim var
Şu cihanda bir tane
**
Irmak sıra kum sıra
Yeşil iplik masura
Koyun olsam yayılsam
Yarimin ardı sıra
**
Koca ceviz dalları
Sıva beyaz kolları
Nerden geliyon yarim
Keseceğim yolları
**
Kaba çam pürlü mola
Dibi gübürlümü mola
Gurbetteki yarimin
Gömleği kirli mola.
**
Kalenin ardı mersin
Beklerim yarim gelsin
Beklemekten yoruldum
Allah belanı versin
**
Köyümüz düze düşer
Zülüfün yüze düşer
Gel sarılak sevdiğim
Kavuşmak bize düşer
**
Köyümün yazıları
Yayılır kuzuları
Mektup yazmaya koymaz
Bu evin cazıları
**
Köşe başı beklerim
Vay benim emeklerim
Eller yarim dedikçe
Sızılar kemiklerim
**
Karanfil kurutmadım
Ben seni unutmadım
Hatırını sayıp da
Üstüne yar tutmadım
**
Karanfil deste gerek
Destesi dosta gerek
Gecesi yar koynunda
Gündüzü hasta gerek
**
Karanfilin moruna
Ölüyorum yoluna
Yedi yıl sevda çektim
Keratanın uğruna
**

Karanfilim kat beni
Al koynuna yat beni
Eğer beğenmez isen
Karyoladan at beni
**
Karanfil eker misin
Bal ile şeker misin
Dünyada ettiğini
Ahrette çeker misin
**
Karanfilim sarkarım
Açılmaya korkarım
Yar geliyor deseler
Ölü olsam kalkarım
**
Kekliğim seker gelir
Tüyünü döker gelir
Kızın gönlü olursa
Kapıyı söker gelir
**
Kapısı tam karşımda
Sevdası var başımda
Bu nasıl sevmedir ki
Bu gencecik yaşımda
**
Karşıda pür kesiyor
Efil efil esiyor
Ben yarime ne dedim
Durup durup küsüyor
**
Karşıda gördüm seni
Gül ile derdim seni
Gözüme güvenmezken
Yadlara verdim seni
**
Karşıdan görünürsün
Al yazma bürünürsün
Al yazmanın altında
Ne güzel görünürsün
**
Karşıda kara çalı
Kararıp durma çalı
Ben sana varır mıyım
Sümüklü sıracalı
**
Kebabı ince doğra
Geçerken bize uğra
Başka bir yar seversen
Bilinmez derde uğra
**
Kavak kavağa değmiş
Kavak dalını eğmiş
Sabahları suya gel
Şu gönlüm seni sevmiş
**
Küp içinde bastırma
Kız kakülün kestirme
Kestirirsen az kestir
El oğlunu küstürme
**
Kara kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Cennet yüzü görmesin
Aramızı bozanlar
**
Köprüden geçemiyom
Düş gördüm seçemiyom
Sen benden geçtin amma
Ben senden geçemiyom
**
Kaya dibi kar imiş
Yağmış yağmış erimiş
Otuz iki meyvenin
En tatlısı yar imiş
**
Mavi ipek dokudum
Ben yanında yokudum
Gönderdiği mektubu
Gözyaşımla okudum.
**
Mani yazdım vardı mı
Kimse bilmez derdimi
İçerimden yanıyom
Mevlam etsin yardımı
**
Maniyi baştan söyle
Kalemi kaştan söyle
Benim karnım acıktı
Ekmekten aştan söyle
**
Maniye maraz derler
Güzele kiraz derler
Kime derdimi açsam
Bu dert sana az derler
**
Mendilim bile bile
Ben düştüm gurbet ile
Yedi mendil çürüttüm
Göz yaşı sile sile
**
Mendilimin uçları
Çıkamam yokuşları
Yarime selam edin
Yedi dağın kuşları
**
Mendilim turalıdır
Sevdiğim buralıdır
Geçme kapım önünden
Yüreğim yaralıdır.
**
Mendilim dalda kaldı
Zülüfüm yarda kaldı
Benim o garip gönlüm
Daima onda kaldı
**
Mendili al isterim,
Döşeği dar isterim,
Dar döşeğin içinde,
Kahgüllü yar isterim.
**
Mendil aldım on beşe
Yudum serdim güneşe
Senin yarin gül ise
Benim yarim menekşe
**
Mendil aldım uçuklu
Etrafı da boncuklu
Sevdiğimi sorarsan
Evde yedi çocuklu.
**
Mektup yazdım kış idi
Kalemim gümüş idi
Daha da yazacaktım
Parmaklarım üşüdü
**
Maşrapanın kalayı
Kızlar çeker halayı
Allah için söyleyin
Var mı aşkın kolayı
**
Pınarda su olaydım
Kız testine dolaydım
Razıydım dilenmeye
Tek sevdiğin olaydım
**
Pınara desti koydum
Damla, damla dolacak
Benim sevdiğim oğlan
Başöğretmen olacak
**
Pencerede sarmaşık
Sormadan oldum aşık
Yar kapıdan girince
Elimden düştü kaşık
**
Pencere parmağına
Düştüm yarin ağına
Bir sofrada olursak
Çay korum bardağına
**
Pencereden bak bana
Altın takayım sana
Eğer altın takmazsam
Yazıklar olsun bana
**
Su gelir bulanarak
Kaleyi dolanarak
Buna can mı dayanır
Yar geçti sallanarak
**
Su gelir taşa değer
Kirpikler kaşa değer
Benim sevdiğim oğlan
Yüz elli paşa değer
**
Su gelir akar gider
Yar gelir bakar gider
Nedeyim öyle yari
Yüreğim yakar gider
**
Su gelir akmak ile
Dereler yıkmak ile
Yemiyecem ben seni
Geriden bakmak ile
**
Su akar köpük gelir
Perçemi döküp gelir
Şu benim nazlı yarim
İçini çekip gelir
**
Sularda kaymak olmaz
Güzele doymak olmaz
Eğil bir yol öpeyim
Yolcuyum durmak olmaz
**
Su gelir millendirir
Çayırı çimlendirir
Benim sevgili yarim
Ahrazı dillendirir
**
S:u gelir bendi gelir
Güzeller fendi gelir
Selam söyleyin yare
Gelmezse kendi bilir
**
Şu dağın ardı meşe
Gün kalka gölge düşe
Yarinden ayrılanın
Evine figan düşe
**
Şu dağı delemedim
Yanına gelemedim
Eller erdi murada
Ben murada eremedim
**
Şu dağlar demirdendir
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir kuşu var
Pençesi demirdendir
**
Şu dağlar soldu gene
Yaralar doldu gene
Kaş çatık çehre eğri
Sana ne oldu gene
**
Şu dağlar ulu dağlar
Al giymiş kara bağlar
Sevdiğinden ayrılan
Kah düşünür kah ağlar
**
Şu dağlar ulu dağlar
Çeşmesi sulu dağlar
Benim ahu zarımdan
Gökte bulutlar ağlar
**
Şu dağlar kıştan ağlar
Çiğ düşmüş kıştan ağlar
İnce bel küçülmeden
Al yanak dişten ağlar
**
Şu dağların engini
Bulamadım dengimi
Anneme sorarsanız
İsterim çok zengini
**
Şu dağlar orman içi
Katipler ferman içi
Bir katip yazı yazmış
Derdime derman içi
**
Şu dağlar olmasaydı
Lalesi solmasaydı
Ölüm Allah’ın emri
Ayrılık olmasaydı
**
Şosedeki yayanlar
Çiçek açmış payamlar
Nikahımı kıymıyor
Deyyus dürzü ayanlar.
**
Soku dibi kar di
Günden yanı eridi
Otuz iki meyvenin
En tatlısı yar idi
**
Sel gelmiş bizim bende
Ağlarım her gün ben de
Dişlerimin izi var
Yanağındaki bende
**
Sepet, sepet üzüm var
Benim sende gözüm var
Senden başkası haram
Dünya ahret sözüm var
**
Sarımsağı satarlar
Kulpu ile tartarlar
Varmam kuma üstüne
Sıra, sıra yatarlar
**
Sarı hırka giyersin
Neden boynun eğersin
Doğru söyle mekteplim
Hangimizi seversin
**
Samanyolu düz gider
Bir edalı kız gider
O kız yolun şaşırmış
İnşallah bize gider
**
Saçım uzun tararım
Var mı size zararım
Ben yârimi yitirdim
Uğrun uğrun ararım
**
Taş üstüne taş koydum
Bir yastığa baş koydum
Yarim gelecek diye
Sağ yanımı boş koydum
**
Taş dönmüyor, dönmüyor
Taştan bulgur inmiyor
Evleri kızla dolu
Biri benim olmuyor
**
Tastan içtim ayranı
Geldi kurban bayramı
Salın benim yarimi
Burda yapsın bayramı
**
Tüfeğim dolu saçma
Gel yarim benden kaçma
Yedi yerde yaram var
Bir yarada sen açma
**
Yarim saçların tarar
Huyu huyuma uyar
İkimizin gönlü bir
Ayırmaya kim kıyar
**
Yarim gitti gelmiyor
Kimse kadrim bilmiyor
Ayrıldıktan bu yana
Gözüm gönlüm gülmüyor
**
Yumurtanın sarısı
Yere düştü yarısı
Nezaketten ne anlar
Şu yezidin karısı
**
Yemenimin yeşili
Bulamadım eşimi
Yemenim sende kalsın
Sil gözünün yaşını
**
Yaylaların yoğurdu
Seni kimler doğurdu
Seni doğuran ana
Bal ile mi yoğurdu
**
Yüzümde çifte benler,
Hayran oldu görenler
Bilmem nasıl vazgeçer,
Sana gönül verenler.
**
Yıldırım vurdu bizi,
Dal gibi kırdı bizi,
Araya girdi düşman,
Dağlar ayırdı bizi.
**
Oğlan işlik giyinmiş
Giyinmiş de soyunmuş
Anasına varmışta
Öptüm diye övünmüş

**
O Güzel sözlerine
Bayıldım gözlerine
Dünya güzel kesilse
Bakamam yüzlerine
**
Rafta duran siniler
El vurmadan iniler
Yar aklıma geldikçe
Kulaklarım çınılar




Hiç yorum yok: